Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GÜNCEL.::. > Üyelerimizin Tanışma Bölümü > Anket'ler-Röportaj'lar

Konu Kimliği: Konu Sahibi nuryuzlum,Açılış Tarihi:  29 Ağustos 2009 (18:07), Konuya Son Cevap : 30 Ağustos 2009 (12:16). Konuya 4 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 29 Ağustos 2009, 18:07   Mesaj No:1
Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:nuryuzlum isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5807
Üyelik T.: 24 Aralık 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 153
Konular: 68
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Röportaj: Namık Kemal ZEYBEK

Röportaj: Namık Kemal ZEYBEK

Röportaj: Namık Kemal ZEYBEK





Eski Kültür Bakanlarından Namık Kemal Zeybek, Ahmet Yesevî hazretlerinin ve izlediği yolun, Türklerin Müslümanlaşmasında büyük rolü olduğunu belirtirken, önemli bir ayrıntıya dikkat çekiyor; “Tasavvuf sayesinde Türkler Müslümanlığı seçti.”



Hoca Ahmet Yesevî hazretlerinin hizmetleri ve eserleri hakkında Türkiye’deki en yetkili ağızlardan biri olan Namık Kemal Zeybek, Kasr-ı Arifan dergisi için Türklerin İslam’a geçiş süreciyle ilgili olarak daha önce hiçbir yerde gündeme gelmemiş önemli bilgiler verdi.
Şamanizm’in bir din olmadığına dikkat çeken Zeybek, Müslüman olmadan önce Türklerin Hıristiyan, Musevi ve Budist olduğunu, hatta Anadolu’nun İslamlaştığı dönemde Müslüman olmamakta direnen bazı Türklerin, eski dinlerinden dolayı ya Ermenileştiğini ya da Rumlaştığını bildirdi.
Ahmet Yesevî sayesinde Türkçenin yeniden yaygınlaştığını söyleyen Zeybek, Osmanlı devletinin de, dünyada tasavvufla kurulan ilk ve tek devlet olduğunu söyledi. İşte Namık Kemal Zeybek’le sohbetimizin ayrıntıları:

Mektupçu Değil, tezkiyeci Peygamber

KASR-I ARİFAN: Bize Ahmet Yesevî hazretlerinden ve izlediği yoldan bahseder misiniz?
N.K. ZEYBEK: Allâh’ü Teâlâ, Cenâb-ı Peygamberin görevlerini anlatırken, Bakara Sûresi 151. ayette şöyle söyler: “Size içinizden bir elçi gönderdik. O elçi size Allah’ın ayetlerini okur, (bu bir), sizi arındırır, tezkiye eder (bu iki) size kitabı okur, kitabı öğretir (bu üç) size hikmeti öğretir (bu dört) ve bilmediklerinizi öğretir (bu da beş) Yani Cenâb-ı Peygamberin hizmeti beş bölüm. Bazıları onu mektupçu gibi görüyorlar. Hayır, mektupçu değil O. Mektupçu Cebrâil (as). Peygamber Efendimizin beş görevinden biri arındırma (tezkiye). Tezkiye de Kur’an-ı Kerim’de tasavvufun adı. Sonra başka şeyler de var. Cenâb-ı Hakk’ın bize öğrettiği bir dua var; “Ya Rabbi! Nûrumu tamamla” diye dua etmemizi öğretiyor.
KASR-I ARİFAN: Ne demek nûrun tamamlanması?
N.K. ZEYBEK: Bu da yine tasavvufla ilgili. Nûrun tamamlanması demek nefsin sâfî haline, kâmil haline getirilmesi demek. Enerji olmaktan çıkarılıp, nur haline getirilmesi ile nur tamamlanıyor. Böylece 6. letayif de oluşunca 7. letayif ortaya çıkıyor. Letayifi kün. Böylelikle insan devrini tamamlamış, olgunlaşmış, ışığını tamamlamış hale geliyor. Bunlar Kur’an’da çok açık açık yazılı iken tasavvufu başka yerlere bağlarlar.
Hazreti Peygamber ‘nebi’ olmadan önce ‘veli’ oldu. Önce veli oldu. Hıra Dağı’ndan bahsedilir. Peki, Hıra Dağı’na gittiği zaman nebi miydi? Peki, ne yapıyordu orada? Bütün Ramazan aylarını orada geçiriyordu. Çok az yiyecek alıy ordu. Tek başına ne yapıyordu orada. Düşünüyordu! Ne düşünüyordu yani. Yaptığı şey belliydi. Orada tasavvûfî yolda ilerliyordu ve velâyet mertebesini elde etti. Nasıl elde etti? Nebî olmadan evvel rüyaları apaçık görülmeye başladı. Her halinden nur saçıyordu çevresine. Bambaşka bir insan haline gelmişti. Ve evliyâdan, Allah’ın yakın dostlarından biri oldu. Sonra o iç gözüyle de gördü gerçekleri. Keşifle gördü, kerâmet izhar ediyordu. Sonra da ru’yet hali hâsıl oldu. Beden gözüyle gördü, beden kulağıyla duydu. Ondan önce kalp gözüyle görüyordu. Cebrâil Ramazan ayının bir gecesinde geldi; “İkra’ (oku)” dedi, ondan sonra nebi oldu. Sonra da, “Kul (söyle)” hükmü gelince de resul oldu. Önce veli, sonra nebî, sonra resûl.

Kâbe’ye dönmek rabıta demektir.

KASR-I ARİFAN: Demek ki tasavvuf lazım! Öyle mi anlamalıyız?
N.K. ZEYBEK: Tasavvuf lazım derken, diyelim ki namaz kılıyorsunuz, Allah’a şükür. Zikir lazım. Zikirsiz olmaz. Namaz tesbihâtı da zikirdir, ama namazı eğer namaz gibi kılarsak o da zaten erdiricidir. Namaz gibi kılmak ne demek? Bir kere biz zihniyetimizi değiştireceğiz. Namaz bizim borcumuz deniyor. Namaz bizim borcumuz değil alacağımızdır. Borç diye bakarsanız, insan borcunu verirken çok zorlanır ama alacağını alırken çok daha neşeli ve istekli olur. Bu birinci nokta. İkincisi Kâbe’ye dönüyoruz. Kâbe’ye dönmek rabıta demektir. Yön değildir. Kâbe’nin nurundan yararlanmak üzere Kâbe’ye kendini, zihnini, bilincini yönlendirmektir. Zihninden Kâbe’yi geçirmiyorsan eksiklik var demektir. Ee ben döndüm. Hayır, beynin dönecek, bilincin dönecek. Sonra namaza başladık, her söylediğimizin anlamı üzerinde düşünerek, hiç acele etmeden… Çok çok namaz kılmak değil önemli olan. Önemli olan kaliteli namaz kılmak. Efendim bin rekât… Bin rekâtı aklın bin yerde kılacağına, iki rekât kıl da dosdoğru kıl.

12 Eylül’de Tutuklu Listesine Konan Ahmet Yesevî

KASR-I ARİFAN: Ahmet Yesevî Hazretleri Türkiye’de yeterince tanınıyor mu veya hangi kimliği ile daha çok tanınıyor?
N.K. ZEYBEK: Bir olay anlatayım; 1980 öncesinde 1977 seçimlerinde ben MHP’den aday olmuştum ve kaymakamlığım bu yüzden bitmişti. Dönemiyordum aynı göreve. Ankara’da bir memuriyete geldim. O günlerde Alparslan Türkeş beni çağırdı. Dedi ki, “Ülkücülerin sayısı çoğaldı. Bir milyona yakın ülkücü var fakat eğitim çok az. Bilgileri sınırlı, bilinçleri yetersiz. Bir eğitim kadrosu oluşturalım. Onların maaşlarını ben vereceğim. Siz eğitim programı yapın. Bunları yetiştirin. 30 kişi. Sonra siz merkezde sürekli eğitimci yetiştirin. Onlar da taşrada bu işi yapsınlar ve hareketi eğitelim. Gençlere Ahmet Yesevî’yi anlatalım. Ahmet Yesevî’nin yetiştirdiği Alperenleri, Gazi Dervişleri öğretilim model olarak. Görüyorum ocak binalarında, göğsünün kılları görünen yanında bir köpekle bir Kürşat tipleri falan var, onun yerine Alperen tipini koyalım” dedi.
Benim düşüncem de buydu. Sevinçle kabul ettim. Sonra biz, eğitimcilere ve ülkücü gençlere Ahmet Yesevî’yi anlatma çabası içinde olduk, 12 Eylül 1980 ihtilaline kadar. İhtilal olunca da MHP davası açıldı, biliyorsunuz. Tabiî olarak sorgulamalar yapılıyor, olaylara karışmış olan gençler sorgulanıyor filan. Sorulan sorulardan birisi; “Sizi kim eğitiyordu?” Gençlerin de bildiği Namık Kemal Zeybek. “Ne anlatıyordu?” Farklı bir şey olduğu için hemen “Ahmet Yesevî” denince, o zamanki başsavcı albay bakmış ki ifadelerde iki kişinin adı çok geçiyor. Demiş ki “İkisini de tutuklayın.” “Ahmet Yesevî’yi de tutuklayın, Namık Kemal Zeybek’i de.” Fakat bir üsteğmen varmış, biraz bilgiliymiş, demiş ki “Efendim biri öldü.” Başsavcı demiş ki, “Ötekini tutuklayın.” (Gülüşmeler) Ahmet Yesevî ne kadar biliniyor sorusunun en iyi cevabı bu olay olsa gerek. Hukukçu bir albay ve bizim davanın başsavcısı bu kadar biliyor. Ahmet Yesevî maalesef yeteri kadar bilinmiyor. Biz uzun yıllardan beri bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz, ama hâlâ yeteri kadar anlatabildiğimizi düşünmüyorum.

Türklere İslam’ı Hallâc-ı Mansur Öğretti

KASR-I ARİFAN: Peki Ahmet Yesevî kimdir? Türkler tasavvufu Ahmet Yesevî ile mi öğrendiler?
N.K. ZEYBEK: Ahmet Yesevî, Pîr-ü Türkistan. İslam dünyasında Türklerin Müslüman olmasına en büyük hizmet eden iki büyük insan vardır. Yesevî hazretleri ile Hallâc-ı Mansur’dur. Mesela bu az bilinir. Hallâc-ı Mansur, 10. yüzyılın başlarında 5 yıl Türkistan coğrafyasında Türklere Müslümanlığı yaymak için 400 müridiyle birlikte dolaşmıştır. Hallâc-ı Mansur bir şeyhtir. Bizde onun hakkında da bilgi azdır. Hemen “Enel Hak” sözü akla gelir ve onun için asıldığı zannedilir. Doğru değildir. Hallâc-ı Mansur’un öldürülmesi siyâsîdir. “Enel Hak” diyen bir sürü insan vardır ama hiçbirine bir şey yapılmamıştır. Ona bir takım siyasi eylemler atfedilmiş, karmatilik gibi bir takım suçlamalar dolayısıyla isyancılarla işbirliği yapıyor diye itham edilerek ve tuzağa düşürülerek (mahkeme tuzağına düşürülerek) Hamit adlı vezirin anlamamazlığı ve aymazlığı yüzünden cezalandırılmıştır. O ayrı bir mevzuu, ama Hallâc-î Mansur bir Türkmen’dir. Hallâc Türklerindendir. Hallaç falan değildir. Ne kendisi, ne babası. Herkes öyle zanneder. Orada Lam’ın üzerinde bir şedde vardır. Halâcî’dir o. İran’da Beyza adlı bir şehirdendir. Bugün de orada Hallâcî Türkmenleri yaşar. Araştırmacılar bu noktayı atlamışlardır. Çok iyi araştırma yapanlar bile onu hallaç zannederler. Oysa o Türkmendir.
KASR-I ARİFAN: Yani Türklerin İslam’ı seçmelerinde tasavvûfî hayatın büyük rolü var!
N.K. ZEYBEK: Türkler, İslam’ı tasavvufla öğrenmişlerdir. Türkler arasında İslam tasavvûfî yollarla yayılmıştır. Başlangıçta Hallac. Türkler arasında İslam’ın yayılması kitaplarını yazanlar miladi 940 civarlarında Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han’ın rüyasında Hazreti Peygamberi görüp, Abdülkerim Satuk Buğra Han adını aldığını, Müslüman olduğunu ve onun resmî olarak Müslümanlığını ilan ettiğinden sonra yoğun bir şekilde İslamlaşma başladığını söylerler. Doğrudur bu, ama bu araştırmayı yapanların görmediği bir gerçek vardır ki o dönemde Hallâc-ı Mansur yoğun bir şekilde Karahanlı coğrafyasında dolaşmakta ve İslam’ı yaymaktadır. Yani önce İslam’ı yaydı ve sonra muhtemelen Satuk Buğra Han’ı Müslüman yapan da odur. Böylece Türkler arasında Müslümanlık yayıldı. 10. yüzyılın başlarında bu yayılmanın çok hızlı gittiğini ve bütün Türklerin Müslüman olduğunu sanmayalım. Mesela 12. yüzyıla gelindiğinde Türklerin çoğunluğu hâlâ gayrimüslimdi. 12. yüzyılda Selçuklu İslam devleti vardır. Selçuklunun babası Dukak Müslüman değildi. Müslüman oldu ve Selçuk’la başladı Müslümanlık.
KASR-I ARİFAN: Gayrimüslim Türkler derken, şama-nizm’i mi kastediyorsunuz?
N.K. ZEYBEK: Eski Türk dinini devam ettirenler vardı. Şamanizm derler ama değildir. Türklerin dini Şamanizm değildir. Hiçbir zaman da olmamıştır. Şamanizm bir tekniktir, biraz cincilikle falan ilgilidir. Şamanizm’i din haline getiren küçük azınlıklar bugün de vardır, ama kendisi din değildir. Şaman sözü Türkçe de değildir zaten...

Hıristiyan Ve Musevi Türkler Vardı

KASR-I ARİFAN: Peki hangi din ve inanca mensuplardı Türkler?
N.K. ZEYBEK: Hıristiyanlar vardı. Müslümanlar onlara ‘Tersa’ derdi. Cugutlar vardı, Musevi Türkler. Bizim Anadolu da çıfıt dediğimiz. Maniheis Türkler vardı. Zerdüşt Türkler vardı. Budistler vardı.
Hazreti Pir Ahmet Yesevî’nin zuhur ettiği dönemde Türkler arasında Müslümanlık çoğunluk haline gelmemişti daha. Ama onun kurduğu mektep bir defa kol olarak bildiğimiz Horasan Melameti diye bir yoldur.

Bütün Büyük Tarikatların Zuhûr Ettiği Asır


KASR-I ARİFAN: Ahmet Yesevî’nin yolu hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
N.K. ZEYBEK: Ahmet Yesevî’nin birinci pîri Aslan Baba’dır. O öldükten sonra Buhara’da Yusuf Hemedânî Hazretlerine intisab etmiştir. Yusuf Hemedânî’nin yolu Nakşî yoludur ama Kâdirîliğe benzer. Cehrî bir yoldur. Kâdirîlik de o asırda zuhur etti. O asır bütün büyük tarikatların zuhur ettiği asırdır. 12. yüzyıl. Rufâilik, Kâdirîlik, Tayfurîlik gibi. Yusuf Hemedânî’nin pîri Ali Farmedî hazretleri, onun pîri Ebu Hasan Harkâni hazretleri, onun pîri de Bayezid-i Bestâmî hazretleridir, üveysî olarak. Ebu Hasan Harkânî Kars’ta. Türkiye’de çok az bilinen gerçeklerden biri de bu. Nasıl atlamış, unutmuşuz şaşılacak şey. Ebu Hasan Harkânî bu yolun en büyüklerinden biridir. Döneminin gavsıdır. Tasavvuf yolunda büyük pirlerin hemen hepsi aynı zamanda zâhir ilimlerde de bilgindirler. Yani hem naklî hem de aklî ilimleri bilirler. Sonra yola girerler ve büyük pir olurlar. Ama Ebu Hasan Harkânî hazretleri ümmîydi. İlmi yoktu fakat devrinin en büyüğü, gavsı idi.
Ali Farmedî onun yetiştirdi, büyük bir zat. Onun müridi de Hoca Yusuf Hemedânî. Onun da dört halifesi var. Biri Abdullah Berki, Hasan Andâkî, Hoca Ahmet Yesevî ve Abdulhâlık Gücdüvânî. Bunlardan üçü cehri zikir yapıyor, Abdulhâlık Gücdüvânî hazretleri ise Hızır aleyhisselamdan hafî zikri öğreniyor. İki asır sonra da O, Şah-ı Nakşibend’e, üveysi olarak hocalık yapıyor. Şah-ı Nakşibend’in şeyhi var Emir Külâl, ama maneviyatta şeyhi iki asır evvel yaşamış olan Abdülhalık Gücdüvânî.

Müslüman olmayan Türkler Ermeni veya Rum oldu!

KASR-I ARİFAN: Yani Türklerin Müslümanlaştırılmasında bu tarikatların büyük etkisi oldu, öyle mi?
N.K. ZEYBEK: Evet. Ahmet Yesevî, binlerce öğrenci yetiştirdi. Yetiştirdiği öğrencileri bütün Türk dünyasına gönderdi. Gittikleri yerlerde İslam’ı ve İslam tasavvufunu yaydılar. Anadolu’nun Türkleşmesinde değil, Müslümanlaşmasında büyük rol oynadılar. Çünkü Anadolu’da çok Türk vardı Müslüman olmayan, onların üzerinde daha çok çalıştılar. Onlar Müslüman yapıldı. Müslüman yapılanlar Türklüğe kazandırıldı, sonuna kadar Türklüğe direnenler de, ya Ermenilerin arasına karıştı Ermeni oldu, ya Rumların arasına karıştı Rum oldu. Ve bu Türkler hiçbir şekilde Rumca, Ermenice bilmedikleri halde dinden ötürü, Gregoryan olanlar Ermeni oldu, Ortodoks olanlar Rum oldu. Ama Anadolu’daki Türklerin çoğunu Müslüman yaptı Yesevî dervişleri. Balkanlara geçtiler, Boşnakları ve Arnavutları da Müslüman yaptılar.
Sarı Saltuk, Hacı Bektaşi Veli’ye yardım için gönderilen bir büyük zat idi. Sarı Saltuk, Balkanlara geçti, orada İslam’ı yaydı ve Altınordu Hanı, Cengiz Han’ın torunu Berke’yi Müslüman yaptı. Ve onun başkomutanı Nogay’ı Müslüman yaptı. Sonraki dönemlerde yine Ahmet Yesevî’nin yolundan gelen şeyhlerden Tüklü Baba (Orta Asya’da ‘tüy’e tük denir) ise Özbek Han’ın İslâmî bilinç almasını sağladı. Böylece Ahmet Yesevî Türkler arasında Müslümanlığı yaygınlaştıran insan oldu.
KASR-I ARİFAN: Hoca Ahmed Ye-sevî’nin, şiirlerini özellikle Türkçe yazmasının sebebi nedir?
N.K. ZEYBEK: Yesevî anlamaya çok önem veriyor. “İnsanlar ne dediğini, ne denildiğini anlamalı” diyor. O zamanlar itiraz ediyorlar. “Bir şeyh Türkçe yazar mı, Farsça yazması lazım” diyorlar. O dönem öyle. Bilginlerin dili Farsça. Horasan coğrafyasında. Onlara şöyle cevap veriyor bir hikmetinde: “Hoşlanmaydur alimler siz ayıtgan TürkiniAriflerden eşitsen açar köngül mülkini Ayat hadis manası Türkim olsa mafık Manasını bilgenler yerge koyar börkini Miskin kul Hoca Ahmet yedi atana rahmet Fars dilini bilüben hub aykadır Türkini
Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini
Bilgelerden dinlesen açar gönül iyiliği
Ayet hadis manası Türkçe olsa anlarlar
Anlamına erenler başı eğip dinlerler
Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçeyi

O Türklere Hitap Ediyordu

O Türklere hitap ediyordu. Bulunduğu Buhara’da hâkim dil Farsça’ydı. Oradan kalktı. Zaten bütün müridlerini Abdülhalik Gücdivani’ye bıraktı. Horasan’ı terk ettiği bugün adı Türkistan olan Yesri şehrine geçti. Yesri’de Türkçe esasına göre hikmetler söyleyerek mektebini yeniden kurdu. Türk kültüründen de yararlanarak, (Burası çok önemli. Mevlana da, “Biz Anadolu’ya geldik ki, halk musikiyi çok seviyor, onun için davayı onlara mûsikiyle anlatma yolunu seçtik” diyor) Türkler arasında böyle bir şey var, dolayısıyla bu yolda Nakşî yolundan farklı olarak raks-u semâ vardır. Yani mûsiki ve dini raks vardır. Olur mu, olur. İmâm-ı Rabbânî bizim yolumuzda olmaz diyor. Çünkü Nakşî yolu hafî yoldur, bırakın yüksek sesle, musikiyle falan zikir yapmayı, içinden bile Allah’ı söylemezsin, kalbin söyler. O yol öyle, bu yol böyle. İmâm-ı Rabbânî, “Bizde olmaz, ama Kadirilerde ve Rufailerde vardır, aleyhinde olamayız” diyor.
Bu işi şöyle bağlar araştıranlar; Cenab-ı Peygamber yanında bulunanları tezkiye (arındırma) ederken, örneğin Hz. Ali’ye ve Hz. Ebubekir’e öğrettiği farklı idi. Çünkü tabiatları farklı. Hz. Ali’ye öğrettiğinde cehri zikir esastır, Hz. Ebubekir’e ise hicret gecesinde mağara gecesinde öğrettiği söylenir, “Ey Allah’ın Resulü, bana çabuk ulaştıran bir yol öğret” dediğinde, “Diz üstü otur, gözlerini yum ve kalbinden Allah’ı an” demiştir. Bu da hafî zikrin yöntemidir. Yani insanların tabiatına göre tezkiye yöntemi daha baştan farklılaştırılmıştır. Şâhı Nakşibendî’n huzurunda bir zat yüksek sesle besmele çekince, ‘Bu zatın hali, halimize uygun değildir. Kendisine başka kapı bulsun’ diye ikaz edilmesini istemiştir. Ahmet Yesevî bu yolla Türkler arasında Müslümanlığı yaymıştır ve sonraki asırlarda da hep o yolla Türkler arasında Müslümanlık yayılmıştır. Mesela Kafkas Türkleri 200 yıl önce Müslüman oldular. 200 yıl öncesine kadar orada başka dinler vardı. Tevrik dini vardı. Tanrıya tevrik derlerdi. Başka inanışlar da vardı. Tasavvûfî mürşidler bunları Müslüman yaptılar.
Dolayısıyla Ahmet Yesevî, Türkçe söylediği için Türkçe dirildi. Türk dilinin tarihine bakın 100 yıl bir boşluk vardır. 100 yıl hiçbir edebî ürün göremezsiniz. Osmanlı’yı Yesevî Dervişleri Kurdu
KASR-I ARİFAN: Ahmet Yesevî hazretleri, Türklere tasavvufun dışında neler kazandırmıştır?
N.K. ZEYBEK: İki şey kazandırmıştır. Birincisi dilini. Selçuklularda bile resmi dil Farsça’dır. Anadolu Selçukluları’na bakın, isimler; ilk ikisinde Kılıçaslan, Alpaslan. Son üçünde Keykavus, Keykubat, Keyhüsrev. Farsça’da ‘key’, alp, kahraman demektir. Keyhüsrev, Keykubat falan da bunlar Farsların Müslüman olmadan önceki kahramanlarının adı. Türk padişahları, Firdevsi’nin Şeyhname’sini açıyorlar, oradan buldukları isimleri çocuklarına veriyorlar. Yani Müslüman ismi olsa diyeceğim ki tamam, İslâmî bir yaklaşım. Öyle de değil. Farsça’nın bilim ve edebiyat dili olmasından dolayı böyle olmuş. Ahmet Yesevî’den sonra bu süreç tersine döndü. Bütün o beyliklerde Türkçe yeniden hâkim oldu. Karamanoğlu’nun 1377’de Konya’yı aldığında, “Bundan sonra divanda, dergâhta, mecliste Türkçe’den başka dil konuşulmayacaktır” sözünün altındaki bilinç bu. Karamanoğlu 2,5 ay başvekillik yaptı ama Osmanlı’da resmi dil Türkçe’dir. Çünkü Osmanlı’yı kuran Yesevî dervişleridir. Osmanlı’nın büyük başarısının temelinde bu gerçek vardır. Mesela Prof. Dr. Ömer Lütfi Balkan, “Tarihte tasavvuf üzerine kurulan tek devlet Osmanlı Devleti’dir ve başarısının kaynağı budur” diyor. Yahya Kemal’in ifadesiyle biz milliyetimizi Ahmet Yesevî’ye borçluyuz.
KASR-I ARİFAN: Ahmet Yesevî hazretlerini diğer tarikat büyüklerinden ayırmak mümkün müdür?
N.K. ZEYBEK: Tarikat büyüklerinin kimisi tüccardır, kimisi çiftçidir. Hacı Bayram Veli çiftçidir. Ahmet Yesevî hazretleri kaşık ve kepçe imalatçısıdır. Kendisi bizzat eliyle kaşık ve kepçe yapıp, bunları satarak geçimini sağlıyordu. Bütün tarikat büyükleri gibi, müridlerinden bir şey alıp yemiyordu. Onun ağzından söylenen çok ağır bir ifade de vardır: “Bir mürşid asla kendisine gelenlerden bir şey alıp yemez. Yerse karnını cehennem ateşiyle doldurmuş gibi olur.” Dolayısıyla kendi geçimini kendisi sağlıyordu ama dergâha gelenleri de yoksullara, misafirlere dağıtıyordu. Allah’a Ulaşmanın Yolu İnsana Hizmetten Geçer
KASR-I ARİFAN: Son olarak Ahmet Yesevî’nin Divan-ı Hikmet’inden de biraz bahseder misiniz?
N.K. ZEYBEK: Tabi, Türklere hitap ettiği için Türkçe ve hece vezniyle yazılmış dörtlüklerdir. Bunlarda tamamen tasavvufi esaslar vardır. Tasavvufu bilmeyen bir takım araştırmacıların dediği gibi, basit halk kitlelerine kolay gelecek, didaktik manzumeler değildir. Tam tersine o tür şeylerin yanında çok da derin, anlamlı ve çözülmesi o kadar kolay olmayan, erbâbına hitap eden tasavvûfî hikmetler de vardır. Adı üstünde hikmettir bunlar. Derin bilgiler demektir. Burada dikkati çekecek bir önemli konu. Hikmetlerin birincisi; bismillah ile başlar, “dür-ü gevher” yani ayet ve hadislerle devam eder. Yani ayet ve hadislerin tefsiri gibidir. Sonra yedi hikmet peş peşe şunu söylüyor: “Allah’a varmanın en kestirme yolu, insana hizmetten geçer” diyor. Fakirlere, yetimlere hizmet... Diyor ki, “Resul, bir gün garip, fakir yetimlerin halini sordu. O gece Miraç oldu. Allah’ı gördü.” Yani Allah’a ulaşmanın yolu ihtiyacı olan insanlara hizmetten geçer. Yesevî tarikatının öne çıkan en önemli noktalarından biri budur. Hatta Yesevî müridleri giderlermiş, kervanların geçtiği yerlerde, cami önlerinde falan birbirleriyle çekişirlermiş, “ben evime götüreceğim” diye garipleri... Misafirperverlik çok yüksek bir noktadadır. Hâlâ o coğrafyada bir âdet olarak, çok bilinçli olmasa bile, en yoksulları bile evlerinde ne var ne yok, getirir konukların önüne koyarlar.
KASR-I ARİFAN: Efendim sizlere Arifan ailesi olarak çok teşekkür ederiz.
N.K. ZEYBEK: Ben teşekkür ederim.

m.fatih yıldız
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi nuryuzlum 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Röportaj: Namık Kemal ZEYBEK Anket'ler-Röportaj'lar namzet davadar 4 2811 29 Ağustos 2009 18:07
TÜRKİYE GERÇEĞİNİ YAVAŞ YAVAŞ ANLAYACAĞIZ ... İslami Haberler kurtmehmet 1 1946 27 Ağustos 2009 23:28
Sadaka-i Fıtır Oruç-Ramazan Kara Kartal 3 2137 24 Ağustos 2009 02:51
Oruçlunun Ağız Kokusu! Oruç-Ramazan nuryuzlum 0 2099 24 Ağustos 2009 02:46
Oruçlarda Niyet! Oruç-Ramazan nuryuzlum 0 1647 24 Ağustos 2009 02:44

Alt 29 Ağustos 2009, 21:27   Mesaj No:2
Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:nuryuzlum isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5807
Üyelik T.: 24 Aralık 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 153
Konular: 68
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: Röportaj: Namık Kemal ZEYBEK

turkcan kardeşim tşkr ederim.saygılar.....
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Ağustos 2009, 23:47   Mesaj No:3
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Hasdadaş isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6893
Üyelik T.: 07 Şubat 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 24
Konular: 9
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: Röportaj: Namık Kemal ZEYBEK

Paylaşım için teşekkürler kardeşim....Allah razı olsun...
Alıntı ile Cevapla
Alt 30 Ağustos 2009, 00:00   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart RE: Röportaj: Namık Kemal ZEYBEK

namık kemal zeybek
hani şu hz.muhammed türktür diyen zatı muhterem
aynı zamanda aydın doğanın bacanağı
neyse...
Alıntı ile Cevapla
Alt 30 Ağustos 2009, 12:16   Mesaj No:5
Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:namzet davadar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 7323
Üyelik T.: 23 Şubat 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 223
Konular: 22
Beğenildi:3
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: Röportaj: Namık Kemal ZEYBEK

eee ne var bunda ecrin kardeşim ne olursan ol yine gel demiyorlar"mi?
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Yahya Kemal ile Stefan Zweig Duygudaşlığı Mihrinaz Makale ve Köşe Yazıları 0 13 Mart 2022 16:41
Kaymaklı Kemal Paşa tatlısı Esma_Nur Tatlılar 5 01 Şubat 2022 17:38
Kemal Kılıçtaroglu hele_dur Resim/Karikatür 5 13 Ağustos 2017 00:39
Mustafa Kemal Olmasaydı vertyucek Hafta'nın Konusu 0 10 Kasım 2016 22:43
Namık Kemal Zeybek Hz.Muhammedi Türk yaptı İslam_Güneşi İslami Haberler 0 28 Eylül 2013 14:16

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.