Konu Başlıkları: Mümin efendimizi çok sevmelidir
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26 Ocak 2008, 14:07   Mesaj No:9

CaferTayar

Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart O'nu Sevmeye Daİr

O'nu Sevmeye Daİr
________________________________________


"(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer (siz, gerçekten) Allah'ı seviyorsanız; bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Muhakkak ki) Allah, son derece bağışlayıcı ve çokça esirgeyicidir." (âl-i İmrân, 3/31).

Allah'ı seven, Allah'ın Rasûlü'ne tabi olur. Rasûlullah'a tabi olan da, Allah'ı sevmiş olur.
Muhabbet, sevilene bütünüyle yönelmek ve O'nun istediği doğrultuda yaşamak demektir.
Yani O'nun hayat biçimini, kendi hayat biçimimiz haline getirme gayreti içinde olmak...
Çünkü seven; sevdiğine isteyerek, severek, büyük bir arzu ve aşkla itaat eder.
Allah ve Rasûlü'nün emirlerine uymak ve yasaklarından da şiddetle kaçınmak...
İşte gerçek sevginin tezahürü...
Peygamberimiz Efendimiz (aleyhisselam)'ı sevmek...
Anne-babamızdan, çoluk- çocuğumuzdan, malımız-mülkümüzden ve hatta kendi canımızdan daha çok sevmek.
(Buhâri, Birr, 28)
Öyle ki, bu sevgiyle imanın kemal mertebesine ulaşmak. Ve ümmet olmak Kâinatın Efendisi'ne....
O'nu sevmek... O sevilince, O'nun her şeyi sevilir. O'nun sevdikleri de sevilir.
Ve bu sevgi ibadet olarak geçer amel defterimize... Sevdalanmak... Yanıp tutuşmak...
O'nunla yaşayabilmek ancak. O'nunla varlık sırrına ermek.
Sevmeliyiz, sevdirmeliyiz. Öyle ki, bizim bu sevgimizin nuruyla karanlıklar aydınlık; aydınlıklar da pür-nur olmalı.

Yüce Allah Peygamberimiz Efendimize "Habîbim!" dedi. O'nu sevdi. O'nu sevmemizi emretti.
O güzeldi. Güzeller güzeliydi her alanda. Her güzellik O'nun nur cemalinden tüllendi, şekillendi.
Öyle ki, bu cihan bahçesi O'nun yüzü gibi bir gül görmedi. Nice bülbül O'nun gül yüzü karşısında, kendinden geçti.
O'nunla anlam kazandı her şey.
O'nunla var oldu. O'nda O'nu buldu, O'nu bildi, O'ndan oldu. Yani her şey sevgiyle; aşkla...

Peygamberimiz Efendimiz ve Ashâbının yolunun adı aşktır ve bu aşk da, o kadar değerlidir ki,
Ona vesile olan en küçük şeyler bile, onunla değer kazanır ve yine onunla gerçek anlamını bulur.
Biz bu aşkı sadece anlatmayalım; anlatamayız da zaten.
Bu aşkı yaşayalım! Yaşanmayan aşk, ne kadar anlatılsa anlatılsın, pek bir şey ifade etmez.
Fakat gerçek anlamda yaşanan aşk, hiç anlatılmasa da, çok şey ifade eder!
Anlatmak başka; yaşamak başkadır!
Kalbimizi, her şeyden önce Allah ve Rasûlü'ne verelim.
Onlar'ı sevelim; sevgimiz, ağzımıza dilimize bulaşmasın; önlümüzde kökleşip çiçek açsın.
Allah ve Rasûlü'nü gerçek anlamda sevince, tabi ki, Onlar'ın sevdiklerini de sevmiş oluruz...
Her an Onlar'la olmak, Onlar'ı sevmenin en açık belirtisidir! Hatta Onlar tarafından sevilmenin de!..

Aşk, Allah'ın kullarına en büyük emanetlerinden biri, belki de en önemlisidir.
Aşk olmazsa, diğer emanetler, ne tam alamıyla anlaşılabilir ve ne de tam anlamıyla korunabilir!
Çünkü aşkı Allah yaratmış ve O'na da ancak, aşk ile ulaşılabileceği kanununu koymuştur!
Bunun da en kolay yolu, şüphesiz ki, Peygamberimiz Efendimiz ve Sahâbe sevgisiyle yanıp tutuşmaktır.
İçimizde, Peygamberimiz Efendimiz ve O'nun sevgili Ashâbı öylesine dolu olmalı ki;
Onların değerini bilmeyenlere, severek ve de sevdirerek bildirmeli;
bilmeyip inat ederek kaçınanlardan da gözlerimizi bile kaçırmalıyız!
Çünkü gözlerimizde o canlar var bizim! Ama onlara gönül vermek isteyenlere de,
göz ve gönüllerimizi sonuna kadar açmalıyız...

Âşık olduklarımıza âşık etmeliyiz onları da. Çünkü aşk, en büyük güç ve kudrettir!
Aşkın gücü sınırsızdır! Öyle ki, hiçbir şey ona karşı gelemez.
Hiçbir şey onun önünde duramaz. Hiçbir şey onu yenemez.
Aşkla varamayacağımız yer, gidemeyeceğimiz yol ve ulaşamayacağımız yâr yoktur!
Aşk, kazanmaktır; önce Allah'ı ve Rasûlü'nü, sonra Sahâbeyi, sonra Allah dostlarını, sonra kendimizi, sonra da herkesi...
Ne kazandığının farkında olmayan, ne kaybettiğinin de farkında olamaz!
Onları kazanan her şeyi kazanmış olur.

Gönlümüzün en hassas yerinde Allah'a, Peygamberimiz Efendimiz'e ve Sahâbe-i Kirâm hazretlerine
Ayırdığımız kalp damız ne kadar acaba?
Çünkü onlar, sadece inanmış ve onlara gönül vermiş ihlaslı Müslümanların kalplerine sığarlar ancak!..
Öyleyse, gönlümüzün bir kısmını değil; bütününü onlarla doldurmalıyız ki, bütün hayatımıza onlar yansıyabilsin...

Sevmek; sevgilinin eli-ayağı, gözü-kulağı, kalbi-yüreği olmaktır.
Sevmek; sevgiliyi el-ayak, göz-kulak, kalp-yürek edinmektir...
Olmak, oldurmak ve oluşmaktır! Ve nihayetinde sevmek, yürümektir gönülde...
Sevmek; hep onlarla olmaktır. Farzların başı, şüphesiz ki Allah sevgisidir.

İbadetler de, sevginin tabii sonucudur.
Namaz aşkla kılınmalı; oruç aşkla tutulmalı; zekât aşkla verilmeli; hacca aşkla gidilmeli...
Tıpkı Peygamber ve Ashâbının yaptığı gibi... İşte ibadet! Ve işte onları sevmenin tezahürü!..

Peygamberimiz Efendimiz ve Ashâbının sevgisi, bizi hayatta tutan hayat kaynağımız olmalı.
O'nu her şeyden çok seversek, O'nun tarafından da seviliriz!
O'nun sevgisi, bizi O'na götürecek vizemiz olur.

"Andolsun ki, size, kendi içinizden gayet izzetli bir Peygamber geldi.
Zorlanmanız O'na ağır geliyor, üstünüze çokça titriyor (sizlere çok düşkün).
Mü'minlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir." (Tevbe, 9/128).

Bizim O'nu sevmemizin yanında, O'nun da bizi sevmesi! Aman Allah'ım! Ne büyük bir lütuftur bu;
Peygamber tarafından sevilen biri olmak!..
Yeter ki O sevsin bizi; başkaları O'nun kadar önemli değil.
Yeter ki, O kınamasın bizi; bütün dünya kınasa da, hiç önemli değil.
Bunun için de, bütün kalbimizi O'na vermeliyiz; bir kısmını değil.
Bütününü parçalamadan O'na vermeyi başarabilirsek, kalbimizde O olur ve bütün kalbimiz O'na ait olur.
Böyle bir kalbe de, şeytan hiçbir zaman musallat olamaz. İşte gerçek kurtuluş budur!

Allah, Peygamber ve Sahâbe sevgisi ile dopdolu bir kalp sahibi olmak!..
Bize böylesine bir aşkı, sevgiyi ve muhabbeti lütfeden Rabbimize sonsuz şükürler olsun.
"Şükrederseniz artırırım!" (İbrahim, 14/7) buyuran Rabbimize şükürler olsun.
Artır Rabbim; sevgimizi, aşkımızı, muhabbetimizi öyle bir artır ki; kin ve nefrete, öfkeye yer kalmasın kalbimizde...
Artır Rabbim; aşkımızı artır! "Allah'ın boyası ile boyanın!" (Bakara, 2/138) buyuruyor
yüce Allah! Allah'ın boyası aşk değil de nedir peki? Boşuna yorum sıkıntısına girmeyin.
Aşktır Allah'ın boyası; aşk! "Sırılsıklam âşık oldum!" demek, "Allah'ın boyası ile boyandım!" demek değil de, nedir peki?

Bütün mesele, Allah'ın mesajı Kur'ân-ı Kerîm'i ve Peygamber buyruğu Hadis-i Şerifi anlama aşkına düşmekte yatmaktadır. Bunun için de, Peygamber ve Sahâbe özleminin içimizi yakıp kavurması lazım.
Kur'ân ancak O'nunla anlaşılır çünkü... Peygamberimiz Efendimizin kalbi de, kalıbı da canlı Kur'ân idi.
Kur'ân O'nun haliydi... Sünnet ise O'nu sevmek sırrıdır. Öyle ki, o sevgiyle, O'nunla aynîleşmek...

Sevmeliyiz, hem de çok sevmeliyiz. Öyle bir sevgi atmosferi içinde olmalıyız ki,
önümüzde-arkamızda; sağımızda-solumazda ne kadar kin ve intikam, öfke ve nefret varsa,
bizim büyük sevgimiz karşısında, yanıp kül olmalı.
Hatta onlar bile, sevgiye dönüşmeli; gül olmalı ve sevgiliye yönelmeli...

Eğer sevgiye layık birini gerçekten seviyorsak, Allah da, onu, bizimle beraber seviyor demektir.
Buna göre biz, birilerinin bizi sevmesini istiyorsak, öncelikle Rabbimizin sevgisini kazanmalıyız.
Eğer bunu başarabilirsek, hem severiz ve hem de seviliriz. Böyle birinin sevgisi de, çok içten ve samimi olur.
Binlerce sahte sevgiden önde gelir.
Böyle ilahi bir sevgiyle birbirini sevenler, aynı güfteyi oluşturup;
aynı anda aynı besteyi yaparak, aynı şarkıyı seslendirirler.
Tıpkı Peygamberimiz Efendimiz (aleyhisselam), Medine'ye girerken, O'na gönül verenlerin
Tale'al Bedrü Aleynayı oluşturup seslendirdikleri gibi...

Şu andan tezi yok; gönül beldemize gelen sevgili Peygamberimizi, 622'de Yesrib'de karşılandığı gibi;
coşku ile, neşe ile, aşk ile karşılayalım. Ve biz de gönül Yesrib'lerimizi, onlar gibi Medinetü'n-Nebi yapalım...
Sevgimiz içten, samimi, sıcak, sımsıcak olmalı.
Karda kışta, soğukta- ayazda donmamalı! Metrelerce karı, kalın buz tabakalarını delip çıkmalı!
Tıpkı karı büyük bir cesaretle delip çıkan çiçekler gibi!

Bizim de sevgimiz böyle olmalı; vefalı ve devamlı.
Bizim kalbimizde açılan çiçeğin adı güldür! Gülün gıdası da aşktır!
O çiçeklerin mekânı sadece ve sadece kalptir; sımsıcak bir kalp.
Başka yerlerde yetişmez onlar; kalp çiçekleri kalpte açar; aşk ile beslenip gelişerek gül olurlar!
Rabbim toprağı aşkla yoğurdu; toprak, insan oldu!
İnsan, aşkla boyandı; kul oldu!

Demek ki, her şeyin kaynağında sevgi var; aşk var.
Sevmeden kul olunmaz yaratana.
Çünkü insan, ancak sevdiğinin kulu-kölesi olur; hem de büyük bir arzu ve aşkla.
Bundan dolayı, sevgisiz kulluğa riyakârlık derler! Riyakârlıktan da Allah'a sığınırız...

Allah'ı seven, Allah'ın sevgilisine tabi olur.
Allah ve Rasûlü'nün bütün emir ve nehiylerini hayatına geçirir.
Peygamberimiz Efendimizi severek, O'na bütün benliğimizle tabi olalım.
Bizler nefsimizi Rasûlüllah'ın edebiyle terbiye edebilirsek, yüce Allah da bizim kalplerimizi marifet nuruyla nurlandırır. Cemaatla kıldığımız namazlarımızda, nasıl ki imama tabi oluyorsak,
aynı şekilde, hayatımızın her sahnesinde de, Peygamberimiz Efendimize uymak mecburiyetindeyiz.
Çünkü kişilik ve davranışlarımız ne kadar O'na benziyorsa, hayatımızda O, o kadar var demektir.

O'nu sevmek; yolunu yol edinmek ve sözünü söz edinmektir.
Yoluna ve sözüne kurban olmaktır! Böyle söylemek başka, yoluna can baş koymak başkadır.
Bunun için de, dualarımız ağız dolusu değil, gönül dolusu olmalı...

O güldür; hiçbir zaman sararıp solmayacak bir gül. Böyle bir gül sevilmez mi hiç?
Güle gönül vermeyen, sevgiyi aşkı tam olarak bilemez.
Bilse bile, bilmek başkadır; olmak başka! Hedeflere kuru bilgi ile varılmaz; aşk ile varılır.
Gönül gözü ile görülür ancak! Yüreğimizdeki gözlerimizi açalım artık; bu kadar körlük yeter.
Bakıp da görmeyen gözün ne kıymeti var ki!
Gönül gözü; ah gönül gözümüz...
Gönül gözümüzü muhabbet açar ancak! Adımız ne olursa olsun, hepimizin soyadı mutlaka muhabbet olmalı...
Gönül gözümüzün hep açık olması lazım.

Peki, gerçek anlamda gönül gözü nedir?
Gönül gözü; bütün ışıkların yanında sönük kaldığı,
Bir nur parıltısı ile, tüm âlemi gösteren Peygamberimiz Efendimizin nurudur!
Bu nur hangi gönülde doğarsa, işte o gönül, gönül gözü ile bakar.
Gönül gözü ile gönül ekranındaki görüntüler seyredilir.
Gönül ekranımıza Peygamberimiz Efendimiz yansıyorsa, ne mutlu bize;
Şükürler olsun bizi yaratıp, böylesine bir ikramda bulunan yüce Allah'a...
Gönül ekranı öylesine hassastır ki, ufacık bir parazit onu karartır; dikkatli olmalıyız...
Uzakları yakın eden devreyi kurmada geç kalmayalım.
Bu, aşk devresidir... Bırakalım birilerinin bize dayattığı kanun ve kurallarla uğraşmayı;
Biz kendi gönül kanunlarımızı sokalım devreye; ancak böyle varabiliriz o can Efendimize...

Gönül sarayımız viran olmamalı.
Çünkü oranın şeref konukları önce Allah, sonra Peygamberimiz Efendimiz ve O'nun sevgili Ashabı,
Sonra da onların yolunu yol edinenlerdir...
Yanıp kavrulan gönül toprağımızı, muhabbet damlalarıyla sulayarak, orada sevgi aşk ve marifet gülleri yetiştirelim...

Peygamberimiz Efendimiz (aleyhisselam), gerçekten iman edenlere,
Kendi benliklerinden daha yakın ve daha üstün; daha sevgilidir.
"Peygamber, mü'minler nazarında kendi canlarından daha önce gelir;
(O'nun) hanımları da annelerinizdir!" (Ahzâb, 33/6).
Bunu bilip yazmak, okumak ve dinlemek başka; böyle düşünüp, buna göre yaşamak başkadır!

Peygamberimizin yolu sevgi yoludur.
Allah'ı sevmenin ön şartı, Peygamberimiz Efendimizi her şeyden çok sevip, yolunu yol edinmektir.
Önce sevgi devresine, sonra da sevgi deryasına girebilmenin başka yolu yoktur.
Gönlümüzü sürekli yoklayalım.
Zira gönlümüzü her yoklayışımızda, orada Peygamberimiz ve Ashâbının sevgisini bulmalıyız.
Aksi halde, aşkı kaybedenlerden oluruz. Aşkı kaybedenler, her şeylerini kaybetmiş olurlar; aşkımızı kaybetmeyelim.
Zira ihlâsımız, aşkımız kadar olur...

Peygamber âşığı; esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta,
Uğuldayan ormanda, ağaran sabah ve kararan gecede hep O canın kokusunu duyup canlanır.
Her esintide, tâ Medine'den esip gelen, O'na ait solukları hissedip bir başka olur.
Her şeyini O'nun nur yoluna serer... Sadece ve sadece O'nunla yaşar...

"Rasûlüllah (aleyhisselam), bize, mallarımızdan, evlatlarımızdan,
Ana babalarımızdan ve çölün sıcağında buz gibi sudan daha sevgili idi!" diyen
Hazreti Ali, bize, O'nu nasıl sevmemiz gerektiğini açıkça anlatmıyor mu?
O gül bahçesinden hangi demeti koklasak, aynı içtenliği ve sıcaklığı duyarız.

Seven insana, sevdiği ile meşgul olmak, devamlı ondan bahsetmek, sürekli onun adını anmak;
Herkese sevdirmeye çalışmak; herkesin onu tanımasını istemek çok büyük bir haz verir.
Bu sebeple "Kişi sevdiği ile beraber" (Buhâri, Edeb, 194) iken,
Hep O'nunla olan seven, zamanın nasıl geçtiğini dahi anlayamaz.
Kişi hep O'nunla olunca, elbette ki bütün sorumluluklarını da, büyük bir aşk ve muhabbetle yerine getirecektir.
Bu dünyada O'nunla olamayan, âhiret âleminde de O'nunla olamayacaktır!..

"Kendisinde üç huy bulunan kimse, imanın tadını alır.
Allah ve Rasûlü'nü diğer her şeyden fazla sevmesi,
Sırf Allah için başkalarını sevmesi, ateşe atılmaktan nasıl hoşlanmıyorsa,
Tekrar (küfre) dönmekten hoşlanmaması!" (Buhâri, İman 1/56-58; Müslim İman, 43).

"Allah cc. Şöyle buyurdu; 'Benim celalim için birbirini sevenlere nurdan minberler vardır.
O minberlere Peygamberler ve şehidler gıpta ile bakarlar.'" (Tirmizi, Zühd, 2392).

Peygamberimiz Efendimiz ve Ashabını seviyoruz biz.
Öyleyse, sevdiğimizin o güzel sözlerini başkalarının sözlerine; O canların nur dolu hayatlarını öğrenip öğretmeyi de,
Başka şeylere tercih etmemiz gerekmektedir.
Onlar'la ilgili sohbetler yapıp dinlemeli; O can Efendimizi razı etmeyi, başkalarını razı etmeye tercih etmeliyiz.
Yüreklerimizi onlarla doldurmalıyız.
Yüreklerimizi birilerinin işgalinden kurtarıp, özgür bir gönülle yönelelim Kur'ân ve Sünnete...

Gönlümüzde Allah ve Peygamber sevgisi ne kadarsa, bilelim ki, onlar da bizi o kadar seviyorlar demektir.
Okumalı, dinlemeli ve mutlaka öğrenmeliyiz Onlar'ı.
Her birimizin Onlarla buluşma saatimiz olmalı...
Her zaman ve her zeminde bir başka uluşmalıyız onlarla; buluşabilmeliyiz.

Bütün hayatımızda görülür, bilinir, yaşanır olmalılar. Kalp kalbe karşıdır çünkü.
İstenen yere elbette gelirler.
Bunun için de kendimize gelmeli; kendimizi bulmalı ve kendimizi bilmeliyiz.
Biz kendimizde olmazsak, bize kimse ulaşamaz ki! Biz, biz olmalıyız; biz, bizde kalmalıyız.
Biz, bize yabancı olursak, başkalarına da yabancı oluruz!

Gönül bahçelerinin alabildiğine tahrip edildiği bu yalancı dünyada,
Bizler, her şeye rağmen, kucak ve gönül dolusu sevgi ve muhabbet çiçekleri yeşertelim.
Başkaları, dikenlere takılıp kalsa da, bizler aşk ve muhabbet güllerinin peşinde olalım.

Ey Nebi! Seni tanıdıkça sana olan sevgi ve muhabbetimiz de artmaktadır.
Ey can Efendimiz! Sen bir gülsün bizim yüreğimizde açan!
Kokusunu aşktan, rengini hasretten alan gül! Her şeyimiz Sen'sin bizim!
Rabbim! Bize sevgini ver; aşkını ver; muhabbetini ver.
Peygamberimiz Efendimiz ve sevgili Ashâbının sevgisini doldur yüreğimize.
Alıntı ile Cevapla