Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15 Ocak 2012, 13:05   Mesaj No:5

kamer34

Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:53
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: ""Müşrikleri Tekfir Etmemek/Onların Kafir Olduklarından Şüphe Etmek""

Allah’ın hükmünün verilmesi gereken yerde Allah’ın hükmünü vermeyen,

Allah’ın hükümleriyle hükmetmemiş, Kur’an-ın ifadesiyle kafir olmuş olur.

Allah’ın hükmünün verilmesi gereken yerde vermeyenler Allah’dan daha merhametli olduklarını iddia etmiş olurlar. Neticede kendileri kafir oldukları gibi kafir tağutların ekmeğine de yağ sürmüş olurlar.

Buda onları ancak cehenneme götürür. İnsanları kırmamak için sözde iyi niyet taşıyarak, Allah’ın hükümlerini açık ve net bir şekilde insanlara tebliğ etmeyenler Allah’ı kızdırmış, şeytan ve yandaşları olan tağutları sevindirmiş olurlar.


Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyen kafirdir. Burada imanımızı kurtarmak için kafire kafir demek zorundayız. Buradaki kazanç imanımızı korumaktır.


Bir kimse namaz kılsa, oruç tutsa, zekat verse, hacca gitse bununla birlikte Allah’a ait sıfatı, yetkiyi yaratıklardan birisine verse bütün amel ve ibadetleri boşa çıkar ve kafir olur. Burada insanların kafir olduğu hükmünü biz değil Allah veriyor. Bizde Allah’ın insanlar hakkında vermiş olduğu hükmü söylüyoruz.

Alim olarak geçinenlere gelince; bu kendilerini alim sanan belamlar, Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyen yöneticilerin kafir olduklarını halka açıklamayıp gizlediklerinden ve bu tağutlara itaat ettiklerinden helali haram, haramı da helal yaptıklarından dolayı Maide 44, Bakara 159, Tevbe 31 ayetlerine göre kafir olmuşlardır.

Bu kimselerin kafir olduğunu bizzat Allah (c.c.) kitabında açıklıyor. Bize düşen ise Allah’ın bu kimseler hakkında vermiş olduğu hükmü söylemektir. Yoksa onları kafir yapma gibi bir niyetimiz olsa, o anda kafir olmuş oluruz.

Çünkü Allah (c.c.) şunu kafir yapın, bunu müslüman yapın diye bize bir yetki vermemiştir. Eğer böyle bir yetki olsaydı önce yaratılmışların en hayırlısı olan peygamber efendimize verirdi ki ona bile böyle bir yetki verilmemiştir.


Mesele, tepeden atma ve uç olma damga vurma meselesi değildir. Mesele Allah (c.c.)’nun Kur’an-da kafir, müşrik, mü’min diye belirttiği sıfatların içine giren kimselere Allah’ın hükmünü verip vermeme meselesidir. Bir kimse bir kimseyi kafir yapamadığı gibi müslüman da yapamaz.

Çünkü böyle bir yetki insana verilmemiştir. Bir kimse kolayına geldiğinden dolayı hüküm veremez. Ancak Allah (c.c.) o kimseler hakkında Kur’an ve sünnette bir hüküm belirtmişse müslümana düşen kolayına da gelse zorunada gelse Allah’ın hükmünü, kınayanın kınamasından korkmadan çekinmeden vermektir.


Maide: 44 ayetiyle ilgili ehl-i sünnet alimleri burada geçen kim kelimesinin şart edatı olduğunu söylemişlerdir. Yani kim olursa olsun ister bir fert, ister bir topluluk, isterse bir devlet olsun hiç farketmez.

Kim de Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse hem zalimdir, hem fasıktır, hem de kafirdir. Bu kimselerin isminin müslüman, mücahid olması gerçeği değiştirmez. Sadece Allah’a inanıp bir takım amel ve ibadetleri yapmak insanları Allah katında kurtarsaydı, yahudi ve hristiyanları kurtarırdı. Çünkü onlar da Allah’a inanıp, birtakım amel ve ibadetleri yapmaktaydılar.



Rasullerin tümü, hem kadı hem de davetçi olarak gönderilmişler ve kavimlerindeki fertler hakkında kafir (küfür) hükmünü vermişlerdir. Bundan sonra onları hak dine davet etmişler, dinlerine giren ve inandıkları şeylere inananlara müslüman (İslam), bu inançtan çıkanlara mürted (irtidat) hükmünü vermişlerdir. Bu konu hakkında Kur’an’ı Kerim’de bir çok delil mevcuttur.


Bunlardan bazıları şunlardır:


1- Kur’anı Kerim, yaratılmışların efendisi Muhammed (s.a.s)’in, kavmini İslama davet ettiğinde onlar icabet etmeyince, kendisine icabet etmeyenlere küfür hükmünü verdiğini bizlere şöyle bildirmektedir:

Allah (cc) şöyle buyuruyor:


“De ki: Ey kâfirler! “Ben sizin İbadet ettiklerinize ibadet etmem. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz. Ben de sizin ibadet ettiklerinize (asla) ibadet edecek değilim. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.”(Kafirun: 1-6)

Özür beyan etmelerine rağmen, Allah’ın ayetleri ile alay edenler hakkında kafir hükmünü vermesi de bunun gibidir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor :


“Onlara sorsan, elbette; “biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk” derler. De ki: “Allah, ayetleri ve O’nun Rasulü ile mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin. Çünkü iman ettikten sonra küfre girdiniz. Sizden bir gurubu affetsek bile, suçlu olduklarından dolayı bir guruba azap edeceğiz.” (Tevbe: 65-66)


2- Efendimiz İbrahim (a.s) putlara ibadet eden babası ve kavmi hakkında sapık ve küfür hükmünü vermiştir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“İbrahim, babası Azer’e demişti ki: “Sen bir takım putları ilah mı ediniyorsun? Doğrusu ben, seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.” (En’am: 74)


3- Efendimiz Nuh (a.s) kavmine, mü’minleri küçük görmeleri ve kovmaları sebebi ile cahil ve sapık hükmünü vermiştir.

Allah (cc) şöyle buyuruyor :

“And olsun ki biz, Nuh’u kavmine gönderdik. Onlara şöyle demişti: “Muhakkak ki ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Çünkü ben, sizin için acıklı bir günün azabından korkuyorum.

Kavminden ileri gelen kafirler dediler ki: “Biz seni sadece, bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Sana bizim basit görüşlü, alt tabakamızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz.

Bilakis, sizin yalancılar olduğunuzu zannediyoruz. (Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden açık bir delil üzerinde isem ve O, bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz?

Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız? Ey kavmim! Allah’ın emirlerini bildirmeme karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükafatım yalnız Allah’a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Muhakkak ki onlar, Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, cahil bir kavim olarak görüyorum.”(Hud: 25-29)


4- Efendimiz Yusuf (a.s) da kavmine küfür hükmünü vermiştir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Muhakkak ki ben, Allah’a inanmayan bir kavmin dinini terk ettim. Onlar ahireti de inkar edenlerin kendileridir.” (Yusuf: 37)


5- Ashab’ı Kehf de kavimlerine, şirk ve küfür hükmünü verdikten sonra kavimlerinden uzaklaşmışlardır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“İşte şu bizim kavmimiz, Allah’tan başka birtakım ilahlar edindi! Bari onların ilahlıkları hakkında açık bir delil getirseydiler ya. Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kim vardır.” (Kehf: 15)


Rasulullah (s.a.v)’in siretini inceleyen kişi, bu konuda apaçık deliller görecektir.


İşte onlardan bazıları:


1- Rasulullah (s.a.v), dedesi Abdulmuttalib için cehennemde sonsuza dek kalacağı hükmünü vermiştir. Kureyş, amcası Ebu Talib’in vefatından sonra Rasulullah (s.a.s)’i himayesine alan Ebu Leheb’in himayesini ortadan kaldırmak için, Ebu Leheb’in Rasulullah’a, Abdulmuttalib hakkında sormasını istedi. (Ebu Leheb de bunu Rasulullah’a sorunca) Rasulullah (s.a.s), dedesi Abdulmuttalip hakkında “Abdulmuttalib ve onun gibi olanlar cehenneme girerler.” buyurdu. (İbn-i Cevzi)


2- Babasının hanımı (üvey annesi) ile evlenen kişi hakkında Rasulullah (s.a.s), küfür ve irtidat hükmünü vermiştir.

Bera (r.a) şöyle rivayet etmiştir:



“Dayım Ebu Bureyde elinde sancak olduğu halde yanımdan geçti. “Nereye gidiyorsun?” diye sordum. Dedi ki: “Rasulullah (s.a.s) beni, babasının hanımıyla evlenen birini öldürüp malını da ganimet olarak almam için gönderdi.”
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace, Ahmed)


Allah (c.c) şöyle buyuruyor:



“Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın nikahladıkları kadınlarla (üvey annelerle) evlenmeyin. Muhakkak ki o; bir edepsizlik, (Allah’ın hışmına sebep olan) çirkin bir davranış ve kötü bir yoldur.”(Nisa: 22)



Hadisteki kişi, üvey annesiyle cinsi münasebette bulunarak haram bir fiil işlediğinden dolayı öldürülmemiştir. Çünkü üvey annesiyle cinsi münasebette bulunan, yani zina eden bir kişinin malı ganimet olarak alınmaz.



Ancak kafir olan kimselerin malı ganimet olarak alınır. Bu kişi, Allah (c.c) onun üvey annesiyle cinsi münasebette bulunmasını haram kılmasına rağmen, bu münasebeti helal kılan evlilik akdini yaptığı için kafir olmuştur.



Zira üvey annesiyle cinsi münasebette bulunan kişi kafir değil günahkar olur. Bu kişi üvey annesiyle, nikah yapmayıp da cinsi münasebette bulunsaydı ona kafirlere uygulanan hüküm uygulanmazdı. O halde bu kişinin kafir olmasının sebebi; üvey annesiyle cinsi münasebette bulunması değil, onunla cinsi münasebeti helal (meşru) kılan bir hareket olan evlilik akdini yapmasıdır.



3- Rasulullah’ın ashabı, birbirine küfür ve nifak hükmünü verdikleri zaman, Rasulullah (s.a.s) onların hüküm vermelerine karşı gelmemiş fakat, doğru olan hükmü onlara öğretmiştir.



Zühri’den, demiştir ki: “Bana Muhammed b. Rebi’ dedi ki: “İtban b. Malikten işittim. O, şöyle dedi:



“Bir adam Rasulullah (s.a.s)’e geldi ve şöyle dedi:



“Malik b. Led Haşebe nerededir?” Bizden bir adam dedi ki: “O münafıktır, Allah ve Rasulünü sevmez.” Bunun özerine Nebi (s.a.s) şöyle buyurdu:



“Allah’ın rızasını umarak la ilahe illAllah diyor mu?” Adam:



“Evet” dedi. Rasulullah (s.a.s) da:



“Bununla hiç bir kul vefat etmiş olmasın ki, Allah (c.c) da ona ateşi haram kılmış olmasın.” buyurdu.”


(Buhari)



4- Yine bunun gibi meşhur bir kıssada Rasulullah, Ömer b. Hattab’ın, Hatıb b. Ebi Belta’ya karşı takındığı tavra ve ona hüküm vermesine kızmamış, fakat verdiği yanlış hükmü reddetmiştir.



Ömer (r.a) dedi ki:



“Ya RasulAllah! O, Allah’a, Rasulüne ve mü’minlere ihanet etmiştir. Bana emret de onun boynunu vurayım.”


(Buhari)


Ayrıca buna ek olarak, Allah (c.c) müslümanlar üzerine bir çok şeyi vacip kılmıştır.



Onlardan bazıları:



Müslümanları dost edinmek ve kafirlere düşmanlık beslemek... Bu, müminlerle kafirleri ayırt etmeden, küfrü ve küfrün sınırlarını, kafiri ve kafirin sıfatlarını bilmeden mümkün olmaz.



Yine Allah (c.c) müslümanların müslümanlarla evlenmesini, kafirlerle evlenmemesini emretmiştir. Bu da kafirlerle mü’minleri ayırdetmeden mümkün olmaz.



Yine Allah (c.c) ehli kitap dışındaki müşriklerin ve mürtedlerin kestiklerini haram kılmıştır. Bu yüzden kimin müslüman, kimin kafir, kimin müşrik, kimin mürted ve kimin ehli kitap olduğunun bilinmesi gerekir.



Yine Allah (c.c) bize kafirlerle cihad etmemizi, onlara sert davranmamızı ve onlarla savaşmamızı emretmiştir. Bu yüzden kafirlerle müslümanları birbirinden ayırt etmemiz gerekir.



Allah’u teala, kafir olan kitap ehline, müşriklere, ateistlere, mürtedlere ve bütün kafirlere kitabında küfür hükmü vermiştir. Buna göre kesin bir şekilde onların kafir olduğuna inanmak gerekir. Bu ise tevhidin gereğidir.



Allah’ın şu ayeti kafirlerin tekfir edilmesi gerektiğinin en açık örneğidir:



“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Biz sizden ve Allah’tan başka ibadet ettiklerinizden uzağız. Sizi reddettik. Yalnız Allah’a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır.” (Mümtehine: 4)



“İyilik yaparak kendisini Allah’a teslim eden ve İbrahim’in hanif dinine tabi olandan din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrahim’i bir dost edinmişti.” (Nisa: 125)



İşte bu ayetlerde İbrahim aleyhisselam’ın milleti zikredilmektedir. Ve Allah o milleti örnek almamızı emretmektedir. Bu nedenle her kim İbrahim aleyhisselam’ın milletini örnek almayıp kendisini bu milletten soyutlar, ondan yüz çevirirse ve onların takındığı tavrı takınmazsa aslında o kimse gerçekten kendisini aşağılıkların aşağılığı kılmıştır.




Ayrıca her müslümanın mutlaka imanı bozan şeyleri bilmesi gerekir. Büyük küfürleri ve sınırlarını bilmeyen kişi, bu küfürlere çok kolay düşebilir. Bu yüzden Allah (c.c) ayetlerinde kafirlerin yolunu, bütün şirk ve küfür çeşitlerini açıklamıştır. Ta ki onlardan kaçınabilelim, onlardan ve onları işleyenlerden sakınabilelim.



Allah (c.c) şöyle buyurdu:



“Böylece (mücrimlerin) suçluların yolu belli olsun diye ayetleri açıklıyoruz.”(En’am: 55)



Ayrıca tağutu inkar etmek de imanın gereklerinden ve sıhhatinin şartlarındandır. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:



“Kim tağutu reddedip Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa tutunmuş olur.” (Bakara: 256)



Daha önce de belirttiğimiz gibi tağutu inkar etmek, onu tekfir etmeyi ve ondan kaçınmayı gerektirir. Allah (c.c)’ın buyurduğu gibi:



“Biz her ümmete yalnız Allah’a kulluk edin ve Tağuttan kaçının diyen Rasuller gönderdik.” (Nahl: 36)



O halde, ümmetin bütün fertlerine farz ve imanın gereklerinden olmasına rağmen, bu nasıl ümmetin alimlerinin önde gelenlerinden başkasının bilemeyeceği kadar zor bir mesele olabilir?



Bu açıklamalardan açık ve net olarak anlaşılan şudur; zamanımızdaki beşeri sistemlerde kendilerini İslam’a nisbet eden yöneticiler aslında azılı birer kafirdir. Zira bu yöneticiler; müşrikleri dost edindiler, onlara yakınlaştılar, onları yücelttiler ve aralarındaki ilişki ancak kardeşler arasında olabilen ilişki kadar kuvvetlendi.



Öyle ki İbrahim aleyhisselam’ın milletine gerçek manada tabi olan muvahhidler’e karşı bile düşmanlık gösterdiler, onlara eziyet ettiler ve onları hapse attılar ve her türlü zulüm ve işkencenin gerek yaptırımcısı, gerek ortağı ve gerekse seyircisi oldular.



O halde yaptıkları bütün bunca amellerden sonra hala onların İslam’da kaldıklarını, müslüman olduklarını söylemek ve hatta İslam’da bir eserlerinin olduğunu dile getirmek söz konusu olabilir mi?



Şu iyice bilinmelidir ki; müslüman olabilmek için mutlaka müşrikleri tekfir etmek, onlara düşman olmak, onlara buğzetmek, onları sevenlere ve müdafa edenlere buğzetmek gerekir.



İşte İbrahim aleyhisselam’ın milleti budur… İşte İslam budur… İşte ancak böyle müslüman olunur ve müslüman kalınır…



Devamı var
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla