Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Ocak 2014, 14:51   Mesaj No:1

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Tasavvuf [Ünit 06 Ders Özeti] (Dokuz Eylül)

Tasavvuf [Ünit 06 Ders Özeti] (Dokuz Eylül)

6. ÜNİTE / TASAVVUF TARİHİNİN DÖNEMLERİ: TARİKATLAR DÖNEMİ (1)

TARİKATLARIN ORTAYA ÇIKIŞ SEBEPLERİ
Tarikat kelimesi sözlükte gidilecek yol, izlenecek usul, hal ve durum gibi anlamlara gelir.
Tasavvuf terimi olarak ise insanların manevi kabiliyetlerini geliştirmek için kurulmuş dini ve manevi yol demektir.
Tasavvufun tarikatlar şeklinde kurumlaşmasının sebepleri:
a.Fikri sebepler: Bilgi ve tecrübe birikimi
b.Sosyal sebepler: Haçlı seferleri ve Moğol istilası

TARİKATLAR VE ÖZELLİKLERİ

1. YESEVİYYE TARİKATI
“Şu Ahmet Yesevi kim? Bir araştırın, göreceksiniz, bizim milliyetimizin temellerini asıl onda bulacaksınız.” (Yahya Kemal)
"Yesevîlik"; “Hazret-i Türkistan” adıyla anılan Türkistanlı Ahmet Yesevî'ye nispet olunan tarikatın adıdır.
Kurucusu: Ahmed Yesevi (ö. 562/1166)
Ahmed Yesevi, Türkler arasındaki ilk tarikat kurucusudur.
Hicri 562/m.1166 yılında vefat etmiş ve bugünkü türbesinin bulunduğu yere defnolunmuştur.
Ahmed Yesevi geçimini sağlamak üzere tahta kaşık yaparak satardı.
Eserleri:
Divan-ı Hikmet: Türk edebiyatı tarihinde Divan-ı Hikmet’in önemi, İslâmiyet'ten sonraki Türk Edebiyatı'nın bilinen en eski örneklerinden biri ve
tasavvufi Türk edebiyatının ilk eseri olmasıdır. Divan-ı Hikmet önceleri yazma nüshalar şeklinde, daha sonraları ise basma tekniği ile çoğaltılmıştır.

Tarîkatın Özellikleri:
Cevâhiru’l-Ebrar min Emvâci’l-Bihar: Yeseviyye tarikatı hakkında en geniş bilgiler Hazînî adlı bir Yesevi dervişi tarafından yazılıp III. Murad’a takdim
edilen bu eserde bulunmaktadır.
Yeseviyye tarikatında şeyhte bulunması gereken sıfat ve özellikler:
1. İlme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve Hakka’l-yakîn derecelerine ulaşma;
2. İslami ilimlere derinlemesine vukuf;
3. Hilim (Yumuşak huyluluk);
4. Sabr-ı cemîl;
5. Hakk’ın hoşnutluğunu kazanmaya gayret etme;
6. ALLAH’a karşı samimiyet/ihlas;
7. ALLAH’a yakınlık.
Müridin uyması gerekenler ise şunlardır:
1.Mürid şeyhine inanıp güvenmeli, onun emir ve tavsiyelerini harfiyen yerine getirmelidir;
2.Zeki ve anlayışlı olmalı, şeyhinin sözlerini doğru anlamalıdır;
3.Sözünde durmalı ve vefalı olmalıdır;
4.Mal ve mülkünü gerektiğinde ihtiyaç duyulan yerlere sarf edebilmelidir;
5.Sır saklamasını bilmeli, şeyhinin özel açıklamalarını herkese ifşâ etmekten sakınmalıdır;
6.Gerektiğinde canını fedaya hazır olmalı, şeyhinin dostunu dost, düşmanının düşman bilmelidir.
Halvet:
Yeseviyye tarikatında manevi terbiye için halvet uygulaması özel önem arz eder ve kendine has bir usulü vardır. Halvet esnasında nefis ve şeytana ait hazlar yok
olmalı, insanın gönlü arınmalı ve Hakk’ın nuruyla dolmalıdır.
Ahmed Yesevi’ye göre şeriat ve tarikat halveti olmak üzere iki çeşit halvet vardır. Şeriat halvetini gerçekleştirmeyenin tarikat halveti yapması doğru
değildir. Şeriat halveti bütün ayıp sayılan işler ve kötü sözler yanında noksanlık ve günahlardan tövbe etmek esasına dayanır. Tarikat halveti ise müridin
durumu dikkate alınarak mürşid tarafından belirlenir. Hazînî Yeseviyye’de halvetin geleneksel şekli ve merasimi hakkında ayrıntılı bilgi sunmuştur.
Zikr-i Erre:
Yeseviyye tarikatının zikri cehrîdir. Yeseviyye zikri esnasında zikredenin hançeresinden bıçkı sesine benzer bir ses çıktığı için bu zikre “zikr-i erre” ve
aynı anlama gelen “zikr-i minşarî” adı da verilmiştir. Zikir esnasında iki el iki uyluk üzerine konularak nefes göbeğe doğru verilerek “Hâ” denir, nefes
göbek altından uzatılarak baş, bel ve sırt aynı hizaya getirilir ve şiddetle “Hayy” denilerek zikre devam edilir. Bu esnada ağaç kesilirken bıçkının çıkardığı
sese benzer bir ses çıkar. Bazı şeyhler zikr-i ereyi “Hâ-Hayy” bazıları da “ALLAH” lafızlarıyla icra eder.

2. KADİRİYYE TARİKATI
Abdülkadir Geylânî (ö. 561/1165)’ye nisbet edilen İslam dünyasının ilk ve en yaygın tarikatlarından biridir.
Kurucusu: Abdülkadir Geylânî (ö. 561/1165)
Abdülkâdir Geylânî, h. 470/m. 1077 yılında Hazar Denizinin güneyinde yer alan Gîlan’a bağlı Neyf köyünde doğmuştur. Babası Ebu Salih Musa dindar bir kimse
olarak bilinir. Annesi kadın velilerden kabul edilen Ümmü’l-Hayr Emetü’l-Cebbâr Fatıma’dır. Nesebi baba tarafından Hz. Hasan’a, anne tarafından ise Hz.
Hüseyin’de dayandırılır.
Karşılaştığı kimseleri gönlünden yakalayıp etkisi altına aldığı için “Bâzullah” (ALLAH’ın şahini) unvanıyla anılmıştır.
el-Gunye, Fütûhu’l-Gayb, Cilâü’l-Hâtır ve el-Fethu’r-Rabbânî eserlerinden bazılarıdır. Eserlerinde ve vaazlarında son derecede sade bir üslup kullanan Geylânî,
kendisinden önceki sufilerden nakiller yapmış ve ele aldığı konuları örneklerle açıklamıştır. Eserleri tasavvuf edebiyatının en güzel örnekleri arasında sayılır.
Önceleri Şâfii mezhebine mensup olan Geylânî daha sonra Hanbelî mezhebini benimsemiştir. Müteşâbih ayetleri yorumlamaktan kaçınmış ve bu
doğrultudaki çalışmaları dinden uzaklaşma saymıştır. İmam-ı Azam’ın Fıkh-ı Ekber’deki görüşlerini ve Kelâm âlimlerini eleştirmiştir.
Abdülkadir Geylani’nin tasavvufi görüş ve düşünceleri, dinin zahiri hükümlerine bağlı kalma esasına dayanır. Onun görüşleri İbn Teymiyye gibi tasavvuf
tenkitçisi bir alim tarafından bile kabul görmüş ve saygıyla karşılanmıştır.
Abdülkadir Geylânî ALLAH’a kuluk ve O’nunla dostluğun beden ve şekille değil kalp ve mana ile ilgili olduğu görüşündedir. Ona göre dinin ortadan kalkması dört
sebebe bağlıdır: Bunlar; 1. Bildiğiyle amel etmemek. 2. Bilmediği şeyleri yapmak. 3. Bilmediğini öğrenmemek. 4. İnsanların bilmediği şeyleri öğrenmelerine engel
olmaktır.
O tasavvuf adına yapılan bazı yanlış uygulamaları da tenkit etmiştir. Ona göre tekkede oturup halktan hediyeler beklemek yanlıştır. Gerçek bir sufi
olabilmek için samimiyet ve ihlasla ALLAH’a yönelmek ve kalbi mâsivadan arındırmak şarttır. Belli bir takım kıyafetleri giymekle, aç kalıp zayıflamakla,
yüzleri sarartıp soldurmakla, salih kişilerin menkıbelerini nakledip tesbih çekmekle sufi olunmaz. Zühd bedenin değil ruhun özelliğidir. Bu itibarla
mâsivadan yüz çevirme bedenle değil kalp ile olmalıdır.
Kadiriyye ve Özellikleri:
Kadiriyye İslam dünyasının en eski tarikatlarından biridir. XIII-XV. yüzyıllar arasında gelişmesini büyük ölçüde tamamlayan Kadirilik XV. yüzyıldan itibaren Osmanlı
ülkesinde de faaliyet göstermeye başlamıştır. Kadiriyyeyi Anadolu’ya ilk defa İznikli Eşrefoğlu Rûmî (ö. 1470) getirmiştir. İlk defa İstanbul’a getiren ise İsmail Rûmî
(ö. 1631)’dir. İsmail Rûmi’nin İstanbul’da yaptırdığı Tophane Tekkesi tarikatın Anadolu’daki merkezi hüviyeti kazanmıştır.
Kadiriyye’nin esasları büyük ölçüde Geylânî’nin el-Gunye, Fütûhu’l-Gayb ve el-Fethu’r-Rabbani adlı eserlerindeki görüşleri dayanır.
Kadiriyye’de seyr ü sülûk (manevi yolculuk), esmâ-yı seb’a (ALLAH’ın yedi ismi) zikri ile gerçekleştirilir. Bazı kollarında ise letâif-i seb’a (kalp, ruh, sırr, sırru’s-sırr,
hafî, ahfâ, nefs-i küll) esas alınmıştır.
Kadiriliğin kollarında toplu zikir farklı şekillerde icra edilmekle birlikte ortak nokta sesli (cehrî) ve ayakta (kıyâmî) yapılmasıdır. Kadiriyyede halvet ve
rabıta uygulamasına da rastlanmaktadır.
Tarikatların alâmet-i fârikaların arasında başlarına giydikleri tâclar da yer alır. Birkaç çeşit Kadiriyye tacına rastlanmaktadır. Bunlardan en çok bilineni
“Bağdad” veya “Zelali müjganlısı” olarak adlandırılan tacdır.
Kadiriyye’nin Kolları:
Kadiriyye tarikatının 46 şubesi bulunduğundan bahsedilir. Bunlar içerisinde Anadolu’da Eşrefiyye, Rûmiyye, Resmiyye, Müştâkiyye, Hâlisiyye ve
Enveriyye kolları meşhur olmuştur.
A) Eşrefiyye:
Eşrefiyye kolunun kurucusu Eşrefoğlu Rûmî’dir. Asıl adı Abdullah’tır. Abdullah-ı İznikî ve Abdullah-ı Rûmi adlarıyla da anılır.
Eşrefiyye, Emir Sultan’ın yolu ile Bayramiyye ve Kadiriyye yollarının usullerini birleştirmiştir. Eşrefiyye yolunda bunların usullerine ilave olarak;
teberrüken altı sene savm-i Davud, yani bir gün oruç tutup bir gün iftar etmek şeklindeki oruç tutulması emredilmiştir. Mümkün mertebe halk içine
karışmamak, Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine tam uymak, dua ve zikir olarak yapılan vazifelere devam etmek de Eşrefiyye yolunun
usullerindendir.
Eşrefiyye Osmanlı döneminde Anadolu’da kurulan tarikatların en eskilerindendir. Eşrefoğlu bu kolun temellerini Hama’dan İznik’e döndüğünde tekkesini
kurmakla atmıştır. Bu tekke Kadiriyye’nin Osmanlı topraklarındaki ilk tekkesidir.
B) Rûmiyye:
Rûmiyye, Kadiriyye tarikatının İsmail Rûmî (ö. 1041/1631) tarafından kurulan kolunun adıdır.
İsmail Rûmi, Eşrefiyye’nin zikrinde farklı bir tarz geliştirmiştir. Evrad-ı şerifeye bazı küçük ilaveler yapmış ve tarikatın seyr ü sülûkünü kendi usul ve
ictihadına göre yeniden düzenlemiştir. İstanbul’da devran zikrini ilk defa icra eden Kadiri mührünü ortaya çıkaran ve beyaz çuhadan sekiz sargılı tacı ilk
defa ortaya koyan da odur.

3. RİFÂİYYE TARİKATI
Kurucusu Ahmed b. Ali el-Mekkî b. Yahya er-Rifâî’dir. Ahmediyye ve Batâihiyye tarikatı olarak da bilinir.
Kurucusu: Ahmed b. Ali el Mekkî b. Yahya er-Rifâî (ö. 578/1182)
Hizbu’l-Esrar, el-Hikemü’r-Rifâiyye ve el-Burhânü’l-Müeyyed adlı eserleri meşhurdur.
Tasavvuf ve tarikat anlayışı Kitap ve sünnete dayanır. Kendisinden önceki büyük sufîler gibi o da tasavvufun baştan sona “edeb”den ibaret olduğunu ve bütün
edeblerin Hz. Peygamber’in sünnetine tabi olarak elde edilebileceğini ifade eder.
Rifâiyye ve Özellikleri:
Rifaiyye tarikatı Ahmediyye ve Betâihiyye adıyla da anılır. Yeseviyye ve Kadiriyye ile birlikte İslam dünyasında ortaya çıkan ilk üç tarikattan biridir. Ortadoğu,
Anadolu ve Rumeli’de yaygınlık kazanmıştır. XIII. yüzyılın başlarından itibaren Anadolu’da da faaliyet göstermeye başlamıştır.
Riyazet ve mücahedeye de çok önem verilir.
Rifâiyye zikri, cehrî ve kıyâmîdir. Oldukça coşkulu ve hareketli olan tarikat zikri Mevlevi semâ’ından sonra en gösterişli zikir olarak tanımlanır. Rifaiyye zikri
esnasında zaman zaman vücudun çeşitli yerlerine şiş saplamak, gül adı verilen kızgın demiri yalamak gibi uygulamalara da rastlanır. Ancak bunlar tarikatın bir
özelliği olmakla birlikte amacı değildir.
Zamanla birçok kola da ayrılan Rifaiyye tarikatı son dönemde İstanbul’da Kenan Rifai (ö. 1950) tarafından temsil edilmiştir.

4. SÜHREVERDİYYE TARİKATI
Kurucusu: Ebu Hafs Ömer Şihabüddin es-Sühreverdî (ö. 632/1234)
Ömer es-Sühreverdî 539/1144 yılında İran’ın kuzey-batısında yer alan Sühreverd’te doğmuştur. Hz. Ebu Bekir’in soyundan geldiği söylenir.
Şâfii mezhebinde fakih ve hadis ilminde otorite olarak kabul edildi.
Çağdaşı olan Abdülkadir Geylani ile görüşen Sühreverdi onun ders ve sohbet halkasına da katılmış ve duasını almıştır. İbnü’l-Arabi ve İbnü’l-Fârız gibi zamanının
diğer mutasavvıflarıyla da görüşmüştür.
Devlet adamlarıyla yakın ilişkiler kuran Sühreverdi halifenin de güvenini kazanmıştır. Devrin Abbasi halifesi Nâsır Li-dinillah tarafından fütüvvet birliklerini
kendisine bağlamak için Anadolu’ya ve Mâveraünnehir’e elçi olarak gönderilmiştir. Döneminin en itibarlı şeyhi olarak kabul edilmiş ve “Şeyhü’ş-Şüyûh” unvanıyla
anılmıştır. Bostan ve Gülistan adlı meşhur eserin sahibi Sa’dî-yi Şirâzî onun müridleri arasında yer almıştır.
Avârifü’l-Maârif adlı eseri tasavvuf çevrelerinde en çok kabul gören kitaplardandır. Bu eseri kaleme alış sebebini şöyle izah etmiştir: “Bu kitabımla, velilerin,
sufilerin yolunun Kitap ve Sünnet olduğunu, onların her işte bir delile dayandıklarını, gece ve gündüz bütün hayatlarıyla ALLAH’ın dinini ayakta tuttuklarını arz
etmek ve göstermek istedim.”
Sühreverdiliğin Anadolu’da en yaygın kolu ise Zeynüddin Hâfî (ö. 838/1435)’nin kurduğu Zeyniyye’dir.

5. NAKŞİBENDİYYE:
Kurucusu: Muhammed Bahâeddin Nakşibend (ö. 791/1389):
Buhara’da Kasr-ı Ârifân’da doğmuştur.
Metodu, “Bizim tarikatımız sohbettir. Halvette şöhret, şöhrette afet vardır. Hayır cemiyette, insanlarla bir arada bulunmadadır.” ve “Zikirden maksat kelime-i
tevhidin hakikatine erişmektir. Kelimenin de hakikati, okunduğunda mâsivanın tamamen yok olmasıdır, yoksa çok şey söylemek şart değildir.”
Sohbet esası üzere inşa ettiği tarikatında halveti uygulamamış, cehrî zikir ve semâ’a sıcak bakmamıştır. Melâmet anlayışına sahip olduğu için özel bir tarikat
kıyafeti edinmemiş ve müridlerine giydirmemiştir. Harikulade hallere önem vermemiş kendisinden keramet bekleyenlere: “Bizim kerametimiz açıktır. Zira bu
kadar günahla yeryüzünde yürüyebiliyoruz.” diyerek karşılık vermiştir.
Müritlerinin tasavvufî eğitiminde izlediği yolu göstermesi açısından şu sözleri dikkat çekicidir: "Biz müridi dilersek cezbe, dilersek seyr ü sülük yoluyla terbiye
ederiz. Bu bizim elimizdedir. Sohbetimize gelenlerden bazılarının gönlünde muhabbet tohumu vardır. Ama dünyevî alâkalar yüzünden gelişip büyüyememiştir.
Bizim vazifemiz o alâkaları temizlemektir. Bazılarının ise gönlünde muhabbet tohumu yoktur. Burada bizim vazifemiz tohum oluşturmaktır.” Muhammed
Bahâeddin Nakşibend, kendisine silsilesini soran bir kişiye "Silsile ile kimse bir yere ulaşamaz"
Nakşibendiyye ve Özellikleri
Nakşibendî yoluna girmenin (intisab) bazı şartları vardır. Bunlar tövbe etmek, Hz, Peygamber’in sünnetine tâbi olmak, şeriata muhalif bid'adlardan kaçmak,
ruhsatı terk edip azimeti tercih etmek, zulüm ve haksızlık yapmamak, borç sahibiyle helalleşmek, kazaya kalmış namazları hesap ederek kılmak ve çokça ALLAH
ismini ve kelime-i tevhidi zikretmektir.
Nakşibendi mensupları, genel olarak Abdülhâlık Gucdüvânî'den itibaren "zikr-i hafî" denilen sessiz zikri benimsemişlerdir. İstanbul'un en eski Nakşibendî
tekkelerinden Edirnekapı ve Fatih Emir Buhari tekkeleri ile Hekim Çelebi Tekkesi bu tür zikrin uygulandığı merkezler olmuştur. Bazı tarikat mensupları tarafından
da Hâce Ahmed Yesevi’den intikal eden ve "zikr-i erre" denilen zikir usûlü tercih edilmiş ve uygulanmıştır. Buhara ve Özbekler Tekkesi hafî ve cehrî zikrin birlikte
benimsendiği tekkelerdir.
Muhammed Bahâeddin Nakşibend'in şeyhleri, sesli zikri tercih ettikleri halde kendisi sessiz zikri tercih etmiştir. Bu nedenle tarikatta genellikle sessiz zikir usûlü
benimsenmiştir. Bu yola has toplu zikre "hatm-i hâcegân" adı verilir ve bu zikre tarikat mensuplarının dışında kimse alınmaz. Şeriatle zahiri, tarikatla bâtını
temizlemek, hakikat ve marifetle ALLAH'a ulaşmak Nakşibendiyye'nin esaslarındandır.
Nakşibendiyye'nin önemli bir esası ise "sohbet"tir. Muhammed Bahâeddin Nakşibend, müridlerin terbiyesinde halvet yöntemini uygulamamış, onun yerine
Gucdüvânî'nin "halk içinde hak ile beraber olma" (halvet der encümen) prensibini benimsemiştir. Zikirden maksadın kelime-i tevhidin hakikatine erişmek
olduğunu; kelimenin hakikatinin ise okunduğunda mâsivânın tamamen yok olması gerektiğini ve çok şey söylemenin şart olmadığını söylemiştir.
İlk sekiz düsturu Abdülhâlık Gucdüvânî tarafından tanzim edilen on bir esas, Nakşibendiyye'de tasavvufî eğitimin temel unsurları olarak kabul edilir:
1) Huş der-dem: Alınan her nefeste ALLAH'ın huzurunda olduğunu hatırlamak. Zamanı boşa geçirmeyip değerlendirmektir.
2) Nazar ber-kadem: Bakışları ayak ucuna yöneltmek. Atılan her adımda gafletten uzaklaşmak, bulunulan makam ve hâle göre hareket etmektir.
3) Sefer der-vatan: Halktan Hakk'a sefer etmek, kötü huyları iyi huylara çevirip ahlâkı güzelleştirmektir. Kalben dünyevî düşüncelerden ve mâsivâdan kurtulup
ALLAH'a doğru yolculuk yapmaktır.
4) Halvet der-encümen: Halk içinde Hak ile beraber olmak. Görünüşte halk içinde olmakla birlikte kalben ALLAH ile beraber olmaktır. Elin kârda gönlün yârda
olmasıdır.
5) Yâd-kerd: Dilin kalple beraber zikridir. Müridin şeyhi tarafından kendisine verilen duayı (virdi), dili ve kalbi ile zikretmesidir.
6) Bâz-geşt: Zikirde kendiliğinden hatıra gelen iyi veya kötü fikri kovup uzaklaştırmaktır.

DEÜ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 2012-2013 TASAVVUF ÜNİTE ÖZETLERİ
7) Nigâh-daşt: Kalbi mâsivâdan, dünyevî düşüncelerden muhafaza etmektir.
Karizmatik Yâd-daşt Huzur haline erip müşahede makamına ulaşmaktır. ALLAH'ı anmanın sürekli olmasıdır.
9) Vukuf i zamânî: Her an ve her hâlin muhasebesini yapmaktır.
10) Vukûf-i adedî: Zikir esnasında sayıya riayet ederek dikkati bir noktada toplamaktır.
11) Vukûf-i kalbî: Zikir yaparken kalbe yönelip kalpte ALLAH'tan başkasına yer vermemektir. ALLAH'ın huzurunda olmanın bilinciyle hareket etmektir.

BAZI NAKŞİBENDİYYE KOLLARI VE TEMSİLCİLERİ
A) Ahrâriyye: Ubeydullah Ahrâr (ö.1490)
Ahrâriyye, Anadolu'ya ilk defa XV. yüzyılda Simavlı Abdullah İlâhi (Ö.1491) tarafından getirilmiş bir Nakşibendî koludur.
B) Kâsâniyye: Ahmed Kâsânî (ö.1542)
Kâsâniyye, Anadolu'da faaliyet gösteren bir başka Nakşibendî koludur. Temeli "Mahdum-i Azam" olarak tanınan Hacegî Ahmed Kâsânî tarafından Fergana,
Semerkand ve Buhara'da atılmış bir tasavvuf yoludur.
C) Müceddidiyye: Ahmed Fûrûk-i Sirhindî (ö.1624)
"İmam-ı Rabbani" olarak da meşhur olan Sirhindî, babasının gözetiminde Sühreverdiyye, Kadiriyye ve Çiştiyye tarikatlarının; Bakî Billâh'ın gözetiminde ise
Nakşibendî tarikatının usulüne göre tasavvuf terbiyesini tamamladı. Onun en önemli ve en meşhur eseri, Mektûbât adıyla yayımlanan mektuplarıdır. Varlığın
birliği (vahdet-i vücûd) yerine görülenin birliği (vahdet-i şühûd) düşüncesini savundu. Vahdet-i vücûd düşüncesini ve bu düşünceyi savunan İbnü'l-Arabi'yi
eleştirmiştir.
Bıçkı sesine benzer şekilde sesli olarak yapılan zikir (zikr-i erre) basit nağmeli Ahmed Yesevî güfteleri eşliğinde icra edilir, Pazartesi ve Perşembe günleri toplu zikir
(hatm-i hâcegân)
D) Hâlidiyye: Mevlana Hâlid-i Bağdadî (ö.1826)
Mevlana Hâlid-i Bağdadî'ye nispet edilen Hâlidiyye, XIX. yüzyılda Anadolu'da faaliyet gösteren en yaygın Nakşbendî koludur.
E) Melâmiyye: Muhammed Nûru'l-Arabî (ö.1887)
Melâmiyye, Muhammed Nûru'l-Arabiye nispet edilen bir Nakşî yoludur.

6. HALVETİYYE TARİKATI
Kurucusu: Ebû Abdillah Ömer el-Halvetî (ö. 800/1397)
Halvetiyye mânevî bir eğitim yöntemi olan halvete ayrı bir önem ve özen atfeden tarikata verilen addır.
Tarikat İbrâhîm Zâhid Geylânî (ö. 700/1300)’nin belirlediği esmâ-yı seb'a (yedi isim) zikri üzerine kurulmuştur. Bunlar: 1- Lâ ilâhe İllallah, 2- ALLAH, 3- Hû, 4- Hakk,
5- Hayy, 6- Kayyûm, 7- Kahhâr'dır.
Daha sonra Dede Ömer Ruşeni bu isimlere “Vehhâb, Fettâh, Vâhid, Ehad ve Samed” isimleri de eklemek suretiyle on ikiye çıkarmıştır.
Bu isimlerle kalbi tasfiye esnasında görülecek rüyaların yorumlanması ve mânevî gelişmenin takib edilmesi tarikatça önemsenen hususlardandır.
Halvetiyye ve Özellikleri
Tarikatın tüm esaslarını tam olarak tespit eden ve tarikatı daha geniş bir coğrafyaya yayan mutasavvıf ise, "ikinci kurucu şeyh" (pîr-i sânî) ve "Halvetiyye Taifesinin
Seyyidi" olarak anılan Seyyid Yahya Şirvânî olmuştur.
Halvetiyye'de seyru sülük yedi isimle (Lâilahe illallah, ALLAH, Hû, Hak, Hay, Kayyûm, Kahhâr) yapılır. Yedi isme karşılık nefsin "emmâre", "levvâme", "mülheme",
"mutmaine", "râziye", "merzıyye" ve "kâmile" olmak üzere yedi sıfatı vardır.
Sûfîlere göre, ALLAH ile kul arasında bazısı zulmetten, bazısı nurdan yetmiş bin perde vardır. Yedi makamdan her birine on bin perde düşer. Müridin bir üst
makama geçebilmesi için bu on bin perdeyi aşması gerekir.
Haftanın belli günlerinde tekkelerde sesli olarak topluca icra edilen zikre "devran" ve "darb-ı esmâ" gibi isimler verilir.
Halvetiyye'de nefsin kötülükten ve günahlardan arındırılması esastır. Bunun yolu da dil, kalp, ruh ve sırla yapılan zikirdir. Genellikle tasavvufta önem verilen az
yeme, az konuşma, az uyuma, inziva, zikir, fikir, şeyhe gönülden bağlı olma ilkelerine Halvetiyye'de hassasiyetle uyulur. Müşahede mertebesine ulaşmak için
mücâhede şarttır.

Halvetî Kolları ve Temsilcileri
1. Rûşeniyye: Dede Ömer Rûşenî (ö.1486)
2. Cemâliyye: Cemâl Halveti (ö.1493)
3. Ahmediyye: Ahmed Şemseddin Marmaravî (ö.1504)
4. Şemsiyye: Şemseddin Ahmed Sivâsî (ö.1597)

1)TARİKAT KELİMESİNİN SÖZLÜKTEKİ VE TASAVVUFTAKİ TANIMI NASILDIR?
Cevap:Tarikat kelimesi sözlükte gidilecek yol, izlenecek usul,hal ve durum gibi anlamlara gelir. Tasavvuf terimi olarak ise, insanların manevi kabiliyetlerini
geliştirmek için kurulmuş dini ve manevi yol demektir.
NOT:Önceki asırlarda daha çok ferdi olarak icra edilen tasavvuf faaliyetleri hicri 6. miladi 12. asırdan itibaren tarikat müesseselerinin çatısı altında yürütülmeye
başlanmıştır.

2)TASAVVUFUN TARIKATLAR ŞEKLINDE KURUMLAŞMASININ ANA SEBEPLERI NELERDIR?
Cevap:Fikri ve sosyal olmak üzere iki ana sebebinden söz edilebilir.
Fikri açıdan;tasavvuf alanında o güne kadar kat edilen gelişim ve birikimin tasavvufu böyle bir kurumlaşmaya sevk ettiği görülür. Zühd ve tasavvuf döneminde
oluşan tecrübe ve bilgi birikimi, bu birikimin aktarıcısı konumundaki tarikatların ortaya çıkmasının fikri alt yapısını hazırlamıştır.
Sosyal açıdan bakıldığında;bir yandan Abbasi hilafetinin her geçen gün siyasi nüfuzunu kaybettiğini, diğer yandan batıdan gelen haçlı saldırılarıyla doğudan gelen
moğol istilasının islam dünyasını tarumar ettiğini görürüz. Bu yıllarda , Anadolu'da Selçuklular ve beylikler, Mısır'da Memluklular, Irak ve Suriye'de yine çeşitli
beylikler hüküm sürmüştür. Siyasi otoritenin zayıf düşmesiyle halk manevi otoritelere sığınmış ve onların ruhani atmosferinde ferahlık bulmaya
çalışmıştır.Yöneticilerde sufilere büyük ilgi ve saygı göstermiştir.Büyük Selçuklu hükümdarları, sufilere samimi olarak iyi davranmış, fethettikleri yerlerde onlara
tekkeler inşa ederek vakıflar bağışlanmıştır.
NOT:12. ve 13. asırlar tarikatların tevekkün dönemidir. Bugünkü manada tekkesi,zaviyesi,şeyh ve mürid ilişkileriyle tarikatlar ilk olarak bu asırlarda kurulmuştur.

3)AHMET YESEVI KIMDIR?
Cevap:Ahmet Yesevi,Türkler arasındaki ilk tarikat kurucusudur.Ahmet Yesevi, ashaptan olduğu söylenen Arslan Baba’nın terbiye ve irşadı ile kısa zamanda
mertebeler aşar,şöhreti etrafa yayılmaya başlar.Daha sonra Buhara’ya giderek devrin en önemli alimlerinden şeyh Yusuf Hemedani’ye intisap etmiş, tasavvufi
eğitimini ondan almıştır. Ahmet Yesevi, mürşidi Yusuf Hemedani gibi Hanefi bir alimdir.

4)AHMET YESEVI’NIN ESERLERI NELERDIR?
Cevap:DİVAN-I HİKMET: Türk Edebiyatı tarihinde Divan-ı Hikmet’in önemi,İslamiyet’ten sonraki Türk Edebiyatı’nın bilinen en eski örneklerinden biri ve Tasavvufi
Türk Edebiyatının ilk eseri olmasıdır. FAKRNAME ise Divan-ı Hikmet’in mensur bir mukaddimesi mahiyetindedir.

5)YESEVIYYE TARIKATI’NIN ÖZELLIKLERI NELERDIR?
Cevap:Yesevilik,Hazret-i Türkistan adıyla anılan Türkistanlı Ahmet Yesevi’ye nispet olunan tarikatın adıdır. Yeseviyye tarikatı hakkında en geniş bilgiler Hazini adlı
bir Yesevi dervişi tarafından yazılıp 3. Murad’a takdim edilen Cevahiru’l- Ebrar min Emvaci’l-Bihar isimli eserde bulunmaktadır.Hazini’ye göre ‘devrin devlet
başkanının emniyeti dervişlerin duasıyla,zamanın sufilerinin bir araya gelip hayırlı işler yapabilmeleri de yöneticilerin sağladığı imkan ve ortam sayesinde
gerçekleşir.

6)YESEVIYYE TARIKATINDA ŞEYHTE BULUNMASI GEREKEN SIFAT VE ÖZELLIKLER NELERDIR?
a)İlme’l yakin, ayne’l yakin ve Hakka’l yakin derecelerine ulaşma
b)İslami ilimlere derinlemesine vukuf
c)Hilm (Yumuşak huyluluk)
d)Sabr-ı cemil
e)Hakk’ın hoşnutluğunu kazanmaya gayret etme
f)ALLAH’a karşı samimiyet/ihlas
g) ALLAH’a yakınlık.

7)YESEVIYYE TARIKATI’NDA MÜRIDIN UYMASI GEREKENLER NELERDIR?
a) Mürşid, şeyhine inanıp,güvenmeli,onun emir ve tavsiyelerini harfiyen yerine getirmelidir.
b) Zeki ve anlayışlı olmalı, şeyhinin sözlerini doğru anlamalıdır.
c) Sözünde durmalı ve vefalı olmalıdır.
d) Mal ve mülkünü gerektiğinde ihtiyaç duyulan yerlere sarf edebilmelidir.
e) Sır saklamasını bilmeli, şeyhinin özel açıklamalarını herkese ifşa etmekten sakınmalıdır.
f) Gerektiğinde canını fedaya hazır olmalı,şeyhinin dostunu dost, düşmanını düşman bilmelidir.

8)HALVET VE ZIKR-I ERRE NE DEMEKTIR?
Halvet: Şeriat ve tarikat halveti olmak üzere iki çeşit halvet vardır. Şeriat halveti: bütün ayıp sayılan işler ve kötü sözler yanında noksanlık ve günahlardan tövbe
etmek esasına dayanır. Tarikat halveti ise müridin durumu dikkate alınarak mürşid tarafından belirlenir.
Zikr-i Erre: Yeseviyye tarikatının zikri cehri’dir. Yeseviyye zikri esnasında zikredenin hançeresinden bıçkı sesine benzer bir ses çıktığı için bu zikre ‘zikr-i erre’ ve
aynı anlama gelen ‘zikr-i minşari’ adı verilmiştir.

9)YESEVIYYE TARIKATI NERELERDE YAYILMIŞTIR?
Cevap:Önce Seyhun nehri havzasında Taşkent ve çevresinde yerleştikten sonra,Aral gölünün güneyindeki Harezm bölgesine yayılmış, aynı zamanda Seyhun ile
Ceyhun nehrinin sınırlarını çizdiği Maveraünnehir’de geniş bir kitleye ulaşmıştır. Diğer taraftan Türkistan’ın kuzeybatı bozkırlarından Kıpçak lehçesinin hakin
olduğu İdil-Ural bölgesine uzanan Yeseviyye tarikatı, Piir-i Türkistan’ın işareti ile yola çıkan dervişleri tarafından Horasan, Azerbycan ve Anadolu’ya kadar
ulaşmıştır. Tarihi gelişim sonucu Nakşbendiyye tarikatının daha yaygın hale geldiği 15.- 16. Yüzyıllara kadar Türkistan ve Horasan’ın hemen her yerinde hatta
Keşmir’de. Kabil’de, İstanbul’da, Tameşvar’da, Hicaz’da Yesevi dervişlerine rastlanmaktaydı.

10)ABDÜLKADIR GEYLANI KIMDIR?
Cevap:Abdülkadir Geylani’ye nispet edilen İslam dünyasının ilk ve en yaygın tarikatlarından biri Kadiriyye Tarikatı’dır. Abdülkadir Geylani küçük yaşta babasını
kaybetmiştir, dedesinin himayesinde büyümüştür.18 yaşlarında iken annesinden izin alıp,Bağdat’a gitmiştir.Orada dönemin meşhur alimlerinden
hadis,fıkıh,edebiyat dersleri almıştır. Ebu’l Hayr Muhammed b. Müslim ed-Debbas vasıtasıyla tasavvufa intisab etmiştir. Abdülkadir Geylani, karşılaştığı kimseleri
gönlünden yakalayıp etkisi altına aldığı için ‘BAZULLAH’ (ALLAH’ın şahini) unvanıyla anılmıştır. Önceleri Şafii mezhebine mensup olan Geylani daha sonra Hanbeli
mezhebini benimsemiştir.

11)ABDÜLKADIR GEYLANI’NIN ESERLERI NELERDIR?
Cevap: El-Gunye, Fütühu’l-Gayb, Cilaü’l-Hatır ve El-Fethu’r-Rabbani eserlerinden bazılarıdır. Eserleri tasavvuf edebiyatının en güzel örnekleri arasında sayılır.
NOT:Abdülkadir Geylani’nin tasavvufi görüş ve dşünceleri, dinin zahiri hükümlerine bağlı kalma esasına dayanır. Onun görüşleri İbn Teymiyye gibi tasavvuf
tenkitçisi bir alim tarafından bile kabul görmüş ve saygıyla karşılanmıştır.

12)ABDÜLKADIR GEYLANI, ALLAH’A KULLUK VE O’NUNLA DOSTLUĞUN BEDEB VE ŞEKILLE DEĞIL KALP VE MANA ILE ILGILI OLDUĞU GÖRÜŞÜNDEDIR.ONA GÖRE DININ ORTADAN KALKMASI DÖRT SEBEBE BAĞLIDIR. BUNLAR NELERDIR?
a)Bildiğiyle amel etmemek
b)Bilmediği şeyleri yapmak
c)Bilmediğini öğrenmemek
d)İnsanların bilmediği şeyleri öğrenmelerine engel olmaktır.

13)KADIRIYYE NERELERDE YAYILMIŞTIR? GÖRÜŞLERI NASILDIR?
Cevap:Kadirilik 15. Yüzyıldan itibaren Osmanlı ülkesinde faaliyet göstermeye başlamıştır. Anadolu’ya ilk defa İznikli Eşrefoğlu Rumi getirmiştir. İlk defa İstanbul’a
getiren ise İsmail Rumi’dir.
Kadiriyye’nin esasları büyük ölçüde Geylani’nin el-Gunye, Fütuhu’l Gayb ve EL-Fethu’r-Rabbani adlı eserlerindeki görüşlerine dayanır. Kadiriyye’de seyr-ü süluk
(manevi yolculuk), esma-yı seb’a ( ALLAH’ın yedi ismi) zikri ile gerçekleşmiştir.Bazı kollarında ise letaif-i seb’a (kalp,ruh,sırr, sırru’s-sırr, hafi, ahfa,nefs-i küll) esas
alınmıştır. Kadiriliğin kollarında toplu zikir farklı şekilerde icra edilmekle birlikte ortak nokta sesli (cehri) ve ayakta (kıyami) yapılmasıdır. Halvet ve rabıta
uygulamasına da rastlanmaktadır. Tarikatların alamet-i farikaların arasında başlarına giydikleri taçlar da yer alır. Birkaç çeşit Kadiriyye tacına rastlanmaktadır.
Bunlardan en çok bilineni ‘Bağdad’ veya ‘Zelali müjganlısı’ olarak adlandırılan taçtır. Musikiye önem verilmiştir.

14)KADIRIYYE’NIN YAYILDIĞI YERLER NERELERDIR?
Cevap:İslam dünyasının en yaygın tarikatlarından biri olup Endonezya’dan Kuzey Afrika’ya, Sibirya’dan Balkanlar’a kadar geniş bir coğrafyada yayılma imkanı
bulmuştur.

15)KADIRIYYE’NIN KOLLARI NELERDIR?
Cevap: Kadiriyye Tarikatı’nın 46 şubesi bulunduğundan bahsedilir. Bunlar içerisinde Anadolu’da Eşrefiyye, Rumiyye, Resmiyye, Müştakiyye, Halisiyye ve Enveriyye
kolları meşhur olmuştur. En çok bilinenleri, Eşrefiyye ve Rumiyye’dir.

16)KADIRIYYE’NIN EŞREFIYYE KOLUNUN ÖZELLIKLERI NELERDIR?
Cevap:Eşrefiyye kolunun kurucusu Eşrefoğlu Rumi’dir. Asıl adı Abdullah’tır. Abdullah-ı İzniki ve Abdullah –ı Rumi adlarıylada anılır. Eşrefoğlu’nun
Divan,Müzekki’n-Nüfus ve Tarikatname adlı eserleri vardır. Eşrefiyye, Emir Sultan’ın yolu ile Bayramiyye ve Kadiriyye yollarının usullerini birleştirmiştir. Eşrefiyye
yolunda bunların usullerine ilave olarak; teberrüken altı sene savm-i Davud, yani bir gün oruç tutup bir gün iftar etmek şeklindeki oruç tutulması emredilmiştir.
Mümkün mertebe halk içine karışmamak, Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine tam uymak, dua ve zikir olarak yapılan vazifelere devam etmek de
Eşrefiyye yolunun usullerindendir.

17)EŞREFOĞLU,NERELERDE TEKKE KURMUŞTUR?
Cevap:Eşrefiyye, Osmanlı döneminde Anadolu’da kurulan tarikatların en eskilerindendir. Eşrefoğlu bu kolun temellerini Hama’dan İznik’e döndüğünde tekkesini
kurmakla atmıştır. Bu tekke Kadiriyye’nin, Osmanlı topraklarındaki ilk tekkesidir. Eşrefiyye’nin bir diğer önemli merkezi ise Bursa’daki İncirli Dergahı’dır. 17.
Yüzyılda merkez tekke fonksiyonunu bu tekke üstlenmiştir.Salı Tekkesi olarakta bilinen Bursa Çatalfırın’daki Numaniyye Dergahı da zamanla tarikatın önemli
merkezlerinden biri haline gelmiştir.
NOT:Eşrefiyye’nin kuruluşu halifesi Abdürrahim Tirsi ve torunu Hamdi Efendi dönemlerinde büyük ölçüde tamamlanmıştır.

17)KADIRIYYE TARIKATI’NIN RUMIYYE KOLUNUN ÖZELLIKLERI NELERDIR?
Cevap:Rumiyye, Kadiriyye tarikatının İsmail Rumi tarafından kurulan kolunun adıdır. Tosya ve Kastamonu’da tekkeler kurmuştur.İstanbul’da Tophane Kadiri
tekkesini kurmuştur. İsmail Rumi,Eşrefiyye’nin zikrinde farklı bir tarz geliştirmiştir. Evrad-ı şerifeye bazı küçük ilaveler yapmış ve tarikatın seyr-ü sülukünü kendi
usul ve içtihadına göre yeniden düzenlemiştir. İstanbul’da devran zikrini ilk defa icra eden Kadiri mührünü ortaya çıkaran ve beyaz çuhadan sekiz sargılı tacı ilk
defa ortaya koyan da odur.

18)RIFAIYYE TARIKATI’NIN KURUCUSU KIMDIR?
Cevap:Kurucusu Ahmed b. Ali el-Mekki b. Yahya er- Rifai’dir. Ahmediye ve Bataihiyye tarikatı olarak da bilinir.
NOT:Dört büyük kutubdan biri olarak zikredilen er-Rifai’nin, Abdülkadir Geylani’den sonra ‘’Kutbiyyet’’ makamına yükseldiği rivayet edilir.

19)AHMED ER-RAFII’NIN ESERLERI NELERDIR? TASAVVUF VE TARIKAT ANLAYIŞI NASILDI?
Cevap:Hizbu’l Esrar, el Hikemür-Rifaiyye ve el-Burhanü’l-Müeyyed adlı eserleri meşhurdur.
Tasavvuf ve tarikat anlayışı;Kitap ve sünnete dayanır.Kendisinden önceki büyük sufiler gibi o da tasavvufun baştan sona ‘edeb’den ibaret olduğunu ve bütün
edeblerin Hz. Peygamber’in sünnetine tabii olarak elde edilebileceğini ifade eder.

20)RIFAIYYE NERELERDE YAYILMIŞTIR?
Cevap:Ortadoğu,Anadolu ve Rumeli’de yaygınlık kazanmıştır. 13. Yüzyılın başlarından itibaren Anadolu’da da faaliyet göstermeye başlamıştır. Mevla’nın hayatta
oldupu yıllardan itibaren Mevlevilerle Rifailer yakın temas içine girmiştir.Rifailik İzmir,Bergama ve Amasya dolaylarında da yayılmıştır.18. yüzyılın başlarında
Üsküdar’daki Rifai asitanesinin kurulmasıyla asıl yaygınlaşma başlamıştır.

21)RIFAIYYE TARIKATININ ÖZELLIKLERI NELERDIR?
Cevap:Rifaiyye’nin, ALLAH’ın emirlerini yerine getirme, yasaklarından kaçınma,dininde ve ahdinde sağlam durma,şeriat ve tarikatın gereklerini öğrenme, ayıp ve
kusurları araştırmama, muhtaçlara insaf ve merhamet etme,yaramaz ve çirkin huyları terk etme ve mürşidin nasihatını yerine getirme gibi esasları vardır.Riyazet
ve mücahedeye de çok önem verilir. Rifaiyye zikri, cehri ve kıyamidir.Oldukça coşkulu ve hareketli olan tarikat zikri Mevlevi sema’ından sonra en gösterişli zikir
olarak tanımlanır.Rifaiyye zikri esnasında zaman zaman vücudun çeşitli yerlerine şiş saplamak, gül adı verilen kızgın demiri yalamak gibi uygulamalara da rastlanır.
Ancak bunlar tarikatın bir özelliği olmakla birlikte amacı değildir.
NOT:Zamanla birçok kola ayrılan Rifaiyye tarikatı son dönemde İstanbul’da Kenan Rifai tarafından temsil edilmiştir.

22)EBU HAFS ÖMER ŞIHABÜDDIN ES-SÜHREVERDI KIMDIR?
Cevap:Ömer es-Sühreverdi, Sühreverdiyye tarikatının kurucusudur.Hz. Ebu Bekir’in soyundan geldiği söylenir.Şafii mezhebinde fakih ve hadis ilminde otorite
olarak kabul edildi.Döneminin en itibarlı şeyhi olarak kabul edilmiş ve ‘Şeyhü’ş Şüyuh’ ünvanıyla anılmıştır.Avarifü’l- Maarif adlı eseri tasavvuf çevrelerinde en çok
kabul gören kitaplardandır.

23)SÜHREVERDIYYE TARIKATI NERELERDE YAYILMIŞTIR?
Cevap:Sühreverdiyye, kurucusunun hayatında Irak,Suriye ve İran’da, vefatından sonra da Türkistan,Hindistan ve Anadolu’da yayılmıştır.Hindistan ve
Pakistantaraflarında yayılmasını sağlayan halifesi Bahaeddin Zekeriya Multani,İran civarında Necibüddin Ali b. Buzguş eş-Şirazi ve Kemalüddin Isfahani,Suriye’de
Izzuddin b. Abdüsselam’dır.Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında Anadolu’da Avarif geleneğiyle birlikte Sühreverdilik’te yayılma istidadı göstermiştir.
Sühreverdiliğin,Anadolu’da en yaygın kolu ise Zeynüddin Hafi’nin kurduğu Zeyniyye’dir.Özellikle Abdüllatif Kudsi ve halifeleri vasıtasıyla Horosan,Hicaz. Suriye ve
Mısır yanında Anadolu ve Rumeli’de de yayılma imkanı bulmuştur. Zeyniyye üst düzey alimler tarafından temsil edilmekle dikkat çeker.

24)MUHAMMED BAHAEDDIN NAKŞIBEND KIMDIR?
Cevap:Nakşibendiyye tarikatının kurucusudur. Babası Hacegan yolunun ulularından Baba Muhammed Semmasi’nin müridi idi. Semmasi onun manevi eğitimini
Emir Külal’e havale etmiştir.Bu yüzden onun sohbet ve irşad şeyhi Emir Külal’dir.Sohbet esası üzerine inşa ettiği tarikatında halveti uygulamamış, cehri zikir ve
sema’a sıcak bakmamıştır. Melamet anlayışına sahip olduğu için özel bir tarikat kıyafeti edinmemiş ve müridlerine giydirmemiştir. Harikulede hallere önem
vermemiş, kendisinden keramet bekleyenlere:’Bizim kerametimiz açıktır.Zira bu kadar günahla yeryüzünde yürüyebiliyoruz.’ Diyerek karşılık vermiştir.
NOT:Müritlerin tasavvufi eğitiminde izlediği yolu göstermesi açısından şu sözleri dikkat çekicidir: ’Biz müridi dilersek cezbe,dilersek seyr-ü sülük yoluyla terbiye
ederiz.Bu bizim elimizdedir. Sohbetimize gelenlerden bazılarının gönlünde muhabbet tohumu vardır.Ama dünyevi alakalar yüzünden gelişip
büyüyememiştir.Bizim vazifemiz o alakaları temizlemektir.Bazılarının ise gönlünde muhabbet tohumu yoktur.Burada bizim vazifemiz tohum oluşturmaktır.’
Muhammed Bahaeddin Nakşibend, kendisine silsilesini soran bir kişiye ‘Silsile ile kimse bir yere ulaşamaz’ demiş ve asıl olanın sadakat ve samimiyet olduğunu
vurgulamıştır.
NOT:Nakşibendiyye tarikatı, tarihi seyri içerisinde her biri farklı bir safhaya işaret eden ‘Sıdıkiyye’ ‘Tayfuriyye’ ve ‘Hacegan’ tarikatının devamı mahiyetindedir.

25)NAKŞIBENDI YOLUNA GIRMENIN ŞARTLARI NELERDIR?
Cevap:Tövbe etmek, Hz. Peygamber’in sünnetine tabi olmak, şeriata muhalif bid’adlardan kaçmak, ruhsatı terk edip azimeti tercih etmek, zulüm ve haksızlık
yapmamamk, borç sahibiyle helalleşmek,kazaya kalmış namazları hesap ederek kılmak ve çokça ALLAH imini ve kelime-i tevhidi zikretmektir.
NOT:Şeriatle zahiri,tarikatla batını temizlemek, hakikat ve marifetle ALLAH’a ulaşmak Nakşibendiyye’nin esaslarındandır.

26)İLK SEKIZ DÜSTURU ABDÜLHALIK GUCDÜVANI TARAFINDAN TANZIM EDILEN ON BIR ESAS, NAKŞIBENDIYYE’DE TASAVVUFI EĞITIMIN TEMEL UNSURLARI OLARAK KABUL EDILIR.BUNLAR NELERDIR?
A)HUŞ DER-DEM:Alınan her nefeste ALLAH’ın huzurunda olduğunu hatırlamak. Zamanı boşa geçirmeyip değerlendirmektir.
B)NAZAR BER-KADEM:Bakışları ayak ucuna yöneltmek. Atılan her adımda gafletten uzaklaşmak, bulunulan makam ve hale göre hareket etmektir.
C)SEFER DER-VATAN:Halktan Hakk’a sefer etmek,kötü huyları iyi huylara çevirip ahlakı gözelleştirmektir. Kalben dünyevi düşüncelerden ve masivadan kurtulup,
ALLAH’a doğru yolculuk
D)HALVET DER-ENCÜMEN:Halk içinde Hakk ile beraber olmak. Görünüşte halk içinde olmaklabirlikte kalben ALLAH ile beraber olmaktır.Elin karda, gönlün yarda
olmasıdır.
E)YAD-KERD:Dilin kalple beraber zikridir.Müridin şeyhi tarafından kendisine verilen duayı (virdi), dili ve kalbi ile zikretmesidir.
F)BAZ-GEŞT:Zikirde kendiliğinden hatıra gelen iyi veya kötü fikri kovup uzaklaştırmaktır.
G)NİGAH-DAŞT:Kalbi masivadan , dünyevi düşüncelerden muhafaza etmektir.
H)YAD-DAŞT:Huzur haline erip müşahede makamına ulaşmaktır. ALLAH’ı anmanın sürekli olmasıdır.
İ)VUKUF-İ ZAMANİ:Her an ve her halin muhasebesini yapmaktır.
J)VUKUF-İ ADEDİ:Zikir esnasında sayıya riayet ederek dikkati bir noktada toplamaktır.
K)VUKUF-İ KALBİ:Zikir yaparken kalbe yönelip, kalbe ALLAH’tan başkasına yer vermemektir. ALLAH’ın huzurunda olmanın bilinciyle hareket etmektir.

27)NAKŞIBENDIYYE’NIN KOLLARI NELERDIR?
Cevap:A)AHRARİYYE B)MÜCEDDİDİYYE C)KASANİYYE D)HALİDİYYE E)MELAMİYYE

AHRARİYYE(UBEYDULLAH AHRAR):Anadolu’ya ilk defa 17. Yüzyılda Simavlı Abdullah İlahi tarafından getirilmiştir. İstanbul’da Ahrari koluna paralel olarak gelişen
bir diğer Nakşi akımı, adına ‘Kalenderhane’ denilen tekkelerde bekar dervişlik (mücerredlik) erkanı uygulayan Kalenderi Nakşi tasavvuf anlayışıdır.

KASANİYYE(AHMED KASANİ):Temeli ‘Mahdum-i Azam’ olarak tanınan Hacegi Ahmed Kasani tarafından fergana, Semerkand ve Buhara’da atılmış bir tasavvuf
yoludur. Zikir,teveccüh, murakebe, sohbet ve rabıta en önemli esaslardır.Müridlerin karakter ve kabiliyetlerine göre sema, halvet,cehri zikir ve riyazet gibi farklı
usuller uygulanmıştır.

MÜCEDDİDİYYE(AHMED FURUK-İ SİRHİNDİ): İmam Rabbani olarakta meşhur olan Sirhindi, varlığın birliği (vahdet-i vücud) yerine görülenin birliği (vahdet-i
şühud) düşüncesini savundu.

HALİDİYYE(MEVLANA HALİD-İ BAĞDADİ):19. Yüzyılda Anadolu’da faaliyet gösteren en yaygın Nakşibendi koludur.

MELAMİYYE(MUHAMMED NURU’L-ARABİ):Muhammed Nuru’l-Arabi’ye nispet edilen bir Nakşi yoludur.

28)Halvetiyye Tarikatı’nın kurucusu kimdir?
Cevap:Ebu Abdillah Ömer b. eş-Şeyh Ekmelüddin el-Geylani bu tarikatın kurucusu kabul edilir. Seyyid Yahya Şirvani, tarikatta Pir-i Sani (ikinci pir) olarak
anılır.Halveyiyye Anadolu ve Rumeli’de en fazla tekkesi bulunan tarikatların başında gelir.
NOT:Tarikat İbrahim Zahid Geylani’nin belirlediği esma-yı seb’a (yedi isim) zikri üzerine kurmuştur. Bunlar: 1)La ilahe illallah 2)ALLAH 3)Hu 4)Hakk 5)Hayy
6)Kayyum 7)Kahhar’dır.

29)HALVETIYYE TARIKATI’NIN ÖZELLIKLERI NELERDIR?
Cevap:Halvetiyye’de seyr-u sülük yedi isimle (la ilahe illallah, ALLAH, Hu, Hakk, Hayy, Kayyum, Kahhar) yapılır. Yedi isme karşılık nefsin ‘emmare’, ‘levvame’,
‘mülheme’, ‘mutmaine’, ‘raziye’, ‘merziyye’ ve ‘kamile’ olmak üzere yedi sıfatı vardır. Sufilere göre ALLAH ile kul arasında bazısı zulmetten, bazısı nurdan yetmiş
bin perde vardır. Haftanın belli günlerinde tekkelerde sesli olarak topluca icra edilen zikre ‘devran’ ve ‘darb-ı esma’ gibi isimler verilir.Nefsin kötülükten ve
günahlardan arındırılması esastır.

30)HALVETIYYE’NIN KOLLARI NELERDIR? VE TEMSILCILERI KIMDIR?
Cevap: 1)RUŞENİYYE: Dede Ömer Ruşeni 2)CEMALİYYE:Cemal Halveti
3)AHMEDİYYE:Ahmed Şemseddin Marmaravi 4)ŞEMSİYYE:Şemseddin Ahmed Sivasi

31)HALVETIYYE’NIN YAYILDIĞI YERLER NERELERDIR?
Cevap:Seyyid Yahya Şirvani’nin halifelerinden Muhammed Bahaeddin Erzincani, Aydınlı Dede Ömer Ruşani ve Habib Karamani tarafından Anadolu’ya getirilmiş ve
halifeleri aracılığıyla İstanbul, Rumeli, Kırım, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yayılmıştır.

RUŞENİYYE(AYDINLI DEDE ÖMER RUŞENİ):Diyarbakır ve Erzurum yörelerinde yayılmıştır. Dede Ömer’den sonra iki ana kola ayrılmıştır. 1)Demirtaşiyye
(Muhammed el-Halveti el-Hanefi) 2)Gülşeniyye (İbrahim Gülşeni). Gülşeniyye’nin yegane kolu, Hasan Sezai Efendi’ye nispet edilen Sezaiyye’dir.

CEMALİYYE(MUHAMMED B. HAMİDÜDDİN CEMAL HALVETİ):Tarikat, Cemal Halveti’den sonra ‘Sünbülüyye’ ve ‘Şabaniyye’ olmak üzere iki ana kola
ayrılmıştır.Sünbülüyye, İstanbul’da kurulan tasavvuf yollarından ilkidir.

AHMEDİYYE(AHMED ŞEMSEDDİN MARMARAVİ):Ahmed Şemseddin’den sonra ‘Sinaniyye’, ‘Uşşakiyye’, ‘Ramazaniyye’ ve ‘Mısriyye’ olmak üzere dört ana kola
ayrılmıştır.Sinaniyye,İbrahim Ümmi Sinan’a, Uşşakiyye, Hasan Hüsamettin Uşşaki Efendi’ye, Ramazaniyye, Razaman Mahfi Efendi’ye, Cerrahiyye,
Ramazaniyye’nin bir alt kolu olup, Nureddin Cerrahi’ye nispet edilir.

ŞEMSİYYE(AHMED ŞEMSEDDİN SİVASİ):Şemseddin Sivasi yedi isme (esma-i seb’a) ‘Kadir’, ‘Kavi’, ‘Cebbar’, ‘Malik’ ve ‘Vedud’ isimlerini ilave ederek esma sayısını
on ikiye çıkarmıştır.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
En Pratik Sağlık Bilgileri Pratik / Faydalı Bilgiler enderhafızım 0 68 14 Ekim 2023 13:10
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... Serbest Kürsü su damlası 3 2308 24 Kasım 2016 14:16
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 1911 23 Kasım 2016 12:06
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... İlahiler/Ezgiler Esma_Nur 1 2662 23 Kasım 2016 11:44
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 2208 23 Kasım 2016 11:10