Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.KPSS (İHL-İLAHİYAT).::. > KPSS (İ.H.L-İlahiyat) > Coğrafya

Konu Kimliği: Konu Sahibi Medineweb,Açılış Tarihi:  05 Ağustos 2012 (22:18), Konuya Son Cevap : 05 Ağustos 2012 (22:29). Konuya 35 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı1Kez Beğenildi
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme: Değerlendirme: Toplam 1 oy almıştır,  ortalama Değerlendirmesi 4,00 puandır.
Alt 05 Ağustos 2012, 22:18   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri

KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri

Türkiye'nin Genel Coğrafi Konumu ve Özellikleri

Türkiye, Asya- Avrupa ve Afrika'nın birbirine en çok yaklaştığı yerdedir. Üç tarafı denizlerle çevrili olup, yerşekilleri çeşitlilik gösterir.

Matematik konum olaraksa 36-KP - 42 KP arasında ve 26-45 Doğu Merideyenleri arasında yera-lır. Diğer bir ifadeyle Türkiye, Ekvator'un kuzeyinde, Başlangıç Meridyeninin (Greenvvich) doğusunda yer alır.

Matematik Konum:
26 DM - 45 DM 36 KP - 42 KP

Türkiye'nin Uç Noktaları:
•+ En kuzey noktası D Sinop- İnce Burun * En doğu noktası Küçük Ağrı dağının doğusu -► En güney noktası D Hatay - Beysun köyü * En batı noktası Gökçeadanın batısı- Avlaka burnu

Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili olup, 779.452 km2 yüzölçüme sahiptir. Doğu- Batı uzunluğu 1600 km olup, Kuzey- Güney genişliği ise 600 km'dir. Ülke topraklarının %3 (23.764 km2) ü Avrupa'da %97 (755,688 km2) si ise Asya kıtasında yer almaktadır.
Türkiye yerşekilleri bakımından çeşitlilik gösteren bir ülkedir.

Anadolunun ortalama yükseltisi 1162 m'dir
Asya D 1100 m Afrika D 650 m
K. Amerika D 700 m Avrupa D 300 m

Kıtaların ortalama yükseltileri dikkate alınırsa Türkiye yükseltisi fazla olan bir ülkedir. Türkiyenin yükseliti basamaklarına bakacak olursak

Topraklarının;
% 16'sı 0-250 m arasındadır % 31'i 250-1000 m arasındadır % 40'ı 1000-2000 m arasındadır % 13'ü 2000 m'den yüksektir.

alıntı
Esma_Nur beğendi.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Medineweb 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Medinewebli önlisans İlahiyat 1.sınıf öğrencileri... İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar nurşen35 87 29503 23 Mayıs 2015 20:53
Gülmek isteyenler tıklasın :))) Videolar/Slaytlar Kara Kartal 3 3913 10 Mayıs 2015 15:16
Cumartesi Anneleri’nin ahı/Can Dündar İslami Haberler Medineweb 0 2574 10 Mayıs 2015 15:13
Ayın Üyesi ''zeynepnm'' Ayın Üyesi 9Esra 13 8256 30 Nisan 2015 13:29
Müzemmil suresi bize ne anlatıyor Tefsir Çalışmaları Medineweb 0 3079 19 Nisan 2015 14:45

Alt 05 Ağustos 2012, 22:19   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri

Türkiye'nin Fiziki Coğrafyası


Alp- Himalaya sistemin üzerinde yeralan Türkiye, bütün jeolojik devirlere ait arazilere rastlamak mümkündür. Türkiye'de iç ve dış kuvvetlerin etkisi kuvvetli bir şekilde görülmektedir.
Türkiye, genç bir yapıya sahip olduğundan faylar boyunca çukur alanlar ve depresyonlar görülmektedir. Magma bu kırık sahaları takip ederek yeryüzüne çıkmakta ve volkanik arazileri oluşturmaktadır.
Türkiye'nin yer şekillerinin oluşumunda hem iç kuvvetler (oronez, epirojenez, volkanizma, depremler) hem de dış kuvvetlerin (akarsu, buzul, dal-ga-akıntı, rüzgar) etkisi görülmektedir.
Bütün bu etken ve süreçlere dayanarak Türki ye, çok çeşitli ve zengin bir yapıya sahiptir. Yerse killerinin çeşitli olması iklim, bitki örtüsü, hidrograf ya ve toprak özelliklerini etkilemiştir. Bu da farkl ürünlerin yetişmesine ve farklı ekonomik faaliyetle re sebep olmuştur, (örnek: Fazla yağış sonucı Doğu Karadenizde çay yetişmesi)

Türkiye'nin Genel Jeolojik Yapısı
Türkiye, Pangea kıtasının parçalamasında sonra, Kuzey Kıtası (Larussıre) ile Güney Kıt (Godvvana) arasında kalan Akdeniz havzasında tortullanma ile oluşmuştur. Ülkemiz, dünyanın ba langıcından beri oluşan bütün dağ oluşumu (orojı nez) ve kıta oluşumu (Epirojenez) hareketlerir maruz kalmıştır. Türkiye tüm jeolojik devirlerin izi rini yapısında taşımakdır.
Hem jeolojik hem de jeomorfolojik açıdan ç çeşitli bir yapıya sahip olan Türkiye, Alp- Himala dağ sistemi içerisinde yer almaktadır. Yerşekille nin oluşumu, çeşitli zamanlarda oluşmuş arazile ve bunların özelliklerine bağlıdır.

Jeolojik zaman ve süresi (yıl)

Dördüncü Zaman (Kuaterner) 3-3,5 milyon


Pleistosen 3-3,5 milyon (Buzul Dönemi)


Üçüncü Zaman (Tersiyer) 63 milyon

İkinci Zaman (Mezozoik) 160 milyon

Birinci Zaman (Paleozoik) 370 milyon

İlk Zaman (Prekambriyen) 4 milyar


Jeolojik Devirler (yi)


Holosen 10-20 bin


(Buzul Dönemi Sonrası, Günümüz)


insanın ortaya çıkışı; iklimde şiddetli soğuma; Ka­radeniz Akdeniz su yolu bağlantılarının oluşumu.

Pliosen 5 milyon Miosen 19 milyon Oligosen 12 milyon Eosen 16 milyon Paleosen 11 milyon
Kretase 71 milyon Jura 54 milyon Trias 35 milyon

Perm 55 milyon Karbon 65 milyon Devon 50 milyon Silur 105 milyon Kambriyen 70 milyon


Başlıca Olaylar


İklimin bugünkü koşullara dönüşü ve ısınma; çeşitli uygarlıkların ortaya çıkışı ve gelişimi.

Çok çeşitli yer kabuğu hareketleri ve volkanik olaylar; Alp kıvrımlarının meydana gelişine dayalı Kuzey Anadolu ve Toros dağlarının oluşumu; İç Anadolu tuzlu göllerinin ve Güneydoğu Anadolu petrol yataklarının oluşumu.

Alp Orojenezinin başlaması; yerkabuğunun par­çalanarak kıtalara bölünmeye başlaması

Hersinyen ve Kaledoniyen orojenezi; bu kıvrımla­rın kıtalara eklenmesiyle karaların genişlemesi ve büyümesi; taş kömürü yataklarının oluşması.

En eski kıvrımlarla kıta çekirdeklerinin oluşumu; ilksel canlıların ortaya çıkışı




alıntı
Alıntı ile Cevapla
Alt 05 Ağustos 2012, 22:19   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri

TÜRKİYE JEOMORFOLOJİSİ
TÜRKİYE'NİN DAĞLARI


7. Orojenik Hareketlerle Oluşan Dağlar:
Dış kuvvetlerin etkisiyle yeryüzünden aşınan malzemeler deniz çanaklarında biriktirilir. Bu tortul tabakalar yan basınçların etkisiyle sıkıştırılır, su yüzeyine çıkar ve kıvrımlı dağlar oluşur. Bu olaya orojenez (dağ oluşumu) adı verilir. Ülkemizde yer alan Kuzey (Karadeniz dağları) ve Güney (Toros-lar) III. zamanda Tethis denizinde biriken tortulların kıvrılması sonucu oluşmuşlardır.


2. Volkanik Dağlar
Yerin derinliklerindeki kızgın ve erimiş durumdaki magmanın, yer kabuğu içindeki boşluklara sokulması veya yeryüzüne çıkması faaliyetlerine volkanizma denir.
Ülkemizde volkanik hareketler daha çok III. zaman sonlarında ve IV. zaman başlarında oluşmuştur. Volkanik dağların çoğu D. Anadolu ve İç Anadolu
bölgelerinde yer alır. Sebebi ise bu bölgede kırıkların ve kırıklı yapının fazla olmasıdır.


Volkanik dağlar:
* İç Anadolu'da Q Erciyes, Melendiz, Hasan dağı, Karadağ, Meke.
* D. Anadolu'da D Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Tendürek, Süphan, Nemrut, Aladağlar
Volkanik dağlar genellikle K.doğu- güneybatı doğrultulu azalmaktadırlar. Ayrıca Batı Anadolu'da (Ege) Kula ve Yunt dağlarıda ülkemizin en genç volkanik arazilerin bulunduğu sahalardır.
Türkiye'de en son gerçekleşen volkanik faaliyet Nemrud dağıdır ve 15. yy'a kadar devam etmiştir.
Hatay- Hassa, Nevşehir-ürgüp, Kars- Ardahan civarında volkanizma sonucu oluşmuş tüf platoları vardır.


B. TÜRİYE'NİN PLATOLARI
Akarsular tarafından derince yarılmış, hafif engebeli yüksekte kalan düzlüklere plato denmektedir. Ülkemiz, genel anlamda bir plato görüntüsü
sergilemektedir. Türkiye'deki platoların büyük bir bölümü deniz seviyesindeki düzlüklerin, epirojenik hareketlere bağlı olarak toptan yükselmesiyle oluşmuştur.
Platolar oluşumlarına göre üç gruba ayrılır.


a. Karstik Platolar:
Kalkerli kayaların (jips, kayatuzu) oluşturduğu yüksekte kalmış yüzeylerin akarsular tarafından parçalanmasıyla (eritilerek) oluşmuşlardır.
* Güney Anadolu'da (Akdeniz) Taşeli Platosu
* İç Anadolu'da Obruk Platosu
* Güneybatı Anadolu'da Teke Platosu bu şekilde oluşmuş Karstik Platolardır.


b. Volkanik Platolar:
Volkandan çıkan lavların oluşturduğu yüzeylerin akarsularla parçalanması sonucu oluşur. * Doğu Anadolu'da Erzurum- Kars Platosu,
Ardahan Platosu * iç Anadolu'da Niğde- Kayseri Platosu bu şekilde oluşmuşlardır.


c. Peneplenmlş (Yontulmuş) Platolar:
Platoların, akarsu ve seller ile aşındırılarak deniz seviyesine kadar indilmiş eski aşınım şekilleridir. Bazılarının yükseltileri çok azdır. (Çatalca- Kocaeli, Safranbolu gibi)
Bazıları ise tabakaların durumundan (sertliğinden) dolayı fazla aşınamamış, yüksekte kalan platolardır.
* Batı Anadolu'da, Uşak
* Güneybatı Anadolu'da, Menteşe yöresi
* İç Anadolu'da, Cihanbeyli, Haymana, Bo-zok, Uzunyayla
* Güneydoğu Anadolu'da, Gaziantep, Ş. Urfa-Viranşehir, Mardin- Midyat



C. TÜRKİYE'NİN OVALARI
Çevrelerine göne alçakta kalan, akasular tarafından yarılmamış, hafif dalgalı ve geniş düzlükl-lerdir. Ülkemizdeki ovalar yerlerine ve özelliklerine göre iki gruba ayrılır.
1 - Kıyı Ovaları
Akarsuların denize döküldükleri yerde taşıdıkları malzemeyi, akarsu ağzında biriktirmesiyle oluşurlar. Bu tür ovalara delta ovaları ismide verilmektedir. Yükseltileri fazla olmamakla birlikte 0-250 m arasında değişir.


Başlıcaları:
* Çukurova D Seyhan - Ceyhan nehirleri ağ zında,
* Bafra D Kızılırmak ağzında,
* Çarşamba D Yeşilırmak ağzında,
* Silifke Q Göksu ağzında oluşmuşlardır.
Ayrıca Batı Anadolu'da Gediz, Bakırçay, Bü
yûk Menderes ve Küçük Merderes grabenleı
ağzında da delta oluşmuştur.


2. iç Ovalar
Türkiye'nin iç bölgelerinde oluşan ovaların çc ğu, yerkabuğu hareketleri sırasında çöken sahala rın akasular tarafından doldurulmasıyla oluşmuş lardır. Oluşumlarına göre yedi gruba ayrılmaktadı


4. Tektonik (Çöküntü) Ovalar:
Yer hareketleri sırasında çöken kısımlarır akarsular ve sel suları ile doldurulması sonuç oluşmuş ovalardır.
Ülkemizde Tektonik ovalar, Fay zonları ile par; lellik göstermektedir. Tektonik ovalar, Kuzey Anadı lu (Kaf), Doğu Anadolu (DAF) ve Batı Anado (BAF) fay hatlarıyla beraber dağılış göstermekted


Başlıcaları:
* Erzincan, Suşehri, Niksar-Erbaa, Taşov Turhal, Kargı, Tosya, İlgaz, Gerede, Bol Düzce, Adapazarı, Bursa, Pamukova, Kar cabey, Balıkesir. Bu ovalar Kuzey Anadolu Fay hattı üzerim yer alırlar.
* Maraş, Islahiyye- Hassa, Amik, Malatya
DAF hattında yer alırlar. ^ Bakırçay, Gediz, Büyük Menderes, Küç
Menderes Q BAF hattında yeralır. Bolvadin, Dinar, Akşehir, hatların dışındaki tektonik ovalardır.
b. Vadi boyu ovaları: Ülkemizdeki büyük akarsuların boylarında oluşmuş düzlüklerdir. Yer yer genişleyip daralan bu ovalar, akarsuyun özelliklerine bağlı olarak gelişirler. Erzincan'da Karasu vadisinde Tercan Ovası örnek olarak gösterilebilir.


c. Hafif yarılmış birikim ovaları: Bu ovalar daha önceki vadi tabanlarının alüvyonlarla dolması sonucu oluşmuşlardır. Bu dolma sonucunda inişli çıkışlı görüntüleriyle dikkati çeken sübsidans (çökelme) sahalarıdır. Örneğin; Trakya'nın iç kesiminde Ergene Nehri'nin suladığı Ergene Ovası'ndaki alüvyon kalınlığı 6000 m'yi bulur. Orta Anadolu'da Tuz Gölü çanağı, Doğu Anadolu'da İğdır ve Dil
ovaları ile Güney Anadolu'da Çukurova aynı mekanizma ile oluşmuş ovalardır.


ç. Dağ eteği ovaları: Dağ yamaçlarındaki birikinti konilerinin ve yelpazelerinin birleşmesiyle oluşmuş tarım yapılabilen dalgalı düzlüklerdir. Uludağ'ın eteğindeki Bursa Ovası, İç Anadolu'da Sultan Dağları'nın Akşehir'e bakan doğu yamaçlarının önünde gelişmiş olan Akşehir Ovası, özellikle Batı Anadolu grabenlerinin yani enine vadilerinin her iki kenarındaki gelişmiş olan birikinti koni ve yelpazelerinin oluşturduğu sahalar, tipik dağ eteği ovalarıdır.


d. Eski göl tabanı ovaları: İç Anadolu III. Zaman'ın sonlarındaki Miosen'de, sığ göllerin istilâsına uğramıştır. Bu göllerin tabanlarında biriken tortullar, sonradan Neojen göl depolarını oluşturmuşlardır. Bu eski göl tabanı ovalarının en tipik örnekleri Konya, Ereğli, Karapınar ve Tuz Gölü havzalarını çevreleyen dairenin içinde yani Orta Anadolu'da bulunur.


e. Karstik ovalar: Bunlar, genelde kireçtaşlı kayaların bulunduğu karstik bölgelerdeki polye çanakları içinde oluşur. Bu tip ovalara ülkenin güney batısından birçok örnek verilebilir. Teke Yarımadası, Göller Yöresi ve Orta Toroslar üzerinde birçok
karstik ova bulunur. Bunlar içindeki en tipik örnekler şunlardır: Burdur-Antalya arasında Kestel;
Eğirdir Gölü güneyinde Eğirdir-Boğazova-Kovada;
Beyşehir Gölü güneyinde Eynif ve Gembos; Teke Yarımadası'nda Bozova, Korkuteli, Gölhisar, Elmalı ovaları; daha batıda Muğla, Ula, Yerkesik, Tefenni ve Acıpayam ovaları.


f. Lâvların oluşturduğu ovalar: Özellikle volkanlardan çıkan lâv ve tüflerin birikmesi sonucunda oluşmuş volkanik ovalardır. Bu tip ovalar, genelde ülkemizde Doğu Anadolu' da yaygındır. En tipik örnekleri Malazgirt, Muradiye, Çaldıran ve Muş ovalarıdır.


alıntı
Alıntı ile Cevapla
Alt 05 Ağustos 2012, 22:19   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri

TÜRKİYE'DE AKARSULARIN OLUŞTURDUĞU ŞEKİLLER
Yeryüzünün şekillenmesine neden olan dalga, akıntı, buzul ve rüzgârların yanı sıra, en etkili dış kuvvet akarsulardır. Akarsuların etkinliği, çoğunlukla yüksek dağlar, kutup bölgeleri ve çöller dışında kalan alanlarda ön plândadır.
Dünya üzerinde sahip olduğu yeri ve konumu, iklimi ve topoğrafik özelliklerinden dolayı Türkiye, akarsuların egemen olduğu ülkelerdendir. Bu nedenden yurdumuz, çok gelişmiş ve zengin bir akarsu ağına sahiptir. Oluşmuş olan bugünkü akarsu ağı sistemi, jeolojik devirlerden Üçüncü Za-man'ın sonu, Dördüncü Zaman'ın başlarında oluşmaya başlamıştır. Yükselmiş ve tamamen kara haline geçmiş olan ülkemizde, eğimin de artmasıyla akarsular vadilerine derince gömülmüşlerdir. Bu işlevleri günümüzde de sürmektedir. Akarsuların aşınım ve birikiminden oluşan işlevlerinin sürmesinden dolayı ülkemizdeki yeryüzü şekilleri zengin bir durumdadır. Bu nedenle ülkemiz akarsularının aşındırması ile birçok tipte vadi oluşmuştur. Akarsuların oluşturduğu aşınım ve birikim şekilleri iki grupta toplanır:

1. Akarsuların oluşturduğu aşınım şekilleri:
Akarsuların aşındırması; akarsu havzasındaki kaya yapısına, tabakaların durumuna, yatağında taşıdığı su miktarına, yatak eğimine, akarsuyun hızına, taşıdığı yük miktarına bağlıdır. Örneğin; suyu fazla bir akarsu, eğimi yüksekçe olan bir yatakta
hızla akıyorsa, aşındırma gücü fazladır, denebilir. Bunun tersi olursa yavaş akan, suyu az bir akarsuyun aşındırma gücü zayıftır. Ülkemizde akarsuların çoğunun aşındırma gücü, debisindeki değişikliğe bağlı olarak mevsimler arasında önemli farklılıklar sunar. Özellikle ilkbahar ayları suların en yüksek olduğu ve aşındırma gücünün en fazla olduğu dönemdir. Türkiye'de yüksek dağ alanlarının çok fazla olması nedeniyle akarsu aşındırması ön plânda bulunmaktadır. Ülkemizde akarsu aşındır-masıyla oluşan birçok vadi tipi oluşmuştur. Vadi, bir yatak ve bunun iki yanında eğimli yamaçların yer aldığı yeryüzü şekillerinden birisidir. Bunlar, içine akarsuların da yerleşebildiği uzun oluklardır. Vadiler, aşındırma ile yana doğru ve derine doğru gelişebilirler. Ayrıca, yana doğru aşındırma sonucunda akarsular, vadilerini bir diğer akarsu havza-sıyla yapmış olduğu sınır olan su bölümü çizgisine kadar uzatabilirler.
Derine aşındırmanın fazla olduğu yerlerde oluşan dar, derin ve dik yamaçlı vadilere boğaz vadi adı verilir. Ülkemizdeki boğazlar daha çok sert kayalar içinde açılmışlardır. Bu tür boğazlara yarma vadi denir. Özellikle ülkemizde kuzeyin önemli akarsuları olan Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak ve Çoruh nehirleri, Anadolu'nun kuzeyindeki dağları yararak birçok boğaz ve yarma vadi oluşturmuşlardır. Yine Doğu Anadolu Bölgesi akarsuları (Karasu, Murat, Fırat ve Dicle) ve güneyde Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin oluşturduğu vadilerde birçok boğaz oluşmuştur.
Bazen boğazların kenarında yamaçlar basamak basamaktır. Böyle basamak profili gösteren ve yatay tabakalar içinde açılmış boğazlara kanyon denir. Ülkemizde kanyonların en tipik örneklerine Torosların yatay yapılı kireç taşlı arazileri içinde rastlanır. Örneğin, Göksu Nehri Taşeli Plâto-su'nun kireç taşları içerisinde kanyon biçiminde derin boğazlar oluşturmuştur. Bazı vadilerin enine profili V şeklinde ve alüvyal tabandan yoksundur. Bu tip vadilere kertik ya da çentik vadi denir. Özellikle Kuzey Anadolu Dağları'nın ve Torosların denize bakan yamaçları üzerinde kurulmuş örneğin; Kuzey Anadolu'da Fırtına Deresi, Solaklı Deresi, İkizdere; Güney Anadolu'da Aksu Çayı, Manavgat Çayı, Tarsus Çayı gibi, birçok akarsu vadisi dağların epirojenik stilde yükselmelerine dayalı olarak gençleşmelerinden dolayı V şeklinde oluşmuşlardır. V şekilli çentik vadiler, yana aşındırmanın fazla olduğu ve yamaçların yatıklaştığı yerlerde vadi profili genişler ve basık bir profil görünümünü sunan yatık yamaçlı vadiler oluşur.

Yatık yamaçlı vadilerin tabanlarının taşınan alüvyonlarla doldurulması sonucunda ve yamaçlarının da aşınımla iyice yatlaştırılmasıyla alüvya! tabanlı vadilere dönüşürler. Ülkemizdeki akarsuların büyük birçoğunun denize ulaşmadan önce ağız kesimindeki vadi profili bu şekli almıştır. Bunun yanı sıra bir akarsu vadisini, biri sert diğeri yu muşak iki farklı dirençteki kayanın birleştirdiği yer de kazıp derinleştirir ise sonuçta yamaçlarındar biri daha dik, diğeri yatık olur. Bu bakımdan, ya maçları farklı eğim değeri gösteren vadiler asimet rik vadi denir. Ülkemizde bunlar, değişik dirençte ki kayaların yer aldığı hemen hemen tüm vadile üzerinde lokal olarak görülür (Şekil 1)
Yukarıda sözü geçen aşınım şekillerinden vac lerin yanı sıra; killi-tüflü yamaçların yüzeysel selenmelerle derine yarılması sonucunda kötü ara anlamına gelen kırgıbayır (badlands) denilen ş killer ve peri bacaları oluşur. Ülkemizde İç Anadlu'daki Ürgüp-Göreme yöresinde peri bacaları bulunur.


Ayrıca akarsu yataklarında eğimin birden azaldığı ve suyun birden çağlayanlar ve şelâleler yaparak düştüğü yerlerde bir çukur gelişir. Bu çukura dev kazanı ismi verilir. Bunlar, akarsu aşındırması sonucunda gelişirler. Ülkemizde Akdeniz Bölge-si'nde Düden Çayı ve Manavgat Çayı üzerinde birçok örneği bulunur. Dev kazanın olduğu her yerde şelale bulunur, ancak her şelalenin olduğu yerde dev kazanı oluşmaz.
Başta akarsular olmak üzere diğer dış kuvvetlerin, yeryüzünü aşındırması sonucunda yükseltileri neredeyse deniz seviyesine kadar indirilmiş, inişli-çıkışlı, dalgalı düzlükler oluşur. Bunlara peneplen (yontuk düz) denir. Ülkemizde milyarlarca yıllık I. Zaman arazileri özellikle akarsu aşınımıyla düz ya da düze yakın yüzeylere sahip peneplenlere dönüşmüşlerdir. Ancak daha sonraki tektonik hareketlerin etkisiyle yükselmiş olan peneplen arazileri içine akarsular gömülerek V şekilli, genç, çentik vadiler oluşturmuşlardır. Ülkemizdeki peneplenlerin en tipik örneği, Çatalca ve Kocaeli platoları üzerinde yayılan peneplen alanıdır.

2. Akarsuların oluşturduğu birikim şekilleri:
Akarsuların taşıdığı çeşitli boyuttaki kil, kum, çakıl gibi maddeler, dağ eteklerinde ve ovalarda akarsuyun gücünün azalması ya da akarsuyun yükünün artması sonucu biriktirilir. Yükün bir akarsu tarafından taşınamayan kısmı yatakta çökelir. Bu çökelme etkinliği sırasında iri unsurlar olan blok ve çakıllar, ilk çökelenlerdir. Daha sonra ve geç çökenler ise, kumlar ve suda asılı olarak taşınan mil, kil gibi ince unsurlardır. Sözü geçen bu unsurların çökeltilmesi ile birçok akarsu biriktirme şekli oluşur:
Birikinti konileri: Eğimli yamaçlardan inen sellerin ve derelerin suları bir düzlüğe vardığında hızları birden azalır, oraya kadar sürükleyerek taşıdıkları kaya parçaları ve onların kırıntılarını dağ eteğinde koni şeklinde yığarlar. Bu koni şeklindeki birikinti şekillerine birikinti konisi denir. Eğer bunların topoğrafik eğim değeri 10°den büyükse birikinti konisi; 10°den küçük ve nispeten cılız bir akarsu tarafından bu malzeme taşınıyorsa o zaman da birikinti yelpazesi adını alırlar. Ülkemizde birçok kentimiz birikinti koni ve yelpazeleri üzerinde kurulmuşlardır. Kayseri'nin Yeşilhisar, İsparta'nın Senir-kent, Konya'nın Akşehir ve bir de Bursa kentleri bunların birkaçıdır.
Dağ eteği ovaları: Yan yana yer alan birikinti koni ve yelpazelerinin birkaçının taşıdıkları materyalleri dağın eteğinde çökeltmeleri ve bunların birleşmesi sonucunda oluşan ovalardır. Bursa ovası, Dörtyol-İskenderun arasındaki kıyı ovası bu ovalara örnek oluştururlar. Buralarda tarım yapılabilmektedir.
Dağ içi ovaları: Bunlar dağ içlerinde, özellikle eğimin azaldığı yerlerde oluşan birikimler sonucunda oluşan ovalardır. Ülkemizdeki dağ alanları üzerinde çok görülürler. Erzurum ve Erzincan ovaları bunlara örnektir.
Taşkın ovaları: Taban düzeyinde akarak deniz seviyesine yaklaşan akarsuların ağızlarında ya da aşağı kesimlerinde oluşmuş ovalardır. Taban seviyesine ulaşması nedeniyle akarsuların eğimleri, hızları ve taşıma güçleri çok azalır. Buralarda oluşan geniş tabanlı alüvyal dolgulu ovalara taşkın ovası ya da taban seviyesi ovası adı verilir. Akarsular bu tabanlarda menderesler çizerek akarlar, yer yer taşarak taşkınlara neden olurlar. Bazen de yataklarını değiştirirler. Ülkemizdeki birçok akarsu, denize kavuşmadan bu şekilde bir birikim sonucunda taşkın ovaları oluştururlar. Sakarya'nın Adapazarı Ovası, Seyhan ve Ceyhan'ın oluşturduğu Çukurova, Batı Anadolu'da çöküntü alanlarında yer alan ovalar bunlara örnek oluşturabilir.
Deltalar: Akarsuların deniz veya göllere ulaştıkları kesimlerde taşıdıkları malzemeleri akasu ağızlarında biriktirmesiyle oluşur. Taban seviyesi ovalarından farkı, deltaların deniz içinde de birikme yapmalarıdır. Seyhan, Ceyhan, Meriç, Kızılırmak, Yeşilırmak'ın deltaları ülkemizin tipik delta örnekleridir. Deltalar, denize doğru ilerleyerek gelişirler ve büyürler. Ancak bu gelişim için kıyıda kuvvetli akıntı olmaması gerekir. Örneğin; üzerinde eski bir liman olan Truva kentinin kurulu olduğu Biga Yarımadası üzerindeki Kara Menderes Çayı, Çanakkale Boğazı çıkışındaki deniz akıntılarına
yenilerek denize doğru ilerlemesi sürerken durmuş ve burada üçgen şekilli delta denize doğru gelişememiştir.

AKARSU AŞINDIRMASI-BİRİKTİRMESİNİN BİRÜKTE GÖRÜLDÜĞÜ ŞEKİLLER
Taraçalar (sekiler): Bunlar, vadilerin yamaçlarında basamak şeklinde yüksekte kalmış akarsuların eski taban parçalarıdırlar. Genellikle iklim değişiklikleri, alanın yükselmesi ya da denizin alçalması sonucunda taraçalar oluşurlar. Taraçalar, geniş yatağına alüvyonlarını yaymış olan bir akarsuyun, tekrardan canlanarak, yatağını kazmaya başlaması ve derinleştirmesiyle oluşurlar. Ülkemizde dağ alanları dışındaki vadilerde akarsu taraçaları daha çok görülürler.
Menderesler: Akarsuyun yatak eğiminin azaldığı yerlerde, yana aşındırma sonucu oluşan büklümlerdendir. Menderesler yapan bir akarsuyun akış hızı az, uzunluğu ve yana aşındırması fazladır.
Örnek: Büyük-Küçük Menderes.

alıntı
Alıntı ile Cevapla
Alt 05 Ağustos 2012, 22:19   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri

TÜRKİYE'NİN KARSTİK ŞEKİLLERİ
Kireç taşı, alçı taşı, kaya tuzu gibi eriyebilen tortul kayaçların bulunduğu alanlarda, karbon di-oksitli suların bu kayaçları kimyasal yoldan eritmesi suretiyle oluşan çözünme ve çözünen maddelerin tekrar çökelerek birikmesi sonucunda oluşan şekillere karstik şekiller denir. Bu nedenle karstik şekillerin gelişebilmesi için eriyebilen kayaların varlığına, yer altı suları ve kaynakların işlevlerine, nemli bir iklimin olmasına ihtiyaç vardır. Bu koşulların gerçekleştiği alanlarda, yer üstü ve yer altında çok çeşitli karstik şekiller oluşabilir. Türkiye'de yaygın olarak gelişmiş karstik şekiller daha çok kireç taşları üzerinde görülür. Diğer çözünebilen ka-yaçlardan alçı taşı (jips), kaya tuzu ve tebeşir araziler üzerinde oluşan şekiller çok kısa ömürlüdür.
Türkiye'de karstik şekiller Güney Anadolu'da Toroslar üzerinde görülürler. Teke Yarımadası,
Göller Yöresi, Taşeli Platosu ve Güneydoğu Toroslar zengin ve tipik karstik şekillerden dolin, uvala, polye ve mağaraların bulunduğu sahalardır. Bunların dışında Batı Karadeniz Bölümü'nde Zonguldak, Kastamonu, Bartın çevreleri, Kocaeli Yarımadası, Konya yöresi, İstanbul batısı, Kırklareli Demirköy, Bursa çevreleri çeşitli karstik şekillerin bulunduğu sahalardır. Sivas ve Çankırı çevresindeki jipsli alanlarda erime çukurluklarına rastlanır. Ayrıca Erzincan çevresinde de karstik yapılı şekillere rastlamak mümkündür.

1. Erime (Çözünme) ile Oluşan Karstik Şekiller:
Bunlar, yer altı sularının ve kaynak sularının karstik kayaları kimyasal yoldan eriterek çözünmeye uğratmasıyla oluşan şekillerdir. Erime sonucu bunlar yeryüzünde çukurluklarla temsil edilirler. Ülkemizde en yaygın çözünme ile oluşan karstik şekiller kalsiyum karbonattan oluşan kireç taşlı arazilerde görülür. Yer üstünde görülen en tipik şekilleri küçükten büyüğe doğru lapya, dolin, obruk, uvala, polye olarak sıralanır. Ayrıca kuru, kör, çıkmaz vadilerde görülür. Tüneller, doğal köprüler ve mağaralar ise yer altında bulunan karstik şekillerdir.
Lapyalar: Kireç taşı yüzeylerinde görülen, yük sekliği ve derinliği bir metreyi aşmayan, erime oluk oyuk ve deliklerinden oluşan en küçük karstik şekil lerdir. Yüzeysel sellenme sularının kireç taşlı yüzey leh çözündürmesi sonucunda oluşurlar. Hemen türr kireç taşı karstının görüldüğü yerlerde rastlanar mikrokarstik şekillerdir. Oluklu, delikli, çatlaklı, ba samaklı, menderesti, kazan şekilli, sivri, basık gib kireç taşının bulunduğu konuma ve eğimine dayal olarak birçok türü vardır.
Dolinler: Lapyadan daha büyük olan karstil şekillerdir. Kireç taşlı sahalarda suyun kireci çö zündürmesi sonucunda oluşan birkaç metre derin liginde, birkaç metre ile birkaç on metre arasınd; çaplarda olabilen daire veya elips şekilli küçük ka palı karstik çukurluklardır. Dolinler, ülkemizde Tc roslar ve Küre Dağlarının kireç taşlı alanlarında çok yaygındır. Ayrıca Taşeli Platosu en yaygın gc rüldüğü yerlerdir.
Obruklar: Kısmen yüzeydeki kireç taşlarının çözülmesi, kısmen de yer altındaki mağara tavanlarının çökmesiyle oluşan, baca ya da kuyu şeklindeki çukurluklardır, iç Anadolu'da özellikle Tuz Gölü güneyinde ve Silifke doğusunda obruklara rastlanır. Özellikle adını aldığı "Obruk Platosu" üzerinde Kızören, Timraş, Çıralı'nın deniz adlarıyla anılan, içlerinde bir kısmında su da bulunan obruklar bulunur. Ülkemizde turistik açıdan önemli Cennet ve Cehennem obrukları ise Silifke'de bulunur. Akseki'de de derin obruklar vardır. Kırşehir'de de bir obruk bulunur. Konya'da Kızılören obruğu vardır. (Şekil 2).

Şekil2 : Tuz Gölü'nün güneyindeki Kızören obruğu blok diyagramı
Uvalalar: Karstlaşmanın devamında dolinler gittikçe genişler, büyür ve bileşebilirler. Uvalalar dolinlerin birleşmesiyle oluşan dar ve uzun, birkaç yüz metre olabilen karstik çözülme çukurlarıdır. Uvalalara Batı ve Orta Toroslarda rastlanır. Tabanlarında tarım yapılabilmektedir.
Polyeler: Kireç taşlı alanlarda tektoniğinde etkisiyle çökme ve çözünme sonucunda oluşmuş, en büyük kapalı çukurluklardır. Boyutları itibariyle birkaç kilometre genişlik ve uzunluğa sahiptirler. Genelde birbirine yakın uvalaların birleşmesiyle de oluşabilirler. Anadolu'nun güneybatısında özellikle Göller Yöresi'nde, Teke Yarımadası'nda ve Muğla-Fethiye çevrelerinde tipik polye örneklerine rastlanır. Beyşehir Gölü güneyinde Gembos ve Eynif polyeleri; içinden Antalya-lsparta kara yolunun geçtiği Kestel polyesi;
Eğirdir Gölü ile Kovada Gö-lü'nü birbirine bağlayan dar olukta gelişmiş Boğa-zova polyesi, hatta Eğirdir ve Kovada göllerinin çanakları; Teke Yarımadası'nda Elmalı, Korkuteli, Bozova, Bademağacı; daha batıda Muğla, Ula, Yerkesik polyeleri; Eşen Çayı'nın yukarı kesiminde Seki Polyesi; Orta Toroslarda Mut'un kuzeydoğusunda Kızılova polyesi; Suğla ve hatta Beyşehir Gölü çanaklarının bulunduğu alanlar ülkemizin belli başlı polyeleridir. Polye, uvala ve dolinlerin tabanları genellikle alüvyon ya da terra rossa ile kaplı olabilir. Bu çanaklara düşen yağmur suları ile, polyelere çevresinden ulaşan akarsular, bunların tabanlarındaki subatan ya da düden denilen karstik doğal kuyulardan yer altına sızarlar. Ancak ülkemizde de görüldüğü ve yukarıda sayıları polye tabanlı göller gibi, düdenler geçirimsiz unsurlarla tıkandığında polye tabanlarını su basabilir, bu alanlar birer göle dönüşebilir. Bunyarın birkaçı: Eğirdir, Süple, Salda, Beyşehir.
Çözünme sonucunda yeryüzünde yukarıda anlatılan karstik şekiller gelişebildiği gibi, yer altı sularının fiziksel ve kimyasal yollardan etkisiyle yer altında da karstik şekiller gelişebilir:
Tüneller, doğal köprüler ve mağaralar: Kireç taşı ve travertenlerin çözünmesiyle doğal köprü ve tüneller gelişebilir. Silifke'nin kuzeydoğusunda Göksu Nehri üzerindeki Yerköprü doğal bir tüneldir. Antalya kuzeyindeki Düden suyu, Manavgat Çayı'nı besleyen Dumanlı önemli yer altı ırmaklarıdır. Aynı şekilde Eğirdir'den yer altına sızan sular, yer altı kanallarını izleyerek Aksu ve Köprüçay havzalarından tekrar yeryüzüne çıkarlar.
Erimeli kireç taşlarının bulunduğu sahaların en önemli şekillerinden birisini mağaralar oluşturur-. Mağaralar; kireç taşlarının kimyasal yoldan çözünmesiyle oluşabileceği gibi yer altındaki boşluklarda bulunan galerilerin yer altı sularının fiziksel yoldan yaptığı hidrolik etkiler sonucunda da oluşabilir. Mağaralardan; turizmin yanı sıra mağaralarımızdan meyve, peynir depolama, kültür mantarı yetiştirilmesinde ve hayvan barınağı olarak yararlanılır. İstanbul'daki Yarımburgaz Mağarası ile Atalya'daki Karain Mağarası tarih öncesinde insanlar tarafından barınak olarak kullanılmıştır. Türkiye'nin en uzun mağarası 6600 m uzunluğunda An-talya'daki Tilkiler Düden Mağarası; en derin mağarası ise yeryüzünden -1190 m derinliğe inen Anamur'daki Toroslar üzerinde Çukurpınar Düden Ma-ğarası'dır. Antalya'da Damlataş, Dim; Burdur'da İnsuyu, Manavgat çevresinde Dumanlı ve Düden mağaraları, Zonguldak'ta Cumayanı, Sofular, Al-tınbeşik, Kastamonu'da llgarini ve Dağlı Düdeni mağarası; Kırklareli Demirköy'de Dubnisa, Bursa güneybatısında Ayvaini, Gümüşhane'de Karaca, Tokat'ta Ballıca mağaraları ülkemizin turizme açılmış önemli mağaralarıdır. Ayrıca, kireç taşlarının bulunduğu kıyılarımızda birçok deniz mağarası vardır (Şekil 3).

Başlıca karst şekilleri

2. Çökelme ile Oluşan Karstik Şekiller Travertenler karstik kaynaklardan çıkan kireçli suların kireci çökeltmesi sonucunda oluşan yeryüzü şekilleridir. Kirecin çökelmesinin nedeni Kalsiyum Karbonatın uçmasıdır. Örneğin; Toroslardan çıkan Kırkgöz kaynakları aracılığıyla kirecin çökelmesi Antalya Travertenlerini oluşturmuştur. Antalya kenti bu travertenler üzerinde gelişmiştir. Yurdumuzun bir başka tipik travertenleri Denizli'deki Pamukkale Travertenleridir. Bunlar, 35°C sıcaklığındaki kaynaklardan çıkan kireçli suların çökelme-siyle oluşmuş, yaklaşık 400-500 m yüksekliğinde bir yamacı kaplarlar ve onlarca traverten havuzu oluşturmuşturlar (Şekil 4). Denizli'de Karahayıt,


Denizli'deki Pamukkale travertenleri Van'da Muradiye, Bursa'da Çekirge, Erzincan'da Gürlevik travertenleri ile Bolu travertenleri diğer önemli traverten alanlarımızdır.
Ayrıca, Konya yöresinde Tuz Gölü güneyinde bazı kaynaklar çevresinde küçük volkan konilerine benzer traverten çökeltileri oluşmuştur. Bunlara traverten konileri adı verilir.
Bir de mağaraların çatlak sistemlerine dayalı olarak tavanlarından damlayan sulardaki kirecin üstüste yığılarak çökelmesi sonucunda damla taşlar oluşur.
Sarkıtlar, mağara tavanlarında oluşurlar. Mağara tavanlarındaki çatlaklardan sızan kireçli sulaı aşağıya doğru damlar. Bu sırada karbon dioksil uçar ve buharlaşan suyun içindeki kalsiyum karbonat (CaC03) çökelir. Böylece yer çekiminin tesiriyle tavandan yere doğru sarkıtlar gelişir. Sarkıtlardan damlayan suların içindeki kalsiyum karbonat düştüğü yerde üstüste birikerek dikitleri oluşturur lar. Mağaralarda zamanla sarkıt ve dikitlerin birleş mesiyle sütunlar oluşabilir. Ülkemizde işlevini vt yer altı drenajı ile ilişkisini sürdüren tüm mağara larda damla taş gelişimi devam etmektedir.

alıntı

Alıntı ile Cevapla
Alt 05 Ağustos 2012, 22:20   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri

TÜRKİYE'DE BUZULLARIN OLUŞTURDUĞU YER ŞEKİLLERİ

Bugün içinde bulunduğumuz son jeolojik devi olan Dördüncü Zaman (Kuaterner)ın ilk yansır oluşturan Buzul Çağı (Pleistosen)nda iklimin gü nümüze oranla daha soğumasına veya ısınması na bağlı olarak iklim değişiklikleri oluşmuştur. Bu bakımdan dört büyük buzul devri, dörtte buzul arası devri yaşanmıştır. Buzul devrinde, yeryüzünde sıcaklığın genelde azalmasına dayanarak örneğin Avrupa'da Alp dağlarının eteklerine kadar düzlük sahalar ve dağlar buzullarla kaplanmış; deniz ve okyanusların seviyesi ise birkaç metre alçal-mıştır. Buzul arası devrelerde ise buzullar erimiş okyanus ve denizlerin seviyesi yeniden günümüzdeki seviyelerine göre birkaç metre yükselmiştir. İklimde oluşan bu değişimlerden ülkemizde etkilendiği gibi özellikle Buzul Çağı (Pleistosen)nın dördüncü ve son buzul döneminde (Würm) ülkemizdeki yüksek dağlar buzullarla kaplanmıştır.

Buzullar, yüksek dağları ve kutup bölgelerini şekillendiren başlıca dış etkenlerdir. Bu alanlarda yağışlar kar şeklinde olur. Ancak sıcaklık çok düşük olduğundan yağan karlar, kısmen eriyemeden üst üste yığılır. Yıl boyunca ortadan kalkmayan bu karlara toktağan ya da sürekli karlar denir. Bunların başladığı yere ise sürekli kar sınırı adı verilir. Bu sınırın yüksekliği sıcaklık ve kar yağışı değerlerine bağlı olarak değişir. Bu sınır, örneğin tropikal kuşak dağları üzerinde 5000-6000 m arasından geçerken, Kuzey Kutup Bölgesi'nde 500 m, Güney Kutup Bölgesi'nde ise 0 m yani deniz seviyesinden başlar. Türkiye'de sürekli kar sınırı, batıdaki dağlar üzerinde 2200-2400 m'lerden başlar. Bu seviye karasallığa bağlı olarak ülkemizin doğusuna ve iç kısmına gidildikçe yükselmektedir. Karadeniz Bölgesi'ndeki kıyı dağları üzerinde 2500 m, İç Anadolu'da 3500 m, Doğu Anadolu'da 4000 m'lerden geçer. Türkiye'de buzullara bugün ancak sürekli kar sınırını geçen bazı dağlar üzerinde rastlanır. Türkiye'de buzulların bulunduğu dağlar şunlardır: Güneydoğu Toroslar'ın Hakkâri dağlık kütlesi üzerindeki Buzul (Cilo) Dağ, Orta Toros-lar'da Aladağ ve Bolkar Dağları, Doğu Karadeniz Dağları'ndan Kaçkar, Üçdoruk (Verçenik) Dağı, Orta Anadolu'da Erciyes Dağı, Doğu Anadolu'da Süphan Dağı ve Büyük Ağrı Dağı'dır. Bu dağlarımızın özellikle kuzey yüzlerinde buzullar çeşitli tiplerde bulunur. Büyük Ağrı üzerinde zirveyi takke şeklinde kaplayan bir örtü buzulu vardır. Bu buzuldan aşağıya doğru yaklaşık 10 buzul dili sarkar. Hakkâri Dağlık yöresinde Buzul (Cilo) Dağı üzerinde birkaç vadi buzulu ile birçok sirk buzulu bulunur. Aladağlar, Bolkar, Erciyes ve Süphan buzulları küçük sirk buzulları şeklindedirler.

Dördüncü Zamanın ilk devresi olan buzul çağında Türkiye'de buzullar bugünkünden çok daha geniş sahalar kaplamışlardı. Hatta yüksek dağ alanlarında yer alan vadilerde çeşitli uzunlukta vadi buzulları oluşmuştu. Bugün o devirden kalma buzullaşma izlerini ülkemizin birçok dağında görmek mümkündür. Bu izlere Batı, Orta ve Güneydoğu Toroslarda, Göller Yöresi'nde Davras, Barla, Dedegöl ve Sultan Dağlarında, tüm Karadeniz Dağları'nda, Doğu Anadolu'da Mercan Dağları, Keşiş Dağı, Mescit Dağı, Yalnızçam Dağı, Bingöl Dağı, Marmara Bölgesi'nde Uludağ'da rastlanır. Bu izlerin bir kısmı buzul aşındırma şekilleri (sirkler, sirk gölleri, hörgüç kayalar, piramidal zirveler ve U şekilli vadiler), bir kısmı ise buzul biriktirme şekilleri (farklı buzul taşlardan oluşan moren setleredir.


alıntı

Alıntı ile Cevapla
Alt 05 Ağustos 2012, 22:20   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri

TÜRKİYE'DE RÜZGÂRLARIN OLUŞTURDUĞU ŞEKİLLER
Yeryüzünü şekillendiren etkenlerden birisi de rüzgârlardır. Rüzgârların yeryüzünün şeklini değiştirebilmesi, yarı kurak bir iklimin varlığına, bitki örtüsünün çok az ve seyrek oluşu ile hızına bağlıdır. Bunların yanı sıra kayaların fiziksel parçalanma sonucunda daha küçük boyutlu toz, kum, çakıl gibi gevşek unsurlardan oluşan maddelere dönüşmüş olmalıdır. Aynı zamanda zeminin kuru ve gevşek unsurlarının birbirlerine tutturulmamış olması da gerekir. Rüzgâr bu gevşek maddeleri havalandırarak taşır. Taşıdığı maddeleri sert yüzeylere çarparak aşındırır ve gücünün azaldığı ya da bittiği yerde biriktirir. Rüzgârlar; ülkemizdeki yarı kurak, delta ve alçak kıyı alanlarında çeşitli şekiller oluşturmuştur. Yıllık ortalama 100 mm'nin altında yağışa sahip kurak alanlara çöl denir.

Çöller, rüzgârın aşındırma ve biriktirmede egemen olduğu alanlardır. Ülkemizde çöl özelliği gösteren böyle bir alan yoktur. Ancak yarı kurak koşulların hüküm sürdüğü ve bitki örtüsünden yoksun ya da tahrip edilmiş alanlar vardır. İç Anadolu Bölgesi'nde Tuz Gölü güneyindeki Karapınar çevresinde, Kayseri'ye bağlı Develi-Sultansazlığı'nda, Batı Anadolu'da Akhisar ve Akselendi ovasında, Doğu Anadolu'da İğdır Ovası'nda yalnızca rüzgârın biriktirme şekillerinden olan kumullar bulunurlar. Sultansazlığı dışında kalan yerler tarım alanlarıdır. Bu tarım alanlarında setleme ve otlama-ağaçlandırma yapılarak kumul aşındırması ve ilerlemesi engellenmiştir.

Ülkemizdeki kara kumullarının yanı sıra, alçak kıyılarımızdaki plâj ve deltalarda kıyı kumullarına rastlanır. Bunlar; İğneada, Kumköy (Kilyos), Şile, Ketken sahilleri, Sakarya nehri ağzı-Karasu arası, Sinop'ta Sarıkum, Karabiga-Gönen deltası arası, Karacabey kuzeyinde Kocasu deltası, Kızılırmak deltası, Yeşilırmak deltası, İzmir'de Çeşme ve Ala-çatı plajları, Antalya çevresindeki kıyılarda, Göksu deltası, Çukurova deltası kıyılarında görülür. Kıyılarımızdaki kumsallarda dalga ve akıntıların taşıyıp getirmiş olduğu kumlar, rüzgârlar tarafından kıyı bölgesinden içerilere doğru taşınarak kumul sırtları ve tepeleri oluşturmuştur. Bunlardan hareketli kumulların üzeri genelde çıplak, hareketsiz, sabit kalan ölü kumulların üzeri ise kum sazları ve otlarla kaplıdır.

alıntı
Alıntı ile Cevapla
Alt 05 Ağustos 2012, 22:20   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri

TÜRKİYE'DE DALGA VE AKINTILARIN OLUŞTURDUĞU ŞEKİLLER
Yeryüzünün şeklini değiştiren dış etkenlerden birisi de dalga ve akıntılardır. Dalga ve akıntılar, deniz ve göl kıyılarını şekillendirir. Akarsular, çözülme, kütle hareketleri ve su yosunları gibi canlılar kıyıların şekillenmesini etkiler. Ayrıca insanlar da iskele, liman, balıkçı barınağı, deniz feneri, tersane, dalgakıran, su ürünlerinin üretme ve yetiştirme tesisleriyle kıyıların şeklini değiştirirler. Moloz, toprak, cüruf, çöp atık ve artıklar da kıyıların şeklini değiştiren etkenlerdir.

Türkiye kıyılarının aşınımında en önemli etken olan dalgalar, akıntılarla birlikte kıyılarda, taşıma ve biriktirme işlevi görür. Bu nedenle dalgaların dik ve derin kıyıları aşındırması ile falezler (yalıyarlar), falezlerin önlerinde de dalga aşınım düzlükleri oluşur (Şekil 5)
Dağların kıyıya paralel uzandığı Karadeniz ve Akdeniz kıyılarımızda, diğer kıyılarımıza oranla falezler daha fazla görülür. Doğu Karadeniz'de Sarp-Samsun kıyıları ve Batı Karadeniz'de Sinop-Karadeniz Ereğlisi arasındaki İne-bolu-Cide kıyılarında, ayrıca Akçakoca ve Şile kıyıları, İstanbul Boğazı'nın her iki yakası, Tekirdağ kıyıları, Biga Yarımadası'nın batı kıyıları, Çeşme, Datça, Bozburun, Bodrum, Teke Yarımadası'nın kıyıları, Antalya çevresi, Alanya-Silifke arasındaki özellikle Alanya-Gazipaşa arası kıyılar ve ayrıca Silifke-Mersin arasındaki kıyılar yüksek kıyıların ve falezlerin görüldüğü alanlardır. Dalga-akıntı iş birliği ile taşınarak biriktirme yoluyla alçak ve sığ kıyılarda kıyı setleri, kıyı okları, kıyı kordonu ve tombolo gibi bağlama setleri, deltalar oluşur. Bunların gerisinde kıyı setlerinin oluşturduğu kıyı set gölleri (lagün), rüzgârların oluşturduğu kıyı kumulları bulunur. Alçak plajların önünde ve gerisinde gelişen kıyı setleri plajların genişlemesine yol açar. Ülkemizde akarsu ağızlarındaki alçak alanlarda plajlar yer alır. Bunların yanı sıra Karadeniz kıyılarımızda Sinop, Ayancık, Cide, İnebolu, Akçakoca, Karasu, Ağva, Şile, Kumköy, Ormanlı, Yalıköy, Kıyıköy ve İğneada; Marmara kıyımızda Tekirdağ-Kumbağ, Şarköy, Karabiga-Gönen deltası arası, Erdek, Kocasu deltası, Kumla; Ege kıyılarımızda Enez-Mecidiye arası, Saros körfezi güney kıyıları, Ayvalık, Dikili, Foça, Kuşadası, Altınkum, Güllük, Bodrum, Datça, Marmaris; Akdeniz kıyılarımızda Fethiye, Ölüdeniz, Belceğiz, Kalkan, Kaş, Kemer, Antalya, Side, Alanya, Gazipaşa, Anamur,Silifke, Mersin, Yumurtalık, Dörtyol-İskenderun arası kıyılar ülkemizin önemli plâj alanlarıdır. Bir buruna bağlı olarak birçok kıyılarımızda kıyı oklarının geliştiği görülür. Bunların daha da gelişerek bir körfez ya da koy ağzını kapatmasıyla kıyı kordonları oluşmuş, gerilerinde de kıyının bir setle kapatılmış olması dolayısıyla lagünler gelişmiştir. Marmara denizi kuzeyinde Küçük Çekmece ve Büyük Çekmece gölleri böyle gelişmiş lagünlerdir. Bağlama setlerinden, adayı karaya veya adaların dalga ve akıntılarla taşınan malzemelerle birbirine bağlanmasıyla tombolo oluşur.

Marmara denizinin güneyinde eski bir ada olan Kapıdağ'ı Anadolu'ya bağlayan Belkıs tombolosu böyle bir bağlama setidir. Ayvalık çevresindeki adalar yine birbirleriyle bu şekilde sonuçta da karaya bağlıdırlar. Kıyı birikim şekillerinden bir diğeri olan deltalar ülkemizin önemli tarım alanlarından-dır. Karadeniz kıyılarımızda Kızılırmak deltasında-ki Bafra Ovası, Yeşilırmak deltasındaki Çarşamba Ovası; Akdeniz kıyılarımızda Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin oluşturduğu Çukurova en tipik örneklerdir. Ayrıca Batı Anadolu çöküntü (graben) alanlarının ağzındaki Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes deltaları, bir de Enez'deki Meriç deltası, Marmara denizinde Hersek, Gönen, Kocasu deltaları; Akdeniz'de Göksu ve Asi deltaları diğer önemli delta örnekleridirler. Bunların tamamının kıyı gerisinde lagünleri de bulunur.

Son buzul döneminden sonra (günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önce), sıcaklığın artışına bağlı olarak buzullar eridiğinden bütün dünya kıyılarında deniz seviyesi yükselmiştir. Bu yükselme sonucunda ülkemiz kıyıları da boğulmuş kıyılar grubuna girmektedir. Bu nedenle çeşitli kıyı tipleri oluşmuştur. Yükselen denizin, kıyıya dik dağlar arasındaki vadi ve ovalara sokularak yerleştiği yerlerde kıyı çok girintili ve çıkıntılı olmuş, Ege kıyılarımız gibi enine kıyılar oluşmuştur.
Dağların kıyıya paralel uzandığı Akdeniz ve Karadeniz kıyılarımızda boyuna kıyılar gelişmiştir. Ayrıca platoları yaran derin akarsu vadilerinin sular altında kalması ile Çanakkale Boğazı, İstanbul Boğazı ve Haliç, ayrıca Güneybatı Anadolu kıyılarımızda Fethiye ve Marmaris körfezleri gibi rialı kıyılar oluşmuştur. Yine, alçak tepelik alanlardaki geniş vadilerin sular altında kalması ve bunların önünün koy setleriyle kapatılması ile Küçük Çekmece ve Büyük Çekmece göllerinde olduğu gibi li-manlı kıyılar oluşmuştur. Bir de denizin, kıyıya paralel dağlar arasındaki vadilere sokulduğu, kıyıya paralel adalar, kayalar, kayalıklar, bunlar arasında su geçidi ve kanallarının bulunduğu Güneybatı Anadolu'da Teke Yarımadası'nda Kaş-Demre arasında görülen dalmaçya tipi kıyılar oluşmuştur. Karstik alanlarda geniş kireç taşı çatlakları boyunca denizin metrelerce karaya doğru sokulduğu, ülkemizde Taşeli Yarımadası sahillerinde Gazipaşa-Anamur kıyılarında, Şile ve Kefken'de görülen ka-lanklı kıyılar gelişmiştir. Kıyılarımızın çökmesi veya yükselmesi sonucunda, faylarla oluşan Batı Karadeniz kıyılarımızda Cide ve Akçakoca kıyıları; Marmara denizi kuzey kıyılarında Tekirdağ-Gazi-köy arası; Ege denizinde Saros Körfezi kıyıları, Biga Yarımadası güneyinde Baba Burnu-Edremit arası, Gökova Körfezi kuzey kıyıları; Akdeniz'de Teke Yarımadası doğu kıyılarında Kırlangıç Burnu-Antalya arası kıyılarımız tektonik kıyıların örnekleridir.

alıntı
Alıntı ile Cevapla
Alt 05 Ağustos 2012, 22:20   Mesaj No:9
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri

TÜRKİYE’ NİN HİDROGRAFYASI

Suyun atmosferde yaptığı gezintisinde, yeryüzüne çeşitli türde ulaşan yağışların bir kısmı buharlaşırken bir kısmı yüzeysel akışa geçer. Böylece bir kaynaktan çıkan, bir yatağa ve bir de ağıza sahip eğim yönünde akan su kütlelerine akarsu adı verilir. Bunlar bazen bir denize, okyanusa ya da göle vardıkları gibi bazen de ulaşamadan yer altına dalarak batarlar ve yer altı sularını oluştururlar. Yer altı suları tekrar yeryüzüne çıkarak kaynakları oluşturur. Yeryüzünde çeşitli tipte çanaklarda biriken sular gölleri oluştururlar. Türkiye bulunduğu konum ve yeri itibariyle zengin yer altı ve yer üstü sularına sahip bir ülkedir.

alıntı
Alıntı ile Cevapla
Alt 05 Ağustos 2012, 22:20   Mesaj No:10
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri

TÜRKİYE'NİN AKARSULARI
Ülkemiz akarsularına büyükten küçüğe doğru nehir, ırmak, su, çay, dere adları verilir. Bunlar; içinde bulundukları akarsu havzaları, boylarının uzunlukları, kendilerine katılan kolların azlığı veya fazlalığı, akıttıkları su miktarının yıl içerisindeki değişimleri (rejimleri), akıttıkları saniyedeki su miktarları (debileri) ve beslenmeleri ile bir de bulundukları akarsu havzasının jeomorfolojik şekilleri yönünden değişik özellikler sunarlar.


1. Akarsularımızın Genel Özellikleri
Ülkemiz akarsuları genelde ülkemizin de kıyısı bulunduğu bir denize ya da gölümüze sularını gönderirler. Bu nedenle örneğin Sakarya nehri Karadeniz'e, Susurluk Çayı Marmara denizine, Gediz Nehri Ege denizine, Göksu Nehri Akdeniz'e ulaşan akarsulardır.
Ancak bazı akarsularımız kapalı bir havza içinde bulunur ve sularını denizlere gönderemez. Ancak kapalı havza içindeki göl ya da bataklıklara varırlar. Tuz Gölü'ne ulaşmaya çalışan Melendiz Çayı, Van Gölü'ne ulaşan Hoşap Suyu bu özellikteki kapalı havzalarda bulunurlar.
Ülkemiz akarsuları konumlarına göre şöyledir: Akarsularımızın bir kısmı bir başka komşu ülke ile kısmen sınır oluştururlar. Örneğin; Meriç Nehri Yunanistan'la, Rezve Deresi Bulgaristan'la, Arpaçay ve Aras nehirleri Ermenistan'la sınır oluşturur.
Akarsularımızın bir kısmı kendi ülkemizden kaynaklanıp bir başka ülke topraklarında deniz veya göllere kavuşur. Fırat ve Dicle nehirleri kaynaklarını Doğu Anadolu'dan alıp Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nden topraklarımızı terk eder. Suriye ve Irak üzerinden geçerek Basra Körfezi'ne dolayısıyla Hint Okyanusu'na sularını gönderirler. Aynı şekilde Çoruh nehri, tamamına yakın kısmı Doğu Karadeniz Bölümü topraklarımızı sular, ancak son 24 km'lik ağız kısmı Gürcistan'da olup Batum'dan Karadeniz'e sularını ulaştırır.
Doğu Anadolu Bölgesi'nden kaynaklanan Kura ve Aras nehirleri, bölge topraklarını sulayarak ülkemizi terk eder. Azerbaycan'da birleşerek dünyanın en büyük kapalı havza gölü olan Hazar denizine sularını ulaştırırlar.
Konumlarına göre son gruptaki akarsularımız ise, başka bir ülke topraklarında doğup ülkemizden geçerek denize ulaşan akarsulardır. Asi Nehri, Kuzey Lübnan'dan kaynaklanıp Suriye'yi geçerek Hatay'dan ülkemize girer ve Akdeniz'e ulaşır.
Akarsularımız ile ülkemiz yeryüzü şekilleri arasında sıkı ilişkiler bulunur. Ülkemizin kuzey ve güneyinde uzanan sıradağlar, iç kesimin sularının dışarıya akıtılmasını engeller. Bu nedenden Yeşilır-mak, Kızılırmak ve Sakarya nehirleri ülkemizin ku zeyindeki dağlar üzerinde yarma vadiler ve boğaz lar açarak Karadeniz'e ulaşır. Bunun yanı sıra, Ye şilırmak'ın kolu Kelkit çayı ile Çoruh nehirleri yer leştikleri fay vadilerinde (Kuzey Anadolu Fay'nda birbirine zıt yönde kırık hattını izler. Dördüncü Za manda ülkemizle birlikte Kuzey Anadolu Dağlar da yükselmiştir. Bu nedenle Kuzey Anadolu Dağla rı'nın Karadeniz'e bakan kuzey yüzünde eğim yö nünde açılmış genç vadiler içinde, Yenice, Kocaır mak (Bartın Çayı, Aksu Deresi, Doğankent Çayı Değirmen Dere, İkizdere, Fırtına Deresi gibi onlar ca dere ve çay bulunur. Aynı durum, Toros dağlaı üzerinde de görülür. Burada, özellikle Orta Toros lar üzerinde Göksu, Seyhan ve Ceyhan nehirleı dar, derin vadiler ve boğazlar açmıştır. Son jeoloji dönemde tümüyle yükselen Toros sıradağlarını! Akdeniz'e bakan güney yüzünde genç vadile oluşmuştur. Bu vadilerin içinde Dalaman, Eşer Alakır, Aksu, Köprüçay, Manavgat, Tarsus gibi orlarca dere ve çay bulunur. Dolayısıyla ülkenin kuzey ve güneyindeki sıradağlar, genelde akar sisteminin gelişiminde başlıca etken olmuşlardır. Bu nedenle ülkemizdeki akarsuların büyük bir bölümü kuzey-güney doğrultusunda yer almıştır. Batı Anadolu'da yükselen blok ve çöken blok sayısı dolayısıyla dağ-ova karakterinin görüldüğü Ege Bölge-si'nde ovalık alanların bulunduğu çöküntü alanlarına akarsularımız yerleşmiştir. Kuzeyden başlayarak Bakırçayı, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes nehirleri, çöküntü alanlarında doğu-batı yönünde akarak Ege denizine sularını ulaştırırlar. Doğu Anadolu'da ise Mercan, Aras Güneyi, Allahu-ekber, Şerafettin ve Bingöl dağları ile Güneydoğu Torosları dar ve derin vadilerine Fırat'ın yukarı çığ-rını oluşturan Karasu ve Murat nehirleriyle Aras ve Kura nehirleri yerleşmişlerdir. Aras ve Kura nehirleri ülkemizin sınırları dışında Hazar Denizi'ne ulaşır. Fırat ve Dicle nehirleri ise Güneydoğu Torosları dar, derin vadi ve boğazlarla yarıp Güneydoğu Anadolu Bölgemizi suladıktan sonra ülkemizi terk eder.
Anadolu'nun Orta kesimi, Van Gölü, Batı Anadolu'da "Göller Yöresi" adıyla anılan alandaki pek çok göl ve karstik ova olarak da adlandırılan polye, denizlere ve dışarıya akışı olmayan, iç kesime yönelmiş akarsulara sahip kapalı havzalardır. Trak-ya'daki akarsularımız da benzer özelliklere sahiptir. Çünkü burası, kuzeyden Yıldız Dağları, güneyden Işıklar ve Kur dağlarının çevirdiği bir alandır. Trakya'nın ortasında yer alan Ergene Havzası, İç Anadolu gibi bir çökelme alanıdır. Meric'in bir kolu olan Ergene nehri ve kolları bu havzaya yerleşmiştir. Etrafı yüksek kütlelerle çevrilmiş olmasına karşın havza sularını Meriç nehriyle Ege denizine gönderir.
Yer şekillerinin yanı sıra ülkemizin farklı iklim özellikleri de akarsularımızı etkiler. Bu nedenle birçok akarsuyumuzun akıttıkları su miktarı, mevsimden mevsime değişir. Genellikle yaz aylarında su miktarı azalır, hatta birçok dere ve çay kurur. Bu duruma Akdeniz, Ege, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde, kısmen de Doğu Anadolu Bölgesi'nde rastlanır. Buna karşılık ilkbahar ve kış aylarında buharlaşmanın azalması, yağışların artması, eriyen kar suları akarsularda bir canlılığa neden olur. Bu mevsimlerde akarsularımızın yataklarında bol su bulunur. Karadeniz Bölgesi'ndeki akarsularımız ise her mevsimin yağışlı olması nedeniyle bol su taşır. Ancak kurak geçen yaz aylarını izleyen sonbahar ayları da yağan anî sağnaklar büyük sellere neden olur. 1988'de Trabzon-Akça-abat'ta, 1998'de Bartın'da ve Trabzon-Beşköy'de bu nedenle yaşanan sel felaketi can ve mal kaybına yol açmıştır.

2. Başlıca Akarsularımız
Ülkemizdeki akarsuların bir kısmı sularını Karadeniz, Akdeniz ve Ege denizi ile bir iç denizimiz olan Marmara denizine gönderir. Bu havzaların alanları toplamda %59,5 gibi bir değer oluşturur. Bir kısmı da sularını Basra Körfezi ile Hazar denizine ulaştırır. Bu iki havzanın toplamı %27'lik bir değerdir. Ülkemizin geriye kalan %13,5'luk bir alanında ise akarsularımız iç kısımlarda ve dışarıya akışı olmayan kapalı havzalarda yer alırlar (Tablo 2).
Akarsu havzalarımız
yüzde (%)
Karadeniz havzası
31,5
Basra havzası
23,5
Akdeniz havzası
13
Ege Denizi havzası
10,5
Marmara Denizi havzası
4,5
Hazar Denizi havzası
3,5
Kapalı havzalar
13,5
TOPLAM
100

Tablo 2 : Türkiye'nin akarsu havzalarının yüzdeleri
3. Akarsu Havzalarımız
Ülkemiz akarsularının çoğunluğu denize akışı olan havzalarda veya açık havzalarda bulunur. Bunlar; Karadeniz havzası, Marmara denizi havzası, Ege denizi havzası, Akdeniz havzası, Basra Körfezi havzası, Hazar denizi havzasıdır. Akarsularımızın bir bölümü de denize ulaşamaya-rak iç kesimlere yönelmiştir. Denize akışı olmayan havzalar veya kapalı havzalar olarak adlandırılan bu sahalar, ülkemiz arazisinin yaklaşık beşte birini kapsar. Bu havzalar, üç ayrı alanda yer alır. Bunlar;
İç Anadolu kapalı havzaları, Göller Yöresi kapalı havzaları ve Van Gölü kapalı havzasıdır. Kapalı havzalarda bulunan akarsuların dışarıya yani deniz ve okyanuslara akışları yoktur. Bu nedenle, kapalı havzalardaki akarsular burada yer alan ya bir göle ulaşırlar ya da oldukça zayıflayıp cılızlaşırlar veya geçirimli kayaların bulunduğu bir alanda çatlaklardan ve yarıklardan yer altına geçerler.

4. Akarsularımızın Rejimleri
Akarsuların akıttıkları su miktarı yıl içinde bazen artar veya azalır. Bir akarsuyun akıttığı su miktarının yıl içindeki değişimlerine ve beslenme durumuna akarsuyun rejimi adı verilir. Eğer akarsuların akım miktarındaki artma veya azalmalar, çok fazla değişmiyorsa buna düzenli rejimli akarsular denir. Örneğin; sürekli yağışlı bir alanda bulunan Doğu Karadeniz Bölümü akarsuları kısmen bu özelliği taşır. Bir kısım akarsularımızın ise yaz kuraklığına dayalı olarak suları gittikçe azalır, bazen de kurur, kış ve baharlarda ise normal akışa geçer. Akdeniz Bölgesi'nin akarsuları da düzensiz rejime sahip akarsulardır.
Akarsuların akım miktarındaki artma veya azalmalar, yılın belirli dönemlerinde değil de yıl içinde belirsiz zamanda artarsa, buna düzensiz rejim adı verilir. Ülkemizde bu tip akarsular, yağışın düzensiz olduğu İç Anadolu Bölgesi'ndeki yarı kurak alanlarda görülür. Ancak akarsularımız üzerine kurulan barajlar, özellikle Fırat, Dicle, Kızılırmak ve Sakarya nehirlerimizi, akım ve rejim bakımından daha düzenli hâle getirmiştir. Türkiyedeki akarsuların tamamına yakını (Karadeniz kısmen) düzensiz rejimli akarsulardı.
Türkiye'deki akarsuların beslenmesi; akarsu havzasının topografya, iklim, bitki örtüsü koşulları ile akarsu yatağının sızma kapasitesi ve yamaçlarının dik veya yatık olması gibi süreçlere göre değişiklik gösterir. Bu özelliklere bağlı olarak akarsularımız, genelde yağmur ve kar suları ile ayrıca gölden çıkan bir gideğenle, kaynaklarla beslenirler. Bunlar tek başına olabileceği gibi (basit rejim), birkaç tipin bir arada olduğu beslenme tipleri de olabilir, (karma rejim). Basit rejimli akarsuların düzeyinde yıl içinde bir yükselme, bir de alçalma izlenir. Buna karşılık karma rejimlerde, yıl içindeki yükselme ve alçalma sayısı birden fazladır. Ülkemizdeki akarsuların beslenmelerine göre akarsu rejim tipleri şunlardır:

a. Yağmur Sularıyla Beslenen Akarsular
Ülkemizde Akdeniz iklim özelliklerinin görüldüğü alanlardaki akarsular bu tip rejime sahiptirler. Bu akarsuların düzeyinde, kuraklık ve buharlaşma nedeniyle yazın alçalma, yağışlı dönemlerde ve kış mevsiminde yükselme görülür. Düzey yükselmesinin en üst değere ulaştığı aylar ocak-şubattır Minimum seviyeler ise ağustos ve eylül aylarına rastlar. Yaz döneminde yataklarındaki sular azalır bazen tamamen kuruyabilir. Ege ve Akdeniz bölgelerindeki akarsularımız bu rejim tipine sahiptir Dalaman Çayı, Büyük Menderes Nehri, Küçüt1 Menderes Nehri, Bakırçayı yağmur sularıyla bes lenen akarsu örnekleridir. Üzerinde baraj yapılar Manavgat, Gediz, Seyhan ve Ceyhan nehirleri gib akarsularımız bu rejim tipinin özelliklerini kısmer kaybetmişlerdir.

b. Kar ve Buz Sularıyla Beslenen Akarsular
Kaynağını, kar yağışlı yüksek dağ alanlarındar alan akarsularda, bu rejim tipi görülür. Dolayısıyl; kar ve buzlar, sıcak aylarda eriyerek bu akarsular; karışır. Buna dayanarak yazın sıcak dönemde bı akarsularda seviye yükselmesi, kışın karla örtüli dönemde ise seviye alçalması izlenir. Maksimun seviyeye haziran ayında, minimum seviyeye ocak şubat aylarında ulaşılır. Ülkemizde Doğu Karade niz Bölümü'ndeki İyidere, Fırtına, Çoruh Solaklı gi bi dereler, Hakkâri dağlık kütlesi akarsuları ve Fı rafın kollarından Karasu ve Murat, Dicle'nin GC neydoğu Toroslardan gelen kolları ile Aras nehri ks ve buz sularıyla beslenen akarsulara örnektir.

c. Kaynak Sularıyla Beslenen Akarsular
Ülkemizde özellikle kireç taşlarının yaygın olc rak bulunduğu alanlarda görülen akarsular bu ti rejime sahiptir. Yıl içinde az çok sularının düzeyi* rinde azalma ve çoğalma izlenir. Genellikle düzer li akışları vardır. Toros dağlarından kaynağını ala Köprüçay kaynak sularıyla beslenen akarsular mızdandır.

ç. Gölden Çıkan Akarsular
Ülkemizde göllerden çıkan birçok akarsu vardır. Bunlara gideğen (göl ayağı) denir. Bu göllerdeki fazla sular yağışlı dönemlerde bir başka havzaya, akarsuya ya da göle ulaşır. Güney Marmara Bölümü'ndeki Kuş Gölü ile Ulubat Gölü'nden çıkan sular Susurluk Çayı'na karışır. Göller Yöresi'ndeki göller arasında da böyle bağlantılar vardır. Eğirdir Gölü'nden güneyindeki Kovada Gölü'ne, buradan da Aksu Çayı'na akan bir akarsu vardır. Beyşehir Gölü fazla sularını önce Suğla Gölü'ne, buradan da Çarşamba Suyu aracılığıyla Konya Havzası'na gönderir. Marmara'nın doğusundaki İznik Gölü'nden çıkan Garsak Deresi, bu gölün fazla sularını Marmara denizine ulaştırır. Doğu Anadolu'daki Hazar Gölü'nden çıkan akarsu, Dicle nehrinin kaynağını oluşturur. Ayrıca Doğu Anadolu'da Çıldır Gölü'nün fazla suları Arpaçay aracılığıyla Aras nehrine taşınır. Özetle ülkemizdeki tatlı su göllerimizin genelde bir göl ayağı vardır. Bunlar taşıdıkları su miktarına ve göldeki su düzeyine bağlıdır. Yağışlı dönemlerde bu akarsuların seviyeleri yükselir. Yaz kuraklığında ise seviyeleri düşer.

d. Karma Rejimli Akarsular
Ülkemizde bulunan Fırat, Dicle, Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak gibi büyük, uzun ve birçok kol ile beslenen akarsular, bu tip rejime sahiptir. Genelde bu tip karma rejimli akarsuların yıllık akım diyagramlarında birden fazla maksimum ve minimum değerler görülür. Bu duruma akarsu havzasının farklı iklim bölgelerinde yer alması neden olarak gösterilebilir. Gerçekten Fırat nehri bir yandan yağmur, kar ve buz suları ile beslenirken bir yandan da kaynaklarla güçlenmektedir. Dolayısıyla yıl içinde taşıdığı su miktarında farklılıklar vardır.
Sonuç olarak ülkemiz akarsularının rejimleri genelde düzensizdir. Bu nedenle, akarsularımız-dan ulaşımda yararlanılamaz. Bunun yanı sıra, üzerlerinde yapılan barajlarla akış rejimleri kısmen düzenlenmiştir. Ancak yine de akarsularımızın akıttıkları su miktarları belli dönemlerde çoğalır. Örneğin; Akdeniz akarsuları yağışlı dönemlerde yataklarından su geçirirken, yaz kuraklığına dayalı olarak bazen tamamen kuruyabilirler. Bazen bunun tam tersi Doğu Anadolu Bölgesi'nde olabilir. Kışın Arpaçay, Kura nehirleri gibi bazı akarsularımız donar. Karların ve buzların erimesiyle ya da anî sağanaklarla ülkemizde baharlarda taşkın tehlikesi son yıllarda gittikçe ön plâna çıkmıştır. Bunlar can, mal kayıplarına ve sellerin de etkisiyle erozyona neden olmaktadır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
KPSS Vatandaşlık Dersi Konu Özetleri Medineweb Vatandaşlık 12 30 Ekim 2018 08:55
DGS Türkçe Dersi Konu Özetleri Medineweb DGS (Dikey Geçiş Sınavı) 8 21 Mayıs 2017 22:13
DGS Matematik Dersi Konu Özetleri-MEDİNEWEB Medineweb DGS (Dikey Geçiş Sınavı) 41 12 Nisan 2014 13:56
kelama giriş dersi konu özetleri makbergülü Kelama Giriş 0 17 Şubat 2013 16:01
DGS Geometri Dersi Konu Özetleri Medineweb DGS (Dikey Geçiş Sınavı) 9 03 Ağustos 2012 22:07

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.