Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Allah(c.c) (https://www.forum.medineweb.net/646-allahcc)
-   -   ALLAH'IN SIFATLARI (https://www.forum.medineweb.net/allahcc/13947-allahin-sifatlari.html)

İmamHüseyin 14 Nisan 2009 20:50

ALLAH'IN SIFATLARI
 
34. İlke:
Allah Teala'nın zatı sonu olmayan bir gerçek olduğu, eşi ve benzeri bulunmadığı için insan, Allah'ın zatının künhünü idrak edemez; ancak buna rağmen O'nu cemal ve celal sıfatlarıyla tanıyabilir.

Cemal sıfatlarından maksat, ilim, hayat ve irade gibi Allah Teala'nın sahip olduğu mükemmellikleri gösteren sıfatlardır.

Cemal sıfatlarından maksat ise, Allah Teala'nın kendileriyle tavsif edilmekten yüce olduğu sıfatlardır. Çünkü bu sıfatlar, sıfatlandırdıkları şeyi eksik, noksan, aciz ve güçsüz olduğunu göstermektedirler; oysa Allah Teala, mutlak gani olup her türlü kusur ve eksiklikten münezzehtir. Cisim olmak, bir mekanı bulunmak, bir zamanda yer almak ve parçalardan oluşmak gibi şeyler bu sıfatlardandır. Bazen bu sıfatlar subutî ve selbî sıfatlar diye de ayrılmaktadırlar; ama her iki tabir de aynı şeyi ifade etmektedir.

35. İlke:
Tanıma konusunda, gerçekleri tanımanın temel yollarının his, akıl ve vahiy olduğunu söyledik. Allah'ın celal ve cemal sıfatlarını tanımak için de bu iki yoldan yararlanılabilir.

1- Akıl: Varlık alemini ve ondaki Allah'ın yaratıkları olan gizli simge ve sırları incelediğimizde Allah Teala'nın sahip olduğu mükemmelliklere ulaşmaktayız. Acaba bu büyük yaratılış sarayının bilinçsiz, güçsüz ve iradesiz yapıldığı düşünülebilir mi?! Kur'an-ı Kerim bu konuda aklın hükmünü teyit etmek için alemdeki ve canlardaki yaratılış nişanelerini incelemeye davet ederek şöyle buyuruyor:

"De ki: Göklerde ve yerde olanlara bakın!" (Yunus, 101)

Elbette tabiat alemini incelerken, akıl bu yolu hissin yardımıyla katetmektedir. Şöyle ki, ilk önce his hayretle objeyi idrak etmekte, sonra da akıl yaratığın insanı hayrete düşürmesini onun yaratıcısının azamet ve cemalinin nişanesi saymaktadır.

2- Vahiy: Kesin deliller peygamberlik ve vahyi ispatlayıp Kitab ve peygamberin söylediklerinin tümünün Allah Teala tarafından olduğu anlaşıldıktan sonra, doğal olarak Kitab ve sünnette geçenler Allah'ın sıfatlarını tanımada insanoğluna kılavuzluk edebilir. Bu iki mercide Allah Teala en üstün sıfatlarla tavsif edilmiştir. Bu konuda Kur'an-ı Kerim'de Allah Teala için 135 isim ve sıfat sayıldığını bilmek yeterlidir; bunların en önemlilerinden biri ise şudur.

"Öyle Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O çok esirgeyen, çok acıyandır. O, öyle Allah'tır ki O'ndan başka tanrı yoktur. Pahişahtır, mukaddestir, selam (esenlik veren), mümin (güvenlik veren), müheymin (gözetip koruyan), aziz (üstün, galip) cebbar (istediğini zorla yaptıran), mütekebbir (çok ulu)dur! Allah (puta tapanların) artık koştukları şeylerden münezzehtir. O, yaratan, vareden, (varlığa getirdiklerine) şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O'nun şanının yüceliğini anlar. O, aziz (mutlak galip), hakim (hükümdar, her şeyi hikmetle yapan)dır." (Haşr, 22-24)

Burada şunu da hatırlatmamız gerekir ki, Allah'ın sıfatlarını tanıma konusundan sakınanlar gerçekte "muattala" grubundandırlar; çünkü insanı akıl ve vahyin yönelttiği yüce maariften mahrum etmektedirler ve eğer böyle bir maarif hakkında bahsedip konuşmak yasak olursa, Kur'an-ı Kerim'de bu kadar sıfatın sayılmasına ve onların üzerinde düşünmeye emredilmesine hiç gerek kalmazdı.

36. İlke:
Allah'ın sıfatları başka bir açıdan iki kısma ayrılmaktadır:

a- Zatî sıfatlar.

b- Fiilî sıfatlar.

Zatî sıfatlardan maksat, Allah Teala'nın kendileriyle tavsif edilmesi için O'nun zatının tasavvur edilmesi yeterli olan ve başka bir tabirle ilim, güç ve hayat gibi Allah Teala'nın zatından alınan sıfatlardır.

Fiil sıfatlarından maksat ise, Allah Teala'nın, fiillerini göz önünde bulundurarak kendisiyle sıfatlandığı sıfatlardır; yaratıcılık, rızık vericilik, affedicilik vb. gibi; bunların tümü fiilin Allah Teala'dan kaynaklanmasını göz önünde bulundurarak O'ndan alınmaktadır.

Başka bir tabirle, Allah Teala'dan yaratmak ve rızık vermek adında bir fiil kaynaklanmadığı sürece, her ne kadar zatı itibariyle yaratma, rızık vermek, rahmet ve mağfiret etme gücüne sahip olsa bile O'nu bilfiil yaratıcı ve rızık verici olarak kabul edemeyiz.

Son olarak şunu da hatırlatalım ki, Allah Teala'nın tüm fiilî sıfatları O'nun zatından ve zatî kemalatından kaynaklanmaktadır; yani Allah Teala bütün bu fiilî kemalatın kaynağı olan mutlak bir kemale sahiptir.

İmamHüseyin 14 Nisan 2009 20:51

ALLAH'IN ZATÎ SIFATLARI
 
Allah Teala'nın sıfatlarının subutî ve selbî ve yine zatî ve fiilî sıfatlara ayrıldığını öğrendikten sonra onunla ilgili en önemli meseleleri söz konusu etmemiz uygun olacaktır:

37. İlke:
A- Ezelî ve Kapsamlı İlim
Allah'ın ilmi, O'nun zatının özü olması hasebiyle ezelî ve sonsuzdur. Allah Teala zatî ilmi dışında, ister küllî olsun ve ister cüzî, ister vuku bulmadan önce olsun ve ister vuku bulduktan sonra, zatın ötesindeki şeylerden de haberdardır. Kur'an-ı Kerim bu gerçeği önemle vurgulayarak şöyle buyuruyor: "Allah, her şeyi bilendir." (Ankebut, 62) Ve yine şöyle buyuruyor: "Yaratan bilmez mi? O latiftir, haber alandır." (Mülk, 14) Ehl-i Beyt İmamlarından (a.s) nakledilen hadislerde de çeşitli yerlerde Allah Teala'nın ilminin ezelî ve kapsamlı oluşu vurgulanmıştır; nitekim İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Yaratılıştan önce mekan hakkındaki ilmi, onun yaratılmasından sonrası gibidir; O'nun ilmi bütün her şeyde böyledir."[22]

B- Kapsamlı Güç
Allah Teala'nın gücü, ilmi gibi ezelî olup O'nun zatının özü olması hasebiyle ilmi gibi sınırsızdır. Kur'an-ı Kerim Allah Teala'nın ilminin kapsamlılığını vurgulayarak şöyle buyuruyor: "Allah, her şeye kadirdir." (Ahzab, 27) Ve yine buyuruyor ki: "Allah, her şeye güç yetirendir." (Kehf, 45)

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Her şey O'nun yanında ilim, güç, sulta, malikiyet ve kuşatma bakımından eşittir."[23]

Ayrıca, eğer zatları hasebiyle muhal ve imkansız olan şeyleri meydana getirmek Allah Teala'nın güç ve kudret dairesi dışında ise, Allah Teala'nın güç ve kudretinin yetersizliğinden değil, onun gerçekleşme ve var olma kabiliyetinin olmamasındandır (başka bir tabirle, noksanlık alıcıdadır). Müminlerin Emiri Hz. Ali'den (a.s) muhal ve imkansız şeylerin meydana gelişi hakkında sorulduğunda şöyle buyurmuştur:

"Gerçekten Allah Teala'ya acizlik isnat edilemez; fakat olmayacak olan senin sorduğun şeydir."[24]

C- Hayat
İlim ve güç sahibi Allah, kesinlikle diridir de; çünkü ilk iki sıfat diri varlığın özelliklerindendir; işte buradan Allah Teala'nın hay=diri oluşunun delilleri de anlaşılmaktadır. Elbette Allah Teala'daki hayat sıfatı, O'nun diğer sıfatları gibi her türlü eksiklikten uzaktır ve bu sıfatın insandaki özelliklerinden (ölüme maruz kalması gibi) münezzehtir. O, zatı itibarıyla hay olduğu için O'nun hakkında ölüm söz konusu olamaz. Başka bir tabirle, Allah Teala'nın varlığı mutlak kemal olduğu için kesinlikle bir türlü eksiklik olan ölüm O'nun hakkında söz konusu olmaz. Nitekim şöyle buyuruyor: "Ve ölmeyen (diriy)e tevekkül et." (Furkan, 58)

D- İrade
Kendi fiilinden haberi olan bir fail, haberi olmayandan mükemmeldir. Nitekim kendi fiilinde serbest ve iradeli olan (istediğinde yapan ve istemediğinde yapmayan) bir fail de fiili yapmak veya terk etmek zorunda olan mecbur ve zorunlu failden daha mükemmeldir. Bu noktayı ve yine varlık aleminde Allah Teala'nın en mükemmel varlık olduğunu dikkate alarak Allah Teala'nın başkası tarafından mecbur edilmeyen veya zat tarafından zorunlu kılınmayan iradeli bir fail olduğunu söylemek gerekir; "Allah Teala iradelidir" dediğimizde O'nun serbest olduğunu kastetmekteyiz.

İnsanda meşhur olduğu üzere tedricî ve meydana gelmiş bir şey anlamında bir irade Allah Teala'nın zatında söz konusu değildir. Bu nedenle Ehl-i Beyt İmamlarının (a.s) hadislerinden insanların hata ve sapmasını önlemek için, Allah'ın iradesi, fiilin gerçekleşmesi ve yapılması anlamında kabul edilmiştir. Nitekim şöyle buyuruyor: "İnsanın iradesi, peşinden fiilin gerçekleştiği bir iç durumdur; fakat Allah'ın iradesi böyle bir durum söz konusu olmadan fiilin gerçekleşmesidir."[25]

Bu açıklamadan anlaşılıyor ki, serbestlik anlamında irade, zatî sıfatlardan olup icat etmek ve var etmek anlamında fiilî sıfatlardandır.

İmamHüseyin 14 Nisan 2009 20:52

ALLAH'IN FİİLÎ SIFATLARI
 
Şimdi, Allah Teala'nn zatî sıfatlarıyla ilgili ana başlıklarla tanıştıktan sonra, bazı fiilî sıfatlarla da tanışmamız yerinde olacaktır. Burada üç sıfatı inceleyeceğiz:

1- Konuşma;

2- Doğruluk;

3- Hikmet.

38. İlke:
Kur'an-ı Kerim Allah Teala'yı konuşma sıfatıyla vasfederek şöyle buyuruyor: "Ve Allah Musa ile de konuşmuştu." (Nisâ, 164)

Ve yine şöyle buyuruyor: "Allah bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle, yahut perde arkasından konuşur; yahut bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder." (Şurâ, 51)

Dolayısıyla, konuşmanın Allah'ın sıfatlarından biri olduğunda şüphe yoktur; ancak asıl bahis konusu bu işin nasıl gerçekleştiği, bu sıfatın, Allah Teala'nın zatî sıfatlarından mı, yoksa fiilî sıfatlarından mı olduğundadır. Çünkü, açıktır ki konuşma, insanda olduğu şekliyle Allah Teala hakkında söz konusu değildir.

Konuşma sıfatı Kur'an-ı Kerim'de geçtiğinden, bunun gerçeğini anlamak için de Kur'an-ı Kerim'e müracaat etmemiz gerekiyor. Yukarıda gördüğümüz gibi Kur'an-ı Kerim'in, Allah Teala'nın, kullarıyla konuşmasını üç şekilde beyan ederek şöyle buyuruyor: "Allah bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle, yahut perde arkasından konuşur; yahut bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder. O, yücedir, hakimdir (her şeyi hikmeti uyarınca ve yerli yerinde yapar)." (Şurâ, 51) Yani beşer şu üç yolun dışında Allah Teala'yla konuşamaz:

1- Vahiy ve kalbine ilham olarak.

2- Perde arkasından; bu durumda beşer Allah'ın buyruğunu duyar, fakat O'nu görmez; nitekim Hz. Musa'nın (a.s) Allah Teala'yla konuşması da böyleydi.

3- Elçi (melek) göndererek Allah'ın izniyle ona vahyeder.

Bu ayette Allah Teala'nın konuşması şu şekilde beyan edilmiştir: Allah Teala bazen arada bir vasıta olmaksızın ve bazen de melek vasıtasıyla bir söz icat eder. Ayrıca, birinci durumda, bazen söz direkt olarak peygamberin kalbine iner ve bazen de kulak vasıtasıyla onun kalbine ulaşır. Her üç durumda konuşmak, söz icat etmek anlamında olup Allah'ın fiilî sıfatlarındandır.

Kur'an-ı Kerim'in kılavuzluğuyla Allah'ın konuşması bu şekilde tefsir edilmiştir; fakat bunun yanında diğer bir tefsir ise şöyledir: Allah Teala dünyadaki varlıkları kendi "kelimeleri" saymaktadır; nitekim şöyle buyuruyor: "De ki: Rabb'imin sözleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa, Rabb'imin sözleri tükenmeden önce deniz tükenir. Yardım için bir o kadarını daha getirsek (yine yetmez)." (Kehf, 109)

Bu ayette, "kelimeler"den maksat, Allah Teala'nın kendi zatından başka kimsenin saymaya güç yetiremeyeceği O'nun yaratıklarıdır. Kur'an-ı Kerim'in bir ayette Hz. İsa'yı (a.s) "Kelimetullah=Allah'ın sözü" saymış olması bunun en bariz delilidir; nitekim şöyle buyuruyor: "O'nun Meryem'e attığı kelimesidir." (Nisâ, 171)

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) konuşmalarının birinde Allah'ın kelamını O'nun icadı ve fiili olarak yorumlamış ve şöyle buyurmuştur: "Olmasını istediği şeye "ol" der o da oluverir; ama ezici bir sesle değil, işitilen bir nidayla da değil; O'nun kelamı O'nun fiilidir, ilk defa (yoktan varettiği) ve başkalarına benzemeyen bir eylemdir."[26]

39. İlke:
Yukarıda Allah'ın kelamının gerçeği iki şekilde yorumlandı ve ikinci yorumun birincisinden daha geniş olduğu anlaşıldı; ayrıca Allah'ın kelamının kadim değil hadis olduğu ispatlanmış oldu. Çünkü O'nun kelamı O'nun fiilidir ve doğal olarak Allah'ın fiili hadistir ve sonuçta "kelam" da hadistir.

Allah'ın kelamı hadis olmasına rağmen edep kurallarını gözetmek ve yine yanlış anlaşılmaması için Allah'ın kelamına "mahluk=yaratılmış" demiyoruz; çünkü bu durumda onu "uydurulmuş" ve "yapmacık" olarak tefsir edebilirler. Aksi durumda, eğer bu durum söz konusu olmasaydı Allah dışındaki her şey O'nun mahluku ve yaratığıdır. Süleyman b. Cafer Caferî şöyle diyor: Yedinci İmam Musa b. Cafer'e (a.s) "Kur'an mahluk mudur?" diye sorduğumda, İmam (a.s), "Ben, Kur'an Allah'ın kelamıdır, diyorum" buyurmuştur.[27]

Burada şu noktayı da açıklamak zorundayız: Üçüncü asrın başlarında, hicri kamerî 212 yılında, Müslümanlar arasından Kur'an-ı Kerim'in kadim mi, yoksa hadis mi olduğu hususunda bir mesele söz konusu oldu; bu konu Müslümanlar arasında şiddetli bir ihtilaf ve ikiliğe neden oldu; oysa Kur'an-ı Kerim'in kadim olduğundan yana olanlar, iddialarını ispatlamak için doğru-dürüst bir izah getiremiyorlardı; çünkü bazı ihtimallere göre Kur'an-ı Kerim kesinlikle hadis ve bazı ihtimallere göre de kadimdir.

Eğer maksat Kur'an-ı Kerim kitabı ve Kur'an-ı Kerim'in okunan kelimeleri ise veya Cebrail-i Emin'in Allah Teala'dan alıp Hz. Resulullah (s.a.a)'in kalbine indirdiği kelimeler ise, kesinlikle bunların tümü hadistir. Fakat eğer maksat bir bölümünü peygamberlerin kıssası ve Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a)'in gazveleri oluşturan anlam ve mefhumlarsa; bunları da kadim bilemeyiz.

Ve nihayet eğer maksat, Allah Teala'nın lafız ve mana açısından Kur'an-ı Kerim hakkındaki ilmiyse, kesinlikle Allah Teala'nın ilmi kadim ve O'nun zatî sıfatlarındandır; fakat ilim kelamdan ayrıdır.

40. İlke:
Allah Teala'nın sıfatlarından biri de "sıdk=doğruluk"tur; yani Allah sözünde doğru konuşandır ve O'nun sözünde yalan söz konusu olamaz. Bunun da delili açıktır; çünkü yalan cahillerin, muhtaçların, acizlerin ve korkanların tarzıdır; oysa Allah tüm bunlardan münezzehtir. Başka bir tabirle, yalancılık çirkindir ve Allah Teala ise çirkin işten münezzehtir.

41. İlke:
Allah Teala'nın kemal sıfatlarından biri de "hikmet"tir; nitekim "Hekim" O'nun isimlerindendir. Allah Teala'nın "hekim" oluşundan maksat şudur:

1- Allah Teala'nın fiilleri nihaî kemal ve sağlamlığa sahiptir.

2- Allah Teala çirkin ve abes işleri yapmaktan münezzehtir.

Birinci delili, yüce yaratılış sarayını en güzel bir şekilde ayakta tutan varlık aleminin insanı hayrete düşüren düzenidir; Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor: "(Bu) her şeyi gayet iyi yapan Allah'ın yapısıdır." (Neml, 88)

İkincisi delili ise şu ayettir: "Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri boş yere yaratmadık." (Sâd, 27)

Tüm bunların dışında, Allah Teala mutlak kemaldir; O'nun fiili de mükemmel olup abes ve boş şeylerden münezzehtir.

İmamHüseyin 14 Nisan 2009 20:53

ALLAH'IN SELBÎ SIFATLARI
 
42. İlke:
Allah Teala'nın sıfatlarını kısımlara ayırırken O'nun sıfatlarının iki çeşit olduğunu hatırlattık: Birincisi cemal, diğeri ise celal sıfatları. O'nun kemalî sıfatlarına cemalî sıfatlar veya subutî sıfatlar denilmekte ve eksiklik türünden olan şeylere ise celal sıfatları veya selbî sıfatlar adı verilmektedir.

Selbî sıfatlardan amaç, Allah Teala'nın eksiklik ve muhtaç olmaktan tenzih edilmesidir. Allah'ın zatı mutlak ganî ve kemal olduğu için eksiklik ve muhtaç olmayı ifade eden bütün sıfatlardan uzaktır. Bu nedenle, İslam mütekellimleri şöyle diyorlar: Allah cisim ve cismanî bir varlık değildir, bir şey için yer ve mekan değildir ve hiçbir şeye de hulul etmez; çünkü bu özelliklerin tümü varlıkların eksiklik ve muhtaç oluşlarını gerektirmektedir.

Eksikliği bildiren sıfatlardan biri de görünür olmaktır; çünkü görünür olmak, görünmek için gerekli olan sıfatların gerçekleşmesini icap eder; bu cümleden görünen şey:

a- Belli bir yer ve yönde yer almalıdır.

b- Karanlıkta olmamalı ve ışık almalıdır.

c- Görenle O'nun arasında belli bir mesafe olmalıdır.

Bu şartların her şeyden üstün olan Allah Teala hakkında değil; cismanî ve maddî varlıklar hakkında söz konusu olduğu açıktır.

Ayrıca; görünen Allah hakkında şu iki durum söz konusudur: Ya vücudunun tümü görünmekte veya sadece bir bölümü görünmektedir. Birinci durumda her şeyi kuşatan Allah Teala sınırlanmış olacak; ikinci durumda ise uzuv ve ecza sahibi olacaktır. Oysa Allah'ın şanı her ikisinden de yücedir.

Bu söylediklerimizin tümü gözle görmek ve hissetmekle ilgiliydi; mükemmel iman sayesinde elde edilen batinî müşahede ve kalp gözüyle görmek bahsi ise konumuzun dışındadır ve Allah'ın velileri hakkında böyle bir şeyin mümkün olduğu ve gerçekleştiği şüphesizdir.

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s)'ın ashabından olan Za'leb-i Yemanî o hazrete, "Rabb'ini gördün mü?" diye sorduğunda o hazret, "Ben görmediğim bir şeye tapmam" cevabını verdi. Za'leb, "Onu nasıl gördün?" diye sorduğunda ise, "Gözler O'nu göremez; fakat kalpler imanın gerçekleriyle O'nu görür" buyurdu.[28]

Baştaki gözle Allah Teala'yı görmenin aklen imkansız oluşu dışında Kur'an-ı Kerim de açıkça görmenin mümkün olmadığını vurgulamaktadır.

Hz. Musa (a.s) -İsrail oğullarının ısrarı üzerine- Allah'ı görmeyi isteyince olumsuz cevap alıyor; Kur'an-ı Kerim bu olayı ve şöyle anlatıyor: "Rabb'im, bana (kendini) göster, sana bakayım! dedi. (Rabb'i) buyurdu ki: Sen beni asla göremezsin." (A'raf, 143)

Burada şöyle bir soruyla karşılaşabiliriz: Eğer Allah'ı görmek mümkün değilse, o halde neden Kur'an-ı Kerim, "kıyamet günü salih kullar O'na bakacaklar", buyuruyor; örneğin: "Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parıldar, Rabb'ine bakar." (Kıyamet, 22-23)

Bu sorunun cevabı şudur: Ayetteki bakmaktan maksat, Allah'ın rahmetini beklemektir; ayetlerde bunu onaylayan iki kanıt vardır:

1- Bakmak yüzlere istinat edilerek, "yüzler sevinçle O'na bakarlar" buyrulmuştur. Eğer maksat Allah'ı görmek olsaydı, görmenin yüzlere değil, gözlere istinat edilmesi gerekirdi.

2- Bu surede iki grup hakkında bahsedilmiştir:

a- Yüzleri sevinçli ve ışıl ışıl parlayanlar: Bunların mükafatı "Rabb'ine bakar" cümlesiyle açıklanmıştır.

b- Yüzleri gamlı ve suratları asık olanlar: Bunların da cezası "Kendisine bel kemiğini kıran (bela)ın yapılacağını anlar" (Kıyamet, 25) ayetiyle açıklanmıştır.

İkinci cümleden maksat şudur: Bu grupta yer alanlar, bellerini kıracak bir belayla karşılaşacaklarını bilmekte ve onu beklemekteler.Ayrıca, Kur'an-ı Kerim ayetlerinin tefsirinde genellikle bir ayetle yetinilmemeli, o konudaki benzeri diğer ayetler de bir araya getirilerek onların toplamından ayetin gerçek anlamı elde edilmelidir. Görme konusunda da Kur'an-ı Kerim'deki tüm ayetler ve hadisler bir araya getirilecek olursa, İslam dini açısından Allah'ın görülemeyeceği anlaşılılır.

Ayrıca, buradan, Hz. Musa'nın (a.s) Allah'ı görmek isteyişi, İsrailoğullarının ısrarı üzerine olduğu anlaşılmaktadır. Onlar şöyle diyorlardı: Allah'ın sesini duyarak bize naklettiğin gibi kendisini de görerek bizim için nitelendir: "Biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana inanmayız, demiştiniz." (Bakara, 55; Nisâ, 153) İşte bu nedenle Hz. Musa (a.s) Allah'ı görmeyi istedi ve buna olumsuz cevap aldı; nitekim şöyle buyuruyor: "Musa, tayin ettiğimiz vakitte bizimle buluşmaya gelip de Rabb'i On(un)la konuşunca: Rabb'im, bana (kendini) göster, sana bakayım! dedi. (Rabb'i) buyuruyor ki: Sen beni asla göremezsin..." (A'raf, 143)

İmamHüseyin 14 Nisan 2009 20:54

ALLAH'IN NAKLÎ SIFATLARI
 
43. İlke:
Buraya kadar beyan ettiğimiz Allah'ın sıfatları (tekellüm, konuşma dışında) aklın, Allah'ta olup olmadığına hükmettiği sıfatlardı; Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde, nakil dışında hiçbir kaynağı olmayan bir takım sıfatlar da kaydedilmiştir, örneğin:

1- Allah'ın eli: "Sana biat edenler, gerçekte Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir." (Fetih, 10)

2- Allah'ın yüzü: "Doğu da, batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır. Şüphesiz Allah('ın rahmeti ve nimeti) geniştir. O (her şeyi) bilendir." (Bakara, 115)

3- Allah'ın gözü: "Gözlerimizin önünde ve vahyimizin gereğince gemiyi yap." (Hud, 37)

4- Arşa istivâ etmek: "O Rahman Arş'a istivâ etmiş(kurulmuş)tur." (Tâhâ, 5)

Bunlara naklî sıfatlar denilmesinin nedeni, bunları sadece nakillerin haber vermesidir.

Şunu da hatırlatmamız gerekir ki, akıl ve mantık açısından bu sıfatlar örfü anlamlarına alınamazlar; çünkü bu iş Allah'ı cisimleştirmeyi ve bir şeye benzetmeyi gerektirmekte; oysa akıl ve nakil bunun doğru olmadığını vurgulamaktadır. Bu nedenle bu sıfatların gerçek anlamlarına ulaşmak için Kur'an-ı Kerim ayetlerinin tümünü göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Ayrıca bilinmesi gerekir ki, Arapça, diğer diller gibi mecaz ve kinayelerle doludur; kavmin diliyle konuşan Kur'an-ı Kerim de bu metodu kullanmıştır. Şimdi bu sıfatları açıklayalım:

A- Birinci ayette şöyle buyuruyor: Sana biat edenler (ahitleşmek için elini sıkanlar) gerçekte Allah'a biat etmekteler (çünkü elçiyle ahitleşen, onu gönderenle ahitleşmiş olur). Sonra şöyle diyor: "Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir." Yani Allah'ın gücü onların gücünden üstündür. Allah'ın maddî bir eli olduğu ve O'nun ellerinin onların ellerinin üzerinde yer aldığı anlamına gelmez. Çünkü ayetin devamında buyuruyor ki: "Kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözü tutarsa Allah ona büyük bir mükafat verecektir."

Ahdini bozanları tehdit eden ve sözlerini tutanları müjdeleyen bu tür bir ifade, "Allah'ın eli"nden maksadın Allah Teala'nın güç ve kudreti olduğunu göstermektedir. Esasen "el" kelimesi çeşitli kültürlerde bazen kinaye olarak güç ve kudreti göstermektedir; nitekim "el elden üstündür" denilmektedir.

B- Allah Teala'nın yüzünden maksat, insandaki özel bir uzuv vs. değil, O'nun zatıdır. Kur'an-ı Kerim insanların yok olacaklarını bildirdiği zaman şöyle buyuruyor: "(Yer) üzerinde bulunan her şey yok olacaktır." Bunun hemen ardından ise Allah'ın kalacağını ve O'nun fani olmayacağını vurguluyor: "Yalnız Rabb'inin celal ve ikram sahibi yüzü (zatı) bâki kalacaktır." (Rahman, 27)

Bu açıklamadan, bahis konumuz olan ayetin anlamı açıklığa kavuşmaktadır ve o da şudur: Allah Teala belli bir noktada değildir; O'nun varlığı her şeyi kapsamaktadır; nereye dönersek O'na doğru dönmüş oluruz. Sonra bunu ispatlamak için iki noktaya değinmektedir:

1- Geniş (vasi'): Allah'ın varlığı sonsuzdur.

2- Bilen (âlim): Her şeyden haberdardır.

C- Üçüncü ayette Kur'an-ı Kerim Hz. Nuh'un Allah Teala tarafından gemi yapmakla görevlendirildiği vurgulanmaktadır. Denizden uzak bir noktada gemi yapması nedeniyle bilinçsiz kişiler tarafından alay ve eziyete maruz kaldığı için, böyle bir ortamda Allah Teala ona şöyle buyuruyor: Sen gemiyi yap; sen bizim denetimimiz altındasın ve bu işi biz sana vahyettik. Bundan maksat şudur: Hz. Nuh (a.s) Allah Teala'nın emrine uygun davranmış ve doğal olarak da O'nun tarafından korunmakta, himaye edilmektedir ve alay edenler ona bir zara veremeyeceklerdir.

D- Arapça'da "Arş" kelimesi "taht" anlamındadır ve "istivâ" kelimesi ise, "elâ" kelimesiyle birlikte kullanıldığında istikrar ve yerleşme anlamındadır. Hükümdarlar genellikle hükümet tahtına yerleşerek ülkenin işlerini yoluna koydukları için, bu tabir de kinaye olarak hükümet alanını istila etmek ve işleri yönetme gücüne sahip olmayı vurgulamaktadır. Allah Teala'nın belli bir yer ve mekanı olmadığını ispatlayan mezkur aklî ve naklî deliller dışında, bu gibi tabirlerden amacın maddî bir tahtın üzerinde oturmak değil, kinaye olarak varlık aleminin işlerini idare etmek için istilâ etmek olduğunu gösteren apaçık iki delil vardır:

1- Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayetinde bu cümleden önce, gök ve yerin yaratılışından ve Allah'ın yaratılış sarayını görünür bir direği olmadan yarattığından bahsedilmiştir.

2- Bir çok ayetlerde, bu cümleden sonra, dünyanın işlerini idare etmekten bahsedilmektedir.

Bu cümlenin alemin yaratılışı ve idaresi arasında yer almış oluşundan, arşa istiva etmekten maksadın ne olduğunu anlayabiliriz; aslında Kur'an-ı Kerim bize şunu anlatmak istiyor: Varlık aleminin yaratılışı, tüm o yüceliğine rağmen işlerin idaresinin Allah'ın elinden çıkmasına neden olmamış, Allah yaratmakla birlikte alemin işlerinin idaresini de kendi elinde bulundurmuştur; bu ayetlerden biri şöyledir:

"Rabb'iniz O Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde (dönemde) yarattı, sonra (tedbir) Arş'a(ına) istivâ etti. Emri tedbir (buyruğunu) icrâ eder (yarattıklarını yönetir). O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez..." (Yunus, 3)[29]

Elif Nur Uşma 22 Şubat 2012 22:50

Allah'ın İsim ve Sıfatları Tevhidi
 
-Allah'ın İsim ve Sıfatları Tevhidi-

Allah'ın kendini Kuran'da vasfettiği, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sahih sünnetlerinde bizlere açıkladığı üzere, bütün noksanlıklardan uzak, yani kemal sıfatlara sahip olduğuna, mahlukata benzemediğine ve bu sıfatların varlığına, iptal etmeksizin inanmaktır.


Bu isim ve sıfatları artırmadan, azaltmadan, saptırmadan, sapık tevillerle tevil etmeden olduğu gibi kabul etmek.
Buhari'nin Şeyhi Naim İbni Hammad şöyle dedi:
"Allah'ı yarattığına benzeten kişi kafir olur. Allah'ın kendisini ve Rasulullah'ın Allah'ı vasfettiği şeyleri inkar eden kişi de kafir olmuş olur."
(Er-Ravda en-Nediyye s:22, İthaf il Kainat s: 6)


Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"O'nun benzeri hiç bir şey yoktur. O işitendir, görendir."
(Şura: 11)


"Hiç bir şey O'na denk değildir."
(İhlas: 4)


Allah'ın sıfatlarını olduğu gibi kabul etmek, mahiyeti hakkında soru sormamak gerekir. Allah'ın sıfatları zatının mahiyetine bağlıdır. Allah'ın zatının mahiyetini insanlar idrak edemeyecekleri için bu konuda soru sormamaları gerekir.

İmam Malik, Allah'ın istivası hakkında soru sorulduğunda şöyle dedi:

"İstiva bilinen bir şeydir. Keyfiyeti ve nasıl olduğu bilinmez. Ona iman farzdır. Mahiyeti hakkında soru sormak bidattir."
(Er Ravda en- Nediyye s: 29 )

(İşte Tevhit kitabından alıntı Hak-yayınları)

alkış000alkış000alkış000





kamer34 25 Şubat 2012 06:39

Cevap: Allah'ın İsim ve Sıfatları Tevhidi
 


"Hamd Alemlerin Rabbi Allah'a Mahsustur"

Aferin benim güzel kızıma

Bak güzel kızım Allah’ın isim ve sıfatlarını ancak Kuran v sünnette bizlere bildirildiği gibi iman etmek lazım...

Aksi takdirde şeytan ayağımızı kaydırıverir... Bizi Allah’ın adını kullanarak yoldan çıkarır...Çünkü iblis ademoğlunu saptırmak için and içmiştir...

“”De ki: İşte benim yolum budur; basiret üzere Allah'a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar (işte böyleyiz). Ben Allah'ı tesbih ederim ve ben müşriklerden değilim””Yusuf/108


“”Ey Muhammed! İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de ki: "Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi. Allah bizim de rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş yalnız “”O'nadır.””Şura/15

"İnsanı Helaka Götüren Haller"

İslam’ı bilmek, İslam’ı yaşamak için zorunludur. Her müslüman dinini bilecektir. Din bilinmediği için din yaşanmıyor, yaşayan zevk alamıyor. Bir çokları da imanını koruyamıyor. Dinin yasakladığı konularda ön sıralardayız. Kumarda dünya birincisi, alkolde dünya üçüncüsü, mafyada ve sigara tüketiminde dünya ikincisiyiz. Bizler, günah ve haram denilen işleri yapmaktan çekinmeyen bir millet olmuşuz.

İman yönünden insanlar; mü’min, münafık ve kafir diye üçe ayrılır.Bizlerin bunlardan hangi guruba giriyor ve hangisinin hayatını yaşadığımıza bir bakmamız gerekmektedir.

Bir çok insan imansız ve amelsiz yaşıyor, neden? Küfre götüren hallere düştüğünden haberi yokda ondan. Şunu ifade edeyim ki, bilmemek mazeret değil.

İslama göre iman Ku'ran ve sünnette belirtilmiş olan kaidelere inanmak demektir.....
Küfür ise imanın zıddıdır. Yani iman esaslarını dil amel yada kalben inkar etmektir. Kafir Allah’a peygambere asi olmak hak yoldan sapmak şeytan ve yandaşları ile işbirliğine girmek demektir.

Mukkades kitabımız Ku’an da kafirler için onlar bir pisliktir buyrulmuştur (Tevbe/28)

Hayat tarzı olarak küfre çok yakın yaşıyoruz. Çoğumuz ne yaptığını bilmiyor, İyaptığımız şeylerin islam’a uyup uymadığını da bilmiyor.Bizler Allah'a, hesap verecek gibi yaşamıyoruz. Ne ölümü, ne kabri, ne cenneti, ne cehennemi düşünüyoruz. En ciddi konularda bile şekilcilikten kurtulamıyoruz.

Bir mevlid okutmakla kurtulacağımızı, türbe ziyaret etmekle, bayramdan bayrama camiye gitmekle dini görevlerimizi yaptığımızı zannediyoruz........

KÜFRÜN ÇOK DEĞİŞİK ŞEKİLLERİ VARDIR

Cahillik nedeniyle küfür: Allah’ın varlığını, sıfatlarını cahilliği sebebiyle inanmamasıdır. Halbuki insana peygamber gelmemiş olsa bile insan kendi varlığını yaşadığı evreni inceleyerek Allah’ın bir tek yaratıcı olduğunu bilmeleri gerekmektedir.......

İnadi küfür: Bir insanın Allah’ı bilmesine rağmen, inadından dolayı inanmaması. Bunun sebebi, üstünlük duygusundan olabilir. Firavun bu yüzden iman etmemiştir. Makam mevki ve menfaat yüzünden olabilir.

Veya kınanacağı, ayıplanacağı düşüncesinden olabilir.Ebu Talip bu sebeple inanmamıştı.Yada sevdiği yoluna fikirlerine tabi olduğu kişinin itikadine karşı kör olmasından olabilir.

Bile bile Allah’ın ve Peygamber’in bildirdiği küfre götüren halleri yapmak, benimsemek, söylemek ve beğenmek gibi:

Bak kızcağzım şunu unutma........

Küfre rıza da küfürdür. Nisa/140

Küfrü güzel görmek de küfürdür.

İslama göre insanı küfre götüren haller şu şekilde sıralanabilir:

1- Allah’a iman etmemek.

2- Peygamberlere iman etmemek.

3- Kur’an, namaz, ibadetleri inkar etmek ve sürekli terk etmek.

4- İslam’ı hafife alma din ile alay etmek.

Küfre götüren hallerin daha birçok etkenleri vardır.........

Rabbimden duam senin büyüdüğünde müslüman olabilmendir yavrum......

kamer34 25 Şubat 2012 06:44

Cevap: Allah'ın İsim ve Sıfatları Tevhidi
 
وعلىاصبعتشهداللهعلىوحدةتوفيرالطاغوتحتىكتابةحرفواحديؤكدالشهيدسيدقط



(Allah'ın birliğine şehadet eden parmağım
bir tağut’un hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır.)
""Şehid Seyyid Kutub""




SELAMUN ALEYKUM

Elif Nur Uşma 26 Şubat 2012 20:38

Cevap: Allah'ın İsim ve Sıfatları Tevhidi
 
Bak kızcağzım şunu unutma........

Küfre rıza da küfürdür. Nisa/140

Küfrü güzel görmek de küfürdür.

Baba ben bunu okudum ve anladım.

İşallah unutmam.
:):):)






SAAT: 13:38

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306