Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12 Nisan 2018, 20:11   Mesaj No:1

nurşen35

Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:61
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.476
Konular: 1144
Beğenildi:4414
Beğendi:3686
Takdirleri:14203
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Atatürk İlkeleri ve Inkilap Tarihi II Tüm Özetler

Atatürk İlkeleri ve Inkilap Tarihi II Tüm Özetler

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ-II
Ünite 1: Yeniden Yapılanma Dönemi 1
Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye’nin Genel
Görünümü
Nüfus:
1927 verilerine göre, Türkiye’nin nüfusu
6.563.879’u erkek, 7.084.391 kadın olmak üzere toplamda
13.648.270 kişiydi ve bunun %24.2’si şehirde, %75.8 ise
köyde yaşamaktaydı.
Sağlık: 1928 verilerine göre Türkiye’de 1.078’i doktor,
130’u hemşire, 1.059’u memur ve 377’si ebe olmak üzere
toplamda 2.644 sağlık çalışanı vardı ve özellikle doktor
sayısı nüfusa orantılandığında her 12.661 kişiye bir tane
düşmekteydi. Tüm bu veriler dönem itibariyle sağlık
hizmetleri konusundaki yetersizliği açıkça ortaya
koymaktadır.

Eğitim:
• İlköğretim: 1923-1924 verilerine göre,
Türkiye’de 341.941 öğrenci, 10.238 de öğretmeni
olan toplam 4.894 ilkokul vardı. Toplam nüfusa
nispetle bu rakamlar dönem itibariyle okuryazar
oranın ancak %6 ile %10 arasında olduğunu
göstermektedir.
• Ortaöğretim: 1923-1924 senesi itibariyle ülke
genelinde 796 öğretmen ve 5.905 öğrenciyle
faaliyet gösteren toplam 72 ortaokul vardı.
• Lise: Aynı yıllarda 513 öğretmen ve 1.241
öğrencisiyle toplam 23 lise vardı.
• Yüksek Öğretim: Osmanlı Devleti yıkıldığında
Türkiye’de, 2.914 öğrencinin öğrenim gördüğü
ve 307 öğretim elemanının çalıştığı yalnız 9
fakülte ve yüksekokul mevcuttu.
• Mesleki ve Teknik Eğitim: 1923-1924 yılı
eğitim-öğretim verilerine göre 583 öğretmen ve
6.547 öğrenciyle faaliyet gösteren toplam 64
teknik okul vardı.
Okul, öğrenci ve öğretmene ilişkin tüm bu rakamlar,
1937-38 eğitim-öğretim yılına değin genel olarak artan bir
çizgide seyretmiş ve 1939 yılına gelindiğinde 1924’de %6
ile %10 arasında olan okuryazar oranı %24.5’e
yükselmiştir. Bununla birlikte 1923-1924 öğretim yılında
341.941 olan toplam öğrenci sayısının 62.954’le yalnız
%18’ini oluşturan kızların eğitim-öğretime katılımı
artırılarak bu oran, 1940-1941 yılı verilerine göre,
%30.8’e yükseltilmiştir.

Tarım
Cumhuriyet Türkiye’si büyük çoğunluğu çiftçilerden
oluşan bir toplum devralmıştır. 1927 verilerine göre ülke
yüz ölçümünün %4.86’sını kapsayan 43.637.727
dönümlük bir alanda, nüfusun %67.7’si tarımla
uğraşmakta ve ektikleri toprakların %89.5’inden tahıl,
%3.9’undan baklagil, %6.6’sından ise sınai bitkiler elde
etmekteydiler. Bu rakamlar, mübadil, muhacir, mülteci ve
ihtiyaç sahipleri gibi meselelerdeki hareketliliğe bağlı
olarak her geçen gün artmış ve 1950’lili yıllara
gelindiğinde ülke, nüfusunun %81.5’i köylülerden oluşan
bir görünüm kazanmıştır.

Ulaşım
Cumhuriyet hükümeti, 1923 yılı verilerine göre, Osmanlı
Devleti’nden devraldığı hat uzunluğu 3.756 km, tren
kilometresi ise 1.427.000 km olan demir yolu ağını 1938
yılına kadar yarattığı 7.148 km hat uzunluğu ve
15.598.000 km tren kilometresiyle %100 artırmıştır.
1923’te 2.500 km olan karayollarını ise 21.575 km
uzunluğa eriştirmiştir.

Ekonomik Durum
Türkiye Cumhuriyeti, ithalatı 497.000, buna karşı ihracatı
368.000 ton ve kişi başına düşen geliri yalnız 75.7 TL olan
güçsüz bir ekonomiyi miras almış fakat bunu dünya
genelindeki büyük ve küçük ölçekli yerel krizler gibi
olumsuzluklara rağmen ilk on beş yıl içerisinde %100’lük
artışlarla belirli bir seviyeye getirmiştir. Zira idarenin
temel prensipleri arasında elde edilen askeri ve siyasi
başarıyı ekonomik ilerlemeyle taçlandırıp daim kılmak
başı çekmekteydi.

İdari Düzenlemeler
Devlet Millet Birlikteliği İçin İlk Adımlar
Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin içine düştüğü
sıkıntıyı yine ancak ona başvurarak savuşturabileceğinin
bilincinde olarak, henüz savaş yıllarında, halk-devlet
birliğini sağlamak adına bir takım düzenlemeler yapmak
için kolları sıvadı.

Ekonomik Düzenlemeler
Bu noktada, Afyon’dan itibaren yakılıp yıkılmış
köylerdeki halkın yemeklik ve tohumluk benzeri temel
ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik sosyal yardım
komisyonlarının kurulması gibi halkın ihtiyaç ve
gereksinimlerini yine halkın karşılamasını sağlayan bir
dizi sistem geliştirildi.
İdari Düzenlemeler
İdari noktada, devlet ilk olarak Milli Mücadele aleyhinde
tavır almamış ve görev yerleri düşman işgaline uğrayıp da
onunla işbirliği yapmamış memurlarının mağduriyetlerini
gidermeye yönelik bir tavır takınarak elinden geldiği
ölçüde yetişmiş insan kaynağını korumaya çalışmıştır.
Aynı zamanda savaş döneminde haksızlığa uğrayan
bürokratlarının da mağduriyetlerini gidermeye çalışmış,
örneğin tehcir suçundan dolayı mahkemeleri sürenlerin
serbest yargılanmalarını sağlamış ve İtilaf devletlerinin
baskısıyla idam edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal
Bey’e iade-i itibar edilerek çocukları maaşa bağlanmıştır.
Bununla birlikte Milli Mücadele saflarında yer alan hiçbir
askerin barış zamanına geçişte maddi-manevi herhangi bir
kayba uğramasını önlemeye yönelik tedbirler alınmış,
diğer taraftan meclis pasaport ve tabu kaydı gibi
evraklarda Osmanlıya ait ibareleri ülke ve milleti temsil
eden ifadelerle değiştirerek söz söyleme yetkisinin
kendisinde olduğunu ortaya koymuştur.

Askeri Düzenlemeler
Lozan Antlaşmasının hemen ardından ordunun barış
durumuna geçirilmesi çalışmalarına başlanmış ve meclis 1
Kasım 1923’te seferberliği kaldırmıştır. Bu kararı, ordu
karargâh bölgelerinin tayini, askeri idari mekanizmasının
tertibi ve benzeri bir takım düzenlemeler takip etmiştir.
Siyasi Düzenlemeler

Saltanatın Kaldırılması
Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından
mevcut durum saltanat ve hilafet makamlarının akıbetinin
bir an önce netleştirilmesi zaruretini ortaya çıkarmıştı.
Zira Osmanlı Devleti’nin son Sadrazamı Tevfik Paşa,
TBMM’ye barış görüşmelerine birlikte gidilmesini teklif
eden telgraflar gönderiyor ve meclisin İstanbul hükümeti
aleyhtarlığının her geçen gün biraz daha alevlenmesine
sebep oluyordu. Bu talebin, Türkiye’yi yalnız ve ancak
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin temsil edebileceği ve
hukuki ve meşru olmayan heyetlerin buna karışmaları
halinde mesul olacakları şeklinde cevaplanması da
durumu değiştirmedi ve Paşa, teklifinde ısrar ederek,
konferansa her iki tarafında da çağrıldığını ve İstanbul
hükümetinin gitmemesinin, İslam âleminin ilgilendiği
tarihi kimliği yokluğa mahkûm etmek demek olacağını
bildirdi. Bu ısrar, meclisteki saltanat aleyhtarlığını giderek
artırarak Milli Mücadele’nin önde gelen şahsiyetlerinin
gerekçelerini bir bir sıraladıkları sert tepkileri ve son
tahlilde 1922’nin 1 Kasım günü, İstanbul’daki şahsi
hâkimiyete dayalı hükümet şeklinin 16 Mart 1920 tarihi
itibariyle kaldırılmasıyla karşılık buldu. Vahdettin’in
İngiltere’ye sığınmasının, dolayısıyla hilafetten bilfiil
feragat etmiş bulunmasının ardındansa meclis, 163
vekilinin 148’inin oyuyla Abdülmecid Efendi’yi halife
seçti.

Adım Adım Yeni Sisteme Geçiş
Saltanat ile Hilafet makamlarının birbirinden ayrılarak
saltanatın kaldırılıp yeni bir halifenin seçilmesinin
ardından tabiatıyla Mustafa Kemal’in öngördüğü milli
egemenliğe dayalı sisteme gidişte yeni bir engebe ortaya
çıktı. Meclisin halifeye biat edilmesi gerektiğini savunan
bazı vekilleri mevcut halde onu saltanat sıfatına sahip
olmadan devletin sahibi ve başkanı sayıyorlardı. Hilafete
ilişkin bu ve buna benzer düşüncelerini topladıkları
“Hilafet-i İslamiye ve Büyük Millet Meclisi” adlı
kitapçıkta, bu noktada halkın da tereddütte düştüğünü, zira
hilafetin hükümet demek olacağını iddia ediyorlardı. Bu
yönde iddiaları barındıran bu kitapçığa, aynı şekilde,
“Hilafet ve milli Hâkimiyet” adlı 30 kadar makaleden
oluşan bir derleme kitapla karşılık verildi. İstanbul
basınına da beyan ettiği gibi Mustafa Kemal, mevcut
durumun şimdilik bir sorun teşkil etmediği ve meselenin
kendine göre hal olduğu kanaatindeydi. Esasında bu,
Paşa’nın uğrunda mücadele verdiği yeni rejim ve
düzenlemeler için gerekli zeminin hazırlanışına yönelik
bir manevra niteliğindeydi. Zira Mustafa Kemal, saltanatın
kaldırılması sırasında yaşananlar ile hilafet meselesi
yüzünden çıkan ihtilaflardan sonra hedeflediği köklü
değişimleri bu kadroyla gerçekleştiremeyeceğini anlamış
durumdaydı. Bu noktada o, yapacaklarını aşama aşama ve
halk ile beraber yapma prensibiyle bir yandan onların ne
istediklerini öğrenmeye bir yandan da onlara elde edilen
başarının tek bir kişiye değil millete ait olduğunu, bu
neticeye sahip çıkarak iradelerini hiç kimseye teslim
etmemeleri gerektiğini anlatmaya çalıştı. Bununla birlikte
kaldırılan saltanata herhangi bir şekilde geri dönüş
olmamasının temini için meclisçe yeni ek bir kanunun
çıkarılması yolunu tuttu. Seçmen ve milletvekili sayılarına
ilişkin kanunun değiştirilmesi ve Müdafaa-yı Hukuk
gurubunun Halk Fırkasına dönüştürüleceğinin beyanıyla
da süreç hızlandırıldı. Yapılan seçimler sonucunda ikinci
dönem meclisin neredeyse tamamı Müdafaa-i Hukuk
listesinin adaylarından meydana geldi ki bu Türk
milletinin Mustafa Kemal Paşa’ya olan güveninin en açık
ve anlamlı göstergesiydi. Yeni meclis, İstanbul’un
ordularca temsil alınması, Ankara’nın başkent ve 29 Ekim
1923’te idare şeklinin Cumhuriyet olduğunun ilanıyla ilk
ve en önemli icraatlarını gerçekleştirdi. Tüm bu köklü
değişimlerle beraber son tahlilde sıra hilafet makamına
geldi.

Halifeliğin Kaldırılması
Saltanatın kaldırılmasıyla hukuki zeminini kaybeden,
dolayısıyla “sözde” bir müessese olarak korunan hilafetin
kaderi cumhuriyetin ilanından sonra artık tamamen halife
ve taraftarlarının davranışlarına bağlıydı. Nitekim
beklenen oluyor, meclisteki muhalifler Mustafa Kemal
Paşa’nın “tarihi ve vicdani bir hatıra” olarak nitelediği bu
makamın etrafında toplanıyor ve cumhuriyetin ilan
edilmesi şekli ve süreciyle ilgili uygun bulmadıkları
şeyleri dahi bu makam üzerinden eleştiriyorlardı. Milli
Mücadele’nin önde gelen şahsiyetlerinden oluşan bu
gurup, aynı zamanda, Halife Abdülmecid Efendi’nin de
cumhuriyet idaresine karşı olumsuz bir tavır takınmasına
neden olmaktalardı. Bu durum, özellikle de, Halifenin
etrafına toplananlardan güç alarak yapılan inkılaplara karşı
çıkması olasılığı Mustafa Kemal’i endişelendirmekteydi.
Diğer taraftan başta İngiltere olmak üzere Müslüman
sömürgeleri olan devletlerin gelişmeleri yakından takip
ettikleri ve menfaatlerine doğrultusunda müdahale
edilebilme imkânı araştırdıkları görülmekteydi. Bu mesele
meclis içinde ve dışında tüm yönleriyle tartışıla dursun
halifenin kaderini tavır, istek ve tutumlarıyla yine
halifenin kendisi belirledi. Halife, Ankara basınında
hakkında çıkan tenkit yazıları ile Ankara’dan gelen
temsilci ve resmi heyetlerin kendisini ziyaret etmekten
çekinmelerinden şikâyetçi oluyordu. Ancak daha da
önemlisi halife, hilafet hazinesinin gücünün yetmediğini
söylüyor ve mükellefiyetinin haricindeki masraflarını
karşılamada hükümetin 15 Nisan 1923 tarihinde vaat ettiği
bütçe artırımının yapılmasını istiyordu. Onun, resmi devlet
teşkilatının önemli bir parçası olduğuna inandığını
gösteren bu talebi, Mustafa Kemal Paşa için bardağı
taşıran son damla oldu. Paşa, halifenin saltanatvari istek
ve tutumlarından duyduğu endişeyi içerik itibariyle açık
bir şikâyetname olan bir mektupla İsmet İnönü’ye bildirdi.
Bu son hareketle kaçınılmaz sürece girilmiş olundu.
Evvela 3 Mart 1924 tarihinde Şer’iye ve Evkaf ile
Harbiye-i Umumiye Vekâletleri kaldırıldı. Bunu takiben
de Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi. Sıra hilafetin
ilgasına gelmişti. Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve 53
arkadaşı, “hilafetin mevcudiyetinin iç ve dış siyasette iki
başlılık yarattığı, İstiklal ve milli hayatta ortak kabul
etmeyen Türkiye’nin şeklen veya dolaylı yoldan bile olsa
ikiliğe tahammülünün olmaması” gerekçeleriyle bu
makamın ilgasını tartışmaya açtı. Birbirine zıt
düşüncelerin ifade edildiği uzun bir tartışma faslının
ardından nihayet hilafetin kaldırılmasına karar verildi.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi nurşen35 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Gündem Korona Aşısı Gündem/ Manşetler Esma_Nur 6 1276 10 Aralık 2020 12:20
DHBT Muhteşem Özetler DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler nurşen35 4 1979 08 Aralık 2020 18:40
Kıssaları Hayatımıza Taşıyalım Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler nurşen35 1 770 08 Aralık 2020 17:46
TENKİD Serbest Kürsü nurşen35 0 715 08 Aralık 2020 12:44
Vitir Namazını Niye Kılıyoruz Biliyor musunuz... Namaz-Abdest-Teyemmüm nurşen35 0 797 04 Aralık 2020 13:56