Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26 Aralık 2015, 12:22   Mesaj No:6

nurşen35

Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:61
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.476
Konular: 1144
Beğenildi:4415
Beğendi:3686
Takdirleri:14203
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Din Psikolojisi 1/10 Ünite Özetleri


6.ÜNİTE DİNDARLIĞIN GELİŞİMİ




Çocukluk dönemi dindarlığının özellikleri:*Çocuklar 3 yaşından itibaren dini söz duygu ve davranışlarla ilgilenmeye başlar.*Muhtevasını anlayamasada çocukların dualara ve ibadetlere ilgisi yüksektir*Dini ilgi taklit ve özdeşleşme yoluyla kendini gösterir,sosyal çevrenin dini ortamı ve kendi kabiliyetine göre gelişip kişiliğe mal olur*Düşünmeden kabul din konusundada geçerlidir*Başlangıçta ana-babadan sağlanan 'temel güven duygusu' çocukta Allah la ilgili bilgi ve inancın gelişmesiyle süreklilik kazanır*Çocuklukda dindarlık 'benmerkezcilik'tir.*Allah onlar için genellikle büyük bir insan şeklinde tasavvur edilir.(6-11 yaş arası ruhanileşmed evam eder,8 yaşından itibaren insanbiçimcilik hafifler ve diğer insanlardan farklı olarak yüce insan olarak,12 yaşındada ruhanileşmiş Allah inancı kesinleşmeye başlar.)*Allah ı beşeri modele göre tahayyül ederken insan kadar'gerçek' tasavvur ederler*Hayretle karışık merak eğilimiyle karakterize ederler*Okul öncesi dönemde dine yönelmesi aile denetimi altındayken,okulla birlikte değişir.*Ergenlik dönemiyle birlikte öğrendiklerini sorgulama ve şüphe başlar*Anne veya temel bakıcısıyla'güvensiz bağlanma'ilişkisinde olanlar ,Tanrı yı güvenli bir bağlanma figürü seçip dindar olabilirler*Dindar olmayan ana babasıyla 'güvenli bağlanma' ilişkisinde olanlarda dindar olma ihtimali azdır*Okul öncesi çocuklar duayı diğer alternatifler işe yaramadığında b planı olarak görür*En çok kullandıkları dua formu'Tanrıdan birşeyler istemek'tir.



ÇOCUKLUK(ergenlik) DÖNEMİ DİNİ GELİŞİMİYLE İLGİLİ TEORİLER



Bilişsel Gelişim Teorisi: J.Piaget in teorisidir.Çocukların birbirinden farklı evrelerden geçerek gelişmeleriyle ilgilidir.Evreler:1-Duyuşsaldevimselevre:0-2 yaş .Nesne süreklilği kavramı kazanamamakda ,nesnenin sadece kendisini gördükleri zaman varmış gibi davranmaktadır.Hafıza,zaman geçmiş gelecek algısı yoktur.Tanrı,cennet gibi fiziksel olmayan şeyleri düşünemez,sadece somut şeyleri algılar.2-İşlem öncesi evre:2-7 yaş.zihni soyut mantıksal açıdan düşünemez.Algıladığı şey realiteye eşittir.3-Somut işlem: 7-11 Somut olay ve objelere mantıksal kuralları ve sınıflandırmaları uygular.4-Formal işlem evresi: 11 yaşından sonra.Zihinsel kabiliyetlerin tam geliştiği evre.Soyutlama ve kavramlaştırma gelişir.Din hakkında kendi kararlarını verir.



*9-10 yaşlarına kadar çocuklar ölümü tatil olarak düşünür.Sosyal Öğrenme Teorisi:Sosyal öğrenme ilkeleri:ödül,ceza,pekiştirme,taklit ve model almadır.Dini uygulama ve ifadeler küçük çocuklarda taklit ve model alma yla gelişir, ödül ve cezayla pekişir.Duygusal İlişki veya Bağlanma Teorisi:Çocuğun ailesiyle ilişkisinin dindarlığını nasıl etkilediğini konu alır.Çocuk annesi veya temel bakıcısıyla 2 türlü bağlanma üretir:1-Tehtid veya üzüntü anında sığınacağı güvenlik limanı2-Tehlike dışında çevrenin keşfedilmesinde güvenlik üssü



*Bowlby ın oluşturduğu ilk çekirdeğe göre:İlk 6 ay ve 6 yaş arası anne ilişkisi çok önemlidir.Bu ilişki ne kadar iyimser olursa duyuşsal-davranışsal-bilişsel sistemde hayat boyu meydana gelecek davranışlarda izler bırakır.



Bebek ve annesi arasında 3 bağlanma vardır: güvenli-güvensiz -gerilimli ve kaçınımlıGerilimli-kaçınımlıda anne bebeğe fiziksel temastan uzak durur,uygun olmayan zamanlarda ilgi gösterir.*Kirkpatrick patrik bunu din psikolojisine uugulamış.Ona göre Tanrı, insanı her zaman tehikelerden koruyan ve güvenlik hissi veren baba gibidir.Stres ve dğer güçlüklerle başa çıkmada yardımcıdır.Dindar insan Tanrı ya dua ederken,karşısında canlı varlıkla konuştuğuna inanmakda ve kişilik sahibi Tanrıya yakın hissetmektedir buda bağlanma teorisini destekler.Ödüllenme teorisi: Ana-babalarıyla güvenli ilişkisi olmayanların bu eksikliği 'sevgi dolu kişisel ve ulaşılabilir Tanrı'yla telafi etme eğilimi.Zihinsel model hipotezi:Bireyin erken dönemdeki modellemelerinin Tanrı ve dini inançlarını yapılandırmada referans olduklarını öngörür.*Birçok araştırmacı anne-baba ilişkilerinin kötü olmasının dini inancı kaybetmeye yol açtığını ortaya koymuştur.Ataizm ve agnostisizm kaçınımlı bağlanma sonucu olabilir.



Baldwin Teorisi:Bağlılık ve gizemle Tanrı anlayışının değişmesi ve gelişmesi.Evreleri:1.Fiziksel kendiliğindenlik:Bebeklerin ilgileri:ihtiyaçları ve kendiliğinden gelişen duygusal bağlanmalara odaklanmış.Gizem hissi evrenin tahayyül edilemezliğiyle olşr.2.Entelektüel(zihinsel) aşama:Anne ve babalarını bütün problemleri açıklayabilen ol.görür bu evre dini alana kayınca Tanrı ya bağlanma hissi gelişir.3.Ahlaki aşama:Ahlaki norm ve değerlerle ilgili kaygılar gelişir.Kutsal olana güvenme deneyimi.4.Estetik deneyim:Bu evrede olayların gerçek yüzünden daha derin düşünmenin ötesine gidebilecek kadar doğrudan algılanmasıdır.3.evredeki çelişkinin üstesinden gelinir.Mistik izler taşır.

Harms Teorisi: 3-18 aradında 5000 den fazla çocukda araştırma yapmış.Evreleri:1-Peri masalları evresi:3-6 yaş.Bu evrede çocuklar Tanrı yı peri masallarındaki karakterlere benzetir çok az fark görür.2-Gerçekçi evre:7-12 yaş.Somutlaştırma evresi.Tanrı ve melekler gerçek insanlar olarak,eski Yunan Tanrılarında old.gibi meydana gelen olayları etkilerler.3-Bireysel evre:13-18 yaş.Bireysel fikirler oluşur.3 grup şek. Incelenir.1. Grup:Geleneksel dini fikirler edinir 2.grup:Daha mistiktir 3.grup:Dini,dinlerin sembolleriyle ve tecrübe etmedikleri halde bilgi sahibi oldukları yabancıların,ilkel kültürler vb. Ifadee der.



Ekind Teorisi:Piaget teorisini dini gelişmeye uygulayarak geliştirmiş.Evreleri:1.Korunma-himaye arayışı:0-2 yaş.Bebeklerde nesnenin devamlılığı konusundaki algı noksanlığı fikrine dayanır.Obje kaybı süreklilik arayışına yönlendirir.Zamanla 'insanların ölümlülüğü'ni tecrübe eden çocuklar süreklilik arayışıyla dinde cevapları bulur.2.Temsil arayışı:3-6 yaş.Temsil türleri zihinsel imajlar ve dil.Çocuk Tanrının varlığını kabul ettiğinde onu temsil edecek şeyler arar cevapları dinde bulur.3.İlişki arayışı:7-12 yaş.Okul dönemindeki bu evrede Tanrıyı ve Kutsal kitaplardaki Tanrı imajını kabul eden çocuk Tanrıyla nasıl ilişki kuracağının cevabını dinde bulur.4.İdrak arayışı(ergenlik dönemi):Kuramsal düşünme yeterliliği gelişir.Davranışların arkasındaki motiveleri açıklamak isteyen bireyin idrak arayışına dinler çözüm sunar.



Goldman ve dini düşünce gelişimi teorisi:Harms ın teorisine çok yakın olmakla birlikte Piaget terminolojisiyle ifade edilir.Evreleri:1.Sezgisel dini düşünce:0-7 yaş.İşlem öncesi veya dinsel düşünce öncesi evredir.Dini metaryeller anlaşılamaz dini hayata dair gerçek fikirleri yoktur.2-Birinci geçiş aşaması:Sezsisel dini düşünce ile-Somut dini düşünce arası geçiş everesidir.Çocuklar mantıksal açıklamalar yapmaya çalışsalarda tecrübesizliklerinden başarılı olamazlar.Tümevarımsal-tümdengelimsel mantık başlasada açık hatalar var.3.Somut dini düşünce aşaması:7/8-13/14 yaş.Piaget ın somut işlem aşamasına tekabül eder.Dini ifade ve semboller lafzi olarak anlaşılır.Tanrı tasavvurları insanbiçimsi özelliklertaşır ya insan yada insanları cezalandıracak güç olarak görür.4.İkinci geçiş aşaması:Somut dini düş. Ile soyut dini düş.arası geçiş aşamasıdır.5.Soyut dini düşünce aşaması:13/14+ yaş.Soyut kavramı Piaget ın 'formel işlem' kav. tekabül eder.Tümdengelimli düşünme kapasitesinin son evresidir.*
Tamminen:
Araştırmaların genel sonuçlarının yukarıdaki evreler gibi ol.ifade eder ve ergenlik dön.gençlerin dini deneyimlerinin cemaatsel ilişkilerle,çocuklukda günlük dualar gibi günlük etkinliklerle olduğunu belirtmiş.

ERGENLİK DÖNEMİ DİNDARLIĞI*

Bu dönemde ergenler bir taraftan dini ilgi,pratik,dialog ve tartışmada yüksek düzey gösterirken diğer taraftan dahafazla şüphe geleneksel veya dini lafzi dini öğretileri daha az kabul eğilimi gösterirler.*Bazı psikologlar ergenlik dönemine 'yeniden doğuş 'demiştir.*Ergenler asıl bunalımlarına girmeden önce dini ilgi yükseks eviyede yaşanır.Fakat bu 'saadet devri' çok sürmez kendilerine has bunalımlarından dinde nasibini alır.Ergenlik dönemi dini gelişminde ayırıcı özellikler*Şüphe *Çelişki ve

ÇatışmalarŞüphe:Ergenlik dönemindeki şüpheler özel bir öğretiyi red etmekten ziyade ,bu dönemde ortaya çıkan sorgulamaya yönelik genel eğilimin ifadesi olmalıdır.Ergenler daha çok öğrendikleri şeyleri ve alternatiflerini sorgular.Batı ülkelerinde yaş ve sınıf seviyesi arttıkça Tanrının varlığını kabul eden gençler azalmaktadır.Batıda erkeklerin%75 kızların %50 si dini şüphe yaşıyor.*Mısırda yapılan araştırmada erkek erkenlerin %27 si kızların %21 i,Ülkemizde Hökeleklinin bizzat yaptığı çalışmada ergenlerin %30 u dini şüphe yaşıyor.Çözümyolları'Allah a sığınma ve O'ndan yardım dileme'



Çelişki ve Çatışmalar: Ergenler dini gelişimleri boyunca güncel düşünce tarzlarıyla çözümledikleri çelişkilerle karşılaşır.Bilişsel gelişim sonucu artan düşünce faaliyetiyle ergen 'bağımsızlık ve güçlülük' duygusuyla birlikte anne babasının düşünce ve davranışlarını tenkit etmeye başlar.'Kendini ifade etme 'güdüsüyle ebeveynleriyle ilişkileri çatışmalı hale gelir.Genellikle ergenin dini bunalımları ailesiyle çatışmadan beslenir.Ergenlikde cinsellik,bağımsızlık güdüleri ve 'katı akılcılık' ve 'iradecilik' kendi benliğini en üst tutma eğilimi dini bakış açısını kapatabilir.



*Cole ve Hall ın ergenlerde karşılanmasında fayda gördükleri ihtiyaçlar:1-Günahkarlık duygusunun hafifletilmesi ve ahlak2-Güvenlik3-Hayat felsefesi



Ergenlik dönemi Dini Gelişiminde belirleyici faktörler*Bilişsel Faktörler *Sosyal Faktöreler *Kişisel Faktörler



Bilişsel Faktörler:Ergenlik döneminde 'soyut kavramlaştırma 'yeterliliğine erişirler.12-13 yaşları 'dini uyanış ve gelişim' yaşlarıdır.Ruhsal uyanışla kendini yeni dünyanın eşiğinde bulur.Ergenler herşeyi tenkid süzgecinden geçirmek isterler.Sosyal faktörler:1.Akran etkisi:Etkisi okadar büyük olabilirki yasaklara meydan okuma ortaya çıkabilir. 2.Okul etkisi:Okulda verilen tabii(naturalist) açıklamalar dinin yorumlanmasında güvensizlikler oluşturabilir.(dindar ailelerden gelen ve dini okullarda okuyanlar hairç)Kişisel Faktörler:Bireyselleşme ve kimlik. Birey sorunlara tatmin edici çözümler üretmeyi teşvik eden güdüdür.



YETİŞKİNLİK VE YAŞLILIK DÖNEMİ DİNDARLIĞI



Genç yetişkinlik dönemi:Bocalamalar,şüphe ve kararsızlıkların yatıştığıve bir sonuca ulaşıldığı dönemdir.20 li yaşların başlarında 40 lı yaşların ortasına kadar sürdüğü kabul edilir.Bireyin eski inanç ve alışkanlıklarını gözden geçirdiği bu dönemde dini şüphelerini çözümleyerek kendi açısından tatmine dici bir dini hayatşekline kavuşur.Diğer dönemlerden ayıran psikolojik özellikler:bağımsızlık,kişilik,yakın ilişki,dostluktur. Empati gelişir ve din içselleştirilir.Orta yaş dönemi:35-45 yaşlarda başlar ve 20 yıl sürer.Önceki dönemlerdeki ilgi alanları yerini dine bırakabilir.Dini ilginin yükselmesinde evlenme,aile kurma ve çocuk yetiştirme ve çocuklarına iyi örnek olma isteği etkilidir.Bireyin orta yaşa uyumu , meydana gelen değişikliklere hazır olmama,öğrenme güçlüğü ve en önemlisi motivasyon eksikliği ile zor olabilir.Bu dönemde Allah a ve ölümden sonraki hayata inanç artar ,mistik eğilimler güçlenir.Yaşlılık dönemi:60-65 yaşlarda başlar hayatın geri kalanını kapsar.Bu dönemde en önemli duygusal sarsıntı 'ayrılık kayıpları'dır.Bu dönemde dine yöneliş araştırmacılara göre geçmişi onarma ve telafi etme çabasıdır.Dine yönelişin en önemli nedeni 'ölüm' korkusudur. Yaşlılık döneminde din,en önemli psiko-sosyal uyum faktörüdür.



NOT:2.ünitede Tamminen in dinin özsel tanımını atlamıştım.Sorulara baktım geçen sınavda W.James inkini sormuşlar belki bu sınavda bunu sorabilirler:Tanrı-kutsal-aşkın olana az veya çok bilinçli bağlılıktır.Bu bağlılık teslimiyet bireyin kişiliğinde tecrübeler ,inançlar ve düşünceler şeklinde tezahür eder ve kişinin ibadetleri,ahaki davranışları ve etkinliklerini güdüler.

*Birde dinin ana konusunu ölüm olarak işlevsel tanım Batson un...

*Ayrıca geçen seneki sorularda hakikat arayışını sormuş bu sene anlam arayışını sorabilir belki..Anlam arayışı:Düşünce,tutum ve davranışları belirleyen en önemli güdü.Hakikat arayışı:Hayattaki konumu olumlu yönde belirleyecek nihai bir anlama kavuşmak ve böylece varlığı anlamlandırmada ihtiyacını gidermektir.
DİN PSİKOLOJİSİ 7. ÜNİTE ÖZETİ


ÜNİTE 7İnanç PsikolojisiBaşta Dinler Tarihi ve Antropoloji'nin verileri olmak üzere kapsamlı bilimsel inceleme ve araştırmalar, dünyanın hemen her tarafında, insanların büyük çoğunluğunun tabiatüstü, aşkın, insan ötesi mutlak bir varlığın (veya varlıkların) mevcudiyetini kabul ettiklerini ve inandıklarını ortaya koymaktadır.İnanç, soyut bir kavramdır ve insanlar bireysel farklılıkları dolayısıyla bu kavrama değişik anlamlar ve değerler yükleyebilmektedirler.Bir insanı herhangi bir dinin mensubu yapan temel unsur, o insanın mensup olduğu bu dinin inanç esaslarını bilmesi, kabul etmesi ve bağlanmasıdır. Bu durum, inançlarımızın hem bilişsel (kognitif), hem duygusal ve hem de iradi içerikli oldukları anlamına gelmektedir.

Dinlerin ortak inanç esasları:İnsanlar kendilerini bir çıkmazda bulurlar (günah ve ölümlülük gibi).Bu çıkmazdan kurtulmak için bir yola ihtiyaç duyarlar (kurtuluş ve özgürleşme gibi).İnsandan aşkın olan ve insana yardım eden bir "şey" vardır (Tanrı, Mutlak Gerçeklik, Brahman, Nirvana gibi) veya varoluşumuzun bir amacı vardır.Bu "şey" belirli bir tarzda bilinebilir veya ona yaklaşılabilir (Kutsal Kitaplarla).Kurtuluşa ya da özgürleşmeye erişebilmek için insan da bir şeyler yapmak zorundadır (inanmak, benliği imha etmek, inanç esaslarına uymak gibi). (Peterson ve diğ.2006, s. 4)

Din Psikolojisi'nin inanca yaklaşımı onun kaynağını veya gerçekliğini sorgulamak değil, bireyin inançla ilişki sürecindeki her türlü tutum ve davranışını incelemek, yani inanç ve iman olgularının bireyin düşünce ve davranışlarına yansımasını araştırmak şeklindedir.

Ortak inanç esasımızı açıklıyorum: Ölümden önce günahlardan kurtulup özgürce tanrının Kutsal kitabına inanıp hayatımıza uygulayacağız.

İMAN VE İNANÇ KAVRAMLARI

Dilimize Arapça'dan geçen ve "güvenmek" anlamına gelen "emn" kökünden türeyen iman kelimesine sözlüklerde, "karşısındakine güven vermek, güven duymak, tasdik etmek ve gönülden benimsemek" anlamları verilmektedir. Bunun yanısıra "sağlamlaştırmak, kesin karar vermek, tasdik etmek" manasındaki "akd" kökünden türeyen itikad da iman karşılığında kullanılmaktadır (el-İsfahani, 1961; İbn Manzur, 1299-1308). İnan (iman); "inanmak işi; bir kimse veya bir şeyin doğruluğunu, büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme;" İnanç (itikad) ise, bir düşünceye gönülden bağlı bulunma; Tanrı'ya, bir dine inanma, iman, itikat; birine duyulan güven, inanma duygusu; inanılan şey, görüş ve öğreti" olarak tanımlanmaktadır (TDK, 1988). Görüldüğü gibi inanç kelimesi tanımlarda imanı da kapsayacak şekilde daha genel bir anlam ifade ederken; iman, bir dine yönelme olarak, daha özel manada kullanılmaktadır.Kuran’daki kullanımı dikkate alınarak iman kelimesine, genellikle doğrulama (tasdik) ve tahsis etme, teslim olma (İslam) anlamları verilmiş; daha sonra terim olarak, "Allah'tan tebliğ ettiği kesin olarak bilinen hususların bütününde peygamberi tereddütsüz olarak tasdik etmek" şeklinde tanımlanmıştır.Bu kavramları ayrıntılı olarak ele alan Kelam ve Akaid kitaplarında iman, genellikle temel inanç esaslarını "kalp ile tasdik, dil ile ikrardır' veya "kalbin tasdiki, dilin ikrarı ve amelden ibarettir" şeklinde tanımlanmaktadır. "Kalp ile tasdik" ifadesinin, imanda, sezgi ve kavrayışı içeren duygusal sürecin, akıl ve duyuyu içeren bilişsel süreçten daha öncelikli bir rol oynadığını vurgulamak üzere kullanıldığı söylenebilir.

Smith (1979), iman ve inanç kavramları arasında bir ayırım yaparak, imanın "temel bir insani nitelik" olduğunu belirtir. Ona göre iman, kişinin kendisine, diğerlerine ve evrene karşı yönelimi veya toplam cevabıdır. Fowler (1981) da Smith'in bu ayrımını aynen kabul eder. Ona göre iman, inancı ifade etme ve iletmenin önemli tarzlarından biridir. İnanç, imandan daha derindir, bilinçdışı güdülerimizi kapsadığı gibi, bilinçli iman ve fiillerimizi de içerir. Allport (2004), güven olarak adlandırdığı iman kavramını, daha az emin olduğumuz inançları ifade etmek üzere kullandığımızı; buna karşılık inancı daha kesin konularda kullanmaya eğilimli olduğumuzu ileri sürer. Ona göre inanç, son aşamada iman haline gelir. Clark (1961), aradaki farkın büyük ölçüde psikolojik olduğunu, inancın daha durağan, imanın ise dinamik ve canlı olduğunu belirtir. Vergote (1999) ise, inanmak eyleminin karşılığının inanç değil iman olduğunu, dolayısıyla imanın inançtan ayrı tutulması gerektiğini belirtir. İmandaki "güven" üzerinde duran Vergote, inancın bir anlamda içte yaşanan iman olduğunu ifade eder.

İslam Dini'ne göre, gaybın kabulü veya reddi, inancı ve inançsızlığı belirleyen ölçüt olmaktadır. İnanç daha çok bilişsel veya zihinsel, iman ise duygusal ve iradi bir eylemdir. ama genel anlamda inanma olgusunun bunlardan herhangi birine indirgenemeyeceği ve bütününün etki ve katkıda bulunduğu psikolojik bir süreç olduğu ortaya çıkmaktadır.

DİNÎ İNANCIN PSİKOLOJİK YAPISI VE TABİATI

Vahye dayalı inanç sistemleri, insanlara neye inanacakları konusunda bilgi sunarlar; dünyaya, varoluşa, kutsal ve aşkın olana dair bir tasavvurlar bütünü teklif ederler. Birey bu teklifi kabul edip etmemekte özgürdür. Kuran’ın ifadesiyle "dinde zorlama yoktur" (Bakara, 2/256) ve "dileyen iman eder, dileyen inkâr eder" (Kehf, 18/29). Yani inançlar, sonuçta bir iman ahdi/sözleşmesi üzerine oturtulurlar. Dolayısıyla iman her şeyden önce güven ve bağlılığı içeren ahde dayalı bir yapıdadır. İman eden birey bu suretle sanki kendisine şahsen hitabedilmiş gibi dinî tebliği kabul eder ve doğruluğunu onaylar.İnanmada, bilişsel, duygusal ve iradi boyutlar birlikte etkide bulunur. Din Psikolojisi'nde "Dinî Tecrübe" başlığı altında bu boyutlardan duygusal boyut daha ayrıntılı olarak incelenip tartışılır. Bu, inançta aklın/bilişin veya iradenin yeri olmadığı anlamına gelmez. Din Psikolojisinin duygu temelli öznel/sübjektif yaşantılara daha fazla önem vermesi ile ilgili bir durumdur.Tillich'e (2000) göre, İman, bireyin bilinçaltının bir hareketi olmadığı gibi, herhangi bir bilinç işlevinin eylemi de değildir. İman, her ikisinin öğelerinin de aşıldığı bir eylemdir. İman, bireyin odaklanmış benindeki bütün bu boyutların birliği sonucunda gerçekleşir.Mümin, Allah'ın kendisini vahiy yoluyla bildirdiğinin ve kendisinden "ben" olarak bahsettiğinin farkındadır. O halde iman, bir ben'in bir başka ben ile ilişkisidir. (Buber, 2003)İman, "kabul ve tasdik", "itaat ve teslimiyet" ve "güven ve sevgi bağı olmadan tam olarak gerçekleşememektedir.İmanda Bilişsel Yapı: Kabul ve TasdikBiliş (kognisyon), algı, hafıza, akıl yürütme, düşünme ve kavrama gibi zihinsel faaliyetlerin bütününü anlatmak için kullanılan bir kavramdır. Bireyin imanla ilgili bilişsel bir faaliyette bulunabilmesi için, öncelikle iman edilecek varlık alanı hakkında bir ön bilgiye sahip olması gerekir. Bilişe konu olan bu bilgi, deneyle elde edilebilecek nitelikte değildir. Vahye dayalıdır ve değişime açık değildir. Vahiyle gelen bilgiler değer hükmü taşırlar ve bireysel tutumları oluşturup şekillendirirler. İmanda, vahiyle bildirilenler kesin ve doğru kabul edilir. İmanın konusunu oluşturan bilgilerin çoğu, insanın kavrayış alanını aşan gayb ile alakalıdır.

İnsan gayb karşısında öncelikle inanma eylemi (Bakara, 2/3) içinde olmalıdır. Bunların doğruluğunun onaylanması için, ayrıca bir ön psikolojik hazırlık gereklidir. İnsan ancak derûnî bir hazırlık sonucunda aşkın gerçekliği kabul etme kıvamına gelir. Tasdikin sadece dil ile ifadesi yeterli olmayabilir. Bunun kalben de gerçekleşmesi gerekir (Hucurât, 49/14). İçinde Allah'ı hissetmeye başlayan insan, kendiliğinden O'na doğru yönelir, varlığını ve iradesini kavrar ve rıza ile O'na karşılık verir. Bu deruni tecrübe sözle dışarı taşar (ikrar) ve Allah ile insan arasındaki ilişkinin tabiatını dile getirir.İmanda İradî Yapı: İtaat ve TeslimiyetSözlük anlamı dilemek olan irade, en kısa tanımıyla "düşüncenin ortaya koyduğu bir gayeye doğru gitme hareketi" demektir. Dinî irade ise bireyin, "dinin istekleri ve yasakları doğrultusunda davranışlarını ayarlama gücü" (Peker, 2003) olarak tanımlanmaktadır. Din Psikolojisi'nin öncülerinden William James, İnanma İradesi (1979) adlı eserinde insanın psikolojik bütünlüğü içerisinde imanın kaynağını iradeye bağlamakta ve insanın, imanı gerçekleştiren bir "irade eden tabiat"a sahip olduğuna işaret etmektedir.İmanda kabul ve tasdikin oluşabilmesi için iradenin katılımı ve imana göre şekillenmesi gerekir. Allah'ın varlığını kabul ve tasdik eden insan, hayatına O'nun emir ve yasakları çerçevesinde istikamet vermek üzere kendini O'nun iradesine teslim eder. Bu teslimiyet güçlü bir sorumluluk bilincinin oluşmasına imkân tanır ve imanın sürekliliğini sağlayan fiil ve davranışlar sergilenirken; heva ve hevesler, tutku ve zevkler bu bilincin süzgecinden geçirilir.İmandaki itaat ve teslimiyet, körü körüne bir boyun eğme değildir. Allah' ın adalet, merhamet, iyilik ve ahlakın kaynağı olduğuna inanma ve güven duymadır. Allah rızasını kazanmak için gösterilen sabır ve sebat iradeyle ilgilidir ve birtakım arzu ve istekler bu irade sonucunda feda edilir.

İnsanın sorumluluğu, çeşitli faktörleri düşünüp değerlendirmesi ve sonunda kendi iradesiyle karar verip harekete geçmesiyle bağlantılıdır.İmanda Duygusal Yapı: Güven, Sevgi ve FedakârlıkAnlamı içerisinde güvenin bulunması, imandaki duygusal yapının en önemli göstergesidir. Bu yüzden birçok teolog ve filozof, imanı, bağlılık ve güven duygusuna indirgemişlerdir. Ancak güven imanda tek duygu değildir. İmanın duygusal yapısı içerisinde sabır, tevekkül, rıza, sevgi, korku ve fedakârlık gibi diğer duygular da en az güven kadar etkindir.İman, olumsuz olaylara karşı mü'mine dayanma gücü verir; korkuya, ümitsizliğe ve hüzne kapılmasını engeller. Rabbine olan teslimiyet ve güveni, başına gelenler karşısında isyan etmeyip rıza göstermesini, sabretmesini ve ona tevekkül etmesini temin eder. Mü'min, Allah'ın kendisinin velisi/dostu olduğunu (Bakara, 2/256) bilir ve bütün olumsuzlukları bu bilinç içerisinde değerlendirir.


İnsanın kendine ait isteklerinden vazgeçerek benliğini bütünüyle Allah'a hasretmesi, sevgi ve fedakârlığa dayalı güdüsel bir etkinliğin oluşmasına bağlıdır. Allah'a bağlılığı sürekli hale getiren, sevgiye dayalı imandır. Korku ise, mü'minin Allah'a yönelik itaat ve teslimiyetinin gerektirdiği sorumluluğu layıkıyla yerine getirememe duygusunun ifadesidir. İman bu duygulardan hangisine bağlı olarak yaşanırsa yaşansın, insanın kendisiyle giriştiği iç mücadelede Allah'ın iradesi yönünde bir sonuca ulaşılmasıyla tam bir yapı kazanır. İmanda ulaşılacak son aşama Allah aşkıdır ki bu, ilahi irade için kendi isteğinden, başkalarının iyiliği için kendi bencil düşüncelerinden vazgeçerek, teslimiyet ve bağlılığın zirvesine yükseliştir (Hökelekli, 1998).

İmanın Psikolojik Kaynakları Batı düşüncesinde, imanın psikolojik kaynaklan konusunda birbirinden farklı bazı görüşler yer almaktadır. Bunlardan başlıcaları şunlardır:Biyolojik temeli esas alan görüşte, imanın bir iç-güdü olduğu ileri sürülmektedir. Bu görüşü savunanların geldiği son nokta "inanç geni"dir.İmanın, iç-güdülerin yönlendirilip olgunlaştırılması sonucu ulaşılan insani bir gelişim olduğu yolundaki varsayımdır.İmanı, insanın sonsuz olanla karşılaşmasının sonucu olarak gören ve onu sonsuzluk duygusuna dayandıran görüş.Önceki görüşün tam tersi bir iddiayı savunarak, imanın aslında sonlu olanı idrak olduğu görüşü. Buna göre, insanın sonsuzu idrak etmesi için öncelikle kendi sonluluğunun farkında olması gerekir.Sonuncusu ise, imanın, varlığı idrak olduğu yönündeki görüştür (Oates,1973).İmanın Psikolojik Etkileriİnancın etkisi kişiye, kişinin bağlandığı dine, ait olduğu mezhebe veya cemaate, dinle bütünleşme düzeyine, çevreye, duruma, kişinin fiziksel ve zihinsel sağlık ve mutluluğu gibi birtakım faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterebilmektedir (Pargament, 2005).Gazzâlî'ye (1987) göre iman, taklitten tahkike oradan da zevke doğru yol alır. Bu, bir düşünce ve yaşantı sürecidir.





Alıntı...










__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla