Konu Başlıkları: Hadis Metinleri -Kitap-
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22 Aralık 2013, 19:42   Mesaj No:1

Medine-web

Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.985
Konular: 339
Beğenildi:1160
Beğendi:331
Takdirleri:7457
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Hadis Metinleri -Kitap-

Hadis Metinleri -Kitap-

1
Ünite 1
Ünite Adı Hadislerin Metinleşme Süreci
Ünite Yazarı Prof. Dr. Bünyamin Erul
2
Ünitede Ele Alınan Konular
. Giriş
. Hadislerin Ortaya Çıkışı
. Hz. Peygamber-Sahabe İlişkisi
. Sahabe Döneminde Hadis ve Sünnet
. Hadislerin Korunmasına Dönük Alınan Tedbirler
. Sahabe Sonrası Kuşaklarda Hadis Rivayeti
. Hadislerin Tedvin ve Tasnif Edilmesi
. Hadis Metinlerinde Ortaya Çıkan Temel Problemler
. Hadis ve Sünnetin Anlaşılmasında Genel İlkeler
3
Ünite Hakkında
Bu ünite, Hz. Peygamber’den sadır oluşundan itibaren tasnif edilmesine kadar uzanan hicrî ilk
iki asırda hadislerin metinleşme sürecini konu almaktadır. Ünitede öncelikle hadislerin nasıl
ortaya çıktığı, Hz. Peygamber’in kullandığı dil ve üslup, onun sahabe ile olan ilişki ve
iletişimi, sahabenin hadisleri alma ve anlama gayretleri, sahabede hadis tenkidi, sahabenin
hadis ve sünnet anlayışları, hadislerin mana ile rivayet edilmesi gibi bazı önemli konulara dair
özet bilgiler verilmiş, ardından hadis metinlerinde ortaya çıkan bazı problemlerin yanı sıra
metin tenkidi ve muhteva tahlili gibi konuyla doğrudan ilgili bazı meseleler üzerinde
durulmuştur. Daha sonra hadislerin korunmasına yönelik alınan tedbirlere değinilmiş ve son
olarak da hadis ve sünnetin anlaşılmasında genel ilkeler ele alınmıştır. Böylece bu ünitede
doğuşundan temel kaynaklara girişine kadar geçen sürede hadisin geçirdiği evrelerle ortaya
çıkan bazı problemlerin öğrenilmesi amaçlanmıştır.
4
Öğrenme Hedefleri
Bu üniteyi tamamladığınızda;
. Hadislerin ortaya çıktıkları bağlamı öğrenip metinleşme sürecini geçirdikleri hicrî ilk
asırda hadisin serüvenini izlemiş olacaksınız.
. Hz. Peygamber’in ashabıyla ilişkisini onlarla nasıl bir iletişim içerisinde olduğunu
okuyabileceksiniz.
. Sahabenin hadis telakkilerini, hadisleri alma, öğrenme ve öğretmedeki gayretlerini
okumuş olacaksınız.
. Hadisin Kutub-i Sitte öncesi dönemi hakkında bilgi edinecek ve metinlerde görülen
problemlere dair bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. Hadislerin korunmasına dönük ne tür tedbirler alındığını öğrenip bunun ne derece
yeterli olduğunu değerlendireceksiniz.
. İlk iki asırda metinleşen hadislere yönelik olarak bilimsel ve eleştirel bir bakış açısı
kazanacaksınız.
. Hadis ve sünnetin anlaşılmasına dair temel ilkeleri öğrenecek ve bu ilkelerden
hareketle belli bir anlayış ve yorum yeteneği elde edeceksiniz.
5
Üniteyi Çalışırken
Bu üniteyi çalışırken;
. Hicrî ilk iki asırdaki hadis faaliyetlerini Talat Koçyiğit’in Hadis Tarihi kitabından
okuyarak dönemin bilimsel, toplumsal ve kültürel özelliklerini dikkate alınız.
. Sahabe döneminde hadis rivayeti hakkında geniş bilgi için Nevzat Aşık’ın Sahabede
Hadis Rivayeti kitabını inceleyiniz.
. Tedvin öncesi hadis rivayet geleneğine dair bilgi edinmek için Accâc el-Hatîb’in es-
Sunne Kable’t-Tedvin adlı eserinin çevirisi olan Sünnetin Tesbiti adlı kitabı okuyunuz.
. Sahabenin hadis ve sünnetleri farklı değerlendirmelerine dair Bünyamin Erul’un
Sahabenin Sünnet Anlayışı adlı kitabını okuyunuz.
. Metin tenkidi konusunda geniş bilgi için Enbiya Yıldırım’ın Hadiste Metin Tenkidi
kitabına bakınız.
. Ünitedeki bilgilerle ile mevcut bilgilerinizi karşılaştırıp değerlendirmesini yapınız.
. Hadis ilminin uzmanlık gerektiren dinî, tarihî, edebî ve teknik bir alan olduğunu daima
hatırlayınız.
. Ünitedeki metinlerde yer alan hadis terimlerinin (idrâc, ziyâde, ihtisâr, hazf, telfîk,
kalb, tashîf, tahrîf, tasarruf, ihtilâf, muşkil, teâruz, ızdırâb vb.) anlamları için kitabın
sonundaki sözlüğe ve diğer hadis terimleri sözlüklerine müracaat ediniz.
6
Giriş
Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerinin sözlü veya yazılı bir şekilde ifadesi demek olan
‘Hadis’, başta din olmak üzere, bilgi, ahlâk, kültür ve medeniyetimizin temel kaynaklarından
birisini olu şturur. Gerek Hz. Peygamber’in hadisleri, gerekse Hz. Peygamber’in sîreti, şemâili
ve yaşadığı döneme ait nakledilen bilgiler ‘rivayet’ üst başlığıyla ifade edilirler. Söz konusu
bu hadislerin ortaya çıkışı, ardından bunların birer rivayet olarak gelen nesillere aktarılışı ve
sonrasında da yazılı olarak metinleşmesi süreci oldukça önem arz eder. İşte bu ünitede kısaca
hadislerin metinleşme süreci ve bu süreçte ortaya çıkan bazı problemler ele alınacaktır.
Hadislerin Ortaya Çıkışı
Allah Rasûlü, gerek bir beşer olarak gerekse bir peygamber olarak insanlarla iç içe yaşıyordu.
Risalet öncesi Mekke’de yaşadığı inziva günlerini dışarıda tutacak olursak, o daima toplumun
içerisinde yer almaktaydı. Bu durum risalet sonrasında güçlenerek devam etti. Risalet görevi
gereği o çevresindeki insanları hakka davet etmek, onlara dini öğretmek ve hakikatleri beyan
etmekle yükümlü idi. Bu nedenle o etrafındaki insanlarla her fırsatta konuşuyor, değişik
vesilelerle onlara hitap ediyordu.
Hem Mekke’de hem de Medine’de sade bir hayat tarzını benimseyen Peygamberimiz, risalet
görevini sürdürürken de tabiîlikten vaz geçmemişti. Davet ve tebliğ vazifesini de hayatın tabiî
akışı içerisinde yürütüyordu. Medine’de mescidinde kıldırdığı beş vakit namazın dışında
düzenli şekilde devam eden ne bir ders halkası vardı ne de sabit bir program uygulardı. Gerek
duyduğu zaman herhangi bir namaz öncesinde veya sonrasında ashabına hitap ederdi. Bazen
inen ayetleri tebliğ eder, onlarla ilgili açıklamalar yapar, bazen kendisine sorulan bir soruyu
cevaplar, bazen de ortaya atılan bir tartışma yahut ihtilaf üzerine konuşurdu. Kimi zaman
anlatılan rüyaları tabir eder, kimi zaman yaşanan bir olay hakkında değerlendirme ve yorum
yapardı. Bazen üç basamaklı minberi üzerinden hitap ederken, bazen de insanlara üzerine
bindiği devesinden seslenirdi. Bazen evde, bazen dışarıda, bazen çarşıda-pazarda, bazen de
seyr ü seferde iken sohbet ederdi.
Hz. Peygamber-Sahabe İlişkisi
Hz. Peygamber ile sahabe arasında ne bir resmiyet vardı ne de bir sun’îlik. Aksine tamamen
samimî ve tabiî bir ilişki bulunmaktaydı. Nitekim Câbir b. Semure’ye (ö. 73/692) diğer
insanlarla yaptıkları gibi Rasûlullah ile birlikte sohbet ve muhabbet edip etmedikleri
sorulunca o, “Evet, çok defa (yapardık), Rasûlullah (sas) sabah namazını kıldıktan sonra
namazgâhından güneş yükselinceye dek kalkmazdı. O arada sahabe onunla birlikte
konuşurlar, mescitte şiirler okurlar, insanlar cahiliyye işlerini anarlar ve gülerler, o da
tebessüm ederdi” diye anlatmıştı (Muslim, Mesâcid 286, I. 463; İbn Sa‘d, 1985, II. 372). Zeyd
b. Sâbit (ö. 45/665) ise böyle bir soruya “Dünyadan bahsedersek, bizimle beraber o da
bahseder; yemekten söz edersek, bizimle beraber o da söz ederdi. Bütün bunları da mı size
haber vereyim?” şeklinde cevap vermişti (İbn Sa‘d, 1985, I. 365). Bu iki sahabînin
ifadelerinden de anlaşıldığı üzere Hz. Peygamber, çok değişik vesilelerle konuşmakta ve
böylece hadisler de kendiliğinden oluşmaktaydı.
Hz. Peygamber’in Dil ve Üslubu
Bilindiği gibi Allah Rasûlü az ama öz ve hikmetli sözler söylerdi. Genel olarak insanların
kolayca anlayabilecekleri bir dil kullanırdı. İfade tarzı güçlü, ama yorucu değildi. Cümleleri
7
çoğu defa kısa, ama anlaşılır tarzdaydı. Oldukça fasih, beliğ ve gayet akıcı bir üslubu vardı.
Hz. Âişe’nin ifade ettiği gibi, “Rasûlullah (sas)’ın sözleri, işiten herkesin anlayabileceği kadar
açık-seçikti” (Ebû Dâvûd, Edeb 21, no: 4839, V. 172).
Sahabe, kendilerini eğiten-öğreten bu muallimden, yetiştirip yönlendiren bu mürebbî ve
mürşitten, yöneten bu eşsiz liderden ve nihayet Allah’ın yoluna rehberlik yapan, onlara
yepyeni bir hayat sağlayan Rasûlullah’tan sadır olan bütün söz ve talimatlara gereken önemi
vermekteydiler. Bu sebeple, sadece onun hutbe, sohbet ve vaazlarını değil, her nerede ve ne
zaman olursa olsun, onun yaptığı açıklamalarını dinlemeye, öğrenmeye çalışıyorlardı. Onun
getirdiği mesaj ve açtığı yol uğruna mallarını ve canlarını adayan sahabe, onu “Adeta
başlarına birer kuş konmuşçasına” sükûnet, ciddiyet ve zevkle dinliyorlardı (Ahmed b.
Hanbel, Musned, IV. 278). En ideal iletişimin, konuşan ve dinleyenin veya anlatan ve
muhatabın ortak ideal ve düşüncelere sahip olması, aynı arzu ve istek içinde bulunmaları
halinde gerçekleşeceğini (Başkan, 1988, 21-2) göz önünde bulundurduğumuz zaman, Hz.
Peygamber ile sahabe arasında iletişimin en ideal şartlarının tahakkuk ettiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz. Bir tarafta tebliğ ve beyan görevini hakkıyla ifa edebilmek için, Kur’an’ın
ifadesiyle kendini helak edercesine çalışıp çabalayan bir Peygamber (Kehf, 18/6), diğer tarafta
hayatını Kur’an-ı Kerim’in ruhuna uygun hale getiren bu rehber iradeye, yani Hz.
Peygamberin iradesine teslim etmiş sahabe olunca, elbette iletişim ve bildirişimin en ideali
yaşanacaktı (Görmez, 1997, 170).
Ancak, kabul etmeliyiz ki, Hz. Peygamber ile sahabe arasındaki bu ideal iletişim haline
rağmen, sahabenin hepsinin hadis ve sünnetleri aynı şekilde anladığını söylemek mümkün
değildir. Kabul etmeliyiz ki sahabe, çocuktan yaşlıya, kadından erkeğe, bedeviden medeniye,
zenginden fakire, az bilgiliden bilgeye, Arap’tan Acem’e, farklı dil, din ve kültürlerden
gelenlere varıncaya kadar hayli çeşitli bir topluluk idi. Her birinin Hz. Peygamber ile sohbet
süresi aynı olmadığı gibi ondan duyduğu, gözlemlediği hadis ve sünnet de aynı değildi.
Çocukluğundan beri onunla yaşayanlar olduğu gibi, onunla fazla uzun süre beraber
olamayanlar da vardı. İşte bu ve benzeri sebeplerden dolayı her sahabî hadislerden kendi
hafızası ve kavrayışı kadar anlamaktaydı.
Hz. Peygamber-Sahabe İletişimi
Aslında her bir rivayet, ya Hz. Peygamber’den işitilen ve tırnak içinde nakledilen sözlerden
ya da sahabenin gözlem ve tespitlerinden oluşmaktadır. İşte bu noktada karşımıza, nakledilen
haberin Allah Rasûlü’nden sadır olmuş bir hadis mi, yoksa işiten sahabînin bir ifadesi yahut
yorumu mu olduğu problemi çıkmaktadır. Burada dinleme ve anlama faaliyetinin, aslında
belli bir değerlendirmeyi hatta yorumu da beraberinde getirdiği gerçeği unutulmamalıdır:
Anlatan (Hz. Peygamber) – Anlatılan (Hadis) iken,
Dinleyen (Sahabî) – Anlaşılan (Hadis/yorum) – Nakledilen (Rivayet/yorum) olabilmektedir.
Biraz açacak olursak, bir sahabî dikkatli bir şekilde dinleyip, doğru bir şekilde anlaması
halinde hadisi aynen alıp naklederken, kendi değerlendirmesi ve yorumunu katarak anlaması
halinde ise devreye yorum girmektedir. İşte sahabînin işittiğini değil de, yorumlayarak
anladığını nakletmesi durumu, ‘yorumun rivayetleşmesi’ gibi bir problemi oluşturmaktadır.
Dolayısıyla nakledilen bir rivayetin ne kadarının hadis, ne kadarının yorum olduğu
incelenmeli ve tespit edilmelidir.

8
Aynı inanç, ideal ve kültürü paylaşmış olmaları hasebiyle Hz. Peygamber ile ashabı
arasındaki iletişim son derece güçlü idiyse de, yaş, sohbet süresi, muhakeme gücü, mizaç vb.
farklılıkları sebebiyle dinleme ve anlamada sahabenin hepsinin eşit seviyede bir anlayışa
sahip oldukları iddia edilemez. Nitekim Hz. Âişe ile diğer eşler arasındaki, Hz. Ömer ile oğlu
Abdullah arasındaki bariz fark herkesin malumudur. Bu nedenledir ki, aynı hadisi, aynı
hutbeyi dinleyen her bir sahabînin anlaması ile onu bir başkasına anlatımı farklılık arz
etmiştir. Bununla sadece mana rivayetini kast etmiyoruz. Anlatımda mananın muhafazasıyla
birlikte lafızların değişmesi demek olan mana ile rivayet kaçınılmaz bir durumdur ve
hadisçilerimizin çoğu buna cevaz vermiştir. Ancak anlatımda sadece lafızlar değil de muhteva
değişiyorsa, anlatılan (Hadis)’in içermediği bir yargı veya sonuç anlatılan rivayette karşımıza
çıkıyorsa, burada ‘rivayetin yorumlaşması’ gibi bir durum söz konusudur. Bu durumda râvî,
işittiğine yorum katarak yahut yorumladığı bu bilgiyi rivayete dönüştürerek nakletmiş
demektir. Aslında her ne kadar bu bilgi belli bir isnad ile ve “Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu”
denilerek tırnak içinde tamamen bir Hadis formunda nakledilse de, haddi zatında bu bilgi Hz.
Peygamber’in söylediği bir Hadis olmaktan çıkmış, sahabînin kanaatini, değerlendirmesini
veya yargısını taşıyan bir yorum halini almıştır.
Öteden beri Hadisin hücciyeti ve sübutu anlatılırken genellikle sahabenin adaleti, Arap
hafızasının çok güçlü olduğu, hadislerin mana ile değil de lafzen rivayet edildiği, hadislerin
ağızdan ağıza titizlikle nakledildiği, aynı titizlikle önce tedvin, ardından da tasnif edildiği,
böylece hadislerin uydurma, yanılma ve başka sözlerle karışma vb. tehlikelere karşı çok titiz
bir biçimde korunduğu anlatılmaktadır. Oysa eldeki kaynaklara bakıldığında, hadislerin
sahabeden itibaren genellikle mana ile rivayet edildiği, aynı hadis veya hadiseyi her râvînin
farklı kelime ve üslupla anlattığı, bilerek ya da hata ile rivayetlere bazı dış unsurların
karışabildiği, bazen râvî tasarruflarının görüldüğü, dolayısıyla farklı metinler ortaya çıktığı
ehlince bilinen bir husustur. Daha sahabe döneminde karşılaşılan bazı ihtilaflar, Hz. Osman'ın
öldürülmesi, Cemel, Sıffin vb. daha sonra ‘fitne’ diye adlandırılacak iç karışıklıklar ve
savaşlar hadis tarihini ciddi bir şekilde etkilemiştir. Ortaya çıkan bu hadiseler, çeşitli
fırkaların oluşmasına yol açmıştır. Fırkalar arasındaki tartışmalar ise, kendi lehlerinde veya
hasımlarının aleyhlerinde birçok rivayetlerin uydurulmasını beraberinde getirmiştir. Aynı
dönemlerde çıkar elde etme, yöneticilere yaklaşma, herhangi bir dil, ırk, belde, mezhep ve
imamını övme ya da yerme vb. oldukça farklı sebeplerle hadislerin uydurulduğu da bilinen bir
gerçektir. Ayrıca ‘İsrâiliyyât’ adı verilen Ehl-i Kitap kültüründen birçok malumat da zaman
içerisinde rivayetleşebilmiştir.
Sahabenin Hadis ve Sünnet Anlayışları
Hz. Peygamber’in muhatapları olan sahabîlerden itibaren, hadis ve sünnetleri anlamada farklı
yaklaşımların sadır olduğu malumdur. Hz. Peygamber’i dikkatle dinlemelerine, titiz bir
şekilde izlemelerine rağmen aslında her biri, işittiği hadis ve şahit olduğu sünnetlerden
kendisi ne anlamışsa onu nakletmiştir. Aynı mecliste bulunan farklı sahabîlerin, aynı hadisi
farklı lafızlarla nakletmeleri, mana ile rivayetin tabii bir sonucu ise de, aynı hadisi, değişik
yargılarla nakledebilmeleri, farklı algılama ve anlamanın en bariz göstergesidir. Hadisi
nakleden sahabînin kişisel yorumu, değerlendirmesi veya oradan çıkardığı belli bir hüküm ya
da netice mevcut olduğu halde, o bu yargıyı bazen “Kâle Rasûlullah (sas)” diyerek, Hz.
Peygamber’in orijinal lafzıymış gibi rivayet edebilmiştir.
Buradan hareketle, sahabe döneminden itibaren başlayıp zaman ilerledikçe anlaşılanın
hadisleşmesi, yorumların hadisleşmesi, Hz. Peygamber’in fiilinin hadisleşmesi, hâdiselerin
hadisleşmesi, haberlerin hadisleşmesi, tasavvurun hadisleşmesi, tasavvufun hadisleşmesi,
9
tarihin hadisleşmesi, mezhep görüşlerinin hadisleşmesi gibi birçok tedahüller söz konusudur.
Bu tür tedahüllere karşı erken dönemlerden itibaren İslam alimleri –kendi dönemleri itibariyle
düşünüldüğünde– olağanüstü denilebilecek tedbirler almışlar, hadisleşen bu haricî unsurların
pek çoğunu ayıklamaya çalışmışlardır.
Sahabenin, Allah tarafından kendilerine gönderilen son Peygamber’e olan bağlılıkları
herkesçe malumdur. Bu bağlılığın tabiî bir sonucu olarak onun her türlü söz ve davranışlarına
önem atfetmişler, onları öğrenmeye çalışmışlardır. Bütün samimi gayretlerine ve
güvenilirliklerine rağmen sahabe de birer insandı ve Rahmet Elçisi’nin hadis ve sünnetlerini
duyma, alma, anlama, algılama, yorumlama ve değerlendirmede olduğu kadar, yeri ve zamanı
geldikçe başkalarına rivayet etmede de çeşitli hatalar yapabiliyorlardı. Onların Hz. Peygamber
ile olan beraberlikleri, zeka ve muhakeme güçleri, yaşları, cinsiyetleri, meşgaleleri, ona olan
yakınlıkları vb. birçok faktör onların hem hadis rivayetlerinin zabtını hem de sünnet
anlayışlarını önemli ölçüde etkilemiştir. Dolayısıyla her bir sahabî hadis ve sünnetleri, kendi
ilgisi, bilgisi, hafıza gücü, anlayışı ve kavrayışı nispetinde elde etmiş, rivayet ederken de
çeşitli hatalar yapabilmiştir.
Sünnet ve hadislerin anlaşılması meselesi, geçmişten günümüze dek daima önemini
korumuştur. Hz. Peygamber’i bizzat dinleyip izleyen sahabe bile yukarıda zikredilen değişik
sebeplerle farklı anlayışlar sergilemişlerdir. Onların sünnet anlayışında zâhirî, fıkhî ve ictihâdî
olmak üzere üç farklı yaklaşım görülmektedir:
1. Hz. Peygamber’in talimatını lafzî, tatbikatını ise şeklî olarak anlayan sahabîler. Onlarda
duygusal anlama egemendir ve onlar için Hz. Peygamber’in ‘ne dediği’ ile ‘ne yaptığı’, ona
harfiyyen uymak için yeterlidir. Özellikle İbn Ömer’in, Hz. Peygamber’den gördüğü herşeyi
taklit etme eğilimi, onun fiillerini, canlandırarak aktarmaya yönelik olup, o yaptığı bu tür
davranışları sünnet olarak görmemektedir.
Bu eğilimde olan Abdullah b. Ömer, Ebû Saîd el-Hudrî, Ebû Hureyre, Enes b. Mâlik, Ebû
Zerr, Ebû’d-Derdâ ve benzeri sahabîlerin en dikkat çekici özellikleri, hafızaları ile meşhur
olmaları, çok sayıda hadis nakletmek suretiyle rivayete ağırlık vermeleridir. Netice itibarıyla
onlar, bu yaklaşımlarıyla Zâhirîlerin, sufîlerin ve senedini sahih gördüğü rivayetleri
tereddütsüz kabul eden bazı salt hadisçilerin öncüsü haline gelmişlerdir.
2. Hz. Peygamberin ‘ne demek istediğini’, ‘neyi amaçladığını’ tespit etmeye çalışan fakîh
sahabîler. Onlar, sünnetlerin kaynağını, bağlayıcı olup olmadığını gözetmişler, Hz.
Peygamber’in beşerî, nebevî ve idârî uygulamalarını dikkate almışlar, gözettiği illet (gerekçe)
ve maksatlara önem vermişler, sünnet-süreklilik ilişkisine itibar etmişler, hadiseleri cereyan
ettiği ortam ve bağlam içerisinde değerlendirmişlerdir.
Onlar, rivâyetin yanısıra dirâyete önem vermiş, fıkhî melekeleri ve muhakeme güçleri ile
sünnetleri anlamaya, kavramaya özen göstermişlerdir. Hz. Âişe, Ummu Seleme, İbn Abbas,
Zeyd b. Sâbit ve İbn Mes’ud gibi fakih sahabîler, sünneti anlama yönteminin temellerini
atarak sonraki nesillere önderlik etmişlerdir.
3. Hz. Peygamber’in talimat ve tatbikatını gâî olarak anlayan yani onun amacını, hedefini
dikkate alan yönetici sahabîler. Özellikle halifelerin yönetimde bulunmaları, Hz.
Peygamber’in yönetici vasfını ve bu vasfıyla ortaya koyduğu birçok uygulamayı, daha sağlıklı
bir şekilde anlamalarına imkan vermiş, dolayısıyla onlar da, şartlara ve ihtiyaçlara göre daha
serbest hareket edebilmişlerdir. Karşılaştıkları problemlere kendi ictihatlarıyla çözüm
10
ürettikleri gibi, bazen Hz. Peygamber’in yapmadığı bazı yeni uygulamalar yapmışlar, bazen
de değişikliklere gitmişlerdir.
Hz. Ebû Bekir’in, “Lâ ilâhe illallâh” dedikleri halde zekat vermeyenlere savaş ilan edebilmesi,
Hz. Ömer’in atlar için de zekat almaya başlaması, Hz. Ömer ve Osman’ın temettu haccını
yasaklamaları, Hz. Ali’nin içki cezasını artırması, Muaviye’nin müslümanı kafire varis
yapması şeklindeki ictihadları, onların daha geniş bir perspektiften baktıklarını, genel
prensiplerden hareket ettiklerini ortaya koymaktadır. Onların bu icraat ve ictihadları, hadis ve
sünnetlerin zahirine muhalefet gibi gözüküyorsa da, aslında onlar, idareciler olarak şartları ve
maslahatı esas almışlar, Kur’an ve sünnetin ruhuna uygun yorumlar yaparak bütüncül
yaklaşımlar sergilemişler ve Hz. Peygamber’in gözettiği amaca hizmet etmişlerdir.
Hz. Peygamber’in vefatından sadece birkaç yıl geçmiş olmasına rağmen, ilk halifeler, sünneti
nasıl kendi şartları ve maslahatlarına uygun biçimde yorumlayabilmişler ve çözüm
üretebilmişlerse, aradan on dört asır geçtikten sonra, günümüz ilim adamları da, asırlardır
biriken binlerce probleme aynı yaklaşım tarzıyla çözümler getirmelidirler.
Sahabede Hadis Tenkidi
Bilindiği üzere Hz. Peygamber’in söz ve davranışlarının doğru bir şekilde zabt ve
hıfzedilmesi, yine düzgün bir şekilde nakledilmesi, sahabenin en gayretli oldukları bir hizmet
alanıydı. Onların zaman zaman Hz. Peygamber’e sordukları sorular, kavrayamadıkları bazı
konularda ona başvurmaları, içyüzünü idrak edemedikleri çeşitli hususlarda ona yönelttikleri
eleştiriler ve özellikle Hz. Ömer’de görüldüğü üzere ortaya konulan ciddi itirazlar hep onu iyi
anlayabilmek adınaydı. Doğruyu tespit ve hakikate ulaşabilmek amacıyla onlardan bazılarının
gösterdiği hassasiyet her türlü takdirin üzerindedir. Özellikle fakih ve müctehid olarak bilinen
sahabîler, Hz. Peygamber’in müsamaha ile karşıladığını gördükleri için eleştirel bir ruhla
birbirlerine itiraz etmekten, hatta gerektiğinde sert eleştiriler yöneltmekten dahi
çekinmemişlerdir.
Onların bu yolda yaptıkları ilmî tenkitler, İslam kültür tarihinin en parlak örnekleri olarak
sayılabilir. İslam'ı öğretme çalışmaları sırasında sahabenin birbirlerinin eksiğini tamamladığı,
yanlışını düzelttiği, hatta birbirlerini tekzibe dahi gittikleri vakidir. Ama bu, sırf Kur’an ve
Peygamber yanlış anlaşılmasın, İslam yanlış öğretilmesin diyedir.
İşte bu İslamî ilim zihniyetinin pek çok mümessili arasında en müstesnâ yeri, en büyük İslam
âlim kadını olan Hz. Âişe işgal etmektedir. Hz. Âişe, sadece hadis nakilcisi değil, aynı
zamanda müfessirdir, fakih ve hatiptir. Rivayet ettiği hadislerin şuuruna ermiş bulunduğu
gibi, kendisine ulaşan rivayetleri de, İslami kültürüne göre değerlendirmekte ve râvîleri kim
olursa olsun, bunlardan yanlış veya eksik bulduklarını düzeltme vazifesini hakkıyla yerine
getirmektedir. Hz. Âişe’nin yaptığı tenkitlerde hareket noktası Kur’an ve Sünnet’tir. Bu iki
kaynaktan aldığı İslâm kültürüne kendi müşahede ve düşüncelerini de katarak, pek çok
meselede İslâm cemiyetini aydınlatan bir ilim ve fazilet meş’alesi olmuştur.
Hz. Âişe’nin, çoğu sahabeden, kısmen de tâbiûndan bazı kimselerin rivayet ve fetvâlarına
yönelik olarak yapmış olduğu istidrakler (düzeltmeler) öteden beri bazı alimlerimizin
dikkatini çekmiştir. İslam kültür tarihimizin çeşitli dönemlerinde, Kur’an’a, sünnete ve
muhâkemesine dayalı mütalaalarıyla meşhur olan Hz. Âişe’nin, böylesi itiraz ve düzeltmeleri
hakkında bazı alimler tarafından müstakil eserler de kaleme alınmıştır. Bu hususta en geniş
eser, Türk asıllı Mısırlı âlim Bedruddin ez-Zerkeşî’nin (ö. 794/1392), el-İcâbe li-Îrâdi
11
Me’stedrekethu ‘Â’işe ‘ale’s-Sahâbe adlı eseridir. Türkçeye Hz. Âişe'nin Sahabeye Yönelttiği
Eleştiriler adıyla çevirerek neşrettiğimiz Zerkeşî’nin bu eseri, hem rivayetlerin naklinde
ortaya çıkan zabt kusurlarının tespiti açısından, hem de metin tenkidi bakımından oldukça
önemli bir çalışmadır. Bu kitapta Hz. Âişe'nin, kendisine aktarılan bazı rivayetleri duyar
duymaz tespit ettiği kusurlara derhal itiraz ettiği, hatta gerek râvîlere gerekse rivayetlere
eleştiriler yönelttiği görülmektedir. Kanaatimizce daha çok sahip olduğu birikimden hareketle
ve çeşitli kriterlere dayanarak yapmış olduğu sahabeye yönelik bu eleştiriler, bize başta
sahabe olmak üzere râvîlerin nasıl zabt hataları işlediğine dair en güzel misalleri vermektedir.
Rivayetlere ve fetvâlara yönelik bu düzeltmeleri yaparken, Hz. Âişe’nin onları Kur’an,
sünnet, hadis, akıl, tarih ve Arap dili gibi kriterlerden birine veya aynı anda birkaçına
dayandırdığı görülmektedir.
Hz. Âişe’nin eleştirilerinde kullandığı “Kim şöyle haber verirse, yalan söyler”, “Yalan
söylüyor”, “O yalan-yanlış söylemiş”, “Yanıldı veya unuttu”, “Kulak hatâ eder”, “İyi
ezberleyememiş”, “Yanlış işitmiş, yanlış nakletmiş”, “Hadisin evvelini haber vermiş”,
“Mesele, onun dediği gibi değildir”, “İnsanlar ne kadar da çabuk unutuyorlar!”, “Ne kötü
söyledin!”, “İyi yapmamışsın, ne kötü yapmışsın!” gibi tenkit ifadelerinin, kısaca unutma,
hatâ-galat, vehm, eksik işitme, eksik nakletme, doğru işitmeme, iyi belleyememe, kastı
anlayamama, yanlış yorumlama, doğru ifade edememe, yalan-yanlış söyleme vb. beşer
olmanın tabiî sonucu ortaya çıkan bazı zabt kusurları olduğunu söyleyebiliriz.
Hz. Âişe’nin yaptığı bu eleştiriler, daha sahabe dönemindeyken dahi hadis metinlerinin nasıl
yanlış anlaşıldığını ve ne şekilde farklı anlatıldığını göstermektedir. Henüz isnadın söz konusu
olmadığı bu erken dönemde Hz. Peygamber’in hadislerinin sağlıklı bir biçimde tespit
edilebilmesi adına yapılan bu ameliye hiç şüphesiz ki kelimenin tam anlamıyla bir metin
tenkidi ve aynı zamanda bir muhteva tahlilidir. Başta Hz. Âişe, İbn Abbas ve Zeyd b. Sâbit
olmak üzere hadis ve sünnetlerin naklinde görülen hataları tashih eden ileri gelen sahabîlerin
en önemli avantajları Allah’ın kendilerine verdiği akıl ve muhakemenin yanı sıra, Kur’an
ayetlerine ve Hz. Peygamber’in her türlü hal ve hareketlerine olan vukufiyetleriydi. Bu
nedenledir ki onlar hadis metinlerinin şifahi olarak nakledildikleri bu dönemde, belki de metin
tenkidine dair –asırlar sonrasında tespit edilecek– çeşitli kriterleri ilk defa başarılı bir şekilde
kullanmış oldular. Onlar yaptıkları düzeltmelerde, nakledilen rivayeti Kur’an’a, Sünnete,
bildikleri daha sahih hadislere, akıl ve mantığa, tarihi olaylara arz etme gibi değişik kriterleri
tatbik ettiler. Elbette birer beşer olarak onların da bu tashih ve itirazlarında yanılma payları
imkansız değildi. Fakat bir yöntem olarak onların ortaya koydukları bu çabalar, hiç şüphesiz
kendilerinden sonra gelecek alimler için yol gösterici ve öğretici olmuştur.
Başta Hz. Âişe, Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Abbas, Zeyd b. Sâbit gibi sahabîler olmak üzere,
gerek tabiûndan, gerekse daha sonraki hadis ve fıkıh imamlarından ve alimlerden her birinin
rivayetlere yönelik yapmış oldukları itiraz ve tenkitler, hiçbir zaman Hz. Peygamber’e, bir
bilgi kaynağı olarak Sünnet müessesesine veya topyekûn ilmî bir disiplin olarak hadise karşı
olumsuz bir tavır değildi. Onların itirazları, hata ve vehme düşme imkan ve ihtimalleri
bulunan sahabe de dahil olmak üzere, râvîler tarafından Hz. Peygamber’e nispet edilen
rivayetlere ya da haberlere yönelik idi.
Aslında hadis ve sünnetlerin anlaşılmasında sahabeden itibaren akılcı bir yaklaşımın varlığı
inkar edilemez. Nitekim Hz. Âişe, Hz. Ömer ve İbn Abbas gibi bazı sahabîlerden gelen
rivayetler, onların zaman zaman, işittikleri hadisleri anlama veya kabulde aklı esas aldıklarını
göstermektedir. Onlar, Kur’an’a vukufiyetleri ve Hz. Peygamber’i yakından tanımaları ve
12
güçlü muhakemeleri sayesinde, birçok yanlış anlayışları tashih etmişlerdir. Nitekim Hz. Ali,
“İnsanlara bildiklerini rivayet edin! Bilmediklerini de terkedin! (Aksi takdirde) Allah ve
Rasûlü'nün yalanlanmasını ister misiniz?” derken; İbn Mes‘ud da, “Akıllarının almayacağı bir
hadisi, herhangi bir topluluğa rivayet etmen, onlardan bazıları için sadece fitne olacaktır!”
uyarısında bulunmuştur. Hz. Ömer ise, amel edilme durumu olmayan hadislerin rivayet
edilmesini yasaklamış, rivayetlerin azaltılmasını, Kur’an’a ağırlık verilmesini tavsiye etmiştir.
Hadislerin Korunmasına Dönük Alınan Tedbirler
Bütün bu sorunları aşabilmek ve hadisin subût ve sıhhatini tespit edebilmek için hadis
imamları da boş durmamış ve birçok yollara başvurmuşlardır. Bunları kısaca maddeleyecek
olursak alınan tedbirler şunlardır:
1. Güvenilen kimselerden, bilinen hadislerin alınması,
2. Önce tesebbüt, ardından da isnad tatbikinin başlatılması,
3. Resmi ve özel gayretlerle hadislerin yazılmaya, tedvine başlanması,
4. Râvîlerin güvenilirliğiyle ilgili cerh ve ta‘dîl ilminin başlaması,
5. Hadislerin kabul edilmesi için musanniflerce bazı şartların belirlenmesi,
6. Belli yöntemler ve şartlar dahilinde hadislerin seçilerek tasnif edilmesi,
7. Hadis eğitiminin ve kitapların rivayetinin belli yöntemlerle verilmesi,
8. Hocanın talebelerine icâzet ve rivayet hakkı vermesi,
9. Hadislerin nasıl rivayet edileceğine dair usûl kitaplarının telif edilmesi,
10. Hadis ilimleri denilen çeşitli dallara dair eserlerin telif edilmesi,
11. Asırlarca hadislerin ezberlenmesi, hadis hafızlarının yetiştirilmesi,
12. Metin ve muhtevaya yönelik tahlil ve tenkit yapılması…
Hicretin ilk asrından başlayarak, gittikçe sistemleşen bu ve benzer tedbirler sayesinde
muhaddisler, o dönemlerdeki İslam coğrafyasında kol gezen yüz binlerce rivayet içinden
kendilerine göre makbûl olanları ayrı, merdûd ve mevzû olanları ayrı şekilde tasnif etmeye
çalıştılar. Hz. Peygamber'e nispet edilen rivayetleri koruma adına girişilen bu çabalar, bilhassa
o asırlar için zamanlarını aşan gayretlerdir. Ve alınan bu tedbirler sayesinde gerçekten de yüz
binlerce isnadlı rivayet içinden yapılan birkaç bin civarındaki hadis seçkileri, rivayetlerin
korunması adına büyük başarıdır. Alınan bu tedbirlerin birçoğu, son bir iki asırda modern
tarih ve edebiyat araştırmalarda kullanılan bazı tenkit yöntemlerinin asırlarca önce
uygulanmış ilk örnekleridir. Şayet bu girişimler olmasaydı, şu anda yalan mı, doğru mu
bilinmeyen, sahihi zayıfından seçilmeyen yüz binlerce rivayetle karşı karşıya kalacaktık.
Alınan tedbirlerin geneli itibarıyla başarılı olmasına rağmen, her aşamada beşer unsurunun
bulunduğu unutulmamalıdır. Zira alınan bunca tedbir, hadisin sıhhati için mutlak bir garanti
anlamına gelmemektedir. Usûl kitaplarımızda açıkça belirtildiği gibi, herhangi bir hadis
hakkında verilen hüküm ictihadîdir, görecelidir, subjektiftir. Çünkü, ne kadar güvenilir
olurlarsa olsunlar sahabeden itibaren râvîlerin yanılmaları, karıştırmaları ihtimal dahilindedir.
Bu durum şifahi nakilde olduğu kadar İslam’ın ilk asırları itibariyle düşündüğümüzde henüz
yeterince gelişmemiş olan yazı için de geçerlidir. Şahıslar hakkında yapılan bu
değerlendirmelerde, her ne kadar münekkit alimler mümkün mertebe insaflı ve objektif
olmaya çalışsalar da, çeşitli nedenlerle tek tek râvîler hakkında verilen raporlar da yine aynı
şekilde göreceli olacaktır. Nitekim ilgili eserlere bakıldığında, münekkit alimlerin birçok
râvînin biyografisinde olsun, hadisçiliği hakkında olsun ciddi ihtilaflara düştükleri
görülmektedir. Buna rağmen, yine de birkaç muhaddisin benzer değerlendirmeleri –kesin
bilgi ifade etmese de– o râvî hakkında belli bir fikir verecektir. İşte bütün bunlardan dolayı
13
bireylerin naklettiği haber-i vâhidlerin ilim değil, zan ifade ettiği fikri benimsenmiştir. Yani
bir veya birkaç farklı isnadla gelen ve sahih bulunan bir hadisin ‘kesin bir bilgi’ ifade
edemeyeceği, ancak sahih olduğu zannı/kanaati ağır basarsa kabul edileceği ve onunla da
amel edilebileceği görüşü egemen olmuştur. Bir hadisin isnadının sahih olması haddi zatında
onun metninin de sahih olacağı anlamına gelmeyeceği gibi, isnadının zayıf olması da onun
haddi zatında zayıf olduğu manasına gelmez denilmiştir.
Sahabe Döneminde Hadislerin Yazılması Çabası
Allah Rasûlü’nün Mekke’de bırakın hadisleri yazdırması, ayetleri bile yazdırmadığı veya
yazdırmaya fırsatların elvermediği bilinmektedir. Vahiy katiplerine inen sureleri yazdırmak
ancak Medine’de ve Medine şartlarında mümkün olmuştur. O dönem itibariyle yazı yazmayı
bilenlerin azlığı kadar, yazı malzemelerinin de sınırlı olduğunu dikkate alırsak, Hz.
Peygamber’in her türlü önem ve önceliği Kur’an ayetlerinin yazılmasına vermesi kadar tabii
bir şey olamazdı. Hıfza olan aşırı güven ve şifahi hıfz ve nakl geleneğinin de bu noktada rolü
büyüktür. Bu nedenledir ki o dönemlerde bazı rivayetlere göre Hz. Peygamber kendi
hadislerinin yazılmasını yasaklamış, yazılanların da imha edilip silinmesini istemiştir. Bu
noktada en azından İslam’a yeni girenler açısından ayetlerle hadislerin karıştırılması riskinin
yanı sıra, gerekli önem ve ihtimamın Allah’ın Kitabı’na verilmesi amaçlanmış olmalıydı.
Medine’nin ilerleyen yıllarında Hz. Peygamber’in en azından bazı sahabîlerin hadis
yazmalarına izin verdiği görülmektedir. Nitekim genç ve gayretli sahâbîlerden Abdullah b.
Amr (ö. 65), Rasûlullah (sas)’tan işittiği her sözü ezberlemek kastıyla yazıyordu. Onun bu
durumunu gören Kureyşliler, Rasûlullah’ın da bir beşer olduğunu, onun rıza halinde
konuştuğu gibi, öfkeliyken de konuştuğunu hatırlatarak onu uyardılar. Bu uyarı üzerine
yazma işini durduran Abdullah, durumu Hz. Peygamber’e iletince Rasûlullah (sas) ona “Yaz,
nefsim elinde olan (Allah’)a yemin ederim ki, benden haktan başka birşey sadır olmaz!”
buyurdu (Ebû Dâvûd, Sunne 10, no: 4659, V. 46).
Bu konuda gelen rivayetlere ve yapılan çalışmalara göre ihtiyaç hisseden bazı sahabîlere hadis
yazması için bizzat Hz. Peygamber izin vermiştir. Ebû Şâh adlı dışarıdan gelen birisinin talebi
üzerine çok hoşuna giden hutbenin onun için yazılması talimatını vermiştir. Yine hadisleri
ezberlemekte güçlük çekenlerin elle yazmaktan yararlanmalarına müsaade etmiştir.
Diğer taraftan Hz. Peygamber’in değişik vesilelerle yazdırdığı bazı belgeler, aynı zamanda ilk
yazılı vesikaları da oluşturmaktaydı. Antlaşmalar, çevre ülke yöneticilerine göndermiş olduğu
davet mektupları, zekat nisapları, arazi gelirleri, valilere talimatlar vb. belgeler burada
anılabilir.
Bu konuda yapılan araştırmalar elliden fazla sahabînin az ya da çok hadis yazdığını ortaya
koymaktadır. Hatta Hz. Ebû Bekr ve Ömer’in de önce hadisleri yazıp, sonra imha ettikleri
rivayet edilmektedir. Fakat Abdullah b. Amr b. el-As’ın es-Sahîfetu’s-Sâdıka’sı, Câbir b.
Abdullah’ın Sahîfetu Câbir’i; Hz. Ali’nin Sahîfetu Ali b. Ebî Tâlib adıyla basılan sahîfesi;
Semure b. Cundeb’in oğluna gönderdiği ve daha sonra Taberânî’nin el-Mu‘cemu’l-Kebîr’de
naklettiği sahîfesi; Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Sa‘d b. Ubâde ve Ebû Hureyre’nin
sahîfeleri meşhur olmuştur.
Burada şunu belirtmeliyiz ki, bu ve benzeri sahîfelar, adı geçen sahabîlerin kendi özel
gayretleriyle ve kendileri için yazdıkları fazla hacimli olmayan kayıtlardır. Muhtemelen onlar
hadisleri ya daha iyi ezberleyebilmek için yahut da ilerleyen zamanlarda hatırlayabilmek için
14
yazmaktaydılar. Söz gelimi Hz. Ali’nin kılıcın kabzasında bulunan sahîfe sadece birkaç hadis
içermekteydi.
Hadis edebiyatının ilk yazılı vesikaları olan sahabî sahîfeleri, hem ilk oluşları, hem de bu
sahîfelerin özellikleri, o dönemdeki rivayet üslubu gibi konulara ışık tutmaları açısından
oldukça önem arz etmektedir. Söz konusu ilk sahîfelerin sıhhati ve değerlerinin yanı sıra,
onların tertibi, daha sonraki asırlara intikali vb. konular, üzerinde nitelikli çalışılmalar
yapılmayı gerektirmektedir. Özellikle bu dönemde yazılan sahîfelerin ancak birkaç tanesinin
günümüze kadar intikal etmesi, bu dönem eserleri hakkında çalışmalar yapılmasını da
zorlaştırmaktadır.
Hadislerin Tedvin Edilmesi
Hadislerin az da olsa yazıldığı bu erken dönemden sonra, onları “derleme, toparlama, belli bir
defterde bir araya getirme, divan oluşturma” anlamına gelen ‘Tedvin’ dönemi başladı.
Herhangi bir konuya yahut râvîye göre gruplandırmaksızın yapılan bu tedvin faaliyeti, İbn
Şihâb, Salih b. Keysân, Abdullah b. Zekvân gib özel gayretlerle yapıldığı gibi, halife Ömer b.
Abdulaziz’in (99-101/717-720) emri ve Medine Valisi Ebû Bekr b. Muhammed b. Amr b.
Hazm’a ve Medine halkına talimatında olduğu üzere resmi görevlendirmeler şeklinde de
gerçekleşmiştir.
Tedvin faaliyetinin en güzel örneği hiç şüphesiz, Hemmâm b. Munebbih’in (ö. 101-102 veya
132), hocası Ebû Hureyre’den yazdığı Sahîfetu Hemmâm b. Munebbih adlı 138 hadis ihtiva
eden derlemedir.
Hemmâm b. Munebbih’in rivayet ettiği bu hadislerin çoğu, isnadları cihetiyle sahih görülerek
Buhârî ve Muslim’in Sahîh’leri ile diğer hadis kaynakları tarafından nakledilmiştir. Ahmed b.
Hanbel’in Musned’inde muhtemelen sehven unutulan bir hadis eksiği ve zikredilen bir hadis
ilavesiyle blok olarak yer alırken, 98 hadis Buhârî ve Muslim tarafından farklı kitap ve
bablarda rivayet edilmiştir. Bunlardan 29 hadis, her ikisi tarafından, 21 hadis yalnız Buhârî ve
48 hadis de yalnız Muslim tarafından zikredilmiştir.
Hemmâm’ın hocasından naklettiği bu rivayetlerin birçoğu, Ebû Hureyre’nin diğer
talebelerinin farklı anlatımlarıyla kaynaklarımıza girdiği gibi, muhtelif sahabîler tarafından da
rivayet edilmiştir. Bazen aynı hadis, farklı sahabîlerin dilinde farklı anlatıldıkları gibi, Ebû
Hureyre’nin diğer talebelerinin anlatımlarında da farklılık arz edebilmektedir. İlk bakışta bu
durum biraz yadırgansa da, genel olarak sözlü anlatımda ‘mana ile rivayet’ dediğimiz bu tür
ihtilaflarla farklı detayların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Burada önemli olan, birçok farklı
anlatımı birlikte değerlendirerek, Hz. Peygamber’in verdiği mesajın hangi anlatımda daha iyi
ifade edildiğini tespit etmek, her bir râvînin anlatımındaki önemli detaylardan hareketle
hadisin veya konunun bütününü görmeye çalışmaktır.
Hemmâm b. Munebbih tarafından nakledilen bu hadisler, muhtelif konularda ve türlerde
olması sebebiyle Buhârî ve Muslim’in Sahîh’lerinin adeta bir özeti gibidir. Hemen her
konuyla alakalı hadisler yer aldığı için hadis külliyatının genel karakteristiğini yansıtan bir
ihtisar niteliğindedir.

15
Hadislerin Tasnif Edilmesi
Hadislerin tedvin edilmesinden sonra hicri ikinci asrın ilk çeyreğinden itibaren ‘tasnif
faaliyeti’ başladı. Kısaca hadislerin sınıflandırılması, belli bir yöntem çerçevesinde planlı bir
şekilde derlenmesi anlamına gelen tasnif, farklı şekillerde gerçekleştirildi. Her dönemin
alimleri kendi şartları ve ihtiyaçları doğrultusunda tasnifler ortaya koydular. Ma‘mer b.
Râşid’in (ö. 153/770) el-Câmi‘ adlı eserinde olduğu gibi farklı konulardaki hadisleri ‘Bâb
başlıkları’ altında basit bir gruplama şeklinde başlayan tasnif faaliyetleri ilerleyen dönemlerde
daha da gelişti. Abdullah b. el-Mubarek’in ‘Zuhd’ ve ‘Cihâd’ konulu hadisleri bir araya
getirdiği eserlerinde olduğu gibi tek bir konudaki hadisleri içeren müstakil tasnifler yapıldı.
Aynı şekilde bu dönemlerde Sîret ve Meğâzî gibi konularda da müstakil tasnifler yapıldı.
Daha sonra ise iki tür tasnif geliştirildi. İlki, iman, taharet, abdest, namaz, oruç, hac, zekat vb.
konulara göre yapılan tasnifti. İkincisi ise, hadisleri nakleden râvîlere yani sahabîlere göre
yapılmaktaydı. Söz gelimi –konulu bir tasnif yapılmaksızın - Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz.
Osman, Hz. Ali vb. sahabîlerin naklettikleri hadisler her ismin altında sıralanmaktaydı.
Hadis Tasnifinin Arkaplanı
Bu noktada musanniflerin tasniflerindeki arkaplana da dikkat çekmek istiyoruz. Hangi dönem
ve coğrafyada yaşarsa yaşasın, hiçbir musannifin çevresinde etkilenmeksizin bir tasnif
yapması imkansızdır. İstisnasız her musannif, yaşadığı zaman ve mekanın ahd-i zihnisi
çerçevesinde bir tasnif yapmak durumunda kalmıştır. Musannifin içinde yaşadığı sosyokültürel
şartlar, o günün ihtiyaçları, sıcak ihtilafları ve tartışmaları tasnif yöntemini doğrudan
etkilemiş ve belirleyici olmuştur. Bu nedenledir ki her bir tasnif, kendi döneminin tipik
karakteristiklerini yansıtır. Diğer bir ifade ile her tasnif kendi çağının siyasi, sosyal, fikri ve
kültürel bağlamı içinde gerçekleşir.
Aslında bu durum hadislerin seçiminden itibaren başlar. Gerek isnad gerekse metin ve
muhteva açısından düşünüldüğünde her bir seçim, aslında belli bir tercihi, belli bir ön kabulü,
belli bir görüş ve anlayışı yansıtır. Elbette hadislerin kabul veya reddinde hadis tekniği
açısından birçok şartların ve kuralların olduğu bir gerçektir. Ancak binlerce rivayet arasından
belli bir kısmı seçilirken, yukarıda andığımız dış unsurların etkisi inkar edilemez. Sözgelimi,
Muslim’in, İbn Mâce’nin ve Dârimî’nin tasniflerinin başlarına koydukları ‘Mukaddime’
kısımları adeta Ehl-i Hadis’in birer manifestosu gibidirler. Bu Mukaddime’lerde ele alınan
konulara, atılan başlıklara ve altında nakledilen rivayetlere bakıldığında adı geçen imamların
belli çevrelere cevap verme, itiraz etme, çok tartışılan bazı konularda hadisçilerin görüşlerini
yansıtma gibi çok bariz hedefler gözettikleri görülür. Aynı durum Ebû Dâvûd’un fıkhî
hadislere tahsis ettiği Sunen adlı eserinde yer verdiği ‘Kitâbu’s-Sunne’ bölümünde de açıkça
görülmektedir.
Buhârî’nin ‘Kitabu’l-Îmân’a başlarken “İman, artar ve eksilir” tezini destekleyen birçok ayet
ve rivayetle başlaması “İmanın artmayacağı ve eksilmeyeceği” görüşünde olan Hanefîlere çok
açık bir reddiye niteliğindendir. Aynı şekilde ‘Kitâbu’l-Hiyel’ ve ‘Kitâbu’l-İkrâh’ bölümleri
de, temelde Hanefîlere açık bir cevaptır. Tabi söz konusu durum sadece itikadî ve fıkhî
tartışmalar ve ihtilaflarla sınırlı değildir. Zaman zaman siyasî ve sosyal konular da bu
arkaplandan nasibini alır. Bilhassa Şia ile Ehl-i Sünnet arasında yaşanan kadim münakaşalar,
sahabenin adaleti meselesi, halifeler ve sonraki Emevî ve Abbasî yönetimleri de öyle ya da
böyle tasnifleri etkilemiştir.

16
Hadislerin seçilmesi kadar, onların hangi bölümde ve nasıl bir başlık altında verileceği de bu
noktada önem arz etmektedir. Bilindiği üzere hadis metninin anlaşılmasında ‘tebvîb’ ve
‘tasnif’in rolü çok fazladır. Zira her musannif, aldığı hadisi, kendi inancı ve anlayışı
çerçevesinde belli bir bâb başlığı altına yerleştirmekte ve onu da yine kendisinin tercih ettiği
bir bölümde nakletmektedir.
İslam’ın ikinci kaynağı olan hadislerden çeşitli hükümler ve faideler çıkarma arzusu, hemen
her musannifi hayli meşgul etmiştir. Onlar naklettikleri bir hadisten anladıkları ve çıkardıkları
hükümlere göre bab başlıkları koymuşlardır. İlk dönemlerde genellikle konunun adını ifade
eden bâb başlıkları, zamanla içerdiği fıkhî hükmün ifadesine dönüşmüştür. Bu nedenledir ki
Buhârî, fıkhî yönünü işbu bâb başlıklarında ortaya koyduğu için “Fıkhu’l-Buhârî fî
Terâcimih” (Buhârî’nin fıkhı, bâb başlıklarındadır) denilmiştir. Konulan bâb başlığı, aslında
hadise verilen bir anlam ve yorumu da bünyesinde barındırır. Aynı hadisten bir musannif
vücubiyet, birisi mübahlık, diğeri ise ruhsat çıkartabilmektedir. Tabii olarak onların bu
yaklaşımları bâb başlıklarına yansımakta ve artık okuyucu da o hadisi o şekilde anlamakta ve
anlamlandırmaktadır. Daha sonra gelecek şarihler ise bu durumları sayfalarca izah etmeye
çalışacaklardır. Şüphesiz bu tür konularda farklı mülahazaların ileri sürülmesi, ihtilafların
yapılması gayet tabiidir. Zira her musannif kendi mezhebi, kendi yöntemiyle yaklaşmaktadır
rivayetlere. Burada üzerinde düşünülmesi gereken konu, kabul edilen hadislerin içeriklerine
göre mi başlık konulmakta yoksa konulan başlığa uygun hadisler mi seçilmekte veya o
hadisler başlığa uyumlu bir yorum/değerlendirme yapılarak mı nakledilmektedir. Şüphesiz
birçok musannifimiz genellikle birinci yöntemi takip etmiş ve hadislerden hükümler ve
faideler çıkartma yoluna gitmiştir. Ancak hadis külliyatımızda –az da olsa– ikincisine de
rastlanmaktadır.
Gerek fıkhî konularda gerekse itikadî ve siyasî konularda gelen hadislerin öncelikle hangi
kitap/bölüm altında verildiği önem arz eder. Bu noktada o eseri tasnif eden alimin mezhebi,
fikrî ve siyasî eğilimi, kişisel kanaati ve tercihi belirleyici olabilmektedir. Öyle ki bazen
görülen bir rüya, bazen konuyla ilgisiz sıradan bir hadise itikadî ve siyasî tercihleri
desteklemek üzere İman, İmâret, Sünnet, Fiten vb. bölümlere yerleştirilmekte ardından da
konuyla ilgili bab başlıkları atılarak nakledilen rivayet o hususta adeta bir delil gibi
kullanılmaktadır. Böylece musannif, aldığı bu hadisleri eserine belli bir ön kabulünden
hareketle koymaktadır.
İmam Müslim’in Sahih’inde yer alan İbn Abbâs’ın Muaviye ile ilgili naklettiği şu anekdot
oldukça ilginçtir:
... .... .. ....... .... .... .... ... .... .... .... ....... ... ... ... .... ...... ....
.... .... .... .. ...... ... .... .... .. .... ... .. ... .. .... .... .. ...... ... .... ....
.. .... .... .. .... .... ....
“Çocuklarla beraber oynuyordum. Resûlüllah (sav) çıkageldi. Ben hemen kapının arkasına
saklandım ama yanıma geldi, eliyle omuzlarımın arasına hafifçe vurarak: “Git bana
Muaviye'yi çağır!” dedi. Ben gidip geldim ve: “O yemek yiyor!” dedim. Sonra bana tekrar:
“Git bana Muaviye'yi çağır!” dedi. Ben tekrar gidip geldim ve: “O yemek yiyor!” dedim.
Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Allah onun karnını doyurmasın!” buyurdu”. (Muslim, Birr
ve Sıla, 96).

17
Rivayetin –bir an için– bu lafızlarla aynen geldiğinin kabul edilmesi halinde, Hz.
Peygamber’in bu davetine kulak asmayan (?) Muaviye’ye yaptığı bu beddua acaba hangi
kitapta ve ne tür bir başlık altında verilebilir? Çok yüzeysel bir bakışla, böyle bir rivayet,
pekala Sahabenin Fazileti, Menkıbeleri vb. bir kitapta ve Hz. Peygamber’in çağrısına
uymayanların, Hz. Peygamber’in bedduasına muhatap olan kimselerin akıbeti vb. bir bâb
başlığı altında verilebilirdi. Oysa Sahîh-i Müslim’de bu rivayet, iyiliklerle ilgili Kitabu’l-
Birr’de ve şöyle bir başlık altında vermiştir:
... .. .... ..... ... .... .... .... .. ... .. ... .... .... .. .... .... ... .. .... ..... .....
“Hak etmedikleri halde Hz. Peygamber’in lanet ettiği, sövdüğü, beddua ettiği kimselere
bunun bir arınma, ecir ve rahmet vesilesi olması Bâbı”. Bu başlığa göre, Hz. Peygamber’in
bedduası, Muaviye için çoktan dua ve rahmete dönüşmüştür. Artık okuyucular veya hadisi
şerhedenler, bu rivayetin ne anlama geldiğini değil, konulan bab başlığıyla nasıl anlaşılması
ve değerlendirilmesi gerektiğini öğrenmiş olacaklardır. Burada Sahih-i Müslim’deki mevcut
bab başlıklarının İmam Müslim tarafından değil de, Sahih’in meşhur şarihi olan Nevevî
tarafından asırlar sonra konulduğu iddiasını da hatırlatmak isteriz. Ancak Sahih’in orijinal
nüshalarında İmam Müslim’in ne tür başlıklar koyduğu ayrıca araştırılması gereken önemli
bir husustur.
İmam Buhârî tarafından .... ... ..... ... ....... ........ “Bizans ile savaş hakkında denilenler” bab
başlığı altında bazı Şamlı râvîlerce şu rivayet nakledilmektedir:
..... .......... ...... ....... ........ ......... ....... ...... .... ........ ......... ......... ........ ......... ......
“Hz. Peygamber buyurdu ki: Ümmetimden Kayser’in şehrine (İstanbul) savaşa gidecek ilk
ordu bağışlanmıştır.” (Buhârî, Cihad, 93) İsnadı cihetiyle sahih olması ve Buhârî tarafından
nakledilmesi hasebiyle bu rivayetin sübûtu ve Hz. Peygamber’e aidiyeti hiç sorgulanmamıştır.
Ancak Müslümanların İstanbul üzerine gönderdiği ilk ordu komutanının Yezid b. Muaviye
olması manidâr bulunmuş ve ilginç yorumlara yol açmıştır. Her ne kadar aralarında Ebû
Eyyûb el-Ensârî, İbn Abbâs, İbn Ömer ve İbnu’z-Zübeyr gibi sahâbîler varsa da, bu ordunun
başında Yezid’in olması, şerhlerimizde söz konusu umûmî mağfiretin, Yezid gibi birini de
kapsayıp kapsamayacağı tartışmalarına neden olmuş ve bazı alimler, Yezid’in mağfirete
müstehak olamayacağı gerekçesiyle bu müjdeye nail olamayacağını söylemek durumunda
kalmışlardır. (Bkz: Aynî, Umdetu’l-Kârî, XIV. 198-199; Münâvî, Feydu’l-Kadîr, III. 84.)
Sahabe Sonrası Kuşaklarda Hadis Rivayeti
Sahabeden sonra ilmî mirası devralan Tâbiûn nesli de hadis ve sünneti hocaları olan
sahabenin yaklaşımlarıyla anlamaya ve anlatmaya devam etmişlerdir. İbn Mes’ud, Hz. Ali
gibi sahabe mektebinden gelen Tâbiûndan Alkame, İbrahim en-Nehaî ve Hammâd’ın
medresesinde yetişen Ebû Hanîfe, hadisleri anlamada fakih ve müctehid sahabîler geleneğini
başarıyla sürdürmüştür. Ebû Hanîfe ve talebeleri Muhammed eş-Şeybânî ve Ebû Yusuf gerek
hadisleri tercihte, gerekse onları anlama ve yorumlamada, Kur’an’a uygunluk, akla uygunluk,
insana ‘insan’ değerinin verilmesi, kolay ve maslahata uygun olanın tercih edilmesi, maksada
uygun olanın tercih edilmesi, örfe uygunluk, zamanla ortaya çıkan gelişmelerin dikkate
alınması gibi unsurları gözetmişlerdir.
18
Ebû Hanîfe’ye bu hususta en yakın sîma hiç şüphesiz Medine’nin büyük imamı Mâlik b.
Enes’tir. Onun kıymetli eseri Muvatta’da bizzat rivayet ettiği halde yetmiş beş kadar hadis ile
amel etmemesi, onun da birtakım genel prensipleri olduğunu ve isnadlarla yetinmeyip mana
ve muhtevaya göre değerlendirme yaptığını gösterir. O ‘Kur’an’ın zahirine uygunluk’
ilkesinden başka, ‘Medinelilerin ameli’ ve ‘maslahat’ prensiplerini, hadisleri alma ve
anlamada birer kriter olarak kullanmıştır.
Ehl-i Hadis’in en büyük temsilcilerinden Şâfiî’nin hadis ve sünnete karşı tutumu ile onun
ilminden ve yönteminden oldukça etkilenen Ahmed b. Hanbel’in tutumu benzer niteliktedir.
İkisine göre de Hz. Peygamber’den gelen haber sahih ise o sünnettir ve onunla amel
edilmelidir.
Metin Olgu İlişkisi
Hadislerin metinleşme sürecinde ele alınması gereken bir diğer konu da metin-olgu ilişkisidir.
Hadis metinlerini seçen musannifler, isnadı önceledikleri kadar metni de önemsemekte
midirler? Diğer bir ifade ile bir metnin, tasnif edilen kitaba alınmasında asıl belirleyici olan
faktör, onun sika râvîler tarafından sahih bir isnad ile gelmesi mi yoksa onların naklettikleri
metnin içeriği midir? Şayet metnin içeriği ise, musannif o metnin ortaya çıktığı bağlamı,
ortamı, sebeb-i vürudu, kısaca metin-olgu ilişkisini yeterince dikkate almış mıdır? Bilhassa
musned türü tasniflerde, şayet Hz. Peygamber’in bir hadisi sebeb-i vurûda dair bilgiler
verilmeksizin sadece kopuk bir metin olarak nakledilmişse, o metin nasıl anlaşılacaktır? Hadis
ile hadise arasındaki ilişki, hadis-kültür ilişkisi, hadis-tarih ilişkisi vb. hususlar metinlerin hem
oluşumunda ve hem de gelişiminde çok önemli roller oynamışlardır. İşte tarih içerisinde
hadisin oynadığı bu rol mutlaka dikkate alınmalı ve hadislere vücut veren hadiselerle,
hadiseler üzerine varid olmuş hadisler aralarındaki sıkı ilişki çerçevesinde okunmalı ve
değerlendirilmelidir. Ancak bu hususta ortaya çıkan hadiselerden nice sonra hadisleşmiş
rivayetler de sahih hadislerden titizlikle ayırt edilmelidir.
Hadislerin Sübutu ve Delaleti
Bir başka husus ise seçilen metinlerin delaleti meselesidir. Gerçekte nakledilen metin hangi
konulara delalet etmektedir? Metindeki dil ve üslup, o metinden bağlayıcı bir hüküm
çıkarmaya elverişli midir? Musannifin seçtiği metnin lafızları mı ilgili hükmü belirlemekte
yoksa musannifin kabul ettiği hüküm mü söz konusu metnin delaleti olarak takdim
edilmektedir? Başka bir deyişle, musannifin ulaştığı fıkhî sonuç, o hadisin metninden mi
çıkmakta yoksa musannifin verdiği hüküm, ilgili hadisin manasını mı belirlemektedir?
Aslında bir kısır döngü gibi gözüken bu durum, metindeki lafızların delaletleri ile musannifin
o lafızlara ve metne yükleyeceği anlam arasında gidip gelmektedir. Söz gelimi:
..... ... ...... .... ... .. .....
“Cuma günü gusl etmek, ergenlik çağına girmiş herkese gereklidir” (Buhârî, Cum’a 3, 12, I.
212-215) şeklindeki bir hadis metnini ele alalım. İsnadı cihetiyle sahih olan bu hadis
hakkında hızlıca şu soruları sorabiliriz:
1. Hz. Peygamber gerçekten bu lafızları mı kullanmıştır?
2. Yoksa onu dinleyen sahabî mi böyle anlamıştır?
3. Aynı talimatı diğer sahabîler nasıl nakletmiştir?
4. Buradaki ‘gereklilik’ farz gibi mi algılanmalıdır?
5. Söz konusu nebevî talimat tavsiye niteliğinde midir?
19
6. Gusül ile Cuma arasındaki ilişki nedir?
Bu ve benzeri sorulardan sonra İbn Hazm (ö. 458/1064) gibi büyük bir alim, bu noktada
hükmü belirlemede yetkiyi tamamen hadisin lafızlarına vermekte ve ister cumadan önce
olsun, ister sonra olsun, cuma namazı kılsın ya da kılmasın cuma günü her Müslümana guslü
gerekli görmektedir. Diğer imamlar ve musannifler ise, konu ile ilgili birçok rivayeti ve
tatbikatı dikkate almak suretiyle söz konusu talimatı bağlayıcı görmemekte ve tavsiye
niteliğinde değerlendirmektedirler (Geniş bilgi ve değerlendirme için bkz: Erul, 2011, 291-
295).
Hadislerin Mana İle Rivayet Edilmesi Gerçeği
Tam bu noktada karşımıza hadislerin mana ile rivayet edilmesi gerçeği çıkmaktadır. Her ne
kadar kimi sahabîlerin titizliğini gösteren bazı rivayetleri ileri sürerek hadislerin lafzen rivayet
edildiği iddia edilmişse de gerek hadis tarihine ve gerekse hadis külliyatına bakıldığında
hadislerin kahir ekseriyetinin ‘mana ile nakledildiği’ görülür. Aynı hadisi, aynı hadiseyi, aynı
hutbeyi farklı sahabîlerin farklı ifadelerle naklettiği hemen her hadis kitabında açıkça
görülmektedir. Hadisi nakleden her bir sahabî veya sonrasındaki râvî işittiği hadisi anladığı
veya hafızasında tutabildiği kadarıyla mana ile nakletmiştir. Zaten manayı yansıtmak şartıyla
bu şekilde aynı hadisi veya hadiseyi farklı lafızlarla nakletmeyi alimlerin çoğu caiz
görmüştür. Bunun en açık delili de Yüce Allah’ın Kur’an’da Hz. Adem veya Hz. Musa
kıssalarını her surede farklı ifadelerle anlatmasıdır. Dolayısıyla hadislerin de aynen bu şekilde
farklı vurgu, farklı kurgularla ve değişik lafızlarla anlatılması gayet tabii görülmüştür.
Konunun özünü, esasını yansıttığı müddetçe burada ciddi bir sıkıntı yoktur. Ancak aynı hadis
veya hadise mana ile nakledilirken buradan farklı, ihtilaflı hatta birbirleriyle çelişkili
anlatımlar ortaya çıkıyorsa işte burada bazı problemler söz konusu olmaktadır. Söz gelimi
mana ile rivayetin sonucunda karşımıza çıkan idrâc, ziyâde, ihtisâr, hazf, telfîk, kalb, tashîf,
tahrîf, tasarruf, ihtilâf, muşkil, te‘âruz, ızdırâb gibi temel hadis ıstılahları aynı zamanda hadis
metinlerindeki en temel ihtilafları da ifade etmektedirler.
Hadis Metinlerinde Ortaya Çıkan Temel Problemler
Anılan bu terimleri sadece metin açısından tek tek ele aldığımızda hadis metinlerinde
karşılaşılan önemli problemleri de saymış oluruz. İdrâc veya ziyâde, Hz. Peygamber’in
söylemediği bir söz ya da ifadenin, herhangi bir râvî tarafından metne sokulması demektir.
Aynı hadisin diğer rivayetlerinde olmayan bu kısmı, tüm metinlerin karşılaştırılması
sonucunda ortaya çıkar. Daha çok hadisin başında veya sonunda hadisi nakleden tarafından
yapılan bir uyarı veya değerlendirme yahut metnin ortasında yapılan kısa bir açıklama
nakledilen metne yapılmış bir idrâc veya ziyâde demektir.
İhtisâr veya hazf ise, bunun tam tersine uzunca bir hadisi özetleyerek, kısaltarak nakletme
yahut hadisteki bazı cümle veya ifadeleri düşürme demektir. Uzun bir hadisin sadece açılan
bâb ile ilgili kısmını nakletme gibi belli bir kolaylığı amaçlayan bu durum bir ölçüye kadar
anlaşılır bir tasarruftur. Ancak nakledilen hadiste yer alan önemli ya da mahzurlu görülen bazı
kısımların özellikle seçilip çıkartılması gibi bir durum söz konusu olursa burada çok da
masum bir ihtisâr ve hazf durumundan bahsedilemez. Özellikle savunmacı ve korumacı bir
mantıkla yapıldığında bazı tarihi gerçeklerin örtülmesi gibi olumsuz bir sonuç da doğurabilir.
Telfîk ise, aynı hadis veya hadiseyi birkaç farklı kaynaktan alan râvînin, hepsinden
dinlediklerini tek bir metinde vermesidir. Farklı isnadlarla gelen benzer metinleri tek tek
20
zikretmektense tek metin haline dönüştürüp kompoze ederek nakletmektir. Başta Muslim
olmak üzere birçok muhaddisin uyguladığı bir yöntem olan bu ameliyede bazı alimler metnin
nakli esnasında bazı lafız farklarına da dikkat çekerler ve o lafzın kime ait olduğunu beyan
ederler. Ancak her ne kadar yakın lafızlarla nakledilse de, her bir râvînin kendine özgü
vurgusu, kurgusu olabileceği gerçeğinden hareketle en azından bazı nüansların kaçırılmasına
sebebiyet vermesi noktasından telfîk bazı alimler tarafından şiddetle eleştirilmiştir.
Hadis metninde yer alan kelimelerin yerlerini değiştirmeye kalb, kelimelerin noktalarında
yapılan değişikliğe tashîf; kelimelerin harflerinde yapılan değişikliğe ise tahrîf denir. Bu
değişiklikler genellikle hata, yanılma, karıştırma vb. beşeri zafiyetler sonucu ortaya çıkar.
Kelimelerin, harflerin ve nihayet noktaların yerlerini değiştirme neticesi itibariyle metni ve
manayı da etkileyebilmektedir. Bu tür hataların birçoğunun yazıda gerçekleştiğini unutmamak
gerekir. Bundan dolayıdır ki, hadis nakil geleneğinde semâ‘, arz ve kıraat denilen ve hem
yazılı hem de sesli nakli birleştiren rivayet yöntemleri en öncelikli yollar olarak kabul
edilmiştir. Cümlelerdeki takdim ve tehirler, kelimelerdeki farklı okumalar, noktaların yer
değişmesi ister istemez manayı ve neticede bazen hükmü de değiştirebilmektedir. İşte
metinlerde karşılaşılan bu tür hataların tespiti için, aynı hadis ve hadisenin bütün tarîklerinin
bir araya getirilmesi belirleyici olacaktır. Ve asırlardır büyük muhaddislerimiz güçlü
hafızalarıyla metinlerde bir şekilde ortaya çıkan bu tür hataları da başarıyla tespit etmişlerdir.
Tasarruf ile kastımız, râvî veya musanniflerin, herhangi bir olumsuz durumu sonraki nesillere
aktarmamak yahut kendi mezhebine uymayan durumu yansıtmamak vb. farklı amaçlarla hadis
metnindeki ilgili kısmı örtmek, müphem hale getirmek, metinden çıkarmak veya değiştirmek
hatta bazen açıklamaya dönük bilinçli ilavelerde bulunmak gibi dışarıdan müdahalelerdir.
Şüphesiz bu kasıtlı tasarrufların çeşitli sebepleri ve doğurduğu birçok problemler ve sonuçları
vardır. Bu tür tasarrufların tespiti için de çok titiz metin karşılaştırmaları yapılmalıdır.
Bilhassa aynı isnadla geldiği halde farklı kaynaklarda metinlerde bilinçli farklılıklar ortaya
çıkıyorsa bunların râvî tasarrufu olduğu bilinmeli ve metinler ona göre değerlendirilmelidir.
Hadis metinlerinde görülen ihtilaflar ile muşkiller ise hadis ilminin müstakil bir dalı olan
muhtelifu’l-hadis alanının esas konusunu teşkil eder. Kısaca dış görünüşü itibariyle
birbirlerine aykırı manalar taşıyan iki hadis ile bunların arasını birleştirmek ve birleşmesi
mümkün olmayanlardan birini tercih etmeye muhtelifu’l-hadis denir. Muşkilu’l-hadîs ise
herhangi bir hadis metninin ayet, hadis, tarih, akıl, his vb. bazı hususlara ters düşmesi ve
ortaya çıkan bu muşkil duruma çözüm yolları aranması demektir. Oldukça geniş ve önemli
olan bu alanda belki de ilk çalışma Şâfiî’nin (ö. 204/819) İhtilâfu’l-Hadîs adlı eseridir. Onu
İbn Kuteybe’nin (ö. 276/889) Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadîs adlı eseri takip eder. Tahâvî’nin (ö.
321/933) Şerhu Muşkili’l-Hadîs adlı eseri ise her iki konuda da en kapsamlı eser olma
özelliğini taşımaktadır. 15 cilt halinde basılan bu muazzam eserinde Tahâvî âyet, hadis, his,
dil ve akla aykırı gibi görülen bazı hadislerdeki problemleri halletmeye çalışmıştır. İbnu’l-
Cevzî’nin (ö. 597/1201) Keşfu Muşkili’s-Sahîhayn adlı 4 ciltlik kıymetli eseri de burada
anılmayı hak etmektedir. Şüphesiz hadis metinlerindeki ihtilaflar ile muşkillerin burada
sayılamayacak kadar çok sebepleri ve sonuçları vardır. Ve önemine binaen bu konuda da
çeşitli akademik çalışmalar yapılmıştır (Bkz: Çakan, 2010; Tekineş, 2002).
Hadis metinlerinde görülen ihtilaf ve muşkillerden sonra karşımıza çıkan bir başka konu da
metinlerde görülen teâruz ve ızdırâb durumlarıdır. Çok basit bir şekilde tarif edecek olursak,
bu terimler hadis metinlerindeki çelişkileri, birbirine aykırı olan ibareleri ifade ederler. Bu tür
durumlar bazen aynı râvînin naklettiği iki farklı hadis arasında ortaya çıkabildiği gibi, farklı
sahabîlerin rivayetlerinde de görülür. Sıhhat derecelerinin aynı olması sebebiyle de aralarında
21
tercih yapılamaz. Şüphesiz büyük muhaddislerimiz bu tür metinler üzerinde de durmuşlar ve
söz konusu çelişkileri çeşitli yollarla izah ve tevil etmeye çalışmışlardır. Ancak şerh
kitaplarımızın birçoğunda görülen bu tevillerin her zaman yeterli ya da tatminkâr olduğunu
söylemek mümkün gözükmemektedir. Zaten şayet metinlerde gözüken ihtilaflar cem, te’lîf,
te’vîl, nesh vb. durumlarla giderilemiyorsa o noktada tevakkuf edilir yani beklenir. Ancak
çözüm getirilemiyorsa işte o zaman ilgili hadisin muzdarib olduğuna karar verilir. Tercih de
yapılamadığı için öylece bırakılır.
Sayılan bütün bu hadis terimleri, aynı zamanda hadis metinlerinde görülen en önemli
problemlere işaret etmektedir. Gerek bu problemlerin halli gerekse hadis metinlerinin daha
sağlıklı anlaşılabilmesi için yapılması gereken şu iki husus vardır:
a. Muhteva Tahlili:
Bir hadisin metnini anlamak, her şeyden evvel muhtevasını iyi tahlil etmekle mümkündür. Bu
ise sadece hadisteki kelimelerin anlamlarını, metindeki lafızlarını karşılıklarını çözümlemek
demek değildir. Zira bu, o hadisi tahlil değil, tercüme etmek demektir. Peki bir hadis tahlili
nasıl yapılmalıdır?
Hadis tahlili yapılırken metne iki açıdan yaklaşılır:
1. Metin içi unsurlar
2. Metin dışı unsurlar
Metin İçi Unsurlar: Adından da anlaşılacağı üzere burada hadis metninin ifadeleri, ibareleri,
kavramlar, cümleler, siyâk-sibâk, soru-cevap, karşılıklı konuşmalar, metindeki vurgu ve
kurgu gibi metnin içeriği ele alınır. Hz. Peygamber’in kelimeler ve kavramlar dünyası dikkate
alınarak hadis metnindeki ifadelerin Hz. Peygamber’e ait olup olmadığı, o dönemde o
tabirlerin kullanılıp kullanılmadığı inceleneceği gibi söz konusu kavramların delaleti de
burada önem arz etmektedir. Malum olduğu üzere bir hadisin sübutu kadar delaleti de
önemlidir. Ve bir metni tahlil edebilmek için de öncelikle metindeki lafızların delaletlerinin
iyi bilinmesi gerekmektedir. Delaletlerin tespitinde ise o lafızların ait olduğu dönemin dil, örf
ve kültüründe ne anlama geldiği esastır. Yoksa asırlar sonra ortaya çıkan farklı anlamları
yüklemek, anlam kaymasına yol açmak ve hadisleri sonraki kullanımlar doğrultusunda
anlamlandırmak, anakronizme düşmek olacaktır. Dolayısıyla hadislerin Arapça dil kurallarına
uygun olarak anlaşılması ve o dönemin kullanımlarının esas alınması kaçınılmazdır.
Hadislerin mana ile rivayet edildiği gerçeğinden hareketle metnin iç bütünlüğüne de
bakılmalıdır. Cümleler arası kopukluklar, boşluklar, Hz. Peygamber’in hitabetinde ve
belâğatında görülmeyecek siyâk-sibâk bozuklukları gibi hususlar dikkatle tahlil edilmelidir.
Şayet hadis metninde bu tür bazı eksiklikler göze çarpıyorsa bunun Hz. Peygamber’in
dilinden değil, nakleden râvîlerin anlatımlarından kaynaklandığı kanaatine varılmalıdır. Hadis
metninin ilk cümlesi ile son cümlesi birbiriyle çelişiyorsa buradaki anlatım bozukluğunun
râvîlere ait olduğu bilinmelidir. Yahut metindeki ‘rekâket’ denilen düşüklük, kabalık,
bayağılık vb. hususlar da yine Hz. Peygamber’e ait olamaz.
Tahlil esnasında Hz. Peygamber’in o hadisi söyleme sebep veya gerekçesinin (sebeb-i vurûd)
tespit edilmesi elzemdir. Zira bunun tespiti, Hz. Peygamber’in maksadının anlaşılmasını
kolaylaştıracaktır. Aynı şekilde şayet hadiste belli bir hüküm varsa, o hükmün illetinin tespiti
de bu cümledendir. Şayet hadisteki illet iyi tespit edilemezse, hükmün de tespiti veya tayini
zorlaşabilecek, muhtemelen tamamen lafzî veya zahirî bir anlayış sergilenebilecektir. İşte
22
hadislerdeki sebep, illet, hikmet ve maksadın tespit edilmesi, Rasûl-i Ekrem’in kastını
anlamak adına adeta bir zorunluluktur. Bunu gerçekleştirebilmek için de, aynı hadisin farklı
sahabîlerden gelen farklı rivayetlerini, değişik anlatımları görmek gerekir.
Aynı şekilde Hz. Peygamber’in hadiste geçen bir sözü ile sadece muhatabını mı (hâs) yoksa
herkesi mi (âmm) kasdettiği de araştırılmalıdır. Zira kişiye özel söylenilen bir sözün
genelleştirilmesi nasıl yanlış ise, umuma dönük söylenen bir sözün oradaki muhataplarla
sınırlandırılması da o derece yanlıştır.
Metin tahlilinde başvurulacak bir başka husus da hadiste geçen emir veya nehiy ifadelerinin
bağlayıcılık yönünün tespit edilmesidir. Fıkıh Usûlünde geniş bir biçimde ele alındığı üzere,
her emir vücubiyet yani gereklilik ifade etmediği gibi her nehy de tahrim yani haramlılık ifade
etmez. Nice emir kipi ile gelen ayet ve hadisler vardır ki sadece ruhsat veya izin ifade eder.
Yine nice emir kipleri vardır ki sadece ibâha (mübahlık) yahut nedb
(mendubluk/müstehablık) ifade eder. Aynı durum yasaklamalar için de geçerlidir. Bu
bakımdan, Hz. Peygamber’den gelen emri ve nehy kiplerine, Hz. Peygamber’in o konudaki
muradına bakmak gerekecektir. Bunun farkında olan fakih sahabîler bazı nebevî emir ve
nehyleri naklederken “kesin olmaksızın”, “ısrarcı olmaksızın”, “istişare kabilinden” vb.
kayıtlar koyarak Hz. Peygamber’in aslında o talimatıyla neyi amaçladığına da işaret ederlerdi.
Hadis tahlilinde göz önünde bulundurulması gereken bir başka konu da Hz. Peygamber’in
talimat veya tatbikatının kaynağının araştırılmasıdır. Söz konusu kaynak, Kur’an, vahy,
Cibrîl, kalbe ilkâ, ilham vb. ilahî tarafı olan bir kaynak mıdır yoksa bir beşer olarak Hz.
Peygamber’in kişisel görüşüne (re’y), kıyas, zan, tecrübe vb. beşerî tarafı olan bir kaynak
mıdır? Bunun belirlenmesi, hadisin doğru anlaşılmasını sağlayacağı gibi uygulamada da yol
gösterici olacaktır. Şayet hadis, savaş, strateji, ziraat vb. alanlarda Hz. Peygamber’in
ictihadını veya zannını yansıtıyorsa ve bu konuda muhataplara da belli bir tercih imkanı
sunuyorsa bu tür nebevî tasarruflar daha farklı değerlendirilecektir.
Metin tahlili yaparken Hz. Peygamber’in kullandığı yüksek din dili göz ardı edilmemelidir.
Her dilde olduğu gibi, hadislerde de yer alan edebî sanatlara dikkat edilmelidir. Hz.
Peygamber, bazı hakikatleri ashabına anlatırken mecaz, istiare, kinaye ve temsil gibi çeşitli
edebi sanatları kullanmayı ihmal etmemiştir. Genel olarak ‘temsilî’ veya ‘sembolik anlatım’
denilen bu edebî üslup ile çevresindeki insanlara daha açık mesajlar vermiştir. Böylece zaten
fesahat ve belağatın zirvesinde olan sözleri ile hitabesinin çok daha etkili olmasını, zihinlerde
daha da iyi yer etmesini sağlamıştır. Hadislerin dilindeki bu tür özellikler dikkate alınmadığı
takdirde bazen mecaz, hakikat olarak anlaşılabilecek, bazen de sembolik anlatım, tamamen
zahirî ve lafzî bir değerlendirmeye tabi tutulabilecektir. Bu nedenledir ki birçok hadisinde Hz.
Peygamber’in kullanmış olduğu hakikat ile mecazın ayırt edilmesi, kinaye, istiare, cinas,
temsil, teşbih vb. edebî üsluba gereken özenin gösterilmesi gerekir.
Bu noktada Hz. Peygamber’in etrafındaki insanları iyiliklere teşvik amaçlı söylediği ‘Terğîb’
ve kötülüklerden sakındırmayı amaçladığı ‘Terhîb’ hadisleri de doğru okunmalı, doğru tahlil
edilmelidir. “Kim şöyle şöyle yaparsa annesinden doğduğu günkü gibi bağışlanır” yahut “Kim
böyle yaparsa Allah asla onun yüzüne bakmaz!” vb. ifadelerle gelen bu hadisleri literal bir
şekilde okumamak gerekir. Terğîb ve terhîb hadislerinden amacın, hüküm koyma değil,
iyiliğe teşvik ve kötülükten sakındırma olduğu iyi bilinmelidir.
Metin Dışı Unsurlar: Yukarıdaki kurallara dikkat edildikten sonra bir de metnin dışında
kalan bir takım unsurlar vardır ki, bir metnin tahlilinde onlardan bigane kalınamaz. Her
23
şeyden önce hadisin tarihsel ve toplumsal bağlamının dikkate alınması gerekir. Allah
Rasûlü’nün bundan tam on dört asır evvel, Hicaz bölgesinde Arap toplumu içerisinde
yaşadığını ve böyle bir bağlamda konuştuğunu bilerek tahlil etmeliyiz. Onun içerisinde
bulunduğu şartlarda yaşayan tarihi bir şahsiyet olduğunu ve sade-tabii bir yaşam tarzını tercih
ettiğini bilmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla hadisin ortaya çıktığı tabiî-fizikî çevre, sosyokültürel
ve iktisadî çevre iyi tahlil edilmelidir. Söz konusu kültürün içinde yetişen biri olarak
Allah Rasûlü, kullandığı kelime ve kavramlardan, dil ve üsluba, dillendirdiği temsillerden
teşbihlere varıncaya dek Hicaz Yarımadasındaki Arap örfü ve kültüründen, o dönemdeki
mevcut şartlardan yararlanmıştır. Sözgelimi “Sirke ne güzel katıktır” (Ahmed b. Hanbel,
Musned, III. 301, 364, 400) gibi bir hadisi, o günkü maddi imkân/sızlıklar çerçevesinde
okumak gerekecektir. “Tartı, Mekkelilerin tartısıdır. Ölçü ise Medinelilerin ölçüsüdür” (Ebû
Dâvud, Buyû‘ 8) şeklindeki hadisi de o dönemin kendine özgü ticarî, iktisadî şartları içinde
anlamak lazımdır.
Bu konuda hadisin Kur’an ile irtibatının sağlanması da önem arz etmektedir. Tahlil edilen
hadisin hangi âyetlere denk düştüğü yahut hangi âyetlere ters düştüğü tespit edilmelidir.
Kur’an’a uygun düşen hadislerin, ilgili âyeti ne şekilde açıkladığı yahut ne şekilde tahsis veya
takyid ettiği ortaya konulmalıdır. Şayet hadis ile herhangi bir âyet arasında zahiren bir çelişki
söz konusu ise bu da izah edilmelidir.
b. Metin Tenkidi
Hadislerin sıhhatini tespit etmekte yahut onların hatalı veya uydurma olduğunu belirlemede
başvurulan yöntemlerden birisi de “Metin Tenkidi” denilen ameliyedir. Diğer bir ifade ile bu,
çeşitli kriterler doğrultusunda bir metnin Hz. Peygamber’e ait olup olamayacağını
değerlendirmektir. Arapçada ‘nakd’ veya ‘intikâd’, İngilizcede ‘criticism’ denilen bu
uygulama Türkçede ‘eleştiri’ veya ‘değerlendirme’ olarak karşılanmaktadır. Eleştirme
kelimesi, ‘elemek’ fiilinden gelmektedir ve ‘unu elemek’ yahut ‘yarışmacılardan bazılarını
elemek’ gibi anlamlarda olduğu üzere iyi ile kötü olanı, başarılı ile başarısız olanı seçme
işlemidir. Dolayısıyla Metin Tenkidi veya Hadis Tenkidi denildiğinde kast edilen şey, hadisin
sahih olup olmadığının ‘metne dayalı ölçü/tlerle’ test edilmesi, değerlendirmeye tabi
tutulmasıdır.
Metin tenkidi konusunda başvurulan birkaç kriterden söz edebiliriz:
Şüphesiz en önemli metin tenkidi kriteri hadisi, Kur’an’a arz etmektir. Kur’an’a arz yöntemi,
öteden beri ilim adamları tarafından tartışılagelen bir konuyu oluşturmaktadır. Onlardan
bazılarına göre söz konusu yöntem, Hz. Peygamber ve ileri gelen sahabîlerin uygulamalarına
ve bu hususta nakledilen bazı rivayetlere dayanmaktadır. Bu konuda lehte ve aleyhte
zikredilen rivayetler ile bu hususta yapılan tartışmalar bir yana, hadisleri Kur’an’a arz
yönteminin, gerek bazı sahabîler ve gerekse daha sonraki dönemlerde birçok alim tarafından
kullanıldığında şüphe yoktur. Ancak burada hemen belirtelim ki, hadisleri Kur’an’a arzda
dikkat edilmesi gereken birtakım hususlar ve karşılaşılan bazı problemlerin varlığı da inkar
edilemez. Nitekim bu konuda en önde gelen isim olan Hz. Âişe’nin bile Kur’an’a arz
uygulamalarının tümünde isabetli olduğunu söylemek mümkün değildir. Nitekim bazı ilim
adamları ona itiraz etmiş, onun yanıldığını söylemekten geri kalmamışlardır (Geniş bilgi için
“Kaynakça”ya bkz.).
Metin tenkidi kriterlerinden biri de, nakledilen bir hadisin, sarih sünnete ters düşmesidir.
Sünnetlerin şahitleri olan sahabe de bazı haberleri tenkid ederken bu yönteme başvurmuştur.
24
Özellikle Hz. Âişe’nin sahabeye yönelttiği eleştiri ve tashihlerin birçoğunda, Hz.
Peygamber’in uygulamalarını esas aldığı, O’nun fiillerine dayanarak bu yöntemi kullandığı
görülmektedir. Hz. Âişe, işittiği bazı haberlere ve fetvalara karşı çıkarken genellikle bizzat
kendisinin şahit olduğu veya Hz. Peygamber ile birlikte yaptıkları bazı uygulamalara
dayanmıştır.
Diğer bir kriter de hadisin, başka hadislere ters düşmesidir. Hz. Peygamber’in sünnetini
kavramalarının (dirayet) yanı sıra, hadislerinin rivayeti ile de meşhur olan Hz. Âişe, İbn
Abbas, İbn Mes’ud gibi sahabîler, duydukları hadisleri, kendilerinin daha iyi bildikleri sahih
hadislerle karşılaştırmakta ve ters düşen rivayetlere eleştiriler yöneltmekteydiler. Böylece
bazen yanlış nakilleri, bazen yanlış anlamaları, bazen de yanlış hüküm çıkarmaları önlemeye
çalışmaktaydılar.
Hadis münekkitlerinin metinleri değerlendirmede en başarılı oldukları alanın hadisleri tarihe
arz etmeleri, tarihî bilgilerle karşılaştırmaları, zaman belirten rivayetleri mevcut bilgilere
kıyaslamaları olduğu söylenebilir. Bu metod sayesinde bir takım hadislerin aslının olmadığı
ortaya çıkarıldığı gibi, bir kısmındaki bazı bilgilerin tarihî gerçeklere muhalif olduğu da tespit
edilmiştir. Hz. Peygamber’in canlı şahitleri ve muhatapları olan sahabîler, hadislerin
birçoğunu bizzat işitmişler, hadiste dile getirilen tarihi olayları bizzat yaşamışlardı.
Dolayısıyla onlar, şahit oldukları tarihi bir olaya ters bir rivayet nakledildiğinde derhal bu
hataya müdahale etmişlerdi.
Bir başka kriter ise nakledilen hadisin akla daha doğrusu akl-ı selime ters düşmesidir. Fetanet,
feraset ve basiret sahibi bir Peygamber’in makul olmayacak bir şeyi söylemesi düşünülemez.
Nitekim Hz. Âişe’nin istidraklerinde başvurduğu önemli bir yöntem de, işittiği haberleri,
fetvaları akıl ölçüsüne vurmasıdır. O, bu tür haberlerin makul olmadığını anlar anlamaz,
derhal çok açık bir şekilde bunun tutarsızlığını ifade ederdi. O bunu yaparken, sahip olduğu
birikimle kendisinden gayet emin bir şekilde cevaplar verirdi. Sahabeden özellikle İbn Abbas
ile Hz. Âişe’de gördüğümüz bu tür kritikler, bize en güzel metin tenkidi misallerini vermiştir.
Hatta onların bu tür makul olmayan haberler karşısında, iğneleyici bir üslup kullandıklarını
dahi söyleyebiliriz.
Metin tenkidinde kullanılan yöntemlerden birisi de, nakledilen hadisleri dil ve mantık
kuralları doğrultusunda değerlendirmektir. Nakledilen hadislerde görülen bazı yanlış ifadeler
olsun, onların yanlış anlaşılması veya yorumlanması gibi durumlar olsun dil ve mantık
kuralları açısından değerlendirilmelidir. Hz. Peygamber’in kullandığı mecâzî ifadeyle
gerçekte neyi kastettiği, onun muradının ne olduğu bu kriterlerle izah edilmiştir.
Burada bir de ‘fıtrata aykırılık’ kriterinden söz edebiliriz. Bununla Rahmet Peygamberi’nin
kadın olsun erkek olsun insanların fıtratlarına aykırı bir şey söyleyemeyeceğini kast
etmekteyiz. İnsanların duyu ve duygularını göz ardı eden, kadının biyolojisini dikkate
almayan beyanatta bulunamayacağı düşüncesinden hareketle, şayet bazı rivayetlerde bu
gerçeklere ters düşen ifadeler varsa bunların Hz. Peygamber’e nispet edilmemesi gerektiği
anlaşılacaktır.
Hadis ve Sünnetin Anlaşılmasında Genel İlkeler
Burada son olarak hadis metinlerinin anlaşılmasıyla ilgili bazı ilkelere işaret etmek istiyoruz.
Günümüzde sünnet ve hadislerin doğru bir şekilde anlaşılması ve yorumlanması hakkında
25
çeşitli ilim adamlarınca yeni yaklaşımlar sergilenmiş ve yöntem çalışmaları yapılmıştır. Bu
çalışmalarda belirtilen başlıca esasları şöyle sıralayabiliriz:
1. Hadis ve Sünnet, Kur’an ayetleri ışığında anlaşılmalıdır. Kur’an’ın en yetkin
müfessiri olan Hz. Peygamber ve hadisleri, Kur’an ile birlikte değerlendirilmelidir.
Kısaca Kur’an-Sünnet ilişkisi yahut âyet-hadis ilişkisi ihmal edilmemelidir. Zira
bu ilişki, hem Kur’an’ın hem de hadislerin doğru anlaşılmasına önemli ölçüde
katkı sunacaktır.
2. Bir konudaki bütün hadisler toplanmalı ve birlikte değerlendirilmelidir. Daha önce
de ifade ettiğimiz gibi, hem hadislerin mana ile nakledilmesi, hem de hadislerin
farklı râvîler tarafından farklı anlatılması gerçeği bizleri o konudaki bütün
hadisleri birlikte değerlendirmeye sevk etmektedir. Böylece bir konuda Hz.
Peygamber’in ne demiş olduğunu veya olabileceğini tespit etmemiz
kolaylaşacaktır.
3. Çelişkili gözüken hadisler, usûle uygun bir şekilde uzlaştırılmalı ya da biri
diğerine tercih edilmelidir. Bu konuda hadisin nâsih-mensûh olup olmadığına,
cem‘ ve te’vîl etmeye uygun olup olmadığına bakılır. Sonra hayli geniş olan tercih
yollarından biriyle tercihte bulunulur.
4. Hadislerin söyleniş sebepleri, söylendiği şartlar ve söyleniş amaçları dikkate
alınmalıdır. Hadis, hangi şartlarda, hangi bağlamda, hangi vesile ile ve hangi
maksatla söylenmiş araştırılmalıdır. Bunun için de sebebin zikredildiği diğer
rivayetlere başvurulur.
5. Hadisteki değişken vasıta ile sabit hedef birbirinden ayırt edilmelidir. Diğer bir
deyişle, araç ile amaç arasındaki farka dikkat edilmelidir. Zira hadiste kullanılan
araç, amaç gibi algılanacak olursa, Hz. Peygamber’in gerçek amacı da
anlaşılmamış olur.
6. Hadisteki dil ve üsluba, edebî sanatlara dikkat edilmelidir. Yukarıda da değinildiği
gibi, hakikat ile mecaz, sembolik anlatım ile günlük dil arasında ayrım
gözetilmelidir. Hadislerde kullanılan edebî sanatlarla kastedilen mana aranmalı,
lafzî, zâhirî bir anlamlandırmaya gidilmemelidir.
7. Gaybî olan hususlar ile gaybî olmayan hususlar birbirinden ayırt edilmelidir. Bir
Peygamber olarak Allah Rasûlü’nün Cennet, Cehennem, Berzah, Kıyamet, Diriliş
vb. gaybî alemle ilgili verdiği bilgileri ayrı değerlendirmek gerekmektedir. Elbette
bunu yaparken öncelikle rivayetlerin sahih olup olmadığı ortaya konulmalıdır.
8. Hadis lafızlarının delalet ettiği anlamlar iyi tespit edilmelidir. Hz. Peygamber’in
dili, kullandığı kelimeler ve kavramlar ve bunlara o dönemde yüklenen anlamlar
esas alınmalıdır. Hadisler, ilerleyen asırlarda ortaya çıkan anlam kaymaları,
kavramlardaki anlam genişlemeleri doğrultusunda okunmamalıdır. Diğer bir tabir
ile anokronizme düşülmemelidir. Ayrıca Hz. Peygamber’in kullandığı bir ifadenin,
lügavî mi yoksa ıstılâhî mi olduğuna dikkat edilmelidir.
9. Hz. Peygamber’in hangi sıfatla söylediği yahut uygulamada bulunduğu
belirlenmelidir. Allah Rasûlü, aynı zamanda bir beşer, hâkim, komutan ve devlet
başkanıydı. Söylediği bir sözü veya verdiği bir talimatı hangi sıfatıyla verdiği de
oldukça önem arz etmektedir. Zira Peygamber olarak verdiği bir emir, dinî bir
emir iken; devlet başkanı veya bir komutan olarak verdiği bir emir savaş, strateji,
barış, şehir planlaması vb. dünyevî bir emir olarak alınacaktır. İlkine aynen
uyulurken, ikincisine farklı öneriler getirilebilecektir.
26
9. Hz. Peygamber’in fiillerinden âdet ile ibadet ayırt edilmelidir. Bir beşer olarak Hz.
Peygamber’in Arap örfü ve adetleri doğrultusunda yapıp ettikleri veya
söyledikleriyle ibadet kastıyla söylediklerini ayırt etmek gerekir.
10. Aynı şekilde din ile dünya işlerindeki tasarrufları da birbirinden ayırt edilmelidir.
Hz. Peygamber’in hurma aşılama vb. ziraatla ilgili işler hakkında söyledikleri ile
tamamen din, inanç ve ibadetle ilgili söylediklerini de birbirinden ayırmak gerekir.
11. Hadis ve sünnetler, İslam’ın genel prensipleri (küllî kaideler), tarihi gerçekler ve
kesinleşmiş bilimsel veriler ışığında değerlendirilmelidir. Hadisler nakledenlerin
yanlış anlama ve yanlış aktarma ihtimallerini dikkate alarak rivayetlerin söz
konusu genel ilkelere arz edilmesi, bu ilkelere uyan rivayetlerin kabul edilmesi
uygun olacaktır.
12. Hadisin, sünnet ve sîret bütünlüğüne uygunluğu gözetilmelidir. Hadisler
değerlendirilirken Hz. Peygamber’in hayatı, içinde yaşadığı şartlar da dikkate
alınmalıdır. Nakledilen bir rivayet şayet Hz. Peygamber’in sîret gerçeğine aykırı
ise kabul görmeyecektir.
13. Hadis ve sünnetin bireysel ve toplumsal olan boyutuyla, evrensel ve tarihsel olan
boyutları dikkate alınmalıdır. Hadislerden bir kısmının şahısların yapabilecekleri
bireysel bazı uygulamalar ön gördüğü, bir kısmının ise bütün toplumu
ilgilendirdiği bilinmelidir. Aynı şekilde bir takım hadis ve sünnetlerin sadece o
günkü tarihi şartlar çerçevesinde varid oldukları, bir kısmının ise evrensel olduğu
ve tüm zaman ve mekanları ilgilendirdiği de bilinmelidir.
Sünnet ve hadislerin anlaşılmasında ve uygulanmasında, tarih boyunca ve günümüzde yapılan
ilgili tartışmalarda zikredilen bu hususların rolü oldukça fazladır. Dolayısıyla inançtan ahlaka,
ibadetten muamelata, ilimden irfana, sosyal hayattan siyasete, kültürden medeniyete kadar
hayatın her alanı ile ilgili olarak hadislerin, İslam’ın genel prensipleri, Kur’an’ın
belirleyiciliği, sünnetin rehberliği, akl-ı selimin verileri, delillerin gerekçeleri, geleneğin
tecrübe ve öğretileri, Müslümanların maslahatları, günümüzün şartları ve ihtiyaçları göz
önünde bulundurularak bütüncül bir yaklaşım içerisinde anlaşılması ve çağdaş
problemlerimize çözümler üretilmesi şarttır. Böyle bir hizmetin gerçekleştirilebilmesi için de,
makul ve yeterli bir metodolojiye ihtiyacın olduğu açıktır.
27
Gözden Geçir
. Hadislerin ortaya çıktığı süreci değerlendiriniz.
. Hz. Peygamber’in kullandığı dil ve üslup hakkında bilgi veriniz.
. Hz. Peygamber ile sahabe arasındaki iletişim hakkında bilgi veriniz.
. Sahabedeki hadis ve sünnet anlayışlarının en önemli sebepleri nelerdir?
. Sahabedeki hadis elde etme gayretlerinden önemlilerini sayınız.
. Sahabede hadis tenkidi ve kriterleri hakkında bilgi veriniz.
. Hadislerin korunmasına dönük alınan tedbirleri sıralayınız.
. Metinlerde karşılaşılan temel problemleri sayınız.
. Metin tenkidi ile muhteva tahlili kavramlarını açıklayıp karşılaştırınız.
. Hadis ve sünnetin anlaşılmasında temel ilkeler nelerdir belirtiniz.
28
Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdakilerden hangisi hadislerin ortaya çıkış sebeplerinden biri değildir?
A. Hz. Peygamber’in kendisine sorulan bir soruya cevap vermesi.
B. Hz. Peygamber’in inen bir ayet hakkında açıklama yapması.
C. Hz. Peygamber’in herhangi bir tartışma veya ihtilaf üzerine konuşması.
D. Hz. Peygamber’in her Cuma günü hadis dersleri vermesi.
E. Hz. Peygamber’in bazı rüyalar veya olaylar üzerine yorumlar yapması.
2. Hz. Peygamber’in dili hakkında aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A. Allah Rasûlü az ama öz ve hikmetli sözler söylerdi.
B. O, insanların kolayca anlayabilecekleri bir dil kullanırdı.
C. Her muhatabının ana dili ne ise, o dille konuşurdu.
D. Cümleleri çoğu defa kısa, ama anlaşılır tarzdaydı.
E. Oldukça fasih, beliğ ve gayet akıcı bir üslubu vardı.
3. Sahabedeki farklı hadis ve sünnet anlayışlarında aşağıdakilerden hangisinin etkisi
yoktur?
A. Okuma yazma bilip bilmemeleri
B. Zeka ve muhakeme güçleri
C. Yaşları
D. Hz. Peygamber ile olan beraberlik süreleri
E. Mizaçları
4. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Âişe’nin hadis tenkidi kriterlerinden biri değildir?
A. Kur’an ayetlerine arz etmesi
B. Ehl-i Kitap kültürüne arz etmesi
C. Sahih hadislere arz etmesi
D. Sünnete arz etmesi
E. Akıl ve mantığa arz etmesi
5. Aşağıdakilerden hangisi hadislerin korunmasına dönük alınan tedbirlerden biri
değildir?
A. Güvenilen kimselerden, bilinen hadislerin alınması
B. Önce tesebbüt, ardından da isnad tatbikinin başlatılması
C. Resmi ve özel gayretlerle hadislerin yazılmaya, tedvine başlanması
D. Tüm sahih hadislerin ezberlenmesi
E. Hocanın talebelerine icazet ve rivayet hakkı vermesi
6. Aşağıdakilerden hangisi hadis ve sünnetlerin anlaşılmasında temel ilkelerden biri
değildir?
A. Hadis ve Sünnet, Kur’an ayetleri ışığında anlaşılmalıdır.
B. Bir konudaki bütün hadisler toplanmalı ve birlikte değerlendirilmelidir.
C. Hadisteki değişken vasıta ile sabit hedef birbirinden ayırt edilmelidir.
D. Hadislerin söyleniş sebepleri, söylendiği şartlar ve söyleniş maksatları dikkate alınmalıdır.
E. Hadisler mutlaka muteber şerh kitaplarından okunmalıdır.
29
Kaynakça
Ahmed b. Hanbel. (1982). el-Musned. İstanbul: Çağrı Yay.
Başkan, Ö. (1988). Bildirişim İnsan Dili ve Ötesi. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
el-Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâîl. (1981). el-Câmi‘u’s-Sahîh. İstanbul: Çağrı
Yay.
Çakan, İsmail Lütfi. (2008). Hadis Edebiyatı. İstanbul: İFAV Yay.
______. (2010). Hadislerde Görülen İhtilaflar ve Çözüm Yolları. İstanbul: MÜİFV Yay.
ed-Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman. (1981). es-Sunen. İstanbul: Çağrı
Yay.
Dumeynî, Musfir Azmullah. (1984). Mekâyîsu Nakdi Mutûni’s-Sunne. Riyad.
Ebû Dâvûd, Suleymân b. Eş‘as es-Sicistânî. (1981). es-Sunen. İstanbul: Çağrı Yay.
Erul, Bünyamin. (2001). “Tasarrufâtu’r-Ruvât fî Mutûni’r-Rivâyât.” Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi 42, ss. 173-212.
______. (2010). Sahabenin Sünnet Anlayışı. Ankara: TDV Yay.
______. (2011). Hadislerin Dili, İlk Hadis Belgesi, Hemmâm’ın Sahîfesi: Tertip, Tercüme,
Yorum. Ankara: TDV Yay.
______. “Kütüb-i Sitte Yazarları ve Metodları.” (Yayımlanmamış makale).
Görmez, Mehmet. (2011). Hadis ve Sünnet’in Anlaşılmasında Metodoloji Sorunu. Ankara:
TDV Yay.
İbn Kayyim el-Cevziyye. (t.y.). el-Menâru’l-Munîf fi’s-Sahîhi ve’d-Da‘îf. Tah. Abdulfettah
Ebû Gudde. Mısır: Mektebetu İbn Teymiyye.
İbn Sa‘d, Muhammed. (1985). et-Tabakâtu’l-Kubrâ. Beyrut.
İdlibî, Salâhuddîn. (1983). Menhecu Nakdi’l-Metn İnde Ulemâ’i’l-Hadisi’n-Nebevî. Beyrut.
Keleş, Ahmet. (1998). Hadislerin Kur’an’a Arzı. İstanbul: İnsan Yay.
Koçyiğit, Talat. (2003). Hadis Tarihi. Ankara: TDV Yay.
Muslim b. el-Haccâc, Ebû’l-Huseyn. (1981). el-Câmi‘u’s-Sahîh. Tah. M. Fuâd Abdulbâkî.
İstanbul: Çağrı Yay.
en-Nesâî, Ebû Abdurrahman Ahmed b. Şuayb. (1981). es-Sunen. İstanbul: Çağrı Yay.
Özpınar, Ömer. (2005). Hadis Edebiyatının Oluşumu. Ankara: Ankara Okulu Yay.
Polat, Selahattin. (1997). Hadis Araştırmaları. İstanbul: İnsan Yay.
Sıddıkî, Muhammed Zubeyr. (1966). Hadis Edebiyatı Tarihi. İstanbul.
Tekineş, Ayhan. (2002). Hadisleri Anlama Problemi. İstanbul.
Yıldırım, Enbiya. (2009). Hadiste Metin Tenkidi. İstanbul: Rağbet Yay.
[Makalelere [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] (İlahiyat Makaleler Veri Tabanı) adresinden ve internet arama motorlarından
ulaşılabilir.]

1
Ünite 2
Ünite Adı Kutub-i Sitte Öncesi Hadis Kaynakları
Ünite Yazarı Ar. Gör. Muhammet Emin Eren
2
Ünitede Ele Alınan Konular
. Giriş: İlk Yazılı Hadis Kaynakları ve Teşekkülü Üzerine
. Mâlik b. Enes (ö. 179/795)
o El-Muvatta’
o Örnek Metin ve Tercümesi
. Abdurrazzâk es-San‘ânî (ö. 211/826-27)
o El-Musannef
o Örnek Metin ve Tercümesi
. İbn Ebî Şeybe (ö. 235/849)
o El-Musannef
o Örnek Metin ve Tercümesi
. Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)
o El-Musned
o Örnek Metin ve Tercümesi
. Dârimî (ö. 255/868)
o Es-Sunen
o Örnek Metin ve Tercümesi
3
Ünite Hakkında
Bu ünitede, Kutub-i Sitte başta olmak üzere, hicri III. asır ve sonrasında derlenen Hadis
eserlerine kaynaklık eden önemli beş hadis kitabı ve müellifleri konu edilmektedir. Bunlar
Mâlik b. Enes’in el-Muvatta’ı, Abdurrazzâk ve İbn Ebî Şeybe’nin el-Musannef adlı eserleri,
Ahmed b. Hanbel’in el-Musned’i ve ed-Dârimî’nin es-Sunen’idir. Ünitede, tür olarak farklı
hadis derlemelerinin sahipleri olan Mâlik b. Enes, Abdurrazzâk, İbn Ebî Şeybe, Ahmed b.
Hanbel ve Dârimî’nin hayatları, ilmî şahsiyetleri ve varsa diğer eserleri hakkında özet bilgiler
sunulmuştur. Daha sonra, bu müelliflerin yukarıda zikredilen eserleri üslup, içerik ve ayırt
edici nitelikleri açısından incelenmiş, son olarak bu eserlerden seçilen örnek metinler Türkçe
çevirileri ile birlikte verilmiştir. Böylece eserlere dair aktarılan teorik bilgilerin bu metinler
üzerinden somut olarak görülmesi ve pekiştirilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca bu şekilde, söz
konusu eserlerin üslup ve içeriklerinin daha sağlıklı bir şekilde değerlendirilebileceği
düşünülmüştür. Ünitenin hazırlanmasında yararlanılan kaynakları görmek, ünitedeki bilgilere
kaynaklık eden kitap ve makaleleri tanımak ve konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek
isteyenler için de ünitenin sonuna “Kaynakça” eklenmiştir.
4
Öğrenme Hedefleri
Bu üniteyi tamamladığınızda;
. Kutub-i Sitte öncesinde oluşturulmuş belli başlı yazılı hadis kaynaklarını öğrenecek,
bu eserleri temel özellikleri ile tanıyacaksınız.
. Hicri II. ve III. Asırdaki ilk tasnif eserlerin yazılış sebeplerini, onları ortaya çıkaran
farklı ihtiyaç ve nedenleri öğreneceksiniz.
. Mâlik b. Enes ve el-Muvatta’ adlı eseri hakkında bilgi edinecek ve örnek metin
üzerinden bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. Abdurrazzâk es-San‘ânî ve el-Musannef adlı eseri hakkında bilgi edinecek ve örnek
metin üzerinden bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. İbn Ebî Şeybe ve el-Musannef adlı eseri hakkında bilgi edinecek ve örnek metin
üzerinden bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. Ahmed b. Hanbel ve el-Musned adlı eseri hakkında bilgi edinecek ve örnek metin
üzerinden bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. Ebû Muhammed ed-Dârimî ve es-Sunen adlı eseri hakkında bilgi edinecek ve örnek
metin üzerinden bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. İlgili dönemdeki muhaddisleri, onların eserlerini ve bu eserlerdeki hadisleri
değerlendirirken tarihsel ve eleştirel bir bakış açısı kazanacaksınız.

5
Üniteyi Çalışırken
Bu üniteyi çalışırken;
. Kutub-i Sitte öncesi hicri II. ve III. asırdaki hadis faaliyetlerini, bu dönemde derlenen
hadis kaynaklarının önemini ve oluşturulma sebeplerini hadis edebiyâtı ve tarihi
kitaplarından okuyarak dönemin bilimsel, toplumsal ve kültürel özelliklerini
hatırlayınız.
. Hicri II. ve III. asırda yazılan hadis derlemeleri ile Kutub-i Sitte’yi ortak ve farklı
yönleri açısından mukayese etmeye çalışınız.
. Bu eserleri tür, üslup ve içerik açısından karşılaştırarak aralarındaki benzer ve farklı
özellikleri tespit etmeye çalışınız.
. Kaynakçada belirtilen konuyla ilgili ansiklopedi maddelerini, hadis tarihi ve
edebiyatına dair kitapların ilgili bölümlerini ve ulaşabileceğiniz diğer kaynakları
okumaya çalışınız.
. Bu eserlere ve yazarlarına dair bilgilerin yer aldığı pasajlarda ve örnek metinlerde
geçen hadis terimlerinin (musned, merfû‘, mevkûf, maktû‘, mursel, sahih, hasen, zayıf,
mu‘allel, vb.) ve hadis eserleri türlerinin (ale’l-ebvâb, ale’r-ricâl, muvatta’, musannef,
musned, sunen, câmi‘ vb.) anlamlarını kitabın sonundaki sözlükten, hadis usûlü
kitaplarından ve hadis terimleri sözlüklerinden araştırıp öğreniniz.
6
Giriş: İlk Yazılı Hadis Kaynakları ve Teşekkülü Üzerine
Hz. Peygamber döneminde hadisler çoğunlukla şifahî olarak rivayet edilmiş ve hafızalarda bu
şekilde korunmuştu. Bununla birlikte bazı sahabilerin Rasûlullah’tan duydukları hadisleri
yazdıkları ve kendilerine ait birtakım özel sahifeler oluşturdukları bilinmektedir. Ancak,
sistemli bir hadis yazma ve tedvîn faaliyeti, sahabe devrinden sonra, yani hicri I. asrın sonları
ile II. asrın ilk evresinde başladı. Hadislerin tedvini hızla devam ederken II. asrın ortalarına
doğru hadis tarihi açısından önemli gelişmeler yaşandı; Abbasi idaresinin başlarına rastlayan
bu dönemde tedvini devam eden rivayet malzemesi ilk defa tasnîf edilmeye de başlandı.
Mekke’de İbn Cureyc (ö. 150/767), Medine’de Mâlik b. Enes (ö. 179/795), Irak’ta İbn İshâk
(ö. 150/767) ve Sufyân es-Sevrî (ö. 161/778), Suriye’de el-Evzâ‘î (ö. 157/774) ve Saîd b. Ebî
Arûbe (ö. 157/774), Basra ve Yemen’de Ma‘mer b. Râşid (ö. 152/769) ve talebesi
Abdurrazzâk es-San‘ânî (ö. 211/827), Horasan’da Hammâd b. Seleme (ö. 167/784) ve
Abdullah b. el-Mubârek (ö. 181/797) gibi ilk musannifler yetişti. Bu muhaddislerin tasnif
ettikleri eserlerden sadece bir kısmı günümüze ulaşabildi. İbn İshâk’ın Mağâzî’si, İbnu’l-
Mubârek’in el-Musned ile Kitâbu’z-Zuhd’u, Ma’mer b. Râşid’in el-Câmi‘i bu dönemden
günümüze ulaşan en erken kaynaklardandır. Bunların yanısıra belli konulara hasredilmiş
eserler de oluşturulmuştur. Bu şahıslar hadisleri bir taraftan tedvin ederken, çok sistemli
olmasa da bir şekilde tasnif ederek hadis malzemesini dönemin ihtiyaçlarına göre
düzenliyorlardı. Anlaşılacağı üzere hadislerin konularına göre tasnifi, tedvin faaliyetinin
hemen akabinde başladı; uzun bir süre hadislerin tedvin ve tasnifi birbirini besleyen ve
tamamlayan eş zamanlı ilmi faaliyetler olarak devam etti.
Tasnif faaliyetlerinin sürdüğü bu süreçte, isnad ve raviler (ricâl) hakkındaki değerlendirmeler
de yoğunlaşmış, bu çerçevede isnad karşılaştırmaları yapılmaya başlanmıştı. Şu‘be b. el-
Haccâc (ö. 160/776), Sufyân es-Sevrî, Abdullah b. el-Mubârek, Yahya b. Saîd el-Kattân (ö.
198/813), Sufyân b. Uyeyne (ö. 198/813), Abdurrahmân b. Mehdî (ö. 198/813) gibi şahıslar
dönemin bu alanda yetişmiş önemli hadis otoriteleriydiler. Bu hadis imamlarının çabaları
hadis tenkidi ile ilgili terminolojinin oluşmasında önemli katkıları oldu. Fakat bu alanda
özellikle eş-Şâfiî’nin (ö. 204/819) ve Muhammed eş-Şeybânî’nin (ö. 189/804) yaklaşımları ve
eserleri sonraki dönemlere damgasını vurdu. Bu açıdan Şâfiî’nin er-Risâle’si ile Şeybânî’nin
el-Hucce alâ Ehli’l-Medîne ve Kitâbu’l-Âsâr adlı eserleri dönemin önemli diğer hadis
kaynaklarından kabul edilmelidir.
Hadislerin tasnifi aslında bir ihtiyacın zorunlu sonucuydu. Zira sahabe döneminden
uzaklaştıkça rivayet malzemesi sürekli olarak çoğalmaktaydı. Öte yandan, toplumda yeni ve
farklı sorunlara çözüm üretmek zarureti vardı. Özellikle fıkhî konulardaki sorunların çözümü
için mevcut rivayet malzemesine müracaat etmek gerekiyordu. Fakat tedvin edilen hadislerin
çoğalması ve herhangi bir tasnife sahip olmaması bunlardan istifade etmeyi zorlaştırmaktaydı.
Bu bağlamda Abbasi yönetiminin de resmi bir hukuk tedvinine ihtiyaç hissetmesi bu tasnif
sürecini hızlandıran önemli bir faktör oldu. Nitekim halife Ebû Cafer el-Mansûr (136-
158/754-775) bu ihtiyaca cevap vermesi için tüm İslam topraklarında esas alınacak bir hadis
kitabının yazılmasını Mâlik’ten resmi olarak talep etti. Her ne kadar Mâlik bu teklifi reddetse
de daha sonra kendi isteğiyle el-Muvatta’ isimli meşhur eserini tasnif etti.
Hicri II. asırdaki bu tasnif faaliyetleri genel olarak iki şekilde yapıldı: 1- Konu merkezli
(ale’l-ebvâb) 2- Ravi merkezli (ale’r-ricâl). Konu merkezli tasnifler daha çok fıkıh meseleleri
esas alınarak yapılmaktaydı. Fakat bu tür eserlerde sadece fıkıh değil, tarih (meğâzî),
muamelât, fezâil, fiten ve itikadî meselelere dair konu başlıkları ve hadisler de yer
7
alabilmekteydi. Bu eserler, tasnifte esas aldığı konu, kapsam veya müellifin tercihine göre
musannef, sunen, câmi‘ gibi çeşitli isimlerle anılıyordu. Bu nedenle, konu merkezli hadis
eserleri, sadece fıkıh konularını değil, yazıldığı dönemin sosyal, siyasî, dinî meselelerini de
yansıtan önemli kaynaklardır. Ale’r-ricâl eserlerde ise, hadislerin konuları değil, hadisi
rivayet eden ravi esas alınmış ve rivayetler şahıs merkezli olarak düzenlenmiştir. Bazen bu
ravi, sahabe olabildiği gibi bazen de hadisin son ravisi olabilmektedir. Musned ve mu‘cem
türü eserler bu şekilde ravilere göre tertip edilmişlerdir.
Bu ünitede hicri II. ve III. asra ait, Kutub-i Sitte öncesinde yazılmış ve günümüze kadar
gelmiş hadis kaynaklarından en önemli beş eser ve müellifleri konu edilmektedir.

8
1. Mâlik b. Enes (ö. 179/795)
Aslen Yemenli olan ve daha sonra Medine’ye yerleşmiş bir aileye mensup Ebû Abdillah
Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî el-Yemenî Medine’de doğdu. Doğum tarihi
kesin değildir; h. 90-98 yılları arasında doğduğuna dair farklı kayıtlar vardır. Mâlik devrinin
önemli ilim merkezlerinden olan Medine’de yetişti. Hac ve umre için Mekke’ye gidişleri
dışında Medine’den ayrılmadı, bütün hayatını burada geçirdi. Mâlik b. Enes 179/795 yılında
Medine’de vefat etti.
İlk olarak, Abdurrahman b. Hurmuz el-A‘rec’den hadis dersleri aldı. Bu hocasının yanında
geçirdiği yedi yıllık öğrenim hayatında Medine’de re’y’iyle tanınan ve bundan dolayı
kendisine Rebîatu’r-Re’y denilen meşhur fakihin ders halkasına katıldı. Ayrıca, İbn Şihâb ez-
Zuhrî (ö. 124/742), İbn Ömer’in azadlısı Nâfi‘ (ö. 117/735-36), Abdullah b. Dînâr (ö.
127/744), Muhammed b. el-Munkedir (ö. 130/748), Eyyûb es-Sahtiyânî (ö. 131/749), Ebû’z-
Zinâd Abdullah b. Zekvân (ö. 131/749), Yahya b. Saîd el-Ensârî (ö. 143/760), Hişâm b. ‘Urve
(ö. 146/772) ve başkalarının ilim meclislerine katıldı, onlardan istifade edip hadis nakletti.
Kısa zamanda ilimde derinleşen ve hocalarının takdirini kazanan Mâlik’in yirmili yaşlarında
ders ve fetva vermeye başladığı kaydedilir. Bir taraftan düzenli olarak ders verip talebe
yetiştirirken, diğer taraftan hac münasebetiyle farklı şehir ve coğrafyalardan Mekke ve
Medine’ye gelen âlimlerle tanıştı, onlarla ilmî müzâkere ve sohbetlerde bulunma imkânı
buldu. Ebû Hanîfe (ö. 150/767), el-Leys b. Sa‘d (ö. 175/791), Ebû Yûsuf (ö. 182/798), Şâfi‘î,
Abdullah b. Mubârek, Evzâ‘î ve Muhammed eş-Şeybânî gibi şahıslar, onun bu vesileyle
görüşüp ilim alışverişinde bulunduğu âlimlerden bazılarıdır. Özellikle, Ebû Hanîfe’nin önde
gelen talebelerinden olan Şeybânî, Mâlik’in ilim meclisine üç yıl kadar devam etti. Bu
vesileyle Mâlik de Irak ehlinin fıkhını ve görüşlerini öğrenme fırsatı buldu. Ayrıca, farklı
âlimlerle yazışmak suretiyle de ilmî mesaisini devam ettirdi. Leys b. Sa‘d ile birbirlerine
gönderdikleri ve çeşitli konuları tartıştıkları mektuplar bunun güzel bir örneğidir.
Mâlik b. Enes’in birçok talebesi oldu. Bunlar arasında mezhebinin yayılmasına öncülük eden
önemli şahıslar vardır. Uzun sure Mâlik’in yanında kalan ve Mısır’da görüşlerini yayan
Abdullah b. Vehb (ö. 197/813), Mâlikî fıkhının tedvininde önemli katkısı olan Abdurrahman
b. Kâsım (ö. 191/806) ile Eşheb el-Kaysî (ö. 204/820) onun en önde gelen talebeleridir.
Bunların dışında, Kuzey Afrika ve Endülüs’de İbn Ziyâd el-Absî (ö. 183/799), Ziyâd b.
Abdirrahman el-Kurtubî (ö. 193/809), Yahya b. Yahya el-Leysî (ö. 234/848); Irak’ta
Abdurrahman b. Mehdî (ö. 198/813-4), Abdullah b. Mesleme (ö. 221/835-6), el-Vâkıdî (ö.
207/823); Şam’da Ebû Mushir (ö. 218/833), el-Velîd b. Muslim (ö. 195/811); Medine’de
Muğîra b. Abdirrahman (ö. 186/802), Ma‘n b. Îsâ (ö. 198/814) ve Abdulmelik b. Abdilaziz
İbnu’l-Mâcişûn (ö. 212/827) ayrıca zikredilmelidir.
Hadis alanında Muvatta’ı ile ilk tasnif çalışması yapanlar arasında önemli bir yeri olan Mâlik,
hadis otoriteleri tarafından bu ilmin önde gelenlerinden kabul edilmiş, hadislerin sıhhati
konusundaki görüşlerine müracaat edilmiştir. O, hadis ravilerinde aranacak şartları tespit
ederek ravileri titiz bir şekilde araştırmaya önem verdi. Nitekim hadis rivayet edeceği
şahısları seçme ve onlarda aradığı vasıfları tespit hususundaki hassasiyeti birçok âlim
tarafından takdirle dile getirildi. Mâlik’in hadisleri kabulündeki ihtiyatı ve ravilerde aradığı
vasıflar konusundaki titizliği nedeniyle, Muvatta’ın Buhârî ve Muslim’in Sahîh’lerinden önce
geldiğini söyleyenler oldu. Mâlik b. Enes bu yönüyle, büyük bir muhaddis olması yanında,
fıkıh alanındaki birikimi, fetva ve ictihad dirayetiyle de otorite olarak kabul edilirdi. O, bir
hadisle amel etmesi için râvilerin gerekli şartları taşımasını yeterli bulmaz, hadis metninin
Kur’an ve sünnetteki genel ilkelere, Medine’de bilinen pratiklere/uygulamalara (amelu ehli’l-
9
medîne), maslahat ve sedd-i zerâ’i‘ prensiplerine aykırı olmamasına da dikkat ederdi. Bu
ilkelere uymadığını düşündüğü hadislerle amel etmezdi. Bu sebeple bazı hadisleri isnad
bakımından güvenilir bulup rivayet etmesine rağmen, bazen metne yönelik sözkonusu ilkeleri
göz önünde bulundurarak fıkhî ictihad ve görüşlerinde esas almamıştır. Mâlik’in Mescid-i
Nebevî’nin sütunlarına işaret ederek “Şu sütunların altında ‘Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu’
diyen birçok kişiye rastladım. Bunların hiçbirinden rivayette bulunmadım. Bunlar belki,
devlet hazinesi (Beytu’l-Mâl) kendilerine emanet edilecek kadar güvenilir kimselerdi. Fakat
onların hiçbiri hadis almaya ehil kimseler değildi!” şeklindeki sözleri, hadise yaklaşımındaki
hassasiyetini ve ihtiyatını göstermesi yönüyle zikre değerdir.
El-Muvatta’
Hicri II. asırda Hicaz bölgesinde yaygın bir telif türü olan Muvatta’lardan en meşhur olanı
Mâlik b. Enes’e aittir. Onun el-Muvatta’ isimli bu önemli eseri, hadislerin fıkıh konularına
göre tasnif edilip derlendiği ilk eserlerden biridir. Hatta bu eseri ‘bu güne kadar gelmiş en eski
müslüman fıkıh kitabı’ olarak kabul edenler olmuştur. Muvatta’ın muhtevasına bakıldığında
hem bir hadis hem de bir fıkıh kitabı hüviyeti taşıdığı söylenebilir. Mâlik’in bu eserini
oluşturma sebepleri hakkında değişik rivayetler aktarılır. Eserini yazmaya sevkeden saik(ler)
kesin olmasa da Muvatta’ın tertibi ve içeriği Mâlik’in bu eseri oluşturma amacına dair önemli
veriler sunar.
Fıkıh konularına göre kitâb ve bâb tertibinde düzenlenen ilk eser olduğu belirtilen Muvatta’ın
önceleri çok geniş bir rivayet malzemesi ihtiva ettiği (Muvatta’ın önceleri 4 bin veya 10 bin
hadis ihtiva ettiğine dair farklı kayıtlar vardır), kırk yılı aşkın bir emek ve tabiî bir süreç
neticesinde şekillendiği ve başlangıcına göre çok muhtasar sayılabilecek bir hale geldiği
kaydedilir. Muhtemelen Mâlik, bu eserine kaynaklık eden hadis malzemesinden, talebelerine
rivayet etmeye çok öncesinden başlamıştı. Fakat bir eser olarak Muvatta’ı ne zaman rivayet
etmeye başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Eserin değişik birçok nüshası vardır ve bu
nüshalar arasında, fazlalık-noksanlık, takdim-tehir gibi çeşitli farklılıklar sözkonusudur.
Muvatta’daki rivayetlerin sayı ve tertibinin değişkenlik arz etmesi, büyük oranda Mâlik’in,
eserine yaptığı ekleme-çıkarma şeklindeki müdahale ve düzeltmelerinden ileri gelir. Fakat
eserin farklı nüshalarını rivayet eden ravilerin de bu değişkenlikte rollerinin olduğu ayrıca
belirtilmelidir. Dolayısıyla, Muvatta’ın bir defada yazılmış ve son şekli verilmiş bir eser
olmadığı, uzunca sayılabilecek bir sürede hoca-talebe ilişkisi çerçevesinde Mâlik’in ders
halkalarında şekillendiği unutulmamalıdır. Neticede, Muhammed Fuâd Abdulbâkî neşrine
göre –ki Yayha b. Yahya el-Leysî rivayetidir– Muvatta’ 61 kitâb (bölüm)’dan oluşmaktadır.
Bu bölümlerden 44’ü fıkhî konuları, geri kalan 17 bölümü de itikâdî ve ahlâkî muhtelif
konuları içerir. Eser, toplam 1720 rivayet ihtiva eder. Bunlardan 600’ü musned-merfû‘; 222’si
mursel; 613’ü mevkûf; 285’i de maktû‘dur.
Buna göre, Muvatta’daki rivayetlerin yarısından fazlası Hz. Peygamber’e dayanmamaktadır.
Bu da göstermektedir ki Mâlik bu eserinde sadece, Hz. Peygamber’e nispet edilen rivayetlere
değil, sahabe ve tâbiûnun görüş ve fetvalarına da büyük önem vermiş, bunları fıkhî görüş ve
hükümlerinde delil olarak kullanmıştır. Bunu yaparken Mâlik yöntem olarak, bir konuyla
ilgili önce Hz. Peygamber’den gelen hadisleri, sonra sahabe ve tâbiûndan gelen rivayetleri
(âsâr) zikreder. En sonunda, gerek gördüğünde kendi re’yini açıklar ya da hadiste geçen
ibareleri açıklayıcı kısa notlar ekler. Mâlik’in Medine dışına çıkmadığı düşünüldüğünde onun
görüşlerinden istifade ettiği ve rivayetlerini eserine almayı tercih ettiği sahabe ve tabiûnun
hemen hemen hepsinin Medineli olması şaşırtıcı değildir. Bu durumda, Mâlik’in fıkhî
görüşlerinin şekillenmesinde Medine ehlinin –özellikle de sahabenin– uygulama ve
10
kabullerinin (amelu ehli’l-medîne) mühim bir yer tuttuğu söylenmelidir. Öyle ki Medine’deki
uygulamalar onun fıkhının en ayırt edici özelliği konumundadır. Onun Muvatta’daki “sünnet”
anlayışının, sonraki âlimlerin Hz. Peygamber’in söz ve uygulamalarıyla sınırlayarak
tanımladıkları sünnet mefhumundan farklı olmasının nedeni de budur; Mâlik, “sünnet”i
sadece Hz. Peygamber’in değil Medine ehlinin söz ve uygulamalarını da içeren daha geniş bir
içerikte kullanır. Bu durum Mâlik’in, fıkhî meseleler başta olmak üzere değişik konularla
ilgili Medine ehlinin görüş ve pratiklerini toplama gayesiyle Muvatta’ adlı eserini
oluşturduğuna dair en önemli kanıttır.
Mâlik’ten Muvatta’ı pekçok kimse rivayet etmiştir. Bunun neticesinde sayıları sekseni aşan
farklı nüshaları olduğu kaydedilir. Bunlardan 16 nüshası ve ravisi bilinmektedir: İbn Ziyâd el-
Absî (ö. 183/799), Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî (ö. 189/805), Abdullah b. Mesleme el-
Ka‘nebî (ö. 221/833), Suveyd b. Saîd el-Hadesânî (ö. 240/854), Ebû Mus‘ab ez-Zuhrî (ö.
242/856)’den gelen rivayetler bunlardandır. Fakat bu nüshalardan en meşhur olanı Yahya b.
Yahya el-Leysî rivayetidir ve Muvatta’ denildiğinde öncelikli olarak bu rivayet kastedilir.
Muvatta’ın Yahya rivayetinde hadisler “haddesenî Mâlik” (bana Mâlik haber verdi) şeklinde
başlar ve bu nedenle “haddesenî” ifadesini kullanan Yahya’nın kendisi olmaktadır.
Muvatta’ın değişik nüshaları arasındaki farklılıklar başından beri ulemanın ilgisini çekmiş ve
bu yönüyle müstakil eserlere konu olmuştur. Ebu’l-Hasen ed-Dârakutnî (ö. 385/995) ve
Ebu’l-Velîd el-Bâcî’nin (ö. 474/1081) İhtilâfu’l-Muvatta’ât adlı eserleri bu konuda yazılmış
en önemli kitaplardır. Eser, üzerine yapılmış başka çalışmaların yanı sıra birçok şerhe de konu
olmuştur. Bunlardan, İbn Abdilberr’in (ö. 463/1071) et-Temhîd li-mâ fi’l-Muvatta’ mine’l-
Ma‘ânî ve’l-Esânîd; Ebû’l-Velîd el-Bâcî’nin el-Muntekâ; Celâluddîn es-Suyûtî’nin (ö.
911/1505) Tenvîru’l-Havâlik ile Muhammed b. Abdulbâkî ez-Zurkânî’nin (ö. 1112/1710)
Şerhu’l-Muvatta’ isimli şerhleri özellikle zikredilmelidir.
11
Örnek Metin ve Tercümesi
56 ) ....... .......... )
1) ..... ... ........ .... .......... )
1 - .......... ........ .... ...... ....... .... ......... .... ...... ....... .... ....... ..... ....... ....... ...... ..... .. ...... ......... .....: ....
.. ............ .. ..... ......... ... ....... ...... ..... .
2 - ............ ........ .... ........ .... ..... ........ .... ........ .... ..... ........... ..... ....... ....... ...... .... ........ ......... .....:
..... ........ ......... ....... ...... ........ ...... ............ .
3 - ............ ........ .... ..... ........... .... ............ .... ..... ........... ..... ....... ....... ...... ..... ........ ......... .....: ... . .....
..........: ... ........ .......... ....... ....... .... ......... .
4 - ............ ........ .... ....... .... ........ ..... ...... ..... ........ ...... .......... ............ ....... ....: ....... .......... ....... ....:
....... ..... ........... ....... ...... ...... ....... .... ......... ........ ........... .......... .
(…)
3) ..... ... ........ .... .......... ........ ...... ....... )
7 - .......... ........ .... ...... .... ......... .... ...... ....... .... ....... ....... .....: ...... ......... .... ....... .... .......... ........
..... ....... ....... ....... ...... ..... ........ ......... : ..... .... .......... ......... - .... .....: ..... ...... .......... ........ .. ........ ........
... .......... .......... ........ ...... ....... .......... ............ ....... » : 8 - ........... ....... ....... ....... ..... ...... ..... ........ ..... .......
......... .......... ....... .... ........ ........ ... ............ ..... .......... ... . ..... ........ ........... .......... ........... ... ...........
........... ........ .......... ........ .......... ........... ........... ...... ........... ........... ....... ..... ..... ....... .
(…)
4) ..... ... ..... ... .......... )
10 - .......... ........ .... .......... .... ...... ....... .... ......... ..... ............ .... ...... ....... .... ........ ............... ........... .....
....... ...... ....... ....... ...... ..... ........ .........: ... ........... ....... ....... ....... ...... ..... ........ .........: .... ........ .... .........
... ........ .... ........ . .....: ... ....... ........ ...... ..... ....... ..... ....... ....... ...... ..... ........ .... .....: ..... ...... ........
........ ............ .
(…)
12
10 ) ..... ... ..... ... ........ )
24 - .......... ........ .... ......... .... ...... ....... .... ..... ......... .... ...... .... ....... .....: ........ ...... .... ...........
.......... ....... ...... ...... ........ ............ ...... ....... - ......... .......... ....... ...... ... .. ... .......... -: ...... ....
........... ....... ............... .... ..... ......... .............. ....... .... ................ .
25 - ..... ....... .......... ..... .......... .... ......... ..... .......: .......... ........ ..... ........... ....... ... . ..... .......: .......
........ .......... ........ ........ ..... ......... ..... ........ ..... ........ .
56- Söz (Kelâm) Kitabı
(1) Kerîh Olan (Hoş Görülmeyen) Sözler Bâbı:
1 - [Yahya b. Yahya dedi ki:] Bana Mâlik haber verdi. (Dedi ki) Abdullah b. Dînâr’dan, o da
Abdullah b. Ömer’den naklettiğine göre Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Kim (Müslüman)
bir kardeşine ‘ey kâfir!’ derse, muhakkak ki bu söz ikisinden birine döner (yani ikisinden biri
kâfir olur).”
2 - Bana Mâlik haber verdi. O Suheyl b. Ebî Sâlih’ten, o babasından, o da Ebû Hureyre’den
aktardığına göre Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Bir adamın (kendini beğenip de) ‘insanlar
helâk oldu!’ dediğini duyarsan (bil ki) insanlar arasında en helâk olanı kendisidir.”
3 - Bana Mâlik haber verdi. O Ebû’z-Zinâd’dan, o el-A‘rec’den, o da Ebû Hureyre’den
rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Sizden hiç biriniz ‘zaman ne kötü!’
demesin. Çünkü Allah’tır zaman(ı var kılan)!”
4 - Mâlik’in bana Yahya b. Saîd’den haber verdiğine göre “Meryem oğlu İsa (bir defasında)
yolda bir domuzla karşılaşınca ona ‘selametle içinde git!’ dedi. Bunun üzerine Hz. İsa’ya
‘bunu bir domuza mı söylüyorsun!?’ diye sorulunca İsa: ‘Ben, dilimi kötü konuşmaya
alıştırmaktan çekinirim’ cevabını verdi.”
(3) Allah’ın Adı Anılmadan Konuşmanın Hoş Görülmemesi Bâbı:
7 - Bana Mâlik haber verdi. O Zeyd b. Eslem’den, o da Abdullah b. Ömer’den naklettiğine
göre (Abdullah) şöyle demiştir: “Doğudan iki adam gelip insanlara konuşma yaptılar. Onları
dinleyen insanlar konuşmalarına hayran oldular. Bunun üzerine Rasûlullah (sas) şöyle
buyurdu: ‘Öyle sözler vardır ki sihir gibidir’ veya: ‘Bazı sözler vardır ki sihir gibidir (sihir
gibi büyüler)’ buyurdu.”
8 - Mâlik’in bana haber verdiğine göre ona, Meryem oğlu İsa’nın şöyle dediği kendisine
ulaşmıştır: “Allah’ı anmaksızın (gereksiz yere) çok fazla konuşmayınız. Yoksa kalpleriniz
katılaşır; Kaskatı kesilen kalp Allah’tan (onun rahmetinden) uzaklaşır fakat bunun farkına
varmazsınız. Her şeyin sahibiymiş gibi insanların günahlarını araştırmayınız. Aksine
hizmetkâr (bir kul) gibi kendi günahlarınıza bakınız. Zira insanlardan bazıları [günah ve
sıkıntılara] maruz kalırken bazıları bu musibetlerden uzaktır. Bu yüzden günah ve
sıkıntılarıyla imtihan edilenlere acıyın; afiyette olduğunuz için de Allah şükredin.”

13
(4) Gıybet Hakkında Gelen (Rivayetler) Bâbı
10 - Bana Mâlik haber verdi. O, el-Velîd b. Abdillah b. Sayyâd’dan naklettiği üzere el-
Muttalib b. Abdillah b. Hantab el-Mahzûmî şunu haber vermiştir: “Bir adam Rasûlullah’a
(sas) ‘gıybet nedir?’ diye sorduğunda Hz. Peygamber (sas) ‘Bir kişi hakkında, duyduğunda
hoşuna gitmeyeceği şeyler söylemendir’ cevabını verdi. (Bunun üzerine adam) ‘Gerçek olsa
da mı?’ diye sorunca, Rasûlullah (sas) ‘Şayet gerçek dışı söylersen bu zaten iftira olur’
buyurdu.”
(10) Takvâ Hakkında Gelen (Rivayetler) Bâbı
24 - Bana Mâlik haber verdi. O İshâk b. Abdillah b. Talha’dan, o da Enes b. Mâlik’ten onun
şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Ömer b. el-Hattâb’ın sesini duyunca ardından ben de çıktım.
Bir müddet sonra bir (hurma) bahçesine girdi. Bu sırada aramızda bir duvar vardı ve onun
kendi kendine şöyle dediğini duydum: “Hattâb’ın oğlu Ömer, bak hele demek sen
mü’minlerin emirisin! Vallâhi ya Allah’tan [hakkıyla] korkarsın, ya da Allah seni de
cezalandırır!”
25 - Mâlik dedi ki: Bana el-Kâsım b. Muhammed’in şöyle söylediği ulaştı: “Öyle insanlarla
karşılaştım ki sözden [sadece konuşmaktan] hoşlanmazlardı.” Mâlik dedi ki: “Bununla (el-
Kâsım b. Muhammed) ameli kastetmiştir. Çünkü insanların amellerine bakılır, söylediklerine
değil.”
[Kaynak: Mâlik b. Enes, el-Muvatta’, c. 2, ss. 984-92]
14
2. Abdurrazzâk es-San‘ânî (ö. 211/826-27)
Ebû Bekr Abdurrazzâk b. Hemmâm b. Nâfi‘ es-San‘ânî 126/744 yılında Yemen’in San‘â
şehrinde doğdu. İlim tahsilini ilk gençlik yıllarına kadar Yemen’de sürdürdü. 18 yaşlarında
buraya gelen İbn Cureyc ile görüşüp ondan hadis aldı. Daha sonra, Hicaz, Şam, Irak gibi ilim
merkezlerine seyahatler yaptı. Bu seyahatlerinde Ma‘mer b. Râşid, Sufyân b. Uyeyne ve
Mâlik b. Enes gibi dönemin önde gelen âlimleriyle görüştü, onlardan hadis rivayet etti. En
önemli hocası olan Ma‘mer b. Râşid’in yanında yaklaşık sekiz sene kaldığı ve ondan on bin
kadar hadis yazdığı belirtilir. Ayrıca, bu seyahatlerinde Evzâ‘î, Ebû Hanîfe ve Sufyân es-
Sevrî ile görüşme imkânı oldu ve bu sayede onların fıkıh birikimlerinden istifade etti.
Kendisinden hadis rivayet edenler arasında, Yahya b. Ma‘în (ö. 233/848), Ali b. el-Medinî (ö.
234/848), İshâk b. Râhûye (ö. 238/853), Zuheyr b. Harb (ö. 234/849) ve Ahmed b. Hanbel
gibi önemli muhaddisler vardır.
Abdurrazzâk’ın Hz. Ali’ye olan muhabbeti, onu katledenlere karşı kızgınlığını açıkça izhar
etmesi ve Ehl-i Beyt’in faziletine dair rivayetler nakletmesi nedeniyle onu Şiîlikle itham
edenler olmuştur. Onun yaşadığı dönemde, Hz. Ali’ye veya Ehl-i Beyt’e duyulan saygı ve
muhabbetten dolayı bu tür suçlamalara maruz kalan başka birçok muhaddis ve âlim olmuştur.
Mesela İbn Kuteybe’nin (ö. 276/889) el-Ma‘ârif isimli önemli eserinde Abdurrazzâk’ı
tanıtırken Şiî olduğundan bahsetmemesine rağmen, aynı eserin başka bir yerinde Şiîlikle
ithâm edilenler arasında Abdurrazzâk’ı da zikretmiştir. İlginç olan, bu listede, İbrahim en-
Neha‘î, Sufyân es-Sevrî, Vekî‘ b. el-Cerrâh ve Yahya b. Saîd el-Kattân gibi ‘Sünnî’ ve sika
olduğu bilinen âlimlere de yer vermiş olmasıdır. Ayrıca, Ali b. el-Medînî ve en-Nesâî (ö.
303/916) gibi önemli hadisçiler de böylesi bir ithamdan nasiplerini almışlardır. Bu dönemde
teşeyyu‘ ve Şiîlik ithamlarıyla kastedilen anlam çerçevesi, sonraki dönemlerde gelişen ve
kurumsallaşan Şiîlikten daha farklı bir içeriğe sahipti. Hz. Ali’ye ve Ehl-i Beyt’e sevgi ve
muhabbetini açıkça ızhar eden ve bunu daha vurgulu bir şekilde dile getiren ‘Sünnî’
muhaddislerin de bu tür ithamlarla karşılaşma nedenleri muhtemelen Şiîliğin erken dönem
farklı kullanımlardından kaynaklanmaktaydı. Bu tür ithamların siyasî ve ideolojik
sebeplerinin de olduğu ayrıca düşünülmelidir. Benzer bir durum Abdurrazzâk için de
geçerlidir. Nitekim Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Ma‘în, Abdurrazzâk hakkında ileri sürülen
bu ithamları reddetmiş, onun hadis ilmindeki değerini dile getirmişlerdir.
Abdurrazzâk ömrünün sonlarına doğru (h. 200’lerde) gözlerini kaybetti. Önceleri kitabında
yer almayan bazı hadislerin, bundan sonra kendisinden rivayet edildiği söylenmiştir. Bu
nedenle, Ahmed b. Hanbel, Nesâî ve daha sonra İbnu’s-Salâh (ö. 643/1245) gibi muhaddisler,
gözlerini kaybettikten sonra kendisinden duyulan rivayetler hakkında ihtiyatlı olunması
gerektiğini dile getirmişlerdir. Abdurrazzâk, 85 yaşlarında iken 211/826-27 yılında vefat
etmiştir.
El-Musannef
Tam adı el-Musannef fi’l-Hadîs olan Abdurrazzâk’ın bu meşhur eseri, hicrî II. asrın en önemli
eserlerindendir. Fıkıh mezheplerinin teşekkülünden önceki hadis malzemesini ve
çalışmalarını ihtiva eden eser, hadis tedvin döneminin karakteristik özelliklerini taşıyan
musannef türü kitapların en güzel örneklerindendir. Başta Kutub-i Sitte olmak üzere pek çok
kaynak, Musannef’ten iktibaslarda bulunmuştur.
Daha çok fıkıh konularına göre tasnif edilen Musannef, “Kitâbu’l-Meğâzî” ve “Kitâbu Ehli’l-
Kitâb” gibi farklı konu başlıkları ve rivayetleri de içerir. Ayrıca, sadece Hz. Peygamber’den
15
gelen merfû‘ hadisleri değil, mevkûf ve maktû‘ rivayetleri de ihtiva eder; bu hadisler musned,
mursel ve munkatı’ olabilmektedir. Eserin birinci baskısına göre 2133 bâb (alt başlık) ve
19.418 rivayet yer alır (eserin sonunda yer alan, hocası Ma‘mer b. Râşid’in el-Câmi‘ isimli
kitabı dahil edildiğinde toplam 21.033 rivayet vardır). Bunlardan ancak dörtte biri merfû‘
hadistir (yaklaşık 4 bin hadis). Bâb başlıklarının ve bunların altındaki rivayetlerin düzeni
hususunda Abdurrazzâk’ın takip ettiği belli bir metot veya sıralamanın olduğu
görülmemektedir.
Abdurrazzâk’ın eserini oluştururken büyük oranda hocalarının yazılı kaynaklarından istifade
ettiği anlaşılmaktadır. Musannef’teki rivayetlerin büyük bir kısmı Ma‘mer b. Râşid, İbn
Cureyc, Sufyân es-Sevrî ve İbn Uyeyne’den aldığı hadislerden oluşmaktadır ki bu dört
hocasından aldığı rivayetler eserinin yaklaşık %85’ini oluşturur. Bu hocalarının hepsinin
kendilerine ait hadis eserleri vardır. Abdurrazzâk’ın, eserini oluştururken büyük oranda bu
hocalarının eserlerinden yararlandığı anlaşılmaktadır.
Eser ilk defa Habîburrahmân el-A‘zamî tarafından İstanbul, Mısır ve Suriye’deki farklı
nüshaları karşılaştırılarak neşredilmiştir (I-XI, Beyrut, 1971-75). Bu baskının X. cildinin 379.
sayfasından sonrası ile XI. cildin tamamı Ma‘mer b. Râşid’in el-Câmi‘ isimli eseri yer alır.
16
Örnek Metin ve Tercümesi
....... ...... ..............
..... .... ........ ...... .......... .... .......
19209 - ......... ..... ...... ........ .... ....... , .....: .......... ..... ......... ........ .... ......... .............. , .....: ......... .........
.... ....... ............. , .....: ..... ..... ........: ......... .... ...... .... ........ ..... .......... ...... ..... ........ ......... .....: ... ..........
...... .......... .... ...... , ........... .... ........... .... ......... ............ , .....: ... ....... ........ ..... ......... .... ..... .............
.....: ........... ..... ...... .
19210 – ........... ...... ............ ........... ............... , .... ........ .... ......... , .... ..... ........ , .... ...... ....... .... .......
.... ........ , .....: ..... ....... ....... ...... ..... ........ .........: ......... .. .... ...... ..... , ........... .... ..... ............ ..... ...... ,
...... ...... ....... ............... .......... .... ........ .
19211 - ........... ...... ............ ........... ............ , .... ...... .... ............ , .... ....... .... ....... , .....: ....... .......
............ ......... .......... ...... ..... ........ ......... , ............ ........... ............. , ....... ....... ....... ...... ..... ........
.........: ... .............. , ..... .............. , .........: {....... ......... ........ ......... .......... .......... ........... ........... ....... ........ ....
.[ ...........} [........: 46
19212 - ........... ...... ............ ........... ............ , .... ......... , .... ........ .... ........ , .....: ..... ...... .......: ... ..........
...... .......... .... ...... , ........... .... ........... ...... ......... ............ ........... ... ....... , .... ............ ......... , ......... ......
...... .... ...... .......... ...... ... ........ ......... ......... ..... ....... ........... .....: ....... ...... , .... .......... .... ...... ........... , ....
...... ....... ... ..... .... ..... , ....... .....: .... ........ ............ ... ......... , ........... ... ..... ....... ....... ......... , ..... .......
....... ....... ........ .
19213 - ........... ...... ........... .....: ........... ............ , .... ....... , .... ..... ....... , ...... ...... ....... .... ....... , .......:
.... ............ , .... ...... ....... .... ....... , .....: ..... ...... .... ........... .......: ... ....... ....... , ...... ........ ...... ... ....
....... ........ ... ......... .... ....... ..... , .....: ....... ........... ......... ........... ...... ....... ....... ...... ..... ........ ......... , .......
...... .......: ...... ....... ........ ..... ..... ... ........ ....... ....... ...... ..... ........ ......... , ....... . ....: ....... ......... .......
................ ....... ............. ........ , .....: ......... .... .......... ...... ..... ........ ......... , ..... .....: ......... ....... ........ , ....
........ ....... ...... ................. ................ , ........ ..... ......... ...... .... .......... ....... ......... .... ............. .

17
İki Kitâb Ehli (Yahûdî ve Hristiyanlar) Hakkındaki Kitâb
‘Ehl-i Kitâb’a Bir Şey Sorulabilir mi?’ Bâbı
19209 - Bize Ebû Ömer Ahmed b. Hâlid haber verdi. Dedi ki bize Ebû Muhammed Ubeyd b.
Muhammed el-Keşverî haber verdi. O da dedi ki bize Muhammed b. Yûsuf el-Huzâkî haber
verdi. Dedi ki İbn Cureyc şöyle demiştir: “Zeyd b. Eslem’den Hz. Peygamber’in (sas) şöyle
dediği bana rivayet edildi: ’Ehl-i Kitâb’a herhangi bir şey hakkında soru sormayın. Zira onlar
sapıtmışken, size doğru yolu gösteremezler!’ [Bunun üzerine] ‘Ey Allah’ın Rasûlü (öyleyse)
İsrâiloğullarından birşey rivayet etmeyelim mi?’ diye sorulunca o (sas): ‘Onlardan rivayette
bulunmanızda bir sakınca yoktur!’ buyurdu.”
19210 - Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki) bize el-Evzâ’î haber verdi. O Hassân b.
Atiyye’den, o Ebû Kebşe’den, o da Abdullah b. Amr b. el-Âs’tan Rasûlullah’ın (sas) şöyle
buyurduğunu söylemiştir: “Kur’an’dan bir ayet bile olsa benden naklediniz. İsrâiloğullarından
da nakledebilirsiniz, bunda bir sakınca yoktur. Fakat her kim benim adıma yalan söylerse,
cehennemdeki yerini hazırlasın!”
19211 - Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki) es-Sevrî bize haber verdi. O Sa‘d b.
İbrahim’den, o da Atâ’ b. Yesâr’dan naklettiğine göre o (Atâ) şunu demiştir: “Yahûdiler Hz.
Peygamber’in ashabına bazı şeyler anlatır, onlar da bu sözlerden hoşlanarak hayret içine
düşerlerdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (sas) şöyle buyurdu: “Onları ne onaylayın ne de
yalanlayın. Sadece {…Biz bize indirilene de size indirilene de inanmışız; bizim de sizin de
ilâhınız tektir; ve biz kayıtsız şartsız sadece O’na teslim olmuşuz} (Ankebût, 29/46) deyin.”
19212 - Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki) bize es-Sevrî haber verdi. O Umâra’dan, o
da Hurays b. Zuhayr’dan naklen Abdullah’ın şöyle dediğini söyledi: “Ehl-i Kitâb’a birşey
sormayın. Zira kendileri dalâlete uğramışken onlar size doğru yolu gösteremezler!
Dolayısıyla, onların dedikleri hakkı (doğruları) yalanlayabilir ya da bâtıl olan birşeyi tasdîk
etmiş olabilirsiniz. Muhakkak ki Ehl-i Kitâb’dan kimse yoktur ki kalbinde Allah’a ve kitâbına
davet etme [kendi propagandasını yapma] dürdüsü olmasın.”
[Abdurrazzâk] dedi ki: Ma‘n, el-Kâsım b. Abdirrahman’dan, o da Abdullah’tan bu hadise şu
ziyadeyi yapmıştır: “Eğer onlara [Ehl-i Kitâb’a] sormak durumunda kalırsanız, şuna bakınız:
Allah’ın kitabına uyanı alınız; muhâlif olanı terkediniz.”
19213 - Bize Abdurrazzâk haber verdi. Dedi ki bize es-Sevrî haber verdi. O Câbir’den, o da
eş-Şa‘bî’den ve Abdullah b. Sâbit’ten rivayet ettiğine göre... (es-Sevrî) şu şekilde de rivayet
etti: eş-Şa‘bî’den, o da Abdullah b. Sâbit’ten şöyle dediğini rivayet etti: “(Bir gün) Ömer b.
el-Hattâb Hz. Peygamber’in yanına geldi ve dedi ki: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Yahûdi bir
kardeşime (arkadaşıma) uğradım. Bana Tevrât’tan bazı özlü sözler yazdı. Sana bunları arz
edeyim mi?’ Bunu duyan Hz. Peygamber’in derhal yüzünün rengi değişti. Bunu gören
Abdullah (b. Sâbit), Ömer’e ‘Allah sana akıl fikir versin, Rasûlullah’ın (sas) yüzündeki
değişikliği görmüyor musun?!’ dedi. Bunun üzerine Ömer: ‘Ben Rabb olarak Allah’tan, din
olarak İslâm’dan, peygamber olarak da Muhammed’den razı oldum’ dedi. Bu sözleri işiten
Hz. Peygamber’in yüzlerindeki öfke bir anda yok oldu. Sonra da (Hz. Peygamber) ‘Nefsimi
kudret elinde tutan (Allah’a) yemin ederim ki, Musa şimdi aranızda yaşamış olsa ve siz de
ona tâbi olup beni terketmiş olsanız, mutlaka sapıtmış olurdunuz; Sizler ümmetler içinde
benim nasibime düşenlersiniz; ben de peygamberler içinde sizin nasibinize düşenim’
buyurdu.”

18
[Kaynak: Abdurrazzâk b. Hemmâm, el-Musannef, c. 10, ss. 311-314]
19
3. İbn Ebî Şeybe (ö. 235/849)
Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe 159/776 yılında Kûfe’de doğdu. Erken
yaşlarda ilim tahsiline başlayan İbn Ebî Şeybe, ilk hadis eğitimini Kûfe kadısı Şerîk b.
Abdillah’tan aldı. Kûfe dışında, Hicaz bölgesi ile Basra, Bağdat ve Rey gibi merkezlere
seyahatler yaptı. Abdullah b. Mubârek, Vekî‘ b. el-Cerrâh, Muhammed b. Fudayl, Sufyân b.
Uyeyne ve Yahya b. Saîd el-Kattân gibi bilginlerden hadis rivayet etti. Kendisinden hadis
almış talebeleri arasında, Buhârî, Muslim, Ebû Davûd, İbn Mâce, Bakî‘ b. Mahled, İbn
Vaddâh el-Kurtubî, Muhammed b. Sa‘d ve Ebû Zur‘a er-Râzî gibi önemli muhaddisler vardır.
Mu‘tezile’nin devlet idaresinde belirleyici olduğu bir dönemde yaşayan İbn Ebî Şeybe, daha
sonra, Mutevekkil’in Abbâsî halifesi olmasıyla birlikte Mu‘tezile’ye karşı ortaya konan yeni
devlet politikasında kardeşi Osman ile birlikte önemli görevler üstlendi. Bu dönemde,
Me’mun’la başlayan ve Mutevekkil’e gelinceye kadar devam eden Mu‘tezile yanlısı
politikanın izlerinin silinmesi için İbn Ebî Şeybe gibi muhaddisler geniş bir hareket alanı
buldu, Mu‘tezile ve Cehmiyye’ye ait görüşlerin reddi bağlamında yoğun faaliyetleri oldu. İbn
Ebî Şeybe’nin muhalefetinden Ehlu’r-Re’y’in en önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Ebû
Hanîfe ve onun mezhebî metodu da nasibini aldı. Öyle ki o, Ebû Hanîfe’ye karşı muhalefetini
el-Musannef adlı eserinin sonlarında “Kitâbu’r-Redd alâ Ebî Hanîfe” başlığı altında müstakil
olarak dile getirme ihtiyacı hissetti. Burada daha çok fıkhî konular üzerinden Ebû Hanîfe’nin
Hz. Peygamber’e ve sünnetine muhalefet ettiğini göstermeye çalışmaktadır. Bu tepkinin
oluşmasında, mihne döneminin siyasî ve ideolojik atmosferinin etkisi gözardı edilmemelidir.
Daha sonraki dönemlerde, Ebû Hanîfe’yi ve mezhebî usulünü savunmak ve İbn Ebî Şeybe’nin
söz konusu ithamlarını reddetmek için Kâsım b. Kutluboğa (ö. 879/1474) ve Zâhid el-Kevserî
(ö. 1371/1951) gibi Hanefî ulema müstakil eserler kaleme aldılar.
El-Musannef
Adı, el-Musannef fi’l-Ehâdîs ve’l-Âsâr, es-Sunen fi’l-fıkh ve’l-Hadîs veya es-Sunen fi’l-Fıkh
şeklinde farklı isimlerle zikredilen el-Musannef, İbn Ebî Şeybe’nin en hacimli ve meşhur
eseridir. Kaynaklarda, Kitâbu’l-Îmân, Kitâbu’l-Edeb, Kitâbu’t-Târîh, Kitâbu’l-Fiten gibi
adlarla başka eserler de İbn Ebî Şeybe’ye nispet edilmektedir. Fakat bu eserlerin önemli bir
kısmı muhtemelen, Musannef’teki aynı adı taşıyan bölümlerden seçmeler olup ilgili
bölümlerin ayrı istinsâhı veya rivayetleridir. Bu sebeple, söz konusu eserlerin tamamı
Musannef’ten bağımsız farklı kitaplar olarak değerlendirilmemelidir.
İbn Ebî Şeybe bu eserinde, merfû‘ hadislerin yanısıra, kendisine ulaşan sahabe sözleri ile
tabiûn fetvalarına senedleriyle birlikte yer vermiştir. Bunları fıkıh kitaplarındaki tertibe göre
tasnif etmiş, rivayetleri kitâb ve bâb başlıkları altında sıralamıştır. Bu yönüyle eser, sunen
türü kitaplara benzemektedir. Ancak Musannef’in daha çok son kısımlarında “Kitâbu’t-
Târîh”, “Kitâbu’l-Evâil”, “Kitâbu’r-Redd ‘alâ Ebî Hanîfe”, “Kitâbu’l-Meğâzî”, “Kitâbu’l-
Cemel” gibi genellikle sunen kitaplarında yer almayan bölümler vardır. Eser bu yönüyle fıkıh
konularının yanısıra tarih, akâid ve ahlâk rivayetlerini de içinde barındıran câmi‘ türü kitapları
andırmaktadır.
Eserde rivayetlerin sıralanmasında belli bir sistem takip edilmemiş, merfû‘, mevkûf ve maktû‘
rivayetler duruma göre, babların başında, ortasında veya sonunda farklı sıralamalarla
zikredilmiştir. Ayrıca, eserde mursel, munkatı‘ ve mu‘dal rivayetlere de yer verilmiştir. İbn
Ebî Şeybe’nin Musannef’i Abdurrazzâk’ınkine göre daha hacimli olup mükerrerleriyle
birlikte yaklaşık 39.000 rivayet ihtiva etmektedir.
20
Örnek Metin ve Tercümesi
....... ..........
-2 .... .....: ... ....... ...... ......... .... .........
15919 - ......... ..... ...... .....: ... ........ .....: ..... ..... ......... .... ........... .... ....... .... ............. .... .........
.... .......... .......: ..... ....... ....... ...... ..... ........ .........: ........ ......... .... ........... ........... .... .......... ............ ........
........ ......... ...... ......... ....... ......... ..... .......... ........ ...... ........... .............. ....... .... ... ....... ... .
15920 - ......... ..... ........... .... ........ .... ..... .... .......... .... ......... .... ...... ........... .... ......: ..... (... ..)*
....... ......... .... .... ........ ...... ...........
15921 - ......... ....... .... ....... .... ........ .... ....... .....: ... ....... ...... ..... ...
15922 - ......... ..... ....... ............ .... .......... .... ............. .....: ... ..... ...... .... ......... .......... ...... ..... ........
......... ....... ... .......... ........ ....... .... .. ..... ...... ..... ........ ..... .
15923 - ......... ........ .... .......... .... ..... ......... .... ........ .... ..... ......... .....: ... ....... ...... .......... ....
......... ........ .
15924 - ......... ......... .... ........ .....: ........ ............ .....: ........ ....... .... ....... .......: ... ....... ...... .........
............. .
Nikâh Kitabı:
2- Velînin veya Sultanın (Siyasi Otoritenin) İzni Olmadan Nikâh (Geçerli) Olmaz
Diyenler Bâbı:
15919 - Bize Ebû Bekr (İbn Ebî Şeybe) haber verdi. Dedi ki, bize Muâz haber verdi. O dedi ki
bize İbn Cureyc haber verdi. O, Suleymân b. Mûsa’dan, o ez-Zuhrî’den, o Urve’den, o da
Âişe’den naklettiğine göre şöyle demiştir. Rasulullâh (sas) şöyle buyurdu: “Velînin ya da
yöneticilerin nikahlamadığı kadının nikahı geçersizdir.”
15920 – Bize İbn Uyeyne haber verdi. O, Amr’dan, o Ubeydullah b. Umeyr’in kardeşinin
oğlundan, o da Abdurrahman b. Saîd’den naklettiğine göre (Ömer (ra))1 Velîsinin izni
olmadan nikahlanan kadının nikahını reddetmiştir.
15921 – Bize Hafs haber verdi. O Leys’ten, o Tâvus’tan naklettiğine göre Ömer (ra) “Velînin
(izni olmadan) nikah olmaz” demiştir.
15922 – Bize Ebu Hâlid el-Ahmer haber verdi. O, Mucâlid’den naklettiğine göre el-A’meş
şöyle demiştir: “Rasulullah’ın ashabı arasında ‘velîsiz nikaha’ karşı çıkmada Ali’den (ra)
daha katı davranan kimse yoktu. O kadar ki bunun aksini yapanları dövüyordu.
15923 – Bize Vekî‘ haber verdi. O Sufyân’dan, o İbn Haysem’den, o da Saîd’den aktardığına
göre İbn Abbâs: “Velî’nin veya dürüst yöneticinin izni olmadan nikah olmaz” demiştir.
15924 – Bize Ğunder haber verdi. O, Saîd’den. Dedi ki el-Vaddâh’tan işittim. O da dedi ki
21
Câbir b. Zeyd’in şöyle dediğini işittim: “Nikah, ancak velînin (izniyle) ve iki şâhidle (geçerli)
olur.”
NOT:
1- Bu çalışmada esas aldığımız neşirde parantez içindeki ( ... .. ) ifadesi sehven metinden düşmüştür. Bu
şekilde metin yanlış ve eksik olmaktadır. Başka baskılarda bu ifade yer almaktadır.
[Kaynak: İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, c. 3, s. 454]
-36 ....... ........ ..... ..... .........
..... ... ....... .... ..... ......... ........ ....... ..... .... ....... ....... ...... ..... ........ ......... .
-1 ......... : ...... ............. .................
36049 - ......... ..... ...... ........... ....... .... ........ .....: ......... ...... ....... .... ......... .... ..... ........ .....: ......... .......
.... ...... ........ .... ........ .... ....... .... ........: ..... .......... ...... ..... ........ ......... ...... ....... .... ......... .... .
36050 - ......... ..... ............ .......... .... ............ .... ...... ....... .... ........ .... .......... .... ........ ..... ....... .......
...... ..... ........ ......... ...... ............
(…)
36052 - ......... ..... ......... ......... ........ ........ .... ........ .... ..... ......: ..... .......... ...... ..... ........ ......... ......
.............. ..... ....... ...........
36053 - ......... ........ .... .......... .... ............. ..... .......... ...... ..... .. ...... ......... ...... ........... ............. .
........ ..... ..... ......... .....: ...... ........... ...... .
36- Ebû Hanîfe’ye Reddiye Kitabı:
Bu (bölüm) Ebû Hanîfe’nin Rasûlullah’tan (sas) gelen esere (hadislere) muhâlefet ettiği
(konularla) ilgilidir.
1- Erkek ve Kadın Yahûdî’nin Recmi Meselesi
36049 - Bize Ebû Abdirrahman Bakî‘ b. Mahled haber verdi. Dedi ki bize Abdullah b.
Muhammed b. Ebî Şeybe haber verdi. Dedi ki bize Şerîk b. Abdillah haber verdi, o
Simâk’tan, o da Câbir b. Semura’dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sas) Yahûdîlerden bir
erkek ve bir kadını recmetti.
36050 - Bize Ebû Muâviye ve Vekî‘ haber verdi. Onlar el-A‘meş’ten, o Abdullah b.
Murre’den, o da el-Berâ’ b. Âzib’den naklettiğine göre Rasûlullah (sas) bir Yahûdî’yi
recmetti.
(…)
36052 - Bize İbn Numeyr haber verdi. (Dedi ki) bize Ubeydullâh haber verdi. O Nâfi’den, o
da İbn Ömer’den rivayet ettiğine göre (İbn Ömer) şöyle demiştir: “Nebi (sas) iki Yahûdî’yi
22
recmetti. Ben de onları recmedenler arasındaydım.”
36053 - Bize Cerîr haber verdi. O Muğîra’dan, o da eş-Şa‘bî’den naklettiğine göre Rasûlullah
(sas) bir erkek ve bir kadın Yahûdî’yi recmetmiştir.
(Fakat) Ebû Hanîfe’nin “Yahûdî kadın ve erkeğe recm gerekmez” dediği söylenmiştir.
[Kaynak: İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, c. 7, ss. 277-78]
23
4. Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)
Ebû Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî el-Mervezî 164/780 yılında
Bağdat’a doğdu. Ahmed, Abbasi ordusunda görevli olan babası erken yaşta (30) vefat edince
annesi tarafından yetiştirildi. Henüz 15 veya 16 yaşında iken Bağdat’ta hadis tahsiline başladı.
Hadis aldığı ilk hocaları İbrahim b. Uleyye ile Vâsıtlı meşhur muhaddis Huşeym b. Beşîr’dir
(ö. 183/799). Özellikle Huşeym’den beş yıl boyunca hadis rivayet etti. En çok istifade ettiği
ve hadis yazdığı hocası ise Vekî‘ b. el-Cerrâh’tır (ö. 197/813). Şâfiî’den de fıkıh ve usûl
öğrenen Ahmed, Sufyân b. Uyeyne, Abdurrahman b. Mehdî, Yahya b. Saîd el-Kattân, Ebû
Mushir ed-Dımaşkî ve Abdurrazzâk gibi devrin önemli hadis otoritelerinden istifade etti ve
onlardan hadis aldı.
Adet olduğu üzere, hadis almak ve dönemin önde gelen muhaddisleriyle görüşmek için ilmi
seyatlerde bulundu. Hocası Huşeym’in vefatından birkaç yıl sonra ilk önce Kûfe’ye gitti.
Burada Ebû Muâviye ed-Darîr (ö. 194/809) ile Vekî’den hadis dinledi. Daha sonra Bağdat’tan
Basra’ya defalarca giden Ahmed ayrıca, Şâm, Cezîre ve Halep gibi şehirlere gitti. Hicri 199
yılında Abdurrazzâk es-San‘ânî’den hadis almak için Yahya b. Ma‘în ile birlikte Yemen’e
yaptığı seyahat bunlar arasında en meşakkatli olanıydı. Orada yaklaşık bir yıl kaldıktan sonra
Bağdat’a geri döndü. El-Musned isimli eserini de bu seyahatinden sonra (h. 200 yılında)
oluşturmaya başladığı kaydedilir. Ayrıca beş defa hac ibadeti için gittiği Mekke ve Medine’de
Sufyân b. Uyeyne ve Şâfiî gibi âlimlerle görüşme imkânı buldu. Daha sonra, iki yıl boyunca
Bağdât’ta ikamet eden Şâfiî’nin derslerine katıldı. Kırk yaşlarına kadar devam eden talebelik
döneminden sonra hadis okutmaya başladı ve kısa sürede ders meclisine katılan yüzlerce
takipçisi oldu. Derslerini takip eden ve kendisinden hadis rivayet eden önemli hadisçiler
arasında Buhârî, Muslim, Ebû Davûd, Tirmizî, Nesâî en meşhur olanlarındandır. Ayrıca,
akranlarından Yahya b. Ma‘în, Ebû Zur‘a er-Râzî, Ebû Hâtim er-Râzî, Ali b. el-Medînî ile iki
oğlu Abdullah ve Salih kendisinden hadis rivayet eden diğer önemli şahıslardı.
Genç yaşlarından itibaren iyi bir hadisçi olarak tanınan Ahmed b. Hanbel, asıl şöhretini
Abbasi halifesi Me’mûn’la (197-217/813-833) başlayan Mihne olaylarındaki tavrı ve
duruşuna borçludur. Bu dönemde Me’mûn, Ashâbu’l-Hadîs’ten birçoklarına yaptığı gibi
Ahmed b. Hanbel’i de Kur’ân’ın mahlûk olup olmadığı hususunda sorgulamaya tabi tuttu.
Siyasî iktidarın istediği cevapları vermeyen Ahmed b. Hanbel, hapis cezasıyla sonuçlanan
baskı ve işkencelerle karşı karşıya kaldı. Mu‘tasım döneminde (217-227/833-842) yaklaşık iki
buçuk sene süren hapis ve işkence hayatından sonra serbest bırakıldı. Bir süre yine fetva verip
hadis rivayetine devam ettiyse de Vâsık’ın hilafeti boyunca (227-232/842-847) göz hapsinde
tutuldu. Bu beş yıllık zaman zarfında cuma namazlarına bile gidemediği ve oğulları dışında
hiç kimseye hadis rivayet etmediği kaydedilir.
Abbasi yönetiminin baskılarına hiç bir şekilde boyun eğmeyen Ahmed b. Hanbel bu süreçte,
tüm dayatmalara karşı oldukça net ve sağlam bir tavır takınarak emsalleri arasından sıyrıldı ve
Ashâbu’l-Hadîs’in önemli bir figürü haline geldi. İbn Hanbel artık sadece iyi bir hadisçi değil,
bir düşüncenin/doktrinin savunucusu ve Ashâbu’l-Hadîs’in sembolüydü.
Ahmed b. Hanbel’in olumsuz bakışı Mu‘tezilî düşünce ile sınırlı değildi; Ebû Hanîfe’nin
temsîl ettiği Ehlu’r-Re’y’in yanında Murcie, Cehmiyye, Râfıza ve Hâvâric de onun sert
eleştirilerinden nasibini alan diğer kesimlerdi. O, esas itibariyle kelâm’a, kelâm yöntemine
karşı idi. Bu sebeple, İbn Kullâb (240/854), el-Kerâbisî (256/869) ve Hâris el-Muhâsibî
(243/857) gibi Mu‘tezile’ye kelamî yöntemleriyle karşı çıkan arkadaşlarına da tavır almakta
tereddüt etmedi.
24
Ahmed b. Hanbel 241/855 yılında Bağdat’ta vefat etti. Hayatı boyunca iki evlilik yapan İbn
Hanbel’in ilk evliliğinden oğlu Salih doğdu. İkinci evliliğinden ise Musned başta olmak üzere
çoğu eserini rivayet edecek olan oğlu Abdullah dünyaya geldi.
Ahmed b. Hanbel’e nispet edilen birçok kitap vardır. En önemli ve meşhur eseri Musned’dir.
Ayrıca, Kitâbu’z-Zuhd, Kitâbu Fedâ’ili’s-Sahâbe, Kitâbu’l-İlel ve Ma’rifeti’r-Ricâl, er-Redd
ale’z-Zenâdıka ve’l-Cehmiyye isimli kitapları zikredilmesi gereken diğer eserlerindendir.
Fakat Musned dışında kendisine nispet edilen eserlerinin hiçbirini bizzat kendisi yazmamıştır.
Hatta kendi söz ve fetvalarının yazılmasına müsaade etmediği kaydedilmiştir. Bu sebeple
eserleri, başta oğlu Abdullah olmak üzere diğer öğrencileri tarafından ölümünden sonra, kendi
rivayetleri ve notları esas alınarak yazılmış veya düzenlenmiştir.
El-Musned
Ahmed b. Hanbel’in hicri 200 yılından itibaren yaklaşık otuz yıllık süre boyunca 700 binden
fazla rivayet arasından seçerek meydana getirdiği el-Musned isimli önemli eseri, 904 kadar
sahabenin rivayetlerini ihtiva eder. Zamanımıza ulaştığı bilinmeyen Bakî b. Mahled’in (ö.
276/889) el-Musned’inin daha hacimli olduğu kaydedilmekle birlikte, Ahmed b. Hanbel’in
eseri musned türü eserler arasında günümüze ulaşan en geniş örneği konumundadır. Eser,
Ahmed’in oğlu Abdullah’a ait nüshasının, talebesi Ebû Bekr Ahmed b. Ca‘fer el-Katî‘î
(368/978) tarafından günümüze kadar gelmiş rivayetidir -Katî‘î sadece Musned’in değil,
Ahmed b. Hanbel’in Kitâbu’z-Zuhd ile Kitâbu Fedâ’ili’s-Sahâbe adlı eserlerinin de ravisidir-.
Musned’de Abdullah b. Ahmed’in (ö. 290/903) bizzat babasından duymadığı/okumadığı
halde başka rivayet yollarıyla (vicâde) elde ederek ilâve ettiği, ayrıca Katî‘î’nin az da olsa
eklediği hadisler bulunmaktadır. Ahmed b. Hanbel’den sonra eklenen bu rivayetlerin önemli
bir yekün tuttuğu ve sıhhatinin tartışmalı olduğu söylenmiştir. Belirtmek gerekir ki, Ahmed b.
Hanbel hayatta iken Musned’i tamamlayıp son şeklini vermiş değildi. Hayatının sonuna kadar
bu eserine ekleme-çıkarma yapmaya devam etmişti. Ahmed tarafından toplanmış bulunan
geniş malzemeyi tanzim ve tertip etmek oğlu Abdullah’a nasip oldu. Dolayısıyla Musned’in
bugün bize ulaşan halinin Abdullah b. Ahmed tarafından oluşturulan ve onun tertip ettiği
nüshaya dayandığı unutulmamalıdır.
Kaynaklarda Musned’de 40 bine yakın rivayet bulunduğu kaydedilir. Fakat günümüzde
hadisleri numaralanarak yapılan baskıların hiçbirinde, hadis sayısı 30 bini dahi
bulmamaktadır (Şuayb el-Arna’ût’un neşrine göre, Musned’de 27.647 rivayet vardır).
Musned’de rivayetleri bulunan sahabiler belirli bir tertip gözetilerek sıralanmıştır: Sahabenin
İslam’a giriş tarihleri esas alınarak, önce aşere-i mubeşşere (cennetle müjdelenen on sahabe)
ve yakınları olan sahabenin rivayetleri verilmiştir. Ardından, ait oldukları kabile dikkate
alınarak, Ehl-i Beyt ve Haşimoğulları’nın musnedlerine, daha sonra sırasıyla Mekkeli,
Medineli, Kûfeli, Basralı ve Suriyeli sahabenin rivayetlerine yer verilmiştir. Bunları,
ummehâtu’l-mu’minîn (Hz. Peygamber’in eşleri) ile diğer kadın sahabilerin musnedleri takip
eder. Eserin en sonunda “ismi müphem olan bazı sahabîlerin” musnedleri yer alır. Musned’in
önemli bir özelliği de ilk hadîs sahîfelerinden bazılarını ihtivâ etmiş olmasıdır. Hemmâm b.
Munebbih (ö. 131/749) ve Ebû Seleme’nin sahîfelerinin neredeyse tamamı; Abdullah b. Amr
b. el-Âs’ın (ö. 65/684) Sahîfetu’s-Sâdıka’sı ile Semura b. Cundeb’in (ö. 58-60/677-679)
sahîfesinin önemli bir kısmı bunlardandır.
Ahmed b. Hanbel, Musned’inde yer verdiği rivayetleri seçerken hangi kriterleri esas aldığını
açıkça belirtmediği gibi, sadece sahîh olarak kabul ettiği hadisleri aldığına dair bir beyanı da
25
olmamıştır. Bu sebeple hadis bilginleri Musned’deki hadislerin sıhhati hakkında ihtilaf
etmişlerdir. Neticede bu konuda üç farklı yaklaşımın olduğu söylenebilir:
Birinci görüşe göre, Musned’in içerisindeki bütün hadisler sahihtir ve huccettir. Bunu
savunanlardan biri Ebû Musa el-Medînî’dir (ö. 581/1185). O, Hasâ’isu’l-Musned adlı
eserinde Ahmed b. Hanbel’in kitabına sadece güvenilir ravilerin rivayetlerini aldığını
söylemiş, bu iddiasını onun ölüm döşeğinde iken oğlu Abdullah’tan bazı hadisleri eserinden
çıkarmasını istediğine dair haberlerle desteklemiştir.
İkinci görüşe göre ise, Musned’de hem sahih, hem zayıf hem de uydurma (mevzû‘) haberler
vardır. Bu iddianın en önde gelen savunucuları Hanbelî âlim İbnu’l-Cevzî (ö. 597/1201) ile
Zeynuddîn el-Irâkî’dir (ö. 806/1404). İbnu’l-Cevzî el-Mevdû‘ât isimli eserinde Musned’in 29
hadisini uydurma saymış, Irâkî de bu hadislere, uydurma olduğuna hükmettiği 9 hadis daha
ilâve ederek bunları bir risalede toplamıştır. Irâkî, Ebû Musa el-Medînî’ye cevaben
“…Musned’de zayıf hadis bulunduğu muhakkaktır. Hatta mevzû‘ olanlar vardır ki ben bunları
bir risalede topladım. Ayrıca oğlu Abdullah’ın Musned’e yaptığı eklemeler arasında da zayıf
ve uydurma olanlar vardır” diyerek, Musned’deki tüm rivayetlerin sahih olduğunu iddia
edenlere açıkça itiraz etmiştir.
Bu iki görüş dışında, orta yolu bulmaya gayret eden üçüncü bir yaklaşım vardır. İbn
Teymiyye (ö. 728/1328), ez-Zehebî (ö. 748/1348) ve İbn Hacer el-Askâlânî (ö. 852/1449) gibi
bilginlere göre, Musned’de sahih hadislerin yanı sıra zayıf hadisler de vardır. Bu alimler,
Ahmed b. Hanbel’in eserinde zayıf hadislerin varlığını kabul etseler de bunların esas itibariyle
hasen hükmünde olduğunu iddia etmişlerdir. Yine de İbn Teymiyye’yi bu görüşü
savunanlardan ayıran farklı bir yaklaşımı vardır. Ona göre, Musned’de zayıf hatta uydurma
birçok hadis vardır, fakat bunlar Ahmed b. Hanbel’in bizzat eserine aldığı rivayetlerden değil,
oğlu Abdullah ve talebesi Katî‘î’nin daha sonra Musned’e ekledikleri hadislerdendir. Neticede
İbn Teymiyye’nin de Musned’de zayıf ve uydurma hadis olduğunu bir şekilde kabul ettiği
anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak, Musned’de zayıf ve uydurma hadisin olmadığı görüşü sağlam bir dayanaktan
yoksundur. Zaten eserin tabiatı itibariyle sadece sahih hadisleri toplama gayesi taşımadığı da
söylenmelidir. Zira tür olarak musnedler, Buhârî ve Muslim’in yaptığı gibi, yalnız sahih olan
rivayetleri toplamak; sunenlerde olduğu gibi, sadece ahkâmla ilgili hadisleri bir araya
getirmek gayesiyle tasnif edilmiş eserler değillerdir. Aksine, sahabeyi esas alan ve onlardan
gelen neredeyse her konuyla ilgili hadisleri derleme gayesiyle oluşturulmuşlardır. Bu sebeple,
musned türü eserlerde sahih hadislerin yanısıra, zayıf ve hatta mevzû hadislerin yer alması çok
doğaldır ve bu durum Musned tarzı eserlerin değerini düşüren bir husus olarak
değerlendirilmemelidir. Bununla birlikte Ahmed b. Hanbel’in eserinin, dinî konularda ihtiyaç
duyulan her meselenin çözümünde müracaat edilebilecek hadisleri ihtiva eden kapsamlı bir
kitap olması sebebiyle takdir topladığı ve hadiste daima bir başvuru kaynağı olduğu
belirtilmelidir.
Nitekim Musned daha sonra birçok müstakil çalışmaya konu edilmiştir. Ahmed b.
Abdirrahman es-Sâ‘atî (ö.1378/1958) el-Fethu’r-Rabbânî li-Tertîbi Musnedi’l-İmâm Ahmed
b. Hanbel eş-Şeybânî adlı eseriyle, Musned’i fıkhî konulara göre yeniden düzenlenlemiştir.
Ayrıca, üzerine çeşitli atrâf ve zevâidler yazılmış, böylece Musned hadis literatüründeki
değerini her zaman korumuştur.
26
Örnek Metin ve Tercümesi
.... .... ........
....... ...... .... ....... ............
21673 - ......... ............ .... ............. ........... ...... ........... .... .......... .... ..... ...... .... ......... .... ....... .... .......
.... ........ .... ...... ..... .... ....... .... .......... .... ...... .... ....... ............. .....: ..... ....... ..... ...... ..... .. ...... .........:
.. .......... ...... .... ............ .. ...... ............ ... ...... .
21674 - ......... ............. .... ...... ........... .... .......... .... ......... .... ...... ..... .... ....... .... ........ .... ...... ....
........ .... ...... .... ....... ............. .....: ..... ....... ..... ...... ..... ........ .........: ... .......... ....... ..... ....... ......
.............. ......... .
21675 - ......... ....... .... ........ .... ....... .... ....... . .... ......... .... ....... .... ......... .... ..... ......... .... ...... ....
....... ............: ..... ....... .... ........ .... ......... .......... ...... ..... ........ ......... ........ ...... ......... ........ ...... ........... ......
..... ........ .......... .......: ....... ..... ........... . ........... ....... ........ .... ....... .......: ..... ........... ..... ... ....... ..... .
. .......... ......... ........... ....... .... ...... ....... ... ........ ............ .
21676 - ......... ....... .... ........ .... ...... .......... ......... ........ .... ...... .... ....... ............. .... .. ........ ...... .....
........ .... .....: .... ....... ......... ..... ..... .... ...... ..... ...... ...... ........... .... ...... .... ........ .... ...... ...... .... ........
...... ....... ........ ... ....... ...... ..... ..... .... ...... ..... ...... ...... ......... ... ....... ... . ....... .... ...... ......... ........
21677 - ......... ....... .... ........ .... ...... .......... .... ........ .... ...... .... ....... ............. .....: ..... .... ... .....
...... ..... ........ .........: ....... ... ........... ..... ......... .... .........
21678 - ......... ........ ......... .......... .... ...... ..... .... ..... ........ .... ............ .... ...... ..... .... .. ...... ....
........ .... ........... .... ...... .... ....... ............. .....: ..... ....... ..... ...... ..... ........ .........: ........ .......... .......: ...
.......... .... ............ .............. ............. ................ ......... .... ......... ........ .
21679 - ......... ........ .... ...... .......... .... ...... ..... .... ..... ...... ... ......... ....... .... .......... ....... .......... .....:
......... ...... .......... .... ...... ..... .... ..... ......... .... ....... .... .......... .... ........ ..... .... .. ... ..... .... ......... .... ......
.... ....... ............. .....: ..... ....... ..... ...... ..... ........ .........: ... ......... ......... ......... ....... ..... .......... . ..... .....
.........: .... ....... ..... ...... ..... ........ ......... .... ..... ......... .......: ....... ......... ............ .
21680 - ........ ..... ...... ...........: ........ .... ...... ..... .... ..... ....... ..... ...... ..... .... ....... .......... .. .. ...... ....
....... ............. ....... .....: ............. ........... ....... ....... ..... ...... ..... ........ .......... ............. .......... .... ............ ........
............ .............. ..... ...... ............ .............. ..... ...... ............ ....... ..... ........... .... ........ ..... ...... ............ ..... ...........
27
............ ..... ...... ............ ..... ........... ............ ..... ...... ............ ..... ........... ............ ..... ..... ... ........ ....... ....... .
..... ...... .....: .......... ......... .......... ........ .... ...... ..... .... ..... ....... .... ........ ..... ...... ..... .... ...... .... ...........
.......... .... ...... .... ....... ............. ........ ........... ...... ........ ...... ........... ... ....... ....... .... ........ ............ ... .....
........: .... ....... . ....... ......... ..... ...... ................ ......... ....... .......... ........ .... ...... ..... .... ..... ....... ....
........ ..... ...... ..... .... ...... .... ........... .......... .... ...... .... ....... ............. ............ ... ..... ........ .......: .... ........
...... ........ ...... ........... .....: .... ....... ...... ..... .
Ensâr’dan Olanların Musned’ine Ek: Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî’den Gelen Hadisler
21673 – Bize İsmail b. İbrahim haber verdi. (Dedi ki) bize Abdurrahman b. İshâk haber
verdi. O Ebû Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm’dan, o babasından, o Abdullah b. Amr b.
Osman’dan, o da Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî’den rivayet ettiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu:
“Şahitliğin en hayrılısı, şâhidin kendisinden istenmeden şahitlik yapmasıdır.”
21674 – Bize İsmail haber verdi. O Abdurrahman b. İshâk’tan, o Muhammed b. Abdillah b.
Amr b. Hişâm’dan, o Busr b. Sa‘îd’den, o da Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî’den naklettiği üzere
Rasûlullah şöyle buyurdu: “Allah’ın kadın kullarının mescide gitmelerine mani olmayınız;
ancak onlar da (camiye) koku sürünmemiş olarak gitsinler.”
21675 – Bize Yahya b. Saîd (el-Kattân) haber verdi. O Yahya b. Saîd (el-Ensârî)’den, o
Abdulmelik’ten, o Atâ’dan naklettiği üzere Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî şunu anlatmıştır: “Hz.
Peygamber’in en cesur arkadaşlarından biri Hayber günü vefat etti. Bunun haberi
Rasûlullah’a (sas) iletilince, ‘Arkadaşınızın cenaze namazını (siz) kılın’ dedi. (Bu sözü
duyan) insanların yüzü renkten renge girdi. Bu durumu gören Rasûlullah: ‘Arkadaşınız, ihanet
ederek ganimetten birşeyler aşırdı’ dedi. Bunun üzerine, ölen adamın eşyalarına baktığımızda
Yahudiler’in işlenmemiş taşlarından iki dirhem bile etmeyen (değersiz) bir taşı (kendisine
ayırdığını) gördük.”
21676 – Bize Yahya b. Saîd (el-Kattân) haber verdi. O Abdulmelik’ten. (Dedi ki) bize Atâ
haber verdi. O da Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî’den naklettiğine göre Rasûlullah (şöyle
buyurmuştur): “Kim bir oruçluya iftar ettirirse, oruçlunun sevabı kadar sevâb kazanır –ya da
yazılır. Oruç tutanın ecrinden de bir şey eksilmez. Kim de Allah yolunda cihad edenin
ihtiyaçlarını giderip onu donatırsa, cihâda çıkan kadar sevaba nail olur –ya da sevab yazılır.
Cihâd edenin de sevabından bir şey eksilmez.”
21677 – Bize Yahya b. Saîd (el-Kattân) haber verdi. O Abdulmelik’ten, o Atâ’dan, o da Zeyd
b. Hâlid el-Cuhenî’den naklettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “(Nafile
namazları) evlerinizde kılınız; onları (sadece içlerinde yatılan) kabirlere çevirmeyiniz.”
21678 – Bize Vekî‘ haber verdi. (Dedi ki) bize Sufyân haber verdi. O Abdullah b. Ebî
Lebîd’den, o el-Muttalib b. Abdillah b. Hantab’dan, o Hallâd b. es-Sâ’ib’den, o da Zeyd b.
Hâlid el-Cuhenî’den rivayet ettiği üzere Rasûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Bana Cebrâil
geldi ve ‘Ey Muhammed! ashâbına söyle, telbiye getirirken [Lebbeyk Allâhumme Lebbeyk…
demek] seslerini yükseltsinler; çünkü telbiye haccın şiarlarındandır’ dedi.”

28
21679 – Bize Yezîd haber verdi. O Abdulaziz b. Abdillah b. Ebî Seleme’den, (dedi ki) bize
Sâlih b. Keysân haber verdi. (Ayrıca) Ebû’n-Nadr şöyle demiştir: Bize Abdulaziz b. Abdillah
b. Ebî Seleme haber verdi, o Sâlih b. Keysân’dan, o Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe’den, o da
Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî’den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Horoza
sövmeyiniz, çünkü o namaz için uyandırır.” Ebû’n-Nadr dedi ki: “Hz. Peygamber horoza
sövülmesini nehyetti ve ‘çünkü o namaza çağırır’ buyurdu.”
21680 – Abdurrahman’dan kıraatle aldığım üzere, (Abdurrahmân) Mâlik’den, o da Abdullah
b. Ebî Bekr’den naklettiğine göre Abdullah b. Kays, Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî’den şöyle
dediğini haber verdi: “Bu gece Rasûlullah’ın nasıl namaz kıldığını gözleyeceğim (dedim).
Kapısının eşiğine veya çadırın girişine yaslanıp izlemeye başladım. Önce iki kısa rekat, sonra
uzun iki rekat namaz kıldı. Müteakiben öncekilerden daha kısa iki rekat daha kıldı. Sonra iki
rekat daha kıldı, bu da öncekilerden daha kısaydı. Sonra, öncekilerden kısa iki rekat daha
kıldı. Sonra iki rekat daha kıldı, bu da hepsinden daha kısa sürdü. Sonra Vitir namazını kıldı.
Bu namazların tamamı onüç rekatı buldu.”
Abdullah (b. Ahmed b. Hanbel) dedi ki: Bize Mus‘ab haber verdi. (Dedi ki) bana Mâlik
haber verdi. O, Abdullah b. Ebî Bekr’den, o da babasından aktardığı üzere Abdullah b. Kays
b. Mahreme ona Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî’den aynı hadisi nakletmiştir. Fakat Abdurrahman,
Mâlik’ten rivayetinde ‘an ebîhi/babasından’ dememiştir. Doğrusu Mus‘ab’ın ‘an ebîhi/
babasından’ ilavesiyle rivayet ettiğidir. Nitekim aynısını, bize Ebû Musa el-Ensârî haber
verdiği üzere, o Ma‘n’dan, o Mâlik’ten, o Abdullah b. Ebî Bekr’den, o babasından, o
Abdullah b. Kays b. Mahreme’den, o da Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî’den nakletmiştir. Doğrusu
da Mus‘ab ve Ma‘n’ın ‘babasından’ ilavesiyle naklettikleri isnaddır. Bu yüzden
Abdurrahman, (isnadında) ‘an ebîhi’ ibaresini zikretmediği için hata etmiştir.”
[Kaynak: Ahmed b. Hanbel, el-Musned, c. 36, ss. 7-14]
29
5. Ebû Muhammed ed-Dârimî (ö. 255/868)
Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman b. Fadl es-Semerkandî ed-Dârimî, 181/797 yılında
Semerkand’da doğdu ve büyüdü. Daha sonra hadis öğrenimi için Horasan, Şâm, Kûfe, Mısır,
Hicaz gibi ilim merkezlerine seyahatler yaptı. Yezîd b. Harûn, Sa‘îd b. Âmir, Nadr b. Şumeyl,
Affân b. Muslim, Hâlid b. Mahled gibi devrin meşhur muhaddislerinden istifade etti. Daha
sonra gittiği Bağdat’ta hadis rivayetinde bulundu. Buhârî, Muslim, Ebû Davûd, Tirmizî,
Nesâî, Ebû Zur‘a, Ebû Hâtim ve Abdullah b. Ahmed b. Hanbel gibi önde gelen hadis
bilginleri kendisinden rivayette bulundu. Dârimî, hadislere olan ilgisi, doğruluk ve takvasıyla
şöhret buldu. Sade ve zahidâne bir yaşantı sürdüğü ifade edilen Dârimî’nin, sultânın
baskılarıyla kabul etmek durumunda kaldığı Semerkand kadılık görevini, verdiği ilk
hükümden sonra bıraktığı kaydedilir.
Eserleriyle özellikle Semerkand ve Horasan’da hadis ilminin yayılmasında önemli katkıları
olan Dârimî, 75 yaşlarındayken 255/868 yılında Merv’de vefat etti. Dârimî’ye tefsîr ve fıkıhla
ilgili başka bazı eserler atfedilse de günümüze ulaşmış meşhur eseri es-Sunen’idir.
Es-Sunen
Dârimî’nin bu eseri, kaynaklarda el-Musned ya da el-Musnedu’l-Câmi‘ olarak geçmektedir.
Eser, fıkıh konularına göre tertip edildiği için es-Sunen ismi daha doğru kabul edilebilir. Fakat
hadisçiler, konularına göre tertip edilmiş kitaplar için bazen Musned ismini de
kullanabilmişlerdir. Bununla muhtemelen eserde yer alan hadis metinlerinin senedleriyle
birlikte zikredildiğini ve Hz. Peygamber’e ulaşan hadislerin esere alındığını ifade etmek
istemişlerdir. Dârimî’nin eserine musned demesinin, ya da başkalarının eserini bu şekilde
nitelemesinin sebebi bu olmalıdır Dolayısıyla buradaki Musned, mesela Ahmed b. Hanbel’in
Musned’i ile aynı olmayıp, farklı bir kullanıma sahiptir. Bu açıdan bakıldığında eserinin
Musned olarak nitelenmesi yanlış olmamaktadır.
Buhârî’nin çağdaşı olan Dârimî’nin eseri, erken dönemde tasnif edilmiş sunenlerden biri
olması yönüyle önemlidir. Eser, fıkıh konularına göre tertip edilmiş olmakla birlikte,
kendisine özgü ve diğer sunenlerden farklı yönleri vardır. Bunların başında, esere giriş
mahiyetindeki “el-Mukaddime”si gelir. (benzer bir mukaddime daha sonra İbn Mâce’nin es-
Sunen isimli eserinde de görülecektir). Bu bölümde, Arapların İslam öncesi ile ilgili
haberlerine; Hz. Peygamber’in hayatı, ahlâkı; hadislerin yazıya geçirilmesi (kitâbet); ilmin ve
âlimin fazileti, bid‘at, kıyas ve re’y’den kaçınma ve buna benzer konularla alakalı hadislere
yer vermiştir. Dârimî, mukaddimesinde aslında hadisin ve onunla uğraşan muhaddislerin
değer ve üstünlüklerini (faziletini) ortaya koymaya çalışmıştır. İlim ile Hz. Peygamber ve
seleften nakledilen haberleri kastederken; âlim ile bu haberleri aktaran, hıfzeden, senedleriyle
birlikte toplayan ve genel olarak hadislerle iştiğal eden muhaddisleri kastetmekdir. O böylece,
rivayetlere ve Ashabu’l-Hadis’e karşı olanları veya onları küçümseyip hor görenleri tenkit
etmiş olmakta; Ehlu’l-Kelâm ve Ehlu’r-Re’y’in tutum ve iddialarının ilme (yani hadis ve
esere) aykırı görülen geçersiz ithamlardan ibaret olduğunu ispata çalışmaktadır.
Mukaddime’nin en sonunda yer alan Abbâd b. Abbâd el-Havvâs eş-Şâmî’nin Risâlesi,
Dârimî’nin Mukaddime’deki söz konusu gayesini özetleme amacı taşır gibidir.
Mukaddime’den sonra “Kitâbu’t-tahâre” ile başlayıp “Kitâbu fedâilu’l-Kur’ân” ile biten
Sunen, 23 kitâb (ana bölüm) ve 1403 bâb (alt başlık) altında yaklaşık 3500 hadis ihtiva eder.
Bu hadisler içerisinde sadece merfû‘ değil, mursel ve mevkûf rivayetler de yer alır. Eser, bâb
başlıkları altında Dârimî’nin kendi fıkhî görüşlerini belirtmesi yönüyle Buhârî’yi
30
andırmaktadır. Ayrıca Dârimî, bazen bir hadisin muhtelif tarikleri arasındaki farklılıklara
işaret ederken, zaman zaman ravileri de tenkide tabi tutar ve hadislere kendi görüşünü
açıklayıcı notlar ekler. Dârimî’nin eserinde az olan bu nevi yorum ve notları, “kâle Abdullah”
olarak ismi veya “kâle Ebû Muhammed” şeklinde künyesi belirtilerek verilmiştir.
Sunen’i, mevsûk bir hadis kitabı olarak kabul eden, hatta İbn Mâce’nin yerine Kutub-i
Sitte’nin altıncı kitabı olmaya lâyık görenler olmuştur. İbn Mâce’deki hadislerin sıhhati
hakkındaki çekinceler de bu konudaki tartışmaları daha da kızıştırmış görünmektedir. Nitekim
Mâlik’in Muvatta’ını Kutub-i Sitte’nin altıncı kitabı olması gerektiğini savunanlar da İbn
Mâce ile Dârimî’nin sunenleri hakkındaki ihtilaf ve çekincelerini dile getirmişlerdir. Neticede
Dârimî’nin Sunen’indeki rivayetlerin tümünün “sahih hadis” şartlarını taşımadığı ve İbn Mâce
hariç, Kutub-i Sitte’deki eserlere nispetle daha çok zayıf, ma‘lûl ve mevzû hadisleri ihtiva
ettiği genel kabul görmüştür. Burada, İbn Mâce’nin, Kutub-i Sitte’deki diğer beş eser (Buhârî,
Muslim, Tirmizî, Ebû Davûd ve Nesâî) ile Dârimî’nin Sunen’iyle kıyaslandığında, zayıf,
mevzû ve illetli hadisleri daha çok barındırdığı ayrıca söylenmelidir.
31
Örnek Metin ve Tercümesi
.......
-26 ..... ... ....... .........
245 - ........... ........ .... ....... .......... ........ .... ........ .... ...... ....... .... ....... ...... ....... ......... .....: ..... .......
....... ...... ..... ........ .........: ..... ....... ... ........ ......... ........... ............ .... ......... ........: ...... ......... ...... ............. .......
.... ...... ......... ........ ........ ........ ......... ........... ........... ........ ....... ......... ............
246 - ........... ...... .... ........ .......... .......... .... ............ .... ............ .... .......... .... ...... ........ .. .... ... ........
.... .......... ..... ...... ............ ....... ...... ........... .... ........ .... ..... .......... .. .. ....... ....... ...... ..... ........ ......... .......
.....: ...... ......... ...... .... ....... . .......: ........ ........ ......... ... ....... ........ ........ ....... .. ...... .....: ......... ..... .....:
............ .............. ....... ...... ............ .............. ... ..... ............. ...... ......... ........ ........ ..... ....... ......... .... ........
........... ..... ....... ......... .... ........ ........ .
247 - .......... ..... ............. ......... ....... .... ........ ......... ....... ....: ..... ......... .....: ........ ....... .... ........
......: ... ..... ...... ........ ... ......... ....... ......... .....: ..... ...... ............. .
248 - ........... ....... .... ............. ......... ......... .... ...... ............. .... ....... .... ........... .... ...... ....... ....
............ .... ......... ...... ....... ....... .....: ... ...... ........ ........ ... ...... .......... ...... .......... - .... ......... - ......... ......
...... .... ..... ...... .... ......... - .... .......... - ......... ...... ........ .
249 - ........... ......... .... .......... ......... ..... ........... .... ......... .... ........ .... ..... ........ ...... ....... .......... .....:
.... ......... ... .... ... .......... .......: .... .....: ....... ............ .
250 - ........... ......... .... ......... .......... ..... ....... .... ........ .... ..... ........ .....: ..... .......... ...... ....... ......:
......... ...... ........ .......... .....: ...... : ..... ........ .......... ....... ....... ............ .....: ... . ....... ...... .........
...... .........: ...... ............ .
251 - ........... ......... .... .......... .... ......... .... ..... ............ .... ......... .... ....... .... ..... ......... . .... .....
............ ...... ....... ...... .....: ... ... ..... ............. ........... .............. ... .............. ........ ...... .... ........ .......... .......
...... ......... ....... ............ .
252 - ........... ........ .... ...... ..... ........ ......... ......... .... ....... .... ........... .... ....... .... ..... ............ ......
....... ....... .....: ........ ........ .............. ..... ....... ...... ...... ...... .
253 - ........... ........ .... ...... ..... ........ ......... ......... .... ............ .... ........ .... ..... ............ ...... ....... ......
.....: ......... .......... ............... ... ......... ........ ........ ......... ........ ...... ...... .
32
254 - ........... .......... .......... .......... .... ....... .... ........... .... .......... .... ...... ....... .... ......... ...... ....... .......
.....: ..... ....... . .... ............ .... ............ ..... ...... .......... .......... .
Mukaddime (Giriş)
26. İlmin Ortadan Kalkması Bâbı
245 - Bize Ca’fer b. Avn haber verdi. (Dedi ki) bize Hişâm haber verdi. O babasından, o da
Abdullah b. Amr’dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Allah, ilmi
insanların arasından söküp atmak suretiyle ortadan kaldırmaz. Aksine, ilmin yok olması
âlimlerin yeryüzünden silinmesiyle olur. Öyle ki (yeryüzünde) bir âlim bile kalmayınca,
insanlar câhilleri önder edinirler ve onlara bilmediklerini sorarlar; onlar da ilimsiz bir şekilde
(herhangi bir bilgileri olmaksızın) hemen fetvâ verirler. Bu şekilde hem kendileri sapıtır hem
de başkalarını saptırırlar.”
246 - Bize Musa b. Hâlid haber verdi. (Dedi ki) bize Mu’temir b. Suleymân haber verdi. O el-
Haccâc’dan, o el-Velîd b. Abdirrahman b. Ebî Mâlik’ten, o Abdurrahman b. Yezîd’in mevlâsı
el-Kâsım Ebû Abdirrahman’dan, o da Ebû Umâme el-Bâhilî’den rivayet ettiği üzere
Rasûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: ‘İlmi aranızdan (uçup) gitmeden alınız.’ (Orada
bulunanlar): ‘Ey Allah Rasûlü, Allah’ın Kitâbı [Kur’an] olduğu halde ilim nasıl (uçup)
gider?’ diye sorunca Allah Rasûlü kızdı ve: ‘Analarınız sizi düşürseydi (doğurmasaydı)!
Tevrât ve İncil İsrâiloğullarının arasında yok muydu, buna rağmen onlara bir faydası
dokunmadı! Şüphe yok ki ilmin yok olması, onun taşıyıcıları olan (âlimlerin) yok olup
gitmesi (ölmesi)dir’ buyurdu.”
247 - Bize Ebû’n-Nu’mân haber verdi. (Dedi ki) Sâbit b. Yezîd bize haber verdi. (Dedi ki)
Hilâl –ki o İbn Habbâb’dır– bize haber verdi. Dedi ki: “Saîd b. Cubeyr’e, ‘Ey Ebû Abdillah!
İnsanların helâk olacağının alâmeti nedir?’ diye sorduğumda o, ‘âlimlerin helâk olmasıdır’
diye cevapladı.”
248 - Bize Mâlik b. İsmail haber verdi. (Dedi ki) bize Mesûd b. Sa‘d el-Cu‘fî haber verdi. O
Atâ b. es-Sâ’ib’den, o Abdullah b. Rubeyyi‘a’dan, o da Selmân’dan (r) aktardığına göre şöyle
demiştir: “Evvelki nesil, öğrenmeye ya da sonraki nesle öğretmeye devam ettiği sürece
insanlar hayr üzeredirler. Fakat önceki nesil sonraki nesle bir şey öğretmeden –ya da bir şey
öğrenmeden– ölürse, insanlar da helâk olur.”
249 - Bize Muhammed b. es-Salt haber verdi. (Dedi ki) bize Ebû Kudeyne haber verdi. O
Kâbûs’tan, o babasından, o da İbn Abbâs’dan rivayet ettiğine göre (İbn Abbâs) şöyle demiştir:
“İlmin ortadan kalkmasının nasıl bir şey olduğunu bilir misiniz? Biz: ‘hayır’ dedik. Bunun
üzerine o: ‘Âlimlerin yok olmasıdır’ cevabını verdi.”
250 - Bize Muhammed b. Es‘ad haber verdi. (Dedi ki) bize Ebû Bekr haber verdi. O
Âsım’dan, o da Ebû Vâil’den rivayet ettiğine göre Huzeyfe (r): “İlim nasıl eksilir, biliyor
musun?” diye sordu. Ben (Ebû Vâil): ‘Elbisenin eskimesi ve demir paranın eksilmesi gibi’
deyince o da, ‘Şüphesiz bu da ona benzer ama öyle değil; İlmin ortadan kalkması âlimlerin
yok olmasıdır (ölmesidir)’ dedi.”
251 - Bize Muhammed b. es-Salt haber verdi. O Mansûr b. Ebi’l-Esved’den, o Husayn’dan, o
da Sâlim b. Ebi’l-Ca‘d’dan naklettiğine göre Ebû’d-Derdâ (r) şöyle demiştir: “Ne oluyor
33
bana? Âlimleriniz ölüp giderken cahillerinizin (onlardan bir şey) öğrenmediklerini
görüyorum! İlim kaldırılmadan (yok olmadan) öğreniniz. Zira ilmin ortadan kaldırılması,
âlimlerin ölmesi (ile gerçekleşecek)dir!”
252 - Bize Ebû Âsım Ahmed b. Esed haber verdi. (Dedi ki) bize ‘Abser haber verdi. O
Burd’den, o da Suleyman b. Musa’dan rivayet ettiğine göre Ebû’d-Derdâ (r) şöyle dedi:
“İnsanlar, bilen (âlim) ile öğrenen (muteallim) olmak üzere iki sınıftır. Bunların dışında
kalanlardan hayır gelmez!”
253 - Bize Ebû Âsım Ahmed b. Esed haber verdi. (Dedi ki) bize ‘Abser haber verdi. O el-
A’meş’ten, o da Sâlim’den naklettiğine göre Ebû’d-Derdâ (r) şöyle demiştir: “İyiyi/hayrı
öğreten ile öğrenenin sevabı aynıdır. Bunların dışında kalan insanlarda hayır yoktur.”
254 - Bize Kabîsa haber verdi. (Dedi ki) bize Sufyân haber verdi. O Atâ b. es-Sâ’ib’den, o da
el-Hasen’den rivayet ettiği üzere Abdullah b. Mes‘ûd (r) şöyle demiştir: “Ya (ilmi) öğreten,
ya öğrenen ya da dinleyen ol. Bunların dışında dördüncü bir şey olma! Yoksa helâk olursun!”
[Kaynak: Dârimî, es-Sunen, el-Mukaddime 26 (bâbun fî zehâbi’l-ilm), ss. 68-69]
34
Gözden Geçir
. İlk yazılı hadis kaynaklarının oluşum sürecini izah ediniz. Bunlardan günümüze
ulaşan en önemli kaynakları açıklayınız.
. Hadis tasnif faaliyetlerinin muhtemel sebeplerini tartışınız. Tasnif edilen ilk eserlerin
karakteristik özellikleri nelerdir?
. Mâlik b. Enes ve eseri Muvatta’ hakkında bilgi veriniz. Muvatta’ın hadis tarihi
açısından önemini izah ediniz.
. Mâlik b. Enes’in hadis ve ravileri kabul kriterlerini değerlendiriniz. Bu çerçevede
onun amelu ehli’l-medîne prensibini açıklayınız.
. Musannefler hakkında bilgi veriniz.
. Musannefler ile Sunenleri karşılaştırınız. Bu iki tür hadis kaynaklarının ortak ve farklı
yönlerini değerlendiriniz.
. Abdurrazzâk’ın istifade ettiği yazılı hadis kaynakları nelerdir? Hadis tarihi açısından
bu kaynakların değerini tartışınız.
. Ahmed b. Hanbel’in hadisçi kimliğini ve önemini değerlendiriniz. Musned adlı
eserinin hadis tarihi açısından önemini açıklayınız.
. Musned’deki hadislerin sıhhati hakkında neler söylenebilir?
. Dârimî ve Sunen’i hakkında neler söylenebilir? Eserinin diğer Sunenlerden ayırt edici
özelliklerini açıklayınız.
. Bir hadisin güvenilir bir muhaddis tarafından eserine alınmasının farklı sebeplerini
tartışınız.
. Örnek metinlerde geçen hadisleri anlamaya çalışınız. İsnadlarda yer alan terimleri
öğreniniz.
35
Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdakilerden hangisi Muvatta’ için söylenemez?
A. Fıkıh konularına göre tasnif edilmiş ilk eserlerdendir.
B. Medine’deki tüm sahih hadisleri içerisinde barındırır.
C. Sahabe ve tabiun görüşlerini de ihtiva eder.
D. Medine ehlinin uygulamalarını içerir.
E. Eserin birçok rivayeti vardır.
2.
... .......... ...... .......... .... ...... , ........... » : ..... ..... ........: ......... .... ...... .... ........ ..... .......... ...... ..... ........ ......... .....
« ........... ..... ...... » : .....: ... ....... ........ ..... ......... .. .. ..... ............. ..... , « .... ........... .... ......... ............
Bu hadise bakıldığında, aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?
A. Ehl-i kitâb’ın Tevrattan naklettikleri tüm bilgilerin gerçek olduğu.
B. Ehl-i kitab’ın doğru rivayetleri ile amel edilebileceği
C. Müslümanların Ehl-i kitâb’a bazı şeyleri sordukları
D. Ehl-i kitâb’ın müslümalara bazı rivayetler aktardıkları
E. Ehl-i kitâb’ın müslümanları aldatabilecekleri
3. İbn Ebî Şeybe hakkında aşağıdaki bilgilerden hangisi doğru değildir?
A. Kufe ehlinin önemli hadisçilerindendir.
B. Mu’tezile’ye karşı mücadele etmiştir.
C. Musannef türünde ilk eseri o yazmıştır.
D. Ebû Hanîfe’nin fıkhî görüşlerini tenkit etmiştir.
E. Vekî’ b. el-Cerrâh onun en önemli hocalarındandır.
4. Arapça metnin Ahmed b. Hanbel’in Musned’inde geçtiği dikkate alındığında
..... ...... ..... “ ” ile aşağıda verilen şahıslardan hangisi kastedilmiş olmaktadır?
..... ...... . ...: .......... ......... .......... ........ .... ...... ..... .... ..... ....... .... ........ ..... ...... ..... .... ...... .... ...........
.......... .... ...... .... ....... ............. ........ ...........
A. Abdullah b. Abbâs
B. Abdullah b. Ömer
C. Abdullah b. Mubârek
D. Abdullah b. Ahmed
E. Abdullah b. Mus‘ab
5. Dârimî’nin Sunen’i hakkında aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A. Eserinin Mukaddimesinde sahih hadisin şartları verilir.
B. Eserde sahihlerin yanısıra zayıf hadisler de yer alır.
C. Sadece merfû değil, sahabe sözlerini de içerir.
D. Eser fıkıh konularına göre tertip edilmiştir.
E. Dârimî bazen kendi görüşlerine yer verir.
36
Kaynakça
Abdurrazzâk b. Hemmâm es-San‘ânî. (1983). el-Musannef. Neşr. Habîburrahmân el-A‘zamî.
Karaçi: el-Mektebu’l-İslâmî.
Ahmed b. Hanbel. (2001). el-Musned. Thk. Şuayb el-Arna’ût ve diğerleri. Beyrut:
Mu’essesetu’r-Risâle.
Çakan, İ. Lütfi. (1996). Hâdis Edebiyâtı. İstanbul: İFAV Yay.
ed-Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman. (1992). es-Sunen. İstanbul: Çağrı Yay.
Dehlevî, Abdulazîz b. Şâh Veliyyullâh. (1986). Büstanu’l-Muhaddisin. Çev. Ali Osman
Koçkuzu. Ankara: DİB. Yay.
Ebû Zehv, Muhammed. (2007). Hadis ve Hadisçiler. Çev. Selman Başaran & M. Ali Sönmez.
İstanbul: Ensar Neşriyat.
Ebû Ya‘lâ, Ebu’l-Huseyn Muhammed. (1999). Tabakâtu’l-Hanâbile. Thk. Abdurrahmân b.
Suleymân el-Useymîn. Riyad.
Efendioğlu, Mehmet. “el-Musannef (Ebû Bekir b. Ebû Şeybe).” DİA, c. 31, ss. 237-38.
Guraya, M. Yusuf. (1999). Sünnetin Neliği Sorununa Metodik Bir Yaklaşım: Mâlik’in
Muvatta’ı Özelinde. Çev. Mehmet Emin Özafşar. Ankara: Ankara Okulu Yay.
el-Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sâbit. (2001). Târîhu Medîneti’s-Selâm
(Tarîhu Bağdâd). Thk. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf. Beyrut: Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî.
İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed. (1409). el-Musannef. Thk. Kemâl Yusuf
el-Hût. Riyad: Mektebetu’r-Ruşd.
İbn Hacer el-Askalânî, Şihâbuddîn Ebû’l-Fadl Ahmed b. Ali. (1995). Tehzîbu’t-Tehzîb. Thk.
İbrahim ez-Zeybak & Âdil Murşid. Beyrut: Mu’essesetu’r-Risâle.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Muslim. (1969). el-Ma‘ârif. Thk. Servet Ukkâşe,
Kahire: Dâru’l-Ma‘ârif.
Kandemir, M. Yaşar. “el-Muvatta’.” DİA, c. 31, ss. 416-18.
________. “Ahmed b. Hanbel.” DİA, c. 2, ss. 75-80.
________. “el-Müsned (Ahmed b. Hanbel).” DİA, c. 32, ss. 104-05.
el-Kettânî, Muhammed b. Ca‘fer. (1994). Hadis Literatürü. Çev. Yusuf Özbek. İstanbul: İz
Yayınları.
Kırbaşoğlu, M. Hayri. (2000) İslâm Düşüncesinde Hadis Metodolojisi. 2. basım. Ankara:
Ankara Okulu Yay.
Koçyiğit, Talât. (2003). Hadis Tarihi. Ankara: TDV Yayınları.
Mâlik b. Enes. (t.y.). el-Muvatta’ (Yahya b. Yahya el-Leysî Rivayeti). Neşr. M. Fuâd
Abdulbâkî. [Beyrut?] : Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî.
Motzki, Harald. (2011). “Hicrî I. Asırdaki Sahîh Hadislerin Kaynağı Olarak Abdurrezzâk es-
San’ânî’nin Musannef’i.” Motzki, İsnad ve Metin Bağlamında Hadis Tarihlendirme
Metotları, çev. Bekir Kuzudişli (İstanbul: İz Yay.) içinde.
Özafşar, Mehmet Emin. (1999). İdeolojik Hadisçiliğin Tarihî Arka Planı Mihne Olayı ve
Haşeviye Olgusu. Ankara: Ankara Okulu Yay.
Özel, Ahmet. “Mâlik b. Enes.” DİA, c. 27, ss. 506-13.
Özkan, Halit. (2011). “Amele Delâlet Eden Tabirler Açısından Muvatta Nüshaları.” İslam
Araştırmaları Dergisi 25, ss. 1-26.
es-Safedî, Salahaddîn Halîl b. Aybek. (2000). el-Vâfî bi’l-Vefeyât. Tah. Ahmed el-Arna’ût ve
Turkî Mustafa. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Turâs.
Schacht, Joseph. “Mâlik b. Anas.” MEB İslam Ansiklopedisi, c. 7, ss. 252-57.
Sıddîqî, Muhammad Zubayr. (1966). Hadîs Edebiyatı Tarihi. Çev. Y. Ziya Kavakçı. İstanbul:
İrfan Yay.
Tokpınar, Mirza. “el-Musannef (Abdürrazzâk es-San’ânî).” DİA, c. 31, ss. 236-37.
Uğur, Mücteba. (1996). Hadis İlimleri Edebiyatı. Ankara: TDV Yayınları.
37
Yardım, Ali. “İbn Ebû Şeybe, Ebû Bekir.” DİA, c. 19, ss. 442-43.
_______. (2000). Hadis I- II. İstanbul: Damla Yay.
Talâ’i‘u’l-Musned li’l-İmâm Ahmed b. Hanbel (Ebû Musa el-Medînî’nin Hasâ’isu’l-Musned’i
& el-Cezerî’nin el-Mas’adu’l-Ahmed & Zehebî’nin Tarihu’l-İslâm adlı eserinde yer
alan Ahmed b. Hanbel tercemesi’nden oluşan eser). Thk. ve der. A. Muhammed
Şâkir. Kahire: Mektebetu’t-Turâsi’l-İslâmî.
ez-Zehebî, Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed. (1985). Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ’. Thk. Beşşâr
Avvâd Ma‘rûf ve dğrl. Beyrut: Mu’essesetu’r-Risâle.

1
Ünite 3
Ünite Adı Kutub-i Sitte – 1 (Câmi‘ler)
Ünite Yazarı Ar. Gör. Suat Koca
2
Ünitede Ele Alınan Konular
. Giriş: Kutub-i Sitte – 1 (Câmi‘ler)
. Buhârî (ö. 256/870)
o El-Câmi‘u’s-Sahîh
o Örnek Metin ve Tercümesi
. Muslim (ö. 261/875)
o El-Câmi‘u’s-Sahîh
o Örnek Metin ve Tercümesi
3
Ünite Hakkında
Bu ünite, hadisin ‘altın çağı’ olarak kabul edilen hicrî üçüncü asırda yazılan ve Kutub-i Sitte
adıyla meşhur olan altı hadis kitabından ikisini konu almaktadır. Bunlar Buhârî ve Muslim’in
el-Câmi‘u’s-Sahîh adlı eserleridir. İki eserin de klasik hadis edebiyatında câmi‘ olarak
tanımlanan bir tasnif tarzıyla yazılmış olması, onları Kutub-i Sitte içindeki diğer dört eserden
(Sunenlerden) ayrı olarak değerlendirmeye imkân vermektedir. Ayrıca bu iki eser ağırlıklı
olarak sahîh hadisleri ihtiva ettikleri için Sahîhayn olarak da adlandırılmıştır. Ünitede
öncelikle Buhârî ve Muslim’in hayatları, ilmî kişilikleri ve eserlerine dair özet bilgiler
verilmiş, ardından el-Câmi‘u’s-Sahîh adlı eserleri üslup ve içerik açısından incelenmiş, son
olarak ilgili eserlerden seçilerek Türkçeye çevrilmiş örnek metinler sunulmuştur. Böylece
ünitede teorik olarak aktarılan bilgilerin örnek bir metin üzerinden somut olarak
değerlendirilmesi ve pekiştirilmesi amaçlanmıştır. Ünitenin hazırlanmasında yararlanılan
kaynakları görmek, ünitedeki bilgilere kaynaklık eden kitap ve makaleleri tanımak ve konuyla
ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenler için de ünitenin sonuna Kaynakça eklenmiştir.
4
Öğrenme Hedefleri
Bu üniteyi tamamladığınızda;
. Kutub-i Sitte kavramının içeriğini ve oluşum sürecini öğrenip Kutub-i Sitte’yi
oluşturan eserleri sayabileceksiniz.
. Kutub-i Sitte’nin hadis edebiyatındaki yeri hakkında yorum yapabileceksiniz.
. Buhârî ve el-Câmi‘u’s-Sahîh adlı eseri hakkında bilgi edinecek ve örnek metin
üzerinden bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. Muslim ve el-Câmi‘u’s-Sahîh adlı eseri hakkında bilgi edinecek ve örnek metin
üzerinden bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. Örnek metinlerdeki hadisleri, yer aldıkları kitabın yöntem ve karakteristiği
çerçevesinde değerlendireceksiniz.
. İlgili eserlere ve eserlerdeki hadislere yönelik olarak bilimsel bir bakış açısı
kazanacaksınız.
. İlgili eserler üzerine kaleme alınmış klasik eserleri (şerh vb.) ve akademik çalışmaları
tanıyacaksınız.
5
Üniteyi Çalışırken
Bu üniteyi çalışırken;
. Kutub-i Sitte’nin yazıldığı hicrî üçüncü asırdaki hadis faaliyetlerini Talat Koçyiğit’in
Hadis Tarihi kitabından ve Ömer Özpınar’ın Hadis Edebiyatının Oluşumu eserinden
okuyarak dönemin bilimsel, toplumsal ve kültürel özellikleri hakkında yeterince bilgi
sahibi olduğunuzdan emin olunuz.
. Kutub-i Sitte’nin hadis edebiyatındaki yerini kavramak için İ. Lütfi Çakan’ın Hadis
Edebiyatı kitabını inceleyiniz.
. Kutub-i Sitte kavramının içeriği, gelişimi ve itibar kazanma süreci hakkında detaylı
bilgi edinmek için H. Musa Bağcı’nın “el-Kütübü’s-Sitte Kavramının Tarihsel
Gelişimi ve Otoritesini Oluşturan Faktörler” başlıklı makalesini okuyunuz.
. Muslim’in el-Câmi‘u’s-Sahîh’inin içeriği ve itibar kazanma süreci hakkında akademik
bilgi edinmek için Mehmet Emin Özafşar’ın “Rivâyet İlimlerinde Eser Karizması ve
Müslim’in el-Câmiu’s-Sahîh’i” başlıklı makalesini inceleyiniz.
. Kutub-i Sitte ve yazarları hakkında ansiklopedik bilgi için TDV İslâm
Ansiklopedisi’nin “Kutub-i Sitte,” “Sahîhayn,” “Buhârî,” “Muslim” ve “el-Câmi‘u’s-
Sahîh” maddelerine bakınız.
. Buhârî ve Müslim’in eserlerinin aktüel değeri ve bu eserlerdeki rivayetlerin hadis ilmi
açısından kritiği için M. Said Hatiboğlu’nun “Müslüman Âlimlerin Buhârî ve
Müslim’e Yönelik Eleştirileri” adlı makalesini okuyup tartışınız.
. Ünitedeki metinleri birbirleriyle ve diğer ünitelerdeki metinlerle mukayese ederek
farklı ve benzer yönleri tespit etmeye çalışınız.
. Ünitedeki bilgilerle mevcut bilgilerinizi karşılaştırıp değerlendirmesini yapınız.
. Buhârî ve Muslim’in el-Câmi‘u’s-Sahîh’lerini tanımaya ve neden büyük bir üne sahip
olduklarını kavramaya çalışınız.
. Hadis ilminin uzmanlık gerektiren dinî, tarihî, edebî ve teknik bir alan olduğunu daima
hatırlayınız.
. Ünitedeki metinlerde yer alan hadis terimlerinin (mu‘allak, mevkûf, cerh ve ta‘dîl,
zevâid, mutâbi‘, vb.) anlamları için kitabın sonundaki sözlüğe ve diğer hadis terimleri
sözlüklerine müracaat ediniz.
6
Giriş: Kutub-i Sitte – 1 (Câmi‘ler)
Kutub-i Sitte, ‘altı kitap’ anlamına gelen bir hadis edebiyatı terimidir. Bu terimin tarihî süreç
içinde kademeli olarak oluşup şekillendiği bilinmektedir. Hadisin ‘altın çağı’ olarak kabul
edilen Hicrî üçüncü asırda pek çok muhaddis tarafından farklı şekillerde tasnif edilmiş hadis
kitapları bulunmaktaydı ve bunlar zengin bir yazılı literatür oluşturmaktaydı. Zaman
içerisinde bu eserlerden bazıları, içeriklerinin güvenilirliği ve yazarlarının itibarının yanı sıra
mezhep taassubu ve ideolojik tartışmalar gibi nedenlerle diğerleri arasından sıyrılıp ön plana
çıktı. Hicrî dördüncü asra gelindiğinde, özellikle beş muhaddisin eseri Kutub-i Hamse (beş
kitap) şeklinde muteber hadis eserleri olarak anılmaya başlamıştı. Bunlar, Buhârî (ö. 256/870)
ve Muslim’in (ö. 261/875) el-Câmi‘u’s-Sahîh’leri ile Ebû Dâvûd (ö. 275/889), Tirmizî (ö.
279/892) ve Nesâî’nin (ö. 303/915) es-Sunen’leri idi. Bu eserlere hicrî altıncı asrın başlarında
İbn Mâce’nin (ö. 273/887) es-Sunen’i eklendi. İlk defa İbnu’l-Kayserânî’nin (ö. 507/1113),
yukarıda anılan beş kitaba tahsis ettiği atrâf kitabına İbn Mâce’nin eserini eklemesinden ve
Şurûtu’l-E’immeti’s-Sitte (Altı İmamın Hadis Alma Şartları) adlı kitabını telif etmesinden
sonra İbn Mâce’nin es-Sunen’i, Kutub-i Sitte içinde sayılmaya başladı.
Kutub-i Sitte’yi oluşturan eserler konusunda bütün hadis bilginleri aynı görüşte değildi. İbn
Mâce’nin diğer müellifler kadar titiz olmadığını düşünenler onun eserini Kutub-i Sitte
arasında saymıyorlardı. Bu çerçevede kimileri İbn Mâce’nin Sunen’i yerine Dârimî’nin (ö.
255/869) Sunen’ini, kimileri de Mâlik’in (ö. 179/795) Muvatta’ını Kutub-i Sitte’nin altıncı
kitabı olarak kabul etmişlerdi. Kimileri ise bir tercihte bulunmak yerine bu listeye başka bir
kitabı ekleyip Kutub-i Seb‘a (yedi kitap) veya üç kitap ekleyip Kutub-i Tis‘a (dokuz kitap)
gibi sınıflandırmaları tercih etmişti.
Hadis kitaplarının Kutub-i Sitte gibi başlıklar altında toplanmasının pratik bir yönü de vardı.
Bazı hadis kitapları içerik ve üslup açısından benzer yönlere sahipti ve bunları kendi içinde
gruplamak hayli işlevseldi. Mesela Kutub-i Sitte’yi oluşturan eserlerin hepsi aynı dönemde
yazılmıştı ve konulu olarak tasnif edilmişti. İşte Sunen-i Erba‘a, Kutub-i Hamse, Kutub-i
Sitte, Kutub-i Seb‘a, Kutub-i Tis‘a gibi sınıflandırmalar, yukarıda anılan tüm bu mülahazalar
etrafında ortaya çıkan isimlendirmelerden ibarettir.
Kutub-i Sitte’yi oluşturan eserlerin hepsi hicrî üçüncü asırda kaleme alınmışlardır. Onlar
varlık buldukları dönemin siyasî, sosyal, tarihî, dînî ve kültürel şartları ile birlikte
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda bazı Abbâsî halifeleri döneminde Kur’an’ın yaratılmış
olup olmadığı (halku’l-Kur’an) konusundaki tartışmalar nedeniyle bazı muhaddis ve
bilginlerin sorguya çekilip eziyet gördüğü ‘mihne’ olaylarının, Kutub-i Sitte’nin de dâhil
olduğu erken dönem hadis edebiyatında önemli bir izi ve etkisi olduğu belirtilmelidir.
Kutub-i Sitte yazarları, Ehl-i hadis veya Ashab-ı hadis diye bilinen gruba dâhildiler. Onlar
eserlerini yazarken bid‘atları yok etmek, Hz. Peygamber’in sünnetini ihya etmek, sünnete
aykırı tutum içinde olduklarını düşündükleri fırka mensuplarının görüşlerini bertaraf etmek
gibi gayeler taşıyorlardı. Ayrıca yaşadıklerı dönemin dinî, ilmî, itikadî ve fıkhî tartışmalarında
taraf olmuşlardı. Eserlerinin bazı bölümlerini kendi düşüncelerini savunmak ve muhaliflerini
susturmak için bir araç olarak kullanmışlardı. Örneğin Buhârî, el-Câmi‘u’s-Sahîh’teki
Kitâbu’t-Tevhîd bölümünü Kaderiyye ve Cehmiyye gibi fırkalara, Kitâbu’l-Fiten’i Hâricîlere,
Kitâbu’l-Ahkâm’ı Râfizîlere, Kitâbu’l-Îmân’ı Murcie’ye yönelik bir reddiye mahiyetinde
tasnif etmiştir. Kutub-i Sitte yazarlarının genel anlamda Ehl-i re’y karşıtı bir fikir ve tavır
içinde oldukları da bilinmektedir.
7
Kutub-i Sitte, biçim ve içerik olarak, kendisinden önce meydana getirilmiş hadis
edebiyatından faydalanmış ve pek çok noktada bu edebiyata tabi olmuştur. Hatta Kutub-i
Sitte’ye, daha önce konularına göre tasnif edilmiş rivayet malzemesinin özet şeklinde yeni bir
tertibi nazarıyla bakmanın, bizzat musannıflarının telif maksatlarına uygun bir hareket tarzı
olacağı belirtilmiştir.
Kutub-i Sitte yazarları, eserlerine aldıkları hadisleri hangi şartlara göre seçtiklerini
zikretmemişlerdir. Onlarara nispet edilen şartlar, eserleri incelenmek suretiyle tesbit edilmiş
olmakla beraber bu konuda çalışma yapanların vardığı sonuçlar aynı değildir.
Gördüğü ilgiye bağlı olarak Kutub-i Sitte üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. Bu
çalışmalarıdan bazıları derleme (cem‘) ve özetleme/kısaltma (ihtisâr) türünde, bazıları isnad
ve ricâl merkezli olarak, bazıları da şerh tarzında kaleme alınmıştır. Örneğin el-Beğavî (ö.
516/1122) Mesâbîhu’s-Sunne adlı eserinde Kutub-i Sitte’deki ve Dârimî’nin Sunen’indeki
hadisleri ‘sıhâh’ ve ‘hısân’ şeklinde ikiye ayırarak derlemiştir. İbnu’l-Esîr (ö. 606/1210)
Câmi‘u’l-Usûl başlıklı kitabında İbn Mâce hariç Kutub-i Sitte’deki ve Muvatta’daki hadisleri
konularına göre alfabetik olarak bir araya getirmiştir. İbnu’d-Deyba‘ (ö. 944/1537) ise İbnu’l-
Esîr’in Câmi‘u’l-Usûl’unü ihtisâr edip tekrarları çıkarmış ve Teysîru’l-Vusûl adlı derlemesini
yazmıştır. Bu eser, İbrahim Canan tarafından Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi adıyla
18 cilt halinde Türkçe’ye çevrilmiştir. Mütercim, eserin aslında bulunmayan İbn Mâce’nin es-
Sunen’indeki rivayetleri de çeviriye eklemiştir. Sözkonusu çeviri eserin Kutub-i Sitte’nin
orijinali olmadığı, sadece Kutub-i Sitte’nin bir derlemesine dayandığı özellikle belirtilmelidir.
Diğer taraftan el-Cemmâ‘îlî (ö. 600/1203), Kutub-i Sitte’de yer alan râvilerin hal
tercemelerine dair el-Kemâl fî Esmâ’i’r-Ricâl’ini yazmıştır. El-Mizzî (ö. 742/1341) bu eseri
yeniden düzenleyip eksiklerini tamamlayarak Tehzîbu’l-Kemâl’i kaleme almış; İbn Hacer (ö.
852/1449) bu eseri bazı ilavelerle ihtisâr edip Tehzîbu’t-Tehzîb’i yazmıştır.
Kutub-i Sitte’deki hadisleri dil, üslûp, muhteva, hüküm, isnad, ravi gibi yönlerden açıklama
maksadıyla yapılan şerh çalışmalarına gelince, bunlara ünitede her eser hakkında bilgi
verilirken kısaca değinilmiştir.
Kutub-i Sitte’nin, hadislerin büyük bir kısmını içerdiği ve genellikle güvenilir olanları ihtiva
ettiği bir gerçektir. Ancak bu kitapların içerisinde hasen, zayıf ve mevzû‘ hadislerin bulunduğu
da bir hakikattir. Bir hadisin Kutub-i Sitte’de yer alması, onun sıhhat yönünden
soruşturulmasına engel değildir. Kutub-i Sitte yazarlarından hiç biri, kendi kitaplarına
aldıkları hadislerin mutlak ve yanlışlanamaz bir şekilde sahîh olduğunu yahut kendi
kitaplarında bulunan hadislerin dışında sahîh hadis bulunmadığını iddia etmemişlerdir. Bu
nedenle Kutub-i Sitte’de yer alan her hadisin tek tek ele alınıp hadis ilminin ölçütlerine göre
incelenmesi daha isabetlidir. Hadis ilminde bir hadisin sıhhati, hadisin içinde yer aldığı kitaba
göre değil, isnadındaki ravilerin incelenmesi ve muhtevasındaki unsurların araştırılmasıyla
tespit edilir. Bu ise temelde içtihadî bir meseledir. Kutub-i Sitte yazarları bu konuda takdire
şayan bir çaba içinde olmuşlarsa da, her içtihadın doğru veya yanlış olma ihtimali bulunduğu
unutulmamalıdır. Günümüzde özelde Kutub-i Sitte, genelde bütün hadis edebiyatı ile nasıl ve
ne şekilde diyalog kurmamız gerektiği önemli bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Hadis
rivayetleri ile İslam toplumunun dinî, ahlakî, kültürel, tarihsel ve toplumsal kabul ve değerleri
arasında sıkı bir irtibat bulunduğu düşünüldüğünde, hadis rivayetlerini değerlendirmek için
onların sıhhati ve sübutu hakkında verilmiş veya verilecek sahîh, hasen, zayıf veya mevzû‘
gibi hükümlerle iktifa etmenin daraltıcı ve kolaycı bir yaklaşım olduğu düşünülebilir. Bu
8
noktada rivayet malzemesine yönelik alternatif yaklaşımlar öneren bilimsel çalışmaları
dikkate almak yerinde bir tavır olarak görünmektedir.
Kutub-i Sitte’yi oluşturan eserlerin hepsi konularına göre tasnif edilmiştir. Bununla birlikte
içerikleri ve türleri itibariyle câmi‘ler ve sunenler olarak iki kısma ayrılabilir. Kutub-i Sitte’yi
oluşturan eserlerden Buhârî ve Muslim’in eserleri câmi‘; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn
Mâce’nin eserleri ise sunen olarak nitelendirilir. Câmi‘, dinle ilgili hemen her konuya dair
hadisleri ihtiva eden hadis kitabı anlamına gelir. Hadis bilginleri bu konuları iman, ahkâm,
âdâb, tefsir, tarih, zühd, menâkıb ve fiten gibi başlıklar altında toplamışlardır. Buhârî ve
Muslim’in el-Câmi‘u’s-Sahîh’leri, bu konulara dair hadisleri ihtiva ettikleri için câmi‘ türü
eserler olarak kabul edilmiştir. Ayrıca bu iki eser ağırlıklı olarak sahîh hadislerden oluştuğu
için ‘iki sahîh hadis kitabı’ anlamına gelen Sahîhayn olarak da adlandırılmıştır. Eserlerin
başlığını oluşturan el-Câmi‘ ve es-Sahîh sözcükleri onların içerik ve türüne işaret etmektedir.
Ayrıca bir hadisin hem Buhârî’nin hem de Muslim’in el-Câmi‘u’s-Sahîh’inde yer alması
durumunda, bu hadisin Buhârî ve Muslim tarafından ittifakla nakledildiğini belirtmek üzere
‘muttefakun aleyh’ terimi kullanılmıştır.
Buhârî ile Muslim’in Sahîh’lerine büyük bir ilgi ve teveccüh gösterilmiştir. Diğer yandan bu
iki eseri çeşitli yönlerden birbiriyle karşılaştıran ve hangisinin daha üstün olduğunu tartışan
bilginler de olmuştur. Batı İslam bölgesinde (Mağrib) yetişen muhaddislerden kimileri, bir
hadisin çeşitli tariklerini bir araya getiren bir yöntem izlemesi ve hadisi lafzen rivayet etmeye
itina göstermesi sebebiyle Sahîh-i Muslim’i Sahîh-i Buhârî’ye tercih etmişlerdir. Ancak
âlimlerin büyük çoğunluğu, sened ve ravilerinin güvenilirliği açısından ve hadislerden fıkhî
sonuç elde etme bakımından Buhârî’nin Sahîh’ini Muslim’in Sahîh’inden üstün tutmuşlardır.
9
1. Buhârî (ö. 256/870)
Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail b. İbrahim el-Cu‘fî el-Buhârî, 194/810 yılında, Orta
Asya’nın en eski yerleşim bölgelerinden olan ve günümüzde Özbekistan sınırları içinde
bulunan Buhara’da doğmuştur. Devrinin önemli muhaddislerinden hadis öğrenen babasını
küçük yaşlarda kaybetmiş, annesinin himayesinde on yaşından itibaren Buharalı bilginlerden
ilim tahsil etmeye başlamıştır. On altı yaşına geldiğinde kendi bölgesinde nakledilmekte olan
bütün hadis rivayetlerini dinlediği, ayrıca re’y taraftarlarının fıkhî içtihatlarını öğrendiği
nakledilir. Buhârî daha sonra ilmî birikimini artırmak ve hadiste derinleşmek için Mekke,
Medine, Mısır, Dımaşk, Bağdat, Basra, Belh, Re’y, Kûfe, Humus, Vâsıt, Cezire ve Nişapur
gibi ilim merkezlerine seyahat etmiştir. Bu merkezlerde dönemin ilim ve fikir faaliyetlerine
bizzat tanıklık etmiş ve binden fazla muhaddisten hadis yazmıştır. Hocaları arasında Ahmed
b. Hanbel (ö. 241/855), el-Humeydî (ö. 219/834), İshak b. Râhûye (ö. 238/852), Kuteybe b.
Saîd (ö. 240/854), Nu‘aym b. Hammâd (ö. 229/843), Ali b. el-Medînî (ö. 234/848), Yahyâ b.
Maîn (ö. 233/848), Ebû Bekr b. Ebî Şeybe (ö. 235/849) ve ed-Dârimî (ö. 255/868) gibi
tanınmış isimler vardır. Kendisinden binlerce talebenin hadis dinlediği ve yazdığı belirtilir.
Kutub-i Sitte yazarlarından Muslim ve Tirmizî onun talebelerindendir.
Buhârî kırk yıl kadar süren seyahatleri neticesinde yazılı hadis kaynaklarından oluşan zengin
bir kütüphane meydana getirmiştir. Kendi eserlerini kaleme alırken esas olarak bu yazılı
malzemeden istifade etmiştir. Onun, yazdığı hadisleri aynı zamanda hafızasına kaydettiğine,
hatta hafızasının gücü konusunda zorlu sınavlardan geçtiğine dair haberler de bulunmaktadır.
Buhârî’nin hayatındaki dönüm noktalarından biri ‘mihne’ olayıdır. Vefatına yakın sıralarda
Nişabur’da Kur’an’ın ve Kur’an lafızlarını telaffuz etmenin ‘mahlûk’ (yaratılmış) olup
olmadığı konularında hocası Muhammed b. Yahya ez-Zuhlî (ö. 258/872) ve ona yakın bazı
hadisçilerle yaşadığı tartışmalar onu zor durumda bırakmış ve Nişabur’u terk etmiştir.
Ardından önce Merv’e, sonra kendi memleketi Buhara’ya gitmiştir. Ancak Horasan Valisi
Halid b. Ahmed ez-Zuhlî’nin sarayında hadis dersi verme isteğini geri çevirdiği için
Buhara’yı terk etmek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine akrabalarının bulunduğu Semerkand
yakınlarındaki Hartenk kasabasına gitmiş ve burada hastalanarak 256/870 yılında vefat
etmiştir. Ömrünü ilme ve hadise adayan Buhârî’nin evlenip evlenmediği konusunda
kaynaklarda ihtilaflı bilgiler vardır.
Buhârî kendi döneminin en önemli hadis bilginleri arasında sayılmıştır. Onun hadis ilmindeki
uzmanlığı, titizliği ve birikimi daima takdir edilmiştir. İbn Huzeyme’ye (ö. 311/923) atfedilen
“Gökkubbenin altında Rasûlullah’ın hadisini Muhammed b. İsmâil’den daha iyi bileni
görmedim” sözü onun hadis ilmindeki yerini çarpıcı bir biçimde dile getirir. Ancak
Buhârî’nin ve eserinin otorite kazanması belli bir süreç içinde gerçekleşmiştir.
Buhârî hadis sahasındaki faaliyetleriyle şöhret bulsa da, akaide dair konularla da ilgilenmiştir.
O, itikadi meselelerde selef inancına aykırı görüşler ileri süren Cehmiyye, Mu‘tezile, Havâric
ve Şîa mezheplerini tenkit etmiş ve bu yönüyle ehl-i sünnet mezhebinin oluşumuna katkıda
bulunan Sünnî âlimlerden kabul edilmiştir. Onun el-Câmi‘u’s-Sahîh’inde, iman-amel ilişkisi,
sıfatlar, ru’yetullâh, halku’l-Kur’an, kader ve sünnetin değeri gibi konularda o dönemde
cereyan eden tartışmaların yansımalarını görmek mümkündür.
Buhârî aynı zamanda bir fıkıh bilginidir. Birçok meselede Şâfiî (ö. 204/820) ile benzer
görüşlere sahip olsa da, Kitab ve Sünnet’e en geniş çerçevede vâkıf olması ve hükümleri
doğrudan o kaynaklardan elde etmesi bakımından mutlak müctehid olarak değerlendirilmiştir.
10
Buhârî’nin bilhassa Ebû Hanîfe’ye (ö. 150/767) ve Hanefî fakihlere yönelik eleştiri ve
itirazları meşhurdur. Onun, el-Câmi‘u’s-Sahîh’inde ‘kâle ba‘du’n-nâs’ (bazı insanlar şöyle
der...) ibaresiyle görüşlerini nakledip eleştirdiği kişilerin, Ebû Hanîfe ve taraftarları olduğu
belirtilmiştir.
Buhârî’nin en önemli eseri el-Câmi‘u’s-Sahîh adlı hadis kitabıdır. Onun, hadis rivayetiyle
meşgul olmuş ravilerin hayatlarına ve güvenilirlik derecelerine dair kaleme aldığı biyografik
eserler de hadis ilmi açısından önemlidir. Et-Târîhu’l-Kebîr, et-Târîhu’l-Evsat, et-Târîhu’s-
Sağîr, ed-Du‘afâ’u’s-Sağîr, Kitâbu’l-Kunâ, et-Tevârih ve’l-Ensâb adlı eserleri bu türden
kitaplardır. El-Edebu’l-Mufred başlığı taşıyan eseri ise, bireysel ve toplumsal hayata ilişkin
etik, estetik ve pratik bir yaklaşım içeren hadisleri ihtiva eder. O ayrıca, kulların diğer fiilleri
gibi Kur’an’ı telaffuz edişlerinin de mahlûk olduğunu ortaya koymak maksadıyla Halku
Ef‘âli’l-İbâd, namazda rukûa varırken ve rukûdan kalkarken elleri kaldırmanın sünnet
olduğuna dair Ref‘u’l-Yedeyn fî’s-Salât, ve farz namazlarda imamla beraber cemaatin de
Kur’an okumasının gerekli olduğu hakkında el-Kırâatu Halfe’l-İmâm başlıklı eserler kaleme
almıştır.
El-Câmi‘u’s-Sahîh
Sahîh-i Buhârî diye de bilinen el-Câmi‘u’s-Sahîh’in tam adı, el-Câmi‘u’l-Musnedu’s-Sahîhi’l-
Muhtasar min Umûri Rasûlillâh -sallallâhu aleyhi ve selem- ve Sunenihî ve Eyyâmihî’dir.
Eserin adında yer alan el-Câmi‘ kelimesi çeşitli konulara dair hadislerin bir araya
getirildiğine, el-Musned sözcüğü kitapta muttasıl senedlerle nakledilen rivayetlere yer
verildiğine, es-Sahîh kelimesi eserde yer hadislerin sahîh olduğu düşünülen rivayetlerden
seçildiğine, el-Muhtasar da sahîh hadislerin tamamının değil sadece bir kısmının
zikredildiğine işaret eder.
Buhârî’nin, hocası İshâk b. Râhûye’nin bir ders esnasında sadece sahîh hadisleri içeren kısa
ve özlü bir esere ihtiyaç duyulduğundan söz etmesi üzerine böyle bir eser kaleme almak için
harekete geçtiği belirtilir. Onun ayrıca kendi dönemindeki ilmî ve fikrî tartışmalara taraf
olmak ve hadisler vasıtasıyla ehl-i hadisin görüşlerini savunmak gibi amaçlarının olduğu
anlaşılmaktadır.
Buhârî’nin, yazımı on altı yıl süren el-Câmi‘u’s-Sahîh’ini vefatından en az yirmi üç yıl önce
tamamladığı, ancak ömrünün sonuna kadar kitabında değişiklikler yaptığı nakledilir. O,
eserini ilim yolculuklarında topladığı 600.000 hadisten seçerek meydana getirmiştir. Sadece
sahîh hadislerden oluşan ilk derlemenin sahibi olan Buhârî, eserine almadığı sahîh hadislerin
aldıklarından fazla olduğunu söylemiştir. Onun el-Câmi‘u’s-Sahîh’e aldığı hadisleri seçerken
bir takım şartlar gözettiği bilinmektedir. Bunlardan biri de mulâkat/likâ şartıdır. Buhârî’ye
göre hadislerin mevsûl/muttasıl sayılabilmesi için hadisi rivayet eden ravilerin bir kez de olsa
birbirleriyle görüşmüş ve birbirlerinden hadis almış olduğunun bilinmesi gerekir. Muslim ise
bu şartı ağır bulmuş ve bunun yerine mu‘âsaratı yani bir râvinin rivayet aldığı kişiyle aynı
zamanda yaşamasını ve birbirleriyle muasır olmalarını yeterli görmüştür.
M. Fuad Abdulbaki’ye göre eserde 97 kitâb (bölüm), 3889 bâb (alt konu başlığı)
bulunmaktadır. İbnu’s-Salâh’a (ö. 643/1245) göre eserde mükerrerleriyle birlikte 7275 hadis
olup, tekrarsız rivayetlerin sayısı 4000, bunların içinde muttasıl rivayet edilenler ise 2602’dir.
İbn Hacer’e göre Sahîh’te 1341 mu‘allak rivayet ve 341 mutâbi‘ hadis bulunmaktadır.

11
Sahîh-i Buhârî’yi diğer türdeşlerinden ayıran özelliklerinin başında, terceme (ç. terâcim) adı
verilen bâb başlıkları gelir. Buhârî, şartlarına uymamakla beraber delil olmaya elverişli olan
rivayetleri, konuyla ilgili âyetleri, ta‘lîk yoluyla naklettiği hadisleri ve sahabe, tabiîn ve
meşhur imamların sözlerini bâb başlıklarında zikretmiştir. Bâb başlıklarında sıkça yer alan ve
senedin tamamının çıkarılmasıyla yahut baş tarafından bir veya birkaç râvinin atılmasıyla
nakledilen mu‘allak hadisler, Fuat Sezgin’e göre, Buhârî’nin rivayet hakkını almadığı
kitaplardan ‘vicâde’ yoluyla aldığı hadislerdir. Öte yandan bâb başlıklarında kesinlik ifade
eden kalıplar (cezm) ile zikredilen rivayetlerin güvenilir olduğu, kesinlik ifade etmeyen
meçhul fiil kalıpları (temrîz) ile aktarılan rivayetlerin ise zayıf olduğu değerlendirilmiştir. Bu
sebeple bâb başlıklarında görülen bir rivayet kaynak olarak verilmek istendiğinde, onun
tercemede yer aldığını belirtmek gerekir. Buhârî’nin bâb başlıkları onun görüşlerini
yansıtması ve ulaştığı fıkhî sonuçları göstermesi bakımından önemli bulunmuştur. Bu konuda
“fıkhu’l-Buhârî fî terâcimih” (Buhâri’nin görüş ve düşünceleri bâb başlıklarındadır) sözü
meşhurdur. Buhârî bâb başlıklarında kendi görüşünün yanı sıra ‘insanlardan kimileri’,
‘insanlardan biri’ gibi ifadelerle farklı görüş sahibi kimselerin kanaatlerini de nakletmiş ve
tartışmıştır.
El-Câmi‘u’s-Sahîh’te sıkça görülen uygulamalardan biri de hadis rivayetlerinin farklı kitâb ve
bâblarda tekrar edilmesidir. Buhârî’nin birden fazla hüküm ihtiva eden bir hadisi, ilgili olduğu
konuların her birinde yalnızca o bâbla ilgili kısmını bölerek (taktî‘ yoluyla) tekrar etmesi, aynı
hadisten azami surette faydalanmak, hadisten elde edilmesi mümkün olan bütün fıkhî
hükümleri göstermek ve hadisin metni ve senediyle ilgili meseleleri en kısa yoldan ortaya
koymak gibi amaçlara yöneliktir. Mesela Hz. Ömer’den nakledilen “Ameller niyetlere
göredir…” hadisi, el-Câmi‘u’s-Sahîh’te bed’u’l-vahy, iman, talâk, nikah, ıtk, eymân, hiyel ve
menâkıbu’l-ensâr bölümlerinde nakledilir ve rivayetlerin senedlerinde ve metinlerinde
farklılıklar bulunur.
Sahîh-i Buhârî’nin muhteva itibariyle en dikkat çekici yönlerinden biri, hicrî üçüncü asrın
ilmî ve fikrî tartışmalarının esere yansımış olmasıdır. Eserde, bilhassa kelamî ve fıkhî pek çok
meselenin açık bir şekilde ele alındığı yahut bu meselelere örtülü bir biçimde göndermede
bulunulduğu görülür. İmanın tanımı, artıp artmayacağı ve iman-amel ilişkisi, Allah’ın
sıfatlarının varlığı ve mahiyeti, Allah’a yön (cihet) nispet edilip edilemeyeceği, Allah’ın
görülüp görülemeyeceği (ru’yetullâh), kader meselesi ve insan fiillerinin yaratılmışlığı (halku
ef‘âli’l-ibâd), Kur’an’ın yaratılmış olup olmadığı (halku’l-Kur’an ve kelâmullâh), bilgi ve
hüküm kaynağı olarak haber-i vâhid’in değeri ile fıkıh kapsamındaki konulara ilişkin muhtelif
tartışmalar, Sahîh-i Buhârî’nin oluşumuna ve şekillenmesine doğrudan etki etmiştir. Böylece
Buhârî, ashab-ı hadise özgü bilimsel ve psikolojik bir motivasyonla, sünnet ve hadise aykırı
tutum içinde olduğunu düşündüğü kaderiyye, cehmiyye, murcie, havâric ve ehl-i re’y gibi
grupların görüşlerini eleştirip çürütmeye çalışmış, eserini ehl-i hadisin düşüncelerini
savunmak ve muhaliflerini susturmak için bir araç olarak kullanmıştır.
Sahîh-i Buhârî, konulu hadis kitapları içinde Kitâbu’t-Tefsîr başlığıyla tefsir konusuna
müstakil bir bölüm ayıran ilk eserdir. Beş yüz kadar rivayetten oluşan bu bölüm, erken dönem
dil bilginlerinin yazılı eserlerinden aktarılan yoğun filolojik malumat ile dikkati çekmektedir.
Buhârî, el-Câmi‘u’s-Sahîh’ini tasnif ederken, o dönemde mevcut olan yazılı hadis
kaynaklarından önemli ölçüde yararlanmıştır. O, rivayet hakkına sahip olduğu kitaplardan
haddesanâ ve ahberanâ gibi edâ lafızlarıyla, rivayet hakkına sahip olmadıklarından ise kâle
tabiriyle hadis aktarmıştır.

12
Sahîh-i Buhârî İslam ilim ve kültür tarihi boyunca büyük bir ilgi görmüş, muteber bir kitap
olarak zaman içinde yaygın bir otorite kazanmıştır. Üzerinde en fazla çalışılan hadis eseri
olduğu kabul edilir. Sahîh-i Buhârî’nin başlıca şerhleri arasında İbn Hacer’in (ö. 852/1449)
Fethu’l-Bârî’si, Bedreddin el-‘Aynî’nin (ö. 855/1451) ‘Umdetu’l-Kârî’si ve el-Kirmânî’nin
(ö. 786/1384) el-Kevâkibu’d-Derârî’si sayılabilir.
El-Câmi‘u’s-Sahîh geniş halk kitleleri tarafından da rağbet görmüş, sevap kazanmak, maddi
ve manevi sıkıntı ve hastalıklardan kurtulmak, her türlü murada nail olmak maksadıyla
hatimleri yapılmıştır. Bununla birlikte eser, hadis ilmi açısından bazı münekkit hadis
âlimlerinin eleştirilerine konu olmaktan kurtulamamıştır. Ed-Dârakutnî (ö. 385/995), Ebû Zerr
el-Herevî (ö. 434/1042), İbn Hazm (ö. 456/1063), İbn Abdilberr (ö. 463/1071), el-Hatîb el-
Bağdâdî (ö. 463/1071) ve Abdulmu’min b. Halef ed-Dimyâtî (ö. 705/1306) gibi âlimler
Sahîh-i Buhârî’deki illetli hadisleri ve problemli ravileri/senedleri tenkit etmişlerdir. Diğer
yandan Zeynuddîn el-Irakî (ö. 806/1414), Ebû Zur‘a el-Irakî (ö. 826/1423) ve İbn Hacer (ö.
852/1449) gibi muhaddisler bu tenkitlere cevap veren eserler kaleme almışlardır.
13
Örnek Metin ve Tercümesi
....... ............
1) ..... ... ..... ... ....... .......... ...... ..... ........ ......... ......... ..... ......... ....... ......... .......... )
........... ...... ....... .... ..... ........... ......... ........ .... .......... ......... ............ .... .......... .... ....... .... ......... .... ......
....... .... .......... ....... ...... ..... ......... ....... ..... ......... .......: ........ ..... ........ .... ...: ...... ...... .......... ...... ..... ........
......... ....... .... ...... ..... ...... ...... ........ ..... ....: ....... ........ ..... ...... .... ...... .......... . ........ ....... ... ...........
..... .... ........... ....... ......... .. .... ........ ....... .............. ..... ....... .... ...... .......... ...... ......... ... .......... ...............
....... ......... .............. ..... ....... ......... .......... ....... ... .............. ........ .... ........... ... ..... .. ... ............ ....... ......... ........
...... ......... ......... ......... ......... ........ .
......... ......... .... ......... ......... ......... ......... ......... .... ..... ........ ............ .... ......... ....... .......... .... ........
.... ....... .... ...... .....: ..... .......... ...... ..... ........ .........: ... ....... ......... ... ..... ....... .. ... ........... .....: ....... ...........
......... .....: .... ........... ..... .......... .... ........ ......... ... .. ....... .......... .....: ....... ........... ......... .....: .... ... ............. .
......... ............. .......... ........ .... ...... ........... .... ...... ....... .... ...... ........... .... ..... .. ......... .... ........ .... .....
....... ............ ..... ....... ...... ....... ........ .... .... ....... ...... ............. ........ ........ ..... ..... .. ........ ...... ..... ........ .........
........ .... ....... ......... ......... ............. ....... ....... ....... ...... .... ........ .........: ......... ....... ......... ....... .......... .....
......... . . ..... ............ .... ......... .... ........ .... ...... ............ .... ........ .... ..... ........ ........... .... . ......... ....
............ .... .......... ...... ..... ........ ..........
......... ........ .... ........ ......... ..... ....... ......... ........ .... ..... ..... ........ ..... ..... .......... ......... .... ...... ............
......... .... ....... ........ ...... ...... ........... . ......... ... ...... ......... ...... .......... ...... ..... ........ .......... .... .........: .....
... .. ........ ...... .... .. ..... ....... ........ .. .......... ...... ..... ........ ......... ..... ....... ..... .......... ....... ........ ............. ... ......
........ ....... ...... ........... ...... ..... ........ .......... .......: ....... ....... ...... ........ ........ .... ........ .......: ......... ......
... ....... .......... ...... ..... ........ .........: ........... ..... ....... .......... .. ............ ....... ....... .... ........ .
(…)
....... ........
..... ... ........ .............
14
....... ...... ........: .... ...... ....... ...... ........ .... ......... ...... ...... ........ ........ .......... ... .. ..... ..... ......
......... ...... ..... ....... ..... ....... .......... ......... .......... ...... ..... ........ ......... ... ......... ......... ......... .
......... ......... .... ....... ......... ......... .... ............ .... .......... .... ....... .... .......... .... ..... ....... ..... ....... .........
....... ................. ......... ....... ....... ...... ........ ....... ....... ... .... .... .... ....... :........ ....... .......... ..... .............
....... ...... ........ .... ........ ....... ..... ......... .... ........ ........... ...... ......... .......... ..... ....... ........ ....... .
..... .......... ......... ......... ... ......... ........ .... ............. ......... ..... .......... .... ........ .... ........ .... ..... ........ .............. .....: ........... .......
....... ...... ..... ........ ......... ....... ..... ......... ..... ......... ....... ..... ............... ........ ..... .......... .....: ..... .........
....... .......... ....... ....... ....... ...... ..... ........ .........: ........ ........ ... ...... ....... .......... ...... .......... ........... ....
...... ........ ..... .......... ........ ....... ......... ......... ..... .....: ...... ....... ........ ............ .. ....... ........ .. ... ........ ...... .........
........ ......... .........: ..... ......... ....... ......... .......... .... ....... ...... ... ...... ....... ......... .. .... .......... ............ ......... ...
........ ...... ........ ....... ........ ....... ...... ...... ....... .......... ...... ............ ............... ....... ........ ...... ....... ........ ........ ....
........ .... ....... ..... ........ .... ..... ........ . ..... ...... ...... ...... ...... ...... ......... .......: .......... .... . ........ ...... ....... ........
....... .
Kitâbu’t-Tevhîd (Allah’ın bir ve tek oluşu hakkındaki bölüm)
(1) Hz. Peygamber’in (sas), ümmetini yüce Allah’ın bir ve tek oluşunu (kabul etmeye)
çağırması hakkındaki hadisler bâbı
Bana Abdullah b. Ebî’l-Esved haber verdi. (Dedi ki) bize el-Fadl b. el-Alâ haber verdi. (Dedi
ki) bize İsmail b. Umeyye haber verdi. O Yahyâ b. Muhammed b. Abdillah b. Sayfî’den
rivayet etti. O İbn Abbas’ın azatlısı Ebû Ma‘bed’den işitti. Dedi ki, ben İbn Abbas’tan işittim.
İbn Abbas şöyle dedi: Hz. Peygamber (sas) Muâz’ı Yemenlilere gönderdiğinde şöyle
buyurdu: “Sen Ehl-i Kitap (Hıristiyan) olan bir topluluğa gidiyorsun. Onları ilk olarak Yüce
Allah’tan başka ilâh olmadığını kabule davet et. Allah’ın birliğine (inanıp onu) tanıdıkları
zaman onlara Allah’ın bir gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını haber ver. Namaz
kılmaya başladıklarında Allah’ın onlara mallarından zekât vermeyi farz kıldığını, zekâtın
onların zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını haber ver. Bunu kabul ettiklerinde
kendilerinden zekât al; ancak (zekât alırken) insanların mallarının en değerlisini almaktan
sakın!”
Bize Muhammed b. Beşşâr haber verdi. (Dedi ki) bize Ğunder haber verdi. (Dedi ki) bize
Şu‘be haber verdi. O Ebû Husayn ve el-Eş‘as b. Suleym’den rivayet etti. Onlar el-Esved b.
Hilâl’den işittiler. O Muâz b. Cebel’den rivayet etti. Muâz dedi ki: “Hz. Peygamber (sas)
şöyle buyurdu: ‘Ey Muâz! Sen Allah’ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor
musun?’ Muâz: ‘Allah ve Rasûlü daha iyi bilir’ dedi. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
‘(Allah’ın kulları üzerindeki hakkı) kulların O’na kulluk/ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O’na
15
ortak koşmamalarıdır. Peki, kulların Allah üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun?’
Muâz: ‘Allah ve Rasûlü daha iyi bilir’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, ‘(Allah’a
kulluk/ibadet etmeleri ve O’na ortak koşmamaları durumunda) onlara azap etmemesidir’
buyurdu.”
Bize İsmail haber verdi. (Dedi ki) bana Mâlik haber verdi. O Abdurrahman b. Abdillah b.
Abdirrahmân b. Ebî Sa‘sa‘a’dan, o babasından, o Ebû Saîd el-Hudrî’den rivayet etti: “Bir
adam bir başka adamın ‘Kul huva’llâhu ahad’ sûresini tekrar tekrar okuduğunu işitti. Sabah
olunca Hz. Peygamber’e (sas) geldi ve durumu ona da anlattı. Adamın kendisi bunu
azımsıyordu. Bunun üzerine Rasûlullah (sas) ‘Canım elinde olana (Allah’a) yemin ederim ki,
o sure Kur’an’ın üçte birine denktir’ buyurdu.” İsmail b. Ca‘fer, Mâlik’ten, o
Abdurrahmân’dan, o babasından, O da Ebû Saîd’den şunu ilave etti: Ebû Saîd: “Bana
kardeşim Katâde b. en-Nu‘mân Hz. Peygamber’den (sas) haber verdi (dedi).”
Bize Ahmed b. Salih haber verdi. (Dedi ki) bize İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki) bize Amr
haber verdi. O İbn Ebî Hilâl’den rivayet etti. Ona Ebu’r-Ricâl Muhammed b. Abdirrahmân
nakletti, ona Hz. Âişe’nin yanında yetişen annesi Amra bt. Abdirrahmân haber verdi. O
Âişe’den rivayet etti. Hz. Âişe şöyle dedi: “Hz. Peygamber (sas) bir kişiyi askerî bir bölüğe
komutan tayin edip sefere göndermişti. Bu kişi (bölüğündeki) arkadaşlarına her namaz
kıldırışında İhlâs sûresini okuyarak kıraatini bitirmişti. Seferden geri döndüklerinde bu
durumu Rasûlullah’a (sas) bildirdiler. O da, ‘Sorun bakalım, niçin böyle yapıyormuş?’
buyurdu. İnsanlar bunun sebebini sorunca, o kişi, ‘İhlâs sûresi Rahman’ın sıfatlarından
bahsediyor; bu yüzden onu okumayı seviyorum’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas),
‘Öyleyse kendisine Allah’ın da onu sevdiğini söyleyin!’ buyurdu.”
[Kaynak: Buhârî, Tevhîd, 1, c. 8, ss. 163-165]
Kitâbu’l-Hıyel (Hîleler; şekil bakımından hukuka uygun çözüm ve çıkış yolları)
Hibe ve şuf‘a hakkındaki bâb
Bazı insanlar şöyle demiştir: “Eğer bir kişi bin dirhem (gümüş para) veya daha fazla bir
meblağı hibe etse ve hibe edilen bu miktar hibenin verildiği kimsenin yanında senelerce kalsa,
hibe veren kimse de hibeyi alan kimse ile hibenin harcanmaması konusunda anlaşarak bu
konuda hile yapsa, hibe veren kimse bu hibesinden döndüğü zaman bunlardan hiçbirine zekât
düşmez.” (Buhârî şöyle demiştir Bunu söyleyen kişi, Rasûlullah(’ın hibeden dönmeyi
yasaklayan hadisin)e muhalefet etmiştir; ayrıca (hibe edilen miktarın hibeyi alan kimsenin
yanında zekâtı gerektirecek bir süre kalmasıyla sabit olan) zekâtı da düşürmüştür.
Bize Muhammed b. Yusuf rivayet etti. Bize Sufyân rivayet etti. O İbrahim b. Meysere’den, o
Amr b. eş-Şerîd’den, o Ebû Râfi‘den şunu nakleti: Sa‘d (b. Ebî Vakkâs) bir evi dört yüz
miskâl (bir para birimi) karşılığında satmak için bir kişiyle pazarlık etti. Ona, “Eğer ben Allah
Rasûlü’nün, ‘Komşu, (mala) yakınlığı sebebiyle (onu satın almaya herkesten) daha çok hak
sahibidir’ buyurduğunu işitmiş olmasaydım, bu evi sana vermezdim” dedi. Bazı insanlar ise
şöyle demiştir: “Bir kimse bir evin payını satın alsa da şuf‘ayı iptal etmek isterse, (satın aldığı
malı) henüz yeminle yükümlü olmayan küçük oğluna hibe eder.”
Zekât memurunun kendisine hediye verilmesi için hile yapması hakkındaki bâb

16
Bize Ubeyd b. İsmail haber verdi. (Dedi ki) bize Ebû Usâme haber verdi. O Hişâm’dan, o Ebû
Humeyd es-Sâ‘idî’den şunu nakletti. Allah Rasûlü İbnu’l-Lutbiyye denilen bir kişiyi
Suleymoğulları’nın zekâtlarını toplamak için görevlendirmişti. Bu kişi vazifesini yapıp
gelince Allah Rasûlü ondan (topladıklarının) hesabını istedi. O da, “Şu mallar sizindir, şunlar
da (bana) hediye edilenlerdir” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah, “Öyleyse, babanın veya
annenin evinde otursaydın da hediyen sana gelseydi ya!” buyurdu. Allah Rasûlü daha sonra
bize hutbe oku(mak için minbere çık)tı. Allah’a hamd ve senâ ettikten sonra şöyle buyurdu:
“Sizlerden birini Allah Teâlâ’nın benim sorumluluğuma verdiği işlerden birine görevli tayin
ediyorum, sonra da o kişi dönüp geliyor ve bana diyor ki, ‘Şunlar size ait olanlar; şunlar da
bana hediye edilenler.’ Eğer o kişi sözünde doğru ise, babasının veya anasının evinde
otursaydı da kendisine hediyesi gelseydi ya! Allah’a yemin ederim ki, sizden biriniz (devlet
malından) haksız olarak bir şey alırsa, kıyamet gününde o aldığı şeyi yüklenmiş vaziyette
Allah’ın huzuruna çıkar. Ben sizden herhangi birinizin höyküren bir deveyi mi, böğüren bir
ineği mi yoksa meleyen bir koyunu mu yüklenmiş olarak Allah’ın huzuruna çıkacağınızı
kesinlikle bilemem.” Sonra Rasûlullah koltuklarının altının beyazı görülecek kadar ellerini
yukarıya kaldırıp, “Allahım! Tebliğ ettim mi?” buyurdu. (Ravi şöyle demiştir “Ben bunu
gözümle gördüm, kulağımla da işittim.”
[Kaynak: Buhârî, Hiyel, 14-15, c. 8, ss. 64-66]
17
2. Muslim (ö. 261/875)
Ebû’l-Huseyn Muslim b. el-Haccâc b. Muslim el-Kuşeyrî, h. 206/ m. 821 yılında günümüzde
İran sınırları içinde bulunan Nişapur'da doğmuştur. Hadis öğrenmeye başladığında on iki
yaşlarında olduğu kaydedilir. Kendi bölgesindeki muhaddislerden ilim tahsil ettikten sonra ilk
yolculuğunu hac vesilesiyle Hicaz’a yapmış, Mekke ve Medine’nin yanı sıra dönüş yolunda
uğradığı Kûfe’de hadis çevrelerinden istifade etmiştir. Daha sonraki yıllarda ise Bağdat,
Basra, Belh, Rey, Kûfe, Mısır, Şam gibi ilim merkezlerindeki hadisçilerle ilmi müzakerelerde
bulunmuştur.
Devrinin meşhur hadisçileri Abdullah b. Mesleme, Yahya b. Yahya, Ahmed b. Hanbel, İshak
b. Rahuye, Ebû Zur‘a er-Râzî, Kuteybe b. Saîd, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Dârimî ve Buhârî gibi
âlimlerden hadis dinlemiştir. Kendisinden hadis yazan talebeler arasında Kutub-i Sitte
yazarlarından Tirmizî de vardır. Muslim, 261/875 yılında Nişapur’da vefat etmiştir.
Muslim, döneminin ve yaşadığı bölgenin önde gelen hadis otoritelerinden biri olarak kabul
edilmiştir. Hadis bilginleri onu güvenilir ve doğru olarak nitelendirmişler ve hadis sahasındaki
yetkinliğini teslim etmişlerdir. Bütün hayatını hadise adayan Muslim, geçimini temin için
ticaretle meşgul olurken bile hadisi bırakmamış, kumaş ticareti yaptığı dükkânında
talebelerine hadis öğretmekten geri durmamıştır. Onun, bir hadisi araştırdığı esnada vefat
ettiğine dair haberler vardır.
Muslim’in ömrünün sonlarına doğru Buhârî ile tanışması ilim hayatının seyri açısından bir
dönüm noktasıdır. Buhârî’nin hadis konusundaki ilmini daima takdir eden Muslim, hadis
konusunda ondan çok şey öğrenmiştir. Hatta dördüncü asrın önemli muhaddislerinden
Dârakutnî’nin (ö. 385/995), “Buhârî olmasaydı hadis ilminde Muslim ortaya çıkmaz ve bu
mertebeye ulaşamazdı” dediği nakledilir. Muslim bu yüzden Buhârî’ye her zaman hürmet ve
minnet duymuştur. Kur’an lafızlarını telaffuz etmenin mahlûk olup olmadığı konusundaki
tartışmalar sebebiyle insanlar Buhârî’nin çevresinden uzaklaşırken o Buhârî’nin yanından
ayrılmamıştır. Bu konuda Buhârî’yi kendi hocası Muhammed b. Yahya ez-Zuhlî’ye tercih
etmiştir. Ancak yine de insafı elden bırakmamış, Sahîh’inde ne Muhammed b. Yahya’dan ne
de Buhârî’den hadis rivayet etmemiştir.
Muslim’in diğer ehl-i hadis gibi selef akidesini benimsediği, ancak fıkıh mezheplerinden hiç
birine mensup olmadığı bilinmektedir. Onun en önemli eseri el-Câmi‘u’s-Sahîh adlı hadis
kitabıdır. Onun ayrıca Kitâbu’t-Temyîz, Kitâbu’t-Tabakât, el-Kunâ ve’l-Esmâ, el-Munferidât
ve’l-Vuhdân gibi hadise ve hadis ravilerine ilişkin teknik ve biyografik bilgilerin yer aldığı
eserleri de vardır.
El-Câmi‘u’s-Sahîh
Sahîh-i Muslim diye de bilinen el-Câmi‘u’s-Sahîh, Muslim’in, hocalarından semâ‘ yoluyla
rivayet ettiği 300.000 hadisten seçerek derlediği bir eserdir. Henüz yirmi dokuz yaşında iken
tasnife başladığı eserini, on beş yıl süren bir çalışma sonunda vefatından on bir yıl önce
tamamladığı belirtilir. Câmi‘ türü eserlerin sekiz ana bölümünden biri olan Kitâbu’t-Tefsîr
bölümünün Sahîh-i Muslim’de yeterince kapsamlı olmaması ve eserin bütününde mevkûf ve
maktû‘ haberlere çok az yer verilmesi nedeniyle bazıları Sahîh-i Muslim’i câmi‘ türü bir eser
saymamışsa da bu görüş yaygınlık kazanmamıştır.

18
El-Câmi‘u’s-Sahîh’in başında yer alan mukaddime, yazarın eserini hangi amaçla kaleme
aldığı, eserinde ne türden rivayetlere yer verdiği, rivayet seçiminde hangi şartları gözettiği
gibi hususlarda kıymetli bilgiler içerir. Mukaddimede belirttiğine göre Muslim, hadisleri
anlamak ve onlardan hüküm çıkarmak için dinin hükümleri ve sünnetlerin yanı sıra sevapgünah,
tergib-terhib gibi konularda Allah Rasûlü’nden nakledilen hadisleri derli toplu ve
muhtasar bir şekilde öğrenmek isteyenlerin talepleri üzerine eserini tasnif etmiştir.
Muslim, Hz. Peygamber’den nakledilen haberleri, ravilerin güvenilirlikleri, hafıza güçleri,
ilmî yetkinlikleri ve ahlakî olgunlukları bakımından ele almış ve üç sınıfa ayırmıştır. İlk
sınıftaki hadisler dinî, ahlakî ve ilmî yetkinliğe sahip kimselerin rivayet ettiği, ağır hata ve
kusur bulunmayan güvenilir haberlerdir. İkinci sınıftakiler, ahlakî ve ilmî yetkinliğe sahip
olmakla birlikte hafıza gücü ve hadis bilgisi açısından yeterli düzeyde görülmeyen kimselerin
haberleridir. Üçüncü sınıftakiler ise hadis uydurmakla veya haberlere ilavelerde bulunmakla
itham olunan ravilerin naklettiği, genellikle güvenilir ravilerin hadislerine aykırı olan
hadislerdir. Muslim’in, kitabında bu üç sınıf haberden hangilerine yer verdiği tartışma konusu
olmuştur. Bazıları onun sadece birinci sınıfın, bazıları da ilk iki sınıfın hadislerini aldığını
söylemiş, kimileri ise onun üçüncü sınıftan da hadis aldığını iddia etmiştir. Bu sınıflamaya
uygun olarak Sahîh-i Muslim’deki bâbların altında yer alan hadislerin sıralanışı önemli
bulunmuştur. Buna göre Muslim’in metodu, her konuda önce güvenilir hadis hafızlarının
rivayetlerini vermek, sonra derece itibariyle bu grubu takip eden muhaddislerin, en sonra da
tenkide uğramış bazı ravilerin rivayetlerini sıralamak şeklinde olmuştur.
Onun hadis tasnifinde göze çarpan diğer yöntemi, bir hadisin çeşitli tariklerini/rivayetlerini
ilgili olduğu konu altında bir arada zikretmektir. Sahîh-i Muslim’de bir bâbda bütün rivayetler
bir arada nakledildiği için, bu durum okuyucuya hadisin farklı isnadlarını görme, rivayetler
arasındaki mana farklarını tespit etme, ravi tasarruflarını izleme ve tarikleri karşılaştırma gibi
imkânlar sağlamaktadır. Muslim, bir hadisin metninin benzeri, yukarıdaki sıralamaya göre,
daha aşağıdaki derecedeki ravilerden oluşan senedlerle de gelmişse, o senedleri verdikten
sonra metin yerine ‘mislehû’, ‘bi-mislihî’, ‘bi-hâze’l-isnâd’ veya ‘nahvehû’ demekle iktifa
eder. Farklı isnadlarla aktarılan tek metin için senedlerin değiştiği noktalarda tahvîl işareti ( (.
harfi koymak suretiyle durumu belirtir. Musannıf, rivayet edilen lafzı aynen aktarmaya büyük
özen göstermekle şöhret bulmuştur. Bu yüzden o birkaç isnadı birleştirdiği zaman rivayet
ettiği lafzın kime ait olduğunu belirtmiştir. O ayrıca eserinde yalnızca sahîh hadisleri
zikretmekle yetinmiş, onlardan hüküm çıkarma yoluna gitmemiştir.
Muslim, hocalarından semâ‘ yoluyla aldığı hadisleri naklederken özellikle haddesenâ tabirini,
kendisinin hocalarına okumak suretiyle hocalarının onayına arz ettiği hadisleri naklederken de
ahberanâ tabirini kullanmıştır.
Muslim, eserini büyük ölçüde kendisinden önceki yazılı kaynaklardan seçme yaparak
meydana getirmiştir. Kendisinden nakilde bulunduğu ravi sayısı yüz otuz beş civarında olsa
da, eserin omurgasını oluşturan ve hemen hepsi yazılı bir eser sahibi olan ravi/kaynak sayısı
on-on beş arasındadır.
Sahîh-i Muslim’de Sahîh-i Buhârî’ye nispetle daha az mevkûf ve maktû hadis vardır. Merfû
hadislerin pek çoğu Buhârî’nin Sahîh’inde de bulunan rivayetlerdir. Muslim’in, Buhârî’nin
Sahîh’inde bulunmayan 820 merfû hadis ihtiva ettiği nakledilmiştir. Sahîh-i Muslim’de sadece
17 mu‘allak rivayet olduğu, ayrıca hiç sulâsî (üç râvîli) rivayeti bulunmadığı bilinmektedir.

19
Sahîh-i Muslim 54 kitâb ve 1329 bâbtan oluşmaktadır. Kitâb adlarının bizzat müellif
tarafından tespit edildiği bilinmekle beraber, müellifin eserine bâb başlığı koymadığı yönünde
yaygın bir kanaat vardır. Ancak konulu hadis eserlerindeki kitâblar için bâb başlıkları tespit
etme (tebvîb) uygulamasının yaygın ve yerleşik olduğu bir dönemde Muslim’in bu yöntemi
kullanmamış olması makul görünmemektedir. Bu konuda en eski Sahîh-i Muslim nüshalarının
karşılaştırılması ve ilgili diğer kaynakların detaylı olarak araştırılması gerekmektedir. Bugün
elimizde bulunan matbu Sahîh-i Muslim nüshalarındaki başlıklar ise Nevevî’ye (ö. 676/1277)
aittir. Wensinck’in Miftâhu Kunûzi’s-Sunne’deki sayımına göre eserdeki hadislerin sayısı
7581’dir. M. Fuad Abdulbaki’nin rakamlamasına göre tekrarsız 3033 hadis bulunmaktadır.
Sahîh-i Muslim ilim çevrelerinde muteber bir kitap olarak değerlendirilmiştir. Üzerine yapılan
şerh çalışmaları içinde Kâdî ‘İyâd’ın (ö. 544/1149) İkmâlu’l-Mu‘lim bi-Fevâ’id-i Muslim’i ile
Nevevî’nin (ö. 676/1278) el-Minhâc fi Şerhi Sahîhi Muslim b. el-Haccâc’ı çok meşhurdur.
El-Câmi‘u’s-Sahîh’in ihtiva ettiği hadislerden bazıları rivayet tekniği ve muhtevası açısından
Ebû Zur‘a er-Râzî (ö. 264/878), Dârakutnî (ö. 385/995), İbn Hazm (ö. 456/1063), Abdulkadir
el-Kuraşî (ö. 775/1373) ve Celâluddin es-Suyûtî (ö. 911/1505) gibi hadis bilginlerinin
tenkidine uğramıştır. Öte yandan İbnu’s-Salâh (ö. 643/1245) Sahîh-i Muslim’e yönelik
eleştirilere cevap vermek üzere Sıyânetu Sahîhi Muslim adıyla bir eser kaleme almıştır.
20
Örnek Metin ve Tercümesi
....... ..........
77 ) ..... ....... ...... ..... ..... .......: {........ ..... ........ .......}. ...... ..... .......... ...... ..... ........ ......... ....... ........ )
............
175 ) ......... ..... ...... .... ..... ......... ......... ....... .... ......... .... ...... .......... .... ....... . .... ..... ........... ) - 283
.« ..... ......... » : {........ ..... ........ .......} . .....
176 ) ......... ..... ...... .... ..... ......... ......... ....... .... ...... .......... .... ........ .... ..... ......... .....: ) - 284
.« ..... .......... »
285 – (...) ......... ..... ...... .... ..... ......... ....... ....... ........... ........ .... ........ ..... ..........: ......... ........ ..........
............ .... ....... .... ........... ..... ......... .... ..... ............. .... ..... ......... .....: {... ...... .......... ... .....}{........
.« ..... ........... ........... » : ..... ........ .......} . .....
.... ....... ..... . .. 286 - (...) .......... ..... ...... .... ..... ......... .......... ...... .... ........ .... ............ .......... ..... ......... .
177 ) .......... ........ .... ....... ......... ............ .... ............. .... ........ .... ............. .. .. .......... .....: ) - 287
...... .......... ...... .......... .........: ... ..... .......... ....... .... ......... ........... ......... ...... ..... .. ..... ..... ............ ......:
... ...... .......: .... ...... ..... .......... ...... ..... ........ ........ ..... ....... ...... ........ ..... ..... ............ .....: ........ ..........
........... ........: ... ..... ............... ............. ..... ............. ...... ...... ..... ..... .......: {........ ..... ........... ..........}.
........ » : {...... .. ..... ........ .......} . .........: ..... ....... ...... .......... ...... .... ...... ....... ..... ...... ..... ........ .......... .......
.... .......... .... ...... ..... ......... ....... ...... ......... ...... ......... .............. . .......... ........... .... .......... ....... ...... ........ ...
.........: .... .... ........ ..... ..... .......: {... .......... ............ ...... ........ ............ ...... .« ...... .......... ..... .........
.......... ..........} . .... ... ........ ..... ..... .......: {..... ..... ........ .... ........... ..... ...... ....... .... .... ....... ....... ....
........ ........ ......... .......... ... ....... ....... ....... .......}. .......: ...... ...... ..... ....... ..... ...... .... ........ ......... ......
....... .... ....... ...... ...... ........ ..... ..... ............ ....... .......: {... ........ .......... ....... ... ........ ........ .... ....... ...... ....
........ ..... ......... ...........}. .......: ...... ...... ....... ........ ..... ....... ... ..... ...... ........ ..... ..... ............ ....... .......:
{.... ... ........ .... ... ............. ........... ......... ...... .....}.
.... ............ ...... ....... ..... .......... ....... .. 288 - (...) ........... ......... .... ............ ......... ...... ........ .... ......... ........ .
.......: ...... ..... ......... ...... ..... ........ ......... ........ ....... ...... ........ ........ ........ ...... .... ....: {...... ....... ........ ........ .... ........ ............ ........ ........ ........ ........ ........ ..... ......... ... ........ ... ..... ......... ......... ........ ....... ....... ....
.........}.
21
289 - (...) ......... ..... ......... ......... ...... ......... ............. .... ............. .... .......... .....: ........ .......... .... .....
......... ...... ..... ........ ......... ........ .........: ......... ..... ...... ..... ....... ..... ....... ....... .... ..... ........... .........
....... ....... .......... .
290 - (...) ........... ..... ......... ......... ..... .......... ......... ............. .... ..... ......... .... ........ .... .... ...... .....:
...... ...........: ........ ......... {..... ..... .......... ....... ..... .......... .... ....... ........ . ..... ........ ... .......} .......: ........ .....
......... ...... ..... ........ .......... ..... ......... ... ....... ........... ......... ....... ... ...... .......... ... ......... ....... .... ......... .......
...... .......... .
Kitâbu’l-İmân (İman esasları hakkındaki bölüm)
(77) Yüce Allah’ın, “Andolsun onu bir de diğer inişinde görmüştü.” (Necm, 53/13)
âyetinin anlamı ve Hz. Peygamber’in (sas) İsrâ gecesinde Rabbini görüp görmediği
hakkındaki bâb.
283 - (175) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe nakletti. (Dedi ki) Bize Ali b. Mushir nakletti. O,
Abdulmelik’ten, o Atâ’dan, o da Ebû Hureyre’den rivâyet etti. Ebû Hureyre, “Andolsun onu
bir de diğer inişinde görmüştü” (Necm, 53/13) âyeti hakkında, “O (Hz. Peygamber), Cebrail’i
gördü” demiştir.
284 - (176) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe nakletti. (Dedi ki) Bize Hafs nakletti. O,
Abdulmelik’ten, o Atâ’dan, o da İbn Abbâs’tan rivayet etti. İbn Abbâs, (yukarıdaki âyet
hakkında) “Onu kalbiyle gördü” demiştir.
285 - (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Ebû Saîd el-Eşecc birlikte Vekî’den nakletti. El-
Eşecc dedi ki, bize Vekî nakletti. (Dedi ki) bize el-A’meş nakletti. O, Ziyâd b. el-Husayn Ebû
Cehme’den, o Ebû’l-Âliye’den, o da İbn Abbâs’tan rivayet etti. İbn Abbâs, “Gözünün
gördüğünü kalp yalanlamadı” (Necm, 53/11) ve “Andolsun onu bir de diğer inişinde
görmüştü” (Necm, 53/13) âyetleri hakkında, “Onu kalbiyle iki defa gördü” demiştir.
286 - (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe nakletti. (Dedi ki) bize Hafs b. Gıyâs nakletti. O, el-
A‘meş’ten rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebû Cehme bu isnadla nakletti.
287 - (177) Bana Zuheyr b. Harb nakletti. (Dedi ki) Bize İsmail b. İbrahim nakletti. O,
Davud’dan, o Şa‘bî’den, o da Mesrûk’tan rivayet etti. Mesrûk şöyle dedi: Âişe’nin yanında
bir yere yaslanmış bir halde oturuyordum. Bana şöyle dedi: “Ey Ebû Âişe! Üç şey var ki, kim
bunlardan birini söylerse Allah’a büyük bir iftira atmış olur.” Ben, “Nedir bunlar?” diye
sorunca şöyle cevap verdi: “Kim Muhammed (sas) rabbini görmüştür diye iddia ederse
Allah’a büyük bir iftira atmış olur.” Bunun üzerine Mesrûk şöyle der: Yaslandığım yerden
doğruldum ve şöyle dedim: “Ey müminlerin annesi! Bana müsaade et ve acele etme. Allah
(cc), ‘Andolsun (Muhammed) onu apaçık ufukta görmüştü’ (Tekvîr, 81/23) ve ‘Andolsun onu
bir de diğer inişinde görmüştü’ buyurmuyor mu?” Bunun üzerine Âişe şöyle cevap verdi: “Bu
ümmet içerisinde bunu Râsûlullah’a ilk soran ben oldum. O şöyle buyurdu: “O (gördüğüm)
ancak Cebrail idi. Bu iki hadisenin dışında onu yaratıldığı surette görmedim. Onu, gökten
inerken bütün heybetiyle yer ve gök arasını kaplamış olarak gördüm.” Âişe sonra şöyle dedi:
“Sen, Allah’ın “Gözler O’nu göremez; oysa O, gözleri görür. O latîf ve habîrdir” (En‘âm,
22
6/103) âyetini işitmedin mi? Yine sen Allah’ın, “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya
perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir,
hakîmdir” (Şûrâ, 42/51) âyetini duymadın mı?” Âişe sözlerine şöyle devam etti: “Kim Allah
Rasûlü Allah’ın kitabından bir şey gizledi diye iddia ederse Allah'a büyük iftira atmış olur.
Çünkü Allah, “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan,
O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun” (Mâide, 5/67)
buyurmuştur.” Âişe son olarak şöyle demiştir: “Kim kendisinin yarın olacak şeyleri haber
verdiğini söylerse Allah’a büyük bir iftirada bulunmuştur. Çünkü Allah, “De ki, Göktekiler ve
yerdekiler gaybı bilemezler, gaybı ancak Allah bilir” (Neml, 27/65) buyurmuştur.”
288 - (...) Bize Muhammed b. el-Musennâ nakletti. (Dedi ki): Bize Abdulvahhâb nakletti.
(Dedi ki): Bize Davud bu isnadla İbn ‘Uleyye’nin hadisinin benzerini nakletti ve şunu ilave
etti: Âişe şöyle dedi: “Eğer Muhammed (sas) kendisine indirilen (vahiy)den bir şey
gizleyecek olsaydı şu âyeti gizlerdi: “Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de
(azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, ‘Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve
Allah’tan sakın’ diyordun. İçinde, Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan
çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha lâyıktı...” (Ahzâb, 33/37)
289 - (...) Bize İbn Numeyr nakletti. (Dedi ki) Bize babam nakletti. (Dedi ki) Bize İsmail
nakletti. O Şa‘bî’den, o da Mesrûk’tan nakletti. Mesrûk şöyle dedi: Âişe’ye, Muhammed (sas)
Rabbini gördü mü? diye sordum. Bunun üzerine şöyle dedi: “Subhânallah! Bu söylediğin söz
yüzünden tüylerim diken diken oldu...” Sonra ravi hadisi olduğu gibi aktardı. Ancak
Davud’un hadisi daha tam ve daha uzundur.
290 - (...) Bize İbn Numeyr nakletti. (Dedi ki) Bize Ebû Usâme nakletti. (Dedi ki) Bize
Zekeriyya nakletti. O İbn Eşva‘dan, O, Âmir’den, O da Mesrûk’tan nakletti. Mesrûk şöyle
dedi: Âişe’ye, “Sonra ona yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay
arası kadar, hatta daha da yakın oldu. Böylece kuluna vahyedeceğini vahyetti” (Necm, 27/8-
10) âyetleri ne hakkındadır, diye sordum. O şöyle cevap verdi: “Bu ancak Cebrail’dir (sas).
Cebrail ona (herhangi bir) adam suretinde gelirdi. Bu defa ise kendi suretinde gelmiş ve
göğün ufkunu kaplamıştır.”
[Kaynak: Muslim, İman, 77, no: (283-290), c. 1, ss. 158-161]
23
Gözden Geçir
. Kutub-i Sitte’yi oluşturan eserler nelerdir?
. Kutub-i Sitte kavramının içeriğini ve oluşum sürecini değerlendiriniz.
. Buhârî ve Muslim’in el-Câmi‘u’s-Sahîh adlı eserleri hakkında bilgi veriniz.
. Buhârî’nin ve Muslim’in el-Câmi‘u’s-Sahîh’leri üzerine yazılmış şerhlere iki örnek
veriniz.
. Buhârî ve Muslim’in hadis alma şartlarını karşılaştırınız.
. Bir hadisin Kutub-i Sitte’de yer alması onun güvenilir olduğunu gösterir mi?
Tartışınız.
. Örnek metinlerde geçen hadisleri anlamaya ve yorumlamaya çalışınız.
. Örnek metinlerde geçen isnadları çözümleye çalışınız. Edâ ve tahammul siğalarındaki
farkları değerlendiriniz.
24
Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdakilerden hangisi Kutub-i Sitte için söylenemez?
A. Kendisinden önceki hadis edebiyatından yararlanmıştır.
B. İtibar kazanması tedricî olarak gerçekleşmiştir.
C. İçindeki tüm hadisler sahîhtir.
D. ‘Ehl-i hadis’in düşünce ve fikirlerini yansıtmaktadır.
E. Hicrî üçüncü asırda kaleme alınmıştır.
2. “Fıkhu’l-Buhârî fî terâcimihi” ifadesi neyi anlatmaktadır?
A. Buhârî’nin büyük bir fıkıh bilgini olduğunu.
B. Buhârî’nin görüş ve düşüncelerinin eserinin bâb başlıklarında yer aldığını.
C. Buhârî’nin eserinin sahîh bir kaynak olduğunu.
D. Buhârî’nin el-Câmi‘u’s-Sahîh’inin fıkhî bir içeriğinin olduğunu.
E. Buhârî’nin bir fıkıh mezhebine mensup olmadığını.
3. Fuat Sezgin’e göre mu‘allak hadisler, Buhârî’nin rivayet hakkını almadığı
kitaplardan ____ yoluyla aldığı hadislerdir.
Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A. Kitâbet
B. Munâvele
C. Vicâde
D. Kırâat
E. Semâ
4. Aşağıdaki bâbın temel konusu nedir?
..... ....... ...... ..... ..... .......: {........ ..... ........ .......}. ...... ..... .......... ...... ..... ........ ........ ....... ........ ............
A. Hz. Peygamber’e (sas) Miraç gecesinde inen âyetlerin manası.
B. Hz. Peygamber’in (sas) İsrâ gecesinde Rabbini görüp görmediği ve ilgili âyetin anlamı.
C. Hz. Peygamber’e (sas) İsrâ gecesinde inen âyetlerin anlamı.
D. Hz. Peygamber’in (sas) İsrâ gecesinde yaşadıklarını anlatan âyetlerin açıklanması.
E. Hz. Peygamber’in (sas) İsrâ gecesinde Rabbiyle konuşması ve ilgili âyetin anlamı.
5. Aşağıdaki hadiste İhlâs sûresinin hangi yönüne vurgu yapılmaktadır?
... .......... ...... .... ....... ....... ........ .. ..... .......... ...... ..... ........ ......... ..... ....... ..... .......... ....... ........ ............. ... ......
............ .......: ......... ...... ............ ....... ....... .... ........ .«. ....... ....... ...... ........ ...... » : ........ ....... ...... ........... . .......
... ....... .......... ...... ..... ........ .........: ........... ..... ....... ........ . ...
A. Hz. Peygamber’in (sas) sık sık okuduğuna.
B. Kur’an’ın üçte birine denk olduğuna.
C. Kısa bir süre olduğuna.
D. Allah’ın sıfatlarından bahsettiğine.
E. Sabah-akşam okunmasının faziletine.
25
Kaynakça
A’zami, M. Mustafa. (1992). “Buhari.” DİA, c. 6, ss. 368-372.
Bağcı, H. Musa. (2007). “el-Kütübü’s-Sitte Kavramının Tarihsel Gelişimi ve Otoritesini
Oluşturan Faktörler.” İslamî İlimler Dergisi 2:2, ss. 123-160.
________. (2004). “Hadis Metodolojisinde Sahihu’l-Buhârî’nin Sıhhat Bakımından Tasnif
Edilen İlk Eser Olduğu Fikrinin Eleştirel Analizi.” Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi 45:1, ss. 39-56.
el-Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâîl. (1981). el-Câmi‘u’s-Sahîh. İstanbul: Çağrı
Yayınları.
Canan, İbrahim. (1979). “Kütüb-i Sitte İmamlarının Şartları.” Atatürk Üniversitesi İslâmî
İlimler Fakültesi Dergisi 3:1-2, ss. 103-126.
Çakan, İsmail Lütfi. (1993). “el-Câmi‘u’s-Sahîh (Tirmizî).” DİA, c. 7, ss. 129-132.
________. (2008). Hadis Edebiyatı. İstanbul: İFAV Yayınları.
Çakın, Kamil. (1997). “Buhârî’nin Otoritesini Kazanma Süreci.” İslâmî Araştırmalar Dergisi
10:1-2-3, ss. 100-109.
Dihlevî, Abdulaziz b. Şah Veliyyullah. (1986). Bustânu’l-Muhaddisîn. Terc. A. Osman
Koçkuzu. Ankara: TDV Yayınları.
Erul, Bünyamin. “Kütüb-i Sitte Yazarları ve Metodları.” (Yayımlanmamış makale).
Hatiboğlu, Mehmet Said. (1997). “Müslüman Âlimlerin Buhârî ve Müslim’e Yönelik
Eleştirileri.” İslâmî Araştırmalar Dergisi 10:1-2-3, ss. 1-14.
İbnu’l-Kayserânî, Ebû’l-Fadl Muhammed b. Tahir el-Makdisî. (1357). Şurûtu’l-E’immeti’s-
Sitte. Tas. M. Zahid el-Kevseri. Kahire: Mektebetu’l-Kudsi.
Kandemir, M. Yaşar. (1993a). “el-Câmi‘u’s-Sahîh (Buhârî).” DİA, c. 7, ss. 114-123.
________. (1993b). “el-Câmi‘u’s-Sahîh (Müslim).” DİA, c. 7, ss. 124-129.
________. (2003). “Kütüb-i Sitte.” DİA, c. 27, ss. 6-8.
________. (2006a). “Müslim b. Haccâc.” DİA, c. 32, ss. 93-94.
________. (2008). “Sahihayn.” DİA, c. 35, ss. 527-530.
Kannevcî, es-Seyyid Sıddık Hasen. (tsz.). el-Hıtta fî Zikri’s-Sıhâhi’s-Sitte. Tah. Ali Hasan el-
Halebî. Beyrut: Dâru’l-Cîl; Amman: Dâru Ammar.
Kırbaşoğlu, M. Hayri. (2002). Alternatif Hadis Metodolojisi. Ankara: Kitabiyât Yayınları.
Koçyiğit, Talat. (2003). Hadis Tarihi. Ankara: TDV Yayınları.
Muslim b. el-Haccâc, Ebû’l-Huseyn. (1981). el-Câmi’u’s-Sahîh. Tah. M. Fuâd Abdulbâkî.
İstanbul: Çağrı Yayınları.
Öğüt, Salim. (1992). “Buhari, Muhammed b. İsmail.” DİA, c. 6, ss. 375-376.
Özafşar, Mehmet Emin. (1999). “Rivâyet İlimlerinde Eser Karizması ve Müslim’in el-
Câmiu’s-Sahîh’i.” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 39, ss. 287-356.
Özpınar, Ömer. (2005). Hadis Edebiyatının Oluşumu. Ankara: Ankara Okulu Yayınları.
es-Safedî, Ebû’s-Safâ Salahaddîn Halîl b. Aybek. (2000). el-Vâfî bi’l-Vefeyât. Tah. Ahmed el-
Arna’ût ve Turkî Mustafa. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Turâs.
Sezgin, M. Fuad. (2000). Buhârî’nin Kaynakları. Ankara: Kitâbiyât Yayınları.
Sıddıkî, Muhammed Zübeyr. (1966). Hadis Edebiyatı Tarihi. İstanbul.
es-Suyûtî, Celâluddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr. (2005). Tedrîbu’r-Râvî fî Şerhi Takrîbi’n-
Nevevî. Tah. Ebû Kuteybe Nazar Muhammed Fâreyâbî. Riyad: Daru Taybe.
ez-Zehebî, Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman. (1985). Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ’.
Tah. Alî Ebû Zeyd ve Şuayb el-Arnaût. Beyrut: Mu’essesetu’r-Risâle.
[Makalelere [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] (İlahiyat Makaleler Veri Tabanı) adresinden ve internet arama motorlarından
ulaşılabilir.]
1
Ünite 4
Ünite Adı Kutub-i Sitte – 2 (Sunenler)
Ünite Yazarı Ar. Gör. Suat Koca
2
Ünitede Ele Alınan Konular
. Giriş: Sunenler
. Ebû Dâvûd (ö. 275/889)
o Es-Sunen
o Örnek Metin ve Tercümesi
. Tirmizî (ö. 279/892)
o Es-Sunen
o Örnek Metin ve Tercümesi
. Nesâî (ö. 303/915)
o Es-Sunen
o Örnek Metin ve Tercümesi
. İbn Mâce (ö. 273/887)
o Es-Sunen
o Örnek Metin ve Tercümesi
3
Ünite Hakkında
Bu ünite, “Kutub-i Sitte -1” başlıklı ünitenin devamı olup Kutub-i Sitte’nin dört kitabını konu
almaktadır. Bunlar Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce’nin es-Sunen adlı eserleridir. Bu
dört kitap sunen türü eserlerin önemli örneklerinden olduğu için Kutub-i Erba‘a (dört kitap)
veya Sunen-i Erba‘a (dört sunen) gibi adlarla da anılmışlardır. Ünitede Ebû Dâvûd, Tirmizî,
Nesâî ve İbn Mâce’nin hayatları, ilmî kişilikleri ve eserlerine dair özet bilgiler verilmiş, Sunen
adlı eserleri üslup ve içerik açısından incelenmiş ve son olarak ilgili eserlerden seçilerek
Türkçeye çevrilmiş örnek metinler sunulmuştur. Böylece teorik olarak aktarılan bilgilerin
örnek bir metin üzerinden somut olarak değerlendirilmesi ve pekiştirilmesi amaçlanmıştır.
Ünitenin hazırlanmasında yararlanılan kaynakları görmek, ünitedeki bilgilere kaynaklık eden
kitap ve makaleleri tanımak ve konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenler için de
ünitenin sonuna Kaynakça eklenmiştir.
4
Öğrenme Hedefleri
Bu üniteyi tamamladığınızda;
. Ebû Dâvûd ve es-Sunen’i hakkında bilgi edinecek ve örnek metin üzerinden
bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. Tirmizî ve es-Sunen’i hakkında bilgi edinecek ve örnek metin üzerinden bilgilerinizi
pekiştireceksiniz.
. Nesâî ve es-Sunen’i hakkında bilgi edinecek ve örnek metin üzerinden bilgilerinizi
pekiştireceksiniz.
. İbn Mâce ve es-Sunen’i hakkında bilgi edinecek ve örnek metin üzerinden bilgilerinizi
pekiştireceksiniz.
. Kutub-i Sitte’yi oluşturan sunen türü eserler ile câmi‘ türü eserler arasında
karşılaştırma yapabileceksiniz.
. Örnek metinlerdeki hadisleri, yer aldıkları kitabın yöntem ve karakteristiği
çerçevesinde değerlendireceksiniz.
. İlgili eserlere ve eserlerdeki hadislere yönelik olarak bilimsel bir bakış açısı
kazanacaksınız.
. İlgili eserler üzerine kaleme alınmış klasik eserleri (şerh vb.) ve akademik çalışmaları
tanıyacaksınız.
5
Üniteyi Çalışırken
Bu üniteyi çalışırken;
. Sunenlerin hadis edebiyatındaki yerini kavramak için İ. Lütfi Çakan’ın Hadis
Edebiyatı kitabını inceleyiniz.
. Sunenler ve yazarları hakkında ansiklopedik bilgi için TDV İslâm Ansiklopedisi’nin
“Sünen,” “Ebû Dâvûd,” “Tirmizî,” “Nesâî” ve “İbn Mâce” maddelerine bakınız.
. İbn Mâce’nin içeriği ve itibar kazanma süreci hakkında detaylı bilgi edinmek için,
Musa Erkaya’nın “İbn Mâce ve Eser Karizmasının Oluşumu” başlıklı makalesini
inceleyiniz.
. Sunenler ile câmi‘leri mukayese etmek için her iki türü temsil eden iki eseri
kütüphaneden bulunuz ve inceleyiniz.
. Ünitedeki metinlerde yer alan hadis terimlerinin anlamları için kitabın sonundaki
sözlüğe ve diğer hadis terimleri sözlüklerine müracaat ediniz.
6
Giriş: Sunenler
Kutub-i Sitte’yi oluşturan eserlerden Ebû Dâvûd (ö. 275/889), Tirmizî (ö. 279/892), Nesâî (ö.
303/915) ve İbn Mâce’nin (ö. 273/887) eserleri sunen olarak adlandırılan bir türde yazılmıştır.
Sunen, ağırlıklı olarak ahkâma dair hadisleri içeren ve bunları fıkıh konularına göre
düzenleyen hadis kitabıdır. Sunenler genellikle şer’î bir hüküm ihtiva eden hadislerden
oluştuğundan, içerikleri ‘ibâdât’, ‘muâmelât’ ve ‘ukûbât’ şeklinde özetlenmiştir. Sunenlerde
temizlik, namaz, oruç, zekât, hac, evlilik, boşanma, cihad, alış-veriş, yeme-içme ve kılıkkıyafet
esasları, cezalar, kurban, av, yemin ve kefaretler, buluntu, miras hükümleri ve
vasiyetler gibi konulara ilişkin hadisler yoğunluktadır. Az da olsa doğrudan ahkâma ilişkin
olmayan bâbların ve hadislerin bulunduğu da ifade edilmelidir.
Sunenlerdeki rivayetler, câmi‘lerdeki kadar geniş ve zengin bir konu çeşitliliğine sahip
değildir. Ayrıca sunenler ağırlıklı olarak merfû rivayetlere yer vermişlerdir. Câmi‘lerdeki
sahabe ve tâbiûn sözlerinden oluşan mevkûf ve maktû rivayetlerin oranı, sunenlere nazaran
daha fazladır. Bununla birlikte câmi‘ ve sunen türü her bir eserin kendine özgü yönlerini
bulunduğu ve yukarıda aktarılan karşılaştırma ve genellemelerin pratik sebeplerden
kaynaklandığı belirtilmelidir.
Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce’nin eserleri Kutub-i Erba‘a (dört kitap) veya Sunen-i
Erba‘a (dört sunen) olarak da adlandırılır. Sunen-i Tirmizî’yi, ahkâmla ilgili konuların yanı
sıra câmi‘ türü eserlerdeki diğer konuları da ihtiva ettiği için câmi‘ olarak değerlendirenler de
vardır.
Sunenlerin Kutub-i Sitte içindeki sıralamasında kesin bir görüş birliği yoktur. Yaygın olarak
Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce şeklindeki sıralama benimsenmiştir. Sunen-i
Erba‘a’yı oluşturan kitapların her birinin Kutub-i Sitte içindeki yerini alması tedricî bir süreç
dâhilinde gerçekleşmiştir. Dört sunen içinde Kutub-i Sitte arasına girmeyi başaran son eser
İbn Mâce’nin Sunen’i olmuştur. Onun Kutub-i Sitte’den sayılması konusunda bazı
muhaddisler tereddüt etmişler, onun yerine kimileri Dârimî’nin (ö. 255/869) Sunen’ini,
kimileri de Mâlik b. Enes’in (ö. 179/795) Muvatta’ını tercih etmişlerdir.
7
1. Ebû Dâvûd (ö. 275/889)
Ebû Dâvûd Suleyman b. el-Eş‘as b. İshâk es-Sicistânî el-Ezdî, 202/817 senesinde İran ile
Afganistan arasındaki bir sınır bölgesi olan Sicistan’da doğmuştur. Varlıklı bir aileye mensup
olması ilim tahsili için ona kolaylık sağlamıştır. Dönemin âdeti üzere ilk öğrenimini kendi
bölgesinde tamamlamış, daha sonra Horasan, Irak, Hicaz, Mısır, Suriye ve Cezire
bölgelerindeki ilim merkezlerine seyahat etmiş ve bu merkezlerde uzun süre kalmıştır. Bu
arada Tarsus’ta yirmi yıl ikamet etmiş, ömrünün son yıllarını da halifenin ricasıyla Basra’da
geçirmiştir. O Basra’ya yerleştikten sonra Basra İslam coğrafyasının muhtelif bölgelerinden
gelen ve ondan hadis öğrenmek için gelen ilim talebelerinin akınına uğramış ve tam bir ilmi
cazibe merkezine dönüşmüştür. Ebû Dâvûd 275/888 tarihinde Basra’da yetmiş üç yaşında
vefat etmiştir.
Ebû Dâvûd, aralarında Yahya b. Ma‘în, Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Kuteybe b. Saîd,
Musedded b. Muserhed ve el-Ka‘nebî gibi devrin meşhur bilginlerinin de bulunduğu dört
yüzü aşkın hocadan hadis öğrenmiştir. Ebû Dâvûd’un fikrî, ilmî ve ahlakî bakımdan bilhassa
Ahmed b. Hanbel’den etkilendiği nakledilir. Kendisinden hadis öğrenen talebeleri arasında
Kutub-i Sitte yazarlarından Tirmizî ve Nesaî’nin yanı sıra oğlu Abdullah ve İbn Ebî’d-Dunyâ
gibi pek çok tanınmış isim vardır.
Ebû Dâvûd, hadislerin sahîhini zayıfından ayırmada ve hadis ilmine ve ravilerine ilişkin
hususlarda otorite olarak kabul edilmiştir. Hadis ilmindeki yüksek konumundan dolayı gerek
kendi dönemindeki hadis bilginleri ve gerekse daha sonrakiler tarafından ‘şeyhu’s-sunne’ ve
‘muhaddisu’l-Basra’ gibi unvanlarla taltif edilmiştir. Hatta kimilerine göre o, dünyada hadis
için yaratılmıştır. Kimilerine göre de, nasıl demir Dâvûd Peygamber (as) için yumuşatılmış
ise, hadis de Ebû Dâvûd için aynı şekilde kolaylaştırılmıştır.
Ebû Dâvûd bazı kaynaklarda Şâfiî veya Hanbelî mezhebine mensup olarak gösterilmekteyse
de, o daha çok herhangi bir mezhebi taklit etmeyen müstakil bir muhaddis olarak
değerlendirilmiştir.
Kaynaklarda Ebû Dâvûd’a nispet edilen yirmiden fazla eserden söz edilir. Bunlardan bir kısmı
yayımlanmış, bir kısmı ise ya yazma halinde yahut sadece ismen kaynaklarda geçmektedir.
Onun en önemli eseri hiç kuşkusuz Sunen adlı hadis kitabıdır. Ayrıca Mekkeli bilginlere
yazdığı ve Sunen’i hakkında bilgiler veriği er-Risâle ilâ Ehli Mekke fî Vasfi’s-Sunen’i, mursel
hadisleri ihtiva eden el-Merâsîl’i, Ahmed b. Hanbel’e sorulan bazı soruların Ebû Dâvûd
tarafından kaydedilen cevaplarından oluşan Mesâ’ilu’l-İmam Ahmed’i ve zühd konusundaki
hadisleri derlediği Kitabu’z-Zuhd’ü meşhur eserlerindendir.
Es-Sunen
Ebû Dâvûd’un Sunen’i, 500.000 hadis içinden seçilen ve ağırlıklı olarak ahkâma dair hadisleri
bir araya getirmeyi hedefleyen bir eserdir. Telif tarihi tam olarak tespit edilemeyen Sunen’in,
yazar tarafından takriben yirmi beş yıl okutulduğu belirtilmiştir. Sunen-i Ebû Dâvûd, yazarı
henüz hayattayken Doğu’da ve Batı’daki ilim çevrelerinde ilgi görmeye başlamış, hatta
Sahîhayn’den önce Endülüs bölgesine ulaşarak kabul görmüştür.
Eserinde kendisinden doğrudan nakilde bulunduğu hoca sayısı dört yüz kadar olsa da, Ebû
Dâvûd’un Sunen’indeki rivayetlerin yarısından fazlası otuz civarında raviye/kaynağa dayanır.
Sunen’de 40 kitâb, 1889 bâb ve 5274 rivayet bulunmaktadır. Eserdeki tereccul, hâtem, mehdi
8
ve melâhim başlıklı bölümler ilk olarak Ebû Dâvûd tarafından kullanılmıştır. Sunen ayrıca
büyük ölçüde merfû‘ rivayetlerden oluşmakta, yanı sıra eserde 176 mevkûf ve 65 maktû‘
rivayet bulunmaktadır.
Ebû Dâvûd Sunen’ine ilgi ve teveccüh gösteren Mekkeli bilginler Sunen hakkında bizzat
yazarından bilgi istemişlerdir. Onlara cevaben er-Risâle ilâ Ehli Mekke fî Vasfi’s-Sunen
başlıklı kısa bir tanıtım yazısı kaleme alan Ebû Dâvûd, burada eseri hakkında bilgi vermiştir.
Buna göre musannıf, Sunen’ine sadece ahkâm hadislerini almış; kitabında zuhd, amellerin
faziletleri ve buna benzer konulardaki hadislere yer vermemiştir. Aldığı hadislerin büyük
çoğunluğu, herkes tarafından bilinen meşhûr hadislerdir. Ona göre, meşhûr, muttasıl ve sahîh
olan bir hadisi reddetmek kimsenin haddi değildir. Bu sebeple o eserini bildiği sahîh
hadislerden derlemeye çalışmıştır. Ancak ihtiyaç duyulduğunda mursel hadis ile delil
getirilebileceği kanaatini benimsediğinden, eserinde özellikle sahîh hadisin bulunmadığı
konularda 600 kadar mursel hadise yer vermiştir. Kitabında yer verdiği halde, hakkında her
hangi bir değerlendirme yapmadığı hadisler sâlihtir, yani onlarla diğer hadislerle birlikte itibar
olunabilir. Kitabında daha sağlam hadis bulamadığından dolayı isnadı ve ravisi çok zayıf olan
bir hadise yer vermişse, bu türden rivayetlerin durumuna işaret etmiştir. Ona göre aşırı
derecede olmayan zayıf hadis, kişisel görüş ve kıyastan önde gelir. Bu şartlar göz önünde
bulundurularak Sunen-i Ebû Dâvûd’daki rivayetler sıhhat açısından genellikle hasen
kategorisinde kabul edilmiştir.
Ebû Dâvud, Sunen’indeki bâbların tasnif ve isimlendirilmesinde en çok Mâlik’in (ö. 179/795)
Muvatta’ından yararlanmıştır. Eserdeki bâb başlıkları genelde kısa ve yazarın fıkhî kanaatini
yansıtacak niteliktedir. Ebû Dâvûd bir konuda birçok sahîh hadis mevcut olsa bile kitabın
hacminin büyümemesi ve kitaptan istifadeyi kolaylaştırmak için bir bâb başlığı altında bir
veya iki hadis vermiş, bütün tarikleri zikretmemiştir. Bununla birlikte farklı ve fazla bilgi
ihtiva etmesi sebebiyle bazen bir hadisi değişik senedlerle tekrar nakletmiş, uzun hadislerin
sadece ilgili kısmını alarak çoğu kez ihtisar yoluna gitmiştir. Gerekli gördüğü yerlerde ya
başkalarından naklen veya bizzat kendi görüşü olarak bazı şahıslar hakkında
değerlendirmelerde bulunmuş, bazen hadisin sebeb-i vurûduna ve garîb kelimelerine
değinmiş, bazen de hadis hakkında bilgiler vermiştir.
Sunen-i Ebû Dâvûd yazıldığı zamandan itibaren fıkıh ve hadis bilginlerinin temel başvuru
kaynaklarından bir olmuştur. Bunula birlikte ihtiva ettiği hadislerin isnadı, ravileri, muhtevası
ve tasnifi açısından bazı tenkitlere uğramıştır. Eser üzerine yapılan çalışmalar arasında
bilhassa Hattâbî’nin (ö. 388/998) Ma‘âlimu’s-Sunen’i ile Azîmâbâdî’nin (ö. 1911) Avnu’l-
Ma‘bûd adlı şerhleri şöhret bulmuştur.
9
Örnek Metin ve Tercümesi
...... ............ ............
23 ) ..... .... ..... ........ .......... ..... ..... ... .......... )
3290 - .......... ............ .... ............ ..... ......... ......... ...... ....... .... ............. .... ........ .... .. ........... .... .....
......... .... ......... ...... ....... ........ ..... .......... ...... ..... ........ ......... .....: ... ...... ... .......... .............. .......... ........
3291 - .......... ..... .......... .....: ......... ..... ....... .... ........ .... ..... ........ ........... .............
..... ..... .......: ....... ......... .......: ..... ..... ............. ....... ... ..... .......... ....... ..... ......... ....... ...... ..... .....
............. .... .......... .... ..... ........ ....... ........ .... .........: ........... ..... ... ......... ........ ....... ..... ........... .
..... . ... .......: ....... ........ .... ......... .......: .......... ......... ..... ........... ..... .... ....... ........... .. ..... ...... .......
...... ..... ..... ......... ..... : ............. ........ ...... ....... ........ .... ........... .... ..... ... ...... ....... ........ .
3292 - ......... ........ .... ......... ............... ......... ........ .... ............ .... ..... ...... .... ..... ........ . .... ........... ....
........ .... ..... ..... ........ ........ .... ......... .... ..... ........ .... ........... .... ......... ..... ....... .... ..... ........ ..........
.... ..... ......... .... ......... ...... ....... ........ .......: ..... ....... ....... ...... ..... ........ .........: ... ...... ... ...........
.............. .. ........ ........ ..... ........ .... ......... ............... ........ .......... ....... ....... .... ............. .... .... ... .... ..... ........ ....
......... .... ............ .... ........ .... ......... .... ......... .... .......... ...... .... ........ ......... ....... ..... ........... .... ........ ...... .....
.......... ...... ............. ............ .... ..... ......... .... ......... ......... .......!
..... ..... .......: ..... .......... .... ................ .... ........ .... ......... .... ............ ........... ....... .... ............. .........
3293 - .......... .......... ......... ....... .... ....... ............ .....: ........... ....... .... ....... ................ ........... ........ .......
.... ....... ..... ..... ........ .......... ..... ...... ....... .... ........ .......... ..... ........ .... ....... .......... ........ ...... .......... ...... ..... ........
......... .... ...... .... ........ .... ....... ......... ...... ............. .......: ....... . ............... ............. .......... ......... ........ .
3294 - .......... ........ .... ........ ......... ...... ............ .......... ..... ......... .....: ...... ....... ....... .... ........ ...........
........ ....... .... ....... ....... ....... ........ ....... ........ ...... ..... ..... ....... ............... .......... ........... ....... ............
3295 - ......... ........ .... ..... .......... ......... ..... .......... ......... ........ .... ......... .... ...... ..... ..... . ....... ...
......... .... ......... .... ..... ......... .....: ..... ...... ..... .......... ...... ..... ........ .......... .......: ... ....... ........ ..... .......
........ ....... .... ....... .......... ....... .......... ...... ..... ........ .........: ..... ....... ... ........ ......... ........ ........ ........... ..........
............. .... ...........
3296 - ......... ......... .... ............ .......... ..... ........... ......... ......... .... .......... .... ........... .... . .... ......... .....
...... ........ .... ........ ........ .... ......... ..... ......... ........... .......... ...... ..... ........ ......... : .... ........ .......... ........
10
3297 - ......... ........ .... ............. .......... ........ .... .......... .... ........... .... ..... ......... ..... ..... .. ...... ..... ........
.......... ...... ....... ..... ...... ........ .... ........ ........ .... ....... .......... .....: ..... ....... ......... .... ......... ....... .............
..... ..... .......: ....... ....... .... ..... .......... ........ .......... .... .......... .... .......... ...... ..... .. ...... ......... .........
3298 - .......... ......... .... ........... . .......... ..... ..... ........ .... ........ .... .......... .... ........... ..... ...... ........ ....
....... ......... ....... ...... ........ ......... ....... ..... :.... ........ ............ .
..... ..... .......: ....... ........ .... .... ...... ......... ........
3299 - .......... ........ .... ........ ......... ...... ............ ........... ..... ......... ........... ....... .... ..... ......... ..... ....... ....
..... ........ .......... ..... ..... .......... ......... .... ....... .... ....... ............. .....: ........ ....... .... ........ ..... ...... ........
............. .... ............ ..... ....... ....... ...... ..... ........ .......... ............... .......... ...... .... ........ .......... .......: ........
.. ...........
3300 - .......... ...... .... ............. ......... ......... ......... ......... .... ........... .... ..... ......... .....: . ........ ..........
...... ..... ........ ......... ......... ..... .... ........ ....... ... ......... ........ ....... .......: ..... ..... ............ ...... .... ........ .....
......... ..... ............ ..... ............ .......... .....: ....... ................ ................ ............. .. ......... .........
3301 - .......... .......... ......... .... .... .... ........ ........... .... ....... .............. .... ...... .... ........ ..... ....... .......
...... ..... ........ .......... ..... ....... ........ ...... .......... ........ ....... .........: ...... .... ......... . .....: ..... ....... ......... ....
......... ..... ......... .......... .... .........
..... ..... .......: ....... ....... .... ..... ........ .... ............ .... ..... ........... .... .......... ...... .... ........ ......... .........
3302 - ......... ....... .... .. ...... ......... ......... .... ..... ......... .....: ........... ........... ............ ..... .........
........... .... ..... ........: ..... .......... ...... ..... ........ ......... ..... ...... ....... ............. ........ ... ......... ......... .. ... .........
........... .......... ...... ..... ........ ......... ........ .......... .... ......... ........ .
3303 - .......... ........ .... ...... .... ...... ....... ............. .....: .......... ...... .....: .......... ............ .... ... ..... ..........
.... ....... .... ........... .... ..... ......... ..... ...... ........ .... ........ ........ .... ....... .......... ..... .... ... ....... .......
....... .......... ...... ..... ........ .........: ..... ....... ......... .... ...... ......... ............ .......... .........
3304 - .......... ........ .... ......... ......... ........... .... ........ .... .......... .... ........ .... ........... .... . ...... ....
....... ............. ....... ..... ........... ...... ..... ........ .........: ....... ........ .... ........ ..... .......... .......: ..... ....... ... ........ ........
........ ..... ......... ........
Kitâbu’l-Eymân ve’n-Nuzûr (Yeminler ve Adaklar Bölümü)
(23) Günah işlemeyi adayana keffaret gerektiği görüşünde olanlar hakkındaki bâb

11
3290 - Bize İsmail b. İbrahim Ebû Ma‘mer haber verdi. (Dedi ki) bize Abdullah b. el-
Mubarek haber verdi, o Yunus’tan, o ez-Zuhrî’den, o Ebû Seleme’den, o da Âişe’den rivayet
etti. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah’a isyan konusunda adak olmaz. (Eğer Allah’a
isyan içeren bir adak adanmışsa) onun kefareti yemin kefareti (gibi)dir.”
3291 - Bize İbnu’s-Serh haber verdi. (Dedi ki) bize İbn Vehb haber verdi. O Yunus’tan, o da
İbn Şihâb’dan (bu hadisi) aynı mana ve isnadla rivayet etti.
Ebû Dâvûd dedi ki: Ahmed [b. Şebbûye]’yi şöyle derken duydum: “İbnu’l-Mubârek bu hadisi
rivayet ederken ‘Ebu Seleme haber verdi’ demiştir (Yani İbnu’l-Mubârek’in o rivayetinde
Zuhrî haddesenî demiyor sadece haddese diyor). Bu da Zuhrî’nin bu hadisi Ebu Seleme’den
işitmediğini gösterir.” Ahmed b. Muhammed [İbn Şebbûye] de şöyle demiştir: “Eyyûb’un –
yani İbn Suleyman’ın– bize naklettiği şey de bu sözü tasdik etmektedir.”
Ebû Dâvûd dedi ki: Ahmed b. Hanbel’i şöyle derken işittim: “Bu hadisi bize (kusurlu bir
şekilde naklederek) ifsâd ettiler.” Kendisine: “Sence onun kusurlu olarak nakledilmesi doğru
mu ve onu İbn Ebî Uveys’ten başka rivayet eden var mı?” diye sorulunca şu cevabı verdi:
“Eyyûb b. Suleyman b. Bilâl, İbn Ebî Uveys’ten daha güvenilirdir. O hadisi Eyyûb da rivayet
etmiştir.”
3292 - Bize Ahmed b. Muhammed el-Mervezî haber verdi. (Dedi ki) Bize Eyyûb b. Suleyman
haber verdi. O Ebû Bekr b. Ebî Uveys’ten, o Suleyman b. Bilal’den, o İbn Ebî Atîk ve Musa
b. Ukbe’den, onlar İbn Şihâb’dan, o da Suleyman b. Erkam’dan rivayet etti. Suleyman’a
Yahya b. Ebî Kesîr haber verdi, o Ebû Seleme’den, o Âişe’den nakletti. Âişe’nin (r)
naklettiğine göre Allah Rasûlü (sas) şöyle buyurmuştur: “İsyan (günah) konusunda adak
olmaz. (Böyle bir şey adanmışsa) onun kefareti, yemin kefareti (gibi)dir.” Ahmed b.
Muhammed el-Mervezî şöyle dedi: Aslında (bu konuda) Ali b. el-Mubârek’ten nakledilen
hadis (daha sağlamdır.) Bu hadisi Ali b. el-Mubârek, Yahya b. Ebî Kesîr’den, o Muhammed
b. ez-Zubeyr’den, o babasından, o İmrân b. Husayn’dan, o da Hz. Peygamber’den (sas)
rivayet etmiştir. Mervezî (bu sözüyle), Suleyman b. Erkâm’ın bu hadiste vehme düştüğünü,
Zuhrî’nin hadisi ondan alıp (Suleyman zayıf bir ravi olduğundan onu ve onun şeyhi Yahya b.
Ebî Kesîr’i zikretmeden) mursel olarak Ebû Seleme–Âişe (r) isnadıyla rivayet ettiğini
kastetmiştir.
Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadisin bir benzerini Bakiyye, el-Evza‘î’den; o, Yahyâ’dan; o,
Muhammed b. ez-Zubeyr’den, Ali b. el-Mubârek’in isnadıyla rivayet etmiştir.
3293 - Bize Musedded haber verdi. (Dedi ki) bize Yahyâ b. Saîd el-Kattân haber verdi. Dedi
ki bize Yahyâ b. Saîd el-Ensârî haber verdi. (Dedi ki) bize Ubeydullah b. Zahr haber verdi.
Ona Ebû Saîd haber verdi. Ona Abdullah b. Mâlik haber verdi. Ona Ukbe b. Âmir haber
verdi. Ukbe’nin haber verdiğine göre o, Allah Rasûlü’ne (sas), yalınayak yürüyerek ve başını
örtmeksizin hacca gitmeyi adayan kız kardeşinin durumunu sordu. Allah Rasûlü (sas) şöyle
buyurdu: “Ona söyleyin, başını örtsün, (bir bineğe) binsin ve üç gün oruç tutsun.”
3294 - Bize Mahled b. Hâlid haber verdi. (Dedi ki) bize Abdurrezzak haber verdi. (Dedi ki)
bize İbn Cureyc haber verdi. İbn Cureyc, “Bana Yahya b. Saîd yaz(mak suretiyle naklet)ti”
dedi. Bana, Damraoğullar’ının azâtlısı Ubeydullah b. Zahr haber verdi ki o sıradan bir
adamdı, ona Ebû Saîd er-Ru‘aynî bu hadisi Yahya’nın isnadıyla ve manasıyla haber verdi.

12
3295 - Bize Haccâc b. Ebî Yakub haber verdi. (Dedi ki) bize Ebû’n-Nadr haber verdi. (Dedi
ki) bize Şerîk haber verdi. O Talha ailesinin azatlısı Muhammed b. Abdurrahman’dan, o
Kureyb’den, O İbn Abbâs’tan rivayet etti. İbn Abbâs şöyle dedi: Bir adam Rasûlullah’a (sas)
geldi ve “Ey Allah’ın Rasûlü! Kız kardeşim yürüyerek hacca gitmeyi adadı” dedi. Bunun
üzerine Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah, kız kardeşinin meşakkat çekmesi ile
bir şey yapacak değildir (buna muhtaç değildir). O yüzden (bir bineğe) binerek hacca gitsin ve
yemininden dolayı kefaret ödesin.”
3296 - Bize Muhammed b. el-Musennâ haber verdi. (Dedi ki) bize Ebû’l-Velîd haber verdi.
(Dedi ki) bize Hemmâm haber verdi. O Katâde’den, o İkrime’den, o İbn Abbâs’tan nakletti.
İbn Abbâs şöyle dedi: “Ukbe b. Âmir’in kız kardeşi Beytullah’a yürüyerek gitmeyi adadı.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas) kendisine, bir bineğe binmesini ve bir hedy kurban
götürmesini emretti.”
3297 - Bize Muslim b. İbrahim haber verdi. (Dedi ki) bize Hişâm haber verdi. O Katâde’den,
o İkrime’den, o İbn Abbâs’tan rivayet etti. İbn Abbâs şöyle dedi: “Hz. Peygamber’e (sas),
Ukbe b. Âmir’in kız kardeşinin yaya olarak hacca gitmeyi adadığı haberi ulaşınca, şöyle
buyurdu: ‘Muhakkak Allah onun adağına muhtaç değildir. Ona söyle, bir (bineğe) binsin.’”
Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadisin benzerini Saîd b. Ebî Arûbe de rivayet etmiştir. Halid de
İkrime vasıtasıyla Hz. Peygamber’den hadisin benzerini rivayet etmiştir.
3298 - Bize Muhammed b. el-Musennâ haber verdi. (Dedi ki) bize İbn Ebî Adî haber verdi. O
Saîd’den, o Katâde’den, o İkrime’den, Ukbe b. Âmir’in kız kardeşiyle ilgili Hişâm’ın
hadisinin manasını rivayet etti. Ancak İkrime bu rivayetinde hedy kurbanını zikretmedi. Bu
rivayette Hz. Peygamber: “Kız kardeşine söyle, bir (bineğe) binsin” buyurdu.
Ebû Dâvûd dedi ki: bu hadisi Halid, İkrime’den, Hişâm’ın rivayetinin manası ile rivayet etti.
3299 - Bize Mahled b. Hâlid haber verdi. (Dedi ki) bize Abdurrezzâk haber verdi. (Dedi ki)
bize İbn Cureyc haber verdi. (Dedi ki) bana Said b. Ebî Eyyûb haber verdi, ona Yezîd b. Ebî
Habîb haber verdi, ona Ebû’l-Hayr haber verdi, ona Ukbe b. Âmir el-Cuhenî haber verdi.
Dedi ki: Kız kardeşim yürüyerek Beytullah’a gitmeyi adadı. Benden kendisi adına bu konuda
Hz. Peygamber'in görüşünü almamı istedi. Ben de Hz. Peygamber’e görüşünü sordum.
Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Biraz yürüsün, biraz da (bineğe) binsin.”
3300 - Bize Musa b. İsmail haber verdi. (Dedi ki) bize Vuheyb haber verdi. (Dedi ki) bize
Eyyûb haber verdi. O İkrime’den, o İbn Abbâs’tan rivayet etti. İbn Abbâs şöyle dedi: “Hz.
Peygamber (sas) (insanlara) hitap ederken, güneşin altında ayakta duran bir adam gördü ve
durumunu sordu. İnsanlar, ’Bu Ebû İsrail’dir. O ayakta durmayı, oturmamayı,
gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve oruç tutmayı adadı’ dediler. Buna karşılık Hz. Peygamber
şöyle buyurdu: ‘Ona söyleyin; konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın.’”
3301 - Bize Musedded haber verdi. (Dedi ki) bize Yahyâ haber verdi. O Humeyd et-
Tavîl’den, o Sâbit el-Bunânî’den, o Enes b. Mâlik’ten rivayet etti. Enes şöyle dedi:
“Rasûlullah (sas) iki oğlunun arasında yürümeye çalışan bir adam gördü. Durumu
sorduğunda, ‘Yürümeyi adadı’ dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, ‘Şüphesiz Allah bunun
kendisine azap etmesine muhtaç değildir’ buyurdu ve ona bir bineğe binmesini söyledi.”
Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadisin benzerini Amr b. Ebî Amr, el-A‘rac’tan, o da Ebû Hureyre
vasıtasıyla Hz. Peygamber’den rivayet etmiştir.
13
3302 - Bize Yahyâ b. Ma‘în haber verdi. (Dedi ki) bize Haccâc haber verdi. O İbn Cureyc’ten,
o Suleyman el-Ahvel’den rivayet etti. Ona Tavûs haber verdi. O İbn Abbâs’tan rivayet etti.
İbn Abbâs şöyle dedi: “Rasûlullah (sas) Kâbe’yi tavaf ederken, kendisini burnundaki halka ile
bir başkasının çektiği bir insana rastladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas) halkayı eliyle
kopardı ve adama, onun elinden tutarak tavaf ettirmesini söyledi.”
3303 - Bize Ahmed b. Hafs b. Abdullah es-Sulemî haber verdi. (Dedi ki) bana babam haber
verdi. Dedi ki bana İbrahim –yani İbn Tahmân– haber verdi. O Matar’dan, o İkrime’den, o
İbn Abbâs’tan rivayet etti. İbn Abbâs şöyle dedi: Ukbe b. Âmir'in kız kardeşi yaya olarak
hacca gitmeyi adadı ancak buna gücü yetmiyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas),
(Ukbe'ye) şöyle dedi: “Şüphesiz Allah, kız kardeşinin yürümesine muhtaç değildir. (Bir
bineğe) binsin ve bir bedene (deve veya sığır) kurban etsin.”
3304 - Bize Şuayb b. Eyyûb haber verdi. (Dedi ki) bize Muaviye b. Hişam haber verdi. O
Sufyân’dan, o babasından, o İkrime’den, o Ukbe b. Âmir el-Cuhenî’den rivayet etti. Ukbe,
Hz. Peygamber’e (sas), “Kız kardeşim Kâbe’ye kadar yürümeyi adadı” dedi. Bunun üzerine
Hz. Peygamber (sas), “Allah, kız kardeşinin Kâbe’ye kadar yürümesi ile bir şey yapacak
değildir (buna muhtaç değildir)” buyurdu.
[Kaynak: Ebû Dâvûd, el-Eymân ve’n-Nuzûr, 23, no: 3290-3304, c. 3, s. 594-602]
14
2. Tirmizî (ö. 279/892)
Ebû İsâ Muhammed b. İsâ b. Sevre et-Tirmizî, 209/827 yılında, günümüzde Özbekistan
sınırları içinde bulunan Tirmiz’de doğmuştur. Diğer hadis bilginleri gibi o da küçük yaşlardan
itibaren hadis öğrenmeye başlamış ve hadis bilgisini artırmak için Horasan, Irak, Hicaz ve
Mezopotamya bölgelerine seyahat etmiştir. Kutub-i Sitte yazarlarından Buhârî, Muslim ve
Ebû Dâvûd’un yanısıra İbnu’l-Musennâ, Muhammed b. Beşşâr gibi devrinin ileri gelen
hadisçilerinden yararlanmıştır. Buhârî ve Muslim, talebeleri Tirmizî’den birer hadis
nakletmek suretiyle ona değer verdiklerini göstermiş ve onun ilmî güvenilirliğine tanıklık
etmişlerdir. Tirmizî’nin Buhârî’den çok faydalanmasına rağmen Sunen’inde ondan hiç hadis
almaması, ayrıca Muslim ve Ebû Dâvûd’dan birer hadis nakletmesi, bu üç musannıfın
genellikle aynı hocalardan hadis almasıyla açıklanmıştır. Tirmizî’nin pek çok talebesi
olmuştur. Ömrünün sonuna doğru gözlerini kaybetmiş, 279/892 tarihinde doğduğu yer olan
Tirmiz’de vefat etmiştir.
Tirmizî hadis bilginlerince güvenilir bir muhaddis olarak nitelendirilmiş ve hadis konusundaki
birikimi takdir edilmiştir. Kaynaklarda oldukça güçlü bir hafızaya ve zâhidane bir yaşantıya
sahip olduğu bildirilir. Onun ayrıca ‘ashâbu’l-hadis’ten olması itibariyle doğrudan Kur’ân ve
sünnetle amel ettiği ve herhangi bir mezhebe tabi olmayan müstakil bir müctehid olduğu
kabul edilmiştir.
Tirmizî’nin en tanınan eseri Sunen adlı hadis kitabıdır. Bunun yanı sıra onun Esmâ’u’s-
Sahâbe adlı eserini müstakil olarak sahabilerin hayatına tahsis edilen ilk eser olarak kabul
edenler vardır. Aynı şekilde onun eş-Şemâ’ilu’l-Muhammediyye adlı eseri de alanında yazılan
ilk müstakil eserdir. Kaynaklarda ayrıca Kitâbu’l-İleli’l-Kebîr, ez-Zuhd, et-Târîh, el-Esmâ
ve’l-Kunâ gibi Tirmizî’ye nispet edilen eserlerden söz edilmiştir.
Es-Sunen
Sunen-i Tirmizî adıyla meşhur olan ve fıkıh bâblarına göre tasnif edilen Sunen’in tam adı el-
Câmi‘u’l-Muhtasar mine’s-Sunen an Rasûlillâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- ve Ma‘rifeti’s-
Sahîh ve’l-Ma‘lûl ve mâ Aleyhi’l-Amel’dir. Ahkâmla ilgili konuların yanı sıra câmi‘ türü
eserlerdeki diğer konuları da ihtiva ettiği için Sunen-i Tirmizî’yi câmi‘ türü eserler arasında
sayanlar olmuştur. Müellifinin vefatından yaklaşık dokuz yıl önce 270/883 yılında
tamamlanan eser, yazıldığı dönemin ilim çevrelerinde takdir görmüş, ancak Kutub-i Sitte
içindeki yerini alması için hicrî beşinci asrı beklemek gerekmiştir. Eserin, Kutub-i Sitte
içindeki sıralamasında görüş ayrılığı vardır. Yaygın kanaate göre üçüncü sıradaki Ebû
Dâvûd’un Sunen’inden sonra dördüncü sırayı almaktadır. Ancak bazı bilginler, Tirmizî’nin
hadis kabul şartlarında Ebû Dâvûd’dan daha titiz davranması, eserin dinî hemen her konuyu
kapsaması, hadislerin peşinden hadisin sıhhat ve sübûtuyla ilgili hükmü belirtmesi gibi
gerekçelerle Sunen-i Tirmizî’yi Sunen-i Ebû Dâvûd’a tercih etmişlerdir.
Tirmizî’nin Sunen’i 51 bölüm (ebvâb) içinde 2496 bâb ve 3956 hadisten oluşur. Tirmizî’nin,
eserini tasnif ederken kendisinden öncekilerin metotlarını birleştirdiği belirtilir. O hadisleri
bâblara göre tasnif ederken Buhârî’yi, hadislerin bütün tariklerini bir araya getirerek tekrara
yer vermeme ilkesiyle de Muslim’i örnek almıştır.
Tirmizî, kendi ifadesiyle, eserine herhangi bir fakih tarafından delil olarak alınıp kendisiyle
amel edilen hadisleri toplamayı esas almıştır. Eserdeki ana bölümlerin adları ‘kitâb’ ile değil
de ‘ebvâb’ kelimesi ile başlar. Bâb başlığı altında hadisleri sıralarken, Muslim’in aksine, önce
15
senedinde kusur bulunan hadisleri, ardından da senedi sağlam rivayetleri kaydeder. Hadisleri
aktardıktan sonra hadisin sıhhat durumuna (hasen, sahîh, zayıf, garîb olduğuna) işaret eder ve
ravilerin durumlarına ve isnadın problemlerine dair açıklamalarda bulunur. O hadisleri
değerlendirirken –hadisin sıhhat açısından en belirgin özelliğini ilk kelimede göstermek
kaydıyla– çok defa hasen-sahîh, hasen-garîb, sahîh-hasen-garîb gibi iki veya üç kelimeden
oluşan terimler kullanır. Bu tabirleri hangi anlamlarda kullandığını açıklamadığı için bunların
anlamı hakkında farklı yorumlar yapılmıştır. Tirmizî daha sonra hadisin –varsa– diğer
tariklerini nakleder. Konuyla ilgili diğer sahabilerden nakledilen rivayetler varsa, onlara da
“ve fi’l-bâb an fulân ve fulân...” gibi ifadelerle işaret eder. Böylece aynı konuda başka
sahabilerden rivayet edilmiş hadislerin de bulunduğuna dikkat çeker. Son olarak, bilhassa
fıkhî konularda fıkıh bilginleri ve mezhepleri arasındaki görüş birliğine veya ayrılığına dikkat
çeker. Hadisler arasında bir teâruz (uzlaşmazlık) görünüyorsa bunu aşmak için çeşitli
görüşlere başvurur. Tirmizî’nin, bir konudaki hadisi zikrettikten sonra o bâbda kendisinden
hadis rivayet edilmiş olan sahâbîlerin isimlerini nakletmesi, yeri geldiğinde fakihlerin
görüşlerine işaret etmesi ve hadislerin illetlerini ve sıhhat derecelerini belirtmesi, Kutub-i
Sitteiçinde yalnızca Tirmizî’nin Sunen’ine özgü hususiyetler olarak değerlendirilmiştir.
Tirmizî diğer musannıflar gibi birleştirdiği senedler arasına tahvîl ( .) işareti koyar ve mana
farkı doğuracak kelimelere işaret eder. O, hadisin farklı senedlerini verdikten sonra metni
tekrar etmez ve bazen ‘nahvehû’, ‘mislehû’ gibi kelimelerle yetinirken, bazen de ‘nahve hâzâ’
ifadesini kullanır. Sunen’inde Tirmizî’nin kendi görüşü ‘Ebû İsâ’ künyesiyle aktarılır. Eserde
‘Kâle Ebû Îsâ’ (Ebû İsâ der ki) ifadesini takip eden cümleler ona aittir.
Kutub-i Sitte içinde sadece Tirmizî’nin Sunen’inde bulunan el-İlel adlı bölüm de dikkat
çekicidir. Sunen’in sonunda yer alan bu bölümde yazar, eserine ne türden hadisleri aldığını
açıklamış, aldığı hadislerin kısa bir değerlendirmesini yapmış, yararlandığı kaynaklardan söz
etmiş, kısmen ricâl tenkidine girmiş ve hadislerin lafız veya mana ile rivayet edilmesi konusu
üzerinde durmuştur. İbn Receb el-Hanbelî (ö. 795/1393) bu bölüm üzerine Şerhu İleli’t-
Tirmizî adlı bir şerh kaleme almıştır.
Bazı bilginlere göre Tirmizî, sahîh hadisin bir alt sınıfına işaret eden hasen hadis tabirini bir
hadis terimi olarak kullanan ilk muhaddistir.
Kutub-i Sitte’yi oluşturan eserlerden sunen türü telif edilen dört hadis kitabında da uydurma
hadis bulunduğunu iddia eden İbnu’l-Cevzî (ö. 597/1201), Tirmizî’nin Sunen’indeki
hadislerden yirmi üçünün uydurma olduğunu belirtmiştir. Suyûtî (ö. 911/1505) ise el-Kavlu’l-
Hasen fî’z-Zebb ani’s-Sunen adlı eserinde bu iddialara cevap vermiştir. Tirmizî’nin Sunen’i
üzerine Endülüslü muhaddislerden Ebû Bekr İbnu’l-Arabî’nin (ö. 543/1148) kaleme aldığı
Âridatu’l-Ahvezî adlı şerh ile Hindistanlı çağdaş hadis âlimi Mubârekfûrî’nin (ö. 1934)
Tuhfetu’l-Ahvezî adlı şerhi meşhur ve yaygındır.
16
Örnek Metin ve Tercümesi
......... ....... ...........
15 ) ..... ... ..... ... ........ ............ )
1919 - .......... ......... .... ......... .....: ......... ........ .... ........ .... .......... .....: ........ ...... .... ....... ....... : .....
...... ....... .......... ...... ....... ........ ......... .......... ........ ...... .... ........... ..... ....... .. ........ ...... ....... ........ .........: ...... ......
.... .... ........ .......... ........... ...........
..... ....... .... ...... ....... .... ........ ....... ........... ....... ......... ....... ........ ...... ..... ...... : ..... ....... ........
........... .... .......... .......... .... ...... .... ....... .......... .
1920 - ......... ..... ...... ......... .... ....... .....: ......... ......... .... ......... .... ......... .... .......... .... ....... ....
......... .... ........ .. .. ....... .....: ..... ....... ....... ...... ....... ........ .........: ...... ...... .... .... ........ .......... ..........
...... ...........
......... ........ [..... ] ......... ......... .... ......... .... .......... ......... ...... ....... .....: .......... ..... ...........
1921 - ......... ..... ...... ......... .... ....... .....: ......... ....... .... ......... .... ........ .... ....... .... ........... .... .....
........ .....: ..... ....... ....... ...... ....... ........ .........: ...... ...... .... .... ........ ........... ....... .......
.
.. ........... .......... .....
......
.
........ .... ... .
..... ..... ...... : ..... ....... ........ ......... ... ..... .... .......... .... ....... .... ........ ....... ...... ........
...... ...... .... ...... ....... .... ....... .... ...... ..... ........ ....... ...... ...... ...... ........: ....... ...... .......... ...... ....... ........
........: ..... ....... .... .......: ..... « ...... ...... » : .........
.
.......: ...... .... ........... ...... .... .......... ....... ....... .... ... .........
.......: ...... .... ........... « ...... ...... » : ............ ........ ..... ............
16 ) ..... .. . ..... ... ........ .............. )
1922 - .......... ......... .... ........ .....: ......... ....... .... ........ .... ............ .... ..... ....... .....: ...... ... ...... .....:
......... ....... .... ...... ....... .....: ..... ....... ....... ...... ....... ........ .........: .... ... ........ ........ ... .......... ...... .
..... ..... ......: ..... ....... ...... ....... . ..... :..... ....... .... ...... ........... .... ....... ....... ........ ....... .......
....... ........... ........ ....... .... ........
1923 - ......... ......... .... ......... .....: .......... ..... ....... .....: ........... ......... .....: ...... .... ....... ......... ............ .........
....... .... ......... .... .....
.
...... ..... ......... ....... ... .......... .....: ........ ..... ......... ...... ....... ........ ......... .......: ... ........
........... ...... .... ....... .
17
....... ......... ....... ..... .... ..... .......... ... ........ ........ .........: .... ....... ...... .... ..... ......... ....... ..... ...... .....
.......... ...... ..... ..... ........... .... ...... .... ..... .......... .... ........ .... ..... ........... .... .......... ...... ....... ........ ......... ......
....... .
..... ..... ......: ..... ...... ...... .
1924 - ......... ..... ..... ...... .....: .......... .......... .... ....... .... ......... .... ..... ......... .... ...... ....... .... .......
.....: ..... ....... ....... ...... ....... ........ .........: ............. ............ ............ . ........ .... ... ........ ............ .... ... ...........
......... ........ .... ............ ...... ......... ........ ....... ...... ......... ........ ...... .
..... ..... ......: ..... ....... ...... ....... .
Kitâbu’l-Birr ve’s-Sıla (Ana-Babaya ve Diğer İnsanlara İyilik Etme ve Onlarla İlişkiyi
Sürdürme Hakkındaki Bölüm)
(15) Çocuklara merhamet etme konusundaki hadisler bâbı
1919 - Bize Muhammed b. Merzûk haber verdi. Dedi ki bize Ubeyd b. Vâkıd haber verdi. O
Zerbî’den rivayet etti. Dedi ki ben Enes b. Mâlik’ten işittim. Enes şöyle dedi: (Bir gün
mescide) Allah Rasûlü’nü (sas) görmek isteyen bir yaşlı bir adam gelmişti. Ancak oradakiler
yaşlı adama yer açma konusunda ağırdan aldılar. Bunun üzerine Rasûlullah (sas) şöyle
buyurdu: “Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimize saygı göstermeyen bizden
değildir.”
[Tirmizî dedi ki:] Bu konuda Abdullah b. Amr, Ebû Hureyre, İbn Abbâs ve Ebû Umâme’den
de hadis rivayet edilmiştir. Ebû İsâ [et-Tirmizî] şöyle dedi: Bu hadis ‘garîb’dir. (Hadisin
ravilerinden olan) Zerbî’nin, Enes b. Mâlik’ten ve başkalarından rivayet ettiği munker
hadisleri vardır.
1920 - Bize Ebû Bekr Muhammed b. Ebân haber verdi. Dedi ki bize Muhammed b. Fudayl
haber verdi. O Muhammed b. İshak’tan, o Amr b. Şuayb’dan, o babasından, o dedesinden
şunu rivayet etti. Allah Rasûlü (sas) şöyle buyurdu: “Küçüklerimize merhamet etmeyen ve
büyüklerimizin şerefini tanımayan bizden değildir.”
[Tirmizî dedi ki:] Bize Hennâd haber verdi. [Dedi ki] bize Abde haber verdi. O Muhammed b.
İshak’tan bu hadisin bir benzerini rivâyet etti. Ancak bu rivayette, “...büyüklerimizin hakkını
tanımayan...” denilmiştir.
1921 - Bize Ebû Bekr Muhammed b. Ebân haber verdi. Dedi ki bize Yezîd b. Harun haber
verdi. O Şerîk’ten, o Leys’ten, o İkrime’den, o İbn Abbâs’tan şunu rivayet etti: Allah Rasûlü
(sas) şöyle buyurdu: “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen,
iyiliği emretmeyip kötülükten sakındırmayan bizden değildir.”
Ebû İsâ [et-Tirmizî] şöyle dedi: Bu hadis ‘garîb’dir. Muhammed b. İshak’ın Amr b.
Şuayb’tan rivayet ettiği hadis ise ‘hasen-sahîh’tir. Bu hadis Abdullah b. Amr’dan başka
yollarla da rivâyet edilmiştir. İlim ehlinden bazıları şöyle dedi: Allah Rasûlü’nün (sas)
“bizden değildir” sözünün anlamı, “bizim sünnetimizden, bizim edebimizden değildir”
18
demektir. Ali b. el-Medînî, Yahya b. Saîd’den naklen şöyle dedi: Sufyân es-Sevrî, “bizden
değildir” ifadesinin (“bizim sünnetimizden, bizim edebimizden değildir” şeklinde)
yorumlanmasından hoşlanmazdı; o, bu ifadeyi “bizim dinimizden değildir” şeklinde
yorumlardı.
(16) Müslümanlara merhamet gösterme konusundaki hadisler bâbı.
1922 - Bize Muhammed b. Beşşâr haber verdi. Dedi ki bize Yahyâ b. Saîd haber verdi. O
İsmail b. Ebî Hâlid’den rivayet etti. Dedi ki bize Kays haber verdi. Dedi ki bize Cerîr b.
Abdullah’ın haber verdiğine göre Allah Rasûlü (sas) şöyle buyurdu: “İnsanlara merhamet
etmeyene Allah merhamet etmez.”
Ebû İsâ [et-Tirmizî] şöyle dedi: Bu hadis ‘hasen-sahîh’tir. [Tirmizî] şöyle dedi: Bu konuda
Abdurrahman b. Avf, Ebû Saîd, İbn Ömer, Ebû Hureyre ve Abdullah b. Amr’dan da hadis
rivayet edilmiştir.
1923 - Bize Mahmud b. Gaylân haber verdi. Dedi ki bize Ebû Dâvûd haber verdi. Dedi ki bize
Şu‘be haber verdi. Dedi ki bana bunu Mansur yazdı ve ben ona okudum, o el-Muğire b.
Şu‘be’nin azatlısı Ebû Osman’dan işitti, o Ebû Hureyre’den rivayet etti. Ebû Hureyre şöyle
dedi: Ebû’l-Kâsım’ı (sas) şöyle buyururken işittim: “Merhamet ancak şakî (bedbaht)
kimseler(in kalbin)den çekilip alınmıştır.”
[Tirmizî şöyle dedi:] Hadisi Ebû Hureyre’den rivâyet eden Ebû Osman’ın adı bilinmiyor.
Onun, Musa b. Ebî Osman’ın babası olduğu söyleniyor ki Ebû’z-Zinâd kendisinden hadis
rivayet etmiştir. Ebû’z Zinâd, Musa b. Ebî Osman—babası—Ebû Hureyre—Peygamber
isnadıyla pek çok hadis rivayet etmiştir.
Ebû İsâ [et-Tirmizî] şöyle dedi: Bu hadis ‘hasen’dir.
1924 - Bize İbn Ebî Ömer haber verdi. Dedi ki bize Sufyân haber verdi. O Amr b. Dînar’dan,
o Ebû Kâbûs’tan, o Abdullah b. Amr’dan şunu rivayet etti. Allah Rasûlü (sas) şöyle
buyurmuştur: “Merhametliler, Rahmân’ın da kendilerine merhamet ettiği kimselerdir. Siz
yeryüzündekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin. ‘Rahm’ (akrabalık
bağı) Rahmân isminden türemiş dalları sık bir ağaç gibidir. Kim onu sürdürürse Allah da
onunla ilişkisini sürdürür; kim de onu koparırsa Allah da o kimseyle ilişkisini koparır.”
Ebû İsâ [et-Tirmizî] şöyle dedi: Bu hadis ‘hasen-sahîh’tir.
[Kaynak: Tirmizî, el-Birr ve’s-Sıla, 15-16, no: 1919-1924, c. 4, s. 321-324]
19
3. Nesâî (ö. 303/915)
Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Ali en-Nesâî, 215/830 yılında Horasan’ın Nesâ
kasabasında doğmuştur. İlim tahsiline küçük yaşta başlamıştır. On beş yaşında Belh’e seyahat
etmiş, burada on dört ay kalarak meşhur muhaddis Kuteybe b. Saîd’den hadis dinlemiştir.
Daha sonra Horasan, Hicaz, Irak, Suriye, Cezire ve Mısır’ı dolaşarak oralarda bulunan
hadisçilerden istifade etmiştir. Hocaları arasında Kutub-i Sitte yazarlarından Ebû Dâvûd’un
yanı sıra Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhûye, Ebû Hâtim er-Râzî, el-Bezzâr, Ebû Ya‘lâ el-
Mavsılî gibi muhaddisler vardır. Hayatının önemli bir bölümünü Mısır’da geçiren ve
eserlerini burada tasnif eden Nesâî, hadis talebelerinin gözde uğraklarından olmuştur. Hadise
dair eserleriyle tanınan isimlerden et-Tahâvî, İbn Hibbân, et-Taberânî ve el-Ukaylî onun
talebelerindendir.
Nesâî’nin vefatıyla ilgili farklı bilgiler vardır. Bazı kaynaklara göre vefatından birkaç ay önce
Mısır’dan ayrılarak Filistin’e gelmiş ve 303/915 yılında burada vefat etmiştir. Bazı kaynaklar
ise onun ölümünden kısa bir süre önce Şam’a geldiğini kaydeder. Buna göre bir grup insan
Şam’daki bir mescitte Nesâî’den Muâviye’nin fazileti hakkında hadis rivayet etmesini
istemişler, ancak ondan olumlu karşılık alamayınca ona şiddet uygulamışlardır. Nesâî bu
hadiseden sonra hastalanınca Mekke’ye götürülmüş ve burada vefat etmiştir.
Nesâî hadis ilminde ve özellikle ravilerin cerh ve ta‘dilinde görüşü alınan bilginlerinden biri
olmuştur. Hadis ilmi ve tenkidi alanında üst düzey bir otorite olarak görülmüş, hatta raviler
hakkındaki şartlarının Buhârî ve Muslim’in şartlarından daha ağır olduğu belirtilmiştir.
Kaynaklarda Nesâî’nin Şiî olduğu yolundaki bazı değerlendirmeler isabetli ve tutarlı
bulunmamıştır.
Nesâî’ye otuzdan fazla eser nispet edilmiştir. Kitabu’s-Suneni’l-Kebîr veya es-Sunenu’l-
Kubrâ olarak bilinen eseri en hacimli kitabıdır. Bu, Kutub-i Sitte’den sayılan ve Sunen-i Nesâî
olarak da anılan muhtasar eserinin asıl kaynağıdır. Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle adlı eseri ise Hz.
Peygamber’in günlük dua ve zikirlerine dair rivayetleri içerir. Nesâî’nin ayrıca muhtelif
konulardaki hadisleri toplayan müstakil kitapları ve ravilerin hayatlarını ve güvenilirliklerini
ele aldığı biyografik eserleri bulunmaktadır.
Es-Sunen
Nesâî’nin ahkâm hadislerinden oluşan Sunen’i el-Muctebâ veya es-Sunenu’s-Sağîr adlarıyla
da bilinir. Eser, yazar tarafından daha önce kaleme alınmış başka bir eserden yapılan seçmeye
dayanmaktadır. Buna göre Nesâî öncelikle Kitabu’s-Suneni’l-Kebîr adını verdiği geniş bir
hadis kitabı derleyip bunu Filistin’de Remle emîrine takdim etmiş, ancak emîrin yalnızca
sahîh hadisleri bir araya getirmesi isteği üzerine ondaki zayıf ve illetli hadisleri çıkararak
Sunen-i Nesâî olarak bilinen eserini derlemiştir. 51 kitâb, 2538 bâb ve 5758 hadisten oluşan
eserde diğer hadis mecmualarında bulunmayan Kitâbu’l-Ahbâs, Kitâbu’n-Nuhl, Kitâbu’r-
Rukbâ ve Kitâbu’l-Umrâ gibi bölümler mevcuttur.
Nesâî’nin Sunen’i ilim çevrelerinde ilgi ve takdir görmüştür. Bazı muhaddisler onun
Sunen’ini Sahîhayn’dan sonra zayıf hadisi ve cerh edilmiş ravisi en az bulunan kitap olarak
değerlendirmiş, kimileri de sıhhat derecesi bakımından Sahîhayn’dan sonra geldiğini ileri
sürerek ona Kutub-i Sitte içinde üçüncü sırayı uygun görmüşlerdir.

20
Nesâî’nin Sunen’ini tasnif ederken Buhârî ve Muslim’in tasnif metodundan yararlandığı
belirtilmiştir. Bu çerçevede aynı konudaki hadisleri bir araya getirip değişik senedlerle
nakletmiş, hadisler arasındaki çok küçük rivayet farklarını hadisi baştan aşağı tekrar etmek
suretiyle göstermiş, rivayetleri farklı konularda tekrarlamış, rivayet farklılıklarına işaret etmiş,
zaman zaman hadislerden fıkhî hükümler çıkarıp fakihlerin görüşlerine atıfta bulunmuş ve
rivayet kusurlarına dikkat çekmiştir. O, Tirmizî gibi her hadis için ayrı bir değerlendirme
yapmasa da, yer yer senedlerin durumlarını açıklamış, birkaç hocasından birden aldığı hadisin
lafzını hocalarından hangisine ait olduğunu bildirmiştir. Lafızlar aynı veya birbirine çok yakın
ise senedi verdikten sonra ‘mislu zâlik’, ‘bi-hâze’l-isnâdi misluhu’, ‘nahve zâlik’, ‘nahvehu’
gibi ifadelerle yetinmiştir. Bazı yerlerde ise tahvîl işareti ( .) koyarak iki isnadı birleştirmiştir.
Bâblarının birçoğunda tek bir hadise yer vermiştir. Nesâî’nin birbirine muhalif olan
rivayetlerden ilk önce hatalı olanını zikrettiği, ardından da bunun doğrusunu rivayet ettiği
belirtilmiştir.
Suyûtî’nin (ö. 911/1505) Zehru’r-Rubâ ale’l-Muctebâ adlı şerhi ile Sindî’nin (ö. 1138/1726)
Hâşiye alâ Suneni’n-Nesâî adlı eseri, Sunen-i Nesâî üzerine yapılmış önemli çalışmalardandır.
21
Örnek Metin ve Tercümesi
...... ...... ..........
1) ..... ...... .......... .......... ... ........ )
- ........... .......... .... ........ .....: ......... .......... .... ........ . ............. ......... .... ..... .... ............ .... ..... . ............
.... ......... .... ........... .... ....... .... ......... .... ....... .... ....... .... ...... ....... .... ....... .... ......... .... .......... ......
..... ........ ......... .....: ..... .............. ...... ....... ........ ..... ......... .... ...... ..... ....... ........ .. ......... ........... ... ..........
............. ..... ....... ..... ......... ... .........: ......... ........ ....... .
2) ..... .......... .......... )
- ........... ........ .... ....... .....: ........... ...... ........ .... ........ ........ .... ........ .... ...... ............ .... ...... .... ........
.... ..... ........... ..... ....... ....... ...... ..... ........ ......... .....: ........ ........... ....... ..... ....... ...... ............. ...... ... ..... ......
.......: ....... ........ ........ ...... ... ......... ....... ..... ........ ........ ..... ....... ... ....... ......... .......... ........ ..... ........
.......... ... ............ ........... ......... ... ....... ..... ........ ........ ........ ......... ..... ........ ..... ... ..... ......... .......: ......
....... ....... ..... ........ ........ ......... ........... ............ ...... ... ........ ......... ... ........ ........ .
3) ..... ............ ... ......... )
- ........... ........ .... .......... .....: .......... ...... ............ .....: ........... ......... .... .......... .... .... ... .... ........ .... .....
...... ......... .... ....... .... ....... .... ..... ......... .... ..... .......... .....: ..... ....... ....... ...... .... ........ .........: ..... ......
.......... ........... ......... ...... .......... ....... ....... .. .......... ...... ...... .
4) ..... ...... ............ .... ........ ..... ........... )
- ........... ....... .... .......... .....: ......... ........... .... ....... .....: ......... ...... .... ........ .... ..... ......... ....
....... .... ..... ......... .... ........ .... ..... ...... .....: ........ ..... .... ................. .........: ....... ....... ..... .... ... .......
...... ..... ........ ......... ....... ..... ........ .......... ........ .........: ... ....... ........ ......... .. ... ... ......... ..... ..... ......:
............. ...... ........ ............ ...... ... ....... ... ............ ............. ............ .......: ...... ... ........... ... ......... ......
..........
- ........... ......... .... ...... ........... .....: ......... ........ .....: ......... ......... .... .......... .....: ........ ....... .......... ....
........ .... ......... ..... ....... .... ............ ..... ....... ....... ...... ..... ........ ......... .......: ..... ............... ..... .............
......... .....: ......... ............ ....... ........ ........... ...... ........... ..... ..........
5) ..... ........ .... .......... ............ )
22
- ........... ......... .... ....... .....: ......... ............ .... ........ .... .......... .... ...... ........... .... ......... . .............
....... .... ........ .....: .......... ........ .....: ......... ..... ....... .... .......... .... ...... ........... .... ........ .....: ..... .......
....... ...... ..... ........ .... .....: ... ........ ............. ......... .... ............ .... .......... ........ .......... ...... ............ .... .. ....
.......... ........ .........
- ......... ......... .... ..... .... ............ .... ..... ............. .... ..... ..... .. ..... .... ............... .... ..... ........... .... ..........
...... ..... ........ ......... .....: ......... ............. ..... ............. ......... ......... ......... .......... ...... ............. ..........
.............. .......... ........ .....
Kitâbu Âdâbi’l-Kudât (Hâkimlerin ve Yöneticilerin –gözetmeleri gereken– Usul ve
İlkeler Bölümü)
(1) Hükmünde adil olan hâkimin fazileti hakkındaki bâb
Bize Kuteybe b. Said haber verdi. Dedi ki bize Sufyân haber verdi. O Amr’dan rivayet etti.
(Tahvîl) Bize Muhammed b. Âdem b. Suleyman haber verdi. O İbnu’l-Mubârek’ten, o Sufyan
b. Uyeyne’den, o Amr b. Dînar’dan, o Amr b. Evs’ten, o Abdullah b. Amr b. el-Âs’tan şunu
rivayet etti: Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Yönettikleri insanlara, ailelerine ve
sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, Rahman’ın yanında
nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklar.” Muhammed (b. Âdem b. Suleyman)’ın rivayet
ettiği hadiste “Rahmân'ın iki eli de sağ eldir” ilavesi vardır.
(2) Adil yönetici hakkındaki bâb
Bize Suveyd b. Nasr haber etti. Dedi ki bize Abdullah haber verdi. O, Ubeydullah’tan, o
Hubeyb b. Abdurrahmân’dan, o Hafs b. Âsım’dan, o Ebû Hureyre’den şunu rivayet etti: Allah
Rasûlü (sas) şöyle buyurmuştur: “Yedi sınıf insan vardır ki Allah onları gölgesinden başka
gölgenin olmadığı günde, kendi gölgesinde gölgelendirecektir: (1) Âdil yönetici, (2) Allah’a
ibadet ederek yetişen genç, (3) Tenha yerlerde Allah’ı hatırlayarak gözlerinden yaş akıtan
kişi. (4) Kalbi mescitlere bağlı olan kişi, (5) Allah rızası için birbirini seven iki kişi, (6) itibarlı
ve güzel bir kadının beraber olma isteğine ‘Ben Allah’tan korkarım’ diye(rek yaklaşmaya)n
kişi, (7) Sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren kişi.”
(3) Hüküm verirken isabet etme hakkındaki bâb
Bize İshâk b. Mansur haber verdi. Dedi ki bize Abdurrezzak haber verdi. Dedi ki bize Ma’mer
haber verdi. O Sufyân’dan, o Yahyâ b. Said’den, o Ebû Bekr Muhammed b. Amr b.
Hazm’den, o Ebû Seleme’den, o da Ebû Hureyre’den şunu rivayet etti. Allah Rasûlü (sas)
şöyle buyurmuştur: “Hâkim hüküm vereceği zaman (imkân ve gücü nispetinde hakikati
bulmak için çabalayıp) bir görüş bildirir ve görüşü doğru çıkarsa kendisine iki sevap vardır.
Ancak bir görüş bildirir ve görüşünde yanılırsa ona bir sevap vardır.”
(4) Devlet işlerinde görev almak için hırslı davranan kimselere görev vermeme
hakkındaki bâb
Bize Amr b. Mansûr haber verdi. Dedi ki bize Suleyman b. Harb haber verdi. Dedi ki bize
Ömer b. Ali haber verdi. O Ebû Umeys’ten, o Saîd b. Ebî Burde’den, o babasından, o Ebû
23
Musâ’dan rivayet etti. Ebû Musâ dedi ki: “Yanıma Eş‘arî kabilesinden bazı kimseler geldi ve
‘bizi Allah Rasûlü’nün (sas) yanına götür, ona ihtiyaçlarımızı ileteceğiz’ dediler. Ben de
onları götürdüm. Rasûlullah’ın yanına varınca, ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bize senin devlet
işlerinden bir iş ver’ dediler. Ebû Musa diyor ki: ‘Onların bu isteklerinden dolayı
(Rasûlullah’tan) özür diledim ve ihtiyaçlarının ne olduğunu bilmiyordum’ dedim. Allah
Rasûlü bana inanıp özrümü kabul etti; onlara da, ‘Biz, işlerimizde, bizden talepte
bulunanlardan yardım istemeyiz’ buyurdu.”
Bize Muhammed b. Abdi’l-A‘lâ haber verdi. Dedi ki bize Halid haber verdi. Dedi ki bize
Şu‘be haber verdi. O Katâde’den rivayet etti. Dedi ki ben Enes’ten işittim. O Useyd b.
Hudayr’dan naklen şunu anlattı: “Ensar’dan bir adam Allah Rasûlü’ne (sas) geldi ve ‘Filan
kimseye devlet işlerinden görev verdiğin gibi bana da görev vermez misin?’ dedi. Bunun
üzerine Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Siz, benden sonra adam kayırma olayları
göreceksiniz. Havuz başında bana kavuşuncaya kadar sabrediniz!”
(5) Yöneticilik görevini istemenin yasaklanması hakkındaki bâb
Bize Mucahid b Musa haber verdi. Dedi ki bize İsmail haber verdi. O Yunus’tan, o el-
Hasan’dan, o Abdurrahman b. Semure’den rivayet etti. (Tahvil) Bize Amr b. Ali haber verdi.
Dedi ki bize Yahya haber verdi. Dedi ki bize İbn Avn haber verdi. O el-Hasan’dan, o
Abdurrahman b. Semure’den şunu rivayet etti: Allah Rasûlü (sas) şöyle buyurdu: “Kimseden
yöneticilik görevi isteme! Zira eğer sen istediğin için yöneticilik verilirse, onunla baş başa
bırakılırsın. Eğer bu görev sen istemeden verilirse, (Allah tarafından) sana yardım edilir.”
Bize Muhammed b. Âdem b. Suleyman haber verdi. O İbnu’l-Mubârek’ten, O İbn Ebî
Zi’b’ten, o el-Makburî’den, o Ebû Hureyre’den şunu rivayet etti. Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur: “Siz yönetici olma konusunda çok hırslı davranacaksınız. Hâlbuki o yanıp
tutuştuğunuz görev, kıyamet gününde bir pişmanlık ve perişanlık sebebi olacaktır. O (yüksek
mevki) ne güzel süt anadır (içmekle doyulmaz); ondan ayrılmak ise ne kötü bir ayrılıştır.”
[Kaynak: Nesâî, Âdâbu’l-Kudât, 1-5, c. 8, s. 221-226]
24
4. İbn Mâce (ö. 273/887)
Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd İbn Mâce el-Kazvînî, 209/824 yılında bugün İran’da
bulunan Kazvin şehrinde doğmuştur. İlim tahsiline on beş-yirmi yaşlarında memleketinde
başlamış, ardından kendisini hadis sahasında yetiştirmek için devrinin âdeti üzere genç yaşta
ilim yolculuklarına çıkmıştır. Horasan, Basra, Bağdat, Kûfe, Rey, Mekke, Medine, Şâm ve
Mısır gibi yerlere seyahat etmiştir. Başta Ali b. Muhammed et-Tanafesî olmak üzere Ebû
Bekr b. Ebî Şeybe, Muhammed b. Yahya ez-Zuhlî gibi muhaddislerden hadis öğrenmiştir.
Sunen’inde kendisinden hadis aldığı hocaların sayısının 303 olduğu belirtilmiştir. Kendisinin
de pek çok talebesi olmuştur. İbn Mâce 273/887 yılında Kazvin’de vefat etmiştir.
İbn Mâce, hafızanın gücü ve hadis ilmindeki uzmanlığı nedeniyle hadis bilginlerinin
övgüsüne mazhar olmuş, kendisinin sika (güvenilir) ve huccet olduğu nakledilmiştir. Ancak
adalet ve zabt yönünden zayıf olan ravilerden hadis nakletmesi ve kusurlu senedleri olan
haberleri rivayet etmesi nedeniyle kimi muhaddislerce eleştirilmiştir. İbn Mâce’nin en önemli
eseri es-Sunen adlı hadis kitabıdır. Onun ayrıca bazı halifelerin biyografilerini kaydettiği
Târihu’l-Hulefâ, Hz. Peygamber’den üç ravi ile rivayet edilen beş hadise tahsis ettiği es-
Sulâsiyyât, hadis ravilerini ve yaşadıkları şehirleri ele aldığı et-Târîh ve Kur’ân tefsirine dair
et-Tefsîr adlı eserlerinin bulunduğu nakledilmiştir.
Es-Sunen
Fıkıh konularına göre tertip edilen Sunen-i İbn Mâce, daha çok Horasan ve havalisinde şöhret
kazanmıştır. Eser mukaddime hariç 37 kitâb, 1515 bâb ve 4341 hadisten oluşmaktadır.
Sunen’in Kutub-i Sitte’ye dâhil edilmesi oldukça geç olmuştur. Hicrî altıncı asrın başına kadar
Buhârî, Muslim, Nesâî, Ebû Dâvûd ve Tirmizî’nin eserleri belli bir itibar kazanıp Usûl-i
Hamse (beş kaynak) veya Kutub-i Hamse (beş kitap) adıyla şöhret bulmasına rağmen, İbn
Mâce’nin Sunen’i Kutub-i Sitte’ye dâhil edilmemişti. İbn Mâce, ilk defa İbnu’l-Kayserânî’nin
(ö. 507/1113), yukarıda anılan beş kitaba tahsis ettiği Atrâf kitabına İbn Mâce’nin Sunen’ini
eklemesinden ve Şurûtu’l-Eimmeti’s-Sitte (Altı İmamın Hadis Alma Şartları) adlı kitabını telif
etmesinden sonra Kutub-i Sitte içinde sayılmaya başlamıştır.
Sunen-i İbn Mâce’deki hadislerin değeri hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Meşhur
hadis tenkitçisi Ebû Zur‘a er-Râzî (ö. 264/877), İbn Mâce’nin kitabında sadece otuz kadar
zayıf hadis bulunduğunu kaydederken, Zehebî (ö. 748/1347) eserde delil olarak
kullanılamayacak hadis sayısının bin civarında olduğunu belirtmiştir. İbnu’l-Cevzî’ye (ö.
597/1201) göre eserdeki uydurma hadis sayısı otuz dörttür. Eseri yayımlayan çağdaş
araştırmacı M. Fuad Abdulbakî’nin tespitlerine göre ise İbn Mâce’nin naklettiği hadislerin
3002’si Kutub-i Sitte’yi oluşturan diğer beş eserinin tamamı veya birkaçı tarafından rivayet
edilmiştir. Kalan 1339 hadis ise sadece İbn Mâce’de bulunan zevâid hadisler olup bunların
428’inin isnadı sahîh, 199’unun isnadı hasen, 613’ünün isnadı zayıf, 99’unun isnadı ise çok
zayıf, munker veya mevzûdur. Kısacası, İbn Mâce’nin, eserinde yalancılıkla itham edilen
ravilerden hadis nakletmesi ve çok zayıf senedlerle aktarılan haberlere yer vermiş olması,
üstelik bunları kusurlarına dikkat çekmeden aktarması eleştiri konusu olmuştur. Bunlardan
hareketle bazı muhaddisler İbn Mâce’nin diğer müellifler kadar titiz olmadığı sonucunu
çıkarmışlar ve eserin Kutub-i Sitte arasında sayılmasında tereddüt göstermişlerdir. Bu
çerçevede kimileri İbn Mâce’nin Sunen’i yerine Dârimî’nin (ö. 255/869) Sunen’ini, kimileri
de Mâlik’in (ö. 179/795) Muvatta’ını Kutub-i Sitte’nin altıncı kitabı olarak kabul etmişlerdir.

25
İbn Mâce diğer musannıflar gibi eserini büyük ölçüde kendisinden önce yazılmış
kaynaklardan seçme yapmak suretiyle meydana getirmiştir. Onun doğrudan hadis aldığı
hocalarının sayısı 303’tür. Ancak o, Sunen’inin yaklaşık üçte ikisine karşılık gelen 1789
rivayeti, çoğu eser sahibi on dört hocadan almıştır. Bu çerçevede 1071 rivayet aldığı İbn Ebî
Şeybe’nin (ö. 235/849) Musannef’i onun en önemli kaynağı olmuştur. İbn Mâce’nin hemen
her bâbını İbn Ebî Şeybe’nin eserinden almış olması, hadis musannıflarının kendilerinden
önceki yazılı kaynaklardan ne kadar çok yararlandıklarını kanıtlaması bakımından önemli
sayılmıştır.
Sunen-i İbn Mâce, tekrarlarının azlığı ve bâbların fıkhî bakımdan güzel sıralanması nedeniyle
sistematik ve işlevsel bir kitap olarak değerlendirilmiştir. Onun ayırıcı özelliklerinden biri de
‘hadise giriş’ mahiyetinde bir mukaddimeye sahip olmasıdır. İbn Mâce burada, sünnete ittibâ,
hadislere saygı, hadis rivayetinde titizlik, hadis uydurmanın vebali, Hulefâ-i Râşidîn’in
sünnetine ittibâ, bidatlerden, cedelden, re’y ve kıyastan sakınma, iyi ve kötü çığır açma,
ölmüş sünnetleri ihyâ, Kur’an öğrenimi ve öğretimi, ilim ve âlimlerin fazileti, iman, kader,
ashabın fazileti, Hâricîler ve Cehmiyye gibi muhtelif konulara dair rivayetler vasıtasıyla ‘ehl-i
hadis’in düşüncelerini nakletmiştir.
İbn Mâce yirmi kadar yerde bazen sened, bazen metin, bazen metindeki ravinin kimliği,
bazen de metindeki bir kelimenin ne anlama geldiği ile ilgili çok kısa bir takım açıklamalarda
bulunmuştur. Ayrıca diğer hadisçiler gibi İbn Mâce de aynı kanaldan gelen isnadları
birleştirmiş ve tahvîl anlamına gelen ( .) rumuzunu kullanmıştır. Farklı isnadlardan gelen
hadislerin metinleri bir önceki hadisle aynı ise, ‘misluhû’ diyerek, metni tekrar etmemiştir.
İbn Mâce üzerine yapılmış çalışmaların en önemlilerinden biri, Ahmed b. Ebî Bekr el-
Bûsîrî’nin (ö. 840/1436) Misbâhu’z-Zucâce fî Zevâidi İbn Mâce adlı eseridir. Bu eserde
Kutub-i Sitte’yi oluşturan diğer beş eserde bulunmayıp sadece Sunen-i İbn Mâce’de yer alan
hadislerin sıhhat dereceleri tespit edilmiş, zayıf ve uydurma haberlere ve eleştirilmiş ravilere
işaret etmiştir. Sunen-i İbn Mâce’nin şerhleri arasında Suyutî’nin (ö. 911/1505) Misbâhu’z-
Zucâce alâ Suneni İbn Mâce’si ile Sindî’nin (ö. 1138/1726) Kifâyetu’l-Hâce fî Şerhi Suneni
İbn Mâce adlı şerh/haşiye çalışmaları sayılabilir.
26
Örnek Metin ve Tercümesi
........... 3) ..... ........... ... .......... .... ....... ....... ...... ..... ........ ......... )
23 - ......... ..... ...... .... ..... ........ .....: ......... ....... .... ........ .... ..... ...... .....: ......... ........ ........... ....
............ ............. .... ........ .... ....... .... .......... .....: ... ........... ..... ......... ......... ....... ...... ... ...... ...... .....: .....
.......... ....... ........ ..... ..... ....... ....... ...... ..... ........ .......... ........ ..... ..... ......... .....: ..... ....... ....... ...... .....
........ .......... .....: ........ . .....: .......... ......... ...... ....... ............ ......... .......... .... ............. .......... .............
.......... . .....: .... ..... ....... .... ...... ....... .... ........ .... ....... .... ........ ........ .
24 - ......... ..... ...... .... ..... ........ .....: ......... ....... .... ........ .... ..... ....... .... ......... .... ......... .....: .....
...... .... ........ ..... ....... .... ....... ....... ...... ..... ........ ......... ........ ........ ...... .....: .... ..... ..... ....... ....... ......
..... ........ ..........
25 - ......... ..... ...... .... ..... ........ .....: ......... ......... .... ......... . ........ ... ......... .... ........ .....: ......... ......
........... .... ......... .....: ......... ......... .... ....... .... ........ .... ...... ........... .... ..... ........ .....: ....... ........ .... ........:
.......... .... ....... ....... ...... ..... ........ .......... .....: ......... ........... ............ .... ....... ....... ...... ..... ........ .........
....... .
26 - ......... ......... .... ...... ....... .... ........ .....: ......... ..... .......... .... ......... .... ...... ....... .... ..... .......... .....:
........ ............ .......: ......... ..... ...... ....... ..... .......... ......... .... ....... ....... ...... ..... ........ ......... ........
27 - ......... ........... .... ...... .......... .............. .....: .......... ...... ........... .....: ........... ........ . .... ..... ........ .... ........
.....: ........ ..... ......... .......: ..... ...... ........ ........... ............ ........ .... ....... ....... ...... ..... ........ .......... ........
..... .......... ......... ............. ........... .
28 - ......... ........ .... ........ .....: .......... ....... .... ....... .... .......... .... ............. .... ........ .... ....... .....: ........
...... .... ........... ..... .......... ............. ....... ....... ..... ........ ....... .... ........ .......: ............ .... ........ ........ .
.....: .......: ....... .. ...... ....... ....... ...... ..... ........ .......... ......... ............. ... .: ........ ........ ........ ......... ........
.... ............. ..... ....... .... ........... ........... ......... ......... ........... ..... ...... ........... ... ........... ....... .........
............ ....... .......... ....... .......... .............. .........: ......... .......... ........... ............ .. .. ....... ....... ...... ..... ........
.......... ..... ..... ........... .
27
29 - .......... ......... .... ........ .....: ......... ...... ........... .....: ......... ........ .... ....... .... ....... .... ........ .... ..........
.... ........ .....: ........ ...... .... ....... .... ............ ..... ........ ..... .......... ......... .... .. ........ ...... ..... ........ .........
......... ....... .
Mukaddime (Giriş)
(3) Allah Rasûlü’nden (sas) hadis rivayet ederken ihtiyatlı olma hakkındaki bâb
23 - Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe haber verdi. Dedi ki bize Muâz b. Muâz haber verdi. O İbn
Avn’dan rivayet etti. Dedi ki bize Muslim el-Batîn haber verdi. O İbrahim et-Teymî’den, o
babasından, o Amr b. Meymun’dan rivayet etti. Dedi ki: “İbn Mes‘ûd ile Perşembe akşamları
görüşmeyi hiç kaçırmazdım. Onun her hangi bir şey hakkında ‘Allah Rasûlü (sas) dedi ki...’
dediğini hiç işitmedim. Yalnız bir akşam, ‘Allah Rasûlü (sas) dedi ki...’ dedi. Sonra hemen
başını öne eğdi.” Amr b. Meymûn devamında şöyle dedi: “Biraz sonra ona baktım ki
gömleğinin düğmeleri çözülmüş, gözleri yaşla dolmuş ve boyun damarları şişmişti. (İbn
Mes‘ûd hadisi naklettikten sonra) şöyle diyordu: ‘(Hadis) aşağı yukarı böyleydi veya buna
yakındı veya buna benzerdi.’”
24 - Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe haber verdi. Dedi ki bize Muâz b. Muâz haber verdi. O İbn
Avn’dan, o Muhammed b. Sîrîn’den rivayet etti. Dedi ki Enes b. Malik, Allah Rasûlü’nden
(sas) bir bir hadis rivayet edip bitirdiği zaman, “Yahut da Allah Rasûlü’nün (sas) buyurduğu
gibi” derdi.
25 - Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe haber verdi. Dedi ki bize Ğunder haber verdi. O Şu‘be’den
rivayet etti. (Tahvîl). Bize Muhammed b. Beşşâr haber verdi. Dedi ki bize Abdurrahmân b.
Mehdî haber verdi. Dedi ki bize Şu‘be haber verdi. O Amr b. Murre’den, o Abdurrahman b.
Ebî Leylâ’dan rivayet etti. Dedi ki: “Biz Zeyd b. Erkam’a, ‘Bize Rasûlullah’tan (sas) hadis
naklet’ dedik. O ise şöyle dedi: ‘Biz artık yaşlandık ve unuttuk. Rasûlullah’tan (sas) hadis
nakletmek zor (sorumluluğu ağır bir iş)tir.’”
26 - Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr haber verdi. Dedi ki bize Ebû’n-Nadr haber
verdi. O Şu‘be’den, o Abdullah b. Ebî’s-Sefer’den rivayet etti. Dedi ki, ben eş-Şa‘bî’yi şöyle
derken işittim: “İbn Ömer ile bir yıl beraber oturdum. Rasûlullah’tan (sas) hiç bir hadis
naklettiğini işitmedim.”
27 - Bize el-Abbas b. Abdilazîm el-Anberî haber verdi. Dedi ki bize Abdurrezzak haber verdi.
Dedi ki bize Ma’mer haber verdi. O İbn Tavus’tan, o babasından rivayet etti. Dedi ki, İbn
Abbâs’ı şöyle derken işittim: “Biz hadisleri ezberlerdik. Hadis ise ancak Rasûlullah’tan (sas)
ezberlenir. Nihayet siz hırçın ve uysal (her türlü) deveye binmeye (güvenilir olan ve olmayan
herkesten hadis almaya ve nakletmeye) başladınız ya, heyhât! (artık işler değişti.)”
28 - Bize Ahmed b. Abde haber verdi. Dedi ki bize Hammâd b. Zeyd haber verdi. O
Mucâlid’den, o eş-Şa‘bî’den, o da Karaza b. Ka’b’dan rivayet etti. Dedi ki, Ömer b. el-Hattâb
bizi Kûfe’ye göndereceği zaman uğurlamak için (Medine dışındaki) Sırâr denilen yere kadar
bizimle yürüdü. Sonra, “Sizinle neden beraber yürüdüğümü biliyor musunuz?” diye sordu.
Biz, “Rasûlullah’ın (sas) sahabisi ve ensardan olduğumuz için” dedik. Bunu üzerine Ömer
şöyle dedi: “Aslında bir hususu konuşmayı istediğim için sizinle yürüdüm. Sizinle birlikte
yürüdüğüm için söylediklerimi belleyeceğinizi umuyorum. Siz, ateşte kaynayan tencere gibi
28
gönülleri Kur’an için fokurdayan bir topluma gidiyorsunuz. Onlar sizi gördükleri zaman
(sizden bir şeyler öğrenmek için) boyunlarını uzatacaklar ve ‘Bunlar Muhammed’in
ashabıdır’ diyecekler. O yüzden siz Rasûlullah’tan (sas) az hadis rivayet edin (ve böylece
onların Kur’an ile meşgul olmalarına engel olmayın). (Bu hayırlı işte) ben de sizin
ortağınızım.”
29 - Bize Muhammed b. Beşşâr haber verdi. Dedi ki bize Abdurrahmân haber verdi. Dedi ki
bize Hammâd b. Zeyd haber verdi. O Yahya b. Said’den, o es-Sâib b. Yezîd’den rivayet etti.
O şöyle dedi: “Sa‘d b. Malik’e Medine’den Mekke’ye kadar arkadaşlık ettim. Rasûlullah’tan
(sas) bir tek hadis rivayet ettiğini işitmedim.”
[Kaynak: İbn Mâce, Mukaddime, 3, no: 23-29, c. 1, s. 10-12]
29
Gözden Geçir
. Sunen türü eserlerin genel özellikleri nelerdir ve Sunen-i Erba‘a ne anlama
gelmektedir?
. Ebû Dâvûd ve es-Sunen’i hakkında bilgi veriniz.
. Tirmizî ve es-Sunen’i hakkında bilgi veriniz.
. Nesâî ve es-Sunen’i hakkında bilgi veriniz.
. İbn Mâce ve es-Sunen’i hakkında bilgi veriniz.
. Kutub-i Sitte’yi oluşturan sunen türü eserlerle câmi‘ türü eserleri karşılaştırınız.
. Sunen-i Erba‘a üzerine yazılmış şerhlerden ve yazarlarından birer örnek veriniz.
. İbn Mâce’nin es-Sunen’inin Kutub-i Sitte’nin en zayıf halkası olarak
değerlendirilmesinin sebebi nedir? Belirtiniz.
. Örnek metinlerde geçen hadisleri anlamaya ve yorumlamaya çalışınız.
. Örnek metinlerde geçen isnadları çözümleye çalışınız. Edâ ve tahammul siğalarındaki
farkları değerlendiriniz.
30
Değerlendirme Soruları
1. Sunen türü eserler için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A. İhtiva ettikleri tüm hadisler sahîhtir.
B. İlk örneğini Ebû Dâvûd vermiştir.
C. Ağırlıklı olarak ahkâma dâir rivayetleri ihtiva ederler.
D. Kutub-i Sitte içinde sayılmaları tartışmalıdır.
E. Câmi‘ türü eserlerden daha zengin bir konu içeriği vardır.
2. Aşağıdaki eserlerden hangisi “Mukaddime” ile başlar?
A. İbn Mâce’nin es-Sunen’i
B. Buhârî’nin el-Câmi‘u’s-Sahîh’i
C. Nesâî’nin es-Sunen’i
D. Ebû Dâvûd’un es-Sunen’i
E. Tirmizî’nin es-Sunen’i
3. Aşağıdaki hadisi Hz. Peygamber’den (sas) ilk nakleden ravi hangisidir?
......... ........ .... ........ ......... ...... ............ ........... ..... ......... ........... ....... .... ..... ......... ..... ....... .... ..... ........ ..........
..... ..... .......... ......... .... ........ .... ....... ............. .....: ........ ....... .... ........ ..... ...... ........ ............. .... ............ ..... ....... .......
.« ........ ............ » : .. .... ..... ........ .......... ............... .......... ...... ..... ........ .......... .......
A. Mahled b. Hâlid
B. Abdurrezzâk
C. İbn Cureyc
D. Said b. Ebî Eyyûb
E. Ukbe b. Âmir el-Cuhenî
4. Aşağıdaki cümlede künyesi verilen hadis imamının adı nedir?
..... ..... ......: ..... ...... ......
A. Buhârî
B. Muslim
C. Tirmizî
D. Ebû Dâvûd
E. Nesâî
5. Aşağıdaki hadiste olumsuz karşılanan tutum nedir?
.« ......... ............. ..... ............. ......... ......... ......... .......... ...... ............. .......... .............. .......... ........... »
A. Adam kayırma
B. Kıyamet gününü inkâr etme
C. Yönetici olmak için hırs duyma
D. Adaletli davranmama
E. Günahlardan dolayı nedamet duymama
31
Kaynakça
Canan, İbrahim. (1979). “Kütüb-i Sitte İmamlarının Şartları.” Atatürk Üniversitesi İslâmî
İlimler Fakültesi Dergisi 3:1-2, ss. 103-126.
Çakan, İsmail Lütfi. (2008). Hadis Edebiyatı. İstanbul: İFAV Yayınları.
Dihlevî, Abdulaziz b. Şah Veliyyullah. (1986). Bustânu’l-Muhaddisîn. Terc. A. Osman
Koçkuzu. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Dinçoğlu, Mehmet. (2008). Ebû Dâvud’un Sünen Adlı Eseri, Kaynakları ve Tasnif Metodu.
Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Ebû Dâvûd, Suleyman b. el-Eş‘as es-Sicistânî. (1981). es-Sunen. İstanbul: Çağrı Yayınları.
Erkaya, Musa. (2007). “İbn Mâce ve Eser Karizmasının Oluşumu.” İslamî İlimler Dergisi 2:2,
ss. 161-212.
Erul, Bünyamin. “Kütüb-i Sitte Yazarları ve Metodları.” (Yayımlanmamış makale)
Güner, Osman. (1996). “İbn Mace’nin Süneni ve Kütüb-i Sitte’deki Yeri.” Ondokuz Mayıs
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 8, ss. 191-209.
İbn Mâce, Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî. (1981). es-Sunen. İstanbul: Çağrı Yayınları.
Kandemir, M. Yaşar. (1994). “Ebû Dâvûd.” DİA, c. 10, ss. 119-121.
________. (1999). “İbn Mace.” DİA, c. 20, ss. 161-162.
________. (2006b). “Nesâî.” DİA, c. 32, ss. 563-565.
________. (2010a). “es-Sünen (Ebû Davud).” DİA, c. 38, ss. 145-147.
________. (2010b). “es-Sünen (İbn Mâce).” DİA, c. 38, ss. 143-145.
________. (2010c). “es-Sünen (Nesâî).” DİA, c. 38, ss. 147-148.
________. (2012d). “Tirmizî.” DİA, c. 41, ss. 202-204.
el-Kannevcî, es-Seyyid Sıddık Hasen. (tsz.). el-Hıtta fî Zikri’s-Sıhâhi’s-Sitte. Tah. Ali Hasan
el-Halebi. Beyrut: Dâru’l-Cîl; Amman: Dâru Ammar.
Kırbaşoğlu, M. Hayri. (2002). Alternatif Hadis Metodolojisi. Ankara: Kitabiyât Yayınları.
Koçyiğit, Talat. (2003). Hadis Tarihi. Ankara: TDV Yayınları.
el-Makdisî, Ebu’l-Fadl Muhammed b. Tahir. (1357). Şurûtu’l-E’immeti’s-Sitte. Tas. M. Zahid
el-Kevseri. Kahire: Mektebetu’l-Kudsi.
en-Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb. (1981). es-Sunen. İstanbul: Çağrı Yayınları.
Özafşar, Mehmet Emin. (2000). “Kültür Tarihimizde Rey-Eser Çatışması (Dini, Psikolojik,
Sosyo-Kültürel Temelleri).” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 41, ss.
225-273.
Özpınar, Ömer. (2005). Hadis Edebiyatının Oluşumu. Ankara: Ankara Okulu Yayınları.
es-Safedî, Ebu’s-Safâ Salâhuddîn Halîl b. Aybek. (2000). el-Vâfî bi’l-Vefeyât. Tah. Ahmed el-
Arnaût ve Turkî Mustafa. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Turâs.
Sıddıkî, Muhammed Zübeyr. (1966). Hadis Edebiyatı Tarihi. İstanbul.
es-Suyûtî, Celâluddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr. (2005). Tedrîbu’r-Râvî fî Şerhi Takrîbi’n-
Nevevî. Tah. Ebû Kuteybe Nazar Muhammed Fâreyâbî. Riyad: Daru Taybe.
et-Tirmizî, Ebû İsâ Muhammed b. İsâ. (1981). es-Sunen. İstanbul: Çağrı Yayınları.
ez-Zehebî, Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman. (1985). Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ’.
Tah. Alî Ebû Zeyd ve Şuayb el-Arnaût. Beyrut: Mu’essesetu’r-Risâle.
[Makalelere [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] (İlahiyat Makaleler Veri Tabanı) adresinden ve internet arama motorlarından
ulaşılabilir.]
1
Ünite 5
Ünite Adı Kutub-i Sitte Sonrası Kaynaklar – 1
Ünite Yazarı Dr. Mahmut Demir

2
Ünitede Ele Alınan Konular
. Giriş
. İbn Huzeyme (ö. 311/924)
o Es-Sahîh
o Örnek Metin ve Tercümesi
. Tahâvî (ö. 321/933)
o Şerhu Ma‘âni’l-Âsâr
o Örnek Metin ve Tercümesi
o Şerhu Muşkili’l-Âsâr
o Örnek Metin ve Tercümesi
. İbn Hibbân (ö. 354/965)
o El-Musnedu’s-Sahîh ‘ale’t-Tekâsîm ve’l-Envâ‘
o Örnek Metin ve Tercümesi
. Taberânî (ö. 360/971)
o El-Mu‘cemu’l-Kebîr
o Örnek Metinler ve Tercümesi
o El-Mu‘cemu’l-Evsat
o Örnek Metin ve Tercümesi
o El-Mu‘cemu’s-Sağîr
o Örnek Metin ve Tercümesi
3
Ünite Hakkında
Bu ünite, dördüncü Hicrî asrın önemli simaları İbn Huzeyme, Tahâvî, İbn Hibbân ve
Taberânî’yi ele almaktadır. Bu müelliflerin biyografilerine kısaca yer verildikten sonra hadis
ilmi açısından öne çıkan meşhur eserleri tanıtılmıştır. Bu eserlerin mahiyeti ve üslupları
hakkında daha sağlıklı bir fikir vereceği düşüncesiyle bazı bölümlerden örnek metinler
seçilmiş, bu metinler Türkçeye çevrilmiştir. Öte yandan Ünite hazırlanırken yararlanılan
kaynaklar, ünitenin sonuna eklenmiştir. Bununla, öğrencilerin sadece literatür bilgilerini
zenginleştirmek hedeflenmemiş, ihtiyaç duyduklarında ilgili kaynaklara müracaat etmeleri
amaçlanmıştır.
4
Öğrenme Hedefleri
Bu üniteyi tamamladığınızda;
. Kutub-i Sitte sonrası hadis eserlerinin genel mahiyeti hakkında bilgi sahibi
olacaksınız.
. IV. Hicrî asrın en önemli hadisçilerinden İbn Huzeyme, Tahâvî, İbn Hibbân ve
Taberânî hakkında bilgi edineceksiniz.
. İbn Huzeyme’nin es-Sahîh adlı eseri hakkında bilgi edinecek ve örnek metin
üzerinden bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. Tahâvî’nin Şerhu Ma‘âni’l-Âsâr ile Şerhu Muşkili’l-Âsâr’ı hakkında bilgi edinecek ve
örnek metinler üzerinden bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. İbn Hibbân’ın es-Sahîh adlı eseri hakkında bilgi edinecek ve örnek metin üzerinden
bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. Taberânî’nin üç Mu‘cem’i hakkında bilgi edinecek ve örnek metinler üzerinden
bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
5
Üniteyi Çalışırken
Bu üniteyi çalışırken;
. İhtilâfu’l-hadis/muhtelefu’l-hadis, muşkilu’l-hadis, fıkhu’l-hadis terimleri hakkında
bilgi edininiz.
. Hadis usûlü kaynaklarından sahîh, hasen, zayıf, mursel, musned ve merfû‘
kavramlarını inceleyiniz.
. Kutub-i Sitte eserleri ile Kutub-i Sitte sonrası tasnif edilen eserleri mukayese etmeye
çalışınız.
. Ünitede ele alınan müellifler ve eserleri hakkındaki ansiklopedi maddelerini
okuyunuz.
. Hadis tarihi ve edebiyatı kaynaklarına müracaat ederek hicrî IV. asırda yazılan belli
başlı hadis eserlerini ve müelliflerini tanımaya çalışınız. Bu eserleri mahiyetlerine
göre tasnif ediniz.
6
Giriş
Dördüncü hicrî asır hadis literatürü açısından oldukça verimli bir zaman dilimidir. Rivayet
döneminin devam ettiği bu asırda hadis ilminin birçok klasiği kaleme alınmıştır. Hadis
tarihinde her dönemin kendine mahsus özellikleri vardır. Dördüncü asrın en önemli özelliği,
bu dönemde fıkıh mekteplerinin artık kurumsal kimlikleriyle boy göstermeye başlamış
olmasıdır. Bu dönemin muhaddislerinde mensup oldukları fıkıh mektebinin görüşlerini
hadislerle temellendirme gayreti gözlerden kaçmamaktadır. Kutub-i Sitte döneminde olduğu
gibi bu dönemin hadis eserlerinde de artık iyice derinleşmiş bulunan Ehl-i rey ve Ehl-i hadis
çekişmesinin yansımaları söz konusudur. Bunu görmek için bâblara göre (‘ale’l-ebvâb) tasnif
edilen eserlerdeki konu başlıklarını gözden geçirmek yeterlidir. Öte yandan her bir hadisçi
belirli bir kelâm okuluna mensuptur. Hicrî dördüncü ve beşinci asırlar fıkhî ve kelâmî
polemiklerin yoğunlaştığı dönemlerdir. Dolayısıyla bu dönemlerde ortaya çıkan hadis tasnif
faaliyetleri kelâmî ve fıkhî tartışmalardan bağımsız düşünülmemelidir. Örneğin İbn
Huzeyme’nin eseri okunurken, onun katı selefî tutumu ve Ehl-i rey karşıtlığı mutlaka göz
önünde bulundurulmalıdır.
Ayrıca dördüncü asır hadis ilimleri (ulûmu’l-hadis) ve ıstılahlarının (mustalahu’l-hadis)
istikrar kazandığı ve olgunlaştığı bir dönemdir. Örneğin Kadı Hasan er-Râmehurmuzî'nin (ö.
360/970) aslında hadisi ve hadis ehlini savunmak amacıyla yazdığı el-Muhaddisu’l-Fâsıl
Beyne'r-Râvî ve’l-Vâ‘î adlı eser hadis usûlüne dair yazılan ilk eser olma özelliğine sahiptir.
Hadis şerh faaliyetinin de başladığı bu asırda ihtilâfu’l-hadis, muşkilu’l-hadis, fıkhu’l-hadis ve
nâsihu’l-hadis ve mensûhuh gibi belli başlı hadis ilimleri ilk kez sistematik olarak alana tatbik
edilmeye başlamıştır. Aşağıda ele alacağımız eserler bunların en tipik örneklerini teşkil eder.
Bir çok çağdaşından farklı olarak Taberânî’nin musned tarzında tasnif ettiği mu‘cemleri
(ma‘âcim-i selâse) hariç tutulacak olursa, diğer eserler söz konusu hadis ilimlerinin
uygulandığı hadis klasikleri arasında sayılabilir.
7
1. İbn Huzeyme (ö. 311/924)
Künyesi Ebû Bekr olan İbn Huzeyme’nin adı Muhammed b. İshak b. Huzeyme’dir. 223/828
yılında, Horasan’ın en verimli ilim ve irfan merkezlerinden biri olan Nişapur’da doğdu. Erken
yaşlarda hadis ilmine ilgi duydu. İlk ilmî seyahati için Merv’e gittiğinde henüz 17 yaşındadır.
İlk olarak orada Kuteybe b. Saîd’den ders almıştır. Devrinin en önemli ilim merkezlerine
seyahat etmiştir. Nişapur’da Mahmûd b. Ğaylân ve Muhammed b. Ebân el-Mustemlî’den;
Merv’de Ali b. Hucr, Utbe b. Abdillah el-Yahmedî ve Ali b. Haşrem’den; Serahs’ta Ebû
Kudâme’den; Rey’de Muhammed b. Mihrân ve Yusuf b. Mûsa’dan; Bağdat’ta Ebû Hâşim
Ziyâd b. Eyyûb, Ahmed b. Menî ve Fadl b. Ya‘kûb’dan; Basra’da Ahmed b. Abde, Bişr b.
Muaz ve Bundâr’dan; Kûfe’de Ebû Kureyb, Muhammed b. Osman el-İclî ve Ebû Saîd el-
Eşecc’den; Şam’da Musa b. Sehl’den; Cezîre’de Vehb b. Hafs ve Ali b. Harb’dan; Mısır’da
Yunus b. Abdila‘lâ’dan ve daha bir çok sîmadan hadis rivayet etmiştir. Sahîh’lerinde olmasa
da Buhârî ile Muslim, şeyhlerinden olan Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem, Ahmed b.
Mubârek el-Mustemlî, Ebû Ali en-Nîsâbûrî, Ebû Bekr Ahmed b. Mihrân ve torunu Ebû Tahir
Muhammed b. Fadl, İbn Huzeyme’den rivayette bulunan isimlerden bazılarıdır.
Hadisin altın çağında dünyaya gelen İbn Huzeyme, Hadis edebiyatının en olgun dönemi
sayılabilecek III. ve IV. asırlarda yetişmiş, kendi devrinde Horasan’da hadis ilminin öncü
isimlerinden biri olmuştur. İbn Hibbân, İbn Huzeyme’den başka yeryüzünde hadis işini daha
iyi yapan, hadislerin sahîh lafızlarını ve ziyâdelerini daha iyi ezberleyen kimse görmediğini
söylemiştir. Onun hadislerden fıkhî meseleler (fıkhiyyât) çıkarma noktasında çok başarılı
olduğu rivayet edilir. İbnu’s-Subkî (ö. 771/1370) İbn Huzeyme’yi, ‘mutlak muctehid’ olarak
tanıtmaktadır. Onu fıkhu’l-hadiste maharet sahibi alimler arasında zikreden Hâkim Nîsâbûrî
(ö.405/1015), minkâş (tartışma) metoduyla hadislerden bir çok nükteler çıkarabildiğini
söylemektedir. Hâkim, onun 140’tan fazla kitabı olduğunu, mesâile dair yazdıklarının ise yüz
cüzü aştığını kaydetmektedir. Örneğin Fıkhu Hadîsi Berîre’si üç cüzdür. Çağdaş
hadisçilerden Mustafa A‘zamî, Kitâbu’t-Tevhîd ile es-Sahîh’in dışında kendisine nispet edilen
35 kadar eserin listesini verdikten sonra, bunların bir kısmının, muhtemelen müellifin yazmış
olduğu büyük bir kitabın bölümleri olduğunu söylemektedir.
‘İmâmu’l-e’imme’ olarak anılan İbn Huzeyme kelâmî görüşleri nedeniyle de adından söz
ettirmiştir. Onun katı bir selefî olduğunu görüyoruz. Bilhassa sıfatlar konusunda tavizsiz bir
biçimde tevil ve teşbihe yanaşmaz. Allah’ın, yedi kat semanın üstünde arşa istiva ettiğini
kabul etmeyenin ve Kur’an’ın mahlûk olduğu görüşünü benimseyenin küfrüne hükmetmiş,
kanının helal olacağını belirtmiştir. Kitâbu’t-Tevhîd adlı eserini selef akîdesini savunmak
amacıyla yazmıştır.
Es-Sahîh
Kitabın tam adı Muhtasaru’l-Muhtasar mine’l-Musnedi’s-Sahîh ‘ani’n-Nebî’dir. İbn
Huzeyme’den torunu Ebû Tahir rivayet etmiştir. ‘Es-Sahîh’ adı İbn Huzeyme’ye ait bir isim
değildir. İbn Huzeyme’nin bu eserinden es-Sahîh diye ilk bahseden alimin Hâfız el-Munzirî
(ö. 656/1258) olduğu tahmin edilmektedir. Bu durumda orijinal isminden de anlaşılacağı
üzere es-Sahîh, müellifin yazmış olduğu daha büyük bir kitabın muhtasarı olmalıdır.
Müellifin gerek et-Tevhîd’de gerek es-Sahîh’te Kitâbu’l-Kebîr adlı bir eserine yaptığı atıflar
bunu teyid etmektedir. Günümüze kadar ulaşan ve Kitâbu’l-Menâsik ile biten elimizdeki
Sahîh eksik bir nüshadır. Mevcut nüshada 3079 rivayet yer almaktadır.

8
İbn Huzeyme, kitabının hemen başında Muhtasaru’l-Muhtasar adlı eserindeki hadislerin,
herhangi bir cerhe maruz kalmamış âdil râvîler aracılığıyla ve muttasıl senedlerle
Peygamber’e dayandığını ifade etmektedir. Ancak Mustafa A‘zamî, Sahîh’teki tüm hadislerin
sahîh mertebesinde olmadığını, hasen rivayetlerin yanı sıra onda zayıf hadislerin de yer
aldığını söylemektedir. A‘zamî’nin tahkîk ettiği nüshada yer alan Nâsıruddin Elbânî’nin
ta‘likleri, eserdeki zayıf rivayetlerin oranı hakkında bir fikir vermektedir. Bununla birlikte İbn
Huzeyme’nin Sahîh’inin İbn Hibbân’ın Sahîh’inden daha üstün olduğu söylenmiştir. İbn
Huzeyme’nin bir hadisin isnadını değerlendirirken en olumsuz görüşü esas almış olması bu
üstünlüğün temel sebebi sayılmıştır.
İbn Huzeyme, Sahîh’i fıkıh bâblarına göre tertib etmiştir. Her bâbın altında o bâbla
ilişkilendirdiği hadisleri, kendisine ulaşan senedleriyle alt alta sıralamıştır. Genelde
rivayetlerden çıkardığı fıkhî sonuçları bâb başlığına taşımıştır. Çoğu kez bir paragraf
görünümü arzeden uzun bâblarda karşı çıktığı fıkhî görüşü tartışmaya açmış, muhaliflerini,
isim zikretmeden eleştirmiştir. Görünüşte birbirine zıt olduğu zannedilen rivayetler arasında
gerçekte bir çelişki olmadığını ispatlamaya çalışmış, çelişki görenleri bilgisizlikle itham ettiği
olmuştur. Zaman zaman hadislerdeki lafız farklılıklarına da işaret eden müellif, rivayet
kriterleriyle ilgili tespit ettiği kusurlar varsa hadislerin hemen akabinde onları zikretmiştir.
Tesbîh namazına ilişkin rivayet için açtığı bâbda görüldüğü gibi, bazen isnadının sıhhatinden
duyduğu kuşkusunu bâb başlığına taşımıştır.
9
Örnek Metin ve Tercümesi
........ ......... ...... ......... ..... ..... .... .........
433 ) ..... ...... ............ .............. ............. ..... ..... ......... ...... ........ ... ..... ... ...... .... .... . ...... .......... )
..... ....... ...... ......... ........ ............. ........ ..... ......... .......... ........ ...... .... ...... ..... ... .... .......... ...... .....
......... .... .......... ....... ....... ....: ............ .......: .......... ....... .......... : ...... ... ........ ......... .
1066 - ..... ..... ......: .... ...... .......... ... ....... .......... ...... ........ .... ........ ....... ... .......... ....... ........ .......... ......
..... ........ ......... .... ............. ......... .......... ...... ..... ........ ......... ......... .......: ...... ......... ... ......... ............. .
.......: .... ....... .......... .....: .... ...... .... ......... . .......... .......... ............ ...... ..... ........ ......... ..... ... ..... .... ..........
..... ......... ...... ........ .
1067 – .. ......... .... ............ ............... ........ ....... .... ....... ........... ........... .... ....... .......: ... ..... ...... ....
......... .. ..... .......... .... ....... .... .. ...... .....: ..... .......: ..... ......... ...... ......... ..... ............. ............... .........
....... ....... ...... ..... ........ ......... ......... ..... .....: ... ...... .......... ........... ....... ....... ... .. ....... ......... . ...... ..... .......... ....
........: ... ...... .......... ........... ....... ......... .... ........ .... ..... ......... .
..... ....... .... ...... ........... ................ .. ......... .... ..... ......... ...... ....... .............. ... ............ .......... .
1068 - ... .......... .. ...... ....... .... .......... .. ...... .......... .... ........ .... ...... ........ .......... ..... .... .... .... ...... ........
.... ...... ........... .... ..... ........ ............... ....... .. .... ......... .... .......... .... .......... .....: ...... ...... ....... ...... .... ..........
...... ..... ........ ......... ................ .... ......... ........ ......... .
......... .. ........ ...... ..... ........ ......... ... ........... ..... ....... ...... ........ « ......... » ..... ..... ......: .... ......... ... .......
....... ......... ...... ......... ... ......... .............. ......... ...... ............ ..... ..... .......... ...... .... ....... ..... .......... .......
.......... ..... ......... ... ......... .............. ........ ............ ....... ......... .......... ...... ..... ........ .... ...... ......... ... ..........
............... ........... ............. ......... ... .......... .......... ... .......... ......... ..... ... .............. ............ ............. ....
........... ........... ..... ......... .... .......... ...... ... ..... .
1069 - ... . ...... .... .... .. ... .. . ... .. .. .. . .. .. .. ... . .. ... .... .... .. . . . ..... : .. . .... . ... .. ..... . .... .. .... . ... .. ..... . .. .. . .. .. .... . .. ... : .. ..... . . .. ... - .... .... ... ... - : .... .. . .... ... . ..... ... .. .. .. ..... .... ... ... : .... . . .. ... ... . .. .. ....
. ..... : .. ..... . . .. ... - .... .... ... - ... : . .... ... .... .. .. .... .. ... .
10
Vitir Konularının Toplamı ve Vitre Dair Ahkâm
433. Bâb: Vitrin farz olmadığına delalet eden nassların zikri. Sayıları (bile) anlamayan
ve farzla nafileyi birbirinden ayırt edemeyen kimse ise vitrin farz olduğunu ileri
sürmüştür. Kendisine farz namazların adedi sorulduğunda onların beş (vakit) olduğunu
iddia etmiştir. Peki ya vitir hakkındaki görüşü sorulduğunda ise onun farz olduğunu
söylemiş, bunun üzerine soruyu soran da “Sen iyi sayamıyorsun” demiştir.
1066 - Ebû Bekr [İbn Huzeyme] dedi ki: kitabın başında, bir bedevînin Nebî’ye (sas) İslam
hakkında sormasına dair Talha b. Ubeydullah hadisini yazmıştım. Peygamber’in cevabı
şuydu: “Bir gün ve gecede beş namaz vardır.” Bedevî, “Bunun dışında üzerime başka bir şey
düşer mi?” diye sorunca da Rasûlullah, “Hayır, ancak nafile kılarsan o başka” demişti.
Böylece Nebî Mustafa (sas) beş vakit namaza ilaveten kılınan namazların tatavvu (nafile)
olduğunu bildirmiştir.
1067 - BizeYakub b. İbrahim ed-Devrakî, Abdullah b. Saîd el-Eşecc ve Muhammed b. Hişam
rivayet etti, dediler ki: Bize Ebû Bekr b. Ayyâş rivayet etti, (dedi ki) bize Ebû İshak rivayet
etti. O da Asım b. Damra’dan Ali [b. Ebî Tâlib]’in şöyle dediğini nakletmiştir: Vitir ne kesin
(bir emir), ne de farz namazlarınız gibidir. Şu var ki, Rasûlullah (sas) vitri kılmış ve sonra
şöyle demiştir: “Ey Kur’an ehli! Vitri kılınız; zira Allah tektir, tek olanı sever.” Ancak râvî el-
Eşecc ( .. ... ...... ...... ) ifadesini zikretmemiştir. Muhammed b. Hişâm ise, “Ebû İshak’tan”
demiştir.
Ve bize Saîd b. Abdurrahman el-Mahzûmî, Sufyân’dan, o da Ebû İshak’tan, isnadıyla ve
metniyle Devrakî hadisinin benzerini nakletmiştir.
1068 - Bize Bundâr rivayet etti, (dedi ki bize Abdullah b. Humrân rivayet etti, (dedi ki bize
Abdulhamîd b. Ca‘fer b. Abdullah rivayet etti, (dedi ki bana babam Ca‘fer b. Abdullah,
Abdurrahman b. Ebî Amra en-Neccârî’den rivayet etti. O, Ubâde b. es-Sâmit’e vitri sordu. O
da şöyle dedi: “Nebî (sas) ve ondan sonra gelen Müslümanların yaptığı güzel bir uygulamadır.
Ancak vâcib değildir.”
Ebû Bekr [İbn Huzeyme] dedi ki: Kitâbu’l-Kebîr’de Allah’ın Nebî’ye (sas) ve onun ümmetine
bir gün ve gece içerisinde beş vakit namazı farz kıldığına dair haberleri tahrîc ettim. Bu
haberler göstermektedir ki vitri kullarına farz olarak gerekli kılan bir gece ve gündüzde altı
vakti gerekli kılmış demektir. Bu iddia ise Peygamber’in (sas) hadislerine, alimiyle cahiliyle
Müslümanların, evlerinde oturan kadınların, mekteplerdeki çocukların, erkek ve kadın
kölelerin anladıklarına terstir. Zira bunların hepsi bilir ki, farz namaz beştir, altı değil!
1069 - Bize Eyyûb b. İshak rivayet etti, (dedi ki bize Ebû Ma‘mer, Abdulvâris b. Saîd’ten
nakletti, o şöyle dedi: Ebû Hanîfe’ye vitri sordum (veya ona vitir soruldu). “Farzdır” dedi.
Dedim ki (veya şöyle denildi): “Kaç (vakit) farz (namaz) vardır?” “Beş vakit namaz” cevabını
verdi. “Peki vitir için ne diyorsun?” diye sorulunca da, “O, farzdır” dedi. Bunun üzerine ona
dedim (veya denildi) ki: “Senin hesabın düzgün değil!”
[Kaynak: İbn Huzeyme, es-Sahîh, c. 2, s. 136-138]
11
2. Tahâvî (ö. 321/933)
Künyesi Ebû Ca‘fer olan et-Tahâvî’nin adı Ahmed b. Muhammed b. Selâme b. Seleme b.
Abdilmelik el-Ezdî’dir. Mısır’ın Tahâ köyünde 239/854 yılında doğmuş, 321/993 senesinde
Mısır’da vefat etmiş, Karâfe’de defnedilmiştir. Babası Muhammed b. Selâme daha çok şiir ve
edebiyat alanında öne çıkan bir ilim adamıdır. Annesi, Şâfiî’nin yakın çevresinden olan ve
Şâfiî fıkhının yayılmasında önemli rol oynayan el-Muhtasar adlı meşhur eserin sahibi el-
Muzenî’nin (ö. 264/878) kardeşidir. Buradan Tahâvî’nin önemli bir ilim yuvasında yetiştiği
anlaşılıyor.
Hocası Ebû Zekeriya Yahya b. Muhammed’in yanında Kur’an’ı hıfzetmiş, dayısı Muzenî’den
fıkıh tedris etmiş, Muhtasar’ını dinlemiştir. Ancak 20 yaşına geldiğinde Şâfiî fıkhını
terketimiş ve fıkıhta Ebû Hanîfe’nin mezhebine intisab etmiştir. İlmî meselelere vukûfiyeti
yanında üstün ahlâkı sayesinde genç yaşta Mısır’daki Tolunoğulları Devletinin kurucusu
Ahmed b. Tûlûn’un (ö. 270/884) takdirini kazanmıştır. Şam dışında başka bir yere seyahat
ettiği bilinmemektedir. 268-269/882-883 yıllarında Şam’da bulunan Tahâvî, orada Kâdî Ebû
Hâzim (ö. 292/905) ile karşılaşmış ve kendisinden fıkıh tahsili almıştır.
Tahâvî ilk fıkıh tahsilini dayısı Muzenî’den almış ve kendisinden Şâfiî’nin Musned’ini rivayet
etmiştir. Rivayete göre bir gün dayısı, “Vallahi senden bir şey çıkmaz” deyince öfkelenmiş ve
Hanefî alim Ebû Ca‘fer Ahmed b. Ebî İmrân’a (ö. 280/894) gidip onun derslerine devam
etmiştir. Kendi Muhtasar’ını telif edince Muzenî için, “Allah Ebû İbrahim’e rahmet etsin;
yaşasaydı yemini için keffâret öderdi” demiştir.
Tahâvî, Irak fıkhını “Kâdîlkudât Ebû Hâzim Abdulhamîd b. Abdulazîz–İsâ b. Ebân–
Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî–Ebû Hanîfe” ile “Bekr b. Muhammed el-Ammî–
Muhammed b. Semâ‘a–Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî–Ebû Hanîfe” tarîklerinden almıştır.
Muzenî ve Ebû Hâzim’in yanı sıra en önemli hocaları arasında Ebû Ca‘fer Ahmed b. Ebî
İmrân, kâtipliğini yaptığı Kâdîlkudât Ebû Bekre Bekkâr b. Kuteybe, Kâdîlkudât Ebû Ubeyd
Ali b. Hüseyin b. Harb, Rabî‘ b. Suleyman el-Murâdî, Rabî‘ b. Suleyman el-Ezdî, Ebû Zur‘a
ed-Dımaşkî, İbn Ebî Dâvud, Yunus b. Abdila‘lâ, Suleyman b. Şuayb el-Keysânî, İbn
Huzeyme ve Nesâî zikredilebilir. Tahâvî’nin 300’ü aşkın hadisçiden rivayette bulunduğu
kaydedilmektedir. Onun hadis hocaları hakkında Abdulazîz b. Ebî Tâhir et-Temîmî (ö. 466/
1074) ve Bedruddin el-Aynî (ö. 855/1451) birer eser kaleme almıştır. Başta Nesâî’nin
Sunen’ini rivayet eden (oğlu) Ebu’l-Hasen Ali b. Ahmed olmak üzere Kâdî Ebû Bekr ed-
Dâmeğânî, Taberânî, Ebû Bekr İbnu’l-Mukri’, İbnu’l-Haşşâb ve Ğunder gibi önemli isimler
kendisinden rivayette bulunmuşlardır. Kutub-i Sitte musannıflarıyla aynı dönemde yaşayan
Tahâvî, hadis ilmi bakımından son derece verimli bir zaman diliminde yetişmiştir. Yunus b.
Abddila‘lâ’dan rivayette Muslim’le; Harun b. Saîd el-Eylî’den rivayette de Ebû Dâvud, İbn
Mâce ve Nesâî ile müşareket etmiştir. Nesâî (ö. 303/915) vefat ettiğinde 64 yaşındadır ve
kendisinden rivayetleri çok fazladır.
Tahâvî’nin fıkıh hocalarının çoğu aynı zamanda kadılık görevinde bulunmaktaydı. Bunun
yanı sıra kendisi de kadı sicillerini tutmak gibi resmî bir görev ifa etmiştir. Bu durum
Tahâvî’nin derin bir fıkıh kültürüne sahip olmasında ve fıkhî meselelere vukûfiyetinde önemli
rol oynamış olmalıdır. Nihayet Tahâvî Mısır’da Hanefî fıkhının önderi konumuna gelmiştir.
Tahâvî, fıkıh ve hadise dair geriye çok önemli eserler bırakmıştır. Kuraşî’nin (ö. 775/1373)
tespitine göre ilk eseri Şerhu Ma‘âni’l-Âsâr, son eser ise Beyânu Muşkili’l-Âsâr’dır. Belli
başlı diğer kitapları şunlardır: Ahkâmu’l-Kur’an, İhtilâfu’l-Ulemâ, et-Tesviye Beyne
12
Haddesenâ ve Ahberanâ, el-Câmi‘u’l-Kebîr fi’ş-Şurût, Muhtasaru’t-Tahâvî ve el-Akîdetu’t-
Tahâviyye.
Şerhu Ma‘âni’l-Âsâr
Tahâvî, kitabının mukaddimesinde de ifade ettiği gibi bu eserinde, aralarında çelişki olduğu
zannedilen ahkâm hadisleri arasında gerçekte bir çelişki olmadığını ortaya koymayı
hedeflemiştir. Eseri, kendisinden Ebû Bekir İbnu’l-Mukri’ rivayet etmiştir.
Hadis edebiyatında birbirine zıtmış gibi görünen hadisleri inceleyen ilim dalına, ‘muhtelifu’lhadis’
denmektedir. Tahâvî’nin bu eseri, muhtelifu’l-hadisin özelliklerini yansıtması
bakımından bu ilmin en önemli kitabıdır. Şerhu Ma‘âni’l-Âsâr, hadislerin anlaşılmasını ve
onlardan hüküm çıkarılmasını konu edinen fıkhu’l-hadisin tatbik edildiği en güzel örneklerden
biridir. Fıkıh bâblarına göre tasnif edilen eser Kitâbu’t-tahâre’den Kitâbu’l-ferâ’iz’e kadar 29
bölümden oluşur. Muhakkık İbrahim Şemsuddin’in rakamlandırmasına göre eserde toplam
7325 rivayet mevcuttur. Bu rivayetlere sahabi sözleri (mevkûf haberler) ve tâbiî alimlerin
görüşleri (maktû‘ haberler) de dahildir. Müellif her bölümle ilgili olarak açtığı konu
başlıklarının (bâbların) altında, kendi senedleriyle, tartışma konusu olan (ihtilaflı) rivayetleri
kaydetmiştir. Yer yer de bâbın altında hadisleri zikretmeden önce konuyla ilgili fıkhî ihtilafa
işaret etmiştir. Görünüşte var olan ihtilafı çözmek için varsa nâsih-mensûh keyfiyetini dikkate
almakta, yoksa hadislerin muhtemel faklı manalarına işaret etmek suretiyle te’vil yoluna
başvurmaktadır. Ayrıca rivayet ile dirayeti, hadis ile fıkhı birleştirmek amacıyla telif ettiği bu
muazzam eserinde Tahâvî, Kur’an ve Sünnetin yanısıra, rivayetleri değerlendirirken yer yer
“nazar” dediği aklın hakemliğine de başvurmuştur. Böylece o, hadisçilerle fakihlerin
yöntemini birleştirmiştir.
Aynî, Şerhu Ma‘âni’l-Âsâr’daki isnadlarda geçen râvîlere dair Mağâni’l-Ahyâr fî Şerhi Esâmî
Ricâli Ma‘âni’l-Âsâr isimli bir eser telif etmiştir.
13
Örnek Metin ve Tercümesi
.... .......
-23 ..... ............ ...... .............. .......... ..........
6965 - ......... ..... ........ .....: ... ..... ........ .....: ... ......... , .... ............ .... ........ , .....: ........ ....... .......:
..... ...... ..... .......... ...... ...... ........ ......... .......: ... ...... ............. , .......: ..... ..... ............ ........ ..........
(…)
..... ..... ........: ........ ...... ..... ....... ... ...... .............. ...... .............. .........: ..... ........ ...... .... ....... , ..... ... ..... ......
..... ... ..... ....... .........
............. ... ...... ........ , .......... .. .......... ...... ............... ............ ... ...... .
6969 - ..... ......... ....... , .....: ... ........ .... ....... , .....: ... ...... .......... .... ......... , .... ....... .... ....... ............. ,
.... ....... , .... ..... ....... ....... ..... ..... ....... ..... ...... ....... ........ ......... .....: ... ........... ...... ........... ..... .
(…)
6972 - .......... ..... ..... ........ .....: ... ............. .....: ... .............. .... ...... ..... .... .......... .....: ...........
............ .... ..... ........... .....: ..... ....... ..... ...... ....... ........ ......... ........ , ... ....... ....... , ...... ....... ..... ...
............
....... ....... ..... ...... ....... ........ ......... .... ......... ...... ...... ........ ........ ...... ....... ..... ... ............. ..... .......
6973 - .... ....... .... ............ , .... ..... .......... ..... ....... ..... ...... ....... ........ ......... .....: ... ..... ...... ..... ......
, ....... ........ ........... . ..... ............ , ......... ....... .... ....... , ....... ...... ........ .......... , ....... ......... ......... , .....
....... ........ ....... ..... ...... ......... ....... , .... ..... ....... .......... .... ..... ........ ....... ....... ..... ...... ....... ........
......... .... ............ ..... ...... ....... ......: ...... ....... .... ....... .... ........... , ........ ...... ... ..... , ..... ....... .......
....... ...... ....... , ......... ....... , .... ..... ....... .......... .... ..... ........
....... ...... ......... ..... ....... ...... ........ .... ....... ...... .......... .... ..... ....... , ...... ........ ........... , ......... ........ ,
.... ...... ......... ........ , ....... ... ............ , ............ .... .. ..... .........
........ .......... ...... ....... ........ ......... ........ , ........... ........ , ..... ......... ........ ........... ......... ...... ...... .... ....... .....
...... ....... ........ ......... ....... ....... ..... ... ......... ... .... .... .......: ..... ...... .... ....... .... ...... .
6974 - .......... ..... ......... .....: ... ...... .... ........ .....: ... ......... .... .......... .... ..... ............. .... ..... .........
.... .......... ...... ....... ........ .... ..... .....: ... ......... ........ .... .......: ..... ...... .... ....... .... ...... .
14
6975 - ......... ........... .... ......... .....: ... ...... ........... .... ........ .....: ... ......... .... ...... .... .... ......... .....:
........ ........ .... ...... ............ ......... .... ..... ........... .... .......... ...... ....... .... ... ......... .....: ..... ..... ..... .......: ...
......... ........ .... ....... ..... ...... .... ....... .... ...... .
6976 - .......... ............ .....: ... ...... ............ .....: ... ......... .... ....... .... ........ ...... ..... ...... , .....: ........
...... ..... .... ......... ......... .... ........ ...... ..... ...... ......... .... ...... ..... ....... , ........ .... .... , .......: .... ....... ..... .....
....... ... ............ .
....... ....... ..... ...... ....... ........ .... ..... .... ............ ........ , ........ ...... .... .............. .......... , .......... ........... ....... ....
....... ........ .... ...... ...........
...... ..... ....... .......... ......... ......... ............ .... ......... ......: ...... ..... ....... , .......... .... , ....... .......
............ , ........ .... ..... ..... ............ ...... ............ , ...... ........ ... ...... ..... ...... ..... .... ... ..... ......... ......... ,
......... ....... ..... ....... , ..... ......... .......... .......... ..... ..... ........ ......... ..... ............ , ........ ... ......... ......
..... ........ ......... ..... ...... ......... ..... .......... .... ....... .... .......... , ...... ... .......... ...... .......... ...... .... ...... ....
....... ..... ..... ....... ........ ......... ..... ..... ............ ........ .......... ...... ............ , ...... ... ...... ..... ......... ...... ..............
........ ..... ....... ........ ...... .... .......... ..... ..... ....... .. ...... , ........ ........... ........ , .......... .......... ...... .......... ..... .....
....... ........ .
Kerâhet Kitâbı
23. Bâb: Peygamberler Arasında Üstünlük Farkı Gözetmek
6965 - Bize Ebû Bekre rivayet etti, dedi ki: Bize Ebû Ahmed rivayet etti, dedi ki: Bize
Sufyân, Muhtar b. Fulful’dan rivayet etti, o (Muhtar), Enes’in şöyle dediğini nakletmiştir:
“Bir adam Peygamber’e (sas) geldi ve ‘Ey mahlukatın en hayırlısı’ dedi. Bunun üzerine
(Rasûlullah), ‘O kişi atam İbrahim’dir (as)’ dedi.”
(…)
{Tahâvî kendisine ulaşan üç farklı isnadla bu rivayeti teyid eden benzerlerine işaret ettikten sonra bu
hadislerin ifade ettiği manayla uyuşmayan karşıt görüşe yer verir.}
Ebû Ca‘fer [et-Tahâvî] dedi ki: Bazıları Peygamberler arasında seçim yapmakta bir sakınca
olmadığı görüşünü ileri sürmüşlerdir. Dolayısıyla her birine dair gelen (rivayet)lere
dayanılarak “Falan falandan daha üstündür” denebilir.
Diğer bazıları bu konuda onlara muhalefet etmişler, peygamberler arasında seçim yapmayı
hoş karşılamamışlardır. (Bu kimseler) şu rivayetleri delil olarak getirmişlerdir:
6969 - Bize Yûnus rivayet etti, dedi ki: Bize Nu‘aym b. Hammâd rivayet etti, dedi ki: Bize
Abdulaziz b. Muhammed, Amr b. Yahyâ el-Mâzinî’den, o babasından, o da Ebû Saîd el-
15
Hudrî’den Rasûlullah’ın (sas) şöyle dediğini nakletti: “Peygamberler arasında bir tercihte
bulunmayın (Onları birbirinden üstün görmeyin).”
(…)
{Tahâvî, yukarıdaki rivayeti teyid eden benzer lafızlı başka tarîkleri zikrettikten sonra Allah
Rasûlü’nün ‘peygamberler arasında fazilet farkı gözetmemeleri’ ve ‘kendisini Musa ve Yunus
peygamberlerden üstün tutmamaları yönünde müminleri uyaran hadislerini tahric eder.}
6972 - Bize İbn Ebî Dâvud rivayet etti, dedi ki: Bize el-Vehbî rivayet etti, dedi ki: Bize el-
Mâcişûn, Abdullah b. el-Fadl’dan rivayet etti, (Abdullah) dedi ki: Bana el-A‘rac, Ebû
Hureyre’den rivayet etti, dedi ki: Rasûlullah (sas) uzun bir hadiste benzerini söyledi. Ancak
onda şöyle buyurdu: “(Birini, diğerine) Üstün tutmayın.”
Böylece Allah Rasûlü (sas) peygamberler arasında fazilet farkı gözetmeyi yasaklamış
olmaktadır. Aynı şekilde kendisinin “Beni, Musa’dan daha üstün tutmayın” dediği rivayet
edilmiştir.
6973 - Sa‘îd ibnu’l-Museyyib’in Ebû Hureyre’den naklettiğine göre Rasûlullah (sas) şöyle
demiştir: “Beni Musa’dan üstün tutmayın. Zira insanlar kıyamet günü bayılacaklar. Ben de
onların ilk ayılanı olacağım. Ayıldığımda Musa’yı, Arş’ın bir tarafından tutmuş vaziyette
(ayakta) göreceğim. Ölenler arasında mıydı da benden önce dirildi yoksa Allah'ın istisna
ettiklerinden miydi bilemiyorum.”
Bize göre bunun anlamı şudur: Rasûlullah nezdinde ya Musa Allah tarafından istisnâ edilmiş
ve baygınlık geçirmemiştir. Bu yüzden üstün kılınmıştır. Ya da bayılmıştır da kendisinden
önce ayılmıştır. Her ikisi de bayılmış olduğu için aynı konuma gelmiş olurlar. Musa’nın
bayılmayanlardan olması ihtimaline binaen Nebî (sas) kendisinin ondan daha faziletli
görülmesini hoş karşılamamıştır.
Aynı şekilde Rasûlullah’tan (sas), “Hiç kimsenin ‘ben Metta’nın oğlu Yunus’tan daha
üstünüm’ dememesi gerekir” dediği rivayet edilmiştir.
6974 - Bize Ebû Bekre rivayet etti, dedi ki: Bize Vehb b. Cerîr rivayet etti, dedi ki: Bize
Şu‘be, Katâde’den; o, Ebu’l-‘Âliye’den; o da İbn Abbâs’tan Rasûlullah’ın (sas) şöyle dediğini
nakletmiştir: “Hiç kimsenin ‘ben Metta’nın oğlu Yunus’tan daha üstünüm’ dememesi
gerekir.”
6975 - Bize Suleyman b. Şu‘ayb rivayet etti, dedi ki: Bize Abdurrahman b. Ziyâd rivayet etti,
dedi ki: Bize Şu‘be, Sa‘d b. İbrahim’den (rivayet etti), o da dedi ki: Humeyd b.
Abdurrahman’ı işittim; Ebû Hureyre’den Rasûlullah’ın (sas) şöyle dediğini rivayet ediyordu:
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Hiçbir kulun ‘ben Metta’nın oğlu Yunus’tan daha
üstünüm’ dememesi gerekir.”
6976 - Bize Suleyman rivayet etti, dedi ki: Bize Abdurrahman rivayet etti, dedi ki: Bize
Şu‘be, Amr b. Murre’den (r) rivayet etti, dedi ki: Abdullah b. Seleme’yi işittim; Ali’den (r)
rivayet etti ki, sanki Ali de Aziz ve Celil olan Allah’tan nakletti. O, hadisin aynısını zikretti.
Ancak şunu ilave etti: “Çünkü Yunus, Aziz ve Celîl olan Allah’ı karanlıklar içerisinde tesbih
etmişti.”
16
Böylece Allah Rasûlü (sas) kendisi ile kendisi gibi peygamberlerden herhangi biri arasında
üstünlük farkı gözetilmesini yasakladı ve her bir peygamberin başkasında olmayan (kendine
mahsus) bir faziletini bildirdi.
{Nihayet müellif ilk başta zikrettiği Muhtar b. Fulful rivayeti ile daha sonra zikrettiği rivayetler
arasında gerçekte bir çelişki olmadığını ortaya koymaya çalışmaktadır. Bunu yaparken rivayetin başka
manalara da gelebileceğinden yola çıkmaktadır.}
“Şayet biri çıksa ve ‘şimdi, Muhtar b. Fulful hadisi ile tezad bir durum oluşmuş olmadı mı’
diye sorsa ona şöyle derim: Bana göre bu hadis(ler)le Muhtar hadisi çelişmez. Çünkü Muhtar
hadisi İbrahim’in mahlukatın en hayırlısı olduğunu ifade ediyor. Oysa bu rivayette bir
kimsenin diğerinden düşük olduğu kastedilmemiştir. Başka rivayetlerde de, bir peygamberin
bir peygamberden üstün olduğu ifade edilmektedir. Bizzat birinin diğerlerinden daha üstün
görülmesinde, daha az faziletli olanın (mefdûl) küçük düşürülmesi söz konusudur. Oysa bir
kimsenin insanlardan üstün görülmesi, ferd olarak o insanlardan herhangi birini küçük
düşürmez. Kastedilen mananın bu olma ihtimali vardır. Bu şekilde rivayetler birbirleriyle
çelişmez. Öte yandan Aziz ve Celil olan Allah’ın, Elçisine, İbrahim’in (as) yaratılmışların en
faziletlisi olduğunu bildirmiş olması ve onun dışındaki peygamberlerden birinin diğerinden
daha üstün olduğu bilgisini vermemiş olması da muhtemeldir. Bu yüzden (Rasûlullah) Aziz
ve Celil olan Allah’ın kendisini bilgilendirmediği konularda sükût edip bir hüküm vermemiş
ve orada tavakkuf edilmesini emretmiştir. Allah’ın (c.c.) kendisini bilgilendirdiği hususlarda
ise konuşmuştur.”
[Kaynak: Tahâvî, Şerhu Ma’âni’l-Âsâr, c. 4, s. 134-136]
17
Şerhu Muşkili’l-Âsâr
Bu kitap Beyânu Muşkili’l-Hadis olarak da bilinir. Tahâvî, Şerhu Ma‘âni’l-Âsâr’ında yaptığı
gibi bu eserinde, sadece hadisler arasındaki ihtilafları ele almamış, hadise ilişkin başka
itirazları da değerlendirmiştir. Kitabı Tahâvî’den Ebu’l-Kâsım Hişâm b. Muhammed b. Ebî
Halîfe rivayet etmiştir.
Eserde muhakkık Şuayb Arnavut’un rakamlandırmasına göre 1002 bâb başlığı altında 6179
rivayet bulunmaktadır. Kitabın girişinde sağlam, makbûl senedlerle rivayet edilen hadisleri
incelediğini ve bu rivayetlerde çoğu insanın bilemeyeceği anlaşılması güç bir takım noktalar
tespit ettiğini söyleyen müellif, bu hadislerdeki muşkilleri izah etmek, onlardaki hükümleri
açığa çıkarmak ve kabil-i mümkün olmayan manaları gidermek maksadıyla bu eseri telif
ettiğini ifade etmektedir. Müellif, hadisin sadece hadisle değil, Kur’an, akıl, müşahede ve dil
gibi başka delillerle çelişmesinden kaynaklanan problemleri (işkâl) de görmüş, söz konusu
tenâkuzu gidermeye çalışmıştır. Bunu yaparken ya iki hadis arasını telif etmeye çalışmış, ya
(varsa) birindeki nesh keyfiyetini açıklamış, ya da hadislerden birinin Kur’an’a veya akla
veyahut dil kaidelerine uygun manasını öne çıkarmak suretiyle onu tercih etmiştir. Ayrıca
Tahâvî’nin hadislerdeki bir takım kelime ve kavramları izah ederken onların Kur’an’daki ve
diğer hadislerdeki kullanımlarına işaret etmesi önemli bir hususiyettir.
Tahâvî, güvenilir ve makbûl senedlerle gelen rivayetleri aldığını söylese de Şerhu Muşkili’lÂsar’da
başka hadisçiler nezdinde zayıf, hatta mevzû‘ addedilen rivayetler bulmak da
mümkündür.
Müellif kitabında şöyle bir metot takip etmiştir: Öncelikle konu ayırımı yapmaksızın her
bâbın altında görünüşte tearuz söz konusu olan iki hadisi kendisine ulaşan tüm tarikleriyle
zikreder. Sonra da tartışmaya neden olan noktalara temas eder. Her iki rivayeti muhteva
itibariyle tahlil eder. Nihayet ikisini telif eder ve kendince teâruzu giderir.
Eserde bâblar arasında bir bütünlük olmaması, aynı konuların kitabın çok değişik yerlerine
serpiştirilmiş olması okuyucu için bir zorluk olarak gözükmektedir. Şerhu Ma‘âni’l-Âsâr’daki
sistematik tasnif bu eserde mevcut değildir.
Hadis ilimleri (ulûmu’l-hadis) arasında literatürde ihtilâfu’l-hadis olarak bilinen disiplinin en
temel kaynaklarından biri olan Şerhu Muşkili’l-Âsâr, esasen fıkhu’l-hadis, esbâb-ı vurûdi’lhadîs,
muhtelifu’l-hadis, nâsih-mensûh, garîbu’l-hadis gibi dirayete yönelik hadis ilimlerinin
adeta bir laboratuarı gibidir.
Son olarak şunu da ifade etmemiz gerekir: Müellif eserinde “… ..... ....... ........ ... ...... ...... ........ .......... ....
........ ” başlığının devamında muşkil (zorluk/problem) içeren rivayeti zikreder. Ancak bu zorluk
ve muşkil her zaman çelişkiye veya teâruza (delillerin çatışmasına) ilişkin bir problem
olmayabilir. Müellif ‘muşkil’ifadesiyle bazen bir hadisin yanlış anlaşılmasından kaynaklanan
bir probleme de işaret etmek istemiştir. Nitekim aşağıda vereceğimiz örnekte Tahâvî, bir
hadisteki ‘kufr’ kelimesine yanlış mana verilmesinden neşet eden probleme temas etmektedir.
18
Örnek Metin ve Tercümesi
125 - ..... ....... ........ ... ...... ...... ........ .......... .... ........: ....... ........... ....... ........... ......
844 - .......... ..... ......... .......... ........ .... .......... ......... ..... ..... ......... .... ....... .... ..... ......... . .... ......... ....
....... .... ....... .....: ..... ....... ..... ...... ....... ........ .........: ....... ........... ........ ........... .. .... .
(...)
.............. ..... .......... ........... ........: ” ....... ........... ....... “ ......... ........... ............ .......... ..... .... ..........
.... ......... ............ .... ......... ............ , .......... ........ ........ ... ........: {........ .... ...... .......} [.....: 50 ] ....
........ .... ...... ........ ....... ...... ....... ..... ...... ....... ........ ......... ... ............ ........ ....... ....... ...... ....... ........ ... .........
..............: ...... ......... .......... ... ......... .............. . ....... ...... .......... ............ ...... ... .... ............ .... ........
....... ......... .... ......... ....... ........ ” ........... ...... “ ...... ..... ......... ....... ..... ....... ...... ....... .... ........... ...........
..... ............ .... ....... .............. .... ........ ....... ......... ................. ........... ............. ....... .............. ........ ........ ........:
{........ ...... ........ ........... ........} [......: 20 ] ..... .......... ...... ...... ......... .............. ..... ........... . ........ .........
........ .... ............ ........... .......... ... ........... ... ......... ............. ....... ................. ..... ........ ....... ..... ..... ...... .........
............ ... ..... .......... .... ...... .... ......... ....... ......... .... .... ........... ........ ....... ..... ....... .......... ....... ........ .......
......... ....... .... ...... .......... ....... ........ ....... ........ ..... ........... ....... ....... .... ... ....... .... .........
........ ...... ... ...... .... ....... ..... ...... ....... ........ ......... ... ....... .......... .
851 - ......... ........ ........... ..... ....... ..... ........ .......... .... ...... .... ......... .... ....... .... ........ .... ..... ........
... ......... .... ....... ......... .... .......... ........ .......... .....: .......... ......... .......... ........ ......... .. ....... . .....: .... ...
....... ...... .....: ............. . .....: .......... ....... ......... .....: .......... ........... ... ........ ............. .... .......... ....
........... .......... ..... ...... ...... ....... .......: ... ........ ...... ....... ..... . ........ ....... ..... ...... ....... ........ ......... ...........
..... ........ ................. .... ......... ... ....... .... ......... ...........
.......... ....... ... ...... .... ..... ......... .... ....... ..... ...... ....... ........ ......... .... ...... ..... .... ..... .
852 - ..... ......... ..... .......... .......... ..... ......... ......... ....... .... .......... .... ............ .... ....... .. .... ......... ....
..... ....... .... ..... ........ .....: ..... ...... ......... ............. ...... ... ............... . ........... ... ..... ........... ....... ..........
.... ...... ............. ........ ....... ..... ........ .......... ........ ...... .... ........ ......... .......... ...... ........: {........ ...........
.......... ....... .......... ...... ..... ......... .........} [.. .....: 101 ] . {............. ........ ..... ........ ..... ...........} [..
.[ .....: 103
19
...... ...... ..... ..... ........ .... .......... ...... ........ ..... ........ ........ ...... ........ ....... ..... ...... ... ..... .. ...... ........... .....
......... ....... ......... ........ ..... ..... .............. ... ....... ........ ...... ...... .... ........... ......... ...... ...... .... ..... ........ ...
..... ........ .... ...... ......... ....... ... ....... .... ....... .. ....... ..... ........ ......... ......... ....... .......... ........
........ ...... ... .... ...... .... ..... ........ ... ........... ...... ..... ........: {...... .... ........ ..... .... .... ..... ........... .... .............}
[.......: 44 ] ..... ... ........... ........ .
..... ......... ..... .......... ......... ..... ........... .... .......... .... ..... ........ .... ....... .....: ..... ....... ........: {......
.... ........ ..... ........ ...... ........... .... .............} [.......: 44 ] .....: .... ......... ........ ...... ...... ....... ........... ........ .
........... ..... ..... ......... .......... ............... .......... .......... .... ......... .... ..... ........ .... . ..... .....: ...... .......
........: .... ... ........ ..... ........ ..... ...... ........ .....: .... .... ........ ........ ...... ...... ....... ........... ........ .......... .......... .
........ ...... ....... ... .... ....... ..... .......... .... ....... ..... ...... ....... ........ .... ..... .
(…)
125 - “Hz. Peygamber’den rivayet edilen, ‘Müslümana sövmek fısk, onunla savaşmak
küfürdür’ hadisindeki müşkilin beyanı”
844 - Bize İbn Ma‘bed rivayet etti, (dedi ki bize Mu‘allâ b. Mansûr rivayet etti, (dedi ki
bize İbn Ebî Zâide babasından (Ebû Zâide); o, Ebû İshak’tan; o, Muhammed b. Sa‘d’dan; o da
babasından rivayet etti, (babası Sa‘d b. Ebî Vakkâs) dedi ki: Rasûlullah (sas) şöyle demiştir:
“Müslümüna sövmek fısk, onunla savaşmak küfürdür.”
(...)
{Tahâvî, yukarıdaki merfû‘ hadisin, Sa‘d b. Ebî Vakkas vasıtasıyla nakledilen bir başka tarîkına işaret ettikten
sonra Abdullah b. Mes‘ûd kanalıyla gelen beş farklı tarîkını sıralar. Ardından şu açıklamayı yapar:}
Bu hadisi düşündük ve peygamberin “ ....... ........... ....... ” sözünün manasının açık olduğunu
gördük. Fusûktan maksat, övülen bir durumdan çıkıp zemmedilen bir duruma geçmektir.
Yüce Allah’ın İblîs hakkındaki şu sözünde olduğu gibi: { ........ .... ...... ....... } yani “o, Rabb’inin
emrinden çıktı” (Kehf, 18/50). Rasûlullah’ın (sas) fareler hakkında söylediği ve aynı zamanda
haremde ve ihramlıyken öldürülmelerini mübah kıldığı şu sözü de bu kabildendir: “Beş fâsık
(hayvan) vardır; bunlar Harem’de ve ihramlıyken öldürülebilir.” Buradaki fusûk, onların
insanlara eziyet vermek üzere yuvalarından çıkmalarını ifade eder. “Onunla savaşmak
küfürdür” ifadesine gelince; bundan maksat dinden çıkma manasına gelen Allah’ı inkâr
değildir. Ancak O’nu(n nimetini) örtmek (anlamına gelen) ve bunu yapanı helak edecek olan
küfürdür. Çünkü küfür, bir şeyin üzerini örtmektir. Bu, helak eden bir örtmedir. Allah’ın şu
ayetinde olduğu gibi: “Öyle bir yağmur ki bitirdiği ekin kâfirlerin/çiftçilerin hoşuna gider”
(Hadîd, 57/20). Burada kastedilen kuffârın ‘çiftçiler’ olduğu konusunda te’vili bilen ilim ehli
arasında bir ihtilaf yoktur. Zira onlar tüketecekleri ekinin üstünü örten kimselerdir. Hadiste
zikredilen küfrün Yüce Allah’ı inkâr manasına gelen küfür olmadığını gösteren bir başka delil
de şudur: Mümin, kardeşini öldürmek suretiyle Allah’ı inkâr etmiş olmaz. Durum böyle
olunca onunla savaşması durumunda kâfir olmaması daha evladır.

20
{Tahâvî, mezkur hadisteki küfrün “kufrân-ı nimet” olduğunu teyid etmek maksadıyla, küfrün “kusûf
(güneş tutulması) hadisi” olarak bilinen rivayetteki kullanımını da hatırlatmaktadır:}
851 - Bize Yûnus rivayet etti, (dedi ki İbn Vehb, Mâlik’in kendisine rivayet ettiğini bize
haber verdi. O, Zeyd b. Eslem’den; o da ‘Atâ’ b. Yesâr’dan; o da İbn Abbâs’ın güneş
tutulması (kusûf ) hadisinden aktardığına göre Rasûlullah (sas) şöyle dedi: “Cehennem bana
gösterildi ve ateş ehlinin çoğunluğunun kadınlar olduğunu gördüm.” “Neden ey Allah'ın
Rasûlu?” diye soruldu. Allah Rasûlu: “Küfürleri sebebiyle” diye cevap verdi. “Allah’ı mı
inkâr ediyorlar?!” diye sorulunca da şöyle cevap verdi: “Eşlerinin haklarını ve kendilerine
yapılan iyilikleri inkâr ediyorlar. Ömür boyu onlara iyilik yapsan, sonra sende bir kusur
görseler, ‘Senden asla bir hayır görmedim’ derler.” Rasûlullah (sas) kendilerine yapılan
iyiliklerin üstünü örttükleri için kadınların bu davranışlarını küfür olarak nitelendirmiştir.
{Tahâvî, düşüncesini destekleyen başka bir rivayete yer vermektedir:}
852 - Bize Ebû Umeyye rivayet etti, (dedi ki bize Ebû Nu‘aym rivayet etti, (dedi ki bize
Kays, el-Eğarr b. es-Sabbâh’tan; o, Halîfe b. Husayn’dan; o, Ebû Nasr’dan; o da İbn
Abbâs’tan rivayet etti. (İbn Abbas) şöyle dedi: “Evs ile Hazrec kabileleri arasında neredeyse
birbirleriyle savaşmalarına neden olan bir gerginlik yaşanmıştı. Durum Rasûlullah’a (as)
iletilince, onların yanına gitmiş ve şu ayetler nazil olmuştu: ‘Size Allah'ın âyetleri okunup
dururken ve Allah’ın Resûlü de aranızda iken düşünüp nasıl inkâr edersiniz?’ (Âl-i İmrân,
3/101), ‘Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve parçalanmayın!’(Âl-i İmrân, 3/103)”
Allah’ın indirdiği ayette zikrettiği gibi birbirleriyle savaşmalarından ötürü Evs ve Hazrec’ten
sadır olan küfür, Allah’ı inkâr etmeleri sebebiyle değildir. Ancak bu tartışmadan önceki barış
ortamını ve kardeşliklerini unutmaları sebebiyledir. Dolayısıyla yaptıklarının sonucu olarak
ortaya çıkan küfürden Azîz ve Celîl olan Allah’ı inkâr kastedilmez. Bizim ifade ettiğimiz
manadaki küfür kastolunur.
Bunun bir benzeri de Allah’ın “Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kâfirlerin
ta kendileridir” (Mâide, 5/44) ayetinin te’vili hakkında İbn Abbâs’tan rivayet edilen görüştür.
(Şöyle ki;) Bize İbn Merzûk rivayet etti, (dedi ki bize Ebû Huzeyfe, Süfyân’dan; o, İbn
Tâvus’tan; o, babasından rivayet etti, (babası) dedi ki: “İbn Abbâs’a, ‘Allah’ın indirdikleriyle
hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir’ (Mâide, 5/44) ayetindeki küfür soruldu. O da şöyle
dedi: ‘O, onun küfrüdür (nankörlüğüdür). Bu, Allah’ı ve ahiret gününü inkâr edenin küfrü gibi
değildir.’”
Ve bize İbn Ebî Meryem rivayet etti, (dedi ki bize el-Firyâbî rivayet etti, (dedi ki bize
Sufyân, Ma‘mer’den; o, İbn Tâvus’tan; o, Tâvus’tan, (Tâvus) dedi ki: “İbn Abbâs’a dedim ki:
‘Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen kimse kâfir midir?’ O şöyle dedi: ‘Bu onun küfrünü
gerektirir. Ancak bu, Allah’ı, ahiret gününü, Allah’ın kitaplarını, peygamberlerini inkâr eden
kimsenin küfrü gibi değildir.’”
Bunun bir benzeri rivayet de Ebû Hureyre’nin Rasûlullah’tan (sas) naklettiğidir.
(…)
{Son olarak müellif, Ebû Hureyre’den merfû‘ olarak nakledilen “Babalarınızdan yüz çevirmeyin; kim
babasından yüz çevirirse, bu yaptığı küfürdür” hadisi ile Ukbe b. Âmir tariki ile tahrîc ettiği “Kim
(ok) atmasını öğrendikten sonra ondan yüz çevirerek atışı terk ederse o nimete nankörlük etmiş olur”
21
hadisine atıfta bulunmakta ve tüm bu rivayetlerden şu sonuca ulaşmaktadır: “Müslümanla
savaşmaktan doğan ‘küfür’ bu rivayette de ifade edilen küfürdür; Allah’ı inkâr (anlamında) değildir.
Sadece Allah’tan başarı dileriz.”}
[Kaynak: Tahâvî, Şerhu Muşkili’l-Âsâr, c. 2, s. 311-319]

22
3. İbn Hibbân (ö. 354/965)
Künyesi Ebû Hâtim olan İbn Hibbân’ın adı Muhammed b. Hibbân b. Ahmed el-Bustî’dir.
270/884 yılında Sicistan (Sistan) ile Gazne ve Herat arasında yer alan ve Kabil’e bağlı olan
Bust şehrinde doğdu. Geniş kapsamlı ilmî seyahatlerine bağlı olarak çok sayıda şeyhten hadis
almıştır. Kırkı aşkın ilim beldesine ilmî amaçlı ziyaretler gerçekleştirmiştir. Herat’ta Ebû
Bekr Muhammed b. Osman b. Saîd ed-Dârimî, Merv’de Abdullah b. Mahmud b. Suleyman,
Nişapur’da Muhammed b. İshak b. İbrahim es-Serrâc, Basra’da Zekeriya b. Yahyâ es-Sâcî,
Bağdât’ta Hâmid b. Muhammed b. Şuayb el-Belhî, Kûfe’de Ebû Abdillah b. Zeydân,
Mekke’de el-İşrâf sahibi İbnu’l-Munzir, Musul’da Ebû Ya‘lâ el-Mavsılî, Nusaybin’de Hâşim
b. Yahyâ, Antakya’da Vasîf b. Abdullah, Tarsus’ta İbrahim b. Ebî Umeyye, Mısır’da Nesâî
bunlardan bazılarıdır. Ebû Abdillah İbn Mende, el-Hâkim en-Neysâbûrî, ed-Dârakutnî,
Ğencâr lakaplı Ebû Abdillah Muhammed el-Buhârî, Ebû Sa‘d el-Esterâbâzî gibi hadis
hafızları İbn Hibbân’a talebe olmuşlardır.
Semerkand’ta uzun süre kadılık vazifesinde bulunan İbn Hibbân hadis, fıkıh ve kelâmın yanı
sıra dil, astronomi ve tıp bilimlerine de alaka göstermiştir. Hâkim’den nakledildiğine göre 334
yılında Nişapur’a gelmiştir. Bir süre Nesâ kadılığını yapmış, ardından tekrar Nişapur’a
dönmüştür. Orada bir hânkâh (ilim evi) inşa ettirmiş ve eserlerinin bir kısmını okutmuştur.
Daha sonra Nişapur’dan ayrılıp anayurdu Sicistan’a dönmüştür. Nihayet Horasan bölgesi
onun eserleri sayesinde ilim yolcularının ilgi odağı olmuştur.
Kendi devrinde ‘Horasan’ın şeyhi’ olarak anılan İbn Hibbân bazı kelâmî görüşleri nedeniyle
çağdaşları tarafından tenkit edilmiştir. Nübüvvetin ilim ve amelden ibaret olduğu fikri,
peygamberliğin kesbî olduğunu ileri sürmesi şeklinde anlaşılmış ve ciddi tepki almıştır. Yine
“Allah” için bir tanım (hadd) yapılamayacağını söylemesi de olumsuz tepkilere yol açmış, bu
düşünceleri nedeniyle zındıklıkla itham edilmiştir. Nihayet Sicistan’dan sürülmüş, hatta
hakkında idam fermanı yazılmıştır. İbnu’s-Subkî (ö. 771/1370), İbn Hibbân’a yapılanların
mezheb taassubundan kaynaklandığını ifade etmektedir.
İbn Hibbân, 354/965 yılında doğum yeri Bust’te vefat etmiş, evinin yanında eğitim öğretim
amacıyla inşa ettirdiği Suffe’de defnedilmiştir.
Bir medrese olarak kullandığı evi, aynı zamanda hadis ve fıkıh tahsili gören yoksul talebeler
için yurt hizmeti görmüştür. Kitapları için özel bir mekân yaptıran İbn Hibbân orayı ilim
talebeleri için vakfetmiştir. Ne var ki geride bıraktığı ilmî mirasın büyük bir kısmı günümüze
ulaşmamıştır. Vakfettiği kitapların çoğunun işgalcilerin istilaları neticesinde kaybolduğu
söylenmektedir.
İbn Hibbân, bilhassa cerh ve ta‘dîl konusunda değerlendirmelerine başvurulan bir hadis
tenkitçisidir. Hadis râvîlerine ilişkin görüşlerini şöyle özetleyebiliriz: Râvîlerin tam olarak
sıdk ve adalet sahibi olmaları için ‘ilim’ şartını da koymuş, fakih olmayan sika râvînin
ezberinden rivayet ettiği hadisleri hadisin metninde hata yapabileceği için, sika bir fakihin
ezberinden yaptığı rivayetleri de senedde yanılabileceği ihtimaliyle sakıncalı görmüştür. Cerh
edildiği bilinmeyen râvîleri adil saymıştır. Râvîleri ta‘dîl ederken müsamahakâr davranmış,
onları cerh ederken de sert bir tutum sergilemiştir. İbn Hibbân’ın, hakkında cerh ve ta‘dîl
bilgisi bulunmayan râvîleri sika addetmesi, tesâhül olarak değerlendirilmiş, eleştiri almıştır.
Küçük yaşlardan itibaren imla meclisinde İbn Hibbân’ın mustemlîsi olarak vazife alan talebesi
Hâkim, İbn Hibbân’ın, hadis ilminde önceden benzeri olmayan tasnifler çıkardığını
23
söylemektedir. Bunların başında Sahîhu İbn Hibbân olarak da bilinen el-Musnedu’s-Sahîh
ale’t-Tekâsîm ve’l-Envâ‘ gelmektedir. Sika râvîleri tanıtan eseri es-Sikât’ı; rivayetleri tenkid
edilen râvîlere dair yazdığı yine alfabetik olarak düzenlediği Kitâbu (Ma’rifeti)’l-Mecrûhîn
mine’l-Muhaddisîn ve’d-Du‘afâ’ ve’l-Metrûkîn’i; âyet, hadis ve hikmetli sözler ışığında yazığı
vaaz ve nasihat kitabı Ravdatu’l-‘Ukalâ’ ve Nuzhetu’l-Fudalâ’sı ile fıkıh, tefsir hadis ve kıraat
ilimlerinde öne çıkmış alimlerin biyografilerini sunduğu eseri Meşâhîru Ulemâ’i’l-Emsâr’ı
günümüze kadar ulaşmış diğer önemli eserleridir.
Bu eserlerin en meşhuru hiç kuşkusuz el-Musnedu’s-Sahîh’tir. Bu eserin tanıtımına geçmeden
önce el-Hatîb el-Bağdâdî’nin (ö. 463/1071) büyük önem atfettiği bir başka eserine kısaca
işaret etmekte yarar görüyoruz. İbn Hibbân’a ait eserlerin bir listesini sunan Hatîb, onun en
güzel ve en önemli kitaplarından biri olarak nitelediği Kitâbu’l-Hidâye ilâ İlmi’s-Sunen adlı
tasnîfi üzerinde önemle durmaktadır. Hatîb’in yazdıklarına bakılırsa hadis ile fıkhı mezceden
bu kitabın ihtilâfu’l-hadise dair yazılmış mükemmel bir eser olduğu anlaşılmaktadır.
Müellifin ayrıca sahabeden başlamak suretiyle kendi şeyhine kadar isnaddaki tüm râvîlerin
kısa hal tercemelerini verdiği ifade edilmektedir.
El-Musnedu’s-Sahîh ale’t-Tekâsîm ve’l-Envâ‘
Et-Takâsîm ve’l-Envâ‘ veya kısaca Sahîhu İbn Hibbân olarak da anılan eser, Buhârî ve
Muslim gibi müelliflerin sadece sahîh hadisleri derlemek amacıyla tasnif ettikleri kitaplar
arasında, İbn Huzeyme’nin Sahîh’inden sonra dördüncü sırayı alır. Müellife göre hasen de
sahîh hükmünde olduğu için kitapta çok sayıda hasen hadis bulunması onun sahîh olma
özelliğine aykırı görülmemiştir.
El-Musnedu’s-Sahîh, müellifinden önce benzeri bulunmayan yeni bir tasnif türüdür. Zira ne
bâblara ne de râvî isimlerine göre tertib edilmiştir. Hanefî alim İbn Balabân (ö. 739/1339),
orijinal haliyle kullanımı zor olan bu kitabı, ilim talebeleri için daha kullanışlı hale getirmek
için bâblara ayırmak suretiyle el-İhsân bi-Tertîbi Sahîhi İbn Hibbân adıyla yeniden tertib
etmiştir.
[Kaynak: İbn Hibbân, el-Musnedu’s-Sahîh ‘ale’t-Tekâsîm ve’l-Envâ‘, c. 2, s. 746-747]
Yeni baskısı yazılacak
İbn Hibbân’ın kendine özgü bir yöntem ve sistematikle telif ettiği bu kitabında ‘emirler’,
‘nehiyler’, ‘haberler’, ‘mubahlar’ ve ‘Peygamber’in fiilleri’ olmak üzere beş ana bölüm
vardır. Müellif hıfzı ve anlaşılması daha kolay olsun diye sahîh rivayetleri bu şekilde
kısımlara ayırdığını (et-tekâsîm) ifade etmektedir. Her kısmın da konu itibariyle kendi içinde
çok çeşitlilik arz ettiğini, bunlara da çok az kimsenin muttali olabileceğini belirtmektedir.
7500 sahîh hadisi 400 nevi (envâ‘) altında derleyen müellif, emirler için 110, nehiyler için
110, haberler için 80, mübahlar için 50 ve fiiller için de 50 olmak üzere dört yüz alt başlık
tayin etmiştir. Her hadise klasik hadis kitaplarındaki bâb başlıkları gibi o hadisin özeti
mahiyetinde zikr kelimesiyle başlayan bir başlık koymuş, bazı hadislerin sonunda râvîlere,
hadiste geçen bazı kelime ve kavramlara ve fıkhî hükümlere dair bilgi vermiştir. Hadisler
‘nevi’ adı verilen üst başlıklar altında sıralanırken önce konu hakkında genel bilgi ihtiva eden
hadis yazılmış, ardından konuyla ilgili ayrıntılar içeren diğer hadisler birbirini açıklayacak
şekilde sıralanmış, en ayrıntılı bilgiyi veren hadis en sona yazılmıştır. İbn Hibbân kitabına
yazdığı geniş mukaddimede, söz konusu beş kısmın her birini neden çeşitlere ayırdığını
yazmış, ardından bu nevi’leri (envâ‘) tek tek zikretmek suretiyle Sahîh’in adeta taslağını
çıkartmıştır. Örneğin ‘emirler’ kısmına ( ..... ..... .. ..... ..... ... ....... ) başlarken, şöyle
demektedir: “Özlü konuşmalarının ne ifade ettiğini açığa çıkarmak maksadıyla Mustafâ’dan
24
(sas) gelen emirlerin hitabı üzerinde iyice düşündüm ve bu emirlerin 110 çeşit olduğunu
gördüm. Sünnete bağlı herkesin bunların ayrıntılarını bilmesi gerekir. Sünnetleri asıl
konumlarına yerleştirmeleri ve bu konumlarından çıkarmamaları için ilimle uğraşan herkesin
onların neleri kapsadığı üzerinde iyi durması gerekir.”
Hadisleri bu kadar farklı konularla ilişkilendirmesi İbn Hibbân’ın ‘hadislerin anlaşılmasını ve
onlardan hüküm çıkarılmasını konu edinen’ fıkhu’l-hadisteki maharetini göstermektedir. O,
bu noktada hocası İbn Huzeyme’yle benzerlik arzetmektedir. Nitekim onun fıkhu’l-hadis
nosyonunu İbn Huzeyme’den aldığı söylenmektedir.
İbn Hibbân’ın hadisleri alırken kendine has bir takım kriterler oluşturduğunu görüyoruz. O,
Sahîh’ine aldığı hadislerin râvîlerinde şu beş hususiyeti şart koşmuştur: Râvînin dinde adalet
sahibi olması, hadiste doğruluğuyla bilinen biri olması, rivayet ettiği hadisi anlaması, hadisin
manalarını bozacak hususları bilmesi ve hadisin tedlisten beri olması. Müellif bu şartları
zikrettikten sonra bu şartların detaylarında, önemli izahlara yer vermektedir.
25
Örnek Metin ve Tercümesi
..... ...... ...
..... .... ... .. ..... ..... .. ... ..... .. .... .... .... ....... ... ..... ... ... .......
... ... ... ..... ...... ....
915 - ........... ......... .... .......... .....: ......... ........... ..... ... ....... .....: ........... ........... .... ........ ....
....... .... ....... ................ ........... .... ..... ...... ........... .... .......... .... ......... .......: ...... .......... ...... ....... ........ .........
........ ......... ..... .......... .... ........ ........ ....... ..... .......... ...... ........ ........ ..... ........... ........ ...... ...... ....... .....
.........: ......... ........ ......
...... ...... ..... ......... ......... ... ......... :
916 - ........... ...... ....... .... ......... ............. .....: ......... ......... .... ............. .....: ......... .. ... ...........: ..... ...........
......... .... ............. .... ....... .... ......... .......: ....... ........ ...... .... ... ..... ....... ....... ...... ....... ........ .........
.........: ... ....... ....... ..... ........ ....... ....... ........... ......... ....... .......... ........ .......... ........ ........ ... ........
........ ....... .......: {.......... ... ......... .... ........ ...... .......} [.......: 5] ....... ...... ....... ........ .........: ...........
..... .....
(Birinci Kısım –Evâmir–) On Beşinci Nevi’:
Belirli bir hususta belirli bir insanın emrolunduğu fiil ki, emrolunan bu fiili kıyamete
kadar o kişiden sonra başka hiç kimsenin uygulaması caiz değildir. O şey bilinen,
görülen bir durum olsa da (durum değişmez.)
915 - Bize el-Hasen b. Süfyân rivayet etti, dedi ki: bize Harmele rivayet etti, (dedi ki bize
İbn Vehb rivayet etti, dedi ki: bana Suleyman b. Bilâl, Yahyâ b. Sa‘îd el-Ensârî’den; Rebî‘a b.
Ebî Abdirrahmân ise el-Kâsım’dan Âişe’nin şöyle dediğini nakletmiştir: “Nebî (sas), Ebû
Huzeyfe’nin eşi Sehle’ye, Ebû Huzeyfe’nin kıskançlığı gitsin diye onun âzadlısı Sâlim’i
emzirmesini emretti. Sehle de onu (yetişkin) bir adam olmasına rağmen emzirdi.” Rebî‘a
şöyle demiştir: Bu, Sâlim’e mahsus bir ruhsattır.
Bu zikrettiğimizin sıhhatini gösteren ikinci bir haber şöyledir:
916 - Bize Abdullah b. Muhammed el-Ezdî rivayet etti, dedi ki: Bize İshak b. İbrahim rivayet
etti, dedi ki: bize Abdurrezzâk rivayet etti dedi ki: Bize Ma‘mer, Zuhrî’den; o, Urve’den; o da
Âişe’nin şöyle dediğini nakletmiştir: “Sehle bt. Suheyl, Rasûlullah’a (sas) geldi ve şöyle
dedi: ‘Ey Allah’ın Elçisi, Sâlim Ebû Huzeyfe’nin (oğlu) olarak çağrılıyor. Onunla beraber
eve geliyor, yanıma giriyor ve beni uygunsuz kıyafetlerimle görüyor. Biz daracık bir evde
yaşıyoruz. Allah ise şöyle buyuruyor: Onları babalarına nispet ederek çağırın. Bu, Allah
katında daha (doğru ve) adaletlidir” (Ahzâb, 33/5)’ Bunun üzerine Rasûlullah (sas) ona şöyle
dedi: ‘Onu emzir ki, kendisine haram ol.’”
[Kaynak: İbn Hibbân, el-Musnedu’s-Sahîh ‘ale’t-Tekâsîm ve’l-Envâ‘, c. 2, s. 746-747]
26
4. Taberânî (ö. 360/971)
Adı Suleyman b. Ahmed olan et-Taberânî’nin künyesi Ebu’l-Kâsım’dır. 260/874 yılında
Şam’ın ‘Akkâ beldesinde doğdu. Henüz on üç yaşındayken babasının teşvikiyle Taberiye’de
hadis tahsiline başladı. ‘Taberânî’ nisbetini buradan almıştır. Asrının hadis hafızı olan
Taberânî, Mekke, Medine, Bağdat, Basra, Kufe, Yemen, Mısır ve İsfehan başta olmak üzere
elli kadar ilim merkezine ilmî seyahatlerde bulunmuştur. Seyahatleri 33 yıl boyunca devam
etmiştir. Bu itibarla rahhâl olarak anılmıştır. En son İsfehan’a yerleşmiştir. Binden fazla
şeyhten hadis nakletmiştir. Dımaşk’ta Ebû Zur‘a, Ahmed b. Mu‘allâ, Ahmed b. Enes b.
Malik ve Ahmed b. Abdulkahir el-Hayberî’den, Mısır’da Yahyâ b. Eyyûb el-Allâf’tan,
Irak’ta Ebû Muslim el-Keccî ve İdris b. Cafer’den, Yemen’de Abdurrezzâk b. Hemmâm’ın
talebeleri İshak b. İbrahim ed-Deberî, Hasan b. Abdila‘lâ, İbrahim b. Muhammed ve
İbrahim b. Mueyyed’den hadis almıştır. Hadis şeyhleri arasında Abdullah b. Ahmed b.
Hanbel, Ebû Abdullah İbn Mende’nin dedesi Muhammed b. Yahyâ b. Mende ve Nesâî gibi
meşhur musannifler de vardır. Aynı zamanda şeyhleri arasında da yer alan Ebû Halîfe el-
Cumahî, İbn Ukde, Ahmed b. Muhammed es-Sahhâf’ın yanı sıra Ebû Bekr b. Merdeveyh,
Fakîh Ebû Ömer Muhammed b. Huseyn el-Bistâmî, Ebû Bekr b. Ebî Ali ez-Zekvânî ve Ebû
Nu‘aym el-İsfehânî gibi isimler kendisinden hadis rivayetinde bulunmuşlardır.
Zehebî, Taberânî’yi “sıdk ve emanet sahibi olan hadisin suvarisi” şeklinde nitelemiştir.
Geniş bir ilmi birikime sahip olmasına rağmen kendisini tenkid edenler de olmuştur. İbn
Hacer’in naklettiğine göre İsmail b. Muhammed b. Fadl et-Teymî, Taberânî’yi, aşırı nekâret
bulunan ferd hadislerin yanı sıra uydurma ve bir çok sahabiyi kötüleyen bazı rivayetleri cem
etmiş olması sebebiyle eleştirmiştir. İbn Ebî Ya’lâ (ö. 526/1132) Taberânî’yi ikinci tabaka
Hanbelî âlimleri arasında zikretmektedir.
Ömrünün sonlarında gözlerini kaybeden Taberânî 360/971 senesinde vefat etmiş ve
İsfehan’da medfûn sahabi Humeme ed-Devsî’nin kabri yanında defnedilmiştir. Taberânî
geriye bir çok eser bırakmıştır. İbn Mende (ö. 511/1119), Taberânî’nin biyografisine ilişkin
müstakil bir eser yazmış, onun ilmî ve ahlakî şahsiyetine ve faziletlerine yer vermiş, ayrıca
eserlerinin listesine de yer vermiştir. Eser, muhakkık Hamdi Abdulmecîd es-Selefî
tarafından el-Mu‘cemu’l-Kebîr’in (Kahire, tsz) 25. cildinin içinde (ss. 329-365)
yayımlanmıştır. Başlıca eserleri şunlardır: el-Mu‘cemu’l-Kebîr, el-Mu‘cemu’l-Evsat, el-
Mu‘cemu’s-Sağîr, Kitâbu’l-Evâ’il, el-Ehâdîsu’t-Tıvâl, Mekârimu’l-Ahlâk, Fadlu'r-Remy ve
Ta‘lîmih, Musnedu’ş-Şâmiyyîn, es-Sulâsiyyât, Kitabu’d-Du‘â, Kitâbu’l-Menâsik, Kitâbu
‘İşreti’n-Nisâ, Kitâbu’s-Sunne.
27
El-Mu‘cemu’l-Kebîr
Hadis edebiyatında bir telif türü olan Mu‘cem, râvîlerin adlarına göre alfabetik olarak
düzenlenen eserlerin ortak adıdır. Taberânî’nin (ö. 360/971) bu eseri sahasında yazılmış en
kapsamlı mu‘cemdir. O, eserini sahabi ismine göre tertip etmiştir. El-Mu‘cemu’l-Kebîr’de
Ebû Hureyre yer almamaktadır. Onu müstakil olarak telif ettiği tahmin edilmektedir. Müellif,
eserin başında da ifade ettiği gibi fazilet bakımından diğer sahabilerden üstünlükleri olduğu
için aşere-i mübeşşere’den (cennetle müjdelenen on sahabi) başlamaktadır. Rivayetlerinin
miktarını dikkate alarak onlardan her birinden bir, iki, üç veya daha fazla hadis tahrîc
etmiştir. Taberânî, tarih ve meğâzî kitaplarından yararlanmak suretiyle, sahabi olarak bilindiği
halde Rasûlullah’tan rivayeti olmayan, onunla beraberken şehit düşen veya erken vefat eden
sahabilerin hayatlarından kesitler sunmaktadır.
Tarz olarak musnedlere benzemekle birlikte bu eserin kendine has özellikleri vardır. Mesela
onu Ahmed b. Hanbel’in Müsned’iyle karşılaştırdığımızda bu farkı rahatlıkla görebiliriz. İbn
Hanbel’in eseri klasik bir hadis kitabı görünümüne sahip iken Mu’cem’de hadisten daha
fazlası mevcuttur. O, tarihçiler için de önemli bir kaynaktır. Eserde bilhassa sahabe
biyografisine dair önemli detaylara rastlamak mümkündür. Örneğin Taberânî, eserindeki ilk
sahabi Hz. Ebû Bekr ile ilgili olarak kendi isnadlarıyla önce (… .... ... ... ...... ..... ) başlığıyla
onun nesebine, ismine ve varsa lakaplarına dair bilgilere, ardından ( ... ... ... ... .... ... ) başlığı
altında Hz. Ebû Bekr’in fizyonomik özellikleri, ahlâkı ve bir takım faziletlerine ilişkin
nakillere, sonra da ( .. ... ... ...... ...... ... .... ... ) başlığı altında Hz. Ebû Bekr’in vefatına, kaç
yaşında vefat ettiğine dair farklı rivayetlere ve ölmeden önce yaptığı bir konuşmasına yer
vermektedir. Son olarak müellif ( .... .... ... ... ...... ... .... ... .. .... .... ... .... .... . ... ) başlığını
açarak Hz. Ebû Bekr’den nakledilen merfû‘ ve mevkûf rivayetlerden ulaşabildiklerini
zikretmektedir. Taberânî bu detaylı bilgileri aşere-i mübeşşere dışındaki sahabiler hakkında
vermemektedir. Bununla birlikte Mu‘cem’de diğer sahabilere dair de kısa da olsa biyografik
bilgiler bulmak mümkündür.
28
Örnek Metin I ve Tercümesi
.... ... .. ... .... ... .... ... ... .... ... ... ...... .. .... .. ... .... .. ... ..
.... .. ... .. .. . .. ... .. .... .. ... .. .... .... ... .....
(…)
150 - ..... ... .... .. .... .. .... ..... ... ... : ..... ... .... .. ... .... .... ... .... .. ...
...... . ... ...... .... .... .. .... . .... .... .... .. ... .... .. ... . ... .... ....
151 - ..... ..... .. .... ....... ..... ... ...... .. .... ... : .. ... .. ... .... ... .... ...
. ... ...... .... ...... ... .. ..... ... ... .. .... .. .... .. ... .... .. ... ..... : .
..... ...... ... .... .... ... .... .... . ... ........ ..... ...... .... .... ... .... .... . ...
..... ..... ... ... .. ..... .. ... .. ... .. .... .. .... .. ....
... ... .. ... .... ... .... ...
(…)
153 - ..... ..... .. ....... ...... .. ... ...... .. .... .. ... ..... ... : .... .... ... ....
... .... ..... ....... ..... .... ......
(…)
156 - ..... ..... .. ....... ...... .. ... ...... .. .... .. ...... ... ...... .... .. ... .....
: .. .... ... .... ... ... .... ..... ... .... .... .... ..... ... .... .... . ... : ....... ..... ....
..... .... ..... ... .... .... . ... : ... ...... .... .... .... .... ...... .... ....... ....
....... .....
(…)
.. ... .. ... .... ...... ... .... ...
162 - ..... ... ....... ... .. ..... ...... ... .... .. .... ... ... ..... . ..... .. ... .. ... ......
.. .... .. ...... ... : .... ... .. ... .... ... ... .... .....
163 - ..... ..... .. ....... ...... .. ... ...... .. .... ...... ..... .. ..... ..... ... : ....
... .. ... ... .. ... .... ... ... ... .... .. .. .....
(…)
165 - ..... .... .. ... .. ..... ...... ..... ... ....... .. ...... ....... ... .... .. ... .. ... ..
.... .. .... ... : .... ... ... .... ... ... ... .... ..... ....
... .... ... .. ... .... ... .... ...
29
(…)
179 - ..... .... .. ..... .. ... .... ... ..... .. ...... ... ... ..... ....... .. .... .. ..... ..
.... .. .... ....... .. ... ... .... ... .. ..... ... .... .... . ... ... : .... ... .. . .. ....
.. .... .... ... : ... ... : .. .. .. .. .... ..... ....... ...... ...... ..... ... : .. .. ..
.... ..... .... .. ..... .... ... ..... ........ ... : .. ... ... : .. .. .. .... ..... .....
...... ....
(…)
186 - ..... ... .. ... ...... ... ... .... ... ..... .. ... ...... .. ... .... ...... ... ...... .....
... ... .. ... .... ... .... ..... .... ... ... .. .... .... ... .... .... . ... : .. .... ....
..... .. ..... ... .... ... ... ... .... .. ......
Bedir Gazvesi’ne katılan Ebu’l-Hasen künyeli Ali b. Ebî Tâlib’in Nesebi: İbn
Abdulmuttalib b. Hâşim b. Abdimenaf b. Kusay b. Kilâb b. Murre b. Ka’b b. Lu’eyy b.
Ğâlib b. Fihr b. Mâlik.
(…)
150 - Bize Abdullah b. Ahmed b. Hanbel rivayet etti. (Abdullah dedi ki babam bana şöyle
rivayet etti: Hâşimoğulları bana bildirdi ki, Ebû Talib’in ismi Abdumenâf b. Abdulmuttalib;
Abdulmuttalib’in ismi Şeybe b. Hâşim; Hâşim’in ismi Amr b. Abdimenaf b. Kusay; Kusay’ın
ismi ise Zeyd’dir.
151 - Bize İshak b. Ahmed el-Huzâ‘î el-Mekkî rivayet etti. (O dedi ki Bize ez-Zubeyr b.
Bekkâr rivayet etti, dedi ki: Ali b. Ebî Tâlib’in (r) annesi Fâtıma bt. Esed b. Hâşim b. Hâşim
b. Abdimenaf b. Kusay’dır. Ve onun bir Hâşimli için doğuran ilk Hâşimiyye olduğu söylenir.
İslam’ı kabul etmiş ve Medine’de (bulunan) Rasûlullah’a (sas) hicret etmiştir. Orada
ölmüştür. Onu Allah Rasûlu (sas) defnetmiştir. (Fatıma bt. Esed’in) annesi Fâtıma bt. Herim
b. Revâha b. Hacer b. Abd b. Ma‘îs b. ‘Âmir b. Lu’eyy’dir.
Ali b. Ebî Tâlib’in (r) Özellikleri
(…)
153 - Bize İshak b. İbrahim ed-Deberî, Abdurrezzâk’tan; o, Ma‘mer’den; o da Ebû İshak’tan
rivayet etti. (O dedi ki Ali’yi (r) saçı sakalı ağarmış olarak gördüm. Üzerinde bir izar ve rida
vardı.
(…)
156 - Bize İshak b. İbrahim ed-Deberî, Abdurrezzâk’tan; o da Vekî‘ b. el-Cerrâh’tan rivayet
etti. Vekî‘ dedi ki: Bana Şerîk, Ebû İshak’tan şöyle rivayet etti: “Ali (r) Fâtıma (r) ile
evlendiğinde, Fâtıma, Nebî’ye (sas) geldi ve şöyle dedi: ‘Beni gözleri (hafif) şaşı ve göbekli
30
biriyle mi evlendiriyorsun!’ Bunun üzerine Nebî (sas) şöyle dedi: ‘Ben seni onunla
evlendirdim. Çünkü o, ashabımdan İslam’a ilk girendir. Onların en alimi ve en halîmidir.’”
(...)
Ali b. Ebî Tâlib’in (r) Yaşı ve Vefatı
162 - Bize Ebu’z-Zinbâ‘ Ravh ibnu’l-Ferec el-Mısrî rivayet etti. (O dedi ki bize Yahyâ b.
Bukeyr rivayet etti. (O dedi ki bize İbn Lehî‘a ve el-Leys b. Sa‘d, Ebu’l-Esved’den, o da
Urve b. ez-Zubeyr’den rivayet etti, (Urve) dedi ki: “Ali b. Ebî Talib sekiz yaşındayken
Müslüman oldu.”
163 - Bize İshak b. İbrahim ed-Deberî, Abdurrezzâk’tan, o da Ma‘mer’den rivayet etti.
(Ma‘mer dedi ki bana Katâde, Hasan ve başkalarından şöyle rivayet etti: “İlk iman eden kişi
Ali b. Ebî Tâlib’tir. O, iman ettiğinde on beş ya da on altı yaşlarındaydı.”
(…)
165 - Bize Ahmed b. Zeyd b. Harun el-Kazzâz el-Mekkî rivayet etti. (O dedi ki bana
İbrahim b. el-Munzir el-Hizâmî rivayet etti. (O dedi ki bize Huseyn b. Zeyd b. Ali,
Ca‘fer’den o da babasından şöyle rivayet etti: “Ali (r) altmış üç yaşındayken vefat etti.”
Ali b. Ebî Ebî Talib’e (r) Dayandırılan Hadisler
{Müellif burada Hz. Ali’ye nispet edilen mevkûf ve merfû‘ hadislerden seçmeler sunmaktadır. Aşağıda merfû‘
olanlardan iki örnek metin bulacaksınız.}
(…)
179 - Bize Muhammed b. Osman b. Ebî Şeybe rivayet etti, (dedi ki): bize Mincâb b. el-Hâris
rivayet etti, (dedi ki): bize Ebû Huzeyfe es-Sa‘lebî, Ziyâd b. ‘Alâka’dan; o Câbir b. Semura
es-Suvâ’î’den; o da Ali’den (r) Nebî’nin (sas) şöyle dediğini rivayet etti: “Azîz ve Celîl olan
Rabbimden ümmetim için üç şey diledim. İkisini verdi, birini reddetti. Dedim ki: ‘Ey
Rabbim! Ümmetimi açlık sebebiyle helak etme.’ ‘Tamam’ dedi. Dedim ki: ‘Ey Rabbim!
Ümmetime dışarıdan yani şirk ehlinden düşmanlar musallat etme ki onlara muhtac
olmasınlar.’ Buna da ‘tamam’ dedi. Dedim ki: ‘Ey Rabbim! Onların azabını kendi içlerinden
verme.’ Bunu reddetti.”
(…)
186 - Bize Ali b. Abdulaziz rivayet etti, (dedi ki bize Ebû Nu‘aym rivayet etti, (dedi ki bize
el-Hakem b. Abdurrahman b. Ebî Nu‘aym el-Becelî rivayet etti, (dedi ki bana Fâtıma bt. Ali
b. Ebî Talib (r) rivayet etti (dedi ki babam Rasûlullah’tan (sas) şöyle nakletti: “Kim
Müslime veya mümine bir köleyi özgürlüğüne kavuşturursa Allah onun her bir uzvuna
karşılık olarak onun bir uzvunu cehennem ateşinden korur.”
[Kaynak: Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Kebîr, c. 1, s. 92-94, 95, 107, 109.]
31
Örnek Metin II ve Tercümesi
...... ... .... .. ...... .. ... ...... .. .... .. ... .... .... ... ...... ... ...... ......
... .... .....
(…)
[ ... .... .. ...... .. ... .... ] (…)
12735 - ......... ........ .... ......... .... ....... ............. ...................... ... ......... .... ........ ............. ... ........ .... ........
.... ............ .... ............ .... ........ .... ....... .... ......... .... ...... ..... .... ........... .... ..... .. ...... .....: .....
....... ..... .. .... ..... ........ .........: ..... ....... .... .............. ..... ....... ..... ........ .....: ... ..... , ....... ..... ... .... .........
........ ..... .......... ........... ......... ...... ........... .......... .... ........... ......... ..... ... .... ......... ........ ..... ..........
............ ......... ...... ........... .......... .... ........... ......... .... ..... ....... ........: ..... ......... ............ .... ......... ...... .... ......
...... ............. .............. .. ............. ........ ....... ........... ...... .......... ......... ...... ........... .......... .... .......... ...... .. .........
........... ............ ........ ........ .......... ...... ......... ......... ...... ........... .......... .... ..... ..... ...... ........... ........... .............. .
Künyesi Ebu’l-Abbâs olan Abdullah b. Abbâs b. Abdulmuttalib b. Hâşim b.
Abdimenâf’ın hadisleri, hakkındaki haberler ve vefatı (r):
(…)
Abdullah b. el-Hâris’in İbn Abbâs’tan Rivayetleri:
(…)
12735 - Bize Ahmed b. Muhammed b. Davud es-Sukkerî el-Cundîsâbûrî rivayet etti.(Dedi ki)
Muhammed b. Huleyd el-Hanefî’nin, Fudayl b. İyâd–el-A‘meş–el-Minhâl b. Amr–Saîd b.
Cubeyr–Abdullah b. el-Hâris–İbn Abbâs tarîkıyla naklettiğine göre Rasûlullah (sas) şöyle
dedi: “Peygamberlerden biri Allah’a bir şikâyette bulundu ve şöyle dedi: ‘Ey Rabbim!
Kullarından biri sana iman ediyor, sana itaat ediyor; (neticede) dünya (nimetlerinden)
soyutlanıyor ve belalara maruz kalıyor. Kullarından biri de seni inkâr ediyor ve sana isyan
ediyor; (neticede) belalardan uzak tutuluyor ve kendisine dünya (nimetleri) veriliyor.’ Bunun
üzerine Allah (c.c.) ona şöyle vahyetti: ‘Beldeler de kullar da benimdir. Beni noksanlıklardan
tenzih (tesbîh) etmeyen, tek ilah olduğumu (tehlil) onaylamayan ve beni yüceltmeyen (tekbîr)
hiçbir şey yoktur. Mümin kuluma gelince; onun kötülükleri var ki (bu kötülükleri sebebiyle)
dünya nimetlerini kendisinden uzaklaştırır, onu belalara maruz bırakırım. Ta ki bana gelir ve
ben onu işlediği iyilikleriyle mükâfatlandırırım. Kâfir kuluma gelince; onun yaptığı iyilikler
vardır ki (bu iyilikleri sayesinde) kendisinden belayı defeder, ona dünya (nimetlerini)
sunarım. Ta ki bana gelir ve işlediği kötülüklerle ona karşılık veririm.’”
[Kaynak: Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Kebîr, c. 12, s. 117-118]
32
El-Mu‘cemu’l-Evsat
Kendi şeyhlerinin adlarını esas alarak musned tarzında tertip ettiği bir başka hadis eseridir. Bu
eserde her bir şeyhine ait garîb hadisleri nakletmiştir. Bu bakımdan eser Dârakutnî’nin el-
Efrâd’ına benzetilmektedir. Pek kimsenin bilmediği nâdir rivayetleri bir araya getirmesi uzun
ilmî seyahatlerinin bir ürünü olmalıdır. Nitekim el-Evsat için “Bu kitab benim ruhumdur”
diyen Taberânî, bu eserinin büyük bir emek mahsûlu olduğuna işaret etmek ister gibidir.
Nuruddîn el-Heysemî (ö. 807/1405) Taberânî’nin el-Evsat ve es-Sağîr’in de Kutub-i Sitte
imamlarından herhangi birinin tamamını rivayet etmedikleri veya rivayet ettikleri halde
Taberânî’nin bir takım ziyâdelerle naklettiği hadisleri bir araya getirmek maksadıyla
Mecma‘u’l-Bahreyn fî Zevâ’idi’l-Mu‘cemeyn adlı bir eser yazmıştır.
Örnek Metin ve Tercümesi
.... ....... ...........
4253 - ......... ........... .... ......... .... ........ ....... ..... ....... .............. .....: .. ......... .... ....... .....: .. .......... ....
........ .....: .. ...... .......... .... ......... .... ......... .... ......... .... ............ .... ........ .... ..... ...... .....: ..... .......
....... ...... ..... ........ .........: ...... ............ .. .... ........ ............ ...... .............. ..... ...... ...... ............ ....... ...... ......
............
.... ...... ..... .......... .... ......... .... ........ ...... ...... .......... .... ............ ......... ....: .......... .
İsmi Abbas (b. Muhammed b. Saîd) olan hadis şeyhinden nakledilen rivayetler
4253 - Bize, Hâşimoğullarının azadlısı el-Abbâs b. Muhammed b. Saîd ed-Dımaşkî rivayet
etti, dedi ki: Bize Safvân b. Salih rivayet etti, dedi ki: Bize el-Velid b. Muslim rivayet etti,
dedi ki: Bize Abdulaziz b. Husayn, Safvân b. Suleym’den; o, el-Muğîre b. Hakîm’den; o da
İbn Ömer’den nakletti. İbn Ömer dedi ki: Rasûlullah (sas) şöyle dedi: “Münafık iki sürü
arasında gidip gelen şaşkın koyun gibidir. Hangisine gitse ona toslar (birinde sabit kalmaz).”
[Taberânî dedi ki:] Bu hadisi Safvân b. Suleym’den sadece Abdulaziz b. el-Husayn rivayet
etmiştir. Ondan da sadece el-Velid rivayet etmiştir.
[Kaynak: Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Evsat, c. 4, s. 298-299]
33
El-Mu‘cemu’s-Sağîr
Taberânî bu eserinde kendilerinden hadis naklettiği 1161 hocasının adını alfabetik olarak
sıralamış ve bunlardan aldığı rivayetlerden birer tane seçerek kaydetmiştir. Bu keyfiyeti
kitabının girişinde de ifade etmiştir. Eserde ayrıca yer yer müellifin hocalarından nerede ve ne
zaman hadis dinlediğine, bazı hadislerin sıhhatine dair açıklamalara, râvîler hakkında
bilgilere, rivayet şekline, yolculuk yaptığı yerlere ve yerel kültürlere dair kimi ayrıntılara yer
verilmiştir. Eser Türkçe’ye de çevrilmiştir.
Örnek Metin ve Tercümesi
.... ....... ........
9 - .......... ..... ........... ........ .... ......... .... ....... .... ............ .............. , ......... ......... .... ...... ........... ............ .....
..... ........ .... ....... ............ , .......... ......... .... ......... ............. , ......... ....... .... .......... .... .......... .... ........
.... ....... .... ......... .... ......... .... ........... .... ......... ..... ........ ...... ....... ..... ..... ....... ....... ...... ..... ........ .........
.. ....... . .. ......... , ..... ...... ....... ....... ........ , ........ .
.... ............. ......... .... ......... .... ......... ............. , ....... .... ....... ............. .......... ........ .. ... ....... .... ......... ...... .
............. .
İsmi Ahmed (b. el-Hasen b. Ali b. İbrahim ed-Dımaşkî) olan hadis şeyhinden nakledilen
rivayetler
9 - Bize Ebu’l-Abbâs Ahmed b. el-Hasen b. Ali b. İbrahim ed-Dımaşkî rivayet etti, (dedi ki
bize Huseyn b. Ali el-Cu‘fî’nin yeğeni Muhammed b. Abdurrahman el-Cu‘fî rivayet etti, (dedi
ki bize Mervân b. Muhammed et-Tâtarî rivayet etti, (dedi ki bize Yezîd b. es-Simt, el-
Vadîn b. ‘Atâ’dan; o, Yezîd b. Mersed’ten; o, Mahfûz b. Alkame’den; o da Selmân el-
Fârisî’den (r) şöyle rivayet etti: “Rasûlullah (sas) abdest aldı sonra da üzerindeki cübbeyi
çıkarıp onunla yüzünü sildi.”
[Taberânî dedi ki:] (Bu hadis), Selman’dan sadece bu isnadla rivayet edilir. Mervân b.
Muhammed et-Tâtarî rivayette tek kalmıştır. Dımaşk’ta pamuk kumaş satan herkese ‘Tâtarî’
denir.
[Kaynak: Taberânî, el-Mu‘cemu’s-Sağîr, c. 1, s. 28]
34
Gözden Geçir
• Hadis tarihinde Kutub-i Sitte sonrası dönemi kısaca tasvir ediniz.
• Tasnif metodu itibariyle Taberânî’nin Mu‘cemleri ile öğrendiğiniz diğer çalışmaları
mukayese ediniz.
• Taberânî’nin el-Mu‘cemu’l-Kebîr adlı eserinin önemi hakkında bilgi veriniz.
• İbn Hibbân’ın Sahîh’ini diğer hadis çalışmalarından ayıran temel özellikleri nelerdir?
• Tahâvî’nin Şerhu Ma‘âni’l-Âsâr’ı ile Şerhu Muşkili’l-Âsâr’ını özellikleri açısından
karşılaştırınız.
• İbn Huzeyme’nin kelâmî görüşlerini göz önüne alarak hadisçiliği hakkında bilgi
veriniz.
• İbn Hibbân’ın hadis alma kriterleri hakkında bilgi veriniz.
• Örnek metinlerde geçen hadisleri anlamaya ve yorumlamaya çalışınız.
• Örnek metinlerde geçen isnadları çözümleye çalışınız. Edâ ve tahammul sigalarındaki
farkları değerlendiriniz.
35
Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdakilerden eserlerden hangisi râvî isimleri esas alınarak tasnif edilmiştir?
A. Tahâvî’nin Şerhu Ma‘ânî’l-Âsar’ı
B. İbn Hibbân’ın es-Sahîh’i
C. Taberânî’nin el-Mu‘cemu’l-Kebîr’i
D. İbn Huzeyme’nin es-Sahîh’i
E. Tahâvî’nin Şerhu Muşkili’l-Âsâr’ı
2. Aşağıdaki eserlerden hangisi diğerlerine göre daha özgün ve sistematiktir?
A. İbn Huzeyme’nin es-Sahîh’i
B. İbn Hibbân’ın et-Tekâsim ve’l-Envâ‘ı
C. Taberânî’nin el-Mu‘cemu’l-Evsat’ı
D. Tahâvî’nin Şerhu Ma‘âni’l-Âsar’ı
E. Tahâvî’nin Şerhu Muşkili’l-Âsâr’ı
3. Hadislerin anlaşılmasını ve onlardan çıkacak hükümleri konu edinen hadis ilmi
aşağıdakilerden hangisidir?
A. İhtilafu’l-hadis
B. Fıkhu’l-hadis
C. Muşkilu’l-hadis
D. Muhtelifu’l-hadis
E. Esbâb-ı vurûdi’l-hadis
4. Yaşadığı dönem İslam coğrafyasındaki bir çok ilim merkezine seyahatlerde
bulunduğu için “er-Rahhâl” olarak anılan hadisçi kimdir?
A. Taberânî
B. Tahâvî
C. İbn Huzeyme
D. İbn Hibbân
E. Nesâî
5. Aşağıdaki rivayetin senedine ilişkin altı çizili değerlendirmeye göre bu hadisin
mustalahu’l-hadisteki karşılığı nedir?
......... ........... .... ......... .... ........ ....... ..... ....... .............. .....: .. ......... .... ....... .....: .. ... ...... .... ........ .....: ..
...... .......... .... ......... .... ......... .... ......... .... ............ .... ........ .... ..... ...... .....: ..... ....... ....... ...... ..... ........
.........: ...... ............ ...... ........ ............ . ..... .............. ..... ...... ...... ............ ....... ...... ...... ............
.... ...... ..... .......... .... ......... .... ........ ...... ...... .......... .... ............ ......... ....: ..........
A. Hasen hadis
B. Aziz hadis
C. Zayıf hadis
D. Garîb hadis
E. Mursel hadis
36
Kaynakça
Bağdâdî, Ebû Bekr Muhammed b. Abdulğanî. (1408). et-Takyîd li-Ma‘rifeti Ruvâti’s-Sunen
ve’l-Mesânîd. Thk. Kemâl Yusuf el-Hût. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye.
Görmez, Mehmet. “Taberânî.” DİA, c. 39, s. 310.
el-Hâkim en-Neysâbûrî, Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah. (1980). Ma‘rifetu Ulûmi’l-
Hadîs. Beyrut: Dâru’l-Âfâki’l-Cedîde.
el-Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali. (1403). el-Câmi‘ li-Ahlâki’r-Râvî ve Âdâbi’s-
Sâmi‘. Thk. Mahmud Tahhân. Riyad: Mektebetu’l-Ma‘ârif.
Hatiboğlu, İbrahim. “Mucem.” DİA, c. 30, s. 346.
Işık, Mustafa. “İbn Huzeyme.” DİA, c. 20, s. 80.
İbn Balabân, Emîr Alâ’uddîn Ali b. Balabân el-Fârisî. (1996). el-İhsân bi-Tertîbi Sahîhi İbn
Hibbân. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye.
İbn Ebî Ya‘lâ, Ebu’l-Huseyn. (tsz). Tabakâtu’l-Hanâbile. Beyrut: Dâru’l-Ma‘rife.
İbn Hacer el-Askalânî. (1971). Lisânu’l-Mîzân. Beyrut: Mu’essesetu’l-Alemî.
İbn Hallikân, Ebû’l-Abbas Şemsuddin Ahmed b. Muhammed. (1997). Vefeyâtu’l-A‘yân ve
Enbâ’u Ebnâ’i’z-Zemân. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî.
İbn Hibbân, Ebû Hâtim el-Bustî. (2012). el-Musnedu’s-Sahîh ‘Ale’t-Tekâsîm ve’l-Envâ‘ min
Ğayri Kat‘in fî Senedihâ ve lâ Subûti Cerhin fî Nâkilîha. Thk. M. Ali Sönmez ve
Halis Aydemir. Beyrut: Dâru İbn Hazm.
İbn Huzeyme. (1975). es-Sahîh. Thk. Mustafa A‘zamî. Beyrut: el-Mektebu’l-İslâmî.
İbnu’l-İmâd el-Hanbelî, Abdulhayy b. Ahmed. (1986). Şezerâtu’z-Zeheb fî Ahbâri Men
Zeheb. Thk. Mahmud el-Arnavut. Dımaşk ve Beyrut: Dâru İbn Kesîr.
İbnu’s-Subkî, Tâcuddin b. Ali b. Abdilkâfî. Tabakâtu’ş-Şâfiiyyeti’l-Kubrâ. Thk. M.
Muhammed et-Tanâhî ve Abdulfettah M. el-Hulv. Beyrut: Dâru İhyâi’l-Kutubi’l-
Arabî.
İltaş, Davut. “Tahavî.” DİA, c. 39, s. 385.
el-Kevserî, Muhammed Zahid. (1993). Makâlât. Riyad: Dâru’l-Ehnâf.
Akbaş, Bahattin. (2007). Ebû Ca‘fer et-Tahavî’nin Şerhu Muşkili’l-Asâr’ı ve Hadis
Tenkitçiliği. Yayımlanmamış doktora tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara.
el-Kuraşî, Abdulkadir b. Muhammed. (1993). el-Cevâhiru’l-Mudıyye fî Tabakâti’l-Hanefiyye.
Thk. Abdulfettah Muhammed el-Hulv. Hecr Matbaası.
Sönmez, M. Ali. “el-Müsnedü’s-Sahîh.” DİA, c. 32, s. 106.
______. “İbn Hibbân.” DİA, c. 20, s. 63.
es-Suyûtî, Celâluddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr. (1979). Tedrîbu’r-Râvî fî Şerhi Takrîbi’n-
Nevâvî. Thk. Abdulvehhâb Abdullatîf. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye.
et-Taberânî, Ebu’l-Kâsım Suleymân b. Ahmed. (1415). el-Mu‘cemu’l-Evsat. Thk. Tarık b.
İvadullah ve Abdulmuhsin b. İbrahim. Kahire: Dâru’l-Harameyn.
______. (1983). el-Mu‘cemu’l-Kebîr. Thk. Hamdî Abdulmecîd es-Selefî. Musul:
Mektebetu’l-Ulûm ve’l-Hikem.
______. (1985) el-Mu‘cemu’s-Sağîr. Beyrut: el-Mektebu’l-İslâmî.
et-Tahâvî, Ebû Ca’fer. (1994). Şerhu Muşkili’l-Âsâr. Thk. Şuayb el-Arna’ût. Beyrut:
Mu’essesetu’r- Risâle.
______. Şerhu Ma‘âni’l-Âsâr. (2001). Thk. İbrahim Şemsuddin. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’lİlmiyye.
Tekineş, Ayhan. “Muhtelifu’l-hadis.” DİA, c. 31, s.76.
Yâkût b. Abdillah el-Hamevî. (tsz). Mu‘cemu’l-Buldân. Thk. Ferîd Abdulazîz el-Cundî.
Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye.
ez-Zehebî, Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed. (1998). Tezkiretu’l-Huffâz. Thk. Zekeriya
Umeyrât. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye.
1
Ünite 6
Ünite Adı Kutub-i Sitte Sonrası Kaynaklar - 2
Ünite Yazarı Ar. Gör. Recep Gürkan Göktaş

2
Ünitede Ele Alınan Konular
. Giriş: Hicrî 4.-5. Asır Hadis Eserleri Üzerine
. Dârakutnî (ö. 385/995)
o Es-Sunen
o Örnek Metin ve Tercümesi
. Hâkim Nîsâbûrî (ö. 405/1014)
o El-Mustedrek ale’s-Sahîhayn
o Örnek Metin ve Tercümesi
. Ebû Nu‘aym el-İsfahânî (ö. 430/1038)
o El-Musnedu’l-Mustahrec alâ Sahîhi Muslim
o Örnek Metin ve Tercümesi
o Hılyetu’l-Evliyâ’ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ’
o Örnek Metin ve Tercümesi
. Beyhakî (ö. 458/1066)
o Es-Sunenu’l-Kebîr
o Örnek Metin ve Tercümesi

3
Ünite Hakkında
Bu ünite, “Kutub-i Sitte Sonrası Kaynaklar - 1” başlıklı ünitenin devamı mahiyetinde olup, o
ünitede işlenen dönemi takip eden yüzyıl boyunca (4. yüzyılın sonu-5. yüzyılın ortaları) yetişmiş
bazı önemli hadisçileri ve onların eserlerini konu edinmektedir. Ele alınan hadisçiler ed-
Dârakutnî, el-Hâkim en-Nîsâbûrî, Ebû Nu‘aym el-İsfahânî ve el-Beyhakî olup bu dört kişiye ait
beş eserin tanıtımı yapılmıştır. Bu eserler birbirinden çok farklı amaçlar ve hedefler
doğrultusunda yazılmış olduğu için hepsini bir kategori altında toplamak zor olsa da onları bir
ünitede toplamayı anlamlı kılacak, ait oldukları dönemi yansıtan bir takım ortak özellikleri
vardır. Bu eserler daha önceki ünitelerde bahsedilen eserlere benzer bir şekilde, sonraki
dönemlerde büyük ilgi görmüşler ve hadis alimlerinin çalışmalarında sık başvurdukları kaynaklar
arasında yer almışlardır. Ünitede sırasıyla Dârakutnî, Hâkim, Ebû Nu‘aym ve Beyhakî’nin
hayatları, ilmî kişilikleri ve eserlerine dair özet bilgiler verilmiş, seçilen beş eserin genel
özellikleri kısaca tartışılmıştır. İlgili eserlerin her birinden o eserin özelliklerini güzel şekilde
yansıtacak bölümler seçilerek tercümeleri ile beraber verilmiştir. Bununla teorik olarak aktarılan
bilgilerin örnek bir metin üzerinden daha iyi anlaşılması, somut olarak değerlendirilmesi ve
edinilen bilgilerin daha kalıcı olmasına yardımcı olması amaçlanmıştır. Ünitenin sonundaki
Kaynakça, yararlanılan bazı kaynakları göstermenin yanında konuyla ilgili daha çok bilgi almak
isteyenleri daha detaylı çalışmalara yönlendirme amacıyla hazırlanmıştır.

4
Öğrenme Hedefleri
Bu üniteyi tamamladığınızda;
. Hicrî 4.-5. asırlardaki hadis çalışmalarının genel mahiyeti ile ilgili bilgi sahibi
olacaksınız.
. Bu dönemdeki çeşitli yazım türleri hakkında bilgi sahibi olacaksınız.
. Dârakutnî ve es-Sunen’i hakkında bilgi edinecek ve örnek metin üzerinden bilgilerinizi
pekiştireceksiniz.
. Hâkim ve el-Mustedrek’i hakkında bilgi edinecek ve örnek metin üzerinden bilgilerinizi
pekiştireceksiniz.
. Ebû Nu‘aym ve el-Musnedu’l-Mustahrec ve Hılyetu’l-Evliyâ’ adlı eserleri hakkında bilgi
edinecek ve örnek metinler üzerinden bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. Beyhakî ve es-Sunenu’l-Kebîr’i hakkında bilgi edinecek ve örnek metin üzerinden
bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
. Hadis alimlerinin hadisleri nasıl incelediklerine ve değerlendirdiklerine dair bir fikriniz
oluşacak.
. Örnek metinlerdeki hadisleri, yer aldıkları kitabın yöntem ve karakteristiği çerçevesinde
değerlendireceksiniz.
. İlgili eserlere ve eserlerdeki hadislere yönelik olarak bilimsel ve eleştirel bir bakış açısı
kazanacaksınız.
5
Üniteyi Çalışırken
Bu üniteyi çalışırken;
. Ele alınan yazar ve kitapların hadis literatüründeki ve hadis tarihindeki yerini görebilmek
için hadis edebiyatı ve tarihine yönelik kitapları tetkik ediniz.
. Ünitede ele alınan müellifler ve eserleri hakkındaki ansiklopedi maddelerini okuyunuz ve
okuduklarınızı bu ünitede yazılanlarla karşılaştırınız.
. Kitabın sonundaki sözlükten başlayarak, hadis usûlü kaynaklarından ve hadis terimlerine
dair sözlüklerden bu ünitedeki metinlerde geçen merfû‘, mevkûf, maktû‘, mursel, mevsûl,
illet, garîb, şâz, mahfûz, ricâl vb. teknik terimler hakkında bilgi edininiz.
. Sunen, mustedrek, mustahrec ve tabakât yazım türleriyle ilgili olarak ansiklopedi
maddelerini okuyunuz ve okuduklarınızı bu ünitede yazılanlarla karşılaştırınız.
. Bu ünitede incelenen kitaplarla daha önceki ünitelerde ele alınan kitaplar arasında ne gibi
farklar olduğunu düşününüz.
. Bütün ünitelerde ele alınan yazarları ve onların eserlerini tarihi bir bakış açısıyla dikkate
alarak hadis ilminin, terimlerinin ve edebiyatının gelişim seyrini anlamaya çalışınız.
6
GİRİŞ: Hicrî 4.-5. Asır Hadis Eserleri Üzerine
Kutub-i Sitte’nin yazıldığı dönem olan 3. asrın modern literatürde ‘hadisin altın çağı’ olarak
nitelendirilmesi, ister istemez takip eden dönemdeki hadis çalışmalarının –bunlar gerek tasnif
çalışması gerekse usûle, ricâle ve hadis problemlerine dair diğer çalışmalar olsun– gerçek
değerini görmemizi kısmen de olsa engellemektedir. Halbuki bu dönemdeki hadis çalışmaları,
zannedildiğinin aksine 3. yüzyılda yapılan çalışmalardan bir düşüş ve geriye gidiş göstermekten
ziyade her alanda sunulan katkılarla geçmişin üzerine bina edilen, eski çalışmaları destekleyen,
onların yanlışlarını ve eksiklerini gideren, günün ihtiyaçlarına göre yeni yeni yazım türleri
geliştiren, hadis ilminin teknik yönünün gitgide olgunlaştığı ve yapılan her çalışmanın böyle bir
bilinçle yapıldığı bir dönemin özelliklerini çok güzel bir şekilde yansıtmaktadır. Ne gördüğümüz,
temelde nasıl baktığımızla alakalıdır. Bu dönemin eserlerine eğer ihtiva ettikleri zayıf ve
uydurma hadislerin çokluğu göz önüne alınarak bakılacak olursa, manzara pek iyi
görünmeyebilir. 4. ve 5. asır muhaddislerinin sahîh hadisleri toplama konusunda 3. asırdaki (ve
aslında çoğunlukla bu karşılaştırmada sadece Kutub-i Sitte esas alınıyor) faaliyetler kadar başarılı
olmadıkları, dolayısıyla bu devirde yapılanların bir ileriye değil geriye gidiş olduğu
düşünülebilir.
O ya da bu sebepten bu dönemin muhaddisleri ve eserleri –ve bu eserlerle ne yapmak istedikleri–
şimdiye kadar hak ettikleri ilgiyi görebilmiş değildir. Bu yüzden tam olarak neyi amaçlayıp neyi
başardıkları, hangi konularda başarısız oldukları, bir önceki döneme kıyasla hadis ilminin ne gibi
değişim ve dönüşüm geçirdiği gibi hususlar aslında ilk anda düşünüldüğü netlikte anlaşılmış
değildir. Ancak dönemin muhaddisleri biraz yakından tanındığında, ne konularda ve nasıl eserler
yazdıklarına bakıldığında, basılmış ve ulaşılabilen eserler yüzeysel bile olsa incelendiğinde 4. ve
5. asır hadis dünyası ile ilgili bir takım ön sonuçlara ulaşılabilir. Biraz daha detaylı tanıtımları
aşağıda yapılan eserleri daha iyi anlamaya vesile olması için burada bu döneme giriş
mahiyetinde bazı genel hususlara kısaca değinilecektir.
Buhârî ve Muslim kadar tanınmıyor olsalar da bu devirde çok büyük hadisçiler yetişmiştir. Bu
ünitede ele alınan şahıslarla paralel çalışmaları olan bir önceki neslin hadisçilerinden bazıları
(İbn Hibbân (ö. 354/965) ve Taberânî (ö. 360/971) gibi) bir önceki ünitede ele alınmasına
rağmen burada söylenilen bazı şeylerin onları da kapsadığı unutulmamalıdır. Bu ünitede ele
alınan dört muhaddis (Dârakutnî, Hâkim, Ebû Nu‘aym ve Beyhakî) dışında da –bir kısmı bu
şahısların biyografileri yazılırken bahsedilmiş, bir kısmı edilmemiş– yaptıkları çalışmalarla her
biri hadis tarihinde haklı yere sahip olmuş çok önemli muhaddisler arasında İbn Mende (ö.
395/1004), Abdulganî el-Ezdî (ö. 409/1018), el-Hatîb el-Bağdâdî (ö. 463/1071) ve İbn Abdilberr
(ö. 463/1071) özellikle zikredilmelidir. Bu şahısların farklı ilgileri, çok yönlü ve birbirini
tamamlayan eserler telif etmelerine sebep olmuş ve hadis ilminin bir bütün olarak daha hızlı
gelişip sistemleşmesine katkıda bulunmuştur.
Bu dönemde eski yazım türlerinde eserler üretilmeye devam edilmiş olmakla beraber yeni yazım
türlerinin de ortaya çıktığı, çıkar çıkmaz ilgi çektiği ve geliştiği görülmektedir. Bu, hadis ilminin
doğal gelişim seyrine uygun ve beklenen bir şeydir. Fakat her bir yazım türünün neden ortaya
çıktığı ve nasıl uygulandığı ayrı inceleme gerektirecek bir husustur ve şu andaki bilgi seviyemiz
bunların hepsini açıklamaya yetecek düzeyde değildir. Fakat şunu aklımızdan çıkarmamalıyız:
Hadis ilmi hala çok hızlı bir gelişim süreci içindedir ve daha yapılacak çok şey vardır. Ve
7
anlaşıldığı kadarıyla bu hadisçilerin gözünde –ve biz şimdi yüzyıllar sonrasında baktığımız
kadarıyla– hadis ilmi, diğer bilim dalları gibi, bir ‘birikim ilmi’dir. Bu ifadeden kasıt hadisçilerin
kendilerinden önceki literatürü yok sayıp her seferinde sıfırdan bir şeyler yapmaya
çalışmadıklarıdır. Onlar kendilerinden önce yapılan çalışmaları takip ederek, bunları
değerlendirerek, tenkit ederek, eksiklerini giderip yanlışlarını düzelterek geliştirmeye devam
etmişlerdir. Bu çalışmaları kendi çağlarının ihtiyaçlarına göre ve dönemlerinin fikri, ideolojik,
siyasi hadiselerinden etkilenerek yaptıkları dikkate alınmalıdır. Dârakutnî’nin İlzâmât ve
Tetebbu‘ adlı eserleri hem eleştiriye, hem literatürün eksik ve yanlışlarını gidermeye yönelik
kitaplar olmasının yanında daha öncesinde benzerleri görülmemiş yeni yazım türlerine de güzel
örnek teşkil ediyor.
Bu ünitede ele alınan muhaddislerden, daha önceki nesillerin yaptığının aynısını yapmasını
beklemek –insanoğlunun yapılmamışı yapmak, daha iyi ve güzelini geliştirmek gibi evrensel bir
özelliği bir tarafa bırakılacak olsa bile– sadece yanlış değil aynı zamanda haksız bir yaklaşım
olacaktır. Sanki biz bütün hadisçilerin Buhârî oluvermelerini, hadislerin sahîhlerini zayıflarından
ayırıp bu meseleyi hepten tatlıya bağlamalarını bekliyoruz (Buhârî bile bunu anlaşıldığı şekilde
yapmıyor) ve bu yönde gayret göremediğimiz için de bir şeylerin yanlış gittiğini var sayıyoruz.
(Bir şeyler yanlış gidiyor olabilir şüphesiz, fakat yanlış giden şey bu mu gerçekten?) Ve her şey
bir tarafa hadislerin sahîhlerini bir araya getirip geri kalan herşeyden kurtulmanın bütün
problemleri çözüvereceğini zannediyoruz (Hadislerin sahîhlerini sakîmlerinden ayırma
ameliyesinin bugün bile bitmediğine ve muhtemelen hiçbir zaman bitmeyeceğine burada dikkat
çekilmeli). Bu dönemin hadisçileri gerçekten neden Buhârî’nin açtığı yoldan gidip onunkine
benzer eserler ortaya koymadılar da gidip zayıf, garîb, ve illetli olan ya da uydurma olduğu
aşikar hadisleri toplayıp derlemekle uğraştılar? Bunun üzerine düşünmek gerekiyor.
Dönemin hadisçilerinin Buhârî, Muslim ve Ebû Dâvûd gibi kendilerinden önce yazılan hadis
metinlerine dair kitapları çok iyi bildiklerini, yanlarından ayırmadıklarını ve bunlara saygı
duyduklarını görüyoruz. Hadisçilerin bu ve benzeri kitaplar üzerine bu dönemde
mustahrec’inden mustedrek’ine, ricâl tetkiklerinden şerhlere kadar yaptığı çeşitli çalışmalar
bunu gösterdiği gibi bu kitaplara yönelik tenkitler de bu kitapların başarısız olduğunun değil tam
aksine başarılı bulunup önemsendiğinin bir işareti sayılabilir. Peki o zaman neden bu
kitaplardaki hadisleri alıntılamıyorlar da aynı hadisleri kendilerine ait farklı isnadlarla zikretme
lüzumu hissediyorlar ve ancak sonrasında hadisin Buhârî ve Muslim hadisi olduğunu
hatırlatıyorlar? Buna verilebilecek çeşitli cevaplardan biri kendi isnadlarının âlî olması
olabileceği gibi, isnadında ya da metninde ek bir bilgi veya farklılık içermesi gibi bu hadislerin
taşıdığı bir takım hususiyetler de olabilir. Hadisin farklı farklı isnadlarının bir yerlere
kaydedilmesi arzusu da bunda rol oynamış olmalı. Ya da muhaddis, kendi marifet ve becerisini,
hadis ilmine vukufiyetini bu şekilde sergilemek, toplarken ömür çürüttüğü hadislerini böyle
değerlendirmek istiyor olabilir.
Hicrî dördüncü asırda Râmehurmuzî ile başlayan ulûmu’l-hadis’e dair müstakil eserler yazma işi
bu devirde Hâkim ve Hatîb’in elinde iyice gelişmiştir. Hatîb’in tek başına neredeyse hadis
ilimlerinin her dalına dair müstakil bir eser yazdığını görünce çabasını takdir etmeden
duramıyoruz. Bu arada dönemin diğer yazarlarının müstakil eser yazmak şeklinde olmasa da
değişik eserlerinde (genellikle büyük çaplı eserlerine yazdıkları girişlerde) hadis usûlünün
sistemleşmesine yaptıkları katkıları unutulmamalıdır. İbnu’s-Salâh ve sonraki hadis usûlü
8
yazarlarının Hatîb’e ve çağdaşlarına ne kadar borçlu olduklarını görmek için usûl kitaplarının
şöyle bir gözden geçirilmesi yetecektir.
Ricâl ve isnad tetkiklerinde, illet bulma ve garîb hadis derleme konularında bu dönemde yapılan
hummalı çalışmalar tekrar not edilmelidir. İsnadı veya metni bakımından garâbet taşıyan
hadislerin nadir bulunan bilgiler içermesi (tamamen bilimsel bir çalışmaya katkı açısından),
bunların kaybolmasını engellemek, ve hadis rivayetinde yapılan yanlışları tesbit etmek, önceki
dönemin kitaplarında yer alsın almasın bunları not etmek gibi amaçlar bu çalışmaları ateşlemiş
görünüyor. Unutulmamalıdır ki bu dönem hâlâ önceden tedvin edilmiş veya sonradan ortaya
çıkmış, veya zamanla değişe değişe aktarılan hadislerin tasnifinin sürdüğü bir dönemdir (ayrıca
bir yerlerde tasnif edilen hadisler başka amaçlarla farklı şekillerde tekrar tasnif edilebilir). Buhârî
ve çağdaşlarının maruf ve mütedavel eserlerinde mevcut olan hadislerin dışındaki hadisleri ya da
o hadislerin farklı ve değişik varyantlarını toplamak da bu hadisçilerin adı konmamış bir projesi
olarak görünüyor. Ancak bu dönem hadisçilerinin bu hor görülen çabaları sayesinde hadis
külliyatı daha net bir şekilde ortaya çıkabilmiştir. Sahîh, zayıf, uydurma, –ne olursa olsun–
mevcut hadislerin çok büyük bir kısmı bu şekilde kolay ulaşılabilir hale gelmiştir (bunun olumlu
olumsuz tarafları tartışılabilir; ama bir kültür tarihçisinin arayıp da bulamayacağı zenginlikte bir
malzeme bu literatürde mevcuttur). Unutulup kaybolmaya mahkum bir çok küçük çalışmadaki
(cuz’ler ve sahîfeler gibi) hadisler bu sayede korunabilmiştir.
Hadisçilerin bu dönemde genel olarak ya Ahmed b. Hanbel’in ya da Şâfiî’nin veya her ikisinin
birden takipçisi olduğu anlaşılıyor. Hanefî, Mâlikî, Zâhirî hadisçilerin yanında, bağımsızları
bulmak da mümkün. İtikaden ise iki temel eğilim seziliyor. Ehl-i hadis itikadında olanlar yani
itikaden Hanbelî meşrepliler ve Eşarîler. Bu ikisinin arasında geniş bir spektrumda kimi Ehl-i
hadis’e kimi Eşarîlere yakın çok çeşitli melezler görmek mümkün. Aralarında tasavvufa meyilli
olanlar olduğu gibi buna hiç sempatiyle bakmayanlar da var. Bu farklı mezhep, ekol ve
yaklaşımlara sahip olmanın yazılan eserler üzerinde tesirinin ne derece olduğu ayrı tetkik konusu
olmakla beraber bunun bazı ipuçları yazarların biyografilerinde, yazılan kitapların adlarında, bu
kitapların bölüm ve alt-bölüm başlıklarında ya da aşağıda eserlerden seçilen metinlerde
görülebilir. Bu metinlerde bize çok küçük ve hatta lüzumsuz gelebilecek mevzuların ne kadar
katı ve tavizsiz şekilde tartışılabileceğine de kısmen tanık olacağız. Bu dönemde en öne çıkan
tartışma konularını Şâfiîlerle Hanefîler arasındaki çoğunluğu fıkhi, ve Eşarîlerle Hanbelî Ehl-i
hadis mensupları arasındaki itikadi meseleler oluşturuyor. Hadisçilerin diğer fikir ve düşünce
akımlarıyla (Mu‘tezile, Şia, Hâricîler, Murci’e vs.) aralarındaki görüş ayrılıklarını ya da kendi
aralarındaki ihtilafları da eserlerine o ya da bu şekilde yansıttıkları görülüyor.
Bu ünitedeki eserleri tanımaya çalışırken bilinmesi gereken en önemli şeylerden biri yarım
sayfalık risaleden 30 ciltlik devasa bir kitaba kadar hiçbir eserin –biz beğenelim beğenmeyelim–
boşu boşuna yazılmadığı ve bu eserin, mevcut şeklini tesadüfen almadığıdır. Hatta denilebilir ki
bu kitapların içinde laf olsun diye yazılan çok fazla bir şey de yoktur. Bize düşen bu eserleri iyi
tanıyıp onları üretildikleri kültür ortamına ve bağlamına yerleştirerek ona göre değerlendirmek,
hadis ilminin gelişim ve hadis literatürünün oluşum tarihini kavramak ve sonrasında bu
eserlerden en sağlıklı şekilde nasıl yararlanılabileceği üzerine çalışmaktır.

9
1. Dârakutnî (ö. 385/995)
Bağdatlı büyük muhaddis Ebu’l-Hasen Ali b. Ömer b. Ahmed ed-Dârakutnî 306/918 yılında
doğmuş ve 385/995 yılında ölmüştür. Zamanının adetine uyarak küçük yaşta hadis meclislerinde
boy göstermeye başlamış, çok geçmeden ezber kabiliyeti ve zekasıyla dikkatleri üzerine
çekmiştir. Zamanla hadiste ricâl ve isnad tenkidi ve illetlere dair bilgisi herkesi hayran bırakacak
bir seviyeye ulaşmıştı. Hadisin yanısıra kendini fıkıh ve kıraat ilimlerinde de geliştirmiş olan
Dârakutnî’nin şiir ve edebiyata yakın ilgisi vardı. Bir çok şairin divanını ezberlemişti.
Söylenildiğine göre Şii es-Seyyid el-Himyerî (ö. 173/789)’nin divanının ezberlediği için Şiilikle
itham edilmiştir.
Dârakutnî’nin hadis aldığı şeyhler arasında şu önemli isimler zikredilebilir: Ebu’l-Kâsım el-
Bagavî (ö. 317/929), Ebû Abdullah el-Mehâmilî (ö. 330/942), Muhammed b. Mahled ed-Dûrî (ö.
331/943), Ebû Bekr en-Neysâbûrî (ö. 324/936), Yahyâ b. Muhammed b. Sâ’id el-Bağdâdî (ö.
318/930), Ebû Ca‘fer et-Tenûhî (ö. 318/930). Hocaları arasında meşhur kıraat alimi İbn Mucâhid
(ö. 324/936), gramerci ve edib Ebû Bekr İbnu’l-Enbârî (ö. 328/940) ve Şâfiî fakihi Ebû Saîd elİstahrî
(ö. 328/940) de vardır. Dârakutnî’nin talebeleri arasında hepsi eserler vermiş şu büyük
muhaddisler sayılabilir: el-Hâkim en-Nîsâbûrî (ö. 405/1014), Abdulganî b. Saîd el-Ezdî (ö.
409/1018), Ebû Nu‘aym el-İsfahânî (ö. 430/1038), Ebû Bekr el-Berkânî (ö. 425/1034), Hamza b.
Yusuf es-Sehmî (ö. 427/1036), Temmâm er-Râzî (ö. 414/1023), Ebu’t-Tayyib et-Taberî (ö.
450/1058), Ebû Abdurrahman es-Sulemî (ö. 412/1021), Ebû Zerr el-Herevî (ö. 431/1040).
Dârakutnî’nin eserlerinin yarısı kadarı günümüze ulaşmış ve bunların çoğu basılmıştır. Eserler
incelendiğinde Dârakutnî’nin ilgi duyup özellikle üzerine yoğunlaştığı alanlar tesbit edilebilir.
İlk olarak onun Mâlik b. Enes (ö. 179/795), Buhârî (ö. 256/870), Muslim (ö. 261/875) ve onların
eserleriyle ilgili yaptığı çeşitli çalışmalar dikkat çekiyor. Bu çalışmalar bu üç muhaddisin
eserlerini tanımaya ve tanıtmaya yönelik olduğu gibi onların eksiklerini ve kusurlarını da tesbit
ediyor. Dârakutnî, et-Tetebbu‘ adlı çalışmasında Buhârî ve Muslim’in kitaplarındaki 200 kadar
illetli rivayeti tartışırken, el-İlzâmât’ta onların şartları gereği kitaplarına almaları uygun olduğu
halde almadıkları hadislerden 70 hadislik bir seçki sunuyor. El-Ehâdîs Elletî Hûlife fîhâ İmâm
Dâri’l-Hicra Mâlik ibn Enes adlı kısa çalışmada Mâlik’in, rivayetlerinde başka râvîlere
muhalefetini ele alıyor ve bunların bir kısmının Mâlik’in yanılması olduğunu ortaya koyuyor.
Aslında çok sevip saydığı ve yaptıkları işe hayran olup takdir ettiği bu kişileri eleştirmesi ve
eksik ve yanlışlarını ortaya koyabiliyor olması onun ilmi anlayış ve zihniyetinin olgunluğunun
bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Fakat yaygın olarak dile getirilen “Dârakutnî Buhârî ve
Muslim’i eleştirmiştir” şeklindeki bir ifade nihayetinde doğru olmakla birlikte eksiktir. Öncelikle
Dârakutnî’nin eleştirilerinin yıkıcı olmaktan ziyade yapıcı olduğu vurgulanmalıdır. Onun bu
eserlerinde yaptığını, hadis sahasında kendisinden önce oluşmuş ilmi birikimi, kusurlarından
arındırıp, daha da mükemmelleştirme çabası olarak kabul etmek realiteye daha uygun
görünmektedir.
Dârakutnî’nin bir diğer ilgisi ricâle yöneliktir. Bu konudaki telifatı bunu gösterdiği gibi çok
sayıda talebesinin ricâle dair sordukları soruları derleyip ondan nakletmesi (mesela Dârakutnî’in
öğrencileri Hâkim, Berkânî, Sulemî ve Sehmî’nin Su’âlât başlığıyla yayınlanan eserlerine
bakılabilir) onun bu konudaki saygınlığını, verdiği cevaplar ise otoritesini ve konuya
hakimiyetini göstermeye yeter.
10
Ricâl bilgisinin yanısıra Dârakutnî hadislerin illetlerini tesbit noktasında haklı bir şöhrete sahip
olmuştur. Bu konudaki uzmanlığı Buhârî ve Muslim’e yönelttiği tenkitlerde kendisini gösteriyor
fakat bunu daha net bir şekilde 16 cilt olarak eksik bir şekilde basılan el-İlel kitabında ve aşağıda
daha detaylıca tartışılacak es-Sunen’inde görebiliriz. Onun illetli, zayıf ve garîb hadislere dair
özel ilgisi ve derin bilgisi bu iki kitabın yanısıra bugüne ancak kısmen gelmiş el-Garâ’ib ve’l-
Efrâd’ında da kendini gösterir. Hadislerin tam metinlerine olmasa da kitabın içerdiği hadislere ve
isnadlarına Muhammed b. Tâhir el-Makdisî (ö. 507/1113)’nin Atrâfu’l-Garâ’ib ve’l-Efrâd adlı
atrâf çalışmasıyla ulaşabildiğimiz bu kitap, Taberânî’nin (ö. 360/971) el-Mu‘cemu’l-Evsat’ını
andıran bir garîb hadis derlemesidir.
Bunlar dışında Dârakutnî itikadi konularla alakalı bir kaç konulu hadis eseri de yazmıştır
(Kitâbu’s-Sıfât, Kitâbu’n-Nuzûl, Kitâbu’r-Ru’ye, Fadâ’ilu’s-Sahâbe gibi). Dârakutnî Eşarî
olmakla itham edilse de Ehl-i hadis itikadına sahip görünmektedir. Fakat zamanının pekçok
hadisçisinin aksine Eşarîlerle iyi ilişkiler içinde olduğu anlaşılmaktadır. Amelde ise Şâfiî
mezhebini takip etmektedir. Dârakutnî’nin Şâfiî’ye ve mezhebine bağlılığı onun özellikle
Sunen’ine yansımış gibidir. Muhammed Zâhid el-Kevserî (ö. 1371/1952) gibi bazı geç dönem
Hanefî alimler Dârakutnî’yi Ebû Hanîfe’ye (ö. 150/767) ve Hanefîlere karşı önyargılı, ve
Hanefîlerin kullandıkları hadisleri zayıf saymada aceleci, zorlamacı ve Şâfiîlerin kullandıkları
hadislere karşı hoşgörülü olmakla suçlamışlardır. Sunen’de Hanefîlerin kullandığı çok sayıda
hadisin var olması bu kitabın yazılma şekil ve amacında bu Hanefîlik ve Ehl-i rey karşıtlığının
rol oynamış olacağını hissettirmektedir. Aşağıda sunulan örnek metin Hanefîlerin delil olarak
kullandıkları bir hadisin tartışmasını içeriyor.
Kitâbu’s-Sunen
Dârakutnî’nin Sunen’i daha çok zayıf, garîb ve illetli hadisleri içermektedir. Bunlar arasında
mevzû‘ hadisler de vardır. Yazarın kitabını ahkâm konularında, fıkıh ihtilaflarına dair
meselelerde kullanılan zayıf ve illetli rivayetleri toplama amacıyla yazdığı anlaşılıyor. Bu
hadislerin zayıflığını ve illetlerini rivayetleri verdikten sonra tartışıyor, ve rivayetin doğru şekline
de işaret ediyor. Eğer bir konuda zayıf hadisin getirdiği hükme muhalif sahîh veya hasen
hadisler varsa bunları da zaman zaman alıntılıyor. Dolayısıyla kitaptaki bütün rivayetler zayıf
değildir ve o ya da bu sebeple yer verilmiş sahîh hadisler de vardır. Fakat eserdeki hadislerin çok
büyük bir kısmı zayıf hadislerden oluşuyor. Mevzu fıkhi ihtilaflar olduğu için her zaman merfû‘
rivayetlerle yetinilmiyor, sıklıkla sahabenin, tabiinin ve ulemanın görüşlerine yer veriliyor.
Mevcut haliyle kitap diğer sunen kitapları gibi amel edilme ya da delil olarak kullanılma
amacıyla hadisleri toplamıyor; daha ziyade sunen tarzında tasnif edilmiş bir ilel kitabı görüntüsü
veriyor. Bundan dolayı sadece Dârakutnî’nin Sunen’inde yer alması sebebiyle bir hadisin
güvenilir addedilmemesi ve araştırmadan bu hadisle amel edilmemesi gerekiyor.
Dârakutnî zikrettiği hadislerin kusurları ve illetleri hakkında hadisi müteakiben notlar düşüyor
fakat bunu her hadisle ilgili olarak yapmıyor. Birçok hadisle ilgili hiçbir değerlendirme
yapmıyor. Hadisin râvîlerinin güvenilirliği, isnadın kopukluğu, isnadda râvî isimlerinin
karıştırılması, hadislerin isnadlarının birbirine karıştırılması, hadisin aslında merfû‘ mu mevkûf
mu maktû‘ mu olduğu, mursel mi mevsûl mü olduğu, bir râvînin diğer râvîlere muhalefeti vs gibi
konular Dârakutnî’nin değerlendirmelerinde en çok temas ettiği konular arasında yer alıyor.
11
Sunen 23 kitaptan oluşuyor. Her bir kitap çeşitli bâblara ayrılıyor. Bâb başlıklarının çoğu
Dârakutnî’den sonra yapılan eklemeler gibi görünüyor. Zira bunların çoğu yazma nüshalarda ya
yok ya da ana metin içinde değil de sayfa kenarlarında kaydedilmiş. Sunen’de, bu çalışmada
kullanılan tahkikli baskısına göre (thk. Şu‘ayb el-Arnâ’ût ve diğerleri, Beyrut: Muessestu’r-
Risâle, 2004), 4836 rivayet var. Bazı baskılarda bu sayı 5700’leri buluyor. Bu sayısal farklılık
nüsha farklılıklarından ziyade hadislerin nasıl sayılacağına dair herkesçe kabul edilen bir standart
olmamasından kaynaklanıyor.
Sunen üzerine geçmişte ve günümüzde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Cemaluddîn el-Gassânî (ö.
682/1283)’nin Sunen’deki zayıf hadisleri tahric amaçlı kitabı, Zeynuddîn el-Irâkî (ö.
806/1404)’nin eserde adı geçen râvîlere dair Ricâlu’d-Dârakutnî’si, Şemsulhakk Azîmâbâdî (ö.
1329/1911)’nin et-Ta‘lîku’l-Muğnî adlı şerhi burada sayılabilir. Bunların dışında Abdulfettâh
Ebû Gudde’nin Dârakutnî’nin Sunen’inin genel özelliklerine dair Türkçe’ye de çevrilmiş olan
küçük bir risalesi vardır.

12
Örnek Metin ve Tercümesi
.... .......
... ...... ....... .. ...... ......
601 - ..... ... ... .......... .. .... .. ... .. .... ...... .... .. ..... .. ....... .. ... .. ... ..
... ..... ..... ..... .. ..... .. ..... .. ... ..... ...... .. ... ...... .. ..... .. .... ... : ....
... .... ... .... .... ... .... .... .... .. .... ... .... ..... .... .. .... ...... ... ...... ....
.... ... .... .... . ... ...... ...... ..... ...... ...... .. ...... ... ... ..... ...... ..... .. .....
.. .... ...... .. ... ...... .. .... ... ....
..... .. ..... ...... .. ..... ...... ....... .. .... .. .... ......... ..... ... ... ...... .....
...... .. ... .. ...... ....... .. ... ....... ..... .... ..... ..... .. ..... ..... .. ..... ... ....
.... . .... .... ... ..... .. ..... .. .... ...... .. ... ...... .. .... .... .... ..... .... .... ......
.. .... ... ..... .. ... ....... .. ..... ... .... .... . ... .... ... .... ..... ...... ..... .....
..... .. .... ....... ... ..... ... ..... .. ...... .. ..... .. ..... .... ...... .... .... ... ..
..... ...... .... .... ... .. ..... .. ... ...... .. .... ...... .... .... .. ... ....... ..... .. ..... ...
.... .... . .... .... .... ... .... .. ... ..... ..... .... ..... ..... .. .... ...... ..... ........
.... ... ....
602 - ..... .... .. .... .. .... .. .... .. ... .... ....... .. .... .. ...... ....... .. .... .. ....
.. ... ..... .. ..... .. ..... .. ..... .. ... ...... .. .... ... : ... .... ... .... .... ... ....
.... . ... .... ... .... ..... ..... .. .... .... .. ...... .... ... .. .... .... .... .... ...
.... .... . ... .. ... .. .... ...... ........
..... .. ..... ..... ...... .... ... ...... .... ... ...... .. .... .. .... ...... ... ..... ......
.. .... .. ... .... .. ..... .. ... ....... .... .. .....
603 - ..... .. .... .. .... .. .... .. ... .... .. .... ...... ...... ... .. .... .. .... ...... .. ....
.. ... ... ...... ...... ...... ... ..... .... .. ... .. .... .. ... .... .... .. ....... ........ ..... ..
... ...... .. .... .. .... .. .... .. ... .... .. ..... .. ... ....... .... .. .... : .. .... .... ..
... .... ... ... .... .... ... .... .... . ... .... .... .... ... .... .... . ... .. ... .. ....
...... ....... .... ... .... .. ... .... ....... .. .... .... ... .... .... . ... ... .... ...... ....
13
.... ...... ..... .. ... .... ..... ... .... .... ... .... .... . ... .... ... .... .. ... ....
....... .. .... .... ... .... .... . ... ... .... ...... .... ... ...... .... .... .... .... ....
... .... .... .... ... .... .... . ... .. ... .. .... ...... ........
... ... .... : ... .... ..... ... ..... ... ..... : .. .... .. .... ... ... ...... .. .... .. .... ...
..... ... ...... ..... .... .. ...... ... ..... ...... .. .... .. ... ... .... .... .. ..... ..
....
604 - ..... .. .... .. .... .. ....... .. .... ...... ..... .... .. ...... .. .... .. ... .. ..... .. ...
... : ... .... .... ... .... .... . ... .... ... .... ... .... ..... ..... .. .... .. ..... ....
.... ... ..... .... .... .... ... .... .... . ... .. ... .. .... ...... ........
....... .. ... ... .. .... .. ..... .. ... ....... ......
605 - ..... .... ...... .. ....... .. ..... .. ... ...... ........ .. ... ...... ... .... .. ..... .. ...
....... ....... : .. .... .... .. ... ...... ... .... .... . ... .... ....... .... ... ..... ... ...
.. ..... ... .... .... . ... .... ..... ... .... .... . ... .. ... .... .. ...... ...... ........
(…)
610 - ..... ..... .. ....... ... .... .... .. ..... .. ... .... .. ... ...... .. ..... ... ..... .. ..... ...
.... .... . ... .....
.... .. ...... .. ..... .... .... .... .... ..... ..... .. ... ..... ..... .. .... ..... .. ..... ..
... ....... ....... .... ... .. ... ...... .. ..... ...... ...... .... .... .... .. ..... .. ... .......
...... ..... .. ... ..... .. ...... .... ...... .. .... .. .... ...... .. ..... .... ....... .... ....
.. .... ........ ....... .. .. ... .. ..... .... ... .... .. .... .... .... .... .. ..... ......
.... .... ..... .. ..... .. ..... .. ... ...... .. .... ... .... .. ...... .... ... .... .... ..... ....
... .... ... ...... ... .... .. ..... .. ... ..... .... ...... ..... ....... .. ... ... ...... .. ...... ...
.... .... ... .... ... .. ... ..... ....... ..... ... .... .... ...... .. .... .. .... ..
..... .. ..... .. .... .. ..... ... .... .... . ... .... .... ... .......
611 - ...... .. ... ..... ........ .... .. ... .. .... .. ..... .. .... .. .... .. ...... .. .... .. ...
...... .. ...... .. ... ...... .. ..... .. ... ..... .. ..... ... .... .... . ... ... : ... .... ....
...... ..... .......
14
.... .... ... .. ...
612 - ...... .. ...... .. ....... ..... .... .. .... .. .... .. ..... .. ..... ..... ... .. ... .
...... .... .. ... .. ....... .. .... .. .... ....... .. ....... .. ...... .. ....... .. .... .. ... ..
... .. .... .. .... .. ..... .. ..... .. .... ... .... .... .... ... .... .... . ... .... : ..
... .. ...... ..... ..... ...... ....... .... ..... .. ..... ... .... ..... .... ...... ........
.. ...... ... .... ....... .... .. ..... .. .... ....... .... ..... ... ..... .. ...... .. ....
... .. .. ... .... .. ... .. .... .. ...... .. ...... .. .... .. ..... .. ... .. ..... ... ....
.... . ... .....
613 - ..... .... .. .... .. ..... ..... .... .. ..... ...... .. ..... .. .... ........
..... ..... ..... .. .... ... .. .... ... .. ... ...... ... ... ... .. .. ... .... ... .. ....
.. ..... .. ... ... .... ... .... .. ... ... .. .... .. ...... .. ..... ..... .. ..... ... ....
.... . ... .... .... .. .... ....... ..... .. .... ..... .. ... ...... .. ... ...... .. .... ...
.... .. ..... .. ... ... .. ....... ... .. .... ... ... ... ... ...... ...... ...... .. .... ... ...
... ... ...... .... ... .... .. ..... .. ...... .. ...... .. .... .. ..... ..... .. ..... ... .... ....
. .... .... ...... ..... .. ..... ..... .... ... ..... .... ... ... ...... .. ... .. ...... .......
.. .... ... ..... .. ... ....... ....... ..... .. ..... ... .... .... . ....
614 - ..... .... ... ... .......... .. .... .. ... ...... .. .... .. .... .. .... .. ... .. .... ..
..... ... : ..... ..... ... .... .... .... .... .. ... ... .. .... .. .. ... .... .... .. ... ....
... ..... .... .. ... .. .... ...... ....... ...... .... .. ...... .... ... .... .. ..... ..
.....
.... .. ...... .. ..... ...... ......
615 - ..... ... ... ....... .. .... ...... .. ....... .. ..... ...... ... ... .. ....... ... ... .. ...
...... .. .... : ... ...... .... ... ... ....... .... .. .... ..... ..... .... ..... .... .. ... ..
... .. ...... ....... ... ... .... .. ..... .. .... .. ... ....... .... ... .... ....... ..... ....
... ...... ..... .... .. ... .... ... ... .... .. ....... .. ... ....... .... .. .... ...... ..... ....
..... .. .... ... ... ...... .. ...... .. ...... .. .... .. ......
15
616 - ..... ... ... .......... .. ... ...... .. ..... .. ....... .. ... ... ... .... .. ... .....
...... .. .... .. ..... .. ... ..... : .. ..... ... .... .... .... ... .. ... .. ...... .. ....
...... ........
(…)
621 - ..... ... ... ....... .. .... .. ... .. ... .. .... .. ...... ......... .. ...... ... .... .. ...
.... .. ...... ... .. .... .. ....... .......
...... .. .... ...... .. ..... .. ..... ... .... .... . ... ..... ... ...... ... .... ...... .... .....
.... ..... .... .... .. .... .. ..... ..... .. ..... ... .... .... . ... ... ...... ... ... .... ...
...... ... ..... .. ..... .. ..... .. ..... .. .... ...... ..... .. ..... ... .... .... . ... .... ...
... ..... ... ..... ..... .... ..... .. ..... .. .... .. ..... .. .... ..... ... .. .... .. ..... ...
... .. .... .. ..... .. ........ ... .. .. ..... .. ... ..... ..... .. .... ..... .. .... ....
.... .. ... ..... ........
Tahâret Kitabı
Namazda kahkahayla gülme hakkındaki hadisler ve onların illetlerine dair bâb
601 - Bize Ebû Bekr en-Nîsâbûrî rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b. Ali b. Muhriz el-Kûfî
Mısır’da rivayet etti. (Dedi ki) bize Yakub b. İbrahim b. Sa‘d rivayet etti. (Dedi ki) babam bize
İbn İshak’tan rivayet etti. (O dedi ki) bana el-Hasen b. Dinar, el-Hasen b. Ebi’l-Hasen el-
Basrî’den, o Ebu’l-Melih b. Usâme’den, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti:
“Rasûlullah’ın (sas) arkasında namaz kıldığımız bir vakit kör bir adam geldi ve bir çukura düştü.
Biz de buna gülünce, Rasûlullah (sas) bize yeni baştan abdest almamızı ve namazı başından
tekrar etmemizi emretti.” İbn İshak dedi ki: el-Hasen b. Umâra, Halid el-Hazzâ’dan, o da Ebu’l-
Melih’ten, o da babasından bu hadisin aynısını bana rivayet etti.
[Dârakutnî dedi ki:] el-Hasen b. Dinar ve el-Hasen b. Umâra’nın her ikisi de zayıftır ve her ikisi
de bu isnadlarda hata yapmıştır. El-Hasen el-Basrî bu hadisi sadece Hafs b. Suleyman el-
Minkarî’den, o da Ebu’l-Âliye’den mursel olarak rivayet etmiştir. El-Hasen [el-Basrî],
Peygamber’den (sas) çokça mursel rivayette bulunurdu. El-Hasen b. Umâra’nın bu hadisin
isnadını Halid el-Hazzâ’—Ebu’l-Melih—babası şeklinde söylemesi çok kötü bir yanılmadır. Zira
Halid el-Hazzâ’ hadisi Hafsa bt. Sîrîn—Ebu’l-Âliye—Peygamber (sas) isnadıyla rivayet etmiştir.
Sufyân es-Sevrî, Huşeym, Vuheyb, Hammad b. Seleme ve başkaları bu hadisi Halid’den bu
şekilde rivayet etmiştir. İbn İshak’ın bu hadisi el-Hasen b. Dinar’dan rivayeti muzdaribdir. Zira
bir seferinde el-Hasen b. Dinar—el-Hasen el-Basri isnadıyla, diğerinde ise el-Hasen b. Dinar—
Katâde—Ebu’l-Melih—babası isnadıyla rivayet etmiştir. Halbuki Katâde bu hadisi Ebu’lÂliye—
Peygamber (sas) isnadıyla mursel olarak rivayet etmiştir. Saîd b. Ebî Arûbe, Ma‘mer,
16
Ebû Avane, Saîd b. Beşir ve başkaları bu hadisi Katâde’den bu şekilde rivayet etmişlerdir.
Onların bu şekildeki rivayetlerini aşağıda zikredeceğiz.
602 - Bize Ca‘fer b. Muhammed b. Nusayr rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b. Abdullah
el-Hadramî rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b. el-Hâris el-Harrânî rivayet etti. (Dedi ki)
bize Muhammad b. Seleme, İbn İshak’tan, o el-Hasen b. Dinar’dan, o Katâde’den, o Ebu’l-
Melih’ten, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: “Rasûlullah’ın (sas) arkasında namaz
kılıyorken kör bir adam gelip mescitteki bir çukurun içine düştü. Peygamberin arkasında namaz
kılanlardan bazıları (bunu görünce) güldüler. Rasûlullah (sas) da gülenlerin abdesti ve namazı
tekrar etmelerini söyledi.”
[Dârakutnî dedi ki:] el-Hasen b. Dinar hadisleri terkedilmesi gereken (metrûk) biridir. Yine bu
hadisi Abdurrahman b. Amr b. Cebele el-Basrî –ki o da hadisleri terkedilmesi gereken (metrûk)
biridir– Sellâm b. Ebi Mutî‘’den Katâde—Ebu’l-Âliye ve Enes b. Mâlik isnadıyla rivayet
etmiştir.
603 - Bize Muhammed b. Mahled rivayet etti. (Dedi ki) bize Ahmed b. Abdullah b. Ziyad ed-
Debbâc rivayet etti. Bize ayrıca Ali b. Muhammed b. Ubeyd el-Hafız rivayet etti. Dedi ki bize
Muhammed b. Nasr Ebu’l-Ahvas el-Esrem rivayet etti. Bize bir de Ebû Hureyre Muhammed b.
Ali b. Hamza rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebû Umeyye Muhammed b. İbrahim et-Tarasûsî rivayet
etti. [Bu üç kişi] dediler ki: Bize Abdurrahman b. Amr b. Cebele rivayet etti. (Dedi ki) bize
Sellâm b. Ebî Mutî‘, Katâde’den, o da Ebu’l-Âliye ve Enes b. Mâlik’ten şöyle dediklerini rivayet
etti: “Âmâ biri bir kuyuya düştü. Rasûlullah’ın (sas) arkasında (namaz kılan) kişiler buna
gülünce Rasûlullah (sas) gülenlerin yeniden abdest alıp namazı tekrar etmelerini söyledi.” [Râvî]
Ebû Umeyye, “Enes ve Ebu’l-Âliye’den” diyerek [hadisi şu lafızla aktardı]: “Rasûlullah (sas)
insanlara namaz kıldırıyordu. Âmânın biri mescide girip bir kuyuya düştü. Rasûlullah’ın (sas)
arkasındakiler de buna güldüler.” İbn Mahled de “Enes ve Ebu’l-Âliye’den” diyerek [hadisi şu
lafızla aktardı]: “Rasûlullah (sas) insanlara namaz kıldırıyordu. Mescidin ortasında bir kuyu
vardı. Âmânın biri gelip bu kuyuya düşünce insanlar buna güldüler. Rasûlullah (sas) da
gülenlerin tekrar abdest alıp namazı yeniden kılmalarını söyledi.”
Ebû Umeyye dedi ki: Bu hadis munkerdir. Eş-Şeyh Ebu’l-Hasen [ed-Dârakutnî] şöyle dedi: Bu
hadisi Sellâm’dan, Abdurrahman b. Amr b. Cebele’den başkası rivayet etmemiştir. Abdurrahman
hadis uyduran metrûk bir râvîdir. Yine bu hadisi Davud b. el-Muhabber –ki hadisi terk edilmesi
gereken bir râvîdir– Eyyub b. Hût’tan –ki o da zayıftır– Katâde—Enes isnadıyla rivayet etmiştir.
604 - Bunu bize Muhammed b. Mahled rivayet etti. (Dedi ki) bize İbrahim b. Muhammed el-Atîk
rivayet etti. (Dedi ki) bize Davud b. el-Muhabber rivayet etti. (Dedi ki) bize Eyyub b. Hût,
Katâde’den, o da Enes’ten şöyle dediğini aktardı: “Rasûlullah (sas) bize namaz kıldırıyordu. Kör
bir adam geldi ve yerdeki eski bir kuyuya basınca düştü. Namaz kılanlardan bazıları buna
güldüler. Rasûlullah (sas) da gülenlerin abdestlerini ve namazlarını iade etmelerini söyledi.”
[Dârakutnî dedi ki:] Bu konuda doğru olan, hadisi Katâde—Ebu’l-Âliye isnadıyla mursel olarak
rivayet edenlerin dediğidir.

17
605 - Bunu bize el-Huseyn b. İsmail rivayet etti. (Dedi ki) bize el-Hasen b. Ebi’r-Rabî‘ el-
Curcânî rivayet etti. (Dedi ki) bize Abdurrazzak rivayet etti. Dedi ki Ma‘mer bize Katâde’den, o
da Ebu’l-Âliye er-Riyâhî’den onun şöyle dediğini haber verdi: “Âmânın biri Peygamber (sas)
ashabına namaz kıldırıken bir kuyuya düşünce, Peygamber (sas) ile olanlardan bazıları buna
güldüler. Peygamber (sas) de onlardan gülenlerin abdesti yenileyip namazı tekrar kılmalarını
söyledi.”
(...) {no. 606-609: Katâde’den Ebû Avâne, Saîd b. Ebî Arûbe ve Saîd b. Beşir’in rivayetleri}
610 - Bize Osman rivayet etti. (Dedi ki) bize İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) bize Ubeydullah
rivayet etti. (Dedi ki) Mu‘temir, Selm’den –yani İbn Ebi’z-Zeyyâl’den– o Katâde’den rivayet
etti. Katâde, “bize Peygamber’den (sas) ulaştı ki” diyerek bu hadisin bir benzerini anlattı.
[Dârakutnî dedi ki:] Katâde’den gelen doğru rivayet budur. Ma‘mer, Ebû Avâne, Saîd b. Ebî
Arûbe ve Saîd b. Beşir ittifak etmişler ve hadisi Katâde—Ebu’l-Âliye isnadıyla rivayet
etmişlerdir. Selm b. Ebi’z-Zeyyâl da hadisi Katâde’den mursel olarak rivayet etmede onlara
mutabaat etmiştir. Bunlar bu hadisi Katâde—Ebu’l-Âliye isnadıyla mursel olarak rivayet eden
beş tane sika râvîdir. Halbuki Eyyub b. Hût, Davud b. el-Muhabber ve Abdurrahman b. Amr b.
Cebele ve el-Hasen b. Dinar’ın hepsi metrûktur; aralarında kendisine muhalefet edilmese bile
rivayeti delil olarak kullanılabilecek kimse yoktur. Bu böyleyken bunların her biri Katâde’nin
ashabından beş tane sika râvîye muhalefet etmişlerdir. El-Hasen b. Dinar’ın, el-Hasen [el-
Basrî]—Ebu’l-Melih—babası isnadıyla rivayet ettiği hadise gelince, o da doğru olmaktan
uzaktır. Zira kimsenin ona bu şekilde rivayet etme hususunda mutabaat ettiğini bilmiyoruz.
Abdulkerim Ebû Umeyye bu hadisi el-Hasen [el-Basrî]—Ebû Hureyre isnadıyla rivayet etmiştir.
Abdulkerim metrûktur ve hadisi ondan rivayet eden Abdulaziz b. el-Husayn da zayıftır. Sendel
lakabıyla bilinen Ömer b. Kays el-Mekkî de –ki zayıf ve hadisleri değersiz biridir (zâhibu’lhadis)
–bu hadisi Amr b. Ubeyd—el-Hasen [el-Basrî]—İmran b. Husayn—Peygamber (sas)
isnadıyla rivayet etmiştir. Abdulkerim’in hadisine gelince
611 – Onu bize Ebû Hureyre el-Antâkî Muhammed b. Ali b. Hamza rivayet etti. (Dedi ki) bize
İmran b. Musa rivayet etti. (Dedi ki) bize Eyyub rivayet etti. (Dedi ki) bize el-Heysem b. Cemil
rivayet etti. (Dedi ki) bize Abdulaziz b. el-Husayn, Abdulkerim’den, o el-Hasen’den, o da Ebû
Hureyre’den Peygamber’in (sas) şöyle dediğini aktardı: “Eğer kahkaha ile gülerse yeniden
abdest alır, namazı tekrar kılar.”
Ömer b. Kays’ın hadisine gelince,
612 - Onu bize el-Huseyn b. İsmail rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b. İsa b. Hayyân
rivayet etti. (Dedi ki) bize el-Hasen b. Kuteybe rivayet etti. (Dedi ki) bize Ömer b. Kays rivayet
etti. (Tahvil) Bize ayrıca Muhammed b. Ali b. İsmail rivayet etti. (Dedi ki) bize Saîd b.
Muhammed et-Terhumî rivayet etti. (Dedi ki) bize İbrahim b. el-‘Alâ’ rivayet etti. (Dedi ki) bize
İsmail b. Ayyâş, Ömer b. Kays’tan, o Amr b. Ubeyd’den, o el-Hasen’den rivayet ettiğine göre
İmran b. Husayn şöyle dedi: Rasûlullah’ın (sas) şöyle dediğini duydum: “Kim namazda sesli bir
şekilde gülerse abdestini ve namazını tekrarlasın.” El-Hasen b. Kuteybe’nin lafzı şöyle: “Kişi
kahkahayla gülerse abdestini tekrar alır ve namazını tekrar kılar.”

18
[Dârakutnî dedi ki:] Bu hadisi bize Misis halkından kendisine Sufyân b. Muhammed el-Fezârî
denilen, zayıf olup hadis rivayetinde durumu iyi olmayan bir şeyh, Abdullah b. Vehb—Yûnus—
ez-Zuhrî—Suleyman b. Erkam—el-Hasen—Enes isnadıyla Peygamber’den (sas) rivayet etti.
613 - Bize bu hadisi Muhammed b. Ahmed b. el-Hasen rivayet etti. (Dedi ki) bize Ahmed b. el-
Hasen es-Sûfî rivayet etti. (Dedi ki) bize Sufyân b. Muhammed rivayet etti.
[Dârakutnî dedi ki:] En iyi halde bu Sufyân b. Muhammed bu hadisi İbn Vehb’den rivayet
ederken el-Hasen—Enes şeklinde aktarmada –şayet bunu kasıtlı yapmadıysa– yanılmış
olmalıdır. Zira aralarında Halid b. Hidâş el-Muhellebi, Mevheb b. Yezid, Ahmed b.
Abdurrahman b. Vehb ve başkalarının olduğu pekçok râvî bunu İbn Vehb’den Yûnus—ez-
Zuhrî—el-Hasen isnadıyla Peygamber’den (sas) mursel olarak rivayet etmişlerdir. Bu râvîlerden
hiçbiri İbn Vehb’den rivayet ederken isnadda ne Enes b. Mâlik’i ne de ez-Zuhrî ve el-Hasen
arasında Suleyman b. Erkam’ı zikretmişlerdir. Fakat İbn Ahî ez-Zuhrî ve İbn Ebî Atîk hadisi ez-
Zuhrî’den Suleyman b. Erkam—el-Hasen isnadıyla Peygamber’den (sas) mursel olarak rivayet
etmişlerdir. El-Hasen’in isnadıyla ilgili dile getirilen bu dört farklı sözün hepsi yanlıştır
(batıldır). Zira el-Hasen yalnızca Hafs b. Suleyman el-Minkarî’den bu hadisin Hafsa bt. Sîrîn—
Ebu’l-Âliye er-Riyâhî isnadıyla Peygamber’den (sas) mursel olarak rivayet edildiğini işitmiştir.
614 - Bunu bize Ebû Bekr en-Nîsâbûrî rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b. Ali el-Varrâk
rivayet etti. (Dedi ki) bize Halid b. Hidâş rivayet etti. (Dedi ki) bize Hammâd b. Zeyd,
Hişâm’dan, o da el-Hasen’den, onun şöyle dediğini rivayet etti: “Peygamber (sas) namaz
kılıyorken gözü görmeyen –‘âmâ’ demiş de olabilir– bir adam gelip bir kuyuya düştü. İnsanların
bazısı buna gülünce, Peygamber de onların abdesti ve namazı tekrarlamalarını emretti.”
[Hammad b. Zeyd] dedi ki: Bu rivayeti Hafs b. Suleyman’a zikredince, Hafs şöyle dedi: bunu el-
Hasen’e Hafsa’dan naklen ben anlattım.
[Dârakutnî dedi ki:] el-Hasen el-Basrî’den yapılan rivayetin doğrusu bu şekilde mursel olmasıdır.
615 - Bize Ebû Ali İsmail b. Muhammed es-Saffâr rivayet etti. (Dedi ki) bize İsmail b. İshak el-
Kâdî rivayet etti. (Dedi ki) bize Ali b. el-Medînî rivayet ederek şöyle dedi: Abdurrahman b.
Mehdî bana dedi ki bu hadis Ebu’l-Âliye’nin etrafında dönüyor. Dedim ki el-Hasen bunu mursel
olarak rivayet etmiştir. Cevaben şöyle dedi: Hammad b. Zeyd, Hafs b. Suleyman el-Minkarî’nin
‘bunu Hafsa—Ebu’l-Âliye isnadıyla el-Hasen’e ben rivayet ettim’ dediğini bana bildirdi. Dedim
ki İbrahim de bunu mursel olarak rivayet etmiş. Abdurrahman şöyle dedi: Şerîk bana Ebû
Haşim’in ‘bunu Ebu’l-Âliye’den naklen İbrahim’e ben aktardım’ dediğini söyledi. Dedim ki:
bunu ez-Zuhrî de mursel olarak rivayet ediyor. Şöyle cevap verdi: İbn Ahî ez-Zuhrî’nin kitabında
(hadisin isnadının) ez-Zuhrî—Suleyman b. Erkam—el-Hasen şeklinde olduğunu okudum.
616 - Bize Ebû Bekr en-Nîsâbûrî rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebu’l-Ezher rivayet etti. (Dedi ki)
bize Yakub b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) bize İbn Ahî İbn Şihâb, amcasından rivayet etti.
(Amcası ez-Zuhrî) dedi ki bana Suleyman b. Erkam, el-Hasen b. Ebi’l-Hasen’den şöyle rivayet
etti: “Peygamber (sas) namazda gülenin abdestini tekrar alıp namazını tekrar kılması gerektiğini
söyledi.”
(...) {no. 617-20: Değişik yollardan ez-Zuhrî—el-Hasen rivayetleri}
19
621 - Bize Ebû Bekr eş-Şâfiî rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b. Bişr b. Matar rivayet etti.
(Dedi ki) bize Muhammed es-Sabbâh el-Cercerâ’î rivayet etti. (Dedi ki) bize el-Velid rivayet etti.
(Dedi ki) Şuayb b. Ebî Hamza bize ez-Zuhrî’nin ‘(namaz kılarken) kahkaha ve gülme
durumlarında abdest almak gerkmez’ dediğini aktardı.
[Dârakutnî dedi ki:] Zuhrî’nin el-Hasen—Peygamber (sas) isnadıyla yaptığı rivayet şayet ez-
Zuhrî’ye göre doğru (sahîh) olsaydı, bunun aksine ve zıddına fetva vermezdi. En doğrusunu
Allah bilir.
Buna benzer bir şekilde Hişam b. Hassân da bu hadisi el-Hasen vasıtasıyla Peygamber’den (sas)
mursel olarak rivayet etmiştir. Bunu az yukarıda kaydetmiştik. Bu hadisi bir de Ebû Hanife,
Mansur b. Zâzân—el-Hasen—Ma‘bed el-Cuhenî isnadıyla Peygamber’den (sas) rivayet etmiştir.
Ebû Hanife bunu bu şekilde Mansur’dan rivayet etmede yanılmıştır. Zira Mansur b. Zâzân hadisi
ancak Muhammed b. Sîrîn—Ma‘bed isnadıyla rivayet etmiştir. Bu Ma‘bed sahabi değildir.
Kader konusunda ilk konuşan kişinin o olduğu söylenir. Bu hadisi Mansur’dan İbn Sîrîn
isnadıyla Gaylân b. Câmi‘ ve Huşeym b. Beşîr rivayet etmişlerdir. Bunların her ikisi de isnadları
ezberleme (ve doğru şekilde muhafaza etme) hususunda Ebû Hanife’den daha iyidirler.
(...)
{Dârakutnî, Ebû Hanîfe’nin ve ona muhalefet edenlerin rivayetleri verir ve sonra konuyla ilgili gelen diğer
rivayetleri tartışmaya devam eder. Ona göre bu konuda gelen hiçbir rivayetin Hz. Peygamber’e nisbeti sahîh
değildir.}
[Kaynak: Dârakutnî, Kitâbu’s-Sunen, c. 1, s. 294-308]
20
2. Hâkim Nîsâbûrî (ö. 405/1014)
Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Muhammed el-Hâkim en-Nîsâbûrî (en-Neysâbûrî)
321/933 yılında Nişapur’da doğmuş ve 405/1014 yılında vefat etmistir. İbnu’l-Beyyi‘ olarak da
bilinir. Amelde Şâfiî’ye, itikadde Eşarî mezhebine meyleden Hâkim, Nesâ’da ve Nişapur’da
kadılık yapmış ve bundan dolayı Hâkim diye anılır olmuştur.
Dokuz yaşında hadis dinlemeye başlamış, toplamda 2000’e yakın şeyhten hadis toplamıştır. 20
yaşından itibaren ilmi seyahatlere çıkmaya başlayan Hâkim zamanının birçok ilim merkezini
ziyaret etmiştir. Hadis aldığı önemli kişiler arasında İbn Hibbân (ö. 354/965), Ebû Abdullah es-
Saffâr (ö. 339/951), Ali b. Hamşâz (ö. 338/950), Ebû Ali en-Nîsâbûrî (ö. 349/960), Ebû Ahmed
el-Hâkim el-Kebîr (ö. 378/988) ve ed-Dârakutnî (ö. 385/995) sayılabilir. Sayısız öğrencileri
arasında Ebû Ya‘la el-Halîlî (ö. 446/1057), Ebû Zerr el-Herevî (ö. 431/1040), Ebû Nu‘aym elİsbahânî
(ö. 430/1038), el-Beyhakî (ö. 458/1066) ve Ebu’l-Kâsım el-Kuşeyrî (ö. 465/1076) gibi
meşhur alimler vardır.
Hâkim çok eser telif etmiş ve özellikle tasnifinin güzelliğiyle şöhret bulmuştur. Maalesef
eserlerinin önemli bir kısmı kaybolmuş, günümüze gelmemiştir. Bugün gelenler arasında şunlar
zikredilebilir: el-Mustedrek ale’s-Sahîhayn, Ma‘rifetu Ulûmi’l-Hadîs (Hadis usûlüne dair
yazılmış en eski eserlerden biridir), el-Medhal ila Kitâbi’l-İklil, el-Medhal ila İlmi’s-Sahîh,
Târîhu Neysâbûr (bu eserin bir muhtasarının Farsça tercümesi günümüze ulaşmıştır), Fadâ’ilu
Fâtıma.
Genel olarak Dârakutnî’de ve diğer çağdaşlarında gördüğümüz Buhârî ve Muslim’in kitaplarına
olan yakın ilgiyi Hâkim’de biraz daha kuvvetli olarak görüyoruz. Onun Buhârî ve Muslim
çalışmalarına katkısı yadsınamaz. En çok katkı yaptığı diğer bir alan bugün daha ziyade hadis
usûlü denilen ulûmu’l-hadis alanıdır. Bu konudaki ilk derli toplu çalışmalardan birini Ma‘rifetu
Ulûmi’l-Hadîs kitabıyla yapan Hâkim, başka çalışmalarında da usûl meselelerine katkılar
sunmuştur.
Daha gençliğinden itibaren hıfzının kuvveti, geniş bilgi ve kabiliyetleri ile dikkat çeken Hâkim,
hocaları, akranları ve talebelerinin mübalağalı övgülerini kazanmıştır. Hocası Ebû Ahmed el-
Hâkim, yerini ancak onun doldurabileceğini söylemiş, Dârakutnî onun hıfzını meşhur hadisçi İbn
Mende’nin hıfzından daha kuvvetli görmüş, bazıları ise yaşadığı dönemde onun emsalinin
olmadığını söylemiştir.
Fakat Hâkim de bütün bu övgülere rağmen eleştirilmekten kurtulamamıştır. Onun en ağır
eleştirildiği konu el-Mustedrek isimli kitabına bir sürü zayıf ve uydurma hadis doldurmuş
olmasıdır. Bu husus aşağıda bu kitabın değerlendirmesi yapılırken ele alınacaktır. Bunun dışında
ona yöneltilen suçlamaların başında onun Şii olması geliyor. Onun Şii olup olmadığı, eğer
öyleyse bunun ne tür bir Şiilik olduğu evvelden beri tartışılagelmiştir. Hâkim’in Şii olduğu
düşüncesi onun eserlerinde ve özellikle el-Mustedrek’te Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’in faziletlerine
dair aktardığı bir kısmı zayıf ve uydurma olan rivayetlerden beslenmektedir (Bu rivayetlerden bir
kısmını örnek metin bölümünde göreceksiniz). Fakat görünen o ki bu iddianın tek dayanağı
Hâkim’in kitaplarındaki rivayetler değildir. Bütün veriler değerlendirildiğinde, Hâkim’in Hz. Ali
21
ve Ehl-i Beyt’e özel bir sevgi beslediği ve bu anlamda Şii olarak isimlendirilebileceği, fakat ayrı
bir fırka, mezhep mensubu olarak değerlendirilemeyeceği söylenebilir.
Hâkim’in hayatının sonlarına doğru hafızasının zayıfladığı ve hatalarının arttığı söylenmiştir. Bu
bilgi, İbn Hacer tarafından Hâkim’in Mustedrek’inde gösterdiği tesahülü açıklama amacıyla
kullanılmıştır. Zira Hâkim, daha önceki eserlerinde kendisinden hadis alınmamalıdır dediği bazı
kişilerin hadislerine Mustedrek’te yer vermiştir. Bu da onun melekelerini yitirmeye başladığı
şeklinde yorumlanmıştır. Hâkim’in zaman zaman vehme kapıldığı da söylenmiş, özellikle el-
Medhal ilâ İlmi’s-Sahîh adlı eserindeki bir takım yanlışlar Hâkim’in çağdaşı Abdulganî el-Ezdî
(ö. 409/1018) tarafından bir risalede değerlendirilmiştir.
Hâkim’in mütesahil (gevşek) bir hadisçi olduğu genel olarak söylenegelmiştir. Fakat bunu bu
şekilde genel olarak ifadelendirmek pek doğru olmayabilir. Hâkim’in meşhur tesahülü aslında
Mustedrek adlı kitabı bağlamında değerlendirilmelidir. Bunun dışında, o ya da bu sebeplerle
eleştirilse de Hâkim hemen hemen herkesin ittifakıyla hadis rivayet ve tenkidinde saygın ve
otorite sahibi bir hadisçi olarak kabul edilmiştir.
El-Mustedrek ale’s-Sahîhayn
Hadis ilimlerine dair kitaplara göre, bir musannıfın şartlarına uyduğu halde kitabına almadığı
hadislerin toplandığı eserlere mustedrek denir. Adından da anlaşılabileceği üzere Hâkim eserini
Buhârî ve Muslim’in Sahîhleri üzerine yazmış ve bu iki yazarın, şartlarını taşıdığı halde
kitaplarına almadıklarını düşündüğü hadisleri bir araya getirmeye çalışmıştır. Bu yazım türü
tahmin edilebilecek bir takım sebeplerden dolayı çok sık kullanılmamıştır. Dârakutnî’nin elİlzâmât
adlı 70 hadisten oluşan eseri ve bu esere mustahrec olarak telif edilen Ebû Zerr el-
Herevî’nin kitabı dışında Hâkim’in eseri neredeyse bu türün hacimli tek örneğini teşkil
etmektedir. Mustedrek tarzının çok yaygınlaşmamasının bir sebebi bu edebi türün çok iddialı
olmasıdır denilebilir: Bir hadisçinin kitabına hadis alma şartlarını tam olarak bileceksiniz ve bazı
hadisleri hiçbir mazeret olmaksızın kitabına almadığını iddia edeceksiniz. Bu yönde
Dârakutnî’nin yaptığı gibi mütevazi bir katkı anlaşılabilir; gerçekten karşılaşılan bir takım
hadislerin Buhârî ve/veya Muslim’ce neden kullanılmadığı haklı olarak sorulabilir. Fakat
Hâkim’in çabası bunun çok ötesine gidiyor. Bu yazıda kullanılan baskıda el-Mustedrek’teki
hadislerin sayısı 8864’e ulaşıyor. Bu kadar çok hadisi içinde barındıran bir eseri yazan Hâkim’in
yapmak istediğinin Dârakutnî’nin 70 hadislik el-İlzâmât’ı ile yaptığı mütevazı girişimden çok
daha farklı bir şey olduğu söylenebilir. O zaman Hâkim’in kitabının önsözünde kitabı yazış
amacıyla ilgili yazdıklarına bir kulak vermek isabetli olacaktır. Hâkim özetle diyor ki: Bazı
insanlar sahîh hadisin sadece Buhârî ve Muslim’in kitaplarında olduğunu zannediyorlar ve bu
hadislerin de sayısının on bini geçmeyeceğini söylüyorlar. Bunun dışındaki hadislerin hepsinin
zayıf ve asılsız olduğunu iddia ediyorlar. Bunun üzerine Hâkim, Buhârî ve Muslim’in bütün
sahîh hadisleri toplamayı amaçlamadıklarını, onların kitapları dışında da onların şartlarına uygun
olan bir çok hadisin olduğunu göstermek ve sahîh hadislerin sayısının iddia edildiği kadar az
olmadığını belgelemek için böyle bir kitabı tasnif ettiğini söylüyor. Bu olabildiğince çok sahîh
hadis toplama gayreti, hacimli ve çok faydalı bir kitabı ortaya çıkarmakla beraber, hadis sayısını
artırmak için gevşek davranmak durumunda kalan ve kitabına çok sayıda zayıf ve uydurma
hadisi alan Hâkim’in çok ağır eleştirilere maruz kalmasının da temel sebebi oluyor.

22
Hâkim’in kitabının adı her ne kadar sadece Buhârî ve Muslim’in şartlarına uyan hadisleri
topladığını ima ediyorsa da işin aslında bu şartlara uymadığı halde Hâkim’ce sahîh olarak
değerlendirilen veya sahîh olma ihtimali bulunan çok sayıda hadis de kitapta yer buluyor.
Hâkim, Buhârî ve Muslim’in her ikisinin ya da ikisinden birinin şartlarına uyduğunu düşündüğü
hadislerin sonunda bu durumu ifade ediyor. Bir çok hadisten sonra ise sadece ‘isnadı sahîhtir’
demekle yetiniyor. Yine bazı hadislerle ilgili herhangi bir değerlendirme yapmıyor. Bu son iki
grup hadisler anlaşıldığı kadarıyla her ne kadar Şeyhayn’in şartlarına uymasa da kitaba dahil
edilmeleri sahîh olan ya da sahîh olması muhtemel bulunan hadislerin sayısının mümkün
mertebe artırılması amacına matuf görünüyor.
Yukarıda değinildiği gibi, Hâkim’in eseri, kendisinden sonra gelen muhaddislerce çok ağır
şekilde eleştirilmiştir. Bu eleştirilerin en önemli sebebi kitapta yer verdiği hadislerin epey bir
kısmının Buhârî ve Muslim’in şartlarına uymaları bir tarafa, sahîh bile olmamaları, içlerinde çok
sayıda zayıf ve uydurma haberlerin yer almasıdır. Mustedrek üzerine Telhîsu’l-Mustedrek adlı bir
çalışma yapan Zehebî (ö. 748/1347) eserdeki hadislerin belki yarıya yakınının kitabın amacına
uygun olduğunu, dörtte birinin ise çok zayıf, munker ve mevzû‘ haberlerden oluştuğunu ifade
etmektedir. Zehebî, Hâkim’e yer yer hakarete varan ağır şeyler söylemiş, bir başka yerde de
‘keşke bu kitabı yazmasaydı’ demiştir. Hâkim’e ilave eleştiriler içinde Hâkim’in Sahîhayn’ın
şartlarını tam anlamayıp çok yüzeysel ve yanlış değerlendirdiği söylenmiştir. Bunu diyenlere
göre eserde Buhârî ve Muslim’in şartlarına uygun hadislerin sayısı aslında Zehebî’nin
düşündüğünün çok daha altında görünüyor. Hâkim’in ayrıca bu iki kitapta yer alan hadisleri
kendi kitabında tekrar ettiği belirtilmiş ve bir takım başka hatalar yaptığı için de eleştirilmiştir.
Bütün bunlardan dolayı da hadisleri sahîh kabul etmede tesahül (gevşeklik) gösterenler arasında
Hâkim’in adı ilk başlarda sayılagelmiştir. Onun bir hadisle ilgili yaptığı sahîh
değerlendirilmesine Zehebî ve benzeri bir hadis aliminin görüşüne başvurulmadan itimat
edilmemesi gerektiği, bir hadisin sadece el-Mustedrek’te yer almakla sahîh olduğunun iddia
edilemeyeceği söylenmiştir.

23
Örnek Metin ve Tercümesi
31 - .... ..... ....... ... .... ..... ....
... ..... .... ........ ... .. ... .... ... .... ... ... .. ......
4688 – ..... ... ...... .... .. .... .. ..... ... ..... .. ... .. .... ....... ... ... .... .. .... ...
.... .. ..... .. ... ...... .... .. ... ... .. ...... .. ..... .. ... .. ... .... ... ... ... .....
... .... .... .... : .. ... .. ...... ... .... .... ... ..... .. ... ... .......
.... ....... ... .......
4689 - ..... ... ...... .... .. .... ........ ... .... .. .... ... ... ... ... .. ..... ....... ... ...
..... .. ... ... .. .... .. .... .. ..... ... .... .... .. ..... ... .... .... .... ... : ... ... ...
... .... ... ......
... .... .... ....... ... ...... ... ...... ... .. ..... ..... ... .... ..... ... ..... .....
... ... ....... ... .... .. .... .... .. ......
4690 - ....... ... ... .... .. .... ...... ...... ... .... .. .... .. .... ... ...... .. ..... .. ....
.. .... .. .... .. ..... ... .... .... .... ... .... .... ... .... .... .... : ..... .. ... ..... ....
.. .... .... .... ... ..... ... ... ... ... ... .... ... ......
... .... ... .. .... .... ... .... ... ... ... .... .... ... .... .... .... : ..... .. ... .....
..... ..... ... .... .... .... ... ..... .. .... .... .... ... ... ... ... .... ... ......
(...)
4700 - ..... ... ...... .... .. ..... ... .... .. ... ...... ...... ....... ... ... ..... ... ...... ..
.... ... ... ...... .. ...... .. ..... .. ... .... ... .... ..... ... ... .... .... ... .... .... ....
. ... .... ....... ..... ...... .. : ... ..... ..... .... ..
... .... .... ....... ... ...... .... ..... ... ..... .... .... ... ...... .... .. ..... .. .......
.... .... ...... .. .... ...... .... .... .... .. .... .. ... ..... ...... .... ... .... .... ..
... .. ... ...... .. ...... ... ..... ..... .... .. ... .. .... .. .... ...... ... ... ..... ....
... ... .... .. ... ...... ....... .... .... ...... .... .... .... .. .... .. .... ...... .... ....
.. ... ..... ...... .... ... .... .. .... .... ... ... ... ..... .... .... .... ... ..... .... .. ..
24
.... .... .... .. ... ..... .... .. .... .... .. ... .... .... ...... .. ..... .. ... .... ..
. .... .. ... ... ... ...... .. . .. .. .. . ... .... ..... .... .. ..... ... .... .... .... : ... ..... ..... .... ..
.. ... ...... .. ...... ... .... ... ......
4701 - ..... .... .. .... ...... ... ..... ... .... .. .... ... ... ...... .... .. .... .. .... ....... ...
...... .. ... ... .... .. .... .. ...... ... .... .. .... ...... ... ... ...... .. ...... .. ..... ..
. ... .... ....... .. ... .... ... .... ..... ... ... .... .... ... .... .... .... : ... ..... ..... .... ..
..... ...... ... ...... .. ... ...... ... ..... ...... .. ... .......
... ...... : ..... ........ .... ..... .. ...... .. ... .. ... ...... ... ..... .... ..... ...... .... ..
.... ..... ...... ...... .....
(...)
4712 - ..... ... ... .. ..... .... ... .. .... ... .... .. .... .. ......... ... .... ....... .... ..
.... ....... ... ... .... .. .... .. .... ..... ... ... ...... .. .... .... .... .. .... .... ... .... .. ...
..... ....... .. ... ..... .. .... ... ... .... .... ... .... .... .... : .. .... ..... ... ..... .. ......
....... ... ...... ... : .... .. .. .. .... .... ..... ... .. .... ..... .... : ... .. .... .... .. ... ..
... ... .. .... .... .. ....
... .... .... ... ... .... ... .......
4713 - ..... ... ... ...... .... ... ... .... .... .. .... .. .... ...... ..... .. .... .. ..... ......
.... ... .... .. .... .. .... .. ... .... ... ... ... .... .. .... .. ...... .. .... .. .... .. .... ..
... .. .... ... .... ... ... : ... .... .... .... ... .... .... .... .... ..... .... ... .... .... ....
... .... .... ..... ..... .... .... .... .... ... .. ... ..... ... .... ..... ..... .... .. .......
.... ... ... .... ... .... .. .... .... ... .... .... .... ... .... .. ... .... .. .... .... ... ....
.... .... ... .... .. ... .... .... .... ... .... .... .... .... .... .... .... .... ... .... ....
.... .. .... ... .... .. ... ... .... .... ..... ... .... ... ... .... .... .. .... ... ..
.... .... .. .... .... .... ..... ...... .. .... .... .. .... .... .... .... .. ..... .. ...
.....
... .... .... ... ... ....... ... ...... ... .... .. ... ..... .. ...... ..... ... ...... .... ..
... ....... .. ... .... .... ...... ...... ... .... .... ....... .. ... ..... ......
25
(...)
4744 - ..... .... .. .... ...... ... ... .. ... ...... .. ...... ... ....... .. ..... ...... ... ... ....
.. ... ... ...... ... .... .. ..... .. .... .. ... ...... .. ... .... ...... .. ..... .. .... ...
... .... .... ... .... .... .... : ..... ... ... ......
... .... .... ....... ....... .. ... .... .. ..... ......
31 - Sahabileri (Allah onlardan razı olsun) Tanımaya Dair Kitap
Müminlerin Emiri Ali b. Ebî Tâlib’in, Buhârî ve Muslim’in, Kitaplarına Almadığı
Menkıbelerinden
4688 - Bize Ebu’l-Abbas Muhammed b. Ahmed1 b. Yakub rivayet etti. (Dedi ki) bize el-Hasen b.
Ali b. Affân el-Âmirî rivayet etti. (Dedi ki) bize Abdullah b. Umeyr rivayet etti. (Dedi ki) bize
Âmir b. es-Simt, Ebu’l-Cahhâf Davud b. Ebî Avf’tan, o Muaviye b. Sa‘lebe’den, o da Ebû
Zerr’den (r) onun şöyle dediğini aktardı: Peygamber (sas) şöyle dedi: “Ey Ali, benden ayrılan
Allah’tan ayrılmıştır; senden ayrılan da benden ayrılmıştır.”
[Hâkim dedi ki:] İsnadı sahîhtir; (yine de) Buhârî ve Muslim bunu kitaplarına almamıştır.
4689 - Bize Ebu’l-Abbas Muhammed b. Ahmed el-Mahbûbî rivayet etti. (Dedi ki) bize
Muhammed b. Mu‘âz rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebû Hafs Ömer b. el-Hasen er-Râsibî rivayet
etti. (Dedi ki) bize Ebû Avâne, Ebû Bişr’den, o Saîd b. Cubeyr’den, o da Âişe’den (r)
Peygamber’in (sas) şöyle dediğini nakletti: “Ben Ademoğullarının efendisiyim, Ali de Arapların
efendisidir.”
[Hâkim dedi ki:] Bu, isnadı sahîh bir hadistir ve (buna rağmen) Buhârî ve Muslim bunu
kitaplarına almamıştır. Hadisin isnadında Ömer b. el-Hasen bulunuyor. Onun sadûk olduğunu
umuyorum. Bu şahıs isnadda olmasaydı, hadisin Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre sahîh
olduğuna hükmedecektim. Hadisin Urve’nin Âişe’den rivayet ettiği bir şâhidi de vardır.
4690 – Bunu bize Ebû Bekr Muhammed b. Ca‘fer el-Kâri’ Bağdat’ta haber verdi. (Dedi ki) bize
Ahmed b. Ubeyd b. Nâsih rivayet etti. (Dedi ki) bize el-Huseyn b. Ulvân, Hişam b. Urve’den, o
babasından, o da Âişe’den (r) şöyle dediğini aktardı: “Rasûlullah (sas) şöyle dedi: ‘Benim
Arapların efendisi olduğumu iddia ediyorlar.’ Dedim ki: ‘Ya Rasûlallah sen Arapların efendisi
değil misin?’ şöyle dedi: ‘Ben Ademoğullarının efendisiyim, Ali Arapların efendisidir.’”
[Hâkim dedi ki:] Bu hadisin Câbir’in (r) rivayet ettiği başka bir şâhidi daha var. Câbir dedi ki
“Rasûlullah (sas) şöyle dedi: ‘Benim Arapların efendisi olduğumu iddia ediyorlar.’ Bunun
üzerine Âişe sordu: ‘Sen Arapların efendisi değil misin, ya Rasûlallah?’ Cevaben dedi ki: ‘Ben
Ademoğullarının efendisiyim, Ali ise Arapların efendisidir.’”
(...)
26
4700 - Bize Ebu’l-Abbas Muhammed b. Yakub rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b.
Abdurrahim el-Herevî Remle’de rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebu’s-Salt Abdusselam b. Salih
rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebû Muaviye, el-A‘meş’ten, o Mucâhid’den, o İbn Abbas’tan (r) şöyle
dediğini rivayet etti: Rasûlullah (sas) dedi ki, “Ben ilmin şehriyim, Ali bu şehrin kapısıdır. Kim
şehri isterse kapıya gelsin.”
[Hâkim dedi ki:] Bu isnadı sahîh bir hadistir. (Buna rağmen) Buhârî ve Muslim bunu kitaplarına
almamıştır. Ebu’s-Salt sika ve me’mûndur. Ebu’l-Abbas Muhammed b. Yakub’un et-Târîh’te
şöyle dediğini işittim: el-Abbas b. Muhammed ed-Dûrî’nin şöyle dediğini işittim: “Yahya b.
Ma‘în’e Ebu’s-Salt el-Herevî’yi sordum. Sika olduğunu söyledi. Dedim ki ‘o Ebû Muaviye—el-
A‘meş isnadıyla ‘ben ilmin şehriyim’ hadisini rivayet etmemiş miydi?’ O, ‘Bu hadisi
Muhammed b. Ca‘fer el-Feydî de rivayet etti –ki o sikadır me’mûndur’ cevabını verdi.”
Buhara’da zamanının imamı olan Ebû Nasr Ahmed b. Sehl el-Fakîh el-Kabbânî’den işittim. Dedi
ki: Salih b. Muhammed b. Habib el-Hafız’ın, Ebu’s-Salt el-Herevî hakkında kendisine
sorulduğunda şöyle dediğini işittim: “Yahya b. Ma‘în biz onunlayken Ebu’s-Salt’ın yanına girdi
ve ona selam verdi. Çıktığında peşinden gidip ona ‘Allah sana merhamet etsin, Ebu’s-Salt
hakkında ne diyorsun?’ diye sordum. ‘Sadûktur’ dedi. Ona dedim ki ‘Ebu’s-Salt, el-A‘meş—
Mucâhid—İbn Abbas isnadıyla Peygamber’den (sas) “Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır.
Kim ilmi isterse ona kapısından gelsin” hadisini rivayet ediyor.’ [İbn Ma‘în] şöyle cevap verdi:
‘Bunu şu el-Feydî de Ebû Muaviye—el-A‘meş isnadıyla, Ebu’s-Salt’ın rivayet ettiği gibi rivayet
ediyor.’”
4701 - Bize Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Ma‘în’in2 bahsettiğinin doğru olduğuna dair rivayeti Ebu’l-
Huseyn Muhammed b. Ahmed b. Temîm el-Kantarî yaptı. (Dedi ki) bize el-Huseyn b. Fehm
rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b. Yahya b. ed-Durays rivayet etti. (Dedi ki) bize
Muhammed b. Ca‘fer el-Feydî rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebû Muaviye, el-A‘meş’ten, o
Mucâhid’den, o da İbn Abbas’tan (r) Rasûlullah’ın (sas) şöyle dediğini aktardı: “Ben ilmin
şehriyim, Ali de onun kapısıdır. Şehri isteyen kapıya gelsin.” El-Huseyn b. Fehm dedi ki: Bunu
bize Ebu’s-Salt el-Herevî de Ebû Muaviye’den rivayet etti.
Hâkim dedi ki: Bu ilimden faydalanmak isteyenler şunu bilsin ki el-Huseyn b. Fehm b.
Abdurrahman sikadır me’mûndur hâfızdır. Ayrıca bu hadisin bir de Sufyân es-Sevrî kanalıyla
sahîh bir isnadla gelen bir şâhidi vardır.
(...)
4712 - Bize Ebû Bekr b. İshak rivayet etti. (Dedi ki) bize Bişr b. Musa haber verdi. (Dedi ki) bize
Muhammed b. Saîd b. el-İsbahânî haber verdi. (Dedi ki) bize Şerîk rivayet etti. Bize ayrıca
Ahmed b. Ca‘fer el-Katî‘î haber verdi. (Dedi ki) bize Abdullah b. Ahmed b. Hanbel rivayet etti.
(Dedi ki) bana babam rivayet etti. (Dedi ki) bize el-Esved b. Âmir ve Abdullah b. Numeyr
rivayet ederek dediler ki, bize Şerîk, Ebû Rebî‘a el-İyâdî’den, o İbn Bureyde’den, o da
babasından şöyle dediğini rivayet etti: “Rasûlullah (sas) dedi ki: ‘Allah bana ashabımdan dört
kişiyi sevmemi emretti ve bana kendisinin onları sevdiğini haber verdi.’ Bureyde dedi ki:
‘hepimiz o dört kişiden biri olmayı isteyerek “onlar kim ey Allah’ın Rasûlü?” diye sorduk.’
27
‘Dinleyin, Ali onlardan biridir’ dedi ve sustu. Sonra (bir kez daha) ‘Kulak verin, Ali onlardan
biridir’ dedi ve yine sustu.”
[Hâkim dedi ki:] Bu Muslim’in şartlarına uygun sahîh bir hadistir. (Buna rağmen) Buhârî ve
Muslim bu hadisi kitaplarına almamışlardır.
4713 - Bana Ebû Ali el-Hafız rivayet etti. (Dedi ki) Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b.
Eyyub es-Saffâr ve Humeyd b. Yunus b. Yakub ez-Zeyyât haber verdiler. Dediler ki bize
Muhammed b. Ahmed b. İyâd b. Ebi Taybe rivayet etti. (Dedi ki) bize babam rivayet etti. (Dedi
ki) bize Yahya b. Hassân, Suleyman b. Bilal’den, o Yahya b. Saîd’den, o da Enes b. Malik’ten (r)
onun şöyle dediğini nakletti: “Ben Rasûlullah’a (sas) hizmet ediyordum. Rasûlullah’a kızarmış
bir kuş getirip sundular. Peygamber ‘Allah’ım bana senin yarattıkların içinde en çok sevdiğin
kişiyi gönder de benimle beraber bu kuştan yesin’ dedi. Enes dedi ki: Allah’ım o kişiyi
Ensar’dan biri yap diye dua ettim. Az sonra Ali (r) geldi. ‘Rasûlullah (sas) bir işle meşgul’
diyerek (onu geri çevirdim). Sonra tekrar geldi. Rasûlullah’ın (sas) meşgul olduğunu söyleyerek
(onu içeri almadım). Sonra bir daha geldi. Rasûlullah (sas) kapıyı açmamı istedi, Ali de içeri
girdi. Rasûlullah (sas) ‘seni bu kadar geciktiren neydi, Ali?’ diye sordu. Ali şöyle dedi: Bu
üçüncü gelişim, Enes (daha önceki gelişlerimde) senin meşgul olduğunu söyleyerek beni geri
çevirdi. (Rasûlullah bana dönüp) ‘seni bu yaptığını yapmaya sevkeden şey neydi?’ diye sordu.
Dedim ki: ‘Ey Allah’ın Rasûlü senin yaptığın duayı duydum ve o kişinin kendi kavmimden
olmasını arzu ettim.’ Rasûlullah bunun üzerine: ‘İnsan kavmini seviyor’ dedi.”
[Hâkim dedi ki:] Bu Şeyhayn’ın şartlarına uygun sahîh bir hadistir. (Buna rağmen) onlar bu
hadisi kitaplarına almamışlardır. Bu hadisi Enes’ten Enes’in ashabından sayıları otuzu geçen bir
grup rivayet etmiştir. Ayrıca hadis Ali, Ebû Saîd el-Hudrî ve Sefîne’den sahîh olarak rivayet
edilmiştir. Sâbit el-Bunânî’nin Enes’ten rivayetinin metninde ziyâde vardır.
(...)
4744 - Bize Da‘lec b. Ahmed es-Siczî rivayet etti. (Dedi ki) bize Ali b. Abdulaziz b. Muaviye
rivayet etti. (Dedi ki) bize İbrahim b. İshak el-Cu‘fî rivayet etti. (Dedi ki) bize Abdullah b.
Abdurabbih el-İclî rivayet etti. (Dedi ki) bize Şu‘be, Katâde’den, o Humeyd b.
Abdurrahman’dan, o Ebû Saîd el-Hudrî’den, o da İmran b. Husayn’dan Rasûlullah’ın (sas) şöyle
dediğini rivayet etti: “Ali’ye bakmak ibadettir.”
[Hâkim dedi ki:] Bu, isnadı sahîh bir hadistir. Abdullah b. Mes‘ud’dan gelen şâhidleri sahîhtir.
[Kaynak: Hâkim, el-Mustedrek, c. 3, s. 143-165]
NOTLAR:
1) Mustedrek’in editörünün notuna göre bu şahsın adı 4700 no’lu hadisin isnadında olduğu gibi Muhammed b.
Yakub’dur yani Muhammed ve Yakub isimleri arasındaki Ahmed adı muhtemelen bir sonraki hadisin
isnadının tesiriyle yanlışlıkla isme eklenmiştir.
2) Editör’ün dediğine göre Arapça metinde Ebû Zekeriyyâ ile Yahya kelimeleri arasındaki ‘senâ’ ifadesi
yanlışlıkla yazılmıştır. Ya değilse, Ebû Zekeriyyâ, Yahyâ b. Ma‘în’in künyesidir.

28
3. Ebû Nu‘aym el-İsfahânî (ö. 430/1038)
Ebû Nu‘aym Ahmed b. Abdullah b. İshak el-İsfahânî (el-İsbahânî) 336/948 yılında İsfahan’da
doğmuş, uzunca bir ömürden sonra 430/1038 yılında aynı şehirde vefat etmiştir. Henüz çok
küçükken yine bir hadisçi olan babası gittiği yerlerdeki önemli muhaddislerden oğlu için de
gıyabında icazetler almıştır. Ebû Nu‘aym kendisi 8 yaşından itibaren hadis meclislerine
katılmaya başlamış hem İsfahan’da hem de yirmili yaşlarda çıktığı yolculuklarda çok sayıda
şeyhten hadis toplamıştır. Hadis aldığı kişiler arasında İbn Fâris el-İsfahânî (ö. 346/957), Ebu’şŞeyh
el-İsfahânî (ö. 369/979), Ebû Ahmed el-Assâl (ö. 349/960), et-Taberânî (ö. 360/971), Ebû
Bekr el-Enbârî (ö. 360/970), Ebû Ahmed el-Gıtrîfî (ö. 377/987), ed-Dârakutnî (ö. 385/995)
sayılabilir. Uzun bir ömür yaşayan Ebû Nu‘aym, şeyhleri de uzun ömürlü ve âlî isnâd sahibi
olduğu için, söylenildiğine göre, hayatının sonlarında bütün İslam dünyasının en âlî senedlerine
sahip olmuş, bütün şehirlerden hadis talibleri ondan hadis dinleyebilmek için İsfahan’a akın
etmişlerdir. Ondan hadis alanlar arasında şu isimler zikredilebilir: el-Hatîb el-Bağdâdî (ö.
463/1071), Ebû Ali el-Vahşî (ö. 471/1078), Ebû Salih el-Mu’ezzin (ö. 470/1078), Ebu’l-Kasım
ez-Zencânî (ö. 473/1080) ve Ebû Nu‘aym’ın birçok kitabının râvîsi olan Ebû Ali el-Haddâd (ö.
515/1122).
Ebû Nu‘aym amelde Şâfiî mezhebine mensuptu. İtikadda ise birçok meselede Eşarî düşünceye
meyletmişti. Onun bu Eşarîliği, Allah’ın sıfatlarının tevili ve özellikle Kur’an’ın lafzının mahluk
olması meselelerinde Hanbeli hadisçiler ve özellikle hemşehrisi Ebû Abdullah İbn Mende (ö.
395/1004) ile aralarında fiziksel boyutları da olan şiddetli bir tartışmaya ve husumete yol
açmıştır. Hılyetu’l-Evliyâ gibi bir kitabı yazmasından onun sufiliğe de meyilli olduğu, en azından
sufilere karşı sevgi ve muhabbet beslediği ortaya çıkmaktadır. Her halukarda bu kitap hadis ehli
ile tasavvuf ehli arasındaki bir iki nesil önce başlayan yakınlaşmayı pekiştiren bir rol oynamıştır.
Ebû Nu‘aym velud bir müelliftir. 150 civarında eserinin adı tesbit edilmiş olup bunun 50
kadarının bugüne geldiği tahmin edilmektedir. Basılan eserleri arasında en önemlileri Hılyetu’l-
Evliyâ adlı ilk dört asrın zahidlerine dair biyografik eseri, Zikru Ahbâri İsbahân adlı İsfahan
tarihi, Sahabenin biyografisine dair Ma‘rifetu’s-Sahâbe’si, Muslim’in kitabına yazmış olduğu
mustahrec (Buhârî’ye yazdığı mustahrecin bugüne gelmediği anlaşılıyor) ve çeşitli konulu hadis
kitaplarıdır (Sıfatu’l-Cenne, Sufatu-n-Nifâk, Delâ’ilu’n-Nubuvve, et-Tıbbu’n-Nebevî gibi).
Ebû Nu‘aym’ın kitaplarının bir özelliği bol miktarda hadis içermeleri ve bu hadislerin önemli bir
kısmının garîb, şâz ve illetli hadislerden oluşmasıdır. Mesela 4235 sahabinin kısaca tanıtıldığı
Ma‘rifetu’s-Sahâbe, kitabın adından ilk anda anlaşılmayacak kadar çok sayıda (8105 tane)
rivayet içermektedir. Hılyetu’l-Evliyâ ve Zikru Ahbâri İsbahân da böyle kitaplardandır. Ebû
Nu‘aym hadislerin akabinde onların farklı rivayetlerine, garîbliklerine ve illetlerine zaman
zaman değinir. Onun bu tür açıklamaları bazı hadislerle ilgili her zaman her yerde kolaylıkla
bulunamayacak faydalı bilgiler sunar ve onun hadis malzemesine hakimiyetini çok güzel bir
şekilde gösterir.
Ebû Nu‘aym da her hadis alimi gibi bazı konularda tenkit edilmekten kurtulamamıştır. Şiilikle
itham edilmiştir. İcazetle hadis rivayeti konusunda hassas olmadığı ve rivayet ettiği hadisin bu
yolla alındığına işaret etmediği söylenmiştir. Kitaplarına konuyla alakası olmayan çok bilgi
doldurduğu söylenmiştir. Fakat ona yapılan en ağır eleştiriler haklarında hiçbir açıklama
29
yapmaksızın çok sayıda uydurma hadise kitaplarında yer vermesi hakkında olmuştur. Ebû
Nu‘aym’ın kitapları genel olarak çok zayıf ve mevzû hadislerin sıklıkla karşılaşıldığı yerler
olarak gösterilmiş ve bu kitaplarda bulunan hadislerin araştırılmadan kullanılmaması gerektiği
vurgulu bir şekilde ifade edilmiştir.
El-Musnedu’l-Mustahrec ‘alâ Sahîhi Muslim
4.-5. asır muhaddislerinin çok rağbet ettiği bir eser türü olan mustahrec bir müellifin bir hadis
kitabındaki hadisleri kendisine ulaşan başka isnadlarla rivayet ettiği eserlere verilen isimlerdir.
Mustahrec yazarının isnadı ideal olarak orijinal kitabın yazarının isnadındaki şeyhinde ya da
şeyhinin şeyhinde birleşmelidir. Bu tür kitapları yazmada temel gaye üzerine mustahrec yazılan
eserdeki hadislerin başka kanallarla da geldiğini gösterip hem o kitabın yazarının yaptığını
desteklemek hem de kitabın ve içindeki hadislerin değerini yükseltmektir. Mustahrecler genelde
Buhârî ve Muslim üzerine yazılmıştır. Bu iki kitap arasında ise Muslim’in mustahrec yazılma
hususunda daha popüler olduğu görünmektedir. Bunun Muslim’in kitabını tasnif tarzıyla alakalı
olduğu tahmin edilebilir. Ebû Nu‘aym her iki kitaba da mustahrec yazmış, bunlardan Muslim
üzerine yazdığı günümüze ulaşmış ve basılmıştır. Mustahrec kitaplarının günümüz
araştırmacıları için “pratik herhangi bir faydası”nın olmadığını söylemek pek doğru
görünmemektedir. Bu ‘pratik fayda’yı görmek biraz hadis tarihine yaklaşımla alakalıdır. Bu
yazım türünün muhtemel faydaları eski ve yeni çalışmalarda detaylıca dile getirilmiştir.
Ebû Nu‘aym’ın Mustahrec’i eksik olduğu anlaşılan bir nüshaya dayanılarak basılmıştır. Bu
haliyle kitab Kitâbu’t-talâk’la sona ermekte ve 3516 hadis ihtiva etmektedir. Ebû Nu‘aym her
hadisten sonra hadisin Muslim’in kitabındaki isnadını vermiş ve kendi isnadıyla Muslim’inkinin
birleştiği râvîye işaret etmiştir. Bunun dışında zaman zaman hadisle ilgili başka meseleleri dile
getirdiği gibi, yer yer hadislerdeki bazı garîb kelimeleri de açıklamıştır. Ebû Nu‘aym’ın kitabı
özellikle âlî isnadlarıyla meşhur olmuştur. Denildiğine göre birçok hadiste Ebû Nu‘aym âlîlikte
Muslim’in hadislerine eşdeğer isnadlara sahiptir. Unutulmamalıdır ki her ne kadar Muslim
kitabında yalnızca kendisine göre sahîh olan hadislerden bir derleme yapmışsa da Ebû Nu‘aym
dahil mustahrec yazarlarının sadece sahîh hadisleri zikretmek gibi bir amacı yoktur. Dolayısıyla
Ebû Nu‘aym’ın Mustahrec’inde bir takım zayıf isnadlı rivayetlerin olması beklenmeyen bir şey
değildir. Fakat bu durumda hadis başka kanallardan desteklendiği için isnadın zayıf olması
aktarılan metnin de zayıf olmasını gerektirmez.
30
Örnek Metin ve Tercümesi
.... .....
362 - ... ...... ..... .. .....
2527 - ..... ... .... .. .... ... .... ... ... .... . .... ..... ... ... .... ... ...... .. ... ..... ..
..... ..... ... .... . .... ... ... ...... ... .... .. .... ... ... ... .. ... .... ... .... .. .... ..
.... .. ... ...... .. ... .. .... .. .... .. ..... .. ... .. .... .. ... .... ... : ... .... ....
... .... .... .... .. ... .... .... .. ..... ..... .... ... ... .... ...... ... ... .... .... .... ....
... .... .... .... : ... .... .. ...... .. ......
.... .... .. ... ... ...... ..... .. ...... .. .... . ... .... .... .. .... .. .... . ... .... .. .....
....... .. ... .... .... .. .....
363 - ... .. ..... ........ .. .....
2528 - ..... ... .... .. .... .... ... .... ... .... ... .... .. ..... .. ... .... .. ... .... . .... ....
.. ....... ... .... .. ..... .. ..... ... .... .. ... ..... ... ..... ... ... .... .. ... .... ...... ...:
..... .. .... .... ... .... .... .... ... .... ... .. ..... .... .. ... .... .. .... ... ...
...... ... ...... ... ...... ... .......
.... .... .. .... ... ....... .. .... .. .... .. .......
(...)
2530 - ..... ... .... .. .... ... .... .. .... ... ... ...... ... ... .. ...... .. ... ..... .. ...
.... .. ... .... ... : ... ..... .. .... .... ... .... .... .... .. ..... ... .... ... ...... .... ...
... ...... .......
.... .... .. ... .. ... .. ... .. .......
2531 - ..... .... .. ... .. .... ... .. .... ....... ... .... .. ... ..... .. ... ....... ... .... ..
.... ... ......[.] . .... .... .. .... ... ... .... ....... .... .... ....... ... ... ....... .. ....... . ....
... .... .. .... ..... .. ....... .... ... .... .. ... ... ....... ... .... .. .... ... ....... .... .. ... ....
.. ... .... ... : ...... .. .... .... ... .... .... .... .. ..... .... ...... .... ...... ... ... ......
... ...... ... ...... ... ...... .. ... ... .... .... ... ... ... .... ..... .... ....
31
.... ... .... .. .... ... ... .. .... ... .... .. ....... .. ....... ... ....... .... ... ....... .... ....
.. .... ...... .. ....... .. .....

Oruç Kitabı
362- Yolculukta Oruç Tutmanın Mekruhluğu Bâbı
2527 - Bize Abdullah b. Ca‘fer rivayet etti. (Dedi ki) bize Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebû
Davud rivayet etti. (Tahvil) Bize Fârûk da rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebû Muslim rivayet etti.
(Dedi ki) bize Suleyman b. Harb ve Amr b. Merzûk rivaye ettiler. Dediler ki bize Şu‘be rivayet
etti. (Tahvil) Bize ayrıca Ebû Bekr et-Talhî rivayet etti. (Dedi ki) bize Ubeyd b. Gannâm rivayet
etti. (Dedi ki) bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) bize Gunder, Şu‘be’den, o
Muhammed b. Abdurrahman b. Sa‘d’dan, o Muhammed b. Amr b. el-Hasen b. Ali’den, Câbir b.
Abdullah’ın şöyle dediğini rivayet etti: “Rasûlullah (sas) bir yolculuktayken insanların başına
toplandıkları, üzeri bir şeylerle gölgelenmiş bir adam gördü. ‘Bu oruç tutan biri’ dediler. Bunun
üzerine Rasûlullah (sas) ‘yolculukta oruç tutmanız iyilik değildir’ dedi.”
[Ebû Nu‘aym dedi ki:] Muslim bu hadisi Ebû Bekr, Bundâr ve Muhammed b. el-Musennâ—
Gunder (tahvil); Ubeydullah b. Mu‘âz—babası (tahvil); ve Ahmed b. Osman en-Nevfelî—Ebû
Davud isnadlarıyla Şu‘be’den rivayet etmiştir.
363 - Yolculukta Oruç Tutup Tutmama Hakkında Bâb
2528 - Bize Abdullah b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebû Ya‘lâ haber verdi. (Dedi ki)
bize Hudbe rivayet etti. (Dedi ki) bize Hemmâm, Katâde’den, o Ebû Nadra’dan, o da Ebû Saîd
el-Hudrî’den (tahvil); Bize Muhammed b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b.
el-Hasen b. Kuteybe rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b. Ebi’s-Serî rivayet etti. (Dedi ki)
bize Mu‘temir rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebû Nadra’nin rivayet ettiğine göre Ebû Saîd el-Hudrî
şöyle dedi: “Rasûlullah’la (sas) Ramazan’ın onaltıncı günü beraber gazveye çıktık. Bizden oruç
tutanlar olduğu gibi tutmayanlar da vardı. Oruç tutmayan tutanı, tutan da tutmayanı
ayıplamıyordu.”
[Ebû Nu‘aym dedi ki:] Muslim bu hadisi Hudbe’den ve Yahya b. Saîd—et-Teymî isnadıyla el-
Mukaddemî’den rivayet etmiştir.
(...)
2530 - Bize Ebû Muhammed b. Hayyân rivayet etti. (Dedi ki) bize Sâlim b. İsâm rivayet etti.
(dedi ki) bize Ebu’l-Eş‘as rivayet etti. (Dedi ki) bize Bişr b. el-Mufaddal, Ebû Mesleme’den, o
Ebû Nadra’dan Ebû Saîd’in şöyle dediğini rivayet etti: “Bir Ramazan ayında Rasûlullah’la (sas)
yolculuk yapıyorduk, oruç tutan tuttuğu için, tutmayan da tutmadığı için aypılanmıyordu.”
[Ebû Nu‘aym dedi ki:] Muslim bu hadisi Nasr b. Ali—Bişr b. el-Mufaddal isnadıyla rivayet
etmiştir.
32
2531 - Bize Muhammed b. Ali b. Hubeyş rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebû Şu‘ayb el-Harrânî
rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b. Abdulmelik b. Ebi’ş-Şevârib rivayet etti. (Dedi ki) bize
Yezîd b. Zuray‘ rivayet etti. (Dedi ki) bize el-Cureyr[î] riayet etti. (Tahvil) Bize ayrıca Ca‘fer b.
Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) Ebû Husayn el-Vâdi‘î rivayet etti. Bize Yahya el-Himmânî de
rivayet etti. (Dedi ki) bize İbnu’l-Mubârek, el-Cureyrî’den rivayet etti. (Tahvil) Bize bir de
Abdullah b. Muhammed ve Muhammed b. İbrahim rivayet ettiler. Dediler ki bize Ahmed b. Ali
rivayet etti. (Dedi ki) bize el-Mukaddemî rivayet etti. (Dedi ki) bize Yezîd b. Zuray‘ rivayet etti.
(Dedi ki) bize el-Cureyrî rivayet etti. Bunların hepsi Ebû Nadra’nın Ebû Saîd’den şunu rivayet
ettiğini aktardılar: “Rasûlullah’la (sas) bir Ramazan ayında yolculuk yapıyorduk. Aramızda oruç
tutan da tutmayan da vardı. Tutan tutmayanı, tutmayan da tutanı ayıplamıyordu. Kim kendini
güçlü hissettiyse orucunu tuttu. Onların bu yaptığı iyi bir şeydir. Her kim de kendini güçsüz
hissettiyse tutmadı, ki onların yaptığı da iyi bir şeydir.”
[Ebû Nu‘aym dedi ki:] Ebû Muhammad b. Hayyân bize bu hadisi Ali b. Rustem—Luveyn b.
İsmail b. İbrahim—el-Cureyrî isnadıyla da rivayet etti. Hadisin (yukarıda verilen) metni el-
Mukaddemî’nin rivayet ettiği metindir. Muslim bu hadisi Amr en-Nâkıd—İsmail b. Uleyye
isnadıyla rivayet etmiştir.
[Kaynak: Ebû Nu‘aym, el-Musnedu’l-Mustahrec alâ Sahîhi Muslim, c. 3, s. 195-6]
33
Hılyetu’l-Evliyâ’ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ’
İslam’ın ilk dönemlerinden kendi zamanına kadar abid ve zahidlikle bilinen 700 kadar şahsın
biyografisini bir araya getiren eser Ebû Nu‘aym’ın en önemli eseri olarak görülegelmiştir. Fakat
kitap birçok yönden tenkit edilimiştir. Kitaptaki tercemelerin bazısı bir sayfada geçiştirilmiş
bazısına 100 sayfadan fazla yer ayrılmıştır. Bu bir dengesizlik olarak görülmüştür. Yer vermesi
gerektiği bazı şahısları ihmal etmesi ve zahidlikle fazla maruf olmayan kişilere yer vermesi de
eleştiri konusu olmuştur. Tercemeler, kaba bir şekilde kronolojik olarak verilmeye çalışılmış
fakat bu kronoloji sıklıkla bozulmuştur. Tercemelerde ilgili şahıslarla ilgili verilen bazısı isnadlı
bilgileri ve onların söylediği zahidane ve arifane sözlerden seçilmiş örnekleri terceme sahibinin
rivayet ettiği hadislere verilen örnekler takip etmektedir. Ebû Nu‘aym bu rivayet örnekleri
konusunda bazen işi uzatmış, çok sayıda hadis alıntılamış ya da bir hadisi çok sayıda farklı
isnadlarıyla vermiş, hadislerin isnadlarını ve illetlerini vs. tartışmıştır. Bu örnek hadislerin
önemli bir kısmının garîb hadislerden oluşması Ebû Nu‘aym’ın bu hadisleri bilinçli olarak elinde
bulundurduğu garîb ve illetli haberlerden seçtiğini gösteriyor. Bu yaptığı biyografi kitaplarına
uygun görülmediği için de eleştiri almıştır. Fakat asıl eleştirildiği husus bu kaydettiği rivayetler
içinde uydurma olduğu aşikar çok sayıda hadisi nakletmiş olması ve bu hadislerin uydurma
olduğuyla ilgili herhangi bir açıklama yapmamasıdır. Dolayısıyla bu eserdeki ve genel olarak
Ebû Nu‘aym’ın eserlerindeki hadislere ihtiyatla yaklaşılmalı, araştırılmadan delil olarak
kullanılmamalıdır.
Bütün bu tenkitlere rağmen kitap genel olarak emsali olmayan bir eser olarak görülmüş ve daha
yazarı hayattayken haklı bir şöhrete kavuşmuştur. Kitabın gördüğü ilgi onun üzerine yapılan
çeşitli çalışmalarda da belli oluyor. İbnu’l-Cevzî (ö. 597/1200) eseri Sıfatu’s-Safve ismiyle
özetlemiş, yeniden düzenlemiş, gereksiz gördüğü bilgilerden arındırmış ve 400 civarında yeni
terceme eklemiştir. Nuruddin el-Heysemî (ö. 807/1404) Hılye’deki hadislerin Kutub-i Sitte’ye
olan zevaidini toplamış (Zevâ’idu’l-Hılye), bir başka eserinde de Hılye’deki hadisleri konulara
göre tertib etmiştir (Takrîbu’l-Buğye fi Tertîbi Ehâdîsi’l-Hılye). Abdulaziz el-Gumârî’nin yaptığı
bir başka tertib çalışması basılmıştır.

34
Örnek Metin ve Tercümesi
265 - .... .. ...... ......
(…)
.... .... .. ....... .. ..... ...... ....... ... .... ..... .....
..... ....... .. .... ... ... ... ...... ....... ....... ... ... ..... .. .... ... ... ....... .. ....
........ ... ... ..... ...... .. .... .. ......... .. .... .. ... ..... ... : ... .... .... ... .... ....
. ... : ..... ... ...... .. ..... .
.. ..... ... .. ..... ...... ... ..... .. .... .. ....... ........ .. ..... ... ..... .... .....
......... .. .....
..... ....... .. .... ... ... .... .. .... ... ... ... .... ... ... .... .. ..... .. ....... .. .... ..
...... ... ... ...... .. ... .. ... .... ....... .... ..... : .... .... .... ... .... .... . ... ....:
.. .... ..... .....
..... .. .... .... .. ..... ..... ... ... .. .... .. ...... .. .... .. ..... .. ..... .. .......
.. .... .. ...... .. ..... ... .... .... .... ... .... .... . ... .... : .. .... .... ..... .....
..... ..... .... .. ...... ..... .... .. ...... .. ..... ... ..... ...... .... ..... .... ... ... ......
.. ....... ...... ...... ...... ........ .. ......
..... ...... .. .... ... .... .. ..... .. ... .... ... ... .. ....... ... .... .. .... ... .... .. ....
... .... ... ..... ... .. ..... .. ... .... .. ....... .. .... .. ...... .. ..... ... ... .... .... ...
.... .... . ... : .... .. .... ...... ....... .... .... .... .... .... ....... .. ... .....
... .... .... .. .. .. ...... .. .... ...... .. ..... ... .. .... .. .... .. ... .. ....... ..... ...
... .. .... ... ....... .. .... .. .... ..... ... ... ....... ... ....... ... .... .. .... .....
..... .... .. .... .. .... ... ....... .. .... .. ...... ... ..... .. ... ... ... .... .. ... ... ... ... ..
.... .. ...... .. ....... .. .... .. ...... ... : ... ... ... ..... ... ..... {... .. .... ... ....
.... ...... .. ........} [.......: 44 ]. .... ... : .... ... .. ... ........ .... ..... : ... ...... ... ...
....... .. ... ... ..... .... .... ..... .... .... ...... ..... ...... ... ..... .......

35
265- Hemmâm b. el-Hâris en-Neha‘î
(...)
Hemmâm, Abdullah b. Mes‘ûd, Huzeyfe ve başkalarından –Allah onlardan razı olsun– musned
hadisler rivayet emiştir.
Bize Abdullah b. Muhammed rivayet etti. Dedi ki bize Ebu’l-Abbas el-Cerâdî el-Mavsilî rivayet
etti. Dedi ki bize İshak b. Zurayk rivayet etti. Dedi ki bize İbrahim b. Halid es-San‘ânî rivayet
etti. Dedi ki bize Sufyân es-Sevrî, Vebre b. Abdurrahman’dan, o Hemmâm’dan, o da İbn
Mes‘ûd’dan Rasûlullah’ın (sas) şöyle dediğini aktardı: “Cuma günü yıkanmak sünnettendir.”
[Ebû Nu‘aym dedi ki:] es-Sevrî’nin ashabından, İshak b. Zurayk’ın rivayetine göre İbrahim ve
bir de el-Muğîre b. Siklâb’dan başkası bu hadisi merfû‘ olarak rivayet etmemiştir. Şu‘be, Mis‘ar
ve el-Mes‘ûdî hadisi Vebre’den rivayet ettiler.
Bize Abdullah b. Ca‘fer rivayet etti. Dedi ki bize Yunus b. Habib rivayet etti. Dedi ki bize Ebû
Davud rivayet etti. Dedi ki bize Şu‘be, Mansûr’dan, o İbrahim’den, o da Hemmâm b. el-
Hâris’ten şunu dediğini aktardı: Huzeyfe’ye bir adam hakkında bu adam emirlere söz taşıyor
denince dedi ki: “Ben Rasûlullah’ın (sas), ‘Koğucular cennete giremez’ dediğini duydum.”
[Ebû Nu‘aym dedi ki:] Bu hadis Şu‘be’nin Mansûr’dan rivayeti olarak meşhurdur. Fakat Ebû
Katan Amr b. el-Heysem,1 Şu‘be’den el-Hakem b. Uteybe—İbrahim—Hemmâm b. el-Hâris
isnadıyla Huzeyfe’nin şöyle dediğini aktardı: “Ben Rasûlullah’ın, ‘Koğucular cennete giremez’
dediğini duydum.” Hadisin el-Hakem’den rivayetinde Amr b. el-Heysem tek kalmıştır. Hadisi
Mansûr’dan rivayet etmede Sufyân es-Sevrî2 ve Ebû Avâne, Şu‘be’ye mutâba‘at etmişlerdir. Bu
hadisi İbrahim en-Neha‘î’den rivayet edenler arasında el-A‘meş, Mansûr ve İbrahim b. Muhâcir
vardır.
Bize Suleyman b. Ahmed rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b. Osman b. Ebî Şeybe rivayet
etti. (Dedi ki) bize Ali b. el-Medînî, Mu‘âz b. Hişâm’ın şöyle dediğini bize aktardı: Babamın3
kitabında kendi eliyle yazmış olduğu şu hadisi okudum – ki bunu ondan dinlemedim:
Katâde’den, o Ebû Ma‘şer’den, o İbrahim’den, o Hemmâm b. el-Hâris’ten, o da Huzeyfe’den:
Huzeyfe dedi ki Rasûlullah (sas) şöyle dedi: “Ümmetimde yalancılar ve deccaller (peygamberlik
iddiasıyla) çıkacak. Bunlardan dördü kadın olacak. Ben peygamberlerin mührüyüm
(sonuncusuyum). Benden sonra peygamber yoktur.”
[Ebû Nu‘aym dedi ki:] Bu garîb bir hadistir. Babasının kitabında bulunan bu hadisi babasından
rivayet etmede Mu‘âz4 tek kalmıştır. Ahmed b. Hanbel bu hadisi Ali b. el-Medînî’den rivayet
etmiştir: Bize Ebû Bekr b. Mâlik rivayet etti: (Dedi ki) bize Abdullah b. Ahmed b. Hanbel
rivayet etti. (Dedi ki) bana babam rivayet etti. (Dedi ki) bize Ali5 b. el-Medînî rivayet etti. (Dedi
ki) bize Mu‘âz b. Hişâm rivayet etti. (Yukarıdaki hadisin metninin) aynısı.
Bize Ahmed b. Muhammed b. Ahmed rivayet etti. (Dedi ki) bize Abdullah b. Muhammad b.
Şîraveyh rivayet etti. (Dedi ki) bize İshak b. Râhaveyh rivayet etti. (Dedi ki) bize Yahya b. Adem
rivayet etti. (Dedi ki) bize Ebû Bekr b. Ayyâş, el-A‘meş’ten, o İbrahim’den, Hemmâm b. el-
36
Hâris’in şöyle dediğini aktardı: “Biri Huzeyfe’nin yanında ‘Kim Allah’ın indirdiğiyle
hükmetmezse, işte onlar kafirlerdir’ (Mâide, 5/44) ayetini okudu. Birisi de ‘bu İsrailoğulları
hakkındadır’ dedi. Bunun üzerine Huzeyfe şöyle dedi: ‘İsrailoğulları size ne güzel kardeş
olmuşlar böyle. Tatlı olan sizin, acı olan onların. Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki
onların yoluna uyup yaptıklarını aynen yapacaksınız.’”
[Kaynak: Ebû Nu‘aym, Hılyetu’l-Evliyâ’, c. 4, s. 178-9]
NOTLAR:
1) Arapça metindeki “Ebû Katan an Amr b. el-Heysem” ifadesindeki ‘an’ kelimesi buraya yanlışlıkla
eklenmiş gibi görünüyor. Zira Ebû Katan, Amr b. el-Heysem’in künyesidir.
2) Arapça metinde Sufyân’ın adından önce gelen ‘senâ’ kelimesini bu bağlamda bir anlam ifade etmiyor. Zira
Sufyân ‘tâba‘a’ fiilinin failidir. Burada bir istinsah hatası var gibi.
3) Arapça metinde ‘ebî’ olması gereken kelime, yanlışlıkla ‘ibn’ şeklinde yazılmış.
4) Arapça metinde Mu‘âviye yazıyor, fakat doğrusu Mu‘âz olmasıdır. Bir istinsah ya da dizgi hatası yapılmış
gibi görünüyor.
5) Arapça metinde Ali yerine Abdullah yazıyor ki bu da yanlıştır. İki satır yukarıda kastedilen kişinin Ali b.
el-Medînî olduğu açıkça ifade eilmiştir. Ali’nin babasının adı Abdullah olduğu için muhtemelen ‘Ali b.
Abdullah’ şeklindeki orijinal ifadede ‘Ali b.’ kısmı düşmüş olmalıdır.

37
4. Beyhakî (ö. 458/1066)
Ebû Bekr Ahmed b. Huseyn b. Ali el-Beyhakî el-Husrevcirdî 384/994 yılında Beyhak’a bağlı
Husrevcird köyünde doğdu ve 458/1066 yılında Nişapur’da vefat etti. İlim tahsiline genç yaşta
Beyhak’ta başlıyan Beyhakî, daha sonra zamanın adeti üzere İran, Irak, Horasan ve Hicaz’daki
ilim merkezlerine seyahatlar yaptı, hadis, fıkıh ve kelâm meclislerine katıldı. Bu şekilde zamanın
en meşhur alimlerine talebelik yaptı. Hocaları arasında el-Hâkim en-Nîsâbûrî (ö. 405/1014), Ebû
Zer el-Herevî (ö. 431/1040) ve el-Berkânî (ö. 425/1034 ) gibi hadis alimlerinin yanısıra İbn
Fûrek, Ebû İshak el-İsferâyînî, İmâmu’l-Harameyn el-Cuveynî ve Nâsır b. Muhammed el-
Mervezi gibi Şâfiî fakihler ve Eşarî kelâmcılar ile es-Sulemî (ö. 412/1021) ve el-Hargûşî gibi
sufiler de bulunmaktadır. Yetiştirdiği pekçok talebe arasında oğlu İsmail, torunu Ubeydullah b.
Muhammed ve Mekkeli el-Furâvî sayılabilir. Beyhakî hadisçiliğinin yanında, Şâfiî mezhebine
bağlı saygın bir fakihtir. İtikadi konularda ise bazı konularda Ehl-i hadis’e paralel düşünceleri
olsa da genel olarak Eşarî olduğu söylenebilir. Selçuklu sultanı Tuğrul Bey zamanında (1040-
1063) Eşarîlere uygulanan baskıdan o da nasibini almış diğer mezhebdaşları gibi memleketinden
geçici olarak ayrılmak zorunda kalmıştır.
Fıkıh ve kelâma olan ilgisi büyük ölçüde Beyhakî’nin hadis eserlerini şekillendirmiştir. Bu
sebepten olsa gerek hadisin teknik meseleleriyle (illetler, garîb hadisler, âlî isnadlar, rical ve
sened tenkitleri vs. gibi) selefleri gibi müstakil eserler telif edecek kadar çok ilgilenmemiştir. En
büyük eseri es-Sunenu’l-Kebîr (el-Kubrâ) hakkında bilgi aşağıda verilecektir. Hadisle ilgili diğer
eserleri arasında bu kitaba yazdığı el-Medhal ilâ Kitâbi’s-Sunen ve es-Sunenu’s-Sağîr (es-Suğrâ)
vardır. Ma‘rifetu’s-Sunen ve’l-Âsâr adlı kitabı Şâfiî fıkhının dayandığı hadisleri ve eserleri
toplama konusunda emsalsiz ve öncesinde örneği olmayan bir kitaptır. Bu kitapta Hanefî alim
Tahâvî’nin Şerhu Ma‘âni’l-Âsâr’ına yönelik tenkitler mevcuttur. Beyhakî’nin itikada, ahlaka ve
fıkha dair konulardaki kitapları da çok sayıda rivayet içeren kitaplardır. Bunlardan en önemlileri
arasında Delâ’ilu’n-Nubuvve, el-İ‘tikâd ve’l-Hidâye ilâ Sebili’r-Reşâd, Şu‘abu’l-Îmân, ez-
Zuhdu’l-Kebîr, ed-Da‘avâtu’l-Kebîr, el-Âdâb, el-Hilâfiyyât beyne’ş-Şâfiî ve Ebî Hanîfe
sayılabilir. Şâfiî’nin menakıbını da yazan Beyhakî’nin Ebû Hanîfe’nin ve Hanefî mezhebinin
delillerine karşı imamının görüşlerini savunmak ve rivayet malzemesinden topladığı delillerle
kendi mezhebini güçlendirmek gibi projesi olduğu anlaşılmaktadır.
Eserlerinde kullandığı hadisler eğer Buhârî ve Muslim’in Sahîhlerinde yer alıyorsa, Beyhakî
bunu not etmeyi ihmal etmez. Beyhakî’nin kullanımlarında, seleflerini takiben fakat onlardan
daha fazla bir vurguyla zikredilmesinden bir hadisin bu iki kitapta yer almasının ona ilave bir
güç ve sağlamlık verdiğine inandığı anlaşılıyor. Beyhakî’nin Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce’nin
Sunenlerine sahip olamadığı söylenmiştir. Beyhakî’nin bizzat kendisi eserlerinde prensip olarak
uydurma ve çok zayıf olduğunu bildiği haberleri kullanmadığını söylemiştir. Fakat bu türden
hadislerin Beyhakî’nin çalışmalarında da bulunduğu söylenerek, onun diğer bazı yazarlara göre
bu konuda daha dikkatli olmasına rağmen, bu sözünün rivayet ettiği her şeye araştırılmadan
güvenilmesini gerektirmediği vurgulanmıştır.

38
Kitâbu’s-Sunen el-Kebîr (es-Sunen el-Kubrâ)
Beyhakî’nin büyük Sunen kitabı günümüze gelmiş en hacimli hadis mecmualarından birisidir.
Bir sayıma göre 26.490 musned rivayet ihtiva eden eserin bu yazı için kullanılan tahkikli
baskısında numaralandırılmış 21.812 hadis vardır. Beyhakî eserini, denildiğine göre, Şâfiî’nin
talebesi el-Muzenî’nin (ö. 264/878) Muhtasar’ındaki bâb başlıklarını esas alarak tasnif etmiştir.
Şâfiî fıkhı odaklı olması eserin, Sunen-i Erba‘a’nın hilafına, merfû‘ ve mevsûl hadisler yanında
bol miktarda mevkûf, maktû‘ ve mursel rivayetler içermesinin de temel sebebi olmuştur. Bu
kitabın değerini artıran hususlardan biri, içinde Kutub-i Sitte gibi maruf kitaplarda yer almayan
çok sayıda hadisi barındırmasıdır. Önceki asırlarda telif edilmiş bir çok eserden nakiller yapması,
bazısı günümüze gelmeyen bu eserlerdeki hadislerin de muhafazasını sağlamıştır. Mesela Sufyân
es-Sevri’nin (ö. 161/778) Kitâbu’l-Ferâ’id’inin önemli bir kısmının es-Sunenu’l-Kebîr’nın içinde
korunduğu söylenmiştir. Beyhakî, Buhârî, Muslim ve Ebû Davud’un kitapları gibi bir takım
kitaplardaki hadisleri genellikle kendi isnadıyla verip özellikle bu üç kitabın da ilgili hadisleri
içerdiğini not eder. Bu özellik esere adeta mezkur kitapların üzerine yapılmış bir mustahrec
çalışması havası kazandırır. Kitapta hadislere ve ricale dair değerlendirmeler yapılması ve bazı
fıkhi meselelerin ve garîb lafızların açıklanması hem kullanımı kolaylaştırmakta hem de kitabın
değerini artırmaktadır.
Yanlış olmasına rağmen eser es-Sunen el-Kebîr’den ziyade es-Sunen el-Kubrâ adıyla meşhur
olmuştur ve bu isimle basılmıştır. Kitap yazıldığından itibaren büyük ilgiye mazhar olmuş ve
övgüler almıştır. Bu ilgi, eser üzerine geçmişte ve günümüzde çeşitli çalışmalar yapılmasına
sebep olmuştur. Birkaç kere ihtisar edilen esere Hanefî alim Alâ’uddin İbnu’t-Turkmânî’nin (ö.
745/1344) el-Cevheru’n-Nakî fi’r-Redd ale’l-Beyhakî adlı bir çalışma yaparak çeşitli hususlarda
Beyhakî’yi eleştirmiştir. Bu eser, fıkhi ihtilafların, burada Hanefî-Şâfiî mezhepleri arasındaki
ihtilafların, hadis eserlerinin oluşum ve şekillenmesine ne derece katkıda bulunduğuna iyi bir
örnek teşkil eder. Ebû Bekr el-Bûsîrî, es-Sunenu’l-Kebîr’deki hadislerin Kutub-i Sitte’ye olan
zevâ’idini hazırlamış, bununla bu hacimli eserden istifadeyi kolaylaştırmak istemiştir.
39
Örnek Metin ve Tercümesi
.... ......
157 - ... ...... ....... .. ...... .... .... ...... ...... ...... ... ... ... ........
2392 - ...... ... ... .... ...... ... ... ... .... .... .. ..... .. .... ...... ... ... .. ..... .. ...
.... ... .... .. .... ....... ... .... ..... .... ... ..... ... : ... ... .. .... ... .... ... : ...
.... ..... .... .... ... .... .... . .... ... : .... .... .. ... ... .... ...... ...... ... ...... ....
.......
.... ....... .. ...... .. .... .. .... .. .... ... ... ... ... ... .... .... ...... .... .......
(...)
2394 - ....... .... .. ... .... ...... ... ... ...... .... .. ..... ... .... .. ... .... ...... ... ...
..... .. ..... .... ... ..... .. ... ... ..... .... .. ..... ...... ...... ... .... .. ...... ...... ...
.... .. ... .... ... ..... .. ... ..... .... .. .... .. .... .. ... .... .. .... ...... ... : ... ....
... ..... ... .... ... .... ... .... ...... ...... .. ... ... ...... ... ... ... ....... ... .... .... ..... ....
..... .... ... .... .... .... ... .. ...... ... .... ..... ..... ... ... : ..... .... .... ... .......
.... ..... .... ... .... .... . ....
... .... ... ... ..... : .... .... ... ..... ... .... .... ..... .... .... .. .... ...... .. .... ..
.. ....... .... ... .. .... ......... ... ..... .... ... ...... .. ....
(...)
2400 - ...... ... ..... ... .. .... .. ... .. ... ...... ...... .... .... .. ..... ...... ... ... ...
... ..... .. .... .... .... ... ...... .. .... ... ... ..... ... ... .. .. .. .... .. ... ...... .. .... ..
.... ... : .... ... ... .. ...... .... .... .... .. .... .......
(...)
2412 - ....... ... ... .... ...... .... ...... ... ... .. ..... .... .... .. .... ... ... ... .... ... .... ..
.... ..... .. .... .... ... .... .. .... .. ... .... ... ... : .. ... ...... .. .... ... .... ...... ......
.. ..... ...... .. .... ... .... ...... ...... .. .... ..... .... ... .... .... ...... ..... .. ..... ......
..... .. .... .... .... .... ...... ....... .... .... ... .. ... ... .... ...... ...... ... ........ .... ..
.... .. ..... .... .... .....
40
. .. ..... ... .... ..... ...... ..... .. ..... .. ...... .....
(...)
158 - ... .. ... .. .... ...
2414 - ...... ... ... .... ...... .... .... .. ... .... .. ....... .... ... ... ...... .... .. ..... ....
...... .. ...... .... ... .... ...... ... ... .... ........ ... ... ... ..... .. ..... ..... ... .. ....
... .... ... ... ... ... ..... ... .... .... . ... .... ... .... ...... ... .... .... ...... ........
...... ... .. ........ .. ...... ... .... ...... ...... .. ... ..... ... .. ......
.... .... .. ...... .. .... .. ..... .. .. .... .. .... .. .........
2415 - ...... ... .... ...... .... ... ... .... .. ...... ...... .... .... .. .... ...... ... ... .. ...... ...
...... ........ ... .... .. ..... ... .... ... .. .... ... : .... ... .... .... ... .... .... . ...
.... ... ... .... ...... ... .... .... ... .... .... .... ... ... .... ...... .......
..... .... .. ...... .. .... ...... .. .... .. .... .... .. .... .... ... .... .... .... .... ...
.. ..... .... ..... .. ..... ..... .... ..... .. .... .. .... : ... ...... .... .... .. .... ...... ....... .
...... ....... ..... ... .. .... .. .... : ... ...... ....... ..... .... .... .... .. .... ..... ..... ..
...... ..... .... .. ..... ..... .. .... ...... .... ... ...... ...... .. .... : ..... ....... .......
...... ... .. ......... ..... ..... ..... ....... .. .......
2416 - ....... ... ... .... ...... ... ... .. ..... ..... ... .... .. .... .... ... ... ... .... .. .....
.. ... : .. .... .... ... .... .... . ... .... ... .... ... .... ..... ..... ........ ....... ...... ...
.. .........
.... ....... .. ...... .. ... ... ... .. .... .... ..... .... .. .... ...... ... .... .... .....
.. ...... .... .... ...... ..... ......... ..... ......... ..... .. ... ..... ..... .. .. ..... .. .....
.... ...... ..... .. .... .......
... ... ..... .... ..... : ... ....... .. ..... ..... .. .... ... ..... .... .... : ..... .... ..... ..
... .... .. ... .... ..... ....... .. ... .. .... ..... .... ... ....... .. ..... ... .... .... .. .....
... .... .... . ... : ... ..... ...... ........ ........ ...... ... .. .........
2417 - ...... ... ... .... ...... .. ..... ..... ... ... ...... .... .. ..... .... ...... .. ...... ....
....... .... ..... .. .... .. ..... .. ... ... .... ... ... : ... ..... ... .... .... . ... .... ...
41
.... ...... ... .... .... ....... ....... ...... ... .. ......... ... ... ... .... .... .... .. ......... : ...
. ...... ... .... ...... ....... .. ....... : .... ...... ...... .. ...... ... .. .... ..... ..... .... ... .... .
2418 - ...... ... .... ......... .... ... ... .... .. .... ...... ... .... .. ....... ........ ... ... .... ...
.... .. .... ...... .. ... .. .... ... ... : ... .... ... ... .... .. ...... ...... ... .... ....
..... ... .. .... ... .... ...... ...... ... ..... .......
... .... .... ...... ..... .... .. .....
2419 - ...... ... ...... .. ..... .... ....... ...... ... ..... .. ... ... .... .. .... .. .... ......
.. ... .. .... ... .... ... ... : ... .... ... ... ... .... ...... ... .... .... ...... .......
. ...... ... .. ......... .. ....
. ..... .... ........ ...... .. .... ..... ....... .. .... .... ..... .... .... ... .... .... . ... ... .
... .. ......... ... ..... : ... ....... .. ..... .... .. .... : ..... ..... .. ..... ........ ....... ....
...... .... .. ...... ...... ....... ... ...... ...... .... ...... .. ..... .. ... ....... ...... .... .. .....
.. ... ... ....
Namaz Kitabı
157 - Namazda kıraate Besmele ile başlamak ve Fatiha sesli okunduğunda Besmeleyi de
sesli okumak bâbı
2392 - Bize Ebû Abdullah el-Hafız [el-Hâkim en-Nîsâbûrî] haber verdi. (Dedi ki) bize Ebû
Abdullah Muhammed b. Yakub b. Yusuf el-Hafız rivayet etti. (Dedi ki) bize Ali b. el-Hasen b.
Ebî İsa rivayet etti. (Dedi ki) bize Amr b. Âsım el-Kilâbî rivayet etti. (Dedi ki) bize Hemmâm ve
Cerîr rivayet ettiler. Dediler ki bize Katâde rivayet edip dedi ki: Enes b. Mâlik’e (r) Rasûlullah’ın
(sas) kıraatinin nasıl olduğunu sordular. ‘Uzundu’ dedi, sonra Rahmân ve Rahîm kelimelerini
uzatarak Besmeleyi okudu.
[Beyhakî dedi ki:] Buhârî Sahîh’te Amr b. Âsım—Hemmâm isnadıyla rivayet etti. Bir farkla ki
orada ‘bismillâh, Rahmân ve Rahîm kelimelerini uzatarak’ dedi.
(...)
2394 - Bize Muhammed b. Abdullah el-Hafız haber verdi. (Dedi ki) bize Ebu’l-Abbas
Muhammed b. Yakub rivayet etti. (Dedi ki) bize Muhammed b. Abdullah [b. Abdulhakem] el-
Mısrî rivayet etti. (Dedi ki) bize babam ve Şu‘ayb b. el-Leys rivayet ettiler. Dediler ki bize el-
Leys b. Sa‘d rivayet etti. (tahvil) Dedi ki: Ayrıca Ahmed b. Selman el-Fakîh Bağdat’ta haber
verdi. (Dedi ki) bize Muhammed b. el-Heysem el-Kâdî rivayet etti. (Dedi ki) bize Saîd b. Ebî
42
Meryem rivayet etti. (Dedi ki) bize el-Leys b. Sa ‘d rivayet etti. (Dedi ki) bana Hâlid b. Yezîd,
Saîd b. Ebî Hilâl’den Nu‘aym el-Mucmir’in şöyle dediğini anlattı: “Ebû Hureyre’nin (r)
arkasındaydım. Besmeleyi okudu, sonra ‘ve le’d-dâllîn’e gelinceye kadar Ummu’l-Kur’an’ı
(Fatiha suresini) okudu ve ‘âmîn’ dedi, cemaat de ‘âmîn’ dedi. Her secdeye gittiğinde ve her
ayağa kalktığında ‘Allahu ekber’ diyordu. Selam verince şöyle dedi: ‘Nefsim elinde olana yemin
olsun ki ben, namazı Rasûlullah’ın (sas) namazına en çok benzeyeninizim.’”
[Beyhakî dedi ki:] İbn Abdilhakem’in rivayetinde “Ebû Hureyre’nin arkasında namaz
kılıyordum” şeklinde geçiyor. Hayve b. Şurayh da Hâlid b. Yezîd’den bu isnadla bu şekilde bir
benzerini rivayet ediyor. Bu Dârakutnî’nin kitabında var. Bu sahîh bir isnaddır ve şâhidleri
vardır.
(...)
2400 - Bize Ebu’l-Hasen Ali b. Ahmed b. Ömer b. Hafs el-Mukri’ Bağdat’ta haber verdi. (Dedi
ki) Ahmed b. Selman el-Fakîh haber verdi. Dedi ki benim dinlediğim bir mecliste Abdulmelik b.
Muhammed’e şöyle okundu: Bize Suleyman b. Davud rivayet etti. (Dedi ki) bize İbn Kuteybe
rivayet etti. (Dedi ki) bize Ömer b. Zerr, Saîd b. Abdurrahman b. Ebzâ’dan, o da babasından
şöyle dediğini rivayet etti: “Ömer b. el-Hattâb’ın arkasında namaz kıldım, Besmele’yi açıktan
okudu.”
(...)
2412 - Bize Ebû Abdullah el-Hafız haber verdi. (Dedi ki) bize el-İmam Ebû Bekr b. İshak haber
verdi. (Dedi ki) bize Ubeyd b. Şerîk haber verdi. (Dedi ki) bize İbn Ebî Meryem rivayet etti.
(Dedi ki) bize Yahya b. Eyyub ve Nâfi‘ b. Yezîd rivayet rivayet ettiler. Dediler ki bize ‘Ukayl b.
Halid, İbn Şihâb’ın şöyle dediğini aktardı: “Namazın sünnetlerinden biri Besmele’nin okunması,
sonra Fatiha’nın okunması, sonra Besmele’nin okunması ve daha sonra herhangi bir surenin
okunmasıdır.” [‘Ukayl dedi ki:] İbn Şihâb bazen Fatiha ile birlikte bir sure okurdu ve her bir
sureye Besmele’yle başlardı. İbn Şihâb şöyle derdi: “Besmele’yi Medine’de içinden ilk okuyan
kişi Amr b. Saîd b. el-Âs’tır. Amr mahcup bir adamdı.”
[Beyhakî dedi ki:] Bize Mekke fakihleri ‘Atâ’, Tâvus, Mucâhid ve Saîd b. Cubeyr’in Besmeleyi
açıktan okuduklarını rivayet ettiler.
(...)
158 - Besmele Açıktan Okunmaz Diyenler Bâbı
2414 - Bize Ebû Abdullah el-Hafız ve el-Fevâ’id’de Ebû Saîd b. Ebî Amr haber verdiler. Dediler
ki bize Ebu’l-Abbas Muhammed b. Yakub rivayet etti. (Dedi ki) bize el-Abbas b. el-Velîd – yani
İbn Mezyed – haber verdi. (Dedi ki) bana babam haber verdi. Dedi ki: el-Evzâ‘î’nin şöyle
dediğini duydum: Katâde b. Di‘âme bana şunu yazdı (yazılı olarak gönderdi/verdi): “Enes b.
Mâlik’in (r) bana söylediğine göre o Peygamber’in (sas), Ebû Bekr’in, Ömer’in ve Osman’ın (r)
arkasında namaz kıldı. Onlar ‘el-hamdu lillahi rabbi’l-âlemîn’ ile (kıraate) başlıyorlardı ve
kıraatin ne başında ne sonunda Besmeleyi zikretmiyorlardı.”
43
[Beyhakî dedi ki:] Muslim es-Sahîh’te bu hadisi Muhammed b. Mihrân—el-Velîd b. Muslim—
el-Evzâ‘î isnadıyla rivayet etmiştir.
2415 - Bize Ebû Tâhir el-Fakîh haber verdi. (Dedi ki) Ebû Bekr Muhammed b. el-Huseyn el-
Kattân haber verdi. (Dedi ki) Muhammed b. Yezîd es-Sulemî haber verdi. (Dedi ki) bize Bedel b.
el-Muhabber Ebu’l-Munîr el-Yerbû‘î rivayet etti. (Dedi ki) bize Şu‘be, Katâde’den onun şöyle
dediğini aktardı: Enes b. Mâlik’in şöyle dediğini işittim: “Rasûlullah’ın (sas) arkasında ve Ebû
Bekr’in, Ömer’in ve Osman’ın (r) arkasında namaz kıldım fakat onlardan birinin ‘Bismillahi’r-
Rahmâni’r-Rahîm’ dediğini duymadım.”
[Beyhakî dedi ki:] Muslim es-Sahîh’te bu hadisi Musa ve Bundâr—Muhammed b. Ca‘fer
Gunder—Şu‘be isnadıyla rivayet etmiştir. (Hadiste yukarıdakinden farklı olarak şöyle) diyor:
“fakat onlardan birinin ‘Bismillahi’r-Rahmâni’r-Rahîm’i okuduğunu duymadım.” Hadisi bu
lafızla bir grup râvî Şu‘be’den rivayet etmiştir. Vekî‘ ve Esved b. Âmir, Şu‘be’den ‘Bismillahi’r-
Rahmâni’r-Rahîm’i açıktan okumadılar” şeklinde; Zeyd b. Hubâb, Şu‘be’den ‘Bismillahi’r-
Rahmâni’r-Rahîm’i açıktan okumuyorlardı” şeklinde rivayet ettiler. Ubeydullah b. Musa da bu
şekilde, Şu‘be ve Hemmâm vasıtasıyla Katâde’den rivayet etmiştir.1 Yezîd b. Hârûn, Yahya b.
Saîd el-Kattân, Ebû Amr el-Havdî ve bir grup râvî hadisi Şu‘be’den “onlar kıraate ‘el-Hamdu
lillahi Rabbi’l-âlemîn’ ile başlıyorlardı” lafzıyla rivayet ettiler. Buhârî es-Sahîh’te hadisi bu
lafızla vermiştir.
2416 - Bize Ebû Abdullah el-Hafız haber verdi. (Dedi ki) bize Ali b. Hamşâz al-‘Adl rivayet etti.
(Dedi ki) bize Muhammed b. Eyyub rivayet etti. (Dedi ki) Ebû Amr haber verdi. (Dedi ki) bize
Şu‘be, Katâde’den, Enes’in şöyle dediğini rivayet etti: “Rasûlullah (sas), Ebû Bekr ve Ömer (r)
kıraate ‘el-Hamdu lillahi Rabbi’l-âlemîn’ ile başlıyorlardı.”
[Beyhakî dedi ki:] Buhârî es-Sahîh’te bu hadisi Ebû Amr Hafs b. Ömer’den rivayet etmiştir. Bu
lafzın mahfûz olması daha uygundur. Zira Katâde’nin ashabının çoğunluğu hadisi Katâde’den bu
lafızla aktarıyorlar. Bunlar arasında Humeyd et-Tavîl, Eyyub es-Sahtiyânî, Hişâm ed-Destevâ’î,
Saîd b. Ebî ‘Arûbe, Ebân b. Yezîd el-Attâr, Hammâd b. Seleme ve başkaları da var. Ebu’l-Hasen
ed-Dârakutnî dedi ki: Katâde’nin ve başkalarının Enes’ten rivayetinde mahfûz olan budur. Allah
kendisine rahmet etsin, Şeyh [Beyhakî] dedi ki: İshak b. Abdullah b. Ebî Talha ve Sâbit el-
Bunânî de Enes’ten bu şekilde rivayet etmiştir. Ebu’l-Cevzâ da bu şekilde Âişe’den
Peygamber’in (sas) namaza tekbirle ve ‘el-Hamdu lillahi Rabbi’l-âlemîn’i okuyarak başladığını
rivayet etmiştir.
2417 - Bize başkalarının yanı sıra Ebû Abdullah el-Hafız haber verdi. Onların hepsi dediler ki
bize Ebu’l-Abbas Muhammed b. Yakub rivayet etti. (Dedi ki) bize er-Rabî‘ b. Suleyman haber
verdi. (Dedi ki) bize eş-Şâfiî haber verdi. (Dedi ki) bize Sufyân, Eyyûb’dan, o da Katâde’den,
Enes’in (r) şöyle dediğini nakletti: Peygamber (sas), Ebû Bekr, Ömer ve Osman (r) kıraate ‘el-
Hamdu lillahi Rabbi’l-âlemîn’le başlarlardı. Ebû Abdullah ve Ebû Saîd rivayetlerinde şunu ilave
ettiler: Şâfiî dedi ki: “Bu, okuyacakları (diğer ayetlerden) önce ummu’l-kitâb (kitabın anası,
Fatiha suresi) ile kıraate başlıyorlar anlamına geliyor. Allah en iyisini bilir. Ya değilse, onlar
Besmeleyi okumayı terkediyorlardı anlamına gelmez.”

44
2418 - Bize Ebû Ahmed2 el-Mihrecânî haber verdi. (Dedi ki) bize Ebû Bekr Muhammed b.
Ca‘fer el-Muzekkî haber verdi. (Dedi ki) bize Muhammed b. İbrahim el-Bûşencî rivayet etti.
(Dedi ki) bize İbn Bukeyr rivayet etti. (Dedi ki) bize Mâlik, Humeyd et-Tavîl’den Enes b.
Mâlik’in şöyle dediğini nakletti: “Ebû Bekr’in, Ömer b. el-Hattâb’ın ve Osman’ın (r) arkasında
namaz kıldım. Onlardan hiçbiri namaza başladığında Besmeleyi okumuyordu.”
[Beyhakî dedi ki:] Mâlik bu hadisi bu şekilde rivayet etti. Humeyd’den hadis rivayet eden diğer
râvîler hadisin lafzında Mâlik’e muhalefet ettiler.
2419 - Bize Ebu’l-Huseyn b. Bişrân haber verdi. (Dedi ki) bize İsmail es-Saffâr haber verdi.
(Dedi ki) bize Sa‘dân b. Nasr rivayet etti. (Dedi ki) bize Mu‘âz b. Mu‘âz, Humeyd et-Tavîl’den
Enes b. Mâlik’in (r) şöyle dediğini aktardı: “Ebû Bekr’in, Ömer b. el-Hattâb’ın ve Osman’ın (r)
arkasında namaz kılmışlığım var. Onlar kıraaetlerine ‘el-Hamdu lillahi Rabbi’l-âlemîn’ ile
başlıyorlardı.”
[Beyhakî dedi ki:] Humeyd’den çoğunluğun rivayeti böyledir. Onların bazısı Rasûlullah’ı (sas)
da (hadiste) zikretmişlerdir fakat onlar ‘el-Hamdu lillahi Rabbi’l-âlemîn ile başlamak’ ifadesine
yer vermişlerdir. Harmele’nin naklettiğine göre Şâfiî, Mâlik’in Humeyd’den rivayeti konusunda
şöyle demiştir: “Sufyân b. ‘Uyeyne, el-Fezârî ve es-Sekafî ve karşılaştığım yedi ya da sekiz kişi
ittifak halinde (bu hadisin lafzı konusunda) Mâlik’e muhalefet etmişlerdir. Çok sayıda kişinin
hadisi doğru şekilde muhafaza etmiş olma ihtimali bir kişinin bunu yapmasından daha
yüksektir.” Bundan dolayı (Şâfiî) yukarıda zikri geçen Eyyub—Katâde—Enes rivayetine
dayanarak bu çoğunluğun rivayetini tercih etmiştir.
[Kaynak: Beyhakî, es-Sunenu’l-Kebîr, c. 2, s. 67-76]
NOTLAR:
1- Kullanılan es-Sunenu’l-Kebîr baskısında burada “Ubeydullah b. Musa ve Şu‘be ve Hemmâm an Katâde”
diye geçiyor. Doğrusu, diğer bir baskıdaki gibi “Ubeydullah b. Musa an Şu‘be ve Hemmâm an Katâde”
olmalı.
2- Kullanılan es-Sunenu’l-Kebîr baskısında ‘Ebû Muhammed’ yazıyor fakat Beyhakî’nin bu meşhur şeyhinin
künyesi ‘Ebû Ahmed’ olacak.
45
Gözden Geçir
. 4.-5. Hicrî asırların temel hadis eserleri nelerdir?
. Bu eserlerin genel özellikleri nelerdir?
. Bu ünitede incelenen kitapların yazım türü olarak birbirinden ne gibi farkları vardır?
. Dârakutnî ve Sunen’i hakkında bilgi veriniz. Sunen’i diğer Sunenlerden ayıran özellikleri
nelerdir?
. Beyhakî ve es-Sunenu’l-Kebîr’i hakkında bilgi veriniz.
. Hâkim ve Mustedrek’i hakkında bilgi veriniz. Hâkim’in Mustedrek’i yazmadaki amacını
düşündüğünüzde ortaya çıkan ürünü başarılı bir eser olarak görüyor musunuz?
. Mustahrec türü eserlerin yazılma amaçları ve faydaları üzerinde düşününüz.
. Bu ünitede işlenen eserleri Kutub-i Sitte’yi oluşturan eserlerle karşılaştırınız.
. Bu kitabın başından beri tanıtılan kitapların çeşitlerini ve özelliklerini düşünerek Hadis
ilmindeki ve literatüründeki gelişimi anlamaya ve yorumlamaya çalışınız.
. Bu dönemin hadisçilerinin Buhârî ve Muslim’in eserlerine gösterdikleri ilgiyi nasıl
açıklıyorsunuz?
. Gerek fıkhi gerekse itikadi mezhep farkılılıkların hadis eserlerinin yazılışına tesiri
üzerinde ne düşünüyorsunuz?
. Dönemin muhaddislerinin başkalarını eleştirmeleri ve kendilerinin de başkalarınca
eleştirilmeleri sizce neye işaret sayılabilir?
. Bu ünitede işlenen kitaplarda çok sayıda zayıf hadis olmasının sebepleri sizce neler
olabilir?
. Bir muhaddis uydurma olduğu açık olan bir hadisi sizce neden rivayet ediyor olabilir?
. Örnek metinlerde gördüğünüz şekilde aynı hadisin farklı lafızlarla geliyor olmasını nasıl
yorumluyorsunuz?
. Örnek metinleri göz önünde bulundurduğunuzda, hadis rivayetinde yapılan yaygın hatalar
sizce nelerdir?
. Örnek metinlerden yola çıkarak Hicrî 4.-5. asır muhaddislerinin hadisleri inceleme
yöntemleri hakkında ne diyebilirsiniz? Bu yöntemleri yeterli ve başarılı buluyor
musunuz?
. Bu dönemin eserlerinde garîb ve illetli hadislere olan özel ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?

46
Değerlendirme Soruları
1. Bir musannıfın şartlarına uyduğu halde kitabına almadığı hadislerin toplandığı
eserlere ne denir?
A. Tetebbu‘
B. Mustahrec
C. Mustedrek
D. Zevâ’id
E. Atrâf
2. Aşağıdakilerden hangisi Dârakutnî’nin Sunen’i için söylenemez?
A. Sahîh hadis içerir.
B. Hadislerin farklı tariklerini verir.
C. Çok sayıda illetli hadis içerir.
D. Ana konusu ahkâm hadisleridir.
E. Râvî isimlerine göre tasnif edilmiştir.
3. Aşağıdaki hadis hangi hadis çeşidine örnektir?
...... ... ..... ... .. .... .. ... .. ... ...... ...... .... .... .. ..... ...... ... ... ... ... ..... .. .... .... .... ...
...... .. .... ... ... ..... ... ... .. .. .. .... .. ... ...... .. .... .. .... ... : .... ... ... .. ...... .... .... ....
...... .......
A. Merfû‘
B. Maktû‘
C. Mursel
D. Mevkûf
E. Mevzû‘
4. Aşağıdaki hangi kitabın Buhârî ve Muslim’in Sahîhleri ile ilgisi yoktur?
A. Ebû Nu‘aym’ın Mustahrec’i
B. Dârakutnî’nin İlzâmât’ı
C. Hâkim’in Mustedrek’i
D. Ebû Nu‘aym’ın Hılye’si.
E. Dârakutnî’nin Tetebbu‘u
5. Aşağıdaki hadisten çıkan sonuç nedir?
.. ... .... ... ... ..... .. .... .... ... .... .... .... .. ..... ... .... ... ...... .... ... ... ...... ......
A. Ramazan’da isteyen oruç tutmayabilir.
B. Oruç tutmayan kınanmalıdır.
C. Yolculukta, isteyenler oruç tutar, istemeyenler tutmaz.
D. Rasûlullah Ramazan’da yolculuk etmeyi severdi.
E. Yolculukta oruç tutmak çok sevaptır.
47
Kaynakça
Atmaca, Veli. (2006). “Beyhakî, İlmî Hüviyeti ve Hadis İlimlerinde ‘Tür Edebiyatı’na Katkısı.”
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26, ss. 158-173.
Aydınlı, Abdullah. (2009). Hadis Istılahları Sözlüğü. 3. basım. İstanbul: M.Ü. İlahiyat Fakültesi
Vakfı.
______. “es-Sünen (Dârakutnî).” DİA, c. 38, s. 148.
el-Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el-Huseyn. (2003). es-Sunen el-Kubrâ. Thk. Muhammed
Abdulkâdir Atâ. Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye.
Brown, Jonathan A.C. (2004). “Criticism of the Proto-Hadith Canon: al-Daraqu.ni’s adjustment
of the .a.i.ayn.” Journal of Islamic Studies 15:1, ss. 1-37.
Çakan, İsmail Lütfi. (2009). Hadis Edebiyatı: Çeşitleri, Özellikleri, Faydalanma Usulleri. 7.
basım. İstanbul: M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı.
Dihlevî, Abdulaziz b. Şah Veliyyullah. (1986). Büstânu’l-Muhaddisîn. Terc. A. Osman Koçkuzu.
Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
ed-Dârakutnî, Ali b. Ömer. (2003). Sunenu’d-Dârakutnî. Thk. Şu’ayb el-Arna’ût ve diğerleri.
Beyrut: Mu’essesetu’r-Risâle.
Ebû Gudde, Abdulfettâh. (2006). “Sünnet İfadesinin Dini Anlamı ve Dârekutnî’nin Sünen’inin
Konumu.” Çev. Enbiya Yıldırım ve Mesut Duman. Usûl: İslam Araştırmaları 5, ss. 77-
108. (es-Sunnetu’n-Nebeviyye ve Beyânu Medlûlihâ eş-Şer‘î ve’t-Ta‘rîf bi-Hâli
Suneni’d-Dârakutnî’nin tercümesi)
Ebû Nu‘aym Ahmed b. Abdullah el-İsfahânî. (1988). Hılyetu’l-Evliyâ’ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ’.
Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye.
______. (t.y.). el-Musnedu’l-Mustahrec alâ Sahîhi’l-İmâm Muslim. Tah. Muhammed Hasen
Muhammed Hasen eş-Şâfiî. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye.
Ebu Zehv, Muhammed. (2007). Hadis ve Hadisçiler: Hz. Peygamber’in Hadislerine
Müslümanların Hizmetleri. Terc. Selman Başaran ve M. Ali Sönmez. İstanbul: Ensar.
Efendioğlu, Mehmet. “es-Sünenü’l-Kübrâ.” DİA, c. 38, ss. 148-150.
Güner, Osman. (1998). “Hâkim en-Nîsâbûrî ve Müstedrek Üzerine (Genel Bir Değerlendirme).”
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 10, ss. 141-158.
el-Hâkim en-Nîsâbûrî. (1997). El-Mustedrek ale’s-Sahîhayn. Thk. Mukbil b. Hâdî el-Vâdi‘î.
Kahire: Dâru’l-Harameyn.
Hatiboğlu, İbrahim. “Müstedrek.” DİA, c. 32, ss. 111-112.
______. “el-Müstedrek.” DİA, c. 32, ss. 112-113.
Kandemir, M. Yaşar. “Hâkim en-Nîsâbûrî.” DİA, c. 15, ss. 190-193.
Kandemir, M. Yaşar ve Yusuf Şevki Yavuz. “Beyhakî, Ahmed b. Hüseyin.” DİA, c. 6, ss. 58-62.
Keskin, Yusuf Ziya. (2003). Ebû Nu‘aym el-İsfahânî: Hayatı, Eserleri ve Hadis İlmindeki Yeri.
İstanbul: Beyan.
Kettânî, Muhammed. (1994). Hadis Literatürü: Er-Risâletü’l-Mustatarafe li-Beyâni Meşhûri
Kutubi’s-Sünneti’l-Müşerrefe. Terc. Yusuf Özbek. İstanbul: İz.
Ruhaylî, Abdullah b. Dayfullah. (t.y.). el-Imâm Ebu’l-Hasen ed-Dârakutnî ve Âsâruhu elİlmiyye.
Cidde: Dâru’l-Endelus el-Hadrâ.
Sandıkçı, Kemal. “Müstahrec.” DİA, c. 32, ss. 111-112.
Topaloğlu, Nuri. “Beyhâkî: Hayatı, Eserleri ve Şahsiyeti.” Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi 1 (1983): 333-347.
Türer, Osman. “Ebû Nuaym el-İsfahânî.” DİA, c. 10, ss. 201-204.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Medine-web 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Mustafa İslamoğlu Sözler Medineweb.net Videolar Mihrinaz 2 190 30 Nisan 2023 16:51
Şirk Hakkında Kuran Ne Diyor? Medineweb.net Videolar Medine-web 0 148 29 Nisan 2023 18:52
DÜNYA KABE'NİN NERESİNDE Hacc-Umre-Kurban Medine-web 0 924 27 Nisan 2020 21:40
T.B.Teknolojileri-2 Vize Konuları Ozet(2017) Temel Bilgi Teknolojileri 2 Medine-web 3 2585 06 Ekim 2017 20:31