Konu Başlıkları: "havf ve reca"
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Ağustos 2007, 12:13   Mesaj No:5

AŞK'ÜL İSLAM

Medineweb Sadık Üyesi
AŞK'ÜL İSLAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:AŞK'ÜL İSLAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38
Üyelik T.: 30Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 984
Konular: 245
Beğenildi:29
Beğendi:0
Takdirleri:146
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: "HAVF VE RECA"

Bu hakîkat çerçevesinde düşündüğümüz zaman birkısım âfetlerden kurtulmanın çâreleri olarak sırf sağlam binâlar ve emîn mekânlar edinmeyi ön plana almanın kâfî olmadığı açıkça görülür. Zîrâ yeryüzünde fesad, fitne, nankörlük, isyan, günah ve azgınlık gibi Cenâb-ı Hakk'ın gazabını mucib durumların artması, azâb-ı ilâhînin tuğyan etmesine sebep olur. Karada ve denizde düzen bozulur, felâketler ardarda gelir. Bu hakîkat âyet-i kerîmede şöyle bildirilir:


"İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde belirir (düzen ve âhenk bozulur, âfetler zuhûr eder) ki Allâh (insanların) yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler_" (er-Rûm, 41)

Âyet-i kerîmede kulların azgınlıklarına dünyâda verilen cezâ hususunda "bir kısmı" ifâdesi kullanılmakta ve asıl azâbın âhırette olduğuna işaret edilmektedir. Ayrıca bu cezânın bir tenbih ve îkâz mâhiyeti taşıyıp kulların azgınlıklarını terbiye vasfında olduğu da beyan edilmektedir.


Dolayısıyla böyle hâdiselerin vukû bulduğu zamanlarda diğer vakitlerde olduğundan daha ziyâde Cenâb-ı Hakk'a sığınmalı ve istiğfârı dilden düşürmemelidir. Zîrâ Cenâb-ı Hakk, âyet-i kerîmede:


"...Onlar istiğfâr ettikleri takdirde Allâh kendilerine azâb edecek değildir..." (el-Enfâl, 33) buyuruyor.
İstiğfârla birlikte belâların def'i, hayırların celbi için iki rek'at hâcet namazı kılıp Rahmân olan Allâh Teâlâ'nın merhamet ve şefkatine ilticâ etmeliyiz. Allâh buyurur:


"Ey îmân edenler! Sabır ve namaz ile Allâh'dan yardım isteyin!" (el-Bakara, 153)


Ayrıca hadîs-i şerîfte buyurulan:


"Bir kimse bir musîbet-zedeyi tâziye ederse (yâni maddî ve mânevî gönlünü hoş ederse), onun ecrinin bir misli ona da verilir." (Ramûz) beyânındaki sırrı yaşamalıyız.


Zîrâ bizler, o musîbet-zedelerin yerinde olabilirdik; onlar da bizim yerimizde olabilirdi. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz ahvâlin şükrü sadedinde onlara karşı bir infak seferberliğine girmemiz zarûrîdir. Âfet bölgelerindeki o mahrum, mağmum, yaralı ve yorgun insanlara "şefkat li-halkıllâh" şuûruyla ellerimizi ve gönüllerimizi uzatmalı, imkânlarımız ölçüsünde acı ve ızdıraplarına merhem olmalıyız.


Diğer taraftan Hazret-i Mevlânâ'nın:


"Böyle durumda sen Allâh'a yalvarmaya bak! Ağlayıp inle, tesbîhe sarıl, amel-i sâlihleri artır!" buyurduğu gibi amel-i sâlihleri artırmalıyız.


Çünkü bizler, binlerce kulun ölümüyle neticelenen elîm bir âfetten sonra tekrar dünyâya döndürülmüş ve kendilerine amel-i sâlih için mühlet verilmiş kimseler durumundayız. Artık âdetâ yeniden bağışlanmış bir hayatı yaşıyoruz. Öyle ki, bu durumda mahşer günü demeye de mâzeretimiz kalmamıştır. O halde yaşanan acı ve îkâz dolu hâdiseler bizler için ciddî bir intibaha vesîle olmalı ve derin bir tefekkür-i mevt iklîmine girerek "Ölmeden evvel ölünüz!" sırrı ile hayatımızı rızâ-yı ilâhî istikametinde yeniden tanzim etmeliyiz.
Hususiyle Hakk'a tevekkül ve rızânın sekînet ve muvâzene ufkunda gönlümüzü sabır, teslîmiyyet, istikâmet ve duâlar ile yoğurmalıyız.


Mûsâ -aleyhisselâm-'ın Tûr-i Sînâ'da yaşanan deprem üzerine Cenâb-ı Hakk'a ilticâsını ihtivâ eden şu âyet-i kerîme ne güzel bir ibret, istikamet ve duâ talimidir:


"Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş kişi seçti. Onları o müthiş deprem yakalayınca Mûsâ dedi ki: " (el-A'râf, 155)


Görüldüğü üzre peygamberler dahî ilâhî imtihandan berî olmamış ve muhtelif şekillerde belâ ve musîbetlerle tevekkül, teslîmiyet, rızâ, Allâh korku ve muhabbeti gibi hususlarda âdetâ gönül kontrolünden geçmişlerdir. Neticede hepsi de dâimâ "havf ve recâ" hâlini muhâfaza etmişler ve Cenâb-ı Hakk'ın takdîr, tebcîl ve taltîf buyurduğu seçkinler zümresinin birer sertâcı olmuşlardır. O halde bizlere gereken de her hâlükârda, yâni rahatlık ve geniş zamanlarda da, sıkıntı ve darlık zamanlarında da "havf ve recâ" dengesini muhâfaza edip Cenâb-ı Hakk'ın rızâsı istikametinde yaşayabilmektir.

Yâ Rabb! Ümmet-i Muhammed'i her türlü belâ, âfet, musîbet, azap ve gazabından muhâfaza eyle! Rahatlık ve genişlik zamanlarında cümlemizi havf ve recâ hâlinde sabredip ilâhî mükâfatlarına nâil olan bahtiyarlar zümresinden kıl! Gönüllerimize sükûn ve sekînet bahşeyle! Hem îmân ve irfân, hem de gazap ve belâ bakımından karanlık geceler gibi geçen şu günleri nûrlu, bereketli ve müjdeli sabahlara inkılâb eyle!...
Amin.
Amin..
Amin..
Bi hürmeti Taha Ve Yasin..Velhamdüillahi Rabbil Alemiyn..
Alıntı ile Cevapla