Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Aralık 2013, 15:30   Mesaj No:9

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Din Felsefesi Ders Notları (14 Hafta)

9. HAFTA
DİNİ ÇEŞİTLİLİK VE DIŞLAYICILIK:
DİNİ ÇEŞİTLİLİK:

Büyük dinler hiçbir zaman diğer dinlerle tümüyle bağlantısız olmadılar; onların kaynakları ve gelişmeleri birbiriyle iç içedir. Pek çok Sami dininin arasından, Yahudilik kendine has hususiyetçiliği geliştirdi, Hıristiyanlık Yahudilikten doğup gelişti, daha sonra İslam her ikisiyle de irtibat halinde gelişti. Hinduizm Ari istilacıların düşüncesi ve amelleriyle Hindistan'ın yerli dini Dravid dinini birbiriyle karıştırdı. Budizm, hem Konfüçyanizmle hem de Taoizmle etkileşim yoluyla Çin'de, Hindu münzevi kültürüne karşı bir tepki olarak ortaya çıktı. Büyük dinler hakkında doğru olan şey bunlardan türeyen mezhepler veya dinler hakkında çok daha doğrudur: Bahailik İslam'dan, Mormonluk, Christian Science ve Üniteryanizm (Tekçilik) Hristiyanlık'tan, Unificationism (Birlemecilik) ise Kore Protestanlığı, Yeni-Konfüçyüsçülük ve Budizm'den, Sih dini, Hinduizm ve İslam'dan.
Çeşitli dinler arasında amel, ibadet ve inanç bakımından benzerlikleri de görmezden gelemeyiz.Pek çok dini törende mumlar ve tütsü kullanılır ve bu törenler Tanrılara muhtelif adakların sunulmasını ihtiva eder; Hindular ve Hıristiyanlar mukaddes bir yemek yerler, Müslümanlar, Hindular, Jainler ve Sihler ibadet mekânlarına girerken ayakkabılarını çıkarırlar. İnançlara gelince, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam tektanrıcıdır; dinlerin kahir ekseriyetinde ruhi varlıkların insanların işlerini etkilediği inancı vardır; avatarlar (ilahın fiziksel bedenlenmeleri) Hıristiyanlıkta ve Hinduizm'de önemli bir rol oynar; Konfüçyanizm'de ve Hıristiyanlıkta Altın Kural öne çıkar.
Fakat dikkate değer farklılıklar da mevcuttur. Theravada Budizm ilahsızdır; Vedantaiya inanan Hindular (Brahman veya ikiliksiz Mutlak olarak tabir ettikleri) Mutlak Gerçekliğin bütün ayrımlardan münezzeh olduğuna inanırlar. Ortodoks Hıristiyanlık teslisçi (üçlemeci) ve Hinduizm çoktanrılıdır, buna karşılık İslam ve Yahudilik tavizsiz şekilde tektanrıcıdır.
Bizim diğer insanlara nasıl yaklaşacağımız sorusu ahlaki bir sorudur. Diğer dinlerin mensuplarına, en azından, diğer insanlara muamele ilgili olarak kendi dinimizin ahlaki hükümlerinin gerektirdiği şekilde muamele edilmelidir.
Çoğu zaman, müsamaha, anlayış, gözetme ve merhamet gibi kelimeler tartışmaların anahtar kelimeleridir.
Bazen, insanların doğruluk iddialarını değerlendirmekle onlarla ahlaki ilişki kurmanın ayrı ayrı meseleler olduğu unutulmaktadır. Dolayısıyla, bazıları şunu ileri sürerler: Eğer biz, her kim neyin doğru olduğunu düşünüyorsa o onun için doğrudur şeklinde izafiyetçi bir iddiayı kabul etmezsek ve dini hakikatlerin özneler arası ve kültürler arası (geçerli olacak tarzda) değerlendirilebileceğine olan inancı terk etmezsek, farklı dinlere mensup insanlara karşı müsamahasız olmuş oluruz. Bu iddianın sahipleri, daha sonrada çabucak -cihat, haçlı seferleri, terörizm, Engizisyon mahkemeleri ve katliamlar gibi- dinin kusurlarına yüklenir.
DIŞLAYICILIK:
Bu konudaki en eski ve en azından geçmiş dönemlerde en yaygın olan görüş, Türkçeye dışlayıcılık veya tekelcilik olarak çevrilen ekslusivizmdir.

Bu anlayışı ifade etmek için İngilizcede kullanılan terimlerden biri de "absolutism", mutlakçılıktır.
Dışlayıcılık; doğruluk, kurtuluş, özgürleşme, insanın kendini gerçekleştirmesi, ya da dinin nihai amacı olarak her ne düşünülüyorsa onun, sadece tek bir dinde bulunduğunu ve sadece o din yoluyla elde edilebileceğini savunan yaklaşımdır. Bu yaklaşım, öteki dinlere mensup insanların, dini yaşamlarında samimi, ahlaki davranışlarında dürüst ve dinlerinde bazı doğru inançlara sahip olsalar bile, kendi dinleri yoluyla kurtuluşa eremeyecekleri anlamına gelmektedir. Hıristiyanlığın en azından on beş asırlık tutumu, tüm insanların, eğer kurtuluşa ermek istiyorlarsa, Hıristiyan olmaları gerektiği şeklindeydi. Ortaçağın çeşitli dönemlerinde Papalığın yayınladığı deklarasyonlarda yalnızca putperestlerin değil, Yahudilerin ve heretik grup mensuplarının da, ölmeden önce Kiliseye katılmadıkları sürece, ebedi olarak cehennemde kalacakları belirtilir.
Geleneksel Katolik öğretisinin bu yönü, exra ecclesiam nulla salus,"kilise dışında kurtuluş yoktur" dogmasında özetlenmiştir. Kilise veya Hıristiyanlık dışında kurtuluş imkanı olmadığını ve dolayısıyla bu dairenin dışında kalanların ebedi cehennemde kalacaklarını belirten bu dogmanın, günümüzde Protestan fundamentalistler ve aşırı evanceliklerle, II. Vatikan Konsili öncesi anlayışı taşıyan bazı Katolikler arasında bulunabilmektedir.
Modern Hıristiyan teolojisinde ve din felsefesinde Hıristiyan dışlayıcılığın en belirgin temsilcisi olarak, Protestan teolog Karl Barth gösterilir. Ona göre kurtuluş sadece Tanrı'nın doğru vahyi yoluyla gelir.
Dışlayıcılığın temel tezlerine bakıldığında, en önemli özelliğin, tek bir dini mutlak kabul edip ötekileri doğruluk ve kurtarıcılık alanından dışlamaktır. Kurtuluşu tek bir din sağlar, "öteki dinler" terk edilmelidir. Üçüncü asır gibi erken bir dönemde oluşturulan ve bu konuyu özetleyen Hıristiyan dogmasına göre, kilise dışında kurtuluş yoktur. İkinci özellik olarak, peygamber veya din kurucusu, ilahi etkinliğin biricik mahallidir. Dışlayıcılar genellikle, dinlerinin peygamberi veya kurucusunun, ilahi etkinliğin biricik mahalli olduğuna inanırlar. Bu, Hıristiyanlar için Hz. İsa, Müslümanlar için Hz. Muhammed'in durumunda olduğu gibi, tek bir kişi olabilir; veya Mahayana Budizmindeki Bodhisatvaların durumunda olduğu gibi, birden çok kişi grubu olabilir. Tanrı bu kişilerin aldıkları vahiy yoluyla konuşmakta veya varlığını göstermektedir; dolayısıyla, sadece bu ilahi elçiye veya aracıya ve onun öğretilerine inanmakla veya onun gösterdiği türden amellerde bulunmakla kurtuluşa erişilebilir.
Hick'e göre, dini görüş birliğine varma yolundaki üç büyük güçlük arasında en büyüğü, her dinin, kendisinde ilahi gerçekliğin vahyedildiğine inanılan kutsal metinleri
ve bunlara aracılık eden kutsal kurucularının bulunmasıdır.
Bir çoğulcu olarak o, bu güçlüğün aşılmasından yanadır. Dışlayıcılığa ait üçüncü bir özellik, insanların, bu tek dine davet edilmeleri gerektiğidir. Hick'e göre, kendisi ile birlikte modern zamanlardaki başka Hıristiyan düşünürlerini de insanların dini durumlarını anlamak için başka yol arayışlarına sevk eden birçok neden vardır; ancak
bunların en önemlilerinden biri, ekslusivist anlayışta görülen "ahlaki çelişki" veya "paradoks"dur.

Hick, Hıristiyan tekelciliğinin, teorik açıdan paradoksal ve yanlış olduğu gibi, pratik hayatta da çok zararlı etkilerinin olduğu görüşündedir. Bu zararlı ve tahripkar etki, Avrupalı Hıristiyanların, dünyanın siyah ve sarı ırklarıyla, ve Yahudilerle ilişkilerinde açıkça görülür. Ona göre, Hıristiyanlığın üstünlüğüne olan inanç; emperyalizm, kolonicilik, beyazların öteki insanlar üzerindeki egemenlik ve sömürgeciliği gibi olumsuz ilişkilerin sürdürülmesine ve meşru gösterilmesine yol açmıştır. Batı emperyalizmine, misyonerliğin de olumsuz katkıları olmuştur. Ne var ki, Hick'in belirttiğine göre, son yetmiş seksen yıldır, düşünen birçok Hıristiyan, bu mutlakçı tutumdan yavaş yavaş vazgeçmiştir. Bu tutum değişikliği, Keşif çağı ile başlayıp, Andını anma dönemi ile sürmüş; daha kolay seyahat, telefon, televizyon ve en son internet ağının gelişip yaygınlaşmasıyla, zorunlu olarak ileri bir safhaya ulaşmıştır.
Dini çeşitliliğe felsefi yaklaşımlar şu üç geniş başlık altında tasnif edilebilir: Dışlayıcılık, çoğulculuk ve kapsayıcılık. Dışlayıcıya göre, kurtuluş, özgürleşme, insanın kemale ermesi, ya da dinin nihai amacı olarak kabul edilen şey,
her ne ise o, sadece hususi bir dinde bulunur veya onun aracılığıyla elde edilir. Her ne kadar diğer dinler de hakikatler ihtiva etseler de, kurtuluş veya özgürleşme yolunu sağlamada yalnızca bir din tek başına etkindir.
Diğer dinlerin mensupları, dindarlıklarında samimi olsalar ve ahlaken dürüst olsalar da, kendi dinleri aracılığıyla kurtuluşa eremezler. Kurtulmak için biricik haberdar olmaları ve onu kabul etmeleri zorunludur.
Bu din tarafından tayin edilen yegâne yoldan kurtuluş
planı, kurtuluş için hem ontolojik olarak zorunlu (kurtuluşun objektif şartlarının gerçekten bulunması zorunlundur) hem de epistemolojik olarak zorunludur (kurtuluşu arayanların bu şartları bilmesi zorunludur).
Bu türden inançlar Hıristiyanlığı yayma gayretini ve misyonerlik hevesini izah etmeye yardım eder.
Dışlayıcılık, yalnızca Hıristiyanlığa ait bir fenomen değildir; dinlerin çoğu özü itibariyle dışlayıcıdır. Mesela, Müslümanlar diğer peygamberlere verilmiş olan vahyin eksik olup, doğru olmayan şeylerle karışık olduğunu kabul ederler. Muhammed Tanrı'nın hakiki ve son peygamberidir ve "öğretileri mutlak surette kâmildir; Tanrı'yı ve onun hayat sistemini bilmenin tek kaynağı Muhammed (a.s)'dir." "İşte Kur'an'ın bu hususi özelliklerden dolayı, dünyanın bütün halkları ona inanmaya yönlendirilmektedir. Onlara bütün diğer kitapları bırakıp sadece onu takip etmeleri söylenmektedir." Hıristiyanlar, sadece kısmi doğrulara inanan sapıklardır, müşrikler ise kâfirlerdir.
DIŞLAYICILIĞIN ELEŞTİRİSİ:
Birçok kişi, diğer dinlerin müminlerinin sırf belirli bir dinin müjdesini işitmemiş ve kurtuluşu da emredilen tarzda aramamış olduğu için mahkûm edilmiş olmasına inanmakta güçlük çekerler. Ahlaken dürüst veya son derece erdemli hayatlar süren, Tanrı'ya ve başkalarına adanmış insanlar her dinde bolca vardır. Onlar, kendi dinlerinin insanları dönüştürme vaadini yerine getirebileceğinin canlı delilidir. Hususi bir dini aracıyı kabul etmediler, birisinin öğretilerini veya adetlerini takip etmediler veya Tanrı'yı hususi bir tarzda tasavvur etmediler diye başarısız mı oldular?


Kurtuluş için gerekli olan şeyi hiç duymamış veya onu anlamaktan aciz birini mahkûm etmek Tanrı için adaletsizce olur. Buna cevap olarak, şuna dikkat edilmelidir ki dışlayıcıların tamamı Tanrı'nın bu dünyadayken hak
dinle hiç karşılaşmamış olanları mahkûm edeceğini benimsemezler. Bazı dışlayıcılar, seven ve adil olan bir Tanrı'nın insanlara ölümden sonra kurtulma mesajını işitme ve anlama fırsatları vereceğine, dolayısıyla en nihayetinde herkesin kurtuluş için eşit fırsata sahip olmuş olacağına inanırlar. Kurtuluş, mesajın erişilebilir olmasına veya onunla karşılaşmış olmaya değil, fakat kişinin bilerek onu kabul etmesine bağlıdır. Ancak bu fırsatı tanıdıktan sonra, Tanrı hala hakikati inkar etmeye devam edenlere hükmünü geçirecektir.
Başkaları da dışlayıcılığa karşı çıkarken şu gerekçeye dayanır: Bütün insanların kendisini bilmesini, sevmesini
ve kendisine ibadet etmesini arzu eden bir Tanrı, vahyini belirli bir zamanla, yolla, kişiyle, cemaatle veya kültürle sınırlamaz. Tıpkı reklamcıların kendi mesajlarını farklı kitlelere göre ayarladıkları gibi, sonsuz bir Tanrı da farklı kültürlere çeşitli yollarla hitap edebilir, kendi mesajını o kültürün motiflerine ve düşünce kalıplarına uyarlayabilir. Dolayısıyla, din insanın yaratıcı aklının ilahi vahiyle kavgaya tutuşmasını gerektirmez, fakat ilahi vahyin veya kurtarıcı hakikatin çeşitli algılanışlarını izhar eder. Barth, tek bir vahyin bulunduğunu varsayar; dolayısıyla da bütün dini bu vahiyle karşılaştırır. Fakat farklı şekillerde iletişim kurabilen ve ilahi vahiy aldığını ya da o vahyin ta kendisi olduğunu iddia eden bireyler aracılığıyla iletişim kurabilen sonsuz bir Tanrı göz önüne alındığında, bu varsayım sorgulanabilir.
DIŞLAYICILIK VE GEREKÇELENDİRİLMİŞ
İNANÇ:

Bu itirazlar dikkate alındığında, sorulacak önemli soru şudur: Dışlayıcılar kendi görüşlerinin doğru olan tek görüş olduğunu savunmakta haklı olabilirler mi, ya da dışlayıcılık bir kibir işareti midir? Birincisi, pek çok insanın belirli bir inancı kabul etmesi onun doğru olduğu anlamına gelmez.
Dolayısıyla, itinalı bir dışlayıcı kimseyi duraklatan şey, çeşitli görüşlerin varlığı değil; fakat ciddi görünen ve hem kendi dinlerini hem de başkalarının dinlerini özenle mülahaza etmiş olup kendi görüşlerinin gerekçelendirilmiş olduğuna inanan kimselerin farklı dini bakış açılarının müdafaasını yapmakta oluşudur. İkincisi, şuna dikkat çekmek gerekir ki, sırf dini inançların çeşitliliği, dışlayıcı kimse için bir mesele teşkil etmez.
Kısaca Plantinga, dini çeşitliliğe başvurmanın dışlayıcılığı iptal etmediği fakat zayıflattığı sonucuna varır. Bir müminin güven derecesi veya iman derecesi bu yolla zayıflayabilir, fakat zayıflaması illa da gerekmez.
Paul Griffiths dini öğretilerin beş tür işe yaradığını iddia eder. Onlar, dini cemaatin hayatını ve davranışlarını idare eden kuralları sağlar; sahih akidenin sınırlarını gösteren hakikatleri ifade ederler, hangi inançların cemaat içinde kabul edileceğini veya edilmeyeceğini belirtirler; cemaatin manevi tecrübelerini ve dini adetlerini şekillendirirler; eğitim ve cemaate kazandırma faaliyetleri ile üyeleri dini cemaate katma aracı olarak iş görürler; ve kurtuluş için gerekli şeyleri izah eden doğruları ifade ederler.

Alıntı ile Cevapla