Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16 Ocak 2008, 17:51   Mesaj No:34

KalbinNûru

Medineweb Sadık Üyesi
KalbinNûru - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:KalbinNûru isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 25
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:41
Mesaj: 549
Konular: 49
Beğenildi:8
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Hz. Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz



Hz. Peygamber çok mütevazı idi. Nakledeceğim şu sözü bu açıdan mühimdir: “Hrıstiyanların İsa hakkında ‘Allah’ın oğlu’ dedikleri gibi beni övgüde aşırı gitmeyin. Ben ancak Allah’ın kuluyum, siz de benim hakkımda Allah’ın kulu ve elçisi deyin.”
Birgün Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzuruna bir kadın geldi:“Yâ Rasûlullâh! Benim size arz edecek bir ihtiyacım var!” dedi. Bu, yaşlı bir kadındı, belki de bunamıştı. Buna rağmen Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- her insana verdiği değeri ona da verdi: “Ey kadın! Medine’nin herhangi bir yerinde, nerede istersen geleyim, ihtiyacını söyle, halletmeye çalışayım!” dedi. Kadın, istediği bir yere gitti. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de onu takip etti ve ihtiyacını gidererek hoşnut etti.

Yine birgün adamın biri Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i ziyarete gelmiş, huzuruna girince titremeye başlamıştı. Bunu gören Peygamberimiz-sallâllâhu aleyhi ve sellem- o kişiye şöyle dedi: “Arkadaş, titreme! Ben bir kral değilim, Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.”
[SIZE=14][COLOR=#a0a0a0]Ev içindeki davranışları da O’nun ne kadar mütevazi olduğunu gösteriyor. Hz. Aişe -radıyallâhu anh-’den, ev içinde Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in davranışlarından sorulduğunda şu bilgiyi verdi: “Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, evinin içine girdiği zaman herhangi bir fevkalâdelik ve inziva göstermeden insanlardan herhangi biri gibi tevazu ile davranırdı. Kendi elbisesinin söküğü ile meşgul olur, koyunlarını eli ile sağar, ailelerine ev işlerinde gerekli olan kısımlarda yardımcı olurdu. Çarşıya pazara gider, bizzat alışveriş yapar ve yükünü kendisi taşırdı. Ashâb-ı Kiram: “Müsaade buyurunuz da biz taşıyalım.” derlerse de: “Herkes kendi yükünü kendi taşısın!” buyururdu.

[SIZE=14][COLOR=#a0a0a0][SIZE=3]Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- vefakâr bir insandı; ahdinde dururdu, vadinde sadıktı. Sözünden caymazdı. Kendisine ve çevresindeki ashabına yardımı dokunanları unutmaz, dostlarını sık sık arar, hâl hatırlarını sorardı. Müslümanlara da böyle yapmalarını tavsiye ederdi. Buna dair çeşitli misâllerden birkaçını nakledelim:
Abdullah b. Ebi’l-Hamsa, -radıyallâhu anh- anlatır: Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile bir alış veriş yapmıştım. Kendisine: “Biraz bekle gelirim.” dedim. Ancak O’na verdiğim sözü unutmuştum. Aradan üç gün geçmişti, hatırlayıp gittiğimde O, aynı yerde hâlâ beni bekliyordu...
[SIZE=14]Bir kere Habeşistan Necaşi’sinin elçileri, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzuruna gelmişlerdi. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunlarla yakından ilgilendi. Ashab-ı Kiram’dan bazıları: “Ey Allah’ın Rasûlu! Biz hizmete yetişiriz, siz istirahat buyurunuz” dediler. Fakat bunlara Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle dedi: “Bunlar Habeşistan’a göç etmiş olan ashabıma yer göstermiş, ikram etmişlerdi. Şimdi bunlara karşılık ben de hizmet etmek isterim.”
Kendisini tanımak üzere taşradan gelen kabile temsilcilerini misafirhanelerde ağırlar, onlara yakınlık gösterir, onlara öğretmenler tayin eder, maddî ihtiyaçlarını karşılamak için memurlar vazifelendirir, kabilelerine döneceklerinde de azık hazırlatır, kendisine ve İslâm dinine alâka duyarak ziyarete gelen bu insanları unutamayacakları bir vefa duygusuyla uğurlardı. Mut’im b, Adiy Kureyşli inkârcıların ileri gelenlerindendi. Vaktiyle Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Taif yolculuğundan şehre dönerken düşmanları O’nu şehre almak istememişlerdi; Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sıra ile birçok ileri gelen Mekkelinin himayesini istedi, fakat hepsi reddettiler; ancak Mut’im kabul etti. Oğullarını silâhlandırarak Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i şehre aldı. Aradan yıllar geçti, Bedir Savaşı’nda Mut’im, diğer Kureyşlilerle birlikte Müslümanlara karşı savaştı ve öldürüldü. Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şâiri Hassan, bu zâtın ölümünün ardından manâlı bir mersiye yazmış, şiirinde onun vaktiyle Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i himaye ettiğinden söz ederek iyilikle anmıştı. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisi adına gösterilen bu vefakârlıktan son derece hoşnut oluyordu. Düşman esirlerine ne yapılacağı tartışılırken Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in söylemiş olduğu şu söz de onun vefakârlığının hangi derecelere vardığını göstermesi bakımından çok manâlıdır: “Şayet Mut’im b. Adiy sağ olup da benden esirleri isteseydi fidye (kurtulmalık akçesi) istemeden hepsini serbest bırakırdım.”
Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ittifaklarına bağlılıkta da vefalı idi. Hudeybiye’de Müslümanların yanında antlaşmaya katılan Huzâe kabilesi, Kureyş’in yanında antlaşmaya giren Benu Bekir’in saldırısına uğramıştı. Kureyşliler de bunları destekliyorlardı. Huzâeliler durumu Hz. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e ilettiklerinde o, derhâl ordusunu hazırladı ve yola koyuldu. Bu hâdise Mekke fethinin sebebi olarak tarihe geçti.
Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in âdâb-ı muaşereti ile alâkalı özet incelememizi şöyle sonuçlandıralım:

“O; insanların iyi niyetli, gayretli, çalışkan, şefkatli, yardımsever, temiz, tertipli, dürüst, mütevazı, vefalı olmalarını istiyor; onları dağınık, pis, kötü niyetli, tembel, acımasız, yalancı ve gururlu olmaktan sakındırıyordu. İnsanların birbirlerini sevip saymalarını, birbirlerine destek olmalarını, sorumluluk duygusuna ve üstün vazife şuuruna sahip bulunmalarını arzu ediyordu.”
Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL

Alıntı ile Cevapla