Konu Başlıkları: Ruhun terazisi vicdan
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16 Mart 2013, 13:26   Mesaj No:1

EyMeN&TaLhA

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:36
Cinsiyet:
Mesaj: 3.299
Konular: 784
Beğenildi:131
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Ruhun terazisi vicdan

Ruhun terazisi vicdan

11 Mart 2013 / TÛBA KABACAOĞLU
Vicdan mekanizmasının hakkıyla çalıştırılması birçok toplumsal problemin çözümünde hayati öneme sahip. Ebeveyn olarak bu konuda neler yapmanız gerektiğini, hangi hataların çocukların vicdanını öldürdüğünü biliyor musunuz?

'İstanbul’un buram buram insanlık kokan semtlerinde geçti çocukluğum. Dinimizi yaşamaya çalışan kendi hâlinde bir aileydik. Annem çok merhametli, fedakâr biriydi. Apartmanımızdaki kimsesiz Ermeni nineye ‘Yaya’ (Ermenice: babaanne) derdik. Evimizde pişen her yemekten ona da muhakkak götürürdük. Uzun kış gecelerinde ‘Yaya yalnız, hadi ona yoldaş olun.’ derdi annem. İki kardeş kalkıp giderdik yanına… Kocası tarafından aldatılan üst komşumuz her akşam soluğu bizim evde alırdı. Sürekli ağlar, ne yapacağını valideye sorardı. O da hep sabrı tavsiye eder, abla ağladıkça annemin de gözleri dolardı… Aile içinde de sıkıntılı insanların çözülmesi gereken problemleri konuşulurdu hep. Sonra İzmir’e taşındık. Güneydoğu illerinden okumak için gelmiş 8 liseli kız, bayram ve yarıyıl tatillerini bizim evde geçirirdi. Annemle babam onları evlatlarından ayırmazdı… 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yakın oturuyorduk. Anadolu bozkırından doktor olmak niyetiyle gelmiş kız talebelerse zaten evimizin birer ferdî gibiydi… 17 Ağustos depreminden annem çok etkilenmişti. Önce eş dosttan topladıklarıyla bir tır dolusu yardımı götürdü İzmit’e. Yakınımızdaki devlet hastanesine depremden sağ kurtulan kimsesiz hastalar getirilmişti. Annem onları ziyaret edip her türlü bakımlarını mutlulukla üstlendi, sağlıklarına kavuşana kadar depremzedeleri hiç yalnız bırakmadı… Çocuk aklı işte, bazen yoğunluktan bunalır, kızardık bizimkilere. Meğer yavaş yavaş hem ferdi hem de toplumsal planda vicdanlı davranmayı, başkalarının dertleriyle, ihtiyaçlarıyla hemhâlliği öğretiyorlarmış bize. Eskiler hissederek yaşıyor, iyiye ve güzele dair ne varsa böyle aktarıyordu gelecek nesillere. Şimdi ben de anneyim ama vicdanlı bir çocuk nasıl yetiştireceğim diye kara kara düşünüyorum.”

Hikâyesine yer verdiğimiz hanım sizce de endişelenmekte haklı değil mi? Modern zamanlarda insanlar vakitlerinin büyük kısmını televizyon-internet-akıllı telefonla geçiriyor, kapı komşusunun hatırını soracak zamanı kalmıyor. Akraba ziyaretlerinin yerini çoktan AVM gezmeleri almış. İlişkilerde fedakârlık neredeyse enayilikle eş değer. “İnsan insanın kurdudur” felsefesiyle büyütülmüş kişilere göre herkes ‘çok tehlikeli’. Daha çok kazanmaya odaklanmış tüketim canavarları için de başkalarının maddi-manevi ihtiyaçlarının ehemmiyeti yok. Dolayısıyla her geçen gün biraz daha fazla insan, vicdanının sesini duyamıyor; çocuklar merhamet, karşılıksız verme-sevebilme, şefkat, vicdan gibi kavramlarla tanışma fırsatını yakalayamıyor. Yoksa mükemmel şekilde yaratılmış insan nasıl bu kadar duyarsız kalabilir ki hayata? Hâlbuki duyan, hisseden, farkına varan, vicdanlı insanlara ihtiyacı var toplumumuzun, dünyanın. Ancak onlar kötülükleri iyiye tebdil edebilir, kalpleri yumuşatıp gerçekleri tüm insanlığa gösterebilir.

70-80’li yıllarda çocukluğunu geçirmiş bugünün yetişkinleri vicdanlarının sesini duymayı anne-babalarından, komşu teyzelerden, mahallenin delikanlı ağabeyleri ile hanım hanımcık ablalarından öğrenebiliyordu. Şimdi ise önce ebeveynlerin birçoğunun vicdanının sesini duyabilir kıvama gelmesi, ardından da çocukları için hayli çaba göstermesi gerekiyor. Aksi takdirde maşerî vicdanın sesi kısıldığında elimizde ne insanlığımız ne de dinimiz kalacak. “Peki, ben şimdi ne yapacağım?” diyenlere önemli uyarı ve önerilerimiz var. Her şey vicdanlı nesiller için…
Vicdan kelimesi, ‘vecede (bulmak)’ kökünden geliyor. ‘Merhamet’, ‘Koruyucu Psikoloji’, ‘Biraz Yağmur Kimseyi Islatmaz’ isimli kitaplarında vicdana sıklıkla vurgu yapan Prof. Dr. Kemal Sayar, bu kavram hakkında “Hakikati keşfetmek, insanın kendi dünyasındaki tutarsızlıkları fark edip iyiyi, doğruyu bulması. Aynı zamanda yaptığımız iyi veya kötü davranışların tartıldığı, öz sevgimizin yeşerdiği, kendi kendimizi yargıladığımız, ceza verebildiğimiz yer.” diyor. Sosyolog, ilahiyatçı Ali Bulaç ise vicdanı “İnsanın kendi içinde bulduğu ölçütlerdir.” cümlesiyle tanımlayıp fıtratı işaret ediyor.

Vicdan içimizde bir nüve
Vicdan ne zaman konuşması gerektiğini çok iyi bilir, her zaman doğrudan, güzelden, haktan, samimiyetten yanadır. Bir yetimin-öksüzün başını okşayıp yaşlıya tebessüm etsek dahi ihmal etmez bizi. Tatlı, naif bir huzur bırakır gönlümüze. Hele de ‘Allah razı olsun’ nidasını işitsek kuş gibi uçacağız sanırız. Hata mı? Kırmak mı? Sanki verdiği tüm güzellikleri bir anda alıverir. Gönlümüz yaptığımız hatanın şiddetine göre sıkılır da sıkılır artık. Sanki nefes alamayız, ne yapsak mutlu olamayız, ağzımızda kekremsi tat bırakır hayat. Bir yandan da konuşur durur bizimle. Keskindir cümleleri. Ya dinleriz onu ya da içimizdeki sesi susturarak bildiğimiz yoldan gideriz. Tercih hakkı bizimdir. Onsuz hayat merhametsizliği, sevgisizliği, egoistliği, enaniyeti, acımasızlığı da beraberinde getirir. Böyle yaşamaksa ağır gelir bilene. Bu vicdanın gündelik hayat içindeki fonksiyonu. Bir de hem dinî hem de toplumsal işlevleri var.

Muhyiddin İbn Arabi’nin Fütühât-ı Mekkiyye, Fusûsu’l Hikem gibi eserlerini Türkçeye kazandıran İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Ekrem Demirli, İbn-i Arabi’nin de içinde bulunduğu İslam ahlakçılarının vicdanı referans noktası kabul ettiklerini söylüyor. Onlara göre; vicdan bizi müteale (Yüksek, yüce varlık. Bilinenlerin en üstünü), yani Allah’a bağlıyor, oradan besleniyor. Yaratanla vicdan arasında ahitleşme var. Demirli’ye göre vicdan insanlık kıvamına giden yolda en iyi arkadaş: “Vicdanın imkânı akla göre çok geniş. Akıl insanlarda farklı farklı. Kimi insan çok zeki kimi daha az... Ama vicdan herkeste var. Merhameti, doğruluğu, şefkati, fedakârlığı anlamak için bir mesleği icra etmeye gerek yok. Bunlar insanlık damarına hitap eden kavramlar, müşterek dil ve tüm dinler buna çok değer veriyor.”
Sosyolog Ali Bulaç, maşerî vicdanın karşılığını örflerde bulduğumuzu, örflerin insan ilişkilerini düzenleyerek önemli ihtiyaçları giderdiğini, topluma insaniyet ve hakkaniyet kazandırdığını anlatıyor. Çünkü bazı âdetler kötü olabilir. Ama örf tanım gereği iyidir. Aynı zamanda toplum, vicdan, din ve aklın da kabul ettiği şeylerdir. Mesela komşuyu gözetmek, anne-babaya saygı göstermek, maşerî vicdanla teyit edilir. Ateist, Hıristiyan, Müslüman da; kadın, erkek de buna ‘kötü’ demez. Bize bu güzelliklerin örfle ilgili bir tutum olduğunu söyleyen ise vicdandır.

İnsan iyilik, güzellik adına tüm hasletleri bedeninde ve ruhunda tecelli ettirecek şekilde donatılmış. Vicdan da bizim doğuştan getirdiğimiz özellikler arasında. Yalnız diğerleri gibi o da nüve (çekirdek) şeklinde. Yani geliştirilip büyütülmeye muhtaç. Aksi takdirde işlevini kaybediyor. Çocuklar hayatlarının üçüncü yılında eğer fıtratı bozulmamış ise vicdanlarının varlığını ebeveynlere hissettiriyor. Mesela, hayvanlara neden zarar verilmemesi gerektiğini anlattığınızda tüm samimiyetiyle size inanıyor, birçok yetişkinden daha fazla hassasiyet gösteriyor. Burada kilit nokta çocuğun nasıl yönlendirildiği. Çünkü günümüz şartlarında yanlış anne-baba tutumları, sosyal hayatın içindeki ‘diğer kişiler’in sıradan davranışları, tahammülsüzlükler, ‘Küçüktür anlamaz’ tarzındaki yaklaşımlarla o mükemmel varlık küçücük bir canavara dönüşebiliyor. Hayvanlara, eşyaya, anne-babasına, kardeşine, kendine zarar veren, kimseye itimat etmeyen, çoğu zaman çevresine duyarsız kalan, herkesin yaka silktiği küçük insanlar vardır. Elbette ki onlar böyle değildi, biz onları bozduk. Belki bilmeden, belki de bilerek... Dolayısıyla vicdanın sesini kısan ebeveyn tutumlarını bilip bu minvalde kendimizi yenilememiz, çocuklara ona göre davranmamız büyük ihtiyaç…

En büyük ceza...
İsviçreli eğitim bilimci, tıp ve felsefe doktoru Hans Zulliger, ‘Çocuk Vicdanı ve Biz’ isimli kitabında çocukluk yıllarında vicdan oluşumu, vicdan çatışmasına yol açan nedenleri, itirafın zorluğu, kendi kendini cezalandırma gibi konuları ilk kez ele alan uzmanlardan biri (1960). Zulliger’in kitabında vicdan mekanizmasını en çok olumsuz etkileyen durumun ceza olduğu anlatılıyor. Sebebini ise şöyle açıklıyor yazar: “Biz çocukları eğitirken pek çok cezalandırma yöntemine başvururuz. Vicdan gelişimine böylece çok zarar veririz. Acele cezalandırmalarla çocuğun vicdanında hesaplaşmaya koyulmasını, bu yolla içindeki ahlaki yargı organında (vicdan) mükemmelleşmeye gitmesini önleriz. Çünkü çekilen cezadan sonra kişinin vicdanı olaya kapanır, kefaretini ödemiştir artık ve daha fazla üzerinde durmaz.”
New York University’de lisans ve yüksek lisans eğitimi almış Klinik Psikolog Reyhane Dağlar, cezaların çocuğu sertleştirdiği, ödeşmişlik hissi vererek rahatlattığı görüşünde: “Cezayla bir sonraki hatayı işlemesini önleyecek pişmanlığı alırsınız çocuğun içinden. En büyük ceza, verilmemiş cezadır. Kişinin vicdanı içten içe yanar. Vicdan işlevselse döner dolaşır adaleti bulur. Anne-babalar, eğitimciler çocuğa yönelip ‘Bu davranış yanlıştı’ dese ve onu içindeki sesle yalnız bıraksa. Vicdan bu işi başarır, doğruyu bulur. Allah mekanizmayı kurmuş. Aksi her uygulama vicdanı sakatlıyor.” Üstelik yapılan araştırmalara göre ahlaki değerler ceza ve öfkeyle verilmek istendiğinde çocuk ‘sadece’ kızma anına odaklanıyor. Ancak yumuşak sesle, empatiyle, iyilikle anlattıklarınız amacına ulaşıyor, çocuk duygusal olgunluğa eriştiğinde de (13 yaş ve üstü) öğrendiklerini ahlaki değer olarak özümsüyor.


(adem güneş tavsiyesiyle harika bi yazı)
alıntıdır
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 6050 14 Temmuz 2015 12:14
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 4078 14 Temmuz 2015 12:06
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 4936 14 Temmuz 2015 12:00
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları Çocuk ve Aile Sağlığı Mihrinaz 2 2669 14 Temmuz 2015 11:23
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? Çocuk ve Aile Sağlığı EyMeN&TaLhA 0 2366 14 Temmuz 2015 11:03