Konu Başlıkları: Mümin efendimizi çok sevmelidir
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26 Ocak 2008, 14:30   Mesaj No:8

CaferTayar

Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart en güzel sevgi**hazzı

Sevgi, insanı maddî ve manevî fedakârlığa götürebilen bir duygudur.
Bu da Allah tarafından ihsan edilen ilâhî bir lütuftur. Dolayısıyla hakiki sevginin kaynağı Allah’tır.
Çünkü Allah'ın 99 isminden biri olan ''Vedûd'', (Tirmizî, Daavât, 83) ''yarattıklarını çok seven ve onlar tarafından çok sevilen'' anlamındadır.
Tasavvufta da çeşitli tarifleri yapılan sevginin, mutasavvıflara göre Allah'a ulaşmada önemli bir yeri vardır.
(Bkz. Uludağ, Süleyman, ''Aşk'', DİA, IV, 11)
Sevgi, ''Allah'dan kullarına karşı olursa rahmet, büyüklerden küçüklere karşı olursa merhamet,
küçüklerden büyüklere karşı olursa hürmet, anne-babadan çocuklarına karşı olursa şefkat
ve eşlerin birbirine olan sevgisi de aşk (sevdiğinden başka güzel görmeyecek kadar düşkün olma) şeklinde tecelli eder.
Habibullah ise ''Allah’ın sevdiği, sevgili kul'' manasında, Peygamberimiz için kullanılan bir isimdir.
(Bkz. Tirmizî, Menâkıb, 1; Dârimî, Mukaddime, 8)
Sevmenin gereği sevileni razı ve memnun etmektir.
Allah sevgisi insanı teslimiyete, teslimiyet Peygamber'e bağlılığa, Peygamber'e bağlılık (i'tisam) da mahlukâta karşı saygıya götürmelidir.
Çünkü Kur'an-ı Kerim'de Allah'ı sevmenin gereği, Peygamber'e tabi olma ve sünnetine uyma olarak belirlenmiştir.
(Mesela bkz. Âl-i İmran, 31)
Hadislerde de imanın kemale ermesi, Allah ve Rasûlü’nü her şeye tercih etmeye ve her şeyi yalnız Allah için sevmeye bağlanmıştır.
(Müslim, İman, 70)
Hz. Peygamber bu konuda: ''Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir ve Allah için vermezse imanı kemale ermiş olur.''
(Ebu Davûd, Sünnet, 16) buyurmaktadır.
Böylece her amelde ve her işte Allah'ın rızası arandığı zaman hakiki sevgi bulunur.
Sevgi, imanın tamamlanması ve cennetin kazanılmasına bir vasıtadır.
Kin ve düşmanlık ise en kötü hastalıklardandır.
Yine Peygamberimiz ''Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir''
(Ebû Davûd, Sünnet, 3) buyurarak, sevgi ve buğuz konusundaki ölçüyü açıkça ortaya koymaktadır.
Zira Hz. Peygamber kendi şahsına yapılan bir haksızlıktan dolayı asla kızmaz, buğzetmez veya intikam almazdı.
Ancak Allah'ın yasaklarına riayet edilmediğinde Allah için kızar veya intikam alırdı. (Bkz. Buhârî, Menâkıb, 23)
Dinin temeli sevgi ve hoşgörüdür.
Bu temel sempati, empati, diğergâmlık ve diyalog ile başlar, kin ve düşmanlığı terketmekle zirveye ulaşır.
Hz. Peygamber bu konuya işareten şöyle buyurmaktadırlar: ''
Size önceki ümmetlerden sirayet eden en önemli hastalık kin ve hasettir.
Kin dini kökten kazıyıcıdır. Allah'a yemin olsun ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz,
birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Size bunları sağlayan şeyi haber vereyim mi? ‘Selamı’ aranızda yayınız.''
(Tirmizî, Kıyâmet, 57)
Selam; sevgi, şefkat ve güvenin ilk adımıdır.
Çünkü ''Selam'' da Allah'ın isimlerindendir. Bu isim ile mahlûkat arasında emniyet tesis edilmiştir.
Selam verenin hayırdan başka bir şey söylemesi ve yapması helâl olmaz.
(Bkz. Suyûti, Fethu'l-Kebîr, II, 173)
Dolayısıyla selâm, karşı tarafa saygıdır, onun iyiliğini istemedir.
Sevgi ve merhamet hissi hayvanlara bile verilmiştir.
Hz. Peygamber “Allah rahmetini yüz parçaya ayırdı da, doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi.
İşte bu bir parça rahmet sebebiyle bütün mahlukât birbirlerine acırlar ve sevişirler.
Hatta kısrak yavrusunu emzirirken dokunur korkusuyla ayağını yukarı kaldırır.”(Buhârî, Edeb, 19) buyurmaktadır.
Demek ki, hakiki sevgi ve merhamet ilâhî bir kuvvete dayanmaktadır.
Manevî kaynağa dayanmayan nefsanî sevgiler ise çabuk biter.
Müslümanlar birbirlerini sevmede ve birbirlerine acımada vücudun azaları gibidir. (Bkz. Müslim, Birr, 67)
Mesela kulağı ağrıyanın midesi sağlam bile olsa yemeğe iştahı olamaz.
Yani komşusu aç iken kendisi tok duramaz. (Suyûti, Fethu'l-Kebîr, III, 58)
Aynı şekilde bir hatadan dolayı da dostluklar kesilmemelidir.
Nasıl ki bir gemide dokuz masum, bir cani olsa adalet gereği o gemi batırılamaz.
Hatta orada tek masum, dokuz cani olsa yine batırılamaz. İnsanlık da ilâhî bir gemiye benzer.
Çünkü bir mü'minin vücudunda iman, İslâm, komşuluk, doğruluk, cömertlik vs. gibi dokuz değil
belki ondokuz güzel sıfat varken mesela, hoşlanılmayan cimrilik,
bencillik gibi kötü bir sıfattan dolayı mü'min kişiyi manen batırıp ona darılmak hatta düşmanlık beslemek
ne kadar çirkin bir davranış ve insafsızlık olacağı her akl-ı selim sahibi tarafından kabul edilir.
Kur'an-ı Kerim'de inananların sevgisinin ölçüsü şöyle belirtilir: ''
İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler.
İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır.'' (Bakara, 165)
Bu âyet-i kerimede ''Allah için sevmek''le, ''Allah'ı sever gibi sevmek'' arasındaki fark çok açık olarak ortaya konmuştur.
Allah'ı sevenler, Allah yolunda giden sevgili kulları da severler.Fakat Allah'ı sever gibi değil.
Zira Yahudi ve Hıristiyanların, Hz. Üzeyr ile Hz. İsa'ya ilahlık derecesinde sevgi besledikleri ve helak oldukları bilinmektedir.
Allah'ın sevgili kulları olan peygamberlere, şehidlere, velilere veya samimi dostlara muhabbet duyarken ölçülü ve dengeli olmamız gerekir.
Bunların sevgileri Allah'ın sevgisi derecesine çıkarılmamalıdır. Çünkü sevginin kaynağı Allah'ın rahmetinin yeryüzündeki tezahürüdür.
Böylece insanları severken dünyevî menfaatten dolayı değil, Allah için sevebilmeliyiz.
Bununla birlikte insanların arasındaki sevginin bir sınırı olması gerekir.
Sevgi sınırı aşılırsa zulüm meydana gelir, yani Allah'ın hududu ihlal edilmiş olur.
Dolayısıyla insanlar belli bir gayeden dolayı çok sevdiği kimseyi
(sanatçı, sporcu, vs.) tarif ederken ''gençlerin ilâhı'' gibi sözlerden sakınmalıdır.
Bunun aksine şefkatinden dolayı sabah namazına âkıl-baliğ olan çocuğunu kaldırmayan veya oruç tutturmayan annenin
bu sevgisi de haddi aşmadır.
Anne çocuğunu, çocuk ebeveynini, erkek hanımını, kişi arkadaşını veya dostunu vs. severken
dinî ölçüler dahilinde hareket ederek (Allah için) severse, bu sevgiler aynı zamanda ibadete de dönüşmüş olacaktır.
Zira Allah için yapılan tüm davranışlar ibadettir.
Meselâ akşama kadar yemeyen içmeyen kişinin bunu oruç kastıyla yaptığında ibadet, perhiz niyetiyle yaptığında ise âdet olması gibi.
Allah için olmayan ve Allah sevgisine dayanmayan bir muhabbet ise sonradan kin, nefret hatta düşmanlığa dönüşebilir.
Nitekim günümüzde çok samimi dostlar küçük bir menfaatten dolayı birbirlerine rahatlıkla darılabilmektedirler.
Bunun için dünyevî sevgimiz ve kızgınlığımızın da ölçülü olması gerekir ki sonradan pişmanlık duymayalım.
Bunun örnekleri çok yaşanmaktadır. Bu konuda Peygamberimizin şu hadisi ölçü olarak bizlere yetecektir:
''Sevdiğini ölçülü sev ki, bir gün düşmanın olabilir. Kızdığına da ölçülü buğzet ki, bir gün dostun olabilir.'' (Tirmizî, Birr, 60)
Bu ölçülere uyan ve müslümanlar arasında sevimli olan her kişi, Allah yanında da sevimli olacaktır.
Çünkü Peygamberimiz bu konuda da şunu haber veriyor: ''
Allah, (her işini ölçülü yapan) bir kulu sevdiğinde Cebrail'e: Allah filan kulu sever; sen de onu sev! diye emreder.
Cebrail de o kulu sever. Sonra Cebrail göktekilere: Allah filanı seviyor; siz de onu seviniz! diye seslenir.
Göktekiler de o kimseyi sever.
Sonra yerdeki insanlardan onu tanıyan müslümanların gönlüne o kimse hakkında bir sevgi konulur da
müslümanlar arasında da sevilir ve iyi kişi olarak anılır.'' (Buhâri, Bedü'l-Vahy, 6)
Bir başka hadiste ise; ''Allah'ın bazı kulları vardır ki; peygamberler ve şehidler onlara gıpta ederler.
Onlar kimlerdir ya Rasûlallah? diye sorulunca Hz. Peygamber: ''
Onlar bir menfaat ve mevki gözetmeden, sadece Allah için birbirlerini sevenlerdir.
Bunların yüzü nurludur ve nurdan yapılmış minderler üzerine otururlar.
İnsanlar (Allah'ın azabından) korktuğu zaman onlar korkmaz, üzüldüğü zaman da üzülmezler.
'' (Ebû Davûd, Büyû’, 78) şeklinde, buyurmuşlardır.
Sevme ve sevilmede en önemli unsurlardan biri de tebessüm ve ihsandır.
Hz. Peygamber: ''Hediyeleşin ki sevginiz artsın, içinizdeki kin ve nefret duyguları yok olsun.”
(Muvatta, Hüsnü'l-Hulk, 16)
buyurmaktadır. Peygamberimizin Huneyn (H. 8. yıl) savaşından sonra ganimet mallarını taksim ederken
henüz müslüman olmamış fakat kalbi İslâm’a yatkın olan Safvan b. Umeyye'ye yüz deve vermesi ve bunun üzerine
Safvan'ın: ''Vallahi Hz. Peygamber daha önce en çok kızdığım insan iken bundan sonra en çok sevdiğim kişi oldu'' (Müslim, Fezâil, 59)
diyerek müslüman olması, bu konudaki en güzel örneklerden sadece birisidir.
Sevmesini bilirsek sevilmesini de öğretebiliriz.
Yunus'un ifadesiyle ''Yaratandan ötürü sevmek gerekir yaratılanı.''
Dolayısıyla sevilmek için önce sevmek gerekir.
Sevmenin gereği de inanç, itaat, saygı, ihsan ve cömertliktir.
Böylece gerçek sevgi, sevme ve sevilmenin meydana gelmesiyle oluşur.
Bu sevgiyi gösterebilmemiz de, İslâm’ın temel kaynağı olan
[SIZE=3]Kur’an'ı ve Sünnet'i doğru anlayıp hayatımıza aksettirmemizle mümkün olabilir
Alıntı ile Cevapla