Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16 Ocak 2008, 18:44   Mesaj No:33

KalbinNûru

Medineweb Sadık Üyesi
KalbinNûru - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:KalbinNûru isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 25
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:41
Mesaj: 549
Konular: 49
Beğenildi:8
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Hz. Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz




Ev döşemesinde de Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sade bir yol takip etmiştir. O, bu konuda örfe uymuş, gelenekte olan sedir, divan, hasır, yatak, leğen, ibrik ve diğer ev eşyasını kullanmıştır. Yalnız bunların en lüksü, en pahalısı olsun diye hususî bir gayreti yoktu, temiz ve tertipli olmasına özen gösterirdi
[COLOR=#4f6128][SIZE=3]Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yakınlarla ilgilenmeye, komşularla ve diğer insanlarla iyi ilişkiler kurmaya, herkese imkânlar elverdikçe yardımcı olmaya, bilhassa yoksulları gözetmeye önem veriyordu. Bilhassa anne babalara karşı hâl hatır sormanın ve ihtiyaçlarını gidermenin en kutsî vazifeler arasında olduğunu ısrarla belirtiyordu. O, küçük yaşlarda iken annesini kaybetmişti, bu sebeple onu daima hasretle anardı. Süt annesi Halime’ye özel yer gösterip oturtarak saygıda kusur etmediği gibi, maddî ihtiyaçlarını da karşılıyordu. Yine bunun gibi kendisine süt emziren Süveybe ile ölünceye kadar alâkadar olmuş, daima mektup, selâm ve para göndererek gönlünü almıştı. Kendisine süt emzirdiği sanılan Ümmü Süleym ve Ümmü Haram’a da çok saygı göstermişti. Süt kardeşi Şeyma ile yakinen ilgilenmiş, çocukluk yıllarının bir bölümünü evinde geçirdiği Ebu Talib’in eşi Fatma hanıma da “Anneciğim! Anneciğim!” diyerek yakın bir ilgi göstermişti. -Daha önce geçtiği gibi- dadısı Ümmü Eymen’e de “Anneciğim!” diye hitap etmişti. Bütün bunlardan Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, annelere, anne mevkiindeki kadınlara ve genel olarak hanımlara nezaket ve saygı ile davrandığı anlaşılmaktadır Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; ev, sokak, yiyecek ve giyeceklerin temizliğine önem verdiği gibi kalb ve ruh temizliğine de önem veriyordu. Bunun için O: “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların zarar görmediği kişidir.” buyurmuştur. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hadisiyle toplumda, Müslümanlara, “itibarlı ve güvenilir insan olmaları gerektiğini” işaret ediyordu. Ayrıca Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “Söz söylerken yalancılık edeni, söz verdiği zaman sözünde durmayanı, kendisine bir şey emanet edilince hıyanet edeni” ikiyüzlülükle nitelemiştir. Çünkü, bu eksiklik ve yanlışlıkları yapan Müslümanlar, güvenilir insan olmaktan uzaklaşırlar. Kalb hakkında da şöyle buyurmuştur: “Dikkatli ve uyanık olunuz! Bedenin içinde bir lokmacık et parçası vardır ki; iyi olursa bütün beden iyi olur, bozuk olursa bütün beden bozuk olur. İşte o et parçası kalbdir!”

[SIZE=14][COLOR=#a0a0a0][SIZE=3][COLOR=#4f6128]Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çok cömertti, insanlara da cömertliği tavsiye ediyordu. Ashab’dan Câbir b. Abdullah -radıyallâhu anh- diyor ki: “Rasûl-i Ekrem Hazretlerinden dünya ile alâkalı bir şey istenilince asla reddetmez, istenilen şey varsa verir, yoksa vâdederdi.” Hz. Aişe -radıyallâhu anh- ise şöyle diyor. “Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisine bir hediye geldiği zaman onu getiren kişiye daha fazla ve değerlisiyle karşılık verirdi.”
Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- daima “büyüklere saygı, küçüklere şefkat” gösterilmesini isterdi. Kendi çocuklarına, öteki Müslüman çocuklarına ve hatta müşrik çocuklarına karşı çok şefkatli idi. Yolda rastladığı çocukları devesine bindirir, gezdirir, onlarla ilgilenirdi.[SIZE=14][COLOR=#a0a0a0][SIZE=3]Adaletli idi; iltiması, maksatlı olarak taraf tutmayı, adam kayırmayı yasaklıyordu. Ne kimsenin hakkını yerdi, ne de kimseye hakkını yedirirdi. Çirkin sözler söylemezdi; haya, terbiye ve nezakete aykırı hiçbir davranışta bulunmazdı. Umumî yerlerde gürültü yapmaz, bağırıp çağırmaz, kimseyi rahatsız etmezdi; hoşlanmadığı bir şey, yüzünden anlaşılırdı. Bir kişide gördüğü kötü davranışı giderirken, o kişinin şahsiyetini incitmemeye özen gösterirdi; dolayısıyla sırf o kişiyi kastetmeksizin, öyle bir davranışın kötü olduğunu umuma duyururdu. O, bütün mü’minlere karşı çok merhametliydi. Tevbe Suresi’nde şöyle buyrulmaktadır: “Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır ve güç gelir, üstünüze çok düşkündür. Mü’minleri cidden esirgeyicidir, bağışlayıcıdır O.” (Tevbe-9/128). Bu âyette Yüce Allah: “Rauf-rahim: Çok şefkatli çok merhametli” mânâsına gelen iki ismini peygamberleri arasında sadece Hz. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hakkında anmıştır. İşte bunun içindir ki, düşmanları tel’in etmesini isteyen birine: “Ben lânet okumak için değil, âlemlere rahmet olmak için gönderildim!” cevabını vermiştir.Her müşkili olan, Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzuruna endişe duymaksızın gider, dileğini rahatça iletirdi. Hastalarla ilgilenir, onlara geçmiş olsun der, ağır ise telkinde bulunur, cenazeye gider, yakınlarına başsağlığı diler, teselli eder, cenaze sahiplerine teselli verilmesini, yardımcı ve destek olunmasını isterdi.

Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ilme çok önem verirdi, onun en mühim bir özelliği öğretmenlikti; Müslümanlar bir hurma ağacının gölgesinde, bir evin kenarında ya da camide toplanarak O’nun öğrettiklerini öğreniyorlardı. Bir de daha ziyade bekâr ve kimsesizlerin barındığı yatılı bir okul vardı ki, buna Suffe Okulu deniliyordu. Bu okulun talebeleri sayı olarak 70-400 arasında değişiyordu. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisine getirilen hediyelerin hemen çoğunu bu okulun talebelerine gönderirdi, zekât ve sadaka yardımlarını ise onlara aktarırdı. Çünkü Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve Ehl-i Beyt’i bu tür yardımlardan yararlanamazlardı. Şu hâdise; Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, talebelerine verdiği önemi göstermesi bakımından enteresandır: Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kızı Fâtıma, yoksul bir hayat sürüyordu. Eliyle çektiği değirmenden yorgun düşer, su taşımaktan elleri yaralanırdı, birgün babasından bir hizmetçi istedi. O sırada bir savaş sonunda Medine’ye ganimet malları gelmişti. Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Fâtıma’nın isteğini: “Suffe talebeleri böyle yoksul yaşarken size nasıl hizmetçi verebilirim?” diyerek geri çevirdi.
Alıntı ile Cevapla