Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25 Aralık 2011, 21:32   Mesaj No:2

Milena

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Milena isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14934
Üyelik T.: 03 Aralık 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 58
Konular: 23
Beğenildi:31
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart 2.Sınıf 1.Dönem Tefsir Dersi Özetleri 5-6-7-8 ünite notları

TEFSİR
Ünite 5
HUCURAT SURESİ

1. Ey iman edenler! Allah’ın ve resulünün önüne geçmeyin Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah işitir bilir.
2. Ey iman edenler! Seslerinizi peygamberin sesinin üstüne çıkmayın birbirinizle bağırır tarzda konuştuğunuz gibi ona sözü bağırırcasına söylemeyin haberiniz olmadan amelleriniz yok oluverir.
3. Muhakkak ki Allah resulünün yanında seslerini kısarlar işte onlar Allah’ın kalplerini takvaya (ulaşması) için imtihan ettiği kimselerdir. Onlara hem bir bağışlama hem de büyük bir sevap vardır.
4. (Peygamberin hanımlarının) odalarının (önlerinden ve) arkalarından seni çağıranlar var ya bunların çoğu aklı ermeyen (dolayısıyla görgü kurallarını bilmeyen) kimselerdir.
5. Eğer onlar sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi elbette bu onlar için daha hayırlı olurdu. Bununla birlikte Allah çok bağışlayan çok acıyandır.
6. Ey iman edenler! Eğer size fâsık güvenilir olmayan biri bir haber getirirse bilmeden bir topluluğa sataşıp da sonra yaptığınıza pişman olmamak için onu iyice araştırınız.
7-8. Ayrıca Allah resulünün aranızda olduğunu bilin. Eğer o birçok konuda size itaat etseydi haliniz çok kötü olurdu. Ancak Allah size imanı sevdirdi onu kalplerinizde süs yaptı. İnkârı günahkârlığı ve isyanı da size çirkin gösterdi. İşte onlar Allah’ın ihsan ve ikramı bir nimeti neticesinde (hak yolunda sarsılmadan) dosdoğru gidenlerdir. Allah çok iyi bilendir yaptığını sağlam yapan ve yaptığında bir hikmet bulunandır.
9. Eğer müminlerden iki grup savaşırlarsa hemen aralarını bulun barıştırın. Şayet birisi diğerine karşı azgınlık ediyorsa Allah’ın emrine kanununa dönünceye kadar azgınlık edenle savaşın. Eğer dönerse adaletle aralarını düzeltin adaletli olun. Kesinlikle Allah adaletle davrananları sever.
10. Müminler ancak kardeştirler. Onun için iki kardeşinizin arasını düzeltin Allah’a karşı gelmekten sakının böylece rahmet edilenlerden olasınız.
11. Ey iman edenler! Bir topluluk kendilerinden daha hayırlı olması muhtemel (başka) bir toplulukla alay etmesin. Kadınlar da kendilerinden daha hayırlı olması muhtemel (başka) kadınlarla alay etmesin. Kendinizi ayıplamayın birbirinize (kötü) lakaplar takmayın. İmandan sonra günahkârlık ne kadar da kötü bir isimdir! Kim (yaptığı kötü işlere pişmanlık duyup) tövbe etmezse artık onlar kendilerine zulmedenlerdir.
12. Ey inananlar zandan çok sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin ayıplarını araştırmayın. Birbirinizin arkasından hoşlanmayacağınız sözler söylemeyin. Sizden birisi ölü kardeşinin etini yemeyi arzular mı? İşte bakın bundan tiksindiniz. Allah’tan korkun. Kuşkusuz Allah tövbeleri kabul edici ve çok merhametlidir.
13. Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Hem sizi birbirinizle tanışasınız diye topluluklar ve kabileler haline getirdik. Haberiniz olsun ki Allah katında en değerli olanınız Ona karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Kesinlikle Allah bilendir haberdar olandır.
14. Bedeviler “İman ettik” dediler. De ki: “ Siz henüz iman etmediniz ancak “ İman kalplerinize girmemiş olduğu halde (Allah’a) boyun eğdik” deyin! Eğer Allah’a ve resulüne itaat ederseniz sizin amellerinizden hiçbir şey eksiltilmez. Elbette Allah çok bağışlayan çok acıyandır.”
15. Müminler yalnızca Allah’a ve resulüne iman edip sonra şüpheye düşmeyip Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar (sözlerinde ve davranışlarında) dosdoğru olanlardır.
16. “Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz?” de! Oysa Allah göklerdekini ve yerdekini bilmektedir. Allah her şeyi çok iyi bilendir.
17. Müslüman olmalarını senin başına kakıyorlar. “Müslüman olmanızı benim başıma kakmayın!” de! Hayır öyle değil (başa kakacak biri varsa) o Allah (olabilir). O sizi imana ulaştırmasından dolayı bunun sizin başınıza kakabilir. (Eğer “inandık” sözünüze) sadık ve bağlıysanız (böyle bir şey söylemeyin).
18. Şüphesiz Allah göklerin ve yerin bilinmeyen yönlerini bilir. Allah her ne yaparsanız onu görür.

-------------------------------------------------------------------------------------------------
*Hucurât Sûresi Medine’de inmiştir. 18 ayettir.

*Sûrenin fâsılâ harfleri nûn ve mim’dir.

*Sûre adını 4. Ayette geçen el-Hucurât kelimesinden almıştır.

*el-Hucurât odalar demektir.

*Hakkında en çok nüzul sebebi bulunan sûrelerden biridir. Bunun en önemli nedeni; surenin medenî olması ve muhtemelen Müslümanların sayısal olarak çoğaldığı dolayısıyla daha çok bilginin aktarılma imkanının bulunduğu hicretin 9. yılında inmiş olmasıdır.

*Nüzul sebeplerinde ismi en çok geçen şahıs Sâbit b. Kays’dır.
(Nüzul sebeplerinin mutlaka okuyun!!!)

*Sûrede Kıraat Farklılıkları Olan Kelimeler
1) 1. Ayette: lâ tegaddemû
2) 4. Ayette: el-hucurât
3) 8. Ayette: iktatele
4) 10. Ayette: beyne ehaveykum
5) 12. Ayette: ve lâ tecessesû
6) 12. Ayette: meyyitan
7) 12. Ayette: fekerihtumû
8) 13. Ayette: liteârafû
9) 14. Ayette: lâ yelitküm

*Sûrede Geçen Bazı Kavramlar
Fâsık: Terim olarak haktan sapan Allah’a itaatten ayrılan asi anlamına gelmektedir. Hem Müslümanlar hem de kâfirler için kullanılır. Bu sûrede yanlış bir davranış sergileyen müslüman kimse anlamında kullanılmıştır.
Nebe’: Kur’an-ın 78. Sûresinin adıdır. Haber demektir. Nebî bu kökten türemiştir. Kuran’da peygamberlerden geçmiş milletlerden topluluklardan bahsedilirken; çoğul olarak ise hem geçmişte hem de gelecekte olacakları ifade etmede kullanılmıştır.
Tâife: Grup demektir. Fırka gibi diğer kelimelere göre daha az sayıda insanı kapsar. Bu ayetteki kullanım bağlamında Allah’ın Müslümanların birbirleriyle kitlesel olarak savaşmasına rıza göstermediği sonucu çıkar.
Kıst: Adl/Adalet demektir. Adl ile kıst arasındaki fark; kıst’ın görünür olmasında yatar.
Takvâ: Güçlü birinin himayesine girip korunmak demektir. Bu ayette; insanın yaparak veya terk ederek işleyeceği ve cezalandırılmasına sebep olacak günahtan kendisini koruması anlamında kullanılmıştır.
Zan: Kesin olmayan gerçekliği net olmayan bilgi türüdür. Bu ayette ihtimal üzere bir hüküm vermek anlamında kullanılmıştır.
Tecessüs: Bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmaktır. Câsus kelimesi bu kökten gelir. Bu ayette; insanların ayıplarını kusurlarını araştırmak onları öğrenmeye çalışmak anlamında kullanılmıştır.
Minnet: İki temel anlamı vardır:
1) İhsan etmek vermek bağışlamak
2) Yapılan iyi bir davranışı bir iyiliği söylemek başa kakmak
Bu surede ikinci anlamda kullanılmıştır.

*1-3. Ayetlerde; Müslümanların Peygamber (sav) ile nasıl bir konuşma ve iletişim üslûbuna sahip olmaları gerektiği bildirilmektedir.

*4-5. Ayetlerde; peygamber hanımlarının odalarının önlerinden ya da arkalarından Peygamberi çağıranların durumu anlatılmıştır. “Sabır” kavramına dikkat çekilmiştir.

*6. Ayette; güvenilir olmayanların haberine göre hareket edilmemesi gerektiği bildirilmiştir.

*7. Ayette; Müslümanların peygamber aralarındayken yanlış yapmaktan uzak durmaları istenmektedir. Çünkü yanlış yaptıklarında Allah ona doğrusunu haber verir.

*9. Ayette; iki Müslüman grubun çatışmasından kavga etmesinden söz edilir.

*10. Ayette; müminlerin kardeş olduğu üzerinde durulur.

*11. Ayette; müslümanın nasıl bir şahsiyet taşımaması gerektiği üzerinde durulur. Bu ayette üç husus üzerinde durulmuştur:
1) Alay etmek küçümsemek aşağılamak
2) Ayıplamak
3) Lakap takmak (Nebz – olumsuz anlamda lakap)

*12. Ayette; önceki ayetin devamı niteliğinde yine üç husus üzerinde durulmuştur:
1) Zan beslemek
2) Kusur araştırmak (tecessüs)
3) Gıybet etmek

*13. Ayette; herkesin aynı ana-babanın çocukları olduğu; ırk renk ve dilin bir üstünlük aracı olmadığı; üstünlüğün yalnızca takva ile olduğu üzerinde durulmuştur.

*14. Ayette; iman ve İslam kelimeleri arasında bir ayrım yapıldığı görülmektedir (Bedevilerin “iman ettik” demesi).

*15. Ayette; müminlerin bazı özellikleri anlatılmaktadır. Burada müslüman için iki ölçü konmuştur:
1) İman etmek
2) Cihad etmek
TEFSİR
Ünite 6
KUR’AN’DA İMAN VE SÂLİH AMEL

*İman; nefsin mutmain olması korkunun giderilmesi ve kişinin güven içinde olması anlamındaki “emn” kelimesinden alınmıştır. Tasdik etmek güvenmek boyun eğmek anlamlarına gelir.

*İmanın zıddı küfürdür.

*Küfür; bir şeyin üzerini örtmek nankörlük etmek inkâr etmek kabul etmemek gibi anlamlara gelir.

*Mümin dünyada günlerini takva ile geçirir. Kâfir ise günlerini dünyevî zevklerin peşinde geçirir. Mümin cennetle ödüllendirilecek kâfir ise cehenneme gidecektir.

*İnsanın en önemli özelliği inanan bir varlık olmasıdır.

*Kâfir; Allah’ın varlık ve birliğini nübüvveti ve ahreti inkâr eden kimsedir.

*Kur’an’da dört tip insandan bahsedilir:
1) Mü’min
2) Kâfir
3) Müşrik (Allah’a ortak koşan)
4) Münâfık (“İnandım”diyen ancak gerçekte inanmayan)

*Salih Amel; Allah’a inanmanın gereği olarak O’nun kitabında indirdiklerini davranışlarına yansıtarak samimi ve güzel bir niyetle O’nun rızasını gözeterek ferdin hem kendine hem de topluma hatta tüm insanlığa faydalı olacak eylemlerdir.

*Sâlih: Aslı sâlah kelimesidir. Lâyık olmak iyi olmak istikâmet ve musâlaha (barışma) gibi anlamlara gelir. Sâlih kimse kendisi doğru olan kendini düzelten eğiten kimsedir.

*Islâh: Sâlah kelimesinden türetilmiştir. Lâyık olmak iyi olmak onarmak düzeltmek kişilerin aralarını bulup barıştırmak iyilik yapmak anlamlarına gelir. Muhlis ıslâh kelimesinden türetilmiştir. Kendisi doğru olmakla birlikte başkasını da ıslâh eden/düzelten onların yararına olacak şeyleri yapan ve yapmalarını sağlayan kimsedir.

*Sâlah’ın zıddı fesâddır. Faydalanılan bir şeyin bozulmasına fesâd; zıddına da sâlah denir.

*”Bozulma” ile ilgili olarak Kur’an’da kullanılan en kapsamlı kelime fesâd terimidir. Kuran insanın ahlâkî bozulmasıyla doğal çevrenin bozulması arasında sıkı bir ilişki kurar.

*Amel; canlılardan bilinçli bir şekilde meydana gelen davranışlardır. Ameller ikiye ayrılır:
1) Sâlih amel
2) Kötü amel

*Sâlih amellerin bir kısmı farz olan yani her ferdin yerine getirmek mecburiyetinde olduğu davranışlardır (ibadetler). Bir kısmı ise yapıp yapmamada serbest olunan davranışlardır.

*Cahiliye devrinde sâlih amel fikri bulunmaktadır (İmruu’l Kays’ın şiirlerinde görülür). Ancak bu dönemdeki sâlih amel fikri Kur’an’daki gibi tevhid fikrine dayanmaz.

*Kur’an’da “iman ve sâlih amel” kelimelerinin birlikte yer aldığı ilk sûre ASR SÛRESİ’dir (103. Sûre).

*Kur’an’da sâlih amel çoğunlukla imandan hemen sonra zikredilir. Kur’an amelle imanın birlikte bulunmasının gereğine işaret eder. Müminlerin kurtuluşunun iman ve sâlih amelle olacağı ifade edilir.

*İman ile Salih amel arasında kuvvetli bir bağ vardır. Birbirlerinden ayrılması imkansızdır. Nerede iman varsa orada Salih amel de bulunur.

*Amel-niyet ilişkisi de oldukça önemlidir. Sâlih amel ancak Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle yapılırsa makbul ve sevaba vesile olur. “Ameller niyetlerle önem kazanır” hadisi de buna vurgu yapar.

*Sâlih bir amelde dört şey bulunmalıdır:
1) İlim
2) Niyet
3) Sabır
4) İhlâs ( samimiyet)

*İman etme ve salih amel işlemede kadın-erkek arasında fark yoktur.

*Kur’an’da bütün Salih amellerin tamamını bir kişinin yapmasının mümkün olmadığı belirtilir.

*İman ve salih amel insanı kişilik bütünlüğüne kavuşturur olgunlaştırır. İnsan hayatı başlangıçta bedenî arzu ve ihtiyaçları tarafından yönlendirilir. Bu dönemde nefis insanı sık sık kötülük işlemeye çağırır. Bu nefs-i emmâre derecesidir (Yusuf/53).
İnsan zamanla bu derecedeki hayattan utanmaya başlar. Buna nefs-i levvâme (ayıplanan nefis) denir. Bu derece önemlidir. İnsan kendisini aklın ve vahyin yardımıyla Salih ve muhlis insan seviyesine çıkarabilirse bir derece daha yükselir ve mutmain olmuş kişi düzeyine ulaşır. Aksini yaparsa hayvanlardan daha aşağı bir duruma düşer.

*Sâlih; inancında davranışlarında yaşantısında niyetinde sözlerinde doğru olan; Allah’ın kendisi üzerindeki haklarını yerine getiren Allah’a karşı ödevlerini kullara karşı da haklarını ödeyerek toplumda örnek olan insandır.

*Kur’an’da salih kavramı üzerinde önemle durulur. Hem peygamberler hem de müminler için kullanılmaktadır.

*Muhlis; hem kendisi Salih ameli yapan hem de bu işin yapılmasına yardımcı olandır.
(muhlis = ıslah eden / düzeltmeye çalışan)

*Kur’an’da düzeltme işi mutlak manada Allah’a aittir ve iki şekilde olmaktadır:
1) Allah’ın insanların hal ve hareketlerini düzeltmesi
2) Allah’ın kâinatı ıslah etmesi (maddi ve manevi anlamda)

***Toplumu ıslahta sadece salih bir insan olmak yetmez. Muhlis olmak da şarttır.

*Muhsinin karşıtı müfsittir.
(Müfsid= Yeryüzünde fesâd çıkaranlar)

*Kur’an’da Karı-Koca Arasında Islâh ( Üç Aşama )
1) Karşılıklı fedakarlık (Nisâ/128)
2) Erkek ve kadının ailesinden birer hakem (Nisâ/34)
3)Boşandıktan sonra çocuk olursa tekrar barışma (Bakara/228)

*Çocukların Islahı
-Hamilelik süresince Allah’a dua çocuk dünyaya geldikten sonra güzel bir isim koyma emzirme buluğ çağına erinceye kadar her devrede verilen eğitim-öğretim (Allah inancı vs.) onların ıslahıdır.
-Öksüz çocukların ıslahı da oldukça önemlidir.

*Savaş halinde olan iki Müslüman topluluğun (tâife) aralarını ıslah da çok önemlidir.

*Sulh = Barış barışmak demektir.
-Selem selm silm kelimeleri de sulh anlamındadır.

*Kur’an’da barışmak ve anlaşmak anlamına gelen kelimeler:
-Sulh
-Silm
-Muahede
-Misâk
-İll
-Zimmet

* S-L-M = Boyun Eğmek ( İslâm bu kökten gelir.)

*İki düşman arasında sulhu gerçekleştirmek dinin en büyük ödevleri arasındadır. Hz. Peygamber (sav) insanların arasını düzeltmenin oruç namaz ve sadakadan daha üstün olduğunu vurgulamıştır.
İNANIP SALİH AMEL İŞLEYENLERE VAADEDİLENLER

1) Güzel Bir Gelecek ve Mutluluk
2) Güzel Bir Hayat
3) Bol Rızık ve Mağfiret
4) Tövbelerin Kabul Görmesi
5) Kötülüklerin İyiliklerle Değiştirilmesi
6) Karanlıklardan Aydınlığa Çıkmaları
7) Sevginin Oluşması
8) İnsanların En Hayırlıları Olmak
9) Dinamizm Kazanmaları
10) Cenneti Kazandırması
11) Yüksek Dereceler Elde Ettirmesi
12) Korku ve Hüzünden Emin Kılması
13) Çalışmalarını Zâyi Etmemesi
14) İyi İnsanlar Arasına Dâhil Etmesi
15) İlâhi Rahmete Kavuşturması

TEFSİR


Ünite 7


KUR’AN’DA TAKVÂ


*Bir dilin çekirdek ve özü kelimelerdir. Eğer kelimelerin doğru anlamları tespit edilemezse cümleler anlaşılamaz.

*İyi bir müfessirin Kur’an’da geçen kelimeleri nâzil olduğu asırda kullanılan anlamlarına göre tefsir etmesi gerekir.

*Ragıp İsfahâni’ya göre; Kur’an ilimlerinden ilk defa ilgilenilmesi gereken kelime bilgisidir.

*Kelimelerin anlamını belirleyen unsurlar:
1) Dilin ait olduğu kültür
2) İlgili kelimenin semantiği (en önemlisi)
3) Konuşanın kelimeyi kullanırken taşıdığı niyet
4) Kelimenin muhatabın zihnindeki arka planı

*Terim; hangi bağlamda geçerse geçsin ve semantik geçmişi ne olursa olsun muayyen ve sabit bir anlam ifade edecek şekilde kullanılan kelimelerdir.

*Kavram; terimin işaret ettiği muayyen ve sabit anlamdır.

*Kur’an’ın doğru anlaşılabilmesinin yolu anlamın temel taşı olan Kur’an kelimelerinin veya müfradâtının semantik analizlerinin yapılmasından geçmektedir.

*Semantik Analiz; kelimelere üzerinde ittifak edilen manalar vererek cümlenin manasının doğruluğunu ifade etme merhalesidir.

***Semantik analiz sadece kelimenin anlamını oluşturan ilk/kök anlamı bulmak değil aynı zamanda onun bu ilk/kök anlamından hareketle tarih boyunca kazandığı anlamların bir analizini yapmak ve gerek bu anlamların ve gerekse türevlerin içinde ilk/kök mananın olup olmadığına bakmaktır.

*İlk/kök mana bulunduktan sonra kelimenin diğer türevleriyle de bu anlamın uyumlu olması ve aralarında semantik bağın bulunması; ayrıca analizi yapılan kelimenin hangi anlam grupları içinde yer aldığının (hangi semantik alana dahil olduğunun) belirlenmesi gerekir.

*Semantik Alan (Kavram Alanı); çeşitli kelimelerin ilişkilerinden doğan ve birbirinden bağımsız olmayan bölgelere denir.

*Kur’an’da Takvâ Kelimesinin Semantik Alanına Giren Kelimeler
-el-havf
-el-vera
-ez-zühd
-el-haşyet
-er-rahbet
-el-işfak
-el-vecell

*Etimoloji; bir dildeki kelimelerin ilk/kök anlamlarını meydana çıkarmayı amaç edinen bir ilim dalıdır.
-Semantik analizde ilk basamaklardan birini oluşturur.

*Etimoloji kelimenin asıl manası hakkında yalnız ipucu verir. Çoğu zaman kelime tahmininden öteye geçmez. Semantik analizde ise kelimenin daha derinlikli bir anlam incelemesi söz konusudur.

*Odak Kelime (focus Word): Herhangi bir kelimenin anlamı analiz edilirken o kelimenin anlamıyla ilgili birçok kelimeyle karşılaşılır. Bu kelimelerin hepsinin bileşkesi olan anlamı taşıyan kelimeye odak kelime denir.
ÖR: Ce-Ne-Ne kökünden türemiş birçok kelime vardır (cennet cenin cinn ecene cenan cünne). Bu kelimelerde ortak payda olarak ortaya çıkan anlam (odak kelime) örtmektir (se-te-ra). ***Kitaptan bu kelimelerin anlamlarına bakınız!!! (Hepsinde örtmek anlamı var!)


*Takvâ kelimesi türevleriyle birlikte Kur’an’da 258 ayette geçer.

*Takvâ kelimesinin kökü = Ve-Ka-Ye

*Ve-Ka-Ye kelimesinin ilk anlamı (odak kelimesi) : Korumak ve Sakınmak

*Türevleri:
-Vikâye : Koruma himâye tedbir önlem tehlikeyi savma engelleme
-Vikâye min : Bir şeye karşı savunma; hastalıktan korunmak
-Vikâye : Koruyucu tabaka kabuk
-et-Tıbbu’l-Vikâi : Koruyucu hekimlik
-Tekiyyun/Etkıya’ : Allah’a karşı gelmekten sakınarak harama helale dikkat eden muttakî
-Takiyyetun : Sakınmak içtinap etmek
-Vâkin : Koruyan muhafaza eden koruyucu himaye eden
-Muttakin : Muttakî Allah’a karşı gelmekten sakınmak suretiyle davranışlarına helal ve harama dikkat eden

*Elmalı’lıya göre takvâ için en gerekli kelime korumaktır.

*Takvâ fücur kelimesinin zıddıdır.

*Dinde iki anlamda kullanılır:
1) Sonunda ahrette zararlı olandan sakınıp korunmak
2) Nefsi günahtan korumak

*Hudûdullah = Allah’ın Sınırları ( Allah’ın içinde kalınmasını emrettiği korusunun sınırları )

*Müminlere sürekli olarak “Allah’ın sınırlarını aşmayın” değil “Allah’ın sınırlarına yaklaşmayın” diye emredilir.

*Allah’ın çizdiği sınırları aşma korkusuyla bu sınırlara yaklaşmamak nefsi bu sahada korumak ve sınıra yaklaştırmamak takvâdır.

*Vera; günahtan ısrarla kaçmak ve çekinmek harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden kaçınmaktır.

*Hayâ; insanda yer ettiği zaman onu şüpheli şeylerden alıkoyar. İşte bu da vera ya da takvâdır.

*Zühd; dünyanın ihtiyaç dışındaki helâl nimetlerinden gönlü uzaklaştırmaktır.

*Vera ile Zühd Arasındaki Fark;
Zühd ahirette faydası dokunmayacak şeyleri terk etmek
Verâ ahirette zararından korkulan şeyleri terk etmek

***Takvâ Zühd ve Verâ kelimeleri şüpheli şeylerden içtinap etmek kaçınmak anlamları itibariyle birbirleriyle örtüşmekte ve aynı semantik alan içerisinde yer almaktadırlar.

Takvâ Kelimesinin Semantik Tanımı


Takvâ; Allah’a karşı gelmekten sakınmak ve Allah’ın azâbından korunmak için gerekli önlemleri almak ve daima bu bilinç ile Allah’a derin bir saygı şuuru içerisinde bulunmaktır.
-Allah’a kayıtsız şartsız itaat etmek
-Allah bilincini sürekli zihinde canlı tutmak
-Allah’a saygısızlık etmekten ve O’na karşı gelmekten sakınmak
-Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olmak

*Kur’an’da geçen bir kelimenin doğru anlamını bulabilmek için geçtiği bağlamın çok iyi bilinmesi gerekir. Bu yüzden hem kelimeler hem de ibâreler siyâk/bağlam içinde anlaşılmalıdır.

*Siyâkı bilmeden yapılacak yorumlar isabetli olmamaktadır. Zirâ her dilde olduğu gibi Arapça’da da kelimelerin esas anlamından başka siyâkın onlara kazandırdığı anlamlar da vardır. Bunun için de kelimenin geçtiği siyâk iyi bilinmelidir.

*İslâmî/Şer’î Anlam; Kur’an’la beraber Arapça kelimelerin Kur’an’dan önce bilinmeyen yeni anlamlar kazanması.

*Kur’an-ı Kerim’in siyâkında “Takvâ” kelimesi dört farklı anlamda geçmektedir:
1) Havf ve Haşyet manasında (Nisâ)
2) Tahzîr (Sakındırma) ve Tahvîf (Korkutma) manasında (Nahl-Bakara)
3) Tevhîd ve Şahâdet manasında (Ahzab)
4) İhlas ve Yakîn anlamında (Hucurât-Hac)

*Takvâ; “kalbi günahlardan uzaklaştırmak haramlardan sakındırmak” demektir.
Bunun delili:
1) Nûr Sûresi 52. Ayet (taât haşyet takvâ = üç kavram birlikte zikredilmiştir)
2) Bakara Sûresi 177. Ayet (muttakîlerin sıfatı sayılmıştır)
3) Talâk Sûresi 2-3. Ayet

*Havf; olması şüpheli bir zararın meydana gelmesinden korkmaktır. Savunma anlamı yoktur. Sevilmeyen (mekrûh) bir şeyle ve o sevilmeyen şeyin terk edilmesiyle alakalıdır.

*Hazer; vukû bulması şüpheli olsun ya da olmasın her türlü zarardan sakınmaktır (daima ihtiyat halinde bulunmak). Zarara karşı savunma söz konusudur.

*Haşyet; sevilmeyen şeylerin kendisinden değil onlara sebep ve kaynak olan varlıklardan korkmaktır.

*Havf genel haşyet özeldir.

*Her haşyet havf anlamına dâhil edilebilir. Ancak her havf haşyet anlamına dâhil edilemez.

*Takvâ ve ittikâ kelimeleri doğrudan korku anlamına gelmez. Bazen havf bazen haşyet bazen de hem havf hem de haşyet anlamında kullanılır.

*Rahbet; mutlak anlamda korku bizzat korkunun kendisidir. Bütün insanlara atfen kullanılır.
Takvâ; kendisinden korkulan şeyden korunmak suretiyle sakınmaktır. İlim ehline atfen kullanılır (haşyet gibi).

*Kur’an’da “korku” kavramını ifade eden kelimeler başlıca iki alanda toplanabilir:
1. Semantik Alan: Mümin ve Müslümanlarla ilgili “bilinçli bir saygıyı içeren korku” (saygı ve sorumluluk bilincinden kaynaklanan korku)
-haşyet rahbet vecel işfak takvâ
2. Semantik Alan: İnançsızlar kâfirler münâfıklar için kullanılan cehennem azabı gibi hiç de istenmeyen kötü bir sonuçtan dolayı onların hissedecekleri zikredilen korku
-feza ru’b rav vecs

***Bu kelimeler korkuyu ifade eder. Ancak aynı anlamda kullanılmaz. Bu nedenle Kur’an’da geçen her kelime dâhil olduğu semantik alanı ile geçtikleri siyâk çerçevesinde değerlendirilmelidir.

KUR’AN BÜTÜNLÜĞÜNDE TAKVÂ


Kur’an’da takvâ korkmak ve korku gibi anlamlara gelmez. Genellikle sakınmak Allah’ın azabından korunmak çekinmek haramlardan içtinap etmek gibi anlamlara gelir.

*Fazlur Rahman’a göre Allah Korkusu; hem bu dünya hem de öbür dünya için hassas bir “sorumluluk hissi”nden kaynaklanan korkudur (Bir aslan görüldüğünde duyulan korku değildir).

*Kur’an siyâkı içerisinde takvâ kelimesine doğrudan Allah korkusu anlamını vermek doğru olmaz.

*Takvâ Arap dilinde canlı bir varlığın dışarıdan gelecek tehlikeli bir güce karşı kendini koruması o canlının tehlikelerden sakınmasını ifade eder.
-Kur’an’la birlikte bu somut anlam soyut bir anlam kazanmıştır.
-Mekkî ayetlerde; Allah’ın azabından ve insanı bu azaba sürükleyecek günahlardan korunmak ve sakınmak
-Medenî ayetlerde; saf dindarlık

*Muttakî; Kur’an siyâkında kâmil bir mümini (zâhid mümin) tavsif eder.

Kur’an’da Takvâ Kelimesinin Kullanıldığı Anlamlar

1) Sakınma koru(n)ma
ÖR: Her türlü tehlikeden korunmak için sığınağa sığınmak elbise giyinmek
2) Koru(n)maya zarar verecek şeylerden korkmak/çekinmek
ÖR: Sığınak ve elbiseyi korumak
3) Dini ve manevi anlamda korkulan şey arasına engel koyma
(İnsanın ilahi azap ile kendisi arasına ruhunu azaptan koruyacak iman ve itaati koyması = ittikâ)
4) En hayırlı azık (Bakara/197)
5) Adaleti de içine alan bir fazilet (Mâide/8)
6) Tazim hürmet saygı hayâ (utanma) gibi kelimelerle açıklanan yüksek ahlakî faziletler (erdem)
***Hangi siyâkta geçerse geçsin Kur’an’da geçen takvâda bu anlam mutlaka vardır.
7) Bir nezaket ve kibarlık erdemi (Bakara/189-Hucurât/3)
8) Fücur (kötülük) ve zulüm karşıtı (Şems/7-10)
*Burada nefsin bütün yetenekleri ve işlevleri arasında iyi olanlarına takvâ kötü olanlarına fücur denmiştir.
9) Bütün rasullerin tebliğlerinin ilk başlangıcını oluşturur.
10) Ateşten ahret gününün şiddetinden Allah’ın azabından korku ve sakınma içinde olmak (ittikâ)

*Celâleyn tefsirinde ittikâ; Allah’ın emirlerine sarılıp yasaklarından kaçınmak suretiyle kişinin ateşten korunmasıdır. Bu mana Bakara/24’de vardır. (Yakıtı insanlar ve taşlar olan kâfirler için hazırlanmış ateşten korunun.)

*İnsanın kendisini Allah’ın korumasına bırakması bu sebeple de ahirette zarar verecek günahlardan sakınıp sevaplara koşması takvâdır.

*Takvâ’nın iki önemli boyutu vardır:
1) İslam Dini’nin bütün emir ve yasaklarına titizlikle uymak
2) Evrenin işleyişinde ve hayatta geçerli kanunlara ittiba etmek
-Bu ikisi tamamlandığında mümin takvâya ulaşmış dünyada da ahirette de Allah’ın koruması altına girmiş demektir.

*Kur’an’da takvâ ittikâ muttakî gibi kelimelerle vurgulanan husus; kulun bu dünyada yaptığı her davranışının kıyamet gününde Allah’a vereceğinin bilincini taşımasıdır.

Kur’an-ı Kerim’de Takvâ İki Temel Anlamı İçerir:

1) Takvâ; itikadî konularda yanlış ve batıl inançlara kapılmaktan ahlâkî ve amelî konularda gönlü kirleten kötü duygulardan fena huy ve davranışlardan; eksik kusurlu zararlı ve haksız davranışlardan İslam dininde esasları belirlenmiş olan hayat tarzına uymayan bir yaşayıştan sakınmak uzak durmaktır.
2) Takvâ; bütün faaliyetlerde ödevlerin yerine getirilmesinde her türlü kötülüklerin terk edilmesinde öncelikle Allah’a karşı gelmekten sakınmak ve her şart altında Allah bilincini zihinde gönülde daima diri ve canlı tutmaktır.


***Sonuç olarak; takvâ gibi önemli anahtar kelimeler/kavramlar;
1) Kur’an bütünlüğünde incelenmeli
2) Etimolojik kökten itibaren geçirmiş oldukları anlamlar tespit edilmeli
3) Kur’an siyâkı anlamları açısından değerlendirilmeli
4) Mümkün olduğunca nüzûl tarihi süreci içerisinde ne anlamda kullanıldıkları belirlenmelidir.

TEFSİR

Ünite 8
KUR’AN’DA MA’RUF VE MÜNKER



*** Ma’ruf A-Re-Fe kökünden gelir.

*A-Re-Fe’nin Kök Anlamları:
-İşleri düzenlemek
-Atın yelesini kırkmak
-Çok koku sürünmek
-Kokusu güzel olmak
-Kavmin reisi olmak
-Bilmek
-İdare etmek
-İtiraf etmek
-İkrar etmek
-Sabretmek
-Koku sürünmeyi terk etmek

*Aynı Kökten Gelen Kelimeler:
-ârif : kabile reisi
-arafat
-târif : bilgisi başka şeyin bilgisini gerekli kılan şey. Târif ikiye ayrılır:
1) Târif-i Hakikî: Bir lafzın gerçek manası için konulması
2) Tarif-i Lafzî: Lafzın bir manaya delâletinin açık olması

*A’raf: Kur’an’da bir surenin adıdır (7. Sure/46-48. Ayetlerde geçer).
-Sözlükte; en yüksek yer
-Kur’an’da; cennetle cehennem arasında yüksek bir yer sûr

*Mârifet: Tefekkür yolu ile bir şeyi idrak etmek.

*A-Le-Me ve A-Re-Fe kelimelerinin anlamı bilmektir.

*Marifet kelimesi A-Re-Fe kelimesinden türemiştir. Marifet nekrenin zıddıdır. Kesb vasıtasıyla idrak edilen şeylerde kullanılır. Özeldir.

*İlim kelimesi A-Le-Me kelimesinden türemiştir. İlim cehaletin zıddıdır. Kullanım yeri fark etmez. Geneldir.


*** Münker Ne-Ke-Re kökünden gelir.

*Ne-Ke-Re’nin Kök Anlamları:
-Bilmemek
-Tanımamak
-Zeki ve güzel görünüşlü olmak
-Güç ve şiddetli olmak
-Hoş olmamak

*Aynı Kökten Gelen Kelimeler:
-nekrâ: dehâ zekâ çok kötü iş
-inkâr: bir şeyi kabul etmemek reddetmek bilmemek
-nekîr: felâket ve bilinmeyen zor iş inkâr etmek

*Maruf ve münker karşıt iki durumdur. Biri istenen diğeri istenmeyendir.

*Dinen ve aklen iyi ve güzel olan yerine getirildiğinde ferdin ve toplumun refahını sağlayan ayrıca bütün insanların hayrına olacak hususları onların faydaları doğrultusunda uygulayarak dünya ve ahiret saadetini kazandıracak tüm şeyler maruf; aksi davranışlar ise münkerdir.

*Maruf ve münkerin bazen çok dar anlamlı bazen de oldukça kapsamlı tanımlarının sebepleri:
1) Bu kavramların ayetlerde mutlak olarak zikredilmeleri yoruma ve gelişmeye açık olmaları
2) Daha ziyade dininve aklın kabul ettiği hususlar olarak değerlendirilmeleri
3) Daha ziyade itikâdî yönün ağırlıkta olması (inanma vb. maruf; küfür şirk vb. münker)
4) Kişilerin bağlı bulundukları mezhebin görüşlerini yansıtmak istemesi
***5) İlk dönemlerden başlayarak zamanla tariflerinde genişlemeler olması (en önemli neden)


Maruf ve Münker Kavramlarının Kur’an’da Kullanılışları


*A-Re-Fe Kur’an’da 71 defa geçer. Bunların 44’ü isim 27’si ise fiil olarak kullanılmıştır.
Fiil olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar:
-tanımak
-bilmek
-günahı itiraf etmek
İsim olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar:
Ma’ruf olarak;
-Karz-ı Hasen (malı Allah için harcamak)
-Zînet (süs)
-Kadının uygun şekilde iddetini beklemesi
-Hayırla dua etmek
-İnsana kolay gelen şeyler
-Tevhid
-Peygamberlere tabî olma
-İyi
-Güzel
-Hayırlı olan şeylerin emredilmesi
Marufe olarak;
-Bilinen belli (Nûr/53)

*Ne-Ke-Re Kur’an’da 37 ayette geçer. Bunların 33’ü isim 4’ü fiil olarak kullanılmıştır.
Fiil olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar:
-inkâr etmek
-Hz. Süleyman’ın sözü (tanınmaz-nekkirû)
İsim olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar:
Münker olarak;
-nehy ani’l münker (zıddı = emr bi’l maruf)
Nekîr olarak;
-inkâr etmek (Hac/44-Sebe’/45-Fâtır/26-Şura/47-Mülk/18)
Nükr olarak;
-kötü (Kehf/74-87-et-Talâk/8)
Nükür olarak;
-Tanınmamış görülmemiş (Kamer/6)
Münkirûn olarak; (Yusuf/58)
Kavmun Münkerûn olarak; (Hicr/63-Zâriyat/25)

*Bazı ayetlerde bu iki zıt kavram birlikte zikredilir (Yusuf/58-Mü’minun/69-Nahl/83).

*Nahl/90’da münkerin zıddı olarak ihsan kelimesi zikredilir.

* Kavlun marufun’un zıddı münkeren minel kavl’dir.

*Ne-Ke-Re’den sadece bir ayette emir sigası kullanılmıştır (Neml/41).

*Maruf kelimesi ise bazı kelimelerin emir şekilleriyle de terkip oluşturur (özellikle karı-kocanın durumlarını anlatan ayetlerde): iyi geçinme söz ve sohbette tatlı dilli olma nafaka giydirme gibi hususlarda insaflı olma boşanmış ve iddeti bitmiş kadınların başkasıyla evlenmesine engel olmama gibi anlamlara kullanılmıştır.


Cahiliye Döneminde Maruf ve Münker


*Maruf ve münker kavramları cahiliye döneminin divanlarında geçmektedir.

*Maruf kelimesi tanınan bilinen âşina olunan iyi anlamında; münker kelimesi ise yabancı olan kötü anlamında kullanılmıştır.

*Cahiliye dönemi kabile anlayışında kabilenin övünç kaynağı maruf düşüncesidir.


Maruf-Münker-İman İlişkisi


*Al-i İmran/110. Ayette Allah’a inanan insanın görevleri arasında iyiliği emredip kötülükten sakındırma bulunmaktadır.
Hayırlı Ümmet Olma
1) İyiliği emretmek
2) Kötülükten nehyetmek
3) Allah’a inanma


Maruf-Münker-Namaz İlişkisi


*Namaz insanları fahşâ ve münkerden (kötülüklerden) alıkoyar (Ankebut/45).


Maruf-Sadaka-Islah İlişkisi


*Bu kavramların birlikte zikredildiği tek ayet Nisâ/114. Ayettir. Bu ayette toplumu ilgilendiren üç temel esas vurgulanmaktadır: Sadaka-Maruf-Islah


Maruf-Münker-Sabır İlişkisi


*Marufu emredip münkeri nehyederken kişi çok zor günler geçirebilir ve zor durumlarda kalabilir. Bu durumda kişinin sabretmesi dayanıklı ve metânetli olması öfkesini yenmesi olaylar karşısında daha soğukkanlı hareket etmesini sağlayacaktır.

*Sabır sağlam bir irade ilim ve güzel amelle elde edilir.

*SABIR
Sözlük anlamı; hapsetmek bir kimseyi bir şeyden alıkoymak tutmak
Terim anlamı; aklın ve dinin gerekli gördüğü şeye kişiyi yöneltmek belaların eleminden ızdırabından dolayı şikâyeti Allah’tan başkasına yapmayı terk edip sadece Allah’a yönelmek O’na şikayet etmek


Adalet-İhsan-İnfak-Münker-Fahşa-Bağy İlişkisi

(Topluma Yönelik Üç Olumlu Üç Olumsuz Kavram)



*Olumlu ve olumsuz hususların bir arada geçtiği tek ayet Nahl/90. Ayettir.

*Bu ayette; adaletin karşıtı fahşa ihsanın karşıtı münker akrabaya yardımın karşıtı bağy olarak geçer.

*Kur’anî bağlamda fahşa ve münkeri emreden şeytandır (Nûr/21).

*Bağy: İnsanlara saldırmak başkasının hakkını gaspetmek


Kadınları İlgilendirmesi Yönüyle Maruf


*Kur’an’da maruf kavramı kadınlar hakkında da kullanılmıştır.

*Maruf kavramı Kur’an’da; nikah talak kocası ölmüş ve iddetini beklemiş kadınlarla ilgili olarak yer alır.

*Nisâ/25. Ayet : Mehirlerin maruf şekilde verilmesi

*Boşanan kadınlardan bahseden ayetlerde de geçer (Bakara-Talâk) :
-Boşadıktan sonra kadının başkasıyla evlenmesine engel olmama
-Güzel davranıp müsamaha etme
-İyi geçinme
-Güzel bir biçimde giydirme


Ebeveyni (Anne-Baba) İlgilendirmesi Yönüyle Maruf


*Kur’an’da Allah’a kulluktan sonra anne-babaya hürmet ikinci derecede yer alır. Sadece şirk durumunda onlara itaat edilmez.

*Lokman/15. ayet : …dünyada onlara karşı maruf üzere ol!
Bu ayette maruf güzel davranmak onlara itaat etmek anlamında kullanılmıştır.


Konuşmada Maruf ve Münker


*Kavlun marufun ve münkeren minel kavl ve zûr sözlü davranıştır.

*Allah Kur’an’da insanların sözle de nasıl davranmaları gerektiğini belirtmiştir:
-Yetim olup da aklı yeterli olmayan “sefih”lere karşı güzel söz söylemek (Nisa/5)
-Mirasın taksimi ile ilgili olarak akraba miskinler ve yetimlere karşı güzel söz (Nisa/8)
-Kocası ölmüş ve iddetini bitirmiş kadınlara evlilik teklif etme düşüncesinde olan erkeklerin onlara karşı güzel sözü (Bakara/235)

*Güzel bir söz (kavlun marufun) söylemek ve affetmek peşinden eziyet gelen sadakadan daha iyidir. Allah ganidir ve halimdir.


EMR Bİ’L-MARUF VE NEHY ANİ’L-MÜNKER


*Konuyla İlgili Ayetler
1) Al-i İmran/104-110-114 ( 104. ayet dinin en önemli prensiplerini içerir)
2) Tevbe/67-71-112
3) Hac/41
4) Lokman/17
Ayetlerde müminlerin marufu emir ve münkeri nehyettikleri; münâfıkların ise münkeri emir ve marufu nehiy işiyle uğraştıkları belirtilir.


Emr bi’l-maruf/Nehy ani’l-münker Görevinin Önemi


1) “Nemelazımcılık” ve “Bana değmeyen yılan bin yaşasın” gibi yanlış düşünceleri ortadan kaldırmayı hedefler.
2) Fert ve toplumun kendini yenilemesine ve aksayan taraflarını düzeltmesine yardımcı olur (vaaz-konferans gazete dergi vs. ile)
3) Realitelerin icaplarına göre değerlendirilmesi gerektiğini ihsas ettirir (Toplumdaki bozuklukları aklı kullanarak çözmeye çalışmak)
4) Dinde en büyük dayanaktır.
5) Toplumda yok edilmesi gereken hususları giderir iyilikleri tesis eder.
6) Toplumun güzel vasıflarını korur.
7) Toplumun düzenini korur.


Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker Görevinin Yerine Getirilmesi


*İyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama inanmış erkek ve kadınların birer vazifesidir.

*Kur’an-ı Kerim bu görevi yerine getirecek özel bir grubun yetiştirilmesi gerektiğini beyan etmiştir (Al-i İmran/104).

*Emr bi’l maruf ve nehy ani’l münker terkibi genel anlam taşıyan bir ifadedir. Bunu kimin yerine getireceği konusunda ise çeşitli görüşler vardır. Bunun nedeni ayetlerin tek tek ele alınıp Kur’anî bütünlükten uzaklaşılmasıdır.

*Bu iş aynı zamanda bir öğreticiliktir ve bu öğreticiliğe kim ehilse o yapacaktır. Kadın ya da erkek olması fark etmez.

*Bu görevin yerine getirilmesi esnasında güç kullanılıp kullanılmayacağı veya ne zaman kullanılacağı konusunda ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Devlet açısından bakıldığında güç dışarıda düşmana karşı bir caydırıcılık ve vatanı koruma noktasında sadece toplumun huzuru için kullanılmalıdır.

*İslam kılıç dini değildir. Hz. Peygamberden sonraki uygulamalardan ortaya çıkan aksaklıkları İslam dinine mal etmek doğru değildir.

*Batıda İslamın kılıçla yayıldığı görüşü hâkimdir. Bunun en önemli nedeni; İslamda savaş konusunda batının malumatının yetersiz olmasıdır.

Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker/Sorumluluk İlişkisi

*İnsan yeryüzünde başıboş değildir. Ona bir sorumluluk yüklenmiştir.

*Sorumluluk; bir işin sorumluluğunu üstlenmeye çağrılmış kişinin niteliği veya durumudur.

*Ahlâkî Sorumluluk; akıl sahiplerinin azim ve kasd ile yaptıkları fiilden doğan sorumluluktur.

*Kişi azim ve kast ile bir fiile yönelirse ve yaparsa bunun neticesinde meydana gelecek sonuçlara katlanması gerekir Bu ferdî sorumluluktur. Toplumsal boyut söz konusu olduğunda ise emr bi’l maruf-nehy ani’l münker ile sorumluluğun bağlantısı ortaya çıkar.

*İnsan her türlü davranışından sorumludur. İnsanın üzerinde; Alla’h’ın ailesinin toplumun ve kendi nefsinin hakkı vardır.

*Allah’ın kul üzerindeki hakkı; O’nun emrettiği şeyleri yerine getirmek nehyettiklerinden sakınmak bütün davranışlarında sadece O’na kulluk etmektir.

*Kişinin kendi nefsi üzerindeki hakkı; inanç ve davranışlarında kendini düzeltmesidir.

*Kişinin ailesi üzerindeki hakkı; onlarla ilgilenmesi onların düzgün bir hayat sürdürebilmeleri için gayret sarf etmesi ve gücü yettiğince onları Allah’ın sevdiği birer kul olacak şekilde yetiştirmesidir.

*Kişinin toplum üzerindeki hakkı; emr bi’l maruf/nehy ani’l münker görevini yerine getirmesidir.


Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker/Emanet İlişkisi


“Kuşkusuz Biz ‘emaneti’ göklere yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalim ve çok cahildir (Ahzab/72)

*Bu ayette insanın çok ağır bir yükün altına girdiği görülmektedir. Bu emaneti yüklenen insanın dünyada sorumlu tutulabilmesi için; akıl ve irade sahibi olması gerçek anlamda hürriyetinin bulunması şer ve hayır işleme gücü ve kabiliyetinin olması önünde değişik yolların bulunması rahatlıkla ve kolayca düşünme ve araştırma yeteneğine sahip olması mukayese ve muvazene kabiliyetinin mevcut olması gerekir.


Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker/Şûra İlişkisi


*Kur’an-ı Kerim’de bu kavramı içeren üç ayet vardır:
1) Bakara/238: Anne babanın çocukları hakkındaki kararları ile ilgilidir. Özellikle çocuğun emzirilmesi konu edinilir.
2) Şûra/38-38:
“Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. Allah katında olan inanıp Rablerine güvenen büyük günahlardan ve hayâsızlıktan çekinen öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında şâra iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler.”

Bu ayette altı çizilmesi gereken hususlar:
1) Günün zor şartlarında müminlerin birbirleri ile kenetlenmelerinin
2) Her şart ve durumda Allah’a olan güvenlerinin sarsılmamasının
3) Ağır şartlarda bile insanları affetme ve bağışlama özelliğinin yitirilmemesinin
4) İşlerini mutlaka bir danışma ve dayanışma içinde halletme yoluna gidilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır.
5) Meşveret veya şûra yoluyla meselelere çözüm üretmek veya çözmek her zaman doğru karar vermeye daha yakındır.
6) Olaylarla ilgili olarak görüşlerine başvurulan insanların da hür serbest olmalarını sağlamak gerekir.
7) Şûra çok dar anlamda kendi aralarında meseleleri istişare etmenin gerekliliğini geniş anlamda da toplum ve devletin tüm işlerini problemlerinin çözümü ile ilgili hususları içerir.

3) Al-i İmran/159:
“Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Zira eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın doğrusu senden koparlardı. Artık onları bağışla ve affedilmeleri için dua et. Toplumu ilgilendiren her konuda onlarla istişare et. Sonra bir hareket tarzına da karar verince Allah’a güven; çünkü Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.”

Bu ayetle ilgili olarak şunlar söylenebilir:
1) Hz.Peygamber’e Müslümanlarla istişare etmesi bir şeye karar verince de Allah’a dayanıp azimle sonuca gitmesi emredilmektedir.
2) Hz. Peygamber Uhud ve Hendek savaşları başta olmak üzere değişik konularda ashabı ile istişarelerde bulunmuştur.

*Bir şeyi istişare etmek o şeye azmetmeden ve maksadı iyice ortaya çıkmadan önce olmalıdır. Bir konuda değişik insanlarla fikir alışverişinde bulunmak daima o konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur. Hz. Peygamber hem uygulamalarında hem de sözlerinde istişarenin önemine değinmiştir.



***Arkadaşlar lütfen sadece özetlerle sınırlı kalmayın! Mutlaka bir kez kitaptan üniteleri okuyun! Tefsir dersini özetlemek gerçekten çok zor. Ancak bu kadar kısaltabildim. Biraz uzun gelebilir ama sınavda çıkabilecek tüm önemli noktaları özetlemeye çalıştım. Yine de eksiklerim olabilir. Şimdiden tüm arkadaşlara sınavlarında başarılar diliyorum! Allah hepimizin yardımcısı olsun…
Alıntı ile Cevapla