Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Kasım 2017, 18:39   Mesaj No:7

nurşen35

Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:61
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.476
Konular: 1144
Beğenildi:4415
Beğendi:3686
Takdirleri:14203
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

İNANÇ GELİŞİMİ

İnancın hayat boyu gelişimiyle alakalı olarak birtakım kuramlar geliştirilmiştir. Bu kuramlar, "basamak", "evre" ya da "aşama" kuramları olarak adlandırılmaktadır.İnanç gelişimi kuramları, daha önce mevcut olan genel gelişim kuramlarında çok az yer verilen veya hiç bahsedilmeyen, genelde din özelde ise inanç boyutunu ortaya çıkarma amacı taşımaktadırlar.İnanç gelişimi kuramlarında, "inancın bütün hayat döngüsü boyunca genel bir gelişimsel yörüngesi var mıdır?" sorusunun cevabı aranmaktadır.İnanç Gelişimi KuramıFowler'ın inanç gelişimi kuramı, bir yanıyla genel gelişim kuramlarına, diğer yanıyla da teolojiye dayanmaktadır. İnanç gelişimi kuramının temel teorik köklerinin Erikson ve Levinson'un piko-sosyal teorilerinin yanı sıra Piaget ve Kohlberg'in yapısal-bilişsel gelenekleri içerisinde bulunduğu bir gerçektir. Kuramın temel teolojik kökleri ise, Niebuhr ve Tillich'in görüşlerine dayanmaktadır. Dinler tarihçisi Smith'in de, din, inanç (faith) ve iman (belief) kavramları arasındaki farklılıkların belirgin bir şekilde birbirinden ayrılması fikri ile kuram üzerinde büyük etkisi vardır.Fowler inanç kavramını, insanın temel dinamik güven tecrübesi olarak tanımlayıp yorumlar. Yani güven, dinî duygu ve düşüncenin temeli olarak kabul edilir. Fowler'a göre inanç ahde dayalı bir yapıdadır. Ahit, güven ve bağlılıktır.

İnanç, güven ve bağlılığımızı bir ya da birçok değer merkezine, güç imge ve gerçekliklerine odaklanmak suretiyle yorumlama ve bağlanmanın dinamik sürecidir. İnanç, paylaşılan güven ve bağlılıklar içinde bizi ötekine, paylaşılan değerlere, anlam ve gücün aşkın çatısına bağlayan ve başkalarıyla ilişkilerimiz içerisinde şekillenen varoluş sal bir yönelimdir.(Fowler, 2000).İnanç (faith) kavramı, kendi bütünlüğü içinde, ilahi olanı da içine alacak şekilde daha geniş bir anlamda insanla alakalı hale gelir. Fowler burada, ilişki olarak inanç ve bilgi olarak inanç arasında bir ayırım yapmaktadır. İnanç doğumla birlikte ilişkilerden oluşur ve temel olarak hem kendi grubuna ve sosyal çevreye, hem de aşkın olana ilişkindir.

Aynı zamanda inanç, dünyaya bakış ve dünyayı anlama ve anlamlandırma tarzıdır. Böylece inanç bütün kişiliği kapsamaktadır. Çünkü onun hem ahlakiliği ve sosyal farkındalığı, hem de ruhî kabiliyetleri, benlik tasarımı ve bilinemeyen katmanları inancı içine almaktadır. Burada inanç, insanî bir arzu ve talep haline gelir. Dindar veya dindar olmadan, Yahudi, Hıristiyan veya Müslüman olarak görünmeden önce hayatımızı nasıl düzenlediğimiz ve hayatımızı ne ile anlamlandırdığımız problemi ön planda gelmektedir. (Bucher, Oser, 1988;Fowler, 2000).Fowler, "yapı" kavramını, bireyin algıladığı, çevresine uyguladığı bir eylem ve işlev olarak bulunan gözlemlenebilir düşünce biçimi olarak tanımlar. İnancın yapısı, birden çok bileşenin veya yeteneğin etkileşiminden oluşan karmaşık bir bütünlüktür. Bireyin düşüncelerini oluşturan işlevsel yapıların birbirine geçtiği, etkileşimsel ahenkli bir tarz bütünlüğü içinde devam ettiği sürecin adı ise "aşama" olarak isimlendirilir. Yani, her bir aşamada düşünsel yapılar birbiriyle organize bir şekilde dinamik bir bütünlük oluştururlar. İnancın içeriği, bireylerin değer verdiği, kendilerini adadığı, hizmet ettiği, yasaklarına uyduğu değer merkezleri ve güç imgelerinden meydana gelir.

Başka bir ifadeyle, inancın içeriğini genellikle bir değer sisteminin varsayımları temsil etmektedir. İnanca dair yapılar, her bir aşamada, dinî veya felsefî sistemlere ait semboller, inançlar, ayinler(ritüeller) ve mitler tarafından şekillenir ve bilişsel işlevi organize ederek belli bir formata dönüştürür. İnanç ve dinî içeriklerle alakalı olarak akaide dayalı yapılara inanmayı gerektiren iman kavramları arasındaki fark ve dinleri aşan bir kuram ortaya koyma çabası, inanç gelişimi kuramında dinî içerikleri ikinci plana itmiştir. (Fowler, 2000; Mehmedoğlu ve Aygün, 2006; Ok2007)İnanç aşamalarının boyutlarını ise, mantık yürütme biçimi, bakış açısı edinme, ahlaki yargılama biçimi, sosyal farkındalıkbiçimi, otorite merkezi, dünyayı tutarlı görme biçimi ve sembole yüklenen işlevsellik oluşturmaktadır (Fowler, 2001).İnanç AşamalarıFowler' ın inanç aşamaları, ana hatlarıyla şöyledir:


Aşama Öncesi Dönem veya Temel İnanç (yaklaşık 0-3/4 yaşlar)Konuşma öncesi duygusal ilişkiler ile sınırlı bir aşama olması ve deneysel olarak araştırılmasının güçlüğüne rağmen bu dönemde daha sonradan inancın üzerine temelleneceği otonomi, güven, ümit ve cesaretin tohumları atılır. Güvensizlik tecrübesi, ilk sevgi ve şefkati veren insanlarla ilişki tecrübesi, inanç yoğunluğu olarak kabul edilir. Kendini beğenme veya yetersiz güvenden dolayı kendini soyutlama söz konusudur. Konuşma ve düşünme yeteneğinin ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte birinci aşamaya geçiş hızlanır. Dil ve törensel oyun içinde, sembollerin kullanımı başlar.

Aşama 1. Sezgisel-Yansıtıcı İnanç (yaklaşık 3/4-7/8 yaşlar)Bu aşamada birey, çevresindeki insanların inançla ilgili hikâye ve eylemlerini pratik bir tarz içinde taklit eder. Bu bağlamda taklide dayalı bir inanç özelliği söz konusudur. İlk kez ölümün, cinselliğin ve diğer katı tabuların bilincine varılmaya başlanır. Birey, tasavvurlar vasıtasıyla kendinin, kutsalın yasaklarının ve ahlakın varlığının bilincine varır. Ölüm, cinsiyet ve çevrede gerçekleşen diğer olaylar sezgisel olarak algılanır. Ancak buradaki tehlike bu tasavvurların yıkıcı tabular ve katı ahlakî kurallar tarafından aşırı derecede etkilenmesidir.

Aşama 2. Öyküsel-Lafzî İnanç (yaklaşık 6/7-11/12 yaşlar)Birey, mantıklı düşünme yeteneğinin gelişmeye başlamasıyla birlikte, dünyadaki işleyişi anlama çabasına girer. Kendi inanç toplumuna ait olmayı sembolize eden hikâye, inanç ve uygulamaları kendine mal eder. Artık hayal ile gerçek dünya arasında ayırım yapılabilir ve başkalarının bakış açıları ayırt edilebilir. Dinî inanç ve semboller tamamen gerçek olarak kabul edilir. Daha önceki farklı birçok olaydan meydana gelen tecrübe kavramı, anlam sağlamada bir düzen ve sıra oluşturan mantıklı bir yapılanma sağlar. Anlatılan hikâye, dram ve mitler tecrübeyi anlamada önemli araçlara dönüşür.

Aşama 3. Yapay-Geleneksel İnanç (yaklaşık 11/12-17/18 yaşlar)Birey, ergenlikle beraber, formel işlemler ve kişilik bunalımlarının ortaya çıkmasıyla, muhtemelen inancın üçüncü aşamasını göstermeye başlayacaktır. Tanrıyla daha çok kişisel ilişki ve biçimsel amelî düşünceyle ilgili soyut fikirlere bir güven söz konusudur. Birey kendisi ve diğerleri için farklı hikâ*yelerin anlamlarını kurmaya ve kendi hayat hikâyesiyle diğerlerini ilişkilendirmeye başlar. Önemli insanların veya kendi akranlarının görüşleri içselleştirilip kişiselleştirilerek inanç ve değerler araştırılabilir. Bu inanç ve değerler, hiçbir şekilde eleştiriye tabi tutulmayacak şekilde algılanır. Öte yandan, birçok değerden sadece biri olduğunun farkında olmadığı kendi değerleri, bir ideoloji şeklini alır.

Aşama 4. Bireysel-Düşünceye Dayalı İnanç (yaklaşık 17/18 yaş ve sonrası)Bu dönemde birey, artık hayatını kurguladığı ve şekillendirdiği inanç ve değerleri sorgulamak, tecrübe etmek ve yeniden yapılandırmak zorundadır. Bu değer ve inançlar, artık düşünülmeden, irdelenmeden ve eleştiriye tabi tutulup sorgulanmaksızın kabul edilmeden daha çok, açık ve kesin bir şekilde bilinçli olarak seçilmiş ve eleştiri süzgecinden geçirilmiş bağlılıklar anlamına gelmektedir. Dıştaki otoriteden içteki otoriteye yönelen birey, eleştirel bir bakış açısından inanç ve değerlerini yeniden inşa ederek bilinçli bir "yönlendirici ego" ortaya koyar. "Özerk inanç" geliştirmeye başlar.

Aşama 5. Birleştirici İnanç (30 yaş sonrası)Bu aşamadaki kişi, "zihindeki ve yaşantıdaki zıtlıkları bütünleştirmeye" çabalayarak çelişkileri birleştirmeye başlar. Birey, bir önceki basamak içinde gelişen inanç sınırlarını aşarak, gerçeğin hem çok boyutlu hem de kaynağı itibariyle birbiriyle uyumlu ve bağlantılı olduğuna dair bir yetenek geliştirir. Birbirine zıt olan kutuplar arasındaki uyuşmazlıkların giderilmesi ve uyumlu bir şekilde kabul edilmesi yolunda bir uğraşı içine girilir. Birey, kendine ve öteki geleneklere ait sembol, hikâye, mecaz, istiare ve mitleri yeniden de*ğerlendirir ve yapılandırır.

Aş ama 6. Evrensel İnanç (belirli bir yaş yok, 30 yaş öncesi nadir)Bu aşama, olgun inancın zirvesidir. Çok az insan inancın bu aşamasına çıkabilir. Bu aşamaya ulaşan birey, adalet ve sevgiyi etkinleştirip, baskı ve işkenceyi alt etmek için, hayatın anlamı ve Tanrı 'nın gücü ile birleşme sürecini yaşar. İnancın bu noktasına ulaşan kişiler, toplumun huzuru için kurtarılmış bölgeler oluştururlar. Adalet ve sevgi toplumuna karşı olan insanlık dışı yapılarla mücadeleye eğilimli olan bu bireyler, toplum içinde sevgi ve adaleti yaşayan topluluk olarak hayat sürdürürler.Evrensel İnanç aşamasında, olgunlaşıp kemale ermiş örnek modeller ortaya konulmaktadır. Ancak bu modeller, tartışmaya açık modellerdir. Zira bunlar, bir din veya kültür için modellik teşkil edebilirken, başka bir din ve kültür için olumsuz çağrışımlar içermektedir. Dolayısıyla deneysel araştırmalarda bu aşamaya genellikle yer verilmemektedir.

DİNÎ ŞÜPHEDin Psikolojisinde, "apaçıklık ve kesinlik arzusunun önceki inançla ya da sebepleri karşılıklı olan iki inancın birbiriyle çatışması sonucunda ortaya çıkan kararsız, sabit olmayan ruh hali olarak" (Hökelekli 1998, s. 195) tanımlanmaktadır.İki muhtemel gelişme çizgisi sözkonusudur: Birey, şartlara ve duruma göre, ya şüpheden şuurlu imana ya da kararlı inançsızlığa geçiş yapacaktır. Din diliyle ifadelendirirsek, ya tasdik edecek ya da inkâr edecektir. Bu iki gelişme çizgisi psikolojik olarak aynı sonucu doğuracaktır. Yani, ne imanı tercih edenin ve ne de kararlı inançsızlığı seçenin zihninde şüpheye yer kalmayacaktır.İman, durağan değil dinamiktir, yani bir anda şekillenmez ve her zaman aynı yoğunlukta kalmaz. Bilişsel, duygusal ve iradi süreçlerden geçer. Birey bu süreçlerde birtakım şüpheler yaşayabilir. Burada şüphe, olumlu anlamda, bir farkındalık durumunun başlangıcı olarak nitelendirilebilir.Dinî hayatın sağlıklı bir şekilde gelişmesi için bireyin, şüphe aşamasını başarılı bir şekilde sonuçlandırması, inançlarını doğru bilgilere ve sağlam temellere dayandırması zorunludur. Çünkü "birey, inancının gerçekliğinden şüphe ettiğinde, inancın psikolojik belirleyicileri değişebilmektedir. Bu sebeple, inancı, akla yatkın bir gerçeklikle tanımlamak gerekmektedir. Temelsiz ve sağlam olmayan inanışlar, yanlışlar üzerine kurulu öğretiler, insanların ruhsal yaşantılarını, düşünce kalıplarını, sorun çözme tarzlarını ve hayata bakışlarını etkileyebilir" (Tarhan, 2010, s. 36)

.
Dinî Şüphe Çeşitleri Arayış Şüphesi. Eleştiri ve itiraz niyeti olmaksızın, dinî bilgi ve kavramların gerçekliğini ve sebeplerini araştırma ve tatminkâr cevaplar bulma arzusuyla ortaya çıkan ve daha çok çocukluk döneminde görülen bir şüphedir. Bencillik Şüphesi. Bireyin, inancı, yüce ilgi ve değerlerden çok kendi çıkarına hizmet eden bir araç olarak görmesinden ve bu yüzden kişisel ilgi, arzu ve ihtiyaçlarına beklediği karşılığı bulamamasından kaynaklanan şüphedir. Dua ettiğinde beklentilerine karşılık alamayan bazı kişilerin hayalkırıklığına uğrayıp kuşkuya düşebilmeleri buna bir örnektir.Sadakat Şüphesi: İnancın gereklerinin yerine getirilip getirilmediğiyle ilgili bir şüphedir. Sadakat şüphesi, inanan kişinin imanını derinleştirme ve olgunlaştırma çabasına olumlu katkılarda bulunur.4. Bilimsel Şüphe: İnancın ve dinî inanç sisteminin kabul edilip onaylanabilmesi için bilimsel yöntemlerle araştırılması, yani inancın doğruluğunun ispatlanabilirliğinin bilimsel açıdan mümkün olması ve bilimsel verilerle çelişmemesi gerektiği varsayımına dayanan şüphe türüdür.Kavramsal Şüphe. Dini öğretilerin içeriklerinde yer alan bazı kavramlara itiraz ve tepki şeklinde ortaya çıkan şüphedir. Bu, bilimsel şüpheye benzemekle birlikte, burada dinî hayat tarzının ve dinî normların reddinden çok, dinî inanç sistemlerinde yer alan bazı müphem, muğlâk, akıl ve idrak sınırlarını zorlayan ifadelerin harfi harfine alınması nedeniyle düşülen kararsızlık söz konusudur. Kuran’daki muhkem (anlamı açık) ayetlerin yanı sıra müteşabih (anlamı kapalı) ayetlerin de bulunması ve daha ziyade benzetme ve mecaz ifade eden bu müteşabihlerin bazı kimselerde şüpheye yol açması, kavramsal şüpheye örnek olarak düşünülebilir.İnkârcı Şüphe: Herhangi bir dinî niyet ve amaç taşımaksızın sırf dini reddetmek veya kendi inançsızlıklarının haklılığını ispat etmek için dinî konularda olumsuz görüş bildiren veya dinî gerçeklikleri değil de sadece kendi kuruntularını sistemleştirmeye yönelik araştırma yapan bazı kötü niyetli veya inançsız (ateist) kişilerde rastlanan şüphe çeşididir.Dinî şüphe çeşitleri içerisinde yer almamakla beraber, dini konularda kesin kanıt olmadığı için hiçbir şey söylenemeyeceğini iddia eden "bilinemezci" (agnostik) tutum da, şüphenin tabiatına benzer bir kararsızlık ve tereddüt hali içerdiği için zaman zaman dinî şüphenin bir çeşidi olarak görülmektedir.

DİNÎ İLGİSİZLİK, DİNİ İNKÂR VE DİN KARŞITLIĞI

Jung, varoluşu anlamlı kılan dini, insan için en önemli konu olarak düşünmüş, dine ilgisizliğin veya dinin yokluğunun toplumda zihinsel hastalıkları arttıracağını ileri sürmüştür. Bu konuda şu tespitleri yapmaktadır: "Hastalarım arasında hayatlarının ikinci yarısında bulunanların, yani otuz beş yaşını aşmış olanların tümünün problemlerinin kökeninde, hayata ilişkin dinî bir bakış açısı kazanamamış olmaları yatıyordu. Her birinin, her çağın yaşayan dinlerinin bağlılarına verdikleri şeyi kaybettikleri için hastalığa yakalandıkları ve hiçbirinin kendi dinî bakış açısını tekrar kazanmadan gerçekten şifa bulamayacaklarını söylemek yerinde olur." Öyleyse insan, öncelikle din ile ve daha sonra da kendisi ile barışmalıdır. (1984, s. 202).Dinî ilgisizlik, dinî inkâr ve din karşıtlığından farklı özelliklerle belirginleşen bir tutumdur. Bu tutum, kendisini, daha çok gündelik hayatta dinî kavramlara çok az yer vermekle veya hiç yer vermemekle, olayları dini kavramların dışındaki kavramlarla anlamlandırmakla veya en iyi ihtimalle ibadetlerdeki ihmalle açığa vurur. Diğer taraftan dini ilgisizlikte, inançsızlı k veya din karşıtlığı ndaki kadar kökleşmiş bir tutum yer almayabilir. Ancak sonuçta, yansımaları itibariyle, inançtan çok inançsızlık kategorisine daha yakın durmaktadır.Batı dünyasında, dinin algılanma ve yaşanma biçimlerinde bazı farklılıkların ortaya çıktığı, tanımlanması başta olmak üzere diğer birtakım alanlarda da değişikliğe uğramaya başladığı görülmektedir. Bu çerçevede, "bağlanmadan inanmâ" (Davie, 1994) şeklinde kavramlaştırılan yeni bir süreçten bahsedilmektedir. Bu, kurumsal bir dine ve beraberinde getirdiği taleplere iltifat etmeden ve bunları dikkate almadan inanmak anlamına gelmektedir. Daha çok geleneksel din anlayışının yerleşik olduğu ülkemizde ise, benzer bir süreçten çok, dinî hayat içerisinde daha farklı problemler sözkonusu olabilmektedir. Bunlar, dinin kendisinden değil, "yaşanan din"den kaynaklanan sorunlardır.(Aydın, 2006).

Dini inkâr vaya inançsızlık, en kısa tanımıyla, yaratıcı ve aşkın bir varlık olduğunu kabul etmemektir. İnkâr iki şekilde olabilir: İlki, bir başka varlığı Allah'ın yerine koymak; ikincisi ise, Tanrı fikrini bütün düşünce ve hayatından çıkarmak veya ona yer vermemektir. İnançsızlığın ilk şekli inkâr ve şirk kavramları ile ifade edilirken; ikinci şekli tanrıtanımazlık (küfür; ateizm) olarak adlandırılmıştır.Ateizm, teorik ve pratik olarak ikiye ayrılmaktadır. Teorik ateizm, zihinsel olarak Tanrı'nın mevcut olmadığını varsaymak ve bu yönde düşünce üretmektir. Ateistlere göre Tanrı'nın somut bir gerçekliği yoktur; bu, insanların uydurduğu bir şeydir. Freud'un dinle ilgili olarak öne sürdüğü yanılsama (illüzyon) teorisinin temelinde bu fikir yatmaktadır. Ona göre din, "tabiatın ve kaderin tehlikeleri"ni savuşturmak için insanların icat ve inşa ettiği bir şeydir (Freud, 1997).Teorik ateizmin en fazla taraftar bulan şekli, mantıkçı-pozitivist bilim anlayışı sonucu ortaya çıkan ve maddenin ötesindeki herşeyi reddeden anlayıştır. Bu anlayış varolanın, gözleme ve deneye konu olmasını şart koşar. Dolayısıyla gözlenemeyen ve tecrübe edilemeyen herşey bilimdışıdır. Bu anlayış sonuçta Tanrı'nın dışta tutulduğu "pratik ateizm" şekline bürünmüştür.


Sonuç olarak, dine kayıtsız kalan, onu yok sayan veya ona karşı olan insanı bekleyen muhtemel tehlike, gerek dünyaya ve gerekse kendisine ait herşeyin sorumluluğunun sadece kendi omuzlarında olduğunu hissettiren mutlak bir yalnızlık ve huzursuzluk hali, boşluk ve terkedilmişlik psikolojisidir. Zira Jung'un ifadesiyle, "nasıl ki sosyal bir varlık olarak insan uzun vadede toplumla bağı olmadan yaşayamazsa, birey de dış faktörlerin yıkıcı etkisini göreceli olarak azaltabilen dünya ötesi bir prensip olmadan hiçbir zaman varoluşu ve ruhî ve ahlakî özerkliği için gerçek bir sebep bulamaz. Tanrı'ya bağlanmayan bir birey, dünyanın fiziksel ve ahlaki kışkırtıcılığına kendi kaynakları ile direnemez. Bunu yapabilmek için onu kitlelerin içinde boğulmaktan koruyan içsel ve fizikötesi bir deneyimin varlığına ihtiyacı vardır." (1999, s. 60-61).

Özetİman ya da inanç insanın temel niteliklerinderdir. Zaman zaman aynı anlamda kullanılsalar da, inanç ve iman kavramları farklı tanımlamalara sahiptir. İman genellikle güven ve bağlılık olarak, duygusal karakteri baskın bir olay oalrak anlaşılmaktadır. İnanç ise imandan daha geniş bir anlamda ve bilişsel kesinlik ifade etmektedir. İmanı, inançtan farklı ve özel kılan husus objesinin tabiatüstü(gayb) olmasıdır.Dinî inanç insanın bütün psikolojik yapısını ve işlevlerini kuşatıcı bir tabiata sahiptir. Bilinç ve bilinçdışını, biliş, duygu ve davranışı tümüyle kapsayıcıdır. "Kabul ve tasdik", "itaat ve teslimiyet", "güven, sevgi ve fedakârlık" gibi psikolojik boyutlar içerisinde kendisini ortaya koymaktadır. Dinamik, değişimi ve gelişimlere açık, kişilik ve kimlik üzerinde etkili ve belirleycidir.İnanç, insan hayatının çeşitli gelişim dönemleri içerisinde farklı özellikler gösterebilir. İnanç gelişimi kuramları, inancı, bu gelişim dönemleriyle bağlantılı olarak ve birtakım aşamalar içerisinde değerlendirmeye çalışır. J.Fowler'ın altı basamaklı inanç gelişim kuramı, dinî içeriklere fazla bağlı kalmaksızın, daha genel anlamda, bireyin hayatında en fazla önem verdiği bir değer sistemine güven ve bağlılığı merkezinde gelişen yapıyı esas alır.Şüphe, inançla yakından ilişkili bir kavramdır. Kararsız ve arayış halindeki bir ruhsal durumdur. Bir yönüyle inancın daha fazla güçlenmesine, diğer yönüyle de kesin bir inançsızlığa yönelme başlangıcıdır. Olumlu ve olumsuz anlamda birtakım şüphe çeşitleri mevcuttur.İnanç gibi inançsızlık da bazı özelliklerle belirginleşen bir tutumdur. Çeşitli nedenlerle yaratıcı ve aşkın bir varlığı kabul etmemektir...

PAYLAŞAN:Yavuz Doğan (alıntı) mikdad
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla