Konu Başlıkları: Ruhun terazisi vicdan
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16 Mart 2013, 14:44   Mesaj No:5

EyMeN&TaLhA

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:36
Cinsiyet:
Mesaj: 3.299
Konular: 784
Beğenildi:131
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Ruhun terazisi vicdan

Doç. Dr. Ekrem Demirli: Din ancak vicdanla içselleştirilir

-Vicdanla dinin ilişkisi nedir?
Vicdanımız bağlayıcılığı bulunmayan sezgilerimizi (ilham) içerir. Mesela dışarıda haksızlık var, rahatsız oluruz. Zira vicdanımız hep merhametten yanadır. Ama bunu tam tanımlayamayız. İbn-i Arabi “Vicdanımızla sezdiklerimizi din tarif eder.” diyor. Din aslında vicdandaki belirsizlikleri netleştiriyor, gerçekliğe oturtuyor. Dinin zemini insan fıtratı. O fıtratı belirginleştirmek için din geliyor. İbn-i Arabi geleneğinde terazi örneği çok önemlidir. Terazinin bir kefesi vicdan diğeri de dindir. Eğer iç terazimiz yoksa sadece dış teraziyle aslında sahici bir din yaşayamayız. Dış terazimiz yoksa kendi illüzyonumuzdan çıkıp gerçeğe kavuşamayız. Ama dış terazinin söylediği şeyi içselleştirmek için de içtekine ihtiyaç var. Ahlak, din ve sosyal hayat bu bakış açısıyla çok büyük ivme kazanır.

-Dinin doğruladığı her şey vicdani midir ya da vicdanın doğruladığı her şey dinî mi?
Aslında böyle olması beklenir, çelişki varsa sorun da kaçınılmazdır. Aynı tartışma akıl-vahiy arasında da var. Aklımızın doğruları mevcut. Vahiy de doğruları söylüyor. Normalde bu iki doğrunun kesişmesi lazım. Ama aklına güvenenler vahyin doğruluğunu kabul etmiyor. İslam düşünürleri problemi akılda aramamızı söylüyor. Eğer salt akıl olsa (örflerden, alışkanlıklardan, duygularımızdan, yaşadıklarımızdan etkilenmeyen) çelişmez hiçbir bilgiyle. Acaba aceleci bir insanın aklıyla serinkanlı birininki aynı mı çalışır? Hayır. Yani, akılla vahiy arasındaki çelişkiye gelmeden önce akıllar arasında çatışma vardır. Aynı şeyi vicdan için de düşünmemiz lazım. Eğer üzerindeki perdeler kalkarsa vicdan o zaman teraziye döner.

-Modern dünyada vehimlerden, kaygılardan, enaniyetlerden sıyrılıp saf vicdanla yaşamak mümkün mü?
Gerçek vicdanı yakalamanın zorluğu onun imkânsızlığı anlamına gelmez. Dinin varlığı buna delildir. Din yaşanmak için geldi. Yani vehimlerden, korkulardan kurtulmuş, merhametli, billur bir insan yeryüzünde yaşayabilir. Ya da aklı dış tesirlerden kurtulmuş kişiler yeryüzünde var olabilir. Ama modern insanın durumuyla dinin söylediklerinin irtibatlandırılması lazım. Bence bütün çağlarda yaşamak zordu. Mevlana, Yunus Emre döneminde de. Nasıl ki vicdanda ortağız, olumsuzluklarda da biriz. Sebepler farklılaşsa da özü aynı hayatın. Salt vicdan mücadeleyle kazanılacak bir şey. İnsan olmak Allah’ın lütfuyla beraber çok emek ister. Modern çağda insan doğduğumuzu ve öyle yaşayıp öldüğümüzü zannediyoruz. Hâlbuki dünyaya geldiğimizde insan adayıyız. Yaşarken insan oluyoruz ya da olamıyoruz. Bu zorlu yolculukta en önemli arkadaşımız vicdan.

-İnsanlık kıvamından bahsettiniz. Cahiliye dönemi geliyor aklımıza. Burada vicdanın fonksiyonunu nasıl görmemiz lazım?
Kız çocuğunu diri diri gömenler var. Ama herkes böyle değil. Araplar güven gibi bir erdemin farkında. Emin ismini veriyorlar Efendimiz’e (sav). Mekke’ye gelen zayıf insanları korumak için Hulfü’l-Fudul cemiyetini kuruyorlar. Onlar merhametin, sabrın, yardımlaşmanın, başkası için verebilmenin güzelliklerini biliyor, yaşıyor. Dinin insanları değiştirmesi vicdanın hareketlenmesiyle mümkün. O süreçte inananlar insanlık kıvamı için çabalıyor. Vicdana, fıtrata hitap ediyor Efendimiz (sav). Bazılarında güzel duyguların üstü örtülmüş. Yoksa emaneti hiç bilmeyen bir topluma emanet öğretilemezdi.

-Vicdan nüve şeklinde her insanda var. Onu nasıl geliştirip besleyeceğiz? İslam düşünürleri bu konuda ne diyor?
Doğduğumuz andan itibaren aslında bizde insanlık çekirdeği var. Kul Allah’ın suretinde yaratılmış. Bunu Esmâ-yı Hüsnâ’dan biliyoruz. Allah’ın isimleri aynı zamanda ahlak ilkelerimiz. Bu nüve kendi başına da bir ölçüde gelişebilir. Mesela kişi inançsızdır ama merhameti, sabrı kendinde geliştirmiştir. Hayatta yaptığımız tüm işler aslında içimizi besler. Fakat İslam âlimleri “Bu nüve en iyi din içinde gelişir, yerli yerine oturur.” diyor. Merhamet tam bir merhamet olur. Tamlığı da şu demektir; birincisi herkese karşı merhamet. İkincisi bu merhamet Kerim Allah’a bağlar bizi. Ahlak insani ilişkilerimizde kalıyorsa İslam düşünürlerine göre üzerinde konuşulacak bir şey yoktur.

-Günümüz insanının vicdani hassasiyetlerini nasıl gözlemliyorsunuz?
Vicdan müşterek bir dil ise zamana ve mekâna göre değişiklik olmaz. Ama günümüz insanında şöyle bir sorun gözlemliyorum; Suriye, Arakan, Mali’de yaşananları televizyondan izliyoruz. Bizim için var ama yok gibiler. İzlediklerimiz tam dokunmuyor yüreğimize, vicdanımızı harekete geçirmiyor. Gördüklerimiz gerçekle yok arasında kalıyor. Bir de bu sorunlar çözülmediği için zamanla duyarsızlaşıyoruz. Türk toplumu yeterince organize değil. Mesela vatandaş yetimhanedeki çocuklarla ilgilenmek istiyor ama bunu nasıl yapacağını bilemiyor. Vicdanımız harekete geçtiğinde bunun hakkını verebilmemize olanak sağlayacak kişi, birim ya da kurumlara ihtiyaç var.
11 Mart 2013 / TÛBA KABACAOĞLU
alıntıdır
Alıntı ile Cevapla