Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12 Nisan 2018, 20:12   Mesaj No:2

nurşen35

Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:61
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.476
Konular: 1144
Beğenildi:4414
Beğendi:3686
Takdirleri:14203
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

Ünite 2:
Türkiye Cumhuriyeti’nde Temel Politikaların Ortaya Çıkışı (1923-1938 Dönemi)
1
Türkiye Cumhuriyeti’nin Şekillenmesi (1923-1938
Dönemi)

Devletin ilk elli yılına yön ve şekil veren düzenlemeler,
cumhuriyetin ilanını takiben, bu aralık yapılmıştır.
Yeni Anayasa Rejimi: 1924 Anayasası
23 Nisan 1920’de fiilen kurulan Yeni Türk Devleti, Milli
Mücadele’yi yürüttüğü esnada Osmanlı Kanun-ı
Esasisinin maddelerini de yürürlükte sayan Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu’nu ilan etmişti. Değiştireceği sistemin
kanunlarını da kendisininkine dâhil ederek açıkça bunun
geçiş döneminin ihtiyacını karşılamaya yönelik,
dolayısıyla geçici olduğuna işaret etmişti. Nitekim
cumhuriyetin ilanı ve halifeliğin kaldırılmasından sonra
kurulan yeni düzenin ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir
anayasa ilan edildi. 20 Nisan 1924’te yürürlüğe giren bu
anayasayla milli egemenlik, cumhuriyet, eşitlik ve insan
hakları güvence altına alındı.

1923-1938 Dönemini Şekillendiren Sosyal ve
Ekonomik Yaklaşımlar
Atatürk, çeşitli konuşma ve demeçlerinde eski sistemin
milletin ihtiyacını karşılayamayacak ölçüde bozulduğuna
ve onu düzeltmek için uygulanan ıslah programlarının
taklitten öteye geçemediğine sık sık vurgu yapmaktaydı.
Dolayısıyla milletin maddi ve manevi kuvvetini artıracak
köklü değişimlere başvurulması, bunların da evvela
milletin ruhuna uygun olması gerektiğini dile
getirmekteydi.

Eğitim anlayışı:
Milli Mücadele’nin ilk yıllarından beridir
Atatürk önderliğinde hükümetin üzerinde en çok durduğu,
hakkında en hassa olduğu ve en mühim vazife olarak
üstlendiği konu eğitimdi. Öyle ki Kütahya hattında henüz
savaş devam ediyorken maarif kongresi toplanmış,
Osmanlı’dan devralınacak olan, her anlamda yetersiz
eğitim düzeyinin iyileştirilmesine ilişkin görüşmelere
başlanmıştı. Bu konu, yeni düzenin inşasıyla daha da
önemli bir hal aldı, zira bunu benimseyip sürdürecek,
koruyup kollayacak ve besleyecek yetişmiş insan gücünün
yaratılması gerekmekteydi.
Bu anlayışla ilköğretimin parasız, mecburi ve karma hale
getirilmesi, eğitim kursları vasıtasıyla öğretmen ve okul
sayısının artırılması, her kademede müfredatın
zenginleştirilmesi, ticaret, sanat, din, sağlık, endüstri ve
teknik alanlarda ara eleman yetiştirilmesine yönelik
mesleki ve teknik liselerin geliştirilmesi ve çok sayıda
öğrencinin yurt dışına gönderilmesi gibi birbirinin peşi
sıra bir dizi düzenlemeye gidildi.
Bunların yanında yeni idare yükseköğretime yönelik de bir
dizi iyileştirici tedbire başvurdu. Zira ülkenin tek
üniversitesi İstanbul Darülfünun’u, Milli Mücadele
döneminde desteklediği meclis ve önde gelen liderleri
karşında sosyal ve siyasal devrimler evresinde sessizliğe
bürünmüş, ilmi ve idari yükümlülüklerini yerine getiremez
olmuştu. Dolayısıyla 1932’de getirilen Prof. Albert
Malche’ın hazırladığı rapor istikametin 1933 reformuyla
kapatılarak yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu. 157
akademisyen kurumdan uzaklaşırken 42’si yabancı olmak
üzere 180 kişilik yeni bir kadro ve bünyesinde birçok yeni
araştırma merkezi oluşturuldu. Bu gelişmeyi müteakiben
1936’da Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kuruldu.
Burası 1930’larda kurulmuş olan Ziraat ve Tabii İlimler
Fakültesi’yle beraber Ankara Üniversitesinin temelini
oluşturdu.

Din anlayışı:
Gelişmelerin kontrolden çıkmaması ve
yapılan düzenlemelere karşı dinin suistimali yoluyla
yaratılacak muhalefetin önünün alınması için hassasiyetle
üzerinde durulan konulardan biri de dindi. Atatürk, klasik
devlet yapısıyla beraber ona ait din, ordu, toplum ve idari
konularındaki anlayışların da değişeceğini dile
getirmekteydi ki onun bunlar hakkındaki görüşleri dört
maddeyle özetlenebilir:
1. İslam dinini siyasetin bir parçası olmaktan
kurtarmak gerekir.
2. Ordunun siyasetten ayrılması ilkesi cumhuriyet
idaresinin devamlı dikkate aldığı ve alacağı bir
esastır.
3. Toplum ihtiyaçlarının sürekli değişmesine
paralel olarak kanunlar da değişmeli,
yenilenmelidir.
4. Toplumun çimentosu olarak, fertleri birbirine
bağlayan ortak değerin din ve mezhep yerine
Türk milleti olması esasa bağlanmıştır.
Saltanatın ardından cumhuriyet ilanı ve halifeliğin de
kaldırılmasıyla büyük değişimin en önemli adımları
atılmıştır. Dolayısıyla acilen eskiye dönülmesinin önünü
alacak bir anlayış ve toplum yaratılmalıdır. Bunun
dönemde;
1. Yeni adımların muhafazası için bir süreliğine
muhalefete kontrollü bir şekilde izin
verilebileceği görülmüştür.
2. Askeri zaferin, eğitim, iktisat ve kültür alanında
yapılan yeniliklerle taçlandırılması
hedeflenmiştir.
3. Bu önemli hedeflere en kısa sürede ulaşabilmek
için meclis ve dinin kontrol edilip
yönlendirilmesi lüzumlu görülmüştür.
4. Muhaliflerin din sömürüsüne karşı dini metinler
ve ibadetin Türkçeleştirilerek insanların dinlerini
anlamaları gerekliliğine işaret edilmiştir.
5. Hukuk anlayışının da inkılaplara göre değişmesi
gerekliliği fark edilerek bu istikamette bir takım
düzenlemelere gidilmiştir.
İktisadi hayat anlayışı: Diğer alanlarda yapılan
değişiklikler eninde sonunda düğümlendiği iktisadi hayatı
da içine almıştır. Ekonomik bağımsızlık kazanılmadığı
sürece savaş meydanında elde edilen kazanımın eksik
kalacağı bilinciyle kollar sıvanmış, İzmir’de
gerçekleştirilen Türkiye İktisat Kongresi’nde ülkenin takip
edeceği ekonomik model tespit edilmeye çalışılmıştır.
Burada ekonomik meselelerin yanında neredeyse son on
yıldır varlığını hissettiren her türden probleme karşı
çözüm önerileri sunulmuştur.
Halka Gidiş veya Atatürk’ün Yurt Gezileri
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, bu dönemde
ortaya konan devrim niteliğindeki iktisadi, sosyal, siyasi
ve ekonomik değişimleri muhattabı olan halka bizzat
anlatmak, benimsetmek ve özellikle de örnek olmak için
ülkenin her yerine geziler düzenlemiştir. Bazı illere birkaç
kez olmak üzere toplamı 170’i bulan seyahatlerinde
Atatürk, temelde halka refah içinde yaşamanın yollarını ve
büyük bir kazanım olan milli mücadelenin asıl sahiplerinin
onlar olduğunu anlatmıştır. Bunun yanında bu gezilerin
çok yönlü işlevleri olmuştur;
• Yöneticiler ile halk kaynaşmış, böylece devlet
halk bütünleşmesi sağlanmıştır.
• Halkın sıkıntı ve beklentileri yerinde
görülmüştür.
• Halka, yöneticilerinin onlarla bir ve beraber
olduğu gösterilmiştir.
• Asıl muhatap dolayısıyla denetleyici ve
egemenin halk olduğu gösterilmiştir.
Siyasi İnkılaplara Karşı İlk Tepkiler
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın Kuruluşu
Meclis’te gerek saltanat gerekse hilafetin kaldırılması
sürecinde rahatsızlıklarını dile getiren bir kesim vardı. Söz
konusu bu zümre meclisin ikinci dönem ikinci toplantı
yılında pek çok konuda hükümeti zorlayacak düzeye
gelmişti. Bu muhalefet 17 Kasım 1924 tarihinde Kazım
Karabekir Paşa’nın başkanlığında Cumhuriyet Fırkası
olarak resmileşti. Ali Fuat Cebesoy, Cafer Tayyar, Rauf
Orbay, Adnan Adıvar ve Refet Bele gibi önemli simaların
da kurucu üye olarak yer aldıkları partiye, Cumhuriyet
Halk Fırkası’ndan da 28 vekil katılmıştır. Her ne kadar
partinin, amacının iktidar olmak değil, iktidarı denetlemek
olduğunu söylemiş olsa da dini inanç ve düşüncelere
hürmetkarlık belirtmesi ve mensuplarının din ve
geleneksel cenahtan olmaları iktidarı endişelendirmiştir.
Bu arada bir de Şeyh Sait İsyanının çıkması ve partinin
Diyarbakır temsilcisinin isyanla ilişkisinin tespit edilmesi
tedirginliği giderek artırmış, isyan bölgesindeki tüm
şubeleri kapatılmıştır. 3 Haziran 1925’te ise Ankara
İstiklal Mahkemesince Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
kapatılmıştır.

Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait’in, Doğu Anadolu halkının hem dini hem de
etnik hassasiyetini istismar ederek 13 Şubat 1925’te
başlattığı isyan cumhuriyet idaresinin karşılaştığı ilk ciddi
tehlikedir. Görünürde yeni idarenin İslam’dan uzaklaşıyor
olması gibi dini kaygılar ve etnisiteye dayalı
beklentilerden kaynaklanan isyan 3.ordu birliklerinin
müdahale etmesini gerekecek boyutlara erişmiş, ancak
sonunda başarıyla bastırılarak ele başları idam edilmiştir.

İzmir Suikastı

Gerek şahsi çekememezlik gerekse siyasi fikir ayrılıkları
ittihatçı kökenli muhalifleri, siyasi yolla önünü
kesemedikleri Atatürk’ü öldürme fikrine kadar götürmüş
ve bunun için 14 Haziran 1926’da yapacağı İzmir seyahati
esnasında tatbik edilecek bir suikast planı tasarlanmışlardı.
Ancak gelişinin bir gün ertelenmesi üzerine bu
teşebbüsten haberdar olunmuş ve buna ismi karışanların
tamamı yargılanmıştır.

Takrir-i Sukûn Kanunu ve Rejimi
Şeyh Sait İsyanı sırasında, 4 Mart 1925’te çıkarılan bu
kanun 1929 yılına kadar yürürlükte tutularak hükümetin,
arzuladığı sosyal, siyasi ve ekonomik düzene yönelik
yenilik ve değişimlerini muhalefet görmeksizin rahatça
yapabilmesi olanağı sağlamıştır.

Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı

Mustafa Kemal’in yerleştirmeye çalıştığı esaslar arasında
siyasi durumun öngörülen çok partili demokratik bir
düzene kavuşturulması gerekliliği de vardı. Dolayısıyla
mecliste yer alacak bir muhalefet partisinin halkın
durumunu iyileştirmeye katkı sağlayabileceği
düşüncesindeydi. Bu çerçevede, cumhuriyetin ilk
başbakanlarından Ali Fethi Okyar’ın başkanlığında 12
Ağustos 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın
kurulmasını sağladı. Ancak demokrasi kültürü yönündeki
beklentinin aksine Atatürk’ü arada bırakan veya
hedefleyen kısır parti çekişmelerinin oluşup gelişimi
akamete uğratması ve muhalefet partisinin amacını
unutarak iktidara soyunması 17 Kasım 1930’da partinin
feshine neden olmuştur.

Menemen-Kubilay Olayı

Bu, inkılapları anlamamış ve sindirememiş serseri
takımından bir gurubun sözde şeriatın ihyası amacıyla
Menemen’de tertipledikleri bir ayaklanma olarak, esasında
cumhuriyeti hedef alan ve ona ilk şehidi Kubilay’ı
verdiren elim bir vakadır. Her ne kadar kısa sürede
bastırılıp suçluları infaz edilmişse de bu olay, belleklere
cumhuriyet karşıtlığıyla içselleşmiş sembol bir hadise
olarak kaydedilmiştir.

Cumhuriyetin Halka Gidiş Müesseseleri:Halkevleri
Cumhuriyetin ilanından beridir yaşanan çok yönlü
değişimlerin doğurduğu reaksiyon yapılan inkılapların
halk tarafından yeterince anlaşılmayıp benimsenmediği
kanaati uyandırdı. Bu nedenle inkılapların halka mal
edilmesi, derinleştirilmesi ve halkın yerinde eğitilmesi için
herkesin rahatlıkla çalışmalarına katılabileceği halkevleri
kurulmuştur. Birçok amaç ve hedefe istinaden açılan bu
evler dokuz şube altında teşkilatlanmıştı ki bu şubeler
amaç ve hedeflerini isimleriyle açıkça yansıtmaktaydılar;
• Dile, Edebiyat, Tarih Şubesi
• Güzel Sanatlar Şubesi
• Temsil (Tiyatro) Şubesi
• Spor Şubesi
• Sosyal Yardım Şubesi
• Halk Dersleri ve Kursları Şubesi
• Kütüphane ve Neşriyat Şubesi
• Müze ve Sergi Şubesi
• Köycülük Şubesi
Halkevleri, 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra hükümetin
el değiştirmesini müteakip kapatılmıştır.
Türk İnkılabının Özgünlüğü
Milli Mücadelenin başarıya ulaşmasının ardından inşa
edilen yeni devlet ve sistemi herhangi başka bir devlet ve
sistemin taklidi değil, tamamen kendi özgül değer ve
ihtiyaçlarına göre oluşturulmuş bir yapıdır. Bu itibarla
oluşmasını sağlayan inkılapların da özgünlüğü açıktır.

Türk İnkılabına İdeoloji Gömleği Giydirme Çabası:
Kadro Hareketi
Ekonomide karma modelin takip edildiği sırada patlak
veren dünya ekonomi buharını ve serbest fırka
deneyimindeki başarısızlıkların konuşulduğu günlerde
Şevket Süreyya Türk Ocağı’nda verdiği bir konferans
esnasında “inkılabın “ideolojisi”ni tartışmaya açmış, daha
sonra bunu ideologluğunu yaptığı Kadro Dergisi’ne
taşımıştır. Burada türk inkılabının henüz ideolojinin
oluşturulmadığı dile getirilerek takip edilmesi gereken
yollar öneriliyordu. Bir başka deyişle bu hareket, bir gurup
aydının, Türk inkılabını evrensel temellere oturtma çabası
olarak tanımlanabilir. Dergi, hükümete yönelik
eleştirilerinin artığı 1934’de kapatılmıştır.

Cumhuriyetin İlk Yıllarında Ekonomi Politikaları
Ulusal Ekonomiye Geçiş Dönemi (1923-1926)

İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlar gereğince ilk
ulusal ticaret bankamız Türkiye İş Bankası, ardından
sanayi alanında kredi vermek üzere Sanayi ve Maadin
Bankası faaliyete geçirilmiştir. Ancak ulusal ekonomiye
geçiş olarak isimlendirilebilecek bu dönemin koşulları pek
fazla atılım yapılabilmesine imkan bırakmamış,
dolayısıyla ekonomik seferberliğin ilanı yani yeni bir
yolun tutulması mecburi hale gelmiştir.

Devletçilik Dönemi (1930-1938)

Dünya ve Türkiye’nin içerisinde bulunduğu iktisadi
buhran halini değerlendiren Atatürk ve yakın arkadaşları
ülke için en uygun önlem olduğuna karar verdikleri
“Devletçilik” eksenli ekonomi planını 1930 yılı itibariyle
uygulamaya koydular. Bu kapsamda 1931’de T.C. Merkez
Bankası, 1933’te Sümerbank, Birinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı, 1935’te Etibank ve aynı yıl Maden Teknik ve
Arama Enstitüsü, 1938’de de Halk Bankası faaliyete
geçirildi. Devletin kontrol ve varlığını ekonominin her
alanında hissettirdiği bu dönemde yine her alanda planlı
bir şekilde belirgin bir gelişim, ilerleme, kısacası top
yekün bir kalkınma hedeflendi. Devlet öncülüğünde planlı
sanayileşme kapsamında ilan edilen Birinci Sanayi
Planı’yla 1934-38 yılları arasını için bir sektör tasarı ve
düzeni hedeflendi. Bu henüz uygulamadayken İkinci
Plan’ın görüşülmesi için 1936’da Sanayi Kongresi
tertiplendi. Ancak dünyanın ikinci kere savaş
hazırlıklarına başlaması bu olumlu havayı tersine
çevirerek “İktisadi Savunma Planı”nın yürürlüğe
girmesine neden oldu. Buna rağmen belirgin bir başarı
elde edilmiş, birçok iktisadi kurum ve kuruluşun
millileştirilmesi sağlanmış, ülke 17 sınai kuruluşu ve
büyük bir demiryolu ağına kavuşturulmuş, paranın
değerinde istikrar sağlanmıştır.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla