Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Kasım 2012, 10:54   Mesaj No:2

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Cevap: Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler)



İlk Kelime

Aşk tuttu kalemin elinden,
Sayfaların şakağından öperken..
Ve damarlarımızdan aşk muştusu geçerken,
Çekildi ebru ebru, ve yazıldı suya ilk kelime.. …

Kış’ın, Bahar’a tebessüm ettiği bir vakitte
Avuçlarımda hayatın iniltisiyle uyandım ilk sabaha..
Ürkek bakışlarla selamladım dağların kızılını.
Ve parmaklar arasından sıyrılıp
Düştü toprağın gözbebeklerine ilk tohum..
Rahmetin avucunda filizlendi, yetişmek için ilk hasada.

Gecenin adımlarıyla yürüdüm Hacer’in ayak izlerinde..
Badiye kumlarını çektim içime beyhude düşünceler fasılasında.
Sefa ile Merve arasında İsmailî düşler ararken,
Toprağa düştü çocukluğum, ebruli uykular salâsında.
Nefes nefes ölürken içimde,
Aşkın fasl-ı baharında dirildi yüreğim,
Dizildi mahşerin ilk safına.

Değil mi ki ömür, bir nefes miktarı kadar.
Ve her nefes,
Hüzün düşleri arasında
Bir ölüm fısıltısıyla yürür sağırlığımıza…
Şimdi kirpiklerimizde sallandırılır cesedimiz
Her rüyanın karanlık yastığında..
Bak.. Bak ölüyor güneş..
Ve duruyor hala ciğerlerimizde ilk nefes..

Yazan: Kadim DOLUNAY
Okuyan: Can Demiryel


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]






----------------------------------------------------------






Pür Hata

Kara tünellerden geçer hayat, efsunuyla
Bir farizâ ‘of’ bırakır hayaller, sonuyla
Ve bir kere daha doğuyor ihtiyar Güneş
Dağların yamacını titreten bastonuyla

Yürek yanınca, gözler saklar tüten dumanı
Bulutlar, susuz bir geçitten taşır ummanı
Bir annenin gözyaşı damlarken sokaklara
Çocuklar, karanlığa boyarlar asumanı

Bu kâinat ki, hûn akar hep oluklarından
Faniliğin remzi okunur soluklarından
Ellerimizden düşüp kaybolmuş kimliklerin
İzini sürdük, yürüyerek ufuklarından

Ağlayarak kundaklandık hayata tiz sesle
Borçlu çıktık daha aldığımız ilk nefesle
Her adımda bir düşüş, dengelerde pür hata
Nice aşklar tükettik, peykersiz bir hevesle

Yazan: Kadim DOLUNAY
Okuyan: Can Demiryel


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]






----------------------------------------------------------








Eksik Yanlarım

Eksik yaşıyorum kendimi
Bazende yalan !!!
İşine gelmiyor kelimeleri üstüne giyinmek utancımın..
Tüm çift haneli yanlızlıkların rotası içime dogru işgal halinde..
”Keşke yüregimin dudak büküsü ile bir ” gitme ” daha koyabilseydim yoluna”
Keşke avazımı kursuna dizebilseydim kaskatı sogukluna ,
Onurumu provoke edebilseydim önünde yar..
Bakışlarımın ellerine gözlerini sürebilseydim kıyına demir atarak
Biliyorum Gidemezdin …
”Simdi yenik bir çocuk gibi bilyelerini karşı mahallenin çocuklarına kaptırmış bir hükmün sancısı çalıyor kapımı”
Sensiz ziyanlardayım avuntusuz çağlamaların vaktinde..
Büyük hikayelerin kötü kahraman’larına yenildi düşlerim.
Parmak ucları münafik sözlere mühürlendi tozlu sayfalarımın.
İntihar kokuyor ellerim en pis biçimde..
Hadi bakışları keskin gülüşünle kaldırsana enkazdan aklımı yar ..
Ne var yani böyle mi olur yangın yeri yedikleri
Böylemi kaybedilir en iyi bildigin oyun insanin.. ?
Son defa bağdaş kurup otursana yüreğin orta yerine Yar..
Başrolü ölür mü bir filmin
- ki sen son satırı olmak istiyorsun sözlerimin..
-
-
Aminler dilendim ardından tüm dualarımın hüznüyle
Yokluğununun en risalesi yenik hecelenirini saldım ardından..
Ne Yazık
Katli içimizdeki cellada kaldı kendimize adadığımız müeebbet sevgimizin
-
Gelişlerinin sevincini mısralara dökemediğim yanım..
Bilesin
Gidişine Kanıyorum…
Geldiğine Kandığım gibi…


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]





----------------------------------------------------------






( Yalnızca S’ana yazıldı … Ne başlangıcı ne sonu vardı … Oku …! )

Ey Can/Sızım …

Yüreğimin ayet ayet döküldüğünü,
…Şifa’yı, sure-i aşkta bulduğumu
Birtek sen görsen Yeter …

Z/amansız yokoluşların ayazında savruldu yazgım,
Dipsiz kuyuları mekan eylerken ruhum …
Ne Yar sedası ne anne duası Yetişmedi imdadıma …
Özlemek eylemiyken Yüreğimin,
Makdulu fail olan bir suça mahkum edildim …
Hal-i suçsuzluğumu Bir sen görsen Yeter …

Ey Can/Sızım…

Kıtabul kaderime kazınmışken sürgünüm
Muhacir oldugum topraklarDa da kabul görmedi lisanıM
Boğuldum, bir yudum suya muhtac iken,
Savruldum, bir yellik rüzgara aşina iken …
Feryad-ı isyanımı Bir sen duysan Yeter …

Sabr taşı olsaydı Yüreğim çatlardı inan ..
Toprak olacak bedenin yükü ağır gelirken mizandan …
Solunda ki Meleğe hitaben ..
Yüreğinde aklandığımı, sela ile ezan arasında duanda s/aklandığımı
Bir sen bilsen yeter …

Ey Can/Sızım
Hüzün en ihtişamlı hali ile doğuyor sema ya..
Leyl..! Karanlığı ile çöküyor üstüme,
Felak diyorum sessizce… Felak..!
Girizgah’ım gönülhanen’ken, önce şakaklarıma vuruyor gerçeğin
Hak ile Yeksan oluyorum ve defn ediliyor umut..! Ağıtlarla …
Halet-i intizar’ımı, Bir sen görsen yeter…

Ecel-i Müsemma..!
EyCan/Sızım.. Ecel-i Müsemma ..!
Yar/sız’ken beklenilir ecel …
Haşir vakt-i sarmalanır Elem ile bekleyen ..

Alemin sürgüsünü çekmişken tenden
Külleri Savruldu Yazgıda ki Aşk’ın…
Bana sürme niyetine, Gözleri D/ağlamak kaldı …

(Hulasa-ı Kelam ..!
ŞEHADETLE çekildi aşk bedenden …)

Yazan: Elem SÖNMEZ
Okuyan: Can Demiryel


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]





----------------------------------------------------------




Ölümüne Rehn Edilmiş Bir Çocuğum Mogadişu…

Bu gün ölmek için fazla çocuğum Mogadişu.
Her şeyi olanlar, hiçbir şeyi olmayan benden bir lokma ölüm istiyor.
Dizlerimin dermanı kalmadı, siyah öfkemi içime kusuyorum.
Kucağına al beni Mogadişu, başka bir güneşte açmak isteyen gözlerimden tut.
Kuru ot parçası ellerimi, ortak yaramıza basıyorum.
Ölü çocuklardan bir ızdırap destanı yazıyor takım elbiseli katiller.
Ben çıplak bir harf hükmündeyim, bir elif.
Bir deri bir kemik, yüzüne uzanmış inceliyorum Mogadişu.
Saçlarıma yıldız yağıyor, bana biraz ağlasan.
Bu gün bulut yok, rüzgâr yok lakin kanatlarım çıkıyor Mogadişu.
Dalından düşmüş yaprak dudaklarım, cennetin lisanıyla kıpırdıyor.
Bu gün ölmek için fazla küçüğüm.
Gözlerimden Kızıl denizler doğsa, kırmızı gövdeni yıkasa…
Lakin gözyaşlarım da kurudu Mogadişu.
Bir lokma gün yüzü çok görüldü.
Sığmıyormuşum dünyaya.
Kara derili çocuklarının acılarına tutun Mogadişu.
Sıcak bir tetik kalabilmenin başka yolu yok.
Sen kokuyorum, ana rahmi yani.
Söyle bana bütün yolculuklar açlığa çıkmaz değil mi?
Sokaklarında düşenler, karanfil ölüler değil mi?
Söyle, açlıktan ölmek yakışır mı bana?
Ben Afrikalı taşra bir öfkeyim.
Öfkemin tadını unuttum Mogadişu, bana biraz hüzünlensen.

Uçaklardan yardım paketleri atıyorlar Mogadişu.
Kişiliksiz bir mutlulukla konuşuyorlar ajanslara.
Çocukların ölülerinden rant devşiriyor yağmacılar.
Siz elleri kan bulaşığı kapitalist hırsızlar.
IMF, Dünya Bankası, OECD, UNİCEF.
Hangi çocukları kime karşı koruyacaksınız.
Hangi çocukların kanlarını sattınız da, sadaka dağıtacaksınız.
Daha bir acıtıyor ikiyüzlülüğünüz.
Maskelerinizi, yardımlarınızı, kirli paranızı ve duygularınızı alın, def olup gidin.
Biz öylece ölmesini biliriz.

Vahşiymişiz Mogadişu, uygarlaştırmaya geldiler.
Tarihimizi, kimliğimizi, bilincimizi ve onurumuzu çaldılar.
Pazar ekonomisi dedikleri sömürüden ve zulümden başka ne satar Mogadişu.
BM, Kızılhaç, NATO, ABD, AB…
Bu kadar aç kurdun ortasında kendine yağan küçük bir yağmurum.
Söyle bana, kim daha vahşi? Hangi uygarlık, medeni olmayı vaat ediyor bana?
Söyle, bunlar cenneti ne zaman parsellediler Mogadişu?
Medyanızı, misyonerlerinizi, satın alınmış aydınlarınızı, üzgün yüzünüzü, fiyakalı laflarınızı, smokin ve papyonlarınızı alın, def olup gidin.
Biz yalnızlığımızla çoğalmayı biliriz.

Tuz yeli vuruyor hüznüme Hint okyanusunun.
Gözlerim mi derin bakıyor okyanus mu?
Bugün ölmek için fazla çorağım Mogadişu.
Öleceksem işe yarasın istiyorum.
Akbabalardan ve karasineklerden başka daha bir ilgi çeksin cesedim.
Etten yüreği olanlara ulaşsın dilimin ucundaki çığlık, kanatlarım dokunsun yürek atışlarına.
Çok sessiz bir ölüm şarkısı olmasın adımız Mogadişu.
Kuşları, ağaçları, gökyüzü lal olmuş bir ülkenin kıyıları kurşunlanmasın.
Ben acınası bir fotoğraf hükmündeyim.
Gözlerim konuşuyor, bir de sinekler.
Buharlaşıyor yürek yanıklarım Mogadişu, biraz tebessüm etsen.

Bugün ölmek için fazla içliyim Mogadişu.
Külün içindeki ötekiyim.
Ölülerimizi sana teslim etsinler.
Bir mezar mutluluğun yeter bana Mogadişu.
Toz toprak uçurum yüzünde, sesimizden bir isyan, gözlerimizden bir namlu filizlerin belki.
Saman sarısı yalnızlığına karala türkümüzü.
Yarana tütün basan bir marşa dönüşür belki.
Mogadişu, kolumu kaldırabilsem, sıkabilsem yumruğumu.
Bir fırtına kopacak, konuşabilsem.
Sana söylediğim türkülerimle göm beni.
Mogadişu, bana biraz umut etsen.

Yazan: Tuncay YERLİKAYA
Okuyan: Can Demiryel


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]






----------------------------------------------------------







Bazen

Bazen bir kelimeyi telaffuz etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Bir kırık camın parçaları dökülür yüreğine.
Susarsın.
Bardaktan boşalan yağmur olup, üstüne gelir hüzün. Ağlamak kesmez içini, seni avutacak her şeyden mahrum kalırsın. Üstelik; hatır soranı kalmamış bir ihtiyarın, bayram sabahları, perdesi erkenden açılmış pencerelerde bir görünüp bir kaybolan komşularına çevirdiği bakışları kadar yalnızsın. Ne eski fotoğraflardan kalan bir hatıra, ne de çocukluk yıllarının gülümseyen yüzü. Yanında hiç kimseyi bulamazsın. Bildiğin her yer uzak, tanıdığın herkes yabancı.
Yine de ağlarsın.
Bazen birine katlanmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. En çaresiz bir gününe uyandığın gurbette bile olsan, yolunu değiştirmek düşer aklına; kaçarsın. Ayak üstü geçiştirilen kısa bir zaman, koca bir gün olup ayağına dolanır. Tahammül etmeyi kolaylaştıracak ve kendine, “aslında iyi biri” diyebileceğin yalanlar ararsın. Konuştuğun her cümlenin arasına, oradan uzaklaşabilmek için kullanacağın bahaneler katarsın.
Asla kolay kurtulamazsın.
Bazen bir konuşmayı dinlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Kelimeler, göz kapaklarına dökülen kurşun gibi iner üzerine. Ya da için ezilir, yere düşen hakikatin karşısındaki çaresizliğine. Bir müstehzi bakışlarına bakarsın alçağın; bir de ses tonunun içinden şeytana el sallayan kibrine. Artık, kimseyi incitmemek için gösterdiğin nezaketine, seni dışarıya atacak kadar cesaret katarsın. Mevzu, üstü başı parçalanmış bir çocuk gibi durur karşında.
Asla yardımcı olamazsın.
Bazen bir günü akşama kavuşturmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. İçindeki sıkıntıyı bir türlü atamazsın. Sıtkın sıyrılır hayattan; dokunduğun her eşyadan yüreğine inen bir kir ve baktığın her yerde kahpelik vardır. Seni sakinleştirecek bir söz ararsın. Ne okuduğun şiir, ne de bir hatırayı mıh gibi yüreğine çakan şarkı; hepsinin, hayat ancak kendi yolunda gidince anlamı vardır.
Bunu anlarsın.
Bazen yalnız kalmak; dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Sebebini bilemediğin korkularla uyanırsın. Mevsim, sanki hep sonbahardır. Ne bir çiçeğin kokusunu alırsın, ne de dünya umurundadır. O gün, hiç olmadığı kadar değişik şeylerle uğraşırsın. Zaman, bir kaplumbağanın kabuğuna bağlanmıştır sanki, ertesi güne çıkmayı dört gözle ararsın. Okuduğun kitaplardan bir cümleyi hatırlamaya çalışır, yapamazsın. Hep düşen yapraklar gelir aklına, gözü yaşlı çocukluğun, yıllardır görmediğin dostların, bir veda anında dişlerini sıkıp arasına sakladığın göz yaşların.
Geçmişinden asla kurtulamazsın.
Bazen veda etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Yüreğin bir kuşun kanatlarında havalanır. Söylenebilecek hiçbir sözün anlamı kalmaz; bilir, konuşmazsın.
Uygun bir cümle, belki; ama asla bulamazsın. Yol uzar gözünde, ayrılığın kokusuna dayanamazsın.
Gitmek bir dalın kırılmasıdır en çok. Ya da buz gibi bir hava ve sen donup kalırsın. Gökyüzü kararır. Ayakların seni taşıyamaz; olduğun yerde çakılıp kalırsın. En hüzünlü haliyle canlanır gözünde biraz sonrası; ağlayan bir ana, eş, yar, evladın, belki de dostların.
Yine de yaparsın.
Bazen bir hatırayı taşımak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Attığın her adımda, peşin sıra gelen ayak sesleri vardır. Uzanır dokunamazsın. Her yalnız kalışında sana seslenen hitabını duyar; dinlediğin her söze, onu sana getirecek bir şerh koyarsın. Bazen bir kapının tokmağında, bazen de karanlığın içine kaçan gölgede onu ararsın. Ne birlikte çektirilen fotoğraf; ne de, bir kış günü gelen sıcak bir selamı vardır.
Ama yine de unutamazsın.
Bazen bir dostu özlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Koca bir dağ olup oturur yüreğine. Gecenin en kuytu yerine sığınır, uyuyamazsın. Bir tebessüm iner yüzüne; en kötü gününde yanı başında duran mahzun halini hatırlarsın. Ya da bir yaz günü, çeşme suyu serinliğindeki selamını. Çıkıp gelse şu an, söyleyecek söz bulamazsın. Konuşmak beyhude bir çabadır belki, onu halinden de anlarsın. Çünkü, çocuk gözlerinden dökülen öfkeyi yakalar; sadece sen korkarsın. Ne gailesi dünya hayatının, ne de yeni arkadaşlar.
Yerine hiç kimseyi koyamazsın.
Bazen,
Bazen gözlerini kapatır ve dost bir yürekten gelen hayır dualardan başka hiçbir şeyi hissetmezsin.

Yazan: Neşe KUTLUTAŞ
Okuyan: Can Demiryel


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Alıntı ile Cevapla