[MERVE DEMİR]

Evlilikte kadın gül olursa erkek bülbül olur

Kadin çiçek olursa erkek de bülbül olur

Fitrat (yaratilis) dünyasi ile erkek, talep eden, isteyen ve asik olan bir özellige sahiptir Kadin ise istenen, kendisine açik olunan bir hususiyete sahiptir Kadina yakisan sey, kendisinin çiçek olmasidir Erkek ise bu çiçege konan bir ari veya onu koklayan bir bülbüldür Kadin, nazlidir, cilvelidir, yani böyle bir iç güdüye sahiptir Erkek ise ihtiyaç karsilayandir, talep edendir
Ve Rabbimiz olan Allah (cc) kadinlari sevilmeye elverisli olarak yaratmistir Ve kadin, Allah’in kitabinda tarla olarak tarif edilmistir Bakimli bir tarla ve verimli, bereketli bir tarladir kadin Bakarsan bag, bakmazsan dag olur derler Tarlaligini baga degil de daga dönüstürmüs kadina ne bülbül iltifat eder, ne de ari konar
Yine kadin bir ana olarak bagliligin, fedakârligin, cömertligin, karsilik beklemeden sevmenin bir sembolüdür Anne olarak kadin sevgisinin, baba olarak koca da otoritenin temsilcisidir Günesin isi ve isigi, sebze ve meyveleri olgunlastirdigi gibi, kadinin sevgisi ve nefesi aile için gidadir, bir nevi besin maddesi gibidir
Tüm bu tespitlerin yerli yerince düzen ve intizam, plan ve dizayna girmesi için, kari ile kocanin kalpleri arasinda birbirlerine açik olan bir yol olmasi lâzimdir Çünkü insanin ihtiyaçlarini en fazla tatmin eden sey, kalbe karsilik baska bir kalbin bulunmasidir Ta ki iki taraf (kari-koca) sevgilerini, muhabbetlerini takas etsinler Bunun gerçeklesmesi için, bakislarin büyük bir önemi vardir Kadinin kocasina, kocanin da karisina kalp ve sevgi baglantili bir bakisi istenilen takasi gerçeklestirecektir
“Onlarin yaninda, bakislari sirf eslerine çevrili ceylan gözlü huriler vardir” (Saffat Suresi 48)
Görülüyor ki gözler, kalpler ve canlar, eslere çevrilmelidir
Ebu Davud’un Sünen’inde geçen bir hadiseyi Nafi, Ibni Ömer’den nakleder:
“Recmedilen kadin ile erkegin cezasi esnasinda erkek, atilan taslara karsi kadina siper oluyordu”
Sevdigi kadin için ölümü göze alanlarin yaninda, nikâhli hanimi için fedakârligi olmayan bir erkegin sevgisi zandir ve göstermeliktir Çünkü sevmek, fedakârlik demektir
Yukarida demistik ki, Allah (cc), kadinlari sevilmeye elverisli olarak yaratmistir Bu sebeple:
1 Konustukça kocalarini duygulandirip, onlara hayat vermeleri için, seslerini ince ve cazibeli yaratmistir
2 Dokundukça haz duyulmasi için tenlerini duygusal, tüysüz ve yumusak yaratmistir
3 Eslerine güç ve heyecan verebilmesi için, cinsel duygularini, daha güçlü ve daha duyarli yaratmistir
4 Kendilerini devamli genç, daha güzel ve daha ilginç göstermeleri için erkeklere haram kilinan ipek ve altini, kadinlara helal kilmistir
5 Çesitli ziynetlerle süslenerek kocalarina karsi daha çok sevilmelerini ibadet saymistir
Iste kadinlar, kocalarina karsi kadinlik sanatini bu sayilan özellikleriyle kullanabilirler Yani ses, ten, cinsellik, ziynet ve ilgi Kadinlik sanati özet olarak bu hasletlerle ifade edilir
Kadinlar, yaratilislarinda kendilerine verilen bu güzel hasletleri ölçülü, temiz niyetli, Allah rizasi ve kocasinin rizasini hedefleyerek ifa ederler Zorlanmazlar, aktör gibi de hareket etmezler Tabii olarak gerçeklestirirler
Aile huzurunun gerçeklesmesinde, kalplere muhabbet ve merhametin yerlesmesinde kadinlik sanatinin icra edilmesinin büyük önemi vardir
Kadinlar, bu hasletlerini kullandiklarinda, onlari anlayacak, onlari sahiplenecek, anlayisli, fedakâr olan kocalarini hedefleyeceklerdir Bu hedeften sapmak, kadini haram sinirlarina iter
Öyle ise, Müslüman bir kadin, genis bir bilgiye, kültüre sahipse, evliligin suurunda ve bilincinde ise, bir de psikoloji, sosyoloji alanlariyla irtibatli ise, manevi alani ihmal etmiyorsa, kadinlik sanatini kullanmada hiçbir engelle karsilasmayacak demektir
Ancak hissiz, duygusuz, sevgisiz, asik suratli bir koca için yapilacak her türlü fedakârlik karsilik bulmayacak ve burada mahvolan, kahrolan öncelikle kadin olacaktir
Umariz ki okuyucularimizdan ters bir tepki almayiz Veya böyle bir konunun 28 Subat sürecini yasayan ülke Müslümanlarina uygun düsmeyecegi seklinde düsünenler de olabilir Ne var ki;
Efendimiz sagken, Medine’de bir evden cenaze çikarken, baska bir eve gelin giriyordu Sosyal hayatin degismez yasalarindandir bunlar Kocasi savasta iken çocugu vefat eden nice hanimlar, savastan dönen kocasini büyük bir sevgi ve saygiyla karsilamislar, aci haberi vermeden önce, kocalarinin hakki ne ise o haklarini da vermisler, daha sonra degisik bir usul ve üslupla çocugunun vefat ettigini bildirmislerdir
Hatta güvenilir eserler, bize söyle bir hadiseyi aktarir:
Medine’de Ümmü Ri’le adinda bir kadin, kadin berberligi yaparmis Kadinlari kocalarina karsi süslermis Efendimiz Medine’ye tesrif ettiklerinde, bu meslegini birakip birakmayacagini soran berber kadina Peygamberimiz:
“Ey Ümmü Ri’le Bu isini devam ettir” buyurmustur (Ibn Sa’d-Tabakat)
Görülüyor ki, evliligin, nikâhin bereketi, neticesi, sevgiye, saygiya, karsilikli hak ve hukuka riayete dayaniyor Ister savasta ve isterse barista, aile huzurunu yasamamak mümkün degildir Yeter ki huzuru celbedici sartlar ortada olsun Olaya nefsani duygularla degil, akil ve mantik ve bunlarin üstünde olan Allah ve Resul ölçüleri içerisinde baktigimizda, bunlarin evli olanlar için kaçinilmaz, terkedilmez haklar, vazifeler olarak görüyoruz
Aile huzuru içerisinde yasamaya en layik olanlar Müslümanlardir Bunu hiçbir zaman unutmamaliyiz Evlerimiz cennet kösesi degil de cehennem çukuru olmussa, faturayi kadere, alin yazisina çikarmak, bir iftira olsa gerektir

Abdullah Büyük