Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Aralık 2013, 14:43   Mesaj No:2

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Din Sosyolojisi Ders Notları (14 Hafta)



2. HAFTA


1.SOSYOLOJİNİN TANIMI VE TEMEL KAVRAMLARI:
Sosyoloji; toplumu sosyolojik açıdan inceleyen bilim dalıdır. Sosyoloji, Latince toplum anlamına gelen “socius”kelimesiyle, Grekçe bilgi anlamına gelen “ logos”kelimelerinin “ sosyoloji ” şeklinde birleştirilmesinden meydana gelmiştir. Buna göre sosyoloji;toplumbilim ya da toplum bilgisi anlamına gelmektedir.
Ziya Gökalp, Prens Sabahattin gibi Osmanlı’daki ilk sosyolog ve sosyal bilimciler bu bilimi “ ilm-i içtimai ” ve “ içtimaiyyat ” kelimeleriyle karşılamışlardır.
Toplum
Birden fazla insanın oluşturduğu sosyal münasebetler ve sosyal teşkilatlar ağına toplum denir.
Sosyolojinin genel tariflerini şöyle sıralayabiliriz:
* İnsan cemiyetlerini ve bu cemiyetlerde meydana gelen çeşitli olayları araştıran bir bilimdir.
* Belli bir zaman ve mekândaki toplumu, toplumsal gerçekleri; vasıflayan, karşılaştıranve yorumlayanbir bilimdir.
* Toplumu yapısal ve fonksiyonel açıdan inceleyen bilim dalıdır.
* Toplumsal olayların, olgularınve süreçlerin bilimidir.
Sosyal Olay
Birden fazla insanın ortak davranışınasosyal olay denir. Sosyal olayda;ortak duygu, düşünce ve eylem söz konudur.
Mesela, üniversitedeki yemek fiyatlarını çok bulan iki öğrencinin yemekhaneönünde bunu protesto etmeleri bir sosyal olaydır. Sosyal olaylar kısa süreli ve geçicidir. Bunların kalıcıolması için olgu haline gelmesi gerekir.
Sosyal Olgu:
İnsanların ortak davranışlarının kurumsallaşmasına olgu denir. Olgu kelimesini kurum kelimesiyle karşılayabiliriz. Sosyolojide altı tane büyük kurum vardır Bunlar şunlardır:
— Aile — Din — Eğitim — Ekonomi — Siyaset
— Serbest Zaman Değerlendirme Alışkanlıkları.
Yukarıdaki büyük kurumların dışında birden fazla insan tarafından oluşturulan, bütün yapılar da kurum ya da olgu olarak kabul edilmektedir.
Sosyal Süreç
Sosyal olay ve sosyal olguların takip ettikleri merhalelere sosyal süreç denir. Her bir sosyal olayı meydana getiren bir takım sosyal sebepler vardır. Hiçbir sosyal olay ve olgu süreçsizya da sebepsizmeydana gelmez.
İyi bir sosyal bilimci, süreçleri ya da sosyal sebepleri iyi yakalayan ve yorumlayan birisidir.
Ülkemizdeki birçok yanlış anlama, bu sosyal süreçleri iyi yakalayamama ya da çarpıtmadan kaynaklanmaktadır.
Mesela, başörtüsü meselesini belli siyasi hareketlerle izah etmek, bu olgunun gerçek süreçlerini görmemek ya da gizlemek anlamına gelmektedir.
2. SOSYAL OLAY VE OLGULARIN TEMEL ÖZELLİKLERİ:
1- Sosyal Olay ve Olgular Gerçektir:
Bunların gerçek olması, sosyal hayatta tezahür etmeleri anlamına gelir. Dolayısıyla bunları bilimsel açıdan incelemek mümkündür. Zaten böyle olmasaydı ne sosyolojiden ne de din sosyolojisinden söz edemezdik.

Mesela, göç ya da boşanma olayları gerçek olaylardır. Hac da dini bir olaydır. Bunu da bilimsel açıdan araştırmak mümkündür.
2- Sosyal Olay ve Olgular Belli Oranda Determinizme Bağlıdır
Buna göre, sosyal olaylar da tabiat olayları gibi determinizme (sebep-sonuç ilişkisine) tabidir. Tabiatta
sebepsiz bir şey meydana gelmediği gibi toplumda da sebepsiz bir şey meydana gelmez. Fakat, sosyal olaylardaki determinizm tabiat olaylarındaki kadar kesin değildir.
Mesela su, her yerde aynı derecede kaynar ya da donar. Fakat bir yerde bir devrim hareketini ortaya çıkaran sosyal sebeplerin benzeri başka bir yerde de var olduğu halde, burada devrim ortaya çıkmayabilir.
3- Sosyal Olay ve Olgular Tekerrür Edebilir
Sosyal olay ve olguların bir diğer özelliği tekerrür edebilmeleridir. Bu tekerrür genel görünüm itibariyledir. Yüzde yüz aynen tekerrür söz konusu değildir.
Tekerrür etmeyen tarihi olaylardır.
Mesela, Mekke’nin fethi tarihte bir defa yaşanır bir daha yaşanmaz. İstanbul’un fethi de böyledir. Fakat bir sosyal olgu olarak fetih kavramı her zaman yaşanabilir.
4- Sosyal Olay ve Olguların İstatistiği Tutulabilir
Bir yerdeki nüfus artışı, muhafazakâr partilerin aldıkları oy oranları, evlenme, boşanma sayıları vb. bizim sosyal olayları istatistikî olarak ifade etmemizi kolaylaştırmaktadır.
5- Sosyal Olay ve Olgular Belli Oranda Baskı Yapabilir
Sosyal olaylar kurumsallaştığı zaman olgu haline gelmektedir. Sosyal olgular belli oranda kalıplaşmışlardır. Bunlara ters hareket ve davranışlar karşısında tepki verirler.
Bu da sosyal hayatın tabiatında olan bir durumdur. Mesela, herkes huşu içinde namaz kıldığı bir esnada birisi cami içinde şarkı söylemeye kalksa tepki görür. Ya da Hindistan’da kutsal inekler kesilmeye kalkılsa, bu davranış
büyük bir tepkiyle karşılanır
Sosyal Değişme
Bir toplumda meydana gelen köklü ve uzun sürelideğişmelere sosyal değişme denir. Sığ ve kısa süreli
değişmeler sosyal değişme değildir. Değişim sosyal yapıda ve sosyal fonksiyonlarda meydana gelebilir.
Mesela, sanayi devrimiyle birlikte ailenin küçülüp çekirdek aile haline gelmesi yapısal alanda meydana gelen bir sosyal değişmedir.
Bir aile içinde babanın, annenin rollerinde meydana gelen değişmeler ise, fonksiyonel alanda meydana gelen değişmelerdir.
Sosyal değişme insan ve toplumlar için kaçınılmaz bir olgudur. Sosyal değişmeye maruz kalmayan bir toplumdan söz edemeyiz. Sosyal değişme mutlak olabileceği gibi kısmi de olabilir.
Günümüzün modern hayatı çocukların, gençlerin davranışlarında birçok değişmeye sebep olurken bunların önemli bir kısmının yozlaşma olduğu söylenebilir.
Sosyal değişme iki şekilde meydana gelebilir: Birincisi serbest sosyal değişmeikincisi de zoraki sosyal değişme dir. Serbest sosyal değişme; toplumda taklit, moda, teknik vb. faktörler yoluyla meydanagelen değişmelerdir.



Bunlarda görünürde bir zorlama yoktur. Toplum bunları kendi iradesiylegerçekleştirmektedir. Ya da farkında olmadan değişmektedir.
Zoraki sosyal değişme; toplumlarıdeğişmeye zorlamaktır. Bu; devrim,inkılap ya da bazı hukuki yollarla yapılır. Toplum bunları zorlauygular.

3. TOPLUMLARI DEĞİŞMEYE İTEN FAKTÖRLER:
1- Demografik Faktörler:
Bir toplumdaki nüfuz yoğunluğu ya da seyrekliği o toplumdaki sosyal değişmeyi yakından etkiler.
2- Coğrafi Faktörler:
Coğrafi faktörler de sosyal değişmede çok önemlidir.
3- Psikolojik Faktörler:
Bu faktör sosyal değişmelerdeki en önemli faktörlerden birisidir. İnsanın yaradılışında monotonluktan kaçma eğilimi vardır. Bu eğilim, sosyal değişmeyi hızlandırır.
Gabriel Tarde, insanın yapısındaki taklit duygusunun sosyal değişmeyi tetiklediğini savunmaktadır. Ona göre
fertler diğer fertleri taklit ettiği gibi, toplumlar da diğer toplumları taklit ederler. Ona göre moda;çağdaşları taklit etmektir. Örfise; ataları taklit etmektir. Her ikisi de taklittir, psikolojik olarakaralarında bir fark yoktur.
4- Sosyal Temaslar:
Toplumlar çok değişik şekillerde birbirleriyle temas kurarlar. Bu temaslar sosyal değişmeyi tetikler. Mesela, savaşlar bir sosyal temastır. Haçlı savaşları esnasında Avrupalılar Müslüman toplumlarla temas kurmuşlar, onları tanıma fırsatı bulmuşlardır. Bunun neticesinde Avrupa’da birçok sosyal değişme meydana gelmiştir.
5- Bilimsel ve Teknik Gelişmeler:
Bilim ve teknik de sosyal değişmeyi hızlandırır. Mesela, son yıllarda hayatımızın her alanına giren internet ve iletişim imkânları dünyayı bir köy haline getirmiştir. Hızlı
iletişim hızlı değişimi getirmektedir.
6- Eğitim Faktörü:
Eğitim de sosyal değişmeyi etkilemektedir. Genel olarak eğitim seviyesi yükseldikçe değişime olan yatkınlık da artar. Öğrenmek ve uygulamak değişmek demektir. Eğitim sadece olumlu değişmelere yol açmaz. Bazen olumsuz da olabilir.
4. TOPLUMLARIN DEĞİŞME YOLLARI:
1- Moda:
Günümüzdeki en çok görülen değişme yollarından birisidir. Serbest sosyal değişme çeşidi içerisinde yer almaktadır.
2- Tekâmül ya da Gelişim:
Sosyal değişmenin en sağlıklı yoludur. Tekâmül, gelenekten güç alarak değişmek demektir. Tekâmül’ün oluşması için toplumda sağlıklı bir sosyal ortamının bulunması gerekmektedir.
3- İnkılâp:
İnkılâp, bir halden başka bir hale geçmek demektir. İnkılâp, genellikle hızlı ve zoraki bir sosyal değişmeyi ifade eder. Fakat bu zorakilik devrimdeki kadar keskin değildir. Bundan dolayı inkılâba yarı zoraki sosyal değişme diyebiliriz. İnkılâpla devrim arasında ciddi farklar vardır. İnkılâp’ta belli oranda geleneksel değerlere dayanma vardır. İnkılâp daha çok, geleneksel değerleri modern
şartlara uydurma hamlesidir. Bunda eski binanın temellerinden, bazı kalıntılarından istifade edilir.
Devrim ise, geleneği tamamen dışlayarak, binanın köklerini de kazıyarak yeni bir bina yapmak demektir. Türkiye’de İstiklal Savaşı’ndan sonra yaşanan değişmelerin, her ne kadar bazıları bunu bir devrime dönüştürmeye
çalışsa da, bir inkılap olduğu görülmektedir.
4- İhtilal:
Devrim demektir. Toplumu ya da siyasi yapıyı zorla değiştirmek anlamına gelir. 1789 Fransız
İhtilali, 1917 Kızıl Devrim tarihte en çok bilinen devrim hareketlerindendir.
5- Rönesans:
Rönesans; klasik sanat, edebiyat eserlerinin yeniden okunması şeklinde 14. yüzyıldan itibaren İtalya’da başlayan ve zamanla tüm Avrupa’ya yayılan bir sosyal harekettir. Bilim ve sanattan başlayarak toplumda meydana gelen bir değişme dalgasıdır. Rönesans serbest sosyal değişme
içerisinde değerlendirilebilir. Rönesans’la birlikte Ortaçağ’ın kapanıp Yeniçağ’ın açıldığı görüşü de savunulmaktadır.
6- Reform:
Türkçemizde ıslahat kelimesiyle karşılanabilir. Bir
sosyal kurumun zor kullanmadan uzlaşmacı usullerle değiştirilmesidir. Bu da serbest sosyal değişme içerisinde yer almaktadır.
Osmanlı’da Tanzimat Fermanın’dan (1839) sonraki değişim çalışmaları ağırlıklı olarak ıslahat şeklinde devam etmiştir. Reform kelimesi daha çok “dinde reform” kavramıyla meşhur olmuştur. Dinde reform, Avrupa’da
Martin Luther (1483–1546) tarafından gerçekleştirilmiştir. Protestanlık denilen yeni bir mezhep ya da din kurmuştur. Luther, Protestanlığın merkezine, insanların aracısız olarak Tanrı ile münasebet kurabileceği görüşünü koymuştur. Bu anlayışı muhtemelen İslamiyet’ten almıştır.
Türkiye’de 1880’lerden sonra bazı aydınlar İslam dininde de reform yapılması gerektiğini savunmuşlardır. Bu düşünceler İkinci Meşrutiyet (1908) ve Cumhuriyet (1923) ten sonra zaman zaman alevlenmiştir. Fakat İslam dinini bilen uzmanların ortak kanaati; İslamiyet’te reform tarzı bir değişmenin mümkün olmadığıdır.Çünkü bunlara göre İslam dininin içinde “tecdid” denenfıtri bir yenilenme hamlesi her zaman var olmuştur. Dolayısıyla onun özünü bozucu bir reforma ne ihtiyaç ne de izin yoktur.

5. KÜLTÜR VE KÜLTÜR DEĞİŞMELERİ:
Kültür, sosyolojinin önemli konularından birisidir. Kültür kavramı çok geniş bir muhtevaya sahiptir. Bundan dolayı kültürün, herkes tarafından mutabık kalınan bir tanımı yoktur. Bununla birlikte kültür tanımları büyük oranda birbirine benzer:
—Kültür, insan topluluklarının hayat tarzlarını ve bu toplulukların özelliklerini anlatır.
— Kültür, toplum hayatındaki maddi ve manevi değerlerin tamamını ifade eder.
— Kültür, bir halkın yaşama tarzıdır.
— E. B. Tylor’a göre kültür; bilgiyi, imanı, sanatı, ahlakı, örfleri, adetleri ve alışkanlıkları ifade etmektedir.
— Kültür, kelimesini “hars” kelimesiyle ifade eden Ziya Gökalp’e göre kültür ya da hars; halkın an’anelerinden, teamüllerinden, örflerinden, şifahi veya yazılmış edebiyatından, lisanından, musikisinden, dininden, ahlakından, bedii ve iktisadi mahsullerinden ibarettir.

— Mümtaz Turhan’a göre kültür, bir toplumun sahip olduğu maddi ve manevi değerlerden oluşan öyle bir bütündür ki, toplum içinde mevcut her çeşit bilgiyi, ahlakları, alışkanlıkları, değer ölçülerini içine alır. Bütün bunlar o topluma, onu diğerlerinden ayıran bir yaşam tarzı sağlar.
Kültür, insanlara mahsustur. Hayvanlarda kültür olmaz. Kültür insanın soyutlama özelliğine dayanır. Mesela güzellik, huzur gibi kavramlar soyut ve izafi kavramlardır.
Kültürün maddive maneviunsurları vardır. Maddi kültür unsurları, teknolojik ürünler gibi daha çok gözle görülen şeylerdir.
Mesela, 1830’lardan sonra Batı’da meydana gelen sanayi inkılâbından sonra Batı toplumlarında kültürün maddi unsurları bağlamında büyük gelişmeler yaşanmıştır. Doğu toplumları bilhassa İslam toplumlarında ise kültürün manevi unsurları daha fazla gelişmiştir. Onlarda da kültürün maddi unsurları geri kalmıştır. İdeal olan her iki unsurun uyumlu bir şekilde gelişmesidir.
Kültür değişmesi, bir toplumun kendi kültür unsurlarını değiştirmesi demektir.
Kültür değişmeleri serbestve mecburiolmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Serbest değişmeler daha çok kültürün maddi unsurlarında gerçekleşir. Toplumlar bunları isteyerek alırlar.
Zoraki değişmeler ise, şiddet kullanarak ya da empoze ederek yapılan değişikliklerdir. Bunlar daha çok kültürün manevi alanında cereyan eder
Bu konuda şunu da hatırlamak gerekir; serbest değişmelerde teknolojik ürünler, insanlar farkında olmadan onların değerler sistemini değiştirebilmektedir. Mesela, internet bir taraftan hayatı kolaylaştırırken bir taraftan da büyük zararlar vermekte, kültürümüzü bozabilmektedir.
Dil, kavramlar, örf ve adetler kültürde çok önemlidir. Şüphesiz ki, din de çok önemlidir. Bazı sosyal bilimcilere göre en önemli kültür oluşturan kurum dindir. Buna göre din geniş dairedir kültür onun içindedir. Bunun aksini düşünen sosyal bilimciler de vardır. Buna göre kültür geniş dairedir, din onun içindedir. Bu anlayış, dinin ilahi boyutunu reddeden pozitivist ve materyalist bir bakış açısını yansıtmaktadır. Her iki durumda da din; kültürel kalıpların oluşmasında çok önemlidir. Dini bir kenara
koyarak kültürü izah etmek mümkün değildir.
Her kültürün kendine ait orijinal tarafları vardır. Bunlar onu diğerlerinden ayırır. Mesela, bizim kültürümüzde büyüklere saygı dolu ifadelerle hitap edilir. Asla onlara isimleriyle hitap edilmez.Fakat günümüz Batı toplumlarında çocuklar anne, baba ve dedelerine direk isimleriyle hitap edebilmektedirler. Bu onların kültürlerinde belki normaldir.
Fakat bizde aynı hareketin yapılması saygısızlık ve yozlaşmadır.
Bir kültürün diğer kültürler karşısında güçlü kalması, o kültüre sahip insanların onu benimsemesi ve onu geliştirme gayretleriyle yakından ilgilidir. Sahip çıkılmayan kültürler önce bozulur daha sonra da diğer kültürlerin hâkimiyeti altına girerler. Günümüzde kültüre sahip çıkmak, vatana sahip çıkmakkadar önemlidir. Şayet, vatanı korumak için yapılan yatırımlar, kültürü korumak ve geliştirmek için yapılmazsa o ülkenin akıbetinden endişe edilmesi gerekir.
Bir toplumda kültürün canlı ve işlenmiş olması o toplumun sağlık göstergelerinden birisidir. Kültürün
yaşandığı ve aktarıldığı en önemli kurumlar aile, mahalle okul, cami, kütüphane, müzeler, tiyatrolar, sinemalar, spor ve kültür merkezleridir.
Aileden başlamak üzere bu kurumlara büyük önem vermek gerekir. Ailelerin çözüldüğü bir toplumda kültür de sağlam kalamaz. Çünkü kültür, aileyi ayakta tutmalıdır. Bir kültür aileyi ayakta tutamıyorsa o kültür yozlaşmış demektir.
Günümüzün modern tüketim toplumlarında aileler çözülme aşamasına gelmiştir. Özellikle Batı ailelerinde boşanma oranları çok artmıştır. Bunun çok önemli kültürel sebepleri vardır:
Mesela, geleneksel toplumlarda eşler arasında karşılıklı bir saygı ve sevgi anlayışı vardır. Bununla birlikte erkek ailenin reisi olarak görülür. Bunun birçok pratik faydası vardır. Bu ailede erkek erkektir, kadın kadındır, çocuk da çocuktur. Roller arasında bir sapma durumu söz konusu değildir. Eskiden ninelerimiz bayramlarda dedelerimizin ellerini öperek bayramlaşırlardı.
Günümüz modern toplumunda kadının iş hayatına atılmasıyla birlikte,aile kültüründeki bu denge zedelenmeye başladı.Kadın artık eşine daha az saygı duymaktadır. Çünkü kendisinin onun kadar maaş aldığını hatta ondan daha çok para kazandığını düşünmektedir. Bayramlarda eşinin elini öpmek şöyle dursun, çocukların yanında ona rahatlıklar karşı çıkabilmekte, hatta onu azarlayabilmektedir. Bu durum anne babasını taklit eden çocukların şuuraltına sirayet etmekte, ileride onların kuracakları ailelere model
olmaktadır. Bu tarz yanlış davranışlar ve geleneksel kültürün zedelenmesi neticesinde aileler yıkılabilmektedir.
Günümüz ailelerinde çocukların rollerinde de sapmalar vardır. Günümüz çocukları bebekliklerinden itibaren aşırı bir özgür ortamda yetişmektedir. Bu durum çocukları bu konuda çok hızlı olgunlaştırmakta, çocuk çocukluğunu yaşamadan ailenin yönetiminde söz sahibi olmaya
kalkmaktadır.
Ailelerin yeme içime, eğlenme, gezme alışkanlıkları
da büyük oranda modern kültür kalıplarına göre şekillenmektedir. Bütün ailenin birlikte yediği yemek kültürü giderek azalmaktadır.
Günümüz ailelerinin acı görüntülerinden birisi de
aynı evde yaşayan aile fertlerinin evi bir otel gibi kullanmalarındır. Ev ve aile bizim kültürümüzde “aile ocağı” olarak isimlendirilmektedir. Bunun anlamı aynı ateş ya da soba etrafında aile fertleri birbirlerinin yüzlerine bakarak oturmalarıdır. Yüz yüze gelemeyen bir aile, gerçek anlamda bir aile değildir. Çocukların odası farklı, babanın odası farklı
annenin odası farklıdır. Hepsi ya tv ya internet başında kendilerine farklı aileler kurmuşlardır.
Şüphesiz yukarıdaki ve benzer durumlar aile içindeki geleneksel kültürel kalıpların yozlaşmasıyla yakından ilişkilidir. Bunlara sahip çıkılıp, bunlar modern döneme adapte edilmediği takdirde bunun faturası çok ağır olmaktadır.



[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Alıntı ile Cevapla