Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Temmuz 2019, 18:15   Mesaj No:1

nurşen35

Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:61
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.476
Konular: 1144
Beğenildi:4414
Beğendi:3686
Takdirleri:14203
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Sivas İlitam Fıkıh Usulü Ünite Özetleri

Sivas İlitam Fıkıh Usulü Ünite Özetleri

1. ÜNİTE: FIKIH USÛLÜ

1. FIKIH USÛLÜ
Fıkıh usûlü bir tamlamadır.Fıkıh, anlama ve derin kavrama demektir.Usûl, asılın çoğulu olup temel, esas ve dayanak gibi mana-lara gelir. Kur’ân’da fıkıh kelimesi ince anlayış, keskin idrak ve ko-nuşanın gayesini anlamak manalarında kullanılmıştır.
Fıkıh usûlü tanımlarından birisi şudur: Şer’i-ameli hükümleri yani ibadet, muamelat ve ukubat’a ait hükümleri tafsili delillerin-den çıkararak bilmektir.
Hanefîlerin tanımı şöyledir: Fıkıh, "Kişinin amel yönünden le-hine ve aleyhine olan şer’î hükümleri bilmesidir.
Fıkıh usûlü ilminin bazı konuları; deliller, şer’î hüküm ve hü-küm çıkarma yöntemleridir.
istinbat: şer’î hükümlerin, tafsili delillerden çıkarılması.
Fıkıh ilminin dalları füru (tatbikî hukuk) usûl (na-zarî hukuk)’dur.
Usûl âlimi şer’î hükümlerin delillerden nasıl çıkarılacağına dair kaideler ortaya koyar. Fakih ise, bu kaideyi hükmünü belirlemek için meseleye tatbik eder.
Fıkıh usûlünün insana faydaları
1) Kişi, Kur’ân ve Sünnet’in lafızlarını öğrenebilir.
2) Müctehitler tarafından hükümlerin çıkarıldığı yöntemleri,müctehitlerin, istinbât ve içtihat etme yollarını ve fıkha hizmetle-rini görür.
3) Fıkıh kitaplarında bulunan hükümlerin delillerini ve bu hü-kümlerin Kur’ân ve Sünnet’den çıkarıldığını anlar. Hangi hüküm-lerin içtihada dayandığını bilebilir.
4) Hükümlerdeki gayeleri (hikmet-i teşri’) öğrenilebilir.
5) Muhakeme kabiliyeti gelişebilir.
2. FIKIH USÛLÜNÜN TARİHÇESİ
2.1. Rasûlullah (s.a.s.) Dönemi
Rasûlullah (s.a.s.), dinî hükümleri insanlara tebliğ ediyordu. Mekke döneminde hükümler ahlâk ve itikat hususlarında idi, hukukî hükümler nadirdi. Hukuki hükümler daha ziyade Medine döneminde teşri’ edildi.
Teşri’ usûlleri tedvin edilmemişti, şifahen biliniyordu.
Fıkhın kaynakları: Kur’an, sünnet ve ictihat idi.
2.2. Sahabe Dönemi
Sahabe döneminde Fıkıh usûlü ıstılahları ortaya çıkmaya başlamıştır. Henüz Fıkıh usûlü kaideleri yazılı hale getirilmemiştir.
Hz. Ebû Bekir’e bir mesele getirilince Kur’ân’a göre hüküm ve-rirdi. Kur’ân’da hükmü bulamazsa sünnete bakardı. Sahâbelerle istişare eder, neticede vuku bulan icmâ’ ile hükmederdi.
Fıkh’ın kaynakları: Kur’ân, sünnet, şura, icmâ ve ictihâd
Vefat eden son sahabe Ebu Tufeyl Amir b. Vasile’dir
2.3. Tâbiun Dönemi
Ehl-i rey ve ehl-i hadîs mektepleri ortaya çıkmaya başlamıştır.
Ehl-i Hadis: Fıkıhta, problemleri çözüp, dini hükümleri tesbitte ictihada ve şahsi görüşe başvurmaktan sakınıp, daha çok hadislerle yetinme yolunu tercih eden İslam âlimlerine denir.
Ehl-i rey: Hadisi hükm kaynağı olarak kabul etmekle beraber, çeşitli sebeplerle problemleri çözmede şahsi görüş ve içtihatları daha çok kullanan İslam âlimlerine denir.
Hicaz Mektebi ehli hadisin temsilcileri, Irak Mektebi de ehl-i reyin temsilcileridir. Birincilerin imamı Malik b. Enes, ikincilerin imamı olarak da Ebû Hanife kabul edilmiştir.
Fıkıh usûlü kaideleri henüz yazılı hale getirilmemiştir.
Fıkıh kaynakları: Kur’ân, Sünnet, İcmâ ve içtihattır.
Son vefat eden Tabiin Halef ibn Halife’dir.

2.4. Müctehid İmamlar Dönemi
Mezhepler ve Fıkıh usûlü ıstılahları ortaya çıkmıştır.
ilk fıkıh usûlü kitabı Bu dönemde yazılan Şafiî (v. 204)’nin "er-Risâle" adlı eseri, Bu kitabda, beyân, emir, nehiy, hâss, nâsih, mensûh, sünnet, icmâ, kıyas, istihsân gibi konulardan bahsedilmiştir.
Fıkıh usûlü kaideleri yazılı hale getirilmiştir.
Fıkh’ın kaynakları: Kur’ân, sünnet, icmâ, kıyas, istihsan, masla-hat, örf, istishab ve içtihattır
3. FIKIH USÛLÜ YÖNTEMLERİ
3.1. Fukahâ Yöntemi
Hanefiler uygulamıştır.
Özellikleri:
✓ Bu fakihler, eser telifinde tatbikatı kayda geçirmeye önem vermişler,
✓ usûl kaidelerini fıkhın tatbikatından çıkarmışlardır.
✓ Konuların anlaşılmasını sağlamak için misaller vermişlerdir.
✓ Fukaha yöntemi, mantık ilminde cüzden külle, tümevarma esasına dayanmaktadır.
✓ olaylardan genel kaidelere varılır.
Bu usûle göre yazılmış bazı eserler şunlardır.
1. Ubeydullah b. el-Hüseyn b. Dellâl Kerhî (v. 340 /952), Usûl.
2. Ahmet b. Alî Cassâs (v. 370/980), el-Fusûl fî’l-usûl.
3. Abdullah b. Muhammed Ömer Debûsî (v. 430/1039), Takvîmu’l-edille.
4. Alî b. Muhammed b. Hüseyn Pezdevî (v. 493/1100), Usûl.
5. Muhammed b. Ahmed Serahsî (v. 483/1090), Usûl.
6. Muhammed b. Ahmed Semerkandî (v. 539/1144), Mizânu’l-usûl fî netâici’l-ukûl.
7. Abdülazîz b. Ahmed b. Muhammed Buhârî (v. 730/1330), Keşfü’l-esrâr.
*Debûsî fıkıh kaidelerini tahrîc etmiştir.
*Pezdevî’nin metnini, Abdülaziz Buhârî Keşfü’l-esrâr adıyla şerh etmiştir
3.2. Mütekellimin Yöntemi
Mutezile, Şafiî, Maliki ve Hanbelî mezheplerine mensup âlimler de bu yöntem üzere eser yazmışlardır.
Özellikleri:
✓ usûl kaidelerini izah etmişler,
✓ fazla misal vermemişlerdir.
✓ Bu usûl, mantık ilminde tümden cüze gelim metodudur.
✓ Genel kaidelerden hükümler çıkarılır.
Bu usûle göre yazılmış bazı eserler:
1. Abdülcebbâr b. Ahmed Hemedânî (v. 415/1025), el-Umd.
2. Muhammed b. Alî Basrî (v. 463/1044), Kitabü’l-Mu’temed fî usûli’l-fıkh.
3. Abdülmelik b. Abdillâh Cüveynî (v. 487/1085), el-Burhân fî usûli’l-fıkh.
4. Muhammed b. Muhammed Gazâlî (v. 505/1111), el-Müstasfâ min İlmi’l-Usûl.
5. Muhammed b. Ömer Râzî (v. 606/1209), el-Mahsûl fî 'ilmi usûli'l-fıkh.
6. Alî b. Muhammed Âmidî (v. 631/1233), el-İhkâm fi Usûli’l Ahkâm
3.3. Memzûc Yöntem
Sonraki bazı âlimler, iki usûlün özelliklerini birleştirmek sure-tiyle eserler kaleme almışlardır. Usûle Memzûc (birleştirilmiş) yöntem denir.
Bu usûle göre yazılmış bazı eserler:
1. Ahmed b. Alî İbn Saâtî (v. 694/1294), Nihayetü’l-vüsûl ilâ ilmi’l-usûl.
2. Ubeydullah b. Mes’ud Sadrü’ş-Şerîa (v. 747/1346), Tenkîhu’l-Usûl.
3. Muhammed b. Abdilvâhid Sivâsî İbn Hümâm (v. 861/1457), et-Tahrîr fî ilmi’l-usûl.
4. Muhammed b. Feramuz Molla Hüsrev (v. 885/1480), Mir’âtü’l-usûl.
5. Mehmet b. Hamza Fenârî (v. 834/1431), Fusûlü-bedâyi’ fî usûli’ş-şerâî.
6. Muhibullah b. Abdişşekür el-Bihârî (v. 1119/1707), Müsel lemü’s-sübût.
7. Tâcu’s-Sübkî (v. 771/1370), Cem’ül-cevâmi’.
8. İbrâhim b. Mûsâ eş-Şâtıbî (v. 790/1388), el-Muvâfakat fi usûl’ş-şerîa.
9. Muhammed b. Ebî Bekr İbn Kayyım (v. 751/1350), İ’lâmu’l muvakkiîn ‘an rabbi’l-’alemin.

2. ÜNİTE: DELİLLER-I KUR’ÂN
1. DELİL ÇEŞİTLERİ
Delil, rehber ve kılavuz manasına gelmektedir.
Fıkıh usûlü kavramı olarak delil: Kat’i veya zannî yolla kendisinden şer’i ameli hükmün çıkarıldığı şeydir.
Bir başka tanım şöyledir: "Üzerinde sıhhatli bir şekilde düşünüldüğü zaman istenen sonuca (şer’i hükme) ulaşmayı mümkün kılan şeydir.
Deliller çeşitli bakımlardan sınıflandırılmıştır.
1. Aklın fonksiyonu: Aklî delil, duyular veya muhakeme neticesi ortaya çıkan bilgiye dayanır.
2. Nass olması: Kur’ân ve Sünnet nass olan delillerdir. Kıyas, İstihsân gibi deliller nass olmayan delillerdir.
3. Vahye dayanması: Kur’ân ve sünnet vahye dayanır. Vahye dayanmayanlar icmâ ve kıyas’tır.
Aslî deliller: Kur’ân, Sünnet, İcmâ ve kıyas ’tır.
Fer’î deliller: istihsân, maslahat-ı mürsele, istishâb, örf ve adet, Şer’u men kablenâ, Sahâbî kavli ve Sedd-i zerâyi’dir
Hüküm çıkarmak önceliği bakımından deliller.
1. Kur’ân 2. Sünnet 3. İcmâ 4. Kıyas ve diğer fer’î deliller.
2. KUR’ÂN VE ÖZELLİKLERİ
Kitâb, "Cebrail vasıtasıyla Rasulullah (s.a.s.)’e indirilmiş, Mushaflarda yazılı, ondan tevatüren nakledilmiş, okunması ile ibadet edilen, insanın benzerini getirmekten âciz kaldığı Fatiha ile başlayarak nas suresi ile biten Arapça Allah kelamıdır."
Nazm:
1. Kur’ân mana ve lafzıyla ilahi kelamdır, Mucize’dir.
2. O’nun tefsir ve tercümesi, Allah kelamı değildir, onlarla ibadet yapılamaz.
3. Yine Kur’an tercümesine dayanarak hüküm istinbatı yapılamaz
İnzal: Kur’ân, Peygamberimize (s.a.s.) 22 sene içerisinde Cebrail vasıtasıyla indirilmiştir.
Tevatür: Kur’ân’ın metni, nakil yoluyla bize gelmiştir.
Kitap: Kur’ân’daki bütün sûre ve âyetler, Peygamberimizin talebi üzerine yazılmış ve ezberlenmiştir.
Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti zamanında, âyetler kitap haline getirilmiştir.
Hz. Osman zama-nında kitap çoğaltılarak bazı şehirlere birer nüsha gönderilmiştir.
Kur’ân’ın i’câzı:
Kur’ân’ın kelimeleri akıcı, üslûbu ve nazmı güçlüdür.
Kur’ân’ın nazmı şiir veya nesir değildir, kendisine has özelliğe sahiptir.
Kur’ân Bazı olayları ve ilmi gerçekleri haber verir.
Kur’ân önceki topluluklara ait haberleri anlatmaktadır. Kur’ân’ın geleceğe ait haber verdiği bazı şeyler ortaya çıkmıştır.
2.1.2. Üslûbu ve Delil Oluşu
Kur’ân, hüküm koymak için ilk kaynaktır. Kur’ân hükümlerinin kendisine has bir üslûbu vardır.
2.1.3. Hükümleri Açıklama Şekli
Kur’ân’da bazı hükümler ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Miras hisseleri, bazı cezaların miktarı, evlenme ve boşanma konuları böyledir.
2.1.4. Delâleti
Kur’ân’ın âyetleri sübût itibariyle kat’îdir. Âyet bir manaya geliyorsa, delâleti kat’îdir. Çeşitli şekillerde anlaşılabiliyorsa, delâleti zannîdir.
2.1.5. Kur’ân’ın Muamelatla İlgili Bazı Hükümleri
Aile hukuku: 70 âyet Medeni hukuk: 70 âyet İdare hukuku: 10 âyet Ceza hukuku: 30 âyet Devletler hukuku (siyer): 25 âyet Muhakeme usûl hukuku: 13 âyet
Maliye hukuku: 10 âyet

3.ÜNİTE: DELİLLER-2 SÜNNET

1. SÜNNET
Adet, yol ve sîret gibi manalara gelir.
fıkıh usulünde: Rasulullah (s.a.s.)’e nispet edilen söz, fiil ve takrirleridir.
2.1. Mahiyeti Bakımdan Sünnet
Kavlî Sünnet: Rasûlullah (s.a.s.)’in sözleridir.
Fiilî Sünnet: Rasûlullah’ın fiili tasarruflarıdır.
Takriri Sünnet: Rasulullah’ın huzurunda veya gıyabında söylenen bir sözü, yapılan bir fiili işittikten veya gördükten sonra, reddetmeksizin sessiz kalmasır.
Senedi Bakımdan Sünnet
Mütevâtir: Yalan üzere ittifakları mümkün olmayacak bir sayıda sahabe topluluğuna, onların tabiun, o kadar sayıda tabiunun da bir sonraki kuşağa rivâyet ettiği hadistir.
Meşhur: Rasulullah (s.a.s.)’den bir veya iki râvî tarafından rivâyet olunmuş, sonraki dönemlerde tevatür derecesine ulaşmış hadistir.
Âhâd: Tabiinden bir râvînin diğer bir sahabiden râvîden veya sahabilerden; bir sahabiden bir sahabiden râvîden rivâyet etmiş olduğu hadisdir.
Hanefîlere göre Âhâd hadisin hüküm kaynağı olma şartları
➢ Hadis bir âyet veya meşhur bir hadise zıt olursa, bu hadisle amel edilmez.
➢ İlk râvî fakîh olmalıdır. Dört halife, İbn Abbas, İbn Ömer, İbn Mes’ûd, Abdullah b. Amr, Zeyd b. Sabit, Muâz b. Cebel ve Hz. Âişe fakih râvîlerdendir.
➢ Râvî müctehit değilse hadis, kıyas’a uygun olursa onunla amel edilir.
➢ Fakîh olmayan ve hadis rivâyetiyle de meşhur olmayan bir râvî’nin hadisini önceki âlimlerden bazıları kabul etmişse veya hadis kıyas’a uygun ise kabul edilir.
➢ Râvî rivâyet ettiği hadise aykırı amelde bulunmamalıdır.
4. SÜNNETİN HÜKÜMLERE DELÂLETİ
1) Manaları açık mütevâtir ve meşhur hadislerin sübût ve delâleti kat’îdir.
2) Manaları açık olmayan mütevâtir ve meşhur hadisler sübûtu kat’î, delâleti zannîdir.
3) Manaları açık olan âhad hadislerin sübûtu zannî, delâleti kat’îdir.
4) Manaları açık olmayan âhad hadislerin sübûtu ve delâleti zannîdir.
4. RASÛLULLAH (S.A.S.)’IN TASARRUFLARI
1) Tebliğ, 2) Kaza, 3) Fetva, 4) İmamet.
4. ÜNİTE: DELİLLER-i İCMÂ
1. İCMÂ
İcmâ: Rasûlullah (s.a.s.)’ın vefatından sonra herhangi bir asırda İslam müctehitlerinin amelî bir meselenin şerî hükmü üzerinde ittifak etmeleridir.
İcmâ ibadetlerde ve hukuki meselelerde olur. İtikadi ve aklî konularda icmâ tahakkuk etmez.
İmam Şafii ve Ahmed b. Hanbel’e göre, bir icmâ’nın üzerinden bir asır geçmelidir.
İttifak halindeki müctehitlerin hepsi vefat etmedikçe icmâ tahakkuk etmez
Bazı müctehitlerin ittifaktan ayrıl-maları icmâ’ı bozar.
İCMÂ ÇEŞİTLERİ
Sarih icmâ,:bir meselenin çözümünde aynı asırdaki müctehitlerin birbirinden habersiz aynı hükmü vermesidir.
Sükûtî icmâ: bir mesele hakkında müctehitlerin bir kısmı birbirinden habersiz aynı hükmü verdiği, bu hüküm üzerine kâfi düşünme süresi geçtiği halde diğer müctehitlerin sükût etmeleridir.
*Hanefîler sükûtî icmâ’ı hüccet kabul ederler. Şâfiîler kabul etmezler.
İCMÂ’IN HÜKMÜ
İcmâ ile sabit olan hüküm, kat’îdir. Sarih icmâı inkâr eden tekfir edilir. İcmâ edilen konu Müslümanın bilmesi gerekli konularda ise inkârı küfrü gerektirir. Namaz ve orucu inkâr gibi. İcmâ edilen husus dinde mütehassıs olan şahısların bilebileceği konularda ise, inkâr küfrü gerektirmez.
5. ÜNİTE: DELİLLER-İKIYAS
KIYASIN TANIMI
Müsavat ve ölçmek manasına gelmektedir.
Istılahta ise kıyas, Kur’ân, Sünnet veya icmâda hükmü bulunmayan meseleye, aralarındaki illet birliği sebebiyle, bu kaynaklardan birinde yer alan meselenin hükmünü vermektir.
KIYASIN DELİL OLUŞU
Kıyasın delil oluşu Kur’ân, Sünnet ve akılla sabittir. İmâmiyye, Hâriciler ve Zahiri mezheplerinin iddiasına göre nasslar ve akıl deliline göre kıyas hüccet değildir.
KIYASIN RÜKUNLARI
1) Asıl. Hükmü hakkında nass bulunan meseledir. Kendisine benzetilendir.
2) Fer’. Hükmü hakkında nass bulunmayan meseledir. Benzetilendir.
3) Aslın hükmü. Bu hüküm sonradan fer’e de verilir.
4) İllet. Asıl hükmün, bina edildiği vasıftır. Benzetme yönüdür.
Asıl
şartları
1) Kıyasın dayandığı asıl hakkında, nass veya icmâ olmalıdır.
2) Aslın hükmü kendisine özel bulunmamalıdır.
3) Asıl kıyasa aykırı sabit olmamalıdır.
Fer
şartları
1) Fer’in hükmü bir nass ile belirtilince kıyasa ihtiyaç kalmaz.
2) Fer’in illeti, aslın illetinin tam benzeri olmalıdır.


Asıl’ın Hükmü
şartları
1) Mensûh olmamalıdır.
2) Kıyas işleminden sonra asıl ve fer’ mahiyet olarak değişmemelidir.
3) Hükmün manası akıl ile kavranabilmelidir.
İllet’in Şartları
1) Asıldaki vasıf zahir olmalıdır.
2) Mazbut olmalıdır.
3) Münâsib (uygun) bir vasıf olmalıdır.
4) Vasıf asla mahsus olmamalıdır.
Kıyasta İllet- Hüküm Münasebeti
1) Müessir vasıf: Bu, Şâri tarafından hüküm için illet olarak kabul edildiğine dair delil olan bir vasıftır.
2) Mülâyim vasıf: İlletin nass veya icmâ tarafından belirtilmeyen, fakat o hükmün cinsinden bir hükmün illeti belirtilen vasıftır.
3) Mürsel vasıf: Muteber olduğuna veya kabul edilmediğine dair şer’î delil bulunmayan illettir.
4) Mülga vasıf: Şâri’ tarafından kbul edilmediğine dair delil bu-lunan vasıftır.
Kıyasta illeti tesbit yolları
Hükmün illeti ile ilgili içtihatlar şunlardır: Tahkik, tenkîh, tahrîc.
tahkîku’l-menât :Nasda ifade edilen illetin yeri bulunarak tatbik edilmesine, icmâ veya nass ile ifade edilen illetin fer’ de varlığını araştırmaya denir.
*Kıyasın hükmü ta’diyedir, yani asıldaki hükmün fer’e nakil edilmesidir.
6. ÜNİTE: DELİLLER

İSTİHSAN
İstihsan bir şeyi güzel saymak, tercih etmek anlamındadır.
İstihsân; müctehidin bir meselede herhangi bir sebeple açık kıyasın gereğinden, gizli kıyasın gereğine yönelmesidir.
Bir başka tanım şöyledir: "Müctehidin, bir meselede, nass, icmâ, zaruret, gizli kıyas, örf veya maslahat gibi özel ve daha güçlü görünen bir delile dayanarak, o meselenin benzerlerinde takip edilen umumi kaideden, ilk akla gelen çözümden vaz geçmesi ve hukuka daha uygun bulduğu başka bir hüküm vermesidir.
İSTİSHAB
İstishâb, beraber bulunma ve beraberliğin devama anlamın ge-lir.
Istılahta, "Geçmişte olan durumun değiştiğine dair delil bulunmadıkça, şimdi de var olduğuna hükmetmektir.
İstishâb delili üzerine kurulmuş bazı kaideler şunlardır:
1. "Eşyada asıl olan ibâhadir." Bir yiyecek hakkında nasslarda hüküm yoksa mübah olduğuna hükmedilir.
2. "Berâet-i zimmet asıldır." Kişi, kendisine isnat edilen bir suç ispat edilene kadar masumdur.
3. "Şek ile yakın zail olmaz." Bir kimse abdest aldığını bildiği halde, sonra varlığı hakkında şüpheye düşse, abdestin olduğuna hükm edilir.
MESALİH-İ MÜRSELE
Mesalih maslahatın cemidir. Maslahat, fayda, menfaat ve yarar demektir. Mürsel maslahat hakkında Şeriatta muteber veya ilga edildiğine dair bir kayıt yoktur.
Istılah olarak , hükmün kendisine bağlanması ve üzerine hüküm bina edilmesi, insanlara bir fayda temin eden veya onlardan bir zararı gideren, fakat muteber olduğuna veya olmadığını dair bir delil bulunmayan konulardır.
Maslahat, meşruiyet bakımından muteber, merdûd, mürsel; kuvvet bakımından zarurî, hâcî ve tahsînî kısımlarına ayrılır
Hanefî ve Şâfiîler, maslahatı mürseleyi müstakil bir delil olarak kabul etmeyerek kıyasa dâhil etmişlerdir. Onlara göre:
1) Hakkında özel bir nass bulunmayan maslahat, şahsi bir görüştür.
2) Maslahatlar muteber ise kıyasa dâhildir. Muteber değilse batıldır.
3) Bir nassa dayanmaksızın maslahatı delil olarak almak, şeriat hükümlerinden çıkmak ve maslahat adına insanlara zulmetmektir.
4) Maslahat bir delil olarak alınırsa, ülke, şehir ve kişilere göre özel hükümler verilmesine yol açılır.
SEDD-U ZERÂİ
Sedd-i zerâi tamlamasında sedd, kapamak ve mani olmak zerâi vasıta, vesile anlamına gelir
Istılahta ise, caiz olduğu halde haram olan bir neticeye götürmesi sebebiyle bir fiilin yasaklanmasıdır.
Fakihler zerâyi’i üç kısma ayırmışlardır:
Muteber: Yollar üzerinde kuyu kazmak müslümanların ölümlerine sebep olacağı için caiz değildir, haramdır.
Mülga: Üzümden içki yapılır endişesiyle üzüm ziraatı yasaklanamaz.
İhtilâf bulunan: Faiz şüphesi bulunan vadeli satışlar böyledir
KAVLÜ’S-SAHÂBÎ
Kavlü’s-sahabi, sahabi görüşü manasına gelir.
Istılah olarak ise, Kur’ân ve sünnet metinlerinde delil bulunmayan bir konuda sahabenin fetvaları ve ictihatlarıdır.
ŞER’Ü MEN KABLENÂ
Şerîat, Allah (c.c.)’ın kulları için teşri’ ettiği hükümlerdir: Bu tarife göre şeriat ile din aynı manaya gelmektedir.
Şeriat üç kısımda mütalaa edilebilir:
1) Münezzel şer’: Kitâb ve Sünnet ile sabittir. Bunlara uymak her Müslümana vaciptir.
2) Müevvel şer’: Fakih ve Müctehitlerin, Kitâb ve Sünnet‘ten çıkardıkları hükümlerdir. İctihât yapamayanların bunlara uymasaı caizdir.
3) Mübeddel şer’: Şer’i nassların usûlüne uygun olmayan bir surette te’vil edilmesiyle elde edilen hükümlerdir. Bunlara uymak haramdır
ÖRF
İnsanların çoğunun veya bir topluluğun benimsediği davranışlar veya duyulduğunda, akla başka bir anlam gelmeyecek derecede özel bir manada kullanılan kelimelerdir.
Örfün çeşitleri vardır:
Sahih örf: Dine ve akla aykırı olmayan örftür.
Fâsid örf: Kitâb ve sünnete aykırı örf ve âdettir.
Umûmî örf: Bu, bütün bölgelerde insanların üzerinde birleştikleri örftür.
Husûsî örf: Bir bölge veya topluluğa has örftür.
Kavlî örf: Bir topluluğun bir kelimeyi veya bir cümleyi sözlük manası dışında kullanmalarıdır.
Amelî örf: Bir topluluğun bir işi veya bir hareketi devamlı ola-rak aynı şekilde yapmalarıdır

7. ÜNİTE: DELİLLERDEN ÇIKARILAN HÜKÜMLER
HÜKÜM
Hüküm, menetmek ve bir şeyi diğer bir şeye isnat etmektir. İki fikir arasında "bu böyledir" veya "bu böyle değildir" tarzında bağlantı kurmak (isnat) hükümdür.
Şâfiîler hükmü şöyle tarif etmişlerdir:
"Hüküm, Allah’ın talep, tahyîr ve vaz bakımından mükellefin fiiline ilişkin hitabıdır
Hanefîler hükmü şöyle tarif etmişlerdir:
"Hüküm, Allah’ın iktizâ, tahyîr ve vaz’ bakımından mükelleflerin fiillerine ilişkin hitabının eseridir
Tahyîr: Bir işin yapılmasını veya yapılmamasını aynı seviyede istemektir.
Vaz’: Bir şeyi, başka bir şeyin sebebi, illeti, şartı, rüknü, mânii veya alâmeti kılmaktır.
Hükmün Hüsun ve Kubhu (iyilik-kötülük)
Hüsun iyilik; kubuh kötülük demektir.
Bunlar dört manada kullanılır.
a. İnsanın değerini yükselten kemâl sıfatı hüsn; insanı alçaltan noksanlık sıfatı kubuhtur. İlim kemal, cehl noksanlıktır.
b. İnsanın gayesine uygun olan şey hüsun, uygun olmayan kubuhtur. Adalet güzel, zulüm kötüdür.
c. İnsan tabiatına uygun şey hüsün; İnsan tabiatına aykırı olan kubuhtur. Tatlı uygun, acı aykırıdır.
d. Dünyada övgü, ahirette mükafata vesile olan şey hüsundur. Dünyada kınama, ahirette cezaya sebeb olan şeyler, kübuhtur.
MEZHEPLERE GÖRE
1. Mutezileye göre, eşya bizatihi güzel veya kötüdür. Allah bir şeyi güzel olduğu için emretmiştir. Bir şeyi de kötü olduğu için nehy etmiştir. Aklın güzel dediği şey Allah katında da güzeldir. İnsanların çirkin gördüğü Allah katında da kötüdür. Hüsun ve kubuh aklîdir. İnsan, aklıyla Allah’ın hükümlerini bulabilir.
2. Eş’arîlere göre, eşyada güzelliği, çirkinliği Allah belirlemiştir. Allah güzel bir fiilin yapılmasını çirkin fiilden kaçılmasını emretmiştir.
3. Mâturidîlere göre, Allah’ın emrettiği her şey güzeldir. Allah hakîmdir. Bir Allah’ın yapılmasını emrettiği şey güzeldir. Yapılmasını yasakladığı bir şey kötüdür. İyi olan bir şeyden dolayı Allah’ın ahirette mükâfat vereceğine akıl hükm veremez. Akıl iyi ve kötüyü anlar, hükümde bulunamaz. Hüsun ve kubuh aklî, hüküm şer’idir. İnsan vahiy gelmedikçe sorumlu tutulamaz. Akıl vahiy olmazsa tek başına bir hükümde bulunamaz.
Hüküm Çeşitleri
Teklifi hüküm
Bu hükümlere, kendilerinde insana getirdiği külfetler bulunduğundan dolayı teklifi hüküm denilmiştir.
Bu hükümler şu vasıflarla anılırlar: Sahih, bâtıl, fasit, mun’akid, lâzım, nâfız.
Sahih: Hukukta aranan vasıf, şart ve rükunların tamamı kendisinde bulunan fiildir.
Bâtıl: Hukukun aradığı vasıf, şart ve rükunların tamamı veya bir kısmı noksan fiildir.
Fâsid: Hukukun aradığı şartlar bulunan, fakat gereken vasıflar bulunmayan fiile fâsid denir.
Mün’akid: Bir işin, bir akdin, ilgili bulunduğu fiilde bir netice meydana gelecek şekilde vuku bulmasına in’ikâd, ilgili bulunduğu fiile mün’akit denir.
Nâfiz: Bir iş veya bir tasarruf mükellefi maksadına ulaştırıyorsa, bu fiil nafizdir.
Lâzım: Bir fiil ve tasarrufun, tarafların birlikte razı olmadıkça bozamayacakları şekilde vâkî olmasına denir.
Uhrevi hükümler şu kısımlarda incelenir:
1) Vâcib (farz)
Vacip, Şâri’in yapılmasını kesin bir şekilde talep ettiği fiildir.
2) Mendub
Şâri’in yapılmasını mecburi tutmadan talep ettiği ve terk edilmesini cezalandırmadığı fiildir.
3) Haram
Şâri’in yapılmamasını kesin talep ettiği veya başlanmışsa vaz geçilmesini istediği fiildir.
Harâm’ın çeşitleri:
Haram liaynihi: Şâri’in fiilin mahiyeti itibariyle kötülük ve zarar ihtiva etmesi sebebiyle aslından haramlığına hükmettiği fiildir.
Haram ligayrihi: Helal olduğu halde, bir durum sebebiyle haram kılınan fiildir.
4) Mekruh
Şâri’in, yapılmamasını kesin olmayacak bir şekilde talep ettiği fiildir.
Hanefiler göre mekruh iki kısımdır:
Tahrîmen mekruh: Şâri’in mükelleften yapmamasını kesin olarak talep ettiği ancak zannî delille sabit olan fiildir.
Tenzîhen mekruh: Şâri’in, yapılmamasını kesin olmayan tarzda talep ettiği fiildir.
5) Mübah:
Şâri’in yapmak veya terk etmek konusunda mükellefi serbest bıraktığı fiildir.
Talebin Umûmiliği Bakımından Teklifi Hüküm
Azimet
Sözlükte, bir şeye kesin olarak yönelmek ve niyetlenmek demektir. Allah’ın mükelleflerin hepsi için ve normal durumlarda geçerli olmak üzere, asli olarak vazettiği hükümlerdir.
Ruhsat
Sözlükte kolaylık manasına gelir. Allah’ın insanların mazeretlerine binaen ve ihtiyaçlarını gözeterek koyduğu geçici hükümlerdir. Murdar eti yemek haramdır. Açlık sebebiyle ölüm tehlikesine uğrayan bir kişinin murdar eti yemesi ruhsattır
Vad’î Hüküm
Vad’, Şâri’ tarafından, iki şeyin birbirine bağlanması demektir. Vad’i hüküm; Şâri’in, mükellefin fiiline ilişkin bir şeyi başka bir şey için şart, sebep veya mâni yapmasıdır
İllet
Değiştirici manasına gelmektedir. Hükmün varlığı kendisine nispet edilen şeydir.
Sebep
Hükmün vazedilmesi ile açıkça bir uygunluk taşısın veya taşımasın, Şari’in varlığını hükmün varlığı, yokluğunu hükmün yokluğu için alamet kıldığı durumdur.
Şart
Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olmakla beraber, onun yapısından bir parça teşkil etmeyen fiil veya vasıftır.
Alâmet
Hükmün varlığı kendisine bağlı olmadığı halde sadece onu tarif ve açıklayan şeydir
Rükun
Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun yapısından bir parça teşkil eden unsurdur.
Mâni
Varlığı sebebin varlığına veya sebebe hükmün bağlanmasına engel olan durumdur.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi nurşen35 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Gündem Korona Aşısı Gündem/ Manşetler Esma_Nur 6 1274 10 Aralık 2020 12:20
DHBT Muhteşem Özetler DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler nurşen35 4 1975 08 Aralık 2020 18:40
Kıssaları Hayatımıza Taşıyalım Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler nurşen35 1 767 08 Aralık 2020 17:46
TENKİD Serbest Kürsü nurşen35 0 714 08 Aralık 2020 12:44
Vitir Namazını Niye Kılıyoruz Biliyor musunuz... Namaz-Abdest-Teyemmüm nurşen35 0 796 04 Aralık 2020 13:56