Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Aralık 2013, 14:31   Mesaj No:10

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Cevap: Din Felsefesi Ders Notları (14 Hafta)

10. HAFTA
DİNİ KAPSAYICILIK:
KAPSAYICILIK:

Kapsayıcılık, nispeten yeni bir kavram ve anlayış olmasına rağmen, kısa zamanda modern Hıristiyan teolojisinde oldukça kabul gören bir paradigma haline gelmiştir. Birçok kişinin belirttiğine göre, son zamanlarda Hıristiyan âleminde, dışlayıcılığın aşırılığının karşısında, öteki dünya dinlerine karşı yeni ve daha pozitif bir tutum olarak kapsayıcılık yaygınlaşmaya başlamıştır. Hatta kendisi çoğulculuğun mimarı ve savunucusu olan John Hick'in iddiasına göre, Hıristiyanlar arasında "bugün en yaygın olan görüş" budur. Benzer bir ifadeyle, başka bazı yazarlar da, kapsayıcılığı, özellikle Roma Katolik Kilisesi başta olmak üzere Hıristiyanlığın, 1960'lardan sonra, öteki dinlerle ilgili anayol (mainline) modeli olarak nitelemektedir.
Kapsayıcılığa göre, kurtuluş sadece İsa Mesih yoluyladır; fakat yine de Tanrı bütün dünyayı yarattığına, İsa Mesih tüm insanlık için öldüğüne ve Kutsal Ruh bütün yaratıklara hayat verdiğine göre bu kurtuluş bütün insanları kapsayıcıdır. Bu yüzden bu anlayışa, kapsayıcılık denir.
Hıristiyan olmayanlar da, buna göre, Hıristiyan kurtuluşunun kapsama alanına girer.
Kapsayıcı anlayışa göre, dışlayıcılarda olduğu gibi, yine tek bir din kesin doğruluğu temsil eder; bununla birlikte öteki dinler, değersiz ve hatta şeytanı görülmek yerine, kesin doğru olan bu dinin bazı yönlerini yansıtıcı, veya
ona doğru bir yönelim oluşturucu olarak görülürler.
Kapsayıcılığın savunucularından Clark H. Pinnock'a göre, o, şu iki öncül ve sonuçtan meydana gelir: "Kapsayıcılık, Tanrı bütün dünyada hazır-ve-nazır olduğundan, Tanrı'nın inayeti de, şu veya bu şekilde, belki dini hayat alanı da dahil, bütün insanlar arasında işlemektedir. O, insan ırkının kurtuluşunda dinin, tam bir kurtuluşun sadece kendisinde bulunduğu Mesih'in müjde'sine (gaspel) hazırlayıcı bir rol oynayabileceği ihtimalini göz önünde bulundurur." Bu son iki cümlede, eğer bir dilden ötekine çevrilmiş olmanın getirdiği kapalılık yoksa, metnin anlamı son derece açıktır.
Buradaki kapsayıcılığa özgü anahtar sözcüklerden
biri, "hazırlayıcı" (veya 'hazırlık niteliğinde', preparatory) sözcüğüdür; öbürü de, öteki dinlerdeki hazırlayıcılık niteliğine rağmen, tam bir kurtuluşun "sadece" (alone)
tek bir dinde, Hıristiyanlıkta, olduğudur.
Bir kapsayıcı (veya inklusivist), kendi dinine, doğruluk
ve kurtarıcılık gibi konularda özel bir değer atfeder; ama öteki dinlere de, göreceli değerler verir. Bu yaklaşımda,
biri dışında bütün dinler toptan ve tamamen yanlış ve mensupları ebedi helaka müstehak sayılmadıkları gibi,
tüm dinlerin hepsi birbirine eşit de görülmez. Kapsayıcılığın artıları arasında sayılabilecek bir başka husus, onun, aşırı yönleri olmayan, ılımlı, orta yolda bir yaklaşım olmasıdır.
O, orta bir yerde olduğu için, onun iki yanında, uçlarda bulunan, hem exclusivizme hem de pluralizme benzer ve yakın yönleri vardır. Exclusivizme benzer bir şekilde, inclusivizmde de, aynı ölçüde veya derecede olmamakla birlikte, "tek" din üzerinde vurgu vardır. Kurtuluşun yolu sadece tek bir din vasıtasıyla tam olarak bilinebilir. Fakat pluralistlere benzer şekilde, inklusivistler, bu tek doğru dini işitmeyenlerin ve hatta kabul etmeyenlerin de kurtuluşa erebileceklerini savunurlar.
İnklusivizm, öteki uçlardaki görüşlere göre, daha ılımlı, orta yolda bir görüş iken; ekslusivizm ve pluralizm, daha radikal ve daha uçta bulunan görüşlerdir. İnklusivizmin doğruluk ve kurtarıcılık açısından diğer dinlere bakışı, exclusivizmin sınırlarını aşmakta, ama pluralizmineşitlikçi ve daha geniş sınırlarına da ulaşmamaktadır.
20.Yüzyılın ikinci yarısında, II. Vatikan Konsili;
Hinduizm, Budizm ve İslam’ın inanç esaslarını ve ameli yönlerini özetledikten sonra, bunların "doğru ve kutsal" şeyler içerdiklerini ve "her insanı aydınlatıcı hakikatler" bulundurduklarını beyan eder. Konsilin kararına göre,
kendi hatası olmaksızın İsa'nın incili veya Kilisesini bilmeyen, fakat buna rağmen samimi olarak Tanrı'yı arayanlar ve vicdanlarının sesine uyarak iyi bir hayat yaşamaya çalışanlar da ebedi saadete kavuşabilirler.
O tarihten sonra başta Katolikler olmak üzere birçok Hıristiyan teologun anlayışında bu yönde değişiklikler olmuş; çoğunluk bunu, iyi ve ileri bir gelişme olarak değerlendirmiştir. Bununla birlikte, Konsilin kararlarını yetersiz bulanlar yok değildir. Çoğulculuğu savunan John Hick'in eleştirel değerlendirmesine göre, Vatikan'da alınan kapsayıcı karar, "gerçek bir probleme cevap niteliğinde gerçek bir hareketi temsil eder; fakat yine de, sorunun kalbine gitmekten ziyade mevcut dogmatik sistemi karmaşıklaştıran sadece bir teori döngüsüdür. Bu döngü, Hıristiyan incili ile hiç karşılaşmamış olan teistleri ("samimi olarak Tanrı'yı arayanlar"ı) kaplamak için tasarlanmıştır.
Hick'in işaret ettiği gibi, bu Konsil'in, öteki dinlerin,
kendi başlarına ve tamlık arz eden kurtuluş yolları
olduğunu açıkça söylemediği bir gerçektir. Konsil'in ötekilerin kurtuluşuna bakışında müphem noktalar vardır. Çünkü orada öteki dinler hakkında çok yeni ve pozitif şeyler söylenmekle birlikte, yine de son tahlilde, "kurtuluş için kilise zorunludur" iddiası sürdürülür ve "sadece her şeyi kapsayıcı kurtuluş yolu olan Mesih'in Katolik Kilisesi
yoluyla kurtuluş vasıtalarının tamlığı bulunabilir" denilir.
Kapsayıcılığın, eleştiriye açık noktalarının yanında, artıları arasında sayılabilecek, övüldüğü hususlardan biri, onun, Hıristiyanların öteki dinlerle sadece diyalog içinde olabileceği değil, olması gerektiği üzerindeki ısrarıdır.
Kapsayıcılığın artıları arasında sayılabilecek bir başka husus, onun, aşırı yönleri olmayan, ılımlı, orta yolda bir yaklaşım olmasıdır. O, orta bir yerde olduğu için, onun
iki yanında, uçlarda bulunan, hem exclusivizme hem de pluralizme benzer ve yakın yönleri vardır.
Kapsayıcılığın artı hanesine yazılabilecek özelliklerden biri de, onun genelde veya diyalogda doğruluğa ve kritere yaptığı vurgudur. Öyle görünüyor ki, kapsayıcılar, ne dışlayıcılar gibi mutlak hakikatin tek sahibi olduğunu
iddia ediyorlar ne de çoğulcular gibi genelde ve bilhassa
din özelinde kriterin bilinemezliğini ve doğrunun bulunamazlığını öne sürüyorlar. Evancelik dışlayıcıların epistemoloji anlayışı, orta' çağın dinde, yeniçağın bilimde bulduğuna inandığı mutlakçı, evrenselci, nesnelci anlayışı yansıtıyor. Kapsayıcılığın dinsel, ya da daha doğrusu muhafazakâr- gelenekçi dinsel, anlayış açısından bakıldığına artı hanesine, felsefi ya da liberal/modernist dinsel anlayış açısından bakıldığında ise eksi hanesine yazılabilecek bir özellikleri, dinin kutsal metinleri ve tarihsel dogmaları karşısında takındığı tavırdır.

Kapsayıcılık, gerçekten, dinin kutsal metinlerine
ve geleneksel doktrinlerine bağlılığı sürdürmeye ve yorumlarında bu sınırın son noktasını aşmamaya
özen gösteren bir yaklaşımdır.
Bu, ötekilere yaklaşımda yeni yorumlara açık ve ötekilerle dostluğa son derece istekli olmakla birlikte, sadece içinde doğduğu dinsel gelenek ve kendi özgür seçiminin dışında kazanıp taşımak zorunda olduğu bir kimlik vb. olarak değil de, gerçekten kendisini bilhassa ölümden sonraki hayatında kurtaracağına yürekten inandığı dininin ana özelliklerini korumaktan ödün vermek istemeyen her dinden insana cazip gelebilecek bir yöndür.
Son olarak, başka bir dinden Hıristiyan kapsayıcılığına bakıldığında onda görülen en eksi nokta ise, bize göre, ne anonim Hıristiyan kavramı, ne de vahiyde ve kurtuluşta daha üstünlük iddiasıdır. Zira bir dine gerçekten inanmış olmanın ne olduğunu bilen, herhangi bir dindeki saf ve samımı mü'minin psikolojisini empati kurma yeteneği içinde anlamaya çalışan herkes, aşırıya gitmeyen, polemiğe kaçmayan bir üstünlük iddiasının, sözlü olarak söylenmese bile kalplerde zımnen zaten var olabileceğini bilir ve bunu normal karşılar. Misyonerlikte veya diyalogda ısrarlı bir fikri saldırı yahut polemik meselesi yapılmadığı sürece, herhangi bir dinden insanın kendi dinini üstün görmesi normal ve hatta doğal bir şey olsa gerektir.
Ancak Hıristiyan kapsayıcılığının, öteki dinleri Hıristiyanlık için "hazırlayıcı" mahiyette görmeleri ve bunu bilinçli bir biçimde sık sık vurgulamaları, onlardaki en hoş olmayan anlayıştır. Ötekilere anonim Hıristiyan olarak bakmak bile, onları yine de oldukları ve hep olmak istedikleri gibi kabul etmek şeklinde yoruma müsaittir; oysa "hazırlayıcılık" kavramı, bu insanların bu dünyada veya öte dünyada
bir gün mutlaka dinlerini değiştireceklerini ve Hıristiyan olacaklarını iddia etmek anlamına gelmektedir. Üstelik
de onlar, nihayette kendi varacakları yerin, bu ifadenin çağrıştırdığı küçültücü ifadeyle, cahilidir, bilgisine sahip değildir; oysa Hıristiyanlar, ötekilerin kendi kaderleriyle ilgili bilmediklerini bile bilmektedirler.
Sonuçta, kapsayıcılık, kişinin kendi dini ile öteki dinler arasında, özel dini değerleri ile evrensel dini değerler arasında, önceliği kendi dinine vermek suretiyle, dengeli
bir anlayış geliştirmeye çalışan, dışlayıcılık kadar olmasa da, teolojik özellikleri ağır basan, çoğulculuk kadar olmasa da, entelektüel yönleri de bulunan, çok kısaca ifade etmek gerekirse savunucularına göre 'orta yolda' çoğulcu eleştirmenlerine göre ise 'yolun ortasında' olan bir yaklaşımdır.
Eğer biz farklı dinlerin hayat dönüştürücü tecrübeler sunduğunu ve muhtelif yollarla ve çeşitli yerlerde Tanrı'
nın kendini vahyettiğini veya lütufkar bir tarzda fiilde bulunduğunu onaylarsak, bir taraftan da dini iddiaların ya doğru ya da yanlış olduğunu kabul edersek, dini kapsayıcılık denen şeyi benimseyebiliriz. Kapsayıcılar, bir taraftan dışlayıcılıkla birlikte, kurtuluş için sadece bir dinde bildirilmiş olan mutlak bir şart olduğunu benimserler.
Kurtuluşun elde edilebilmesi, hak bir dinde vahyedilmiş olan belirli şartların yerine getirilmesi sayesindedir.



Felsefi dilde söylersek, husus! bir kurtuluş hadisesi ontolojik olarak kurtuluş için zorunlu olabilir (bu olmaksızın kurtuluş olamaz) fakat epistemolojik olarak zorunlu olmayabilir (kişinin kurtulması veya özgürleşmesi için onu bilmesi gerekmez). Katolik teolog Karl Rahner, insanların ancak husus! bir kurtarıcı hadisenin meydana gelmiş olması sayesinde kurtuluşa erebildiklerini iddia etmiştir. Hıristiyanlık mutlak bir dindir ve başka bir dini n kurtuluşa götüren yolu sağladığını kabul edemez. Tanrı'nın İsa'da bedenlenmiş olup bütün insanlar için haçta ölen yegane Kelimesini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda İsa Mesih'in insanlara geleceği sosyal bağlamı da temin eder. Ancak Tanrı sevgidir ve herkesin kurtulmasını arzu eder.
Bu kurtuluşu sağlamak için Tanrı, İsa'nın kefaret ödeyen ölümünün ve yeniden dirilişinin sonuçlarını herkese, hatta İsa'yı ve ölümünü hiç duymamış veya onun Rab oluşunu hiç kabul etmemiş kimselere bile uygular.
KAPSAYICILIĞIN ELEŞTİRİSİ:
Eğer kişiler belirli bir dini gelenekten hiç haberleri olmaksızın kurtuluşa erebilirlerse, niçin onları bir dine döndürmeye çalışalım? Niçin onları bildikleri ve inandıkları üzere yaşamaya devam etmeye teşvik etmeyelim, böylece onlar kendi dinleri ışığında dönüşmüş hayatlar sürebilirler? Rahner'in görüşüne göre diğer dinlerin mensuplarının kendi imanlarının hakiki temelini bilmelerini sağlamak, onların Hıristiyanlığındaki gelişme aşamalarından biridir. "
Daha önceden anonim bir Hıristiyanlığın, otomatik olarak kendini gerçekleştirmesini lüzumlu kılan şeyler; lütfun ve Hıristiyanlığın bedenlenmeye dayanan ve sosyal yapısı ve Hıristiyanlığı daha açık ve saf ve daha etkili bir biçimde idrak eden bir bireyin kurtuluş için, diğer her şeyin eşit olması halinde, sadece anonim Hıristiyan olan bir bireyden daha fazla şansının olmasıdır." Diğer kapsayıcılık taraftarları şöyle cevaplayabilirler: Kişilerin kendi kurtuluşlarının asıl temelini bilmesi önemlidir zira, özgürleşme bilgi iledir, dolayısıyla hakikat önemlidir. Bu durumda dinlerin, diğer insanları kendi dönüşümlerinin hakiki objektif temeli hakkında aydınlatmak gibi bir görevleri vardır. Her halükarda, kapsayıcılığın dışlayıcı içeriği, kendi dinine döndürme propagandasını meşrulaştıran bir zemin temin eder. Başkaları, Rahner'in diğer dinlerin meşruiyeti konusundaki güvenini sorguladı.
Mesela, Hıristiyan teolog Clark Pinnock dinin bazen "karanlık, aldatıcı ve korkunç olduğunu" görür. "
Din çirkinliği, gururu, hatayı ve mürailiği besler" ve kurtuluşa götürmeye n benzer nitelikleri barındırır.
Aztek kurbanlarındaki karanlık tarafa, Haiti büyüsüne, Hindu Tanrıları Kali ve Şiva'ya ve "dindarın fakiri ihmal etmesini" caiz gören Hint kast sistemine dikkat çeker.
Dinler sosyal fenomenler olarak putperestçe olsa da, Tanrı Hıristiyan inancının dışındaki bireylerin hayatlarında da iş başındadır. Pinnock, kişilerde Tanrı'nın bulunduğu
yeri keşfetmek için iki ölçüt teklif eder: O kişiler Tanrı'dan korkarlar ve salih amel peşindedirler. Daha ciddi bir itiraz şöyledir: Eğer pek çok din kendinin tek hak din olduğu inancına sahipse, hangi dinin doğru iddiaya sahip olduğuna nasıl karar verilecektir? Bazılarına göre önemli olan yegane ilahi vahyin mahallini tespit etmektir.


Rahner ve Barth, Tanrı'nın İsa Mesih'te geldiğinden emindirler; Müslümanlar Muhammed'in Allah'ın kemale ermiş vahyini bize sunduğunu kabul ederler; Budistler, Buda'nın aydınlanma yolunu gösterdiğini ileri sürerler. Fakat bu durum problemi geriye doğru iter. İlahi vahye sahip olma iddiaları arasında nasıl hüküm vereceğiz? Bazıları bunu, iddia sahibinin hayatını değerlendirerek yapabileceğimizi ileri sürdüler.
DİNLERE KIYMET BİÇMENİN ÖLÇÜTLERİ:
Dini bakımdan tarafsız olup, mesnetsiz olmayan harici bir ölçütler kümesinin bulunabileceğinden şüphe eden filozoflar karşısında, Keith Yandell şunları teklif eder:
1. Bir dinin vazgeçilmez önermeleri birbirleriyle tutarlı olmak zorundadır.
2. Bir dini sistemin doğru olduğunu bilmek onun doğru olduğunu bilmekle uyumlu olmak zorundadır. Eğer sistemin doğruluğu onun doğruluğunu bilemememizi gerektirirse -mesela, Madyamika Budizm'de olduğu gibi, eğer bütün görüşlerin yanlış olmasını gerektirirse-bu durum onun doğruluğundan şüphe etmek için bir sebep teşkil eder.
3. Bir dini sistemin doğruluğu, onun doğru olması için var olması gereken şeyle uyumlu olmalıdır. Mesela, Mutlak Gerçekliğin hiçbir ayrım içermediği iddiası, bunu kabul eden dini hükümlerin doğru olup yanlış olmadığı iddiasıyla çelişkilidir.
4. Eğer bir dini sistemi teklif etmenin tek sebebi onun bir problemi çözme vaadi ise ve bunu yerine getirmekte başarısız olmuşsa, bu sistemi kabul etmek için bir sebep yoktur. Mesela, eğer acı ve ızdırap problemini çözmek üzere bir dini sistem ortaya konulmuş, fakat bunu açıkça başaramamış olsaydı, o dini sistemi savunmak için hiçbir sebep olmazdı.
5. Sistemin vazgeçilmez hakikatleri kesinlikle kanıtlanmış, mesela bilimlerdeki veya psikolojideki verilerle çelişmemeli
6. Bir dini sisteme aykırı olan delili bertaraf etmek için başvurulan suni hipotezler, o dini sistemin aleyhine delildir.
7. Bir sistem, insan tecrübesinin geniş menzillerini açıklayıp izah edebilmelidir.
8. Bir din bazı temel ahlaki ve estetik sezgileri tatmin etmeli ve kişileri ahlaken daha duyarlı ve sorumluluk sahibi olarak yaşamaya teşvik etmeli, o ilhamı vermelidir.
Bu liste dikkatle ifade edilmiş ve davetkardır, fakat
insan bu ölçütlerin mesnetsiz olup olmadığını merak ediyor. Mesela, bütün dünya dinlerinin yedi numaralı ölçüte uyduğu ileri sürülebilir, fakat herhangi bir dinin sunduğu izahın makbul olduğunu tespit etmek için ne tür ek ölçütler kullanılabilir? Bu listedeki ölçütler üzerinde daha fazla tefekkür etmenin gerekli olduğu açıktır.
Dini sistemler tarihsel olarak doğup gelişmiş karmaşık gövdelerdir. Bugün bir Hıristiyan’ın veya Budistin inandığı şey birinci yüzyıldaki Hıristiyanların veya sekizinci yüzyıl Hindularının kabul ettiklerinden farklıdır. Bu demek değildir ki çağdaş müminler Hıristiyan veya Hindu değildir. Fakat onların Hıristiyan veya Hindu oluşları sadece belirli inançları benimsedikleri için değil aynı zamanda Hıristiyan veya Hindu olan bir tarihsel geleneğe iştirak ettikleri içindir.
Alıntı ile Cevapla