Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > Ashab-Kiram(r.a)

Konu Kimliği: Konu Sahibi _bülbül_,Açılış Tarihi:  25 Mayıs 2009 (14:21), Konuya Son Cevap : 24 Mart 2010 (10:17). Konuya 1 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 25 Mayıs 2009, 14:21   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:_bülbül_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 468
Üyelik T.: 25 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 1.210
Konular: 330
Beğenildi:21
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Hazreti Ebu bekr'in işkenceye maruz kalışı

Hazreti Ebu bekr'in işkenceye maruz kalışı

Hazret-i Ebû Bekir'in İşkenceye Mâruz Kalışı
Resûlullah Efendimiz, bir gün Dârü'l-Erkam'da ilk Müslümanlardan birçoğu ile oturuyordu. Başta Hz. Ebû Bekir olmak üzere hepsinin gönlünde Tevhid davasını müşriklere karşı açıklamak arzusu bir iştiyâk halini almıştı. Bunu gerçekleştirmesi için Resûl-i Kibriyâ Efendimizden ricâda bulundular. Fakat, Hazret-i Resûlullah, tedbiri elden bırakmak istemiyordu. Henüz böyle bir hareket için zamana ihtiyaç vardı. "Biz henüz azız, bu işe yetmeyiz" diye konuştu. Fakat, imânın tap taze heyecan ve şevkini ter temiz gönüllerinde taşıyan bu yeni Müslümanlar, yerlerinde âdeta duramaz hale gelmişlerdi. Bunu hisseden Fahr-i Alem Efendimiz, sonunda kendileriyle birlikte Mescid-i Harama gitti. Bir tarafa oturdular. Müşriklerden bir topluluk da oradaydı.
Allah ve Resûlüne îmân aşkıyla yanıp tutuşan Hazret-i Ebû Bekir, kalbinin derinliklerinden kopup gelen gerçekleri insanlara duyurmak arzusunun önüne geçemedi ve orada müşriklere dönerek, Allah'a îmânın ulviyet ve kudsiyetini; buna karşılık puta tapmanın pespayeliğini ve onlara hürmet etmenin sefaletini haykırdı. Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık ile dolu olan müşrikler, Hazret-i Sıddîk'a saldırdılar, her tarafını kan revan içinde bıraktılar. Ellerinden, ancak kabilesi Teymoğullarından bir kaçının araya girmesiyle kurtulabildi.
Demirli ayakkabıların darbelerine maruz kalan Hazret-i Ebû Bekir, kendinden geçmişti. Baygın bir halde evine götürdüler. Gün boyu baygın kaldı ve ancak akşam üzeri kendine gelebildi.
Sanki, onca darbelere maruz kalan kendisi değilmiş, sanki yüzü gözü kan revan içinde bırakılan bir başkasıymış gibi, dudaklarından dökülen ilk cümleler şunlar oldu: "Resûlullah ne yapıyor, ne haldedir? Ona dil uzatmışlardı, hakaret etmişlerdi?"
Hz. Ebû Bekir, bu sözleriyle Hazret-i Resûlullaha olan sadakatının şâheser bir örneğini veriyordu. Kan revan içindeki haline bakmadan, yara berelerinin acısına sızısına aldırmadan Nebiyy-i Zişânın durumunu öğrenmek istiyordu. Hem de o Nebiyy-i Muhtereme şiddetle muhâlefet edenler arasında…
Kendisine yemek teklifinde bulundular.
"Aç kaldın, susuz kaldın, birşeyler yiyip içmez misin?" dediler. O ise hep,
"Resûlullah ne haldedir, ne yapıyor?" diye soruyordu.
Annesinin Resûl-i Ekremin dâvâsından haberi yoktu. Henüz îmân etmeyenler arasında bulunuyordu. Nasıl olursa olsun, Allah Resûlünün durumunu öğrenmeliydi. Annesine,
"Git," dedi, "Hattab'ın kızı Ümmü Cemil'e sor. Resûlullah hakkında bana haber getir."
Ümmü Cemil, îmân etmiş bahtiyar bir kadındı. Fakat, Resûl-i Ekremden aldığı dersle tedbirli ve ihtiyatlı davranıyordu. Ebû Bekir'in annesi Ümmü Hayr, ona, "Ebû Bekir senden Abdullah'ın oğlu Muhammed'i soruyor" deyince; "Ben Onun hakkında bir şey bilmiyorum. Ama istersen beraber oğlunun yanına gidelim" diye cevap verdi. Aslında, Ümmü Cemil'in Resûlullah'dan haberi vardı. Ancak, bir tertip ve tuzakla karşı karşıya bulunma ihtimalini göz önünde bulundurarak böyle cevap vermişti.
Hazret-i Ebû Bekir'i yüzü gözü yarılmış bir vaziyette gören Ümmü Cemil'in içi burkuldu ve kendisini zaptedemeyerek, "Sana bunları reva gören bir kavim, şüphesiz azgın ve sapkındır. Allah'tan dileğim, onlardan intikamını almasıdır" diye haykırdı.
Ümmü Cemil'den Resûl-i Ekremin selamette olduğunu öğrenmesine rağmen Hazret-i Ebû Bekir'in içi, yine de rahat etmiyordu. Annesine, "Vallahi, gidip Resûlullahı görmedikçe, ne yer ne de içerim!" dedi.
Onu, Resûl-i Ekreme götürmekten başka çare yoktu. Fakat bu haliyle nasıl giderdi? Dârü'l-Erkam'a kadar nasıl yürüyebilirdi? Etraf tenhalaşınca, annesi ve Ümmü Cemil'e yaslanarak sendeleye sendeleye Resûlullahın huzuruna vardı. Senelerden beri birbirlerini görmemiş candan dostlar gibi kucaklaştılar. Resûl-i Ekremin durumunu gözleriyle gördükten sonra,
"Annem, babam sana fedâ olsun, yâ Resûlallah! O azgın, sapkın adamın (Utbe bin Rabia) yüzümü yerlere sürtüp, bilinmez hale getirmesinden başka herhangi bir üzüntüm yok" (228) diye konuştu.
O anda bile Hazret-i Ebû Bekir'in gönlü îmân ve İslâma hizmet aşkıyla alev alev yanıyordu.
Peygamber Efendimize annesini göstererek, "Bu annem, Selmâ'dır" dedi. "Onun hakkında Allah'a duâda bulunmanızı arzu ediyorum. Umulur ki Allah, onu Cehennem ateşinden hatırın için kurtarır." (229)
Bu samimi arzu, samimi duâ ile birleşti ve o anda orada Ümmü'l-Hayr Selmâ Hâtun bahtiyar mü'minler safına katıldı.



228. Halebî, İnsânü'l-Uyûn, 1/275
229. Halebî, İnsânü'l-Uyûn, 1/276
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi _bülbül_ 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Adem olmaktır tek hevesim Şiirler ve Şairler kurtmehmet 3 2463 22 Mayıs 2010 10:27
Dostlarımız........ Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler su damlası 4 2191 09 Mayıs 2010 09:35
İsmailce kurban olabilmek Hacc-Umre-Kurban kurtmehmet 3 2945 21 Kasım 2009 19:58
Ömür seccadesini gönül dergahına serenlere...... Makale ve Köşe Yazıları _bülbül_ 2 2205 12 Kasım 2009 20:52
çarpık çağ..... Şiirler ve Şairler _bülbül_ 2 1934 12 Kasım 2009 20:43

Alt 24 Mart 2010, 10:17   Mesaj No:2
Medineweb Usta Üyesi
Armagan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Armagan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5753
Üyelik T.: 20 Aralık 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:97
Mesaj: 281
Konular: 65
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: Hazreti Ebu bekr'in işkenceye maruz kalışı

lk Müslümanların maruz kaldıkları bu işkence, eziyet ve hakaretler, karşı karşıya bulundukları güçlükler ve mâniler Allah tarafından aynı zamanda birer imtihandı. Mesele sadece "îmân ettim" demekle bitmiyordu. Îmândaki sadâkat, samimiyet ve sabırlarının da ölçülmesi gerekiyordu.
Öylesine güçlükler, işkence ve eziyetler olacak ki, gerçekten îmân etme arzusunu ruhunda taşıyanlar, bütün bunlara aldırmadan îmân edecekler; bu arzuyu ciddi olarak gönüllerinde taşımayanlar ise, halis mü'minlerden ayrılacaklardı.
Nitekim, şu âyet-i kerime de bu hususa işâret eder:
"Doğrusu Biz, onlardan evvelkileri de [çeşitli musibetlerle] denedik. Allah [imtihan sûretiyle îmânında] sâdık olanları da muhakkak bilecek, yalancı olanları da elbette bilecek." (230)
Demek ki, îmânında samimiyetin en mühim bir ölçüsü, karşılaştığı güçlükler, işkence, eziyet ve ızdıraplar karşısında boyun eğmemektir.
Dayanılmaz işkenceler, hakaretler, eziyet ve zulümler, Allah'a îmânın ve Resûlüne tabi olmanın gerçek şuuruna eren hakiki Müslümanların cesaretini kıramıyordu. Onların hidayet dairesinde sebât etmelerine ve başkalarının da o daireye koşmasına mâni olamıyordu. İşkenceler, eziyet ve hakaretler, âdeta İslâm ateşinin daha gür yanması, daha kuvvetli parlaması için birer odun mesabesine geçiyordu. Onlar eziyet ve işkencelerine devam ettikçe, İslâm davası da bir başka hızla gelişiyor, yayılıyor, ruh ve gönüller üzerindeki nûrdan saltanatını devam ettiriyordu.
Şurası muhakkaktır ki, zor ve tahakküm hiç bir zaman, hiçbir devirde devamlı olarak hak ve hakikatı yenememiş, boğamamış ve kendine esir edememiştir. Aksine hak ve hakikat, çoğu kere zoru da, tahakkümü de, zulüm ve zulmeti de yenmiş, yok olmaya mahkûm etmiştir.
Asr-ı Saâdet Müslümanlarının dayanılmaz işkence ve zulümler karşısında gösterdikleri eşsiz cesaret, engin sabır ve harika metanet, cidden insaf ve basiret sahiplerinin gözlerini yaşartacak bir ulviyete sahiptir ve günümüz Müslümanları için de birçok ibretleri hâvidir.
Öyle ki, İtalyan muharrir, tarihçi Leone Kaitano gibi azılı bir İslâm düşmanı bile şu itirafı yapmaktan kendini alamamıştır:
"Hayret, hayrettir ki, aralarında bir tane bile dönek yoktur!"
Asıl hayret edilecek husus ise, böyle bir itirafta bulunan muharririn İslâma gönlünü ve kalemini teslim edeceği yerde, düşmanlıkta devam etmesi, âdeta gündüzün ortasında güneşi görmemek için gözünü kapamasıdır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Hazreti Baran (Yağmur) Matemkar Videolar/Slaytlar 0 27 Ocak 2013 23:52
Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömere buyurdu ki: KuM TaNeSi Hadis-i Şerif 1 06 Kasım 2009 11:55
Sahabelerden Bazılarının Faziletleri - Hz. Ebu Bekr (ra) Belgin Hadis-i Şerif 0 28 Kasım 2008 08:27
Hz.Ebu Bekr-i Sıddık KalbinNûru Ashab-Kiram(r.a) 14 25 Ağustos 2008 15:28
Goethe ve Hazreti Muhammed CaferTayar Hz.Muhammed(s.a.v) 0 18 Nisan 2008 17:42

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.