Konu Başlıkları: Bir Sorum Var
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Eylül 2018, 19:59   Mesaj No:9

ÂlâLeyl

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:ÂlâLeyl isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 58435
Üyelik T.: 07 Kasım 2017
Arkadaşları:2
Cinsiyet:Erkek
Yaş:37
Mesaj: 148
Konular: 14
Beğenildi:214
Beğendi:260
Takdirleri:3408
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

iyorsunuz ki: Ama 15-26 ayetleri arasında 10 ayet vardır ve aradaki ayetlerde kıyametle ilgili olsa da mazeretle ilgisiz ayetler var.

Aradaki on ayetin mazeretle çokça alakalı olduğu şeklinde algıladım. Şöyle ki:

16-Onu acele almak için onunla lisanını oynatma.

17- Şüphesiz onu toplamak ve okutmak Bize aittir.

18- Biz okuduk mu, okunana tabi ol.

19 Sonra yine onun açıklanması Bize aittir.

Elmalılı'nın tefsirinden:

"....acele söyleyip de işin içinden çıkacağım diye telaş etme. Dilini bile oynatma. Toplayan sen değilsin biziz, biz onu derler toplar sana okuruz, sen yalnızca bizim okuduğumuz ardınca gel..."

Sonraki ayette de zaten deniyor ki onun beyanı bize aittir. Ne yaptı, niye yaptı nasıl yaptı. Ne manada yaptı. Onu açıklaması insana ait değildir. İnsanın kelime oyunları yapmasına izin verilmez. Lisanıyla oynamasına izin verilmez. “Ben onu o manada söylememiştim,” demesine izin verilmez. Ne yaptıysa, neyi manada söylediyse onu beyan etmek de bize aittir!

Bana mazeretle çok yakından alakalı geldi.

Hemen sonraki ayete bakalım:

Hayır siz acileti seviyorsunuz.

Düşün ki dirilmiş insan. Kafir bir insan bu. Yakalanıyor. Ve yapıp yapmadıkları bildiriliyor. Mazeretler üretmeye başlıyor insan korkuyla ve dilini tutması, işini acele görmek istenmemesi bildiriliyor. Mahkemeye çıkarılacağı ve ne yaptıysa hepsinin açık açık beyan edileceği söyleniyor.
Ne yapar insan? Çenesini tutar mı yoksa alelacele konuşmaya kendini mahkemeden önce kurtarmaya mı çalışır? Kella deniyor. Siz acileti seviyorsunuz. Ahireti terkediyorsunuz. (ahiret burada sonra manasına da gelir mi bilmediğimden yorum yapmayacağım.) Madem aceleyi seviyorsun öyleyse hemen seni mahkemeye çıkaralım dercesine bir anda kendilerini mahkeme meydanında buluyorlar. Yüzler var ışıl ışıl Rabbine bakmakta. Yüzler var çatık kararmış. İnsan o an anlıyor ki mahkemeye çıkacak ve başına çok kötü şeyler gelecek. Kendisine bel kıran uygulanacak. Kendisine çok kötü muamele edilecek. Ne yapar böyle bir durumda insan mazeretler sıralayıp kendini kurtarmak mı ister? Yalvarıp yakarır mı, özürler mi diler? Yoksa paşa paşa başına gelecekleri kabul mü eder. Bence içindeki tüm mazeretleriyle tüm yakarışlarıyla son bir kez daha şansını denemek ister. Ama denir ki:

Kellâ izâ belegatit terâkıye.

Sonra:
“Denir kim okuyacak!” (Elmalı’nın meali bu şekilde. O okuyarak tedavi manasını almış ben kitabının okunması manasını algıladım)

Anlar ki ayrılık vaktidir. (Ayrılan nedir? Yaptıkları ve erteleyip durduğu ama yapmadıkları mı birbirinden ayrılacaktır? Yoksa ayrılan mahkeme meydanındaki kalabalıktan çekip çıkartılan ve bütün insanların önünde ferdi olarak Rabbinin huzuruna getirilen mahkemeye çıkarılan insan mıdır?)
Ve bacak bacağa dolaşır çünkü yakalanıp Rabbinin huzuruna, mahkemeye sevk edilmektedir. İdama götürülen kollarına girilmiş bir insanı hayal edin. Bacağının bacağına dolaşmasını… Sevk kelimesi derken “ilâ rabbike yevme izinil mesak” ayetindeki mesak kelimesinden yola çıkıyoruz. İnsan “Sevk edilmektedir” huzuruna.
Ve sanki bir okuyan başlar okumaya. Önce en iyi yönler başlanır.
Ne tasdik etti / ne iki kuruş sadaka verdi. Değil canıyla malıyla Allah yolunda infak etmek… İki kuruş sadaka bile vermemiştir. Hadi malını çok seviyordur o yüzden sadaka vermemiştir diyelim. Ya da fakirdi. Belki bir yudum ekmeğe muhtaçtı.

Okunur: Ne de namaz kıldı.

Namaz bile kılmamıştır. İki kuruş sadaka vermemek bir yana namaz bile kılmadığı okunur. Peki ama müminse hala kurtulabilir değil mi? Namaz kılmayıp mümin olan binlerce insan vardır değil mi.

Okunur:

Yalanladı ve dönüp gitti.

Ne iki kuruş sadaka vermiş, ne namaz kılmış ve hatta iman bile etmemiş. Yalanlayıp inkar edip dönüp gitmiş. Ama belki mecbur kalmıştır. Belki zorlamışlardır. Belki iman etmemesi için tehdit etmişlerdir ve içinde o dik durma cesaretini bulamayıp insanların gözü önünde yalanlayıp dönüp gitmiştir. Belki bunu yaptığı için üzülmüştür. Utanmıştır Rabbinden. Belki mahcup hissetmiştir kendini. Utanmış mıdır? Mahcup hissetmiş midir?

Okunur:

Çalım sata sata, böbürlene böbürlene ailesinin yanına gitti.

İnkar edip böbürlene böbürlene gitmiş öyle mi? Hiç utanıp sıkılmamış, kendini mahcup bile hissetmemiş. Daha ne denir ki böyle birine “yazıklar olsun”dan başka.

Evla leke fe evla…
Sümme Evla leke fe evla…

Na sanıyor insan başıboş bırakılacağını mı. Dilediğince hareket edebileceğini mi? İnkar ettikten sonra böbürlenerek ailesine gitmesine ve sonra dilediğini yapmasına izin verileceğini mi?

Hem değil miydi o dökülmüş meniden bir nutfe? Ne sanıyor ki kendini böbürleniyor? Kendisinin o nutfe halini görse kendisinden kendi tiksinirdi.

Sonra alak oldu. Bir çiğnemlik etten ibaretti. Neyin böbürlenmesi bu? Sonra Rabbi onu yarattı da şekil verdi. İnsan şekline soktu. Sonra yalnız kalmasın diye erkek ve dişi olarak zevceler halinde yarattı. Böylece o nankör insan evlenebildi. Eşiyle birlikte aile kurdu. Sonra da inkar edip böbürlene böbürlene ailesine gitti öyle mi?
Bu kadir kıymet bilmeyen nanköre sorulacak tek bir soru yoktur. Ağzından çıkacak tek bir sözü duymaya gerek yoktur. Değil midir ki Allah ölüleri tekrar diriltmeye kadir olan.

Gerisini hayal edin. Tekrar tekrar öldürülüp tekrar tekrar diriltilmesi… gibi… gibi…

Ben böyle algıladım süreyi. Böyle ALGILADIM dememin nedeni böyle ANLAMAMIŞ olmam. Tam manasıyla anlayabilmem için Arapçayı iyi biliyor olmam gerekirdi. Yukarıda Elmalılı’nın tefsirinden alıntı yaptım ama Elmalılı yukarıda alıntıladığım şekilde anlaşılabildiğini söylese de başka bir cihetten, (müfessirlerin ortak baktığı cihetten) yaklaşıyor süreye ve peygamberimiz zamanından insanların sözleriyle de destekleniyor bu yaptığı tefsir. Benim tefsirim sadece benim algılamamdan ibaret.

Yazılan bir yazıda “algı yönetimi” de söz söyleme sanatının ustalığındandır ki Allah sözlerin en güzelini en güzel şekilde söyleyen ve dilediğine dilediğini algılatandır. Belagat kelimesinin benim anlamlandırdığımla uzaktan yakından alakası yokmuş mesela ama algıladıklarımdan ortaya çıkan kıyamet sahnesi kafamı günlerdir meşgul ediyor. O kadar muhteşem huşu uyandırıcı ki.

Teşekkür ederim Fecr “bilgilendirdiğin” için. Çünkü “Algıladığım” mana ne kadar güzel görünse de Allah’ın tam olarak ne dediğini “bilmek” güzel.

Bir sorum daha var. Bir sorum var demiştim başlıkta bir sürü oldu. Allah bana karşı gösterdiğiniz sabrınızın ecrini arttırsın =)

Son ayette deniyor ki:

Eleyse zâlike bi kâdirin alâ en yuhyiyel mevtâ.

Zalike uzakta olan bir şey için bu/şu manasında kullanılırmış. Bu ayette zalike ile Rabbimize mi işaret edilmekte yoksa başka bir şeye mi?


Son bir not:

Baştan ve sondan 15. Ayet diye yukarıya yazdıktan sonra aklıma bir soru geldi. Acaba dedim Allah Kıyame süresinin tam ortasındaki ayette bize ne diyor?

Kıyame Süresi 40 ayettir ve süreyi tam ortadan bölen 20. Ve 21. Ayetler ise şöyle:

Hayır, Doğrusu siz acil olanı seviyorsunuz.

Ve Âhireti bırakıyorsunuz.

Sanki dünya ve ahiret olarak tam ortadan ikiye bölünmüş gibi süre. Önce dünya (Acilet) sonra ise Ahiret ayeti geliyor.

Teşekkürler
Alıntı ile Cevapla