Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GÜNCEL.::. > Üyelerimizin Tanışma Bölümü > Hafta'nın Konusu

Konu Kimliği: Konu Sahibi CaferTayar,Açılış Tarihi:  04 Aralık 2007 (11:40), Konuya Son Cevap : 27 Mayıs 2012 (23:29). Konuya 42 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 17 Şubat 2009, 17:47   Mesaj No:31
Medineweb Sadık Üyesi
Aysima - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Aysima isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1390
Üyelik T.: 16 Nisan 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 685
Konular: 242
Beğenildi:20
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Eskilerden Birkaç Edep Örneği

Osmanlı'da sadaka taşları varmış, ihtiyacı olan sadaka taşının üzerindeki keseden, yabancı elçilerin de şaşkın ; şehadetleriyle, sadece ihtiyacı kadarını alırmış. Aynı şey yolların üzerinde vakıflar tarafından kurulan konaklarda da uygulanır, yolcu eğer ihtiyacı varsa yatağının başucundaki keseden alabilirmiş. Binitine ücretsiz bakılır, ücretsiz üç gün yemek verilirmiş.

Eskiden "Kapıyı kapat!" denilmezmiş. ALLAH (c.c.) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş. "Kapıyı ört, ya da sırla" denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edebdenmiş.

"Lambayı söndür demezlermiş. ALLAH (c.c.) kimsenin ışığını söndürmesin. "Lambayı dinlerdir" derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış.

Uyuyan birisi uyandırılmak İçin sarsılmaz veya adı ile çağırılrnazmış. "Agah ol erenler" derlermiş. Nezaket, incelik, edeb her işin başı imiş de ondan... Ona eren uyanık olurmuş. İnsanların sözü kesilmez, işaret ve işmar edilmez, fısıltılar, gizli konuşmalar hoş karşılanmazmış.

Hanımlar "Efendi" derlermiş beylerine, "siz" derlermiş. Hanımefendiliklerini gösterirlermiş.

Gezerken yere yumuşak basılır, ses çıkarmamaya çalışılırmış. Yerdeki haşerata basmamaya özen gösterdiği için, adı "Karınca basmaz Efendi"ye çıkan insanlar varmış.


Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edebmiş. Kapı eşiğindeki ayakkabılar, dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. "Git bir daha gelme!" der gibi değil de. "Gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsun" eler gibi dizilirmiş.

Canlı cansız her şeyin bir hatırı varmış. Bediüzzaman, kendisine arkadaşlık eden, vefa gösteren eski elbisesinden bir parçayı koparıp alırmış. Yumurtayı ucundan, çok az kırar, fazla kırmayı tahrip olarak düşünür, tahribin hiçbir türünü sevmezmiş.

Eskiler hayatı o kadar nurani, o kadar temiz, o kadar manâlı yaşarmış.
"Komşuya hatır soran sıra sıra terlikler, Ölçülü uzaklıkta yakın beraberlikler." diye tarif eder Üstad N. Fazıl bu hali...

Eskiler "Edeb Ya Hu!" derler, Onu görüyor gibi yaşamaya çalışırlarmış. O varken başkasına bakmaz, Onu unutmuş gibi hallere girmezlermiş. Ezel ve Ebed Sultanı'nın huzurunda nasıl hareket edilmesi gerekiyorsa öyle hareket etmek isterlermiş. "Bizi takip eden, her halimizi perdesiz, engelsiz gören, şu anda bizim durumumuza bakan ALLAH var!" der gibi, o mânâyı hatırlatmak İçin her yere "Edeb Ya Hu!" yazarlarmış. "ALLAH'ın huzurunda edeb" demekmiş bu...

İnsan nerede olursa olsun ALLAH'ın huzurunda değil midir?
__________________
''Gönlüm Sükût-u Ezber Eyledi...!''
Alıntı ile Cevapla
Alt 08 Nisan 2009, 09:34   Mesaj No:32
Medineweb Emekdarı
KuM TaNeSi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:KuM TaNeSi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5998
Üyelik T.: 02 Ocak 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:40
Mesaj: 1.956
Konular: 886
Beğenildi:21
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Edep - Haya – İffet

Edep - Haya – İffet



Sual: Edebin dinimizdeki yeri nedir?

CEVAP
Edep, güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, haya, nezaket, zarafet gibi manalara gelir Mesela terbiyeli çocuk, edepli çocuk demektir Hadis-i şerifte, (Evladınızı edepli, terbiyeli yetiştirin) buyuruluyor Dinimiz, baştan başa edeptir Edep, kulun kendisini Cenab-ı Hakkın iradesine tâbi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır Hadis-i şerifte, (Sizin en iyiniz, ahlakı en güzel olandır) buyuruldu

Hz Ömer, (Edep, ilimden önce gelir) buyurdu Çok heybetli olmasına rağmen, edebinden, hayasından Resulullahın huzurunda çok yavaş konuşurdu Peygamber efendimiz de, bir kimsenin yanında iki diz üzerine oturur, ona saygı olmak için mübarek bacağını dikip oturmazdı Hadis-i şerifte, (Resulullahın hayası, bakire İslam kızlarının hayasından çoktu) buyuruldu (Buhari)

İbni Mübarek hazretleri, (Bütün ilimleri bilenin eğer edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem, bunu kayıp saymam Fakat edepli ile görüşemesem üzülürüm) buyurdu

Her zaman her yerde edepli, hayalı olmaya çalışmalıdır! Hadis-i şerifte, (Hayasızlık insanı küfre düşürür) buyuruldu Haya, bir binayı tutan direk gibidir Direksiz binanın durması kolay olmadığı gibi, hayasız kimsenin de imanını muhafaza etmesi zordur

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâdan haya edin! Allah’tan haya eden, kötü düşünceden uzak durur, midesine girenleri kontrol eder, ölümü hatırlar) [Tirmizi]

(Haya, baştan başa hayırdır) [Müslim]
(Her dinin bir ahlakı vardır İslamiyet’in ahlakı da hayadır) [İbni Mace]
(Hayasız olan hep kötülük eder) [İbni Mace]

(Hayasız olan, emanete hıyanet eder, hain olur, merhamet duygusu kalmaz, dinden uzaklaşır, lanete uğrar, şeytan gibi olur) [Deylemi]

(Haya ile iman, ikiz kardeştir Biri giderse diğeri de gider) [Ebu Nuaym]
(Mümin, ayıplamaz, lanet etmez, çirkin söz söylemez ve hayasız değildir) [Tirmizi]

(Haya imanın nizamıdır Bir şeyin nizamı bozulunca, parçaları da bozulur) [İMaverdi]
(Haya imandandır Hayasızın imanı yok demektir) [İbni Hibban]

(İnsan, salih iki komşusundan utandığı gibi, gece gündüz kendisiyle beraber olan yanındaki iki melekten de utanmalıdır!) [Beyheki]

(Hayasızın dini olmaz ve hayasız kişi Cennete giremez) [Deylemi]

(Haya, iffet, dile hakim olmak ve akıl imandandır Cimrilik, fuhuş, çirkin sözlü olmak ise hayasızlıktan ve münafıklıktandır) [Beyheki]

(İman çıplaktır, süsü haya, elbisesi takva, sermayesi fıkıh, meyvesi ameldir) [Deylemi]
(Haya insan olsaydı, salih biri, fuhuş insan olsaydı, kötü biri olurdu) [Taberani]
(Haya ile iman bir aradadır Biri giderse, öteki de durmaz) [Hakim]

Dinimizde hayanın yeri çok mühimdir Allahü teâlâdan utanmak, imanın kuvvetli olduğuna, hayasızlık da imanın zayıf olduğuna alamettir Hadis-i şerifte, (Hayanın azlığı küfürdendir) buyuruldu Hayasız kimse, zamanla küfre kadar gidebilir Haya, imanın esasındandır Hayası olan Allah’tan utandığı için günahtan çekinir İnsanlardan utanmayan Allah’tan da utanmaz İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır İnsanlardan utananın, Allahü teâlâdan da utandığı anlaşılır Çünkü hadis-i şerifte, (Allah’tan sakınan, insanlardan da sakınır) buyuruluyor Hayasız olan mürüvvetsiz olur Hz Ebu Bekir, (Hayasız insan, halk içinde çıplak oturan gibidir) buyurdu

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İman edenler arasında kötülüğün, hayasızlığın yayılmasını isteyenler ve sevenler için dünyada da ahirette de elim bir azap vardır) [Nur 19]

Kadın erkek ilişkilerinde ve tuvalet için kullanılan kelimeleri aynen söylemek insanlığa uygun değildir, hayayı yok eder ve iyileri gücendirir Böyle kelimeleri söylemek gerekince, açık olarak değil, kinaye olarak söylenir

Allahü teâlânın nimetinde, nimeti vereni görmeli, daima Onun huzurunda olduğunu düşünmeli, mesela otururken, yatarken edebe riayet etmelidir Yerken, içerken, konuşurken, okurken, yazarken ve her çeşit iş yaparken, bütün bunların Allahü teâlânın kudretiyle yapıldığını, bütün işlerde Onun emrine uyup yasak ettiklerinden sakınmayı düşünmelidir Böyle düşünmek çok üstün bir ibadettir

Mahrem konuları edeple sormak lazım
Bir kız, mahrem konuları annesine sorar O da bilmezse, annesine, (Babamdan öğren) der Babası da bilmezse, babasının, bilen birisine sorması gerekir Babası yoksa, ağabey, amca, dayı gibi mahrem akrabalarından öğrenir Bunlar da öğrenip bildirmezse, o zaman mektupla veya telefonla, kendinden değil de, (Bir kadının muayyen hâli şu kadar devam edip kesilse, ne gerekir) şeklinde sormak daha uygun olur Bir kadının kocası, bu bilgileri öğrenip hanımına anlatmazsa, kadın, en uygun bir yolla bunları öğrenebilir Bilenlerden bu konuları edep dairesinde sorması ayıp olmaz

Hz Esma’nın Peygamber efendimize nasıl gusledileceğini sorarken utanması üzerine, Hz Âişe validemiz, (Ensar kadınları ne iyidir; utanmaları, dinlerini öğrenmekten men etmiyor) buyurdu (Buhari)
Demek ki, ayıp olur diye kendisine farz olan bilgileri öğrenmemek yanlıştır Peygamber efendimiz, mahrem konuları anlatırken, (Allahü teâlâ, hakkın anlatılmasından çekinmez) buyurmaktadır (Tirmizi)
Aynı anlamda âyet-i kerime de vardır:
(Allahü teâlâ, gerçeği söylemekten çekinmez) [Ahzâb 53]

Sual: Bazı kimseler, müstehcen konuşuyor Ayıp şeyler söylüyor İnsanların ayıplayacağı çirkin işler yapıyor Müslüman olan kimse, böyle şeyler yapar mı?
CEVAP
Hadika’da buyuruluyor ki:
Fuhuş, çirkin söz demektir Haddi aşan her şeye fahiş denir Buradaki manası çirkin olan işleri açık kelimelerle anlatmak, müstehcen konuşmak demektir Cima için ve abdest bozmak için kullanılan kelimeleri söylemek böyledir Bu kelimeleri söylemek fuhuştur Çünkü bunları söylemek, mürüvvete ve diyanete uygun değildir, hayayı, utanmayı giderir ve başkalarını gücendirir Cimayı, abdest bozmayı ve necaseti anlatmak gerektiği zaman, açık olarak söylememeli, kinaye olarak söylemelidir! Kinaye, bir şeyi, açık manaları başka olan kelimelerle anlatmaktır Edepli olan, salih olan, fuhuş söylemeye mecbur olunca, kinaye olarak söyler Mesela, Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimde, cima için lems [dokunmak] kelimesini söylemiştir Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Fuhuş söyleyene Cennet haramdır) [Ebu Nuaym]

Dinimizde hayanın, utanmanın yeri çok mühimdir Hayası olan, Allahü teâlâdan utandığı için günah işlemekten çekinir İnsanlardan utanmayan Allah’tan da utanmaz Açıktan günah işleyen kimse, hem insanlardan, hem de Allah’tan çekinmediğini gösterir (Allah’ın bildiğini kuldan ne saklıyayım) demek doğru değildir Gizli işlediği bir günahı başkalarına açıklamak doğru değildir, hayasızlıktır
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haya ve az konuşmak imandan, fahiş söz ve çok söz nifaktandır) [Tirmizi]

(Kim, dünyada günahını gizlerse, Allahü teâlâ da, Kıyamette, o günahı herkesten saklar) [Müslim]

(Bir günaha düşen, Allah’ın örtüsünü, onun üzerinde bulundurmalıdır!) [Müslim]

İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır Haya da imandandır Günah gizlenmezse, fasıklar bundan cesaret alır (Falanca günah işliyor Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilir Riya olmaması için ibadeti gizlemek caizdir Onun için (Kabahat da gizli, ibadet de gizlidir) denmiştir

Bunun gibi atasözlerinin çoğu bir hadis-i şerife dayanmaktadır (Haya elbisesine bürünenin aybı görülmez Duyulunca hoşlanılacak şeyleri yap! Kimsenin duymasını istemediğin ve duyulunca insanların hoşlanmıyacağı şeylerden kaç!) buyurulmuştur

Haya, imanın esasındandır
Allahü teâlâdan utanmak, imanın kuvvetli olduğuna, hayasızlık da imanın zayıf olduğuna alamettir Hayasız kimsenin küfre düşmesi kolay olur Hadis-i şerifte, (Hayanın azlığı küfürdür) buyuruldu (Hakim)

Hayasız kimse, zamanla küfre kadar gidebilir Haya, imanın esasındandır
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haya, iffet, dile hakim olmak ve akıl imandandır Cimrilik, fuhuş, çirkin sözlü olmak ise hayasızlıktan ve münafıklıktandır) [Beyheki]

(Fahiş ve çirkin sözlerden şiddetle kaçının! ) [Nesai]
(Mümin, ayıplamaz, lanet etmez, fahiş söz söylemez) [Tirmizi]

(Cennet, fahiş ve çirkin söz konuşana haramdır) [İbni Ebiddünya]
(Allahü teâlâ, fahiş ve çirkin söz söyleyeni sevmez) [İbni Ebiddünya]

Görüldüğü gibi, hayanın iman ile, hayasızlığın da imansızlık ile alakası büyüktür İnsanlardan utanan kimsenin, Allahü teâlâdan da utandığı anlaşılır Çünkü hadis-i şerifte, (Allah’tan sakınan, insanlardan da sakınır) buyuruluyor Hayasız olan mürüvvetsiz olur İnsanları, böyle kimselerin zararından sakındırmak için onların gıybetini yapmak caizdir Hadis-i şerifte, (Haya cilbabını [örtüsünü] üzerinden atanları gıybet etmek günah olmaz) buyuruldu (Haraiti)

Yalnız iken de Allah’tan haya etmeli
Evde kimse yok iken de, çıplak durmak günahtır Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yalnızken de, avret yerinizi açmayın! Zira yanınızda hiç ayrılmayanlar [hafaza melekleri] vardır Onlardan utanın ve onlara saygılı olun) [Eşiat-ül-lemeat]

(Avret yerlerinizi örtün! Yalnız iken de Allahü teâlâdan haya edin!) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ hayayı ve örtünmeyi sever Öyle ise yıkanırken avret yerinizi örtün) [E Davud]

(Gece guslederken avret yerini açmaktan sakının Eğer sakınmayan çıkar da, onda delilik alameti görülürse, kendisinden başkasını suçlamasın) [Hakim]

Avret yerini açmak veya başkasının avret yerine bakmak büyük günahtır Hamama, kaplıcaya, denize gidenin diz ile göbek arasını ve dizlerini de örtmesi farzdır Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Erkeğin göbek ile dizleri arası avrettir) [Ebu Davud]
(Uyluk avret yeridir) [Buhari, Ebu Davud, Tirmizi]

(Avret yerini açmak büyük günahtır) [Hakim]
(Erkek, erkeğin; kadın, kadının avret yerine bakması helal olmaz) [Müslim]

(Evlerin en kötüsü hamamdır Orada sesler yükselir, avretler açılır Tedavi veya kirden temizlenmek için girecek olan örtülü girsin) [Taberani]

(Allah’a ve ahirete inanan hamama peştamal ile örtülü girsin!) [Nesai]
(Avret yerini açana ve başkasının avret yerine bakana Allah lanet etsin!) [Beyheki]
(Din kardeşinin avret yerine kasten bakanın kırk gecelik namazı kabul olmaz) [İ Asakir]
__________________
Söz işlemez yüreklere sükûtum dağlar gibi...
Alıntı ile Cevapla
Alt 31 Ocak 2010, 19:04   Mesaj No:33
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Hazan Mevsimi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 11236
Üyelik T.: 19 Aralık 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 338
Konular: 71
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart ***26.Haftanın Konusu EDEP***

[align=center]Selamün Aleyküm Degerli müslüman kardeşlerim bu hafta hep beraber edep hakkındaki düşüncelerimizi aktarıp paylaşacagız inşAllah...[/align]



[align=center]Önce edebi yazmalı kalem.




Önce edebi anlatmalı kelime.

Once edebi idrak etmeli insan.

Edep güzel; edep yüce...

İnsan güzele müştak, insan yüceye sevdalı.

Kainatın en büyük hakikati iman, imanın en büyük hakikati edep.

İlim meclisinde aradım, kıldım taleb,
İlim en geridedir, illa edeb, illa edeb.

Setreder ayıbını insanın hep:
Ne güzel elbiseymiş esvab-ı edeb.

Gönül ehli arasında aradım, kıldım taleb,
Her hüner makbul imiş: illa edeb, illa edeb.

Edeb bir tâc imiş nûr-u Hüda dan
Giy ol tacı, emin ol her beladan.



Edep, hakikatin büyüklüğü karşısında iki büklüm olmak, Onun kemaliyle kendinden geçmektir. Yunus'un odunları misali daldan-pürüzden budanmaktır. Elif gibi dimdik, ok gibi dosdoğru olmaktır. Kuran'ı hayata hayat yapma yolunda, ilahi hedefi Kuran ahlakıyla on ikiden vurmaktır. Gerek dünya gerek ukba adına atılan her adımı itidal ve denge üzre atmaktır. Elhasıl kulluk şuuruna ermek, ruhu ve bedeni sünnet-i seniyyenini nuruyla huzura erdirmektir. Habib-i Zişan-ı bu yolda kayıtsız şartsız rehber kabul etmektir.

Edep , onun gibi oturmak, O nun gibi kalkmak, Onun gibi bakmak, O nun gibi yaşamaktır(s.a.s)

Hz:Osman edep timsaliydi. Sünneti seniyyeyi aklında, cisminde ve ruhunda bütün incelikleriyle yaşamıştı. Ahmed bin Hanbel'in Hasan ı Basri den rivayetine gvre kapalı kapılar ardında bile elbiselerini çıkarmaktan çekinirdi. Edebinin derinliğinden dolayı Efendimiz(s.a.v) kendilerini ümmeti Muhammed içinde herkese nasip olmayan bir payeye layık görmüşlerdi. Hz.Osmanı,

"Ashabım içinde bana en çok benzeyendir".diyerek kendilerine benzetmişlerdi.

"Herkesin cennette bir dostu vardır. Benim dostum da Osman'dır". hadisiyle Hz.Osman'ı dostu olmakla müjdelemişlerdi.

Bizim de şu acımasız dönemde; edebi, edepsiz ham ruhlara ilim yoluyla anlatacak yeni Osmanlara dair dualarımız vardır.

ve Mevlana ne güzel ifade etmiş edebi.


" Efendi, bil ki insanın tenindeki can edeptir. İnsanoğlunun göz ve kalp nuru edeptir. Adem bir ulvi alemdendir, süfliden değil. bu dönen kümbetin hem dönmesi hem de revnak ve zineti edeptir. İnsanoğlu eğer edepten yoksun ise, o insan değildir, zira insanoğlu ve hayvan arasındaki fark edeptir. Aç gözlerini bak, Allah kelamı olan Kuran ayet ayet edeptir. Akıldan sordum: İman nedir? Akıl kalp kulağıma cevap verdi: "İMAN EDEPTİR
[/align][align=center][/align]
Alıntı ile Cevapla
Alt 31 Ocak 2010, 19:55   Mesaj No:34
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Hazan Mevsimi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 11236
Üyelik T.: 19 Aralık 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 338
Konular: 71
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: ***26.Haftanın Konusu EDEP***

Evet size göre EDEP nedir?
Alıntı ile Cevapla
Alt 31 Ocak 2010, 20:23   Mesaj No:35
Medineweb Emekdarı
Esma_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Esma_Nur isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 4458
Üyelik T.: 19 Ekim 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:kadın
Memleket:sivas/istanbul/
Mesaj: 5.442
Konular: 575
Beğenildi:4532
Beğendi:6127
Takdirleri:24126
Takdir Et:
Standart RE: ***26.Haftanın Konusu EDEP***

EDEB yani eline diline beline sahıp olma anlamına gelir
bu kısacık gibi gözüken kelime çok şey ifade eder
Alıntı ile Cevapla
Alt 31 Ocak 2010, 21:18   Mesaj No:36
Medineweb Sadık Üyesi
kurtmehmet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kurtmehmet isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5446
Üyelik T.: 30 Kasım 2008
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:63
Mesaj: 682
Konular: 73
Beğenildi:19
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: ***26.Haftanın Konusu EDEP***

Edep, nefsini tanıyıp haddini bilmektir.

Edep, kul olduğunu anlayıp Yüce Mevlâ�ya yönelmektir.

Edep, kibri kırıp tavazuya sarılmaktır.

Edep, fani dünyayı tanıyıp boş davaları bırakmaktır.

Edep, Cenab-ı Hakk�ın ve varlıkların haklarını güzel korumaktır.

Edep, hayalı ve vefalı olmaktır.

Edep, pişman olunacak şeyleri yapmamaktır.

Kısaca edep, güzel ahlâktır.

Güzel ahlâk ise, içiyle dışıyla doğru olmak ve bu doğruluk üzere yaşamaktır. Buna denge ve istikamet denir.

Dengeli olmak, devamlı aynı güzel hâli korumaktır. Acı tatlı bütün hallerde istikametini bozmayan, dost ve düşmana karşı dürüstlükten ayrılmayan kimse dengeli insandır. Denge, insandaki akıl seviyesini gösterir.

Velilerden Seriy es-Sakatî k.s. der ki: �Edep, aklın tercümanıdır.� Bunun manası şudur: Herkes aklı kadar edepli olur. Edebi kıt, ahlâkı bozuk olana hakiki manada akıllı denmez.
alıntı
Alıntı ile Cevapla
Alt 31 Ocak 2010, 21:27   Mesaj No:37
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Hazan Mevsimi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 11236
Üyelik T.: 19 Aralık 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 338
Konular: 71
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: ***26.Haftanın Konusu EDEP***

İslâmiyet'te Edebin Ehemmiyeti Nedir?

Edep, İslâmiyet'te önemli bir esas, tasavvuf mesleğinde de hassasiyetle ele alınan bir husustur. Pratikte, şimdiye kadar onu daha ziyade erbab-ı tasavvuf ele almış ve o sahadaki büyük mürşit, mübelliğ, mürebbi ve muallimler ısrarla üzerinde durmuşlardır. Kur'ân ruhunun özü ve esası, Sünnet-i sahihanın da ısrarla üzerinde durduğu edep sayesinde, yüzlerce, binlerce Şah-ı Geylânî, Şazelî, Şah-ı Nakşibend, İmam Gazzâlî, Ebû Hanife ve İmam Şafiî gibi edep âbideleri ve üstadları yetişmiştir. Bu yıldızları çoğaltmak mümkündür. Hele Allah Resûlü'nün terbiye atmosferinde, gökteki yıldızlara denk, yerde de pek çok edep insanı yetişmiştir.


Edebi bizde, sadece farz ve vacibin dışında teferruata ait oturup kalkmada, âdâb-ı muaşerette, insanlarla muamelelerimizde, çocukların tavır ve davranışlarıyla alâkalı dar alanlı ele alanlar olmuştur. Ama bu, edebi daraltma ve dar bir çerçeve içinde ele alma demektir. Haddizatında edep, Efendimiz'in hayatının gayesi ve bütün hayatıyla bize talim buyurduğu hakikatlerin umumudur. Bir ehl-i tahkikin de dediği gibi: "Edep, Allah Resûlü'nün vaz'ettiği hudutlara riayet etmek demektir."

Evet, edep, din sahibinin, Allah'tan aldığı şeyleri bize tebliğde tespit buyurdukları hudutlardır. Binaenaleyh, Allah Resûlü'nün hayat-ı seniyyesinde gaye edindiği şeylerin hudut ve sınırlarına riayet etmek bütünüyle bir edeptir. Meselâ, farzlara dikkat etmek, Allah'a karşı edepli ve saygılı olmanın bir ifadesidir. Yine vaciplere titizlikle riayet etmek, Allah'a ve Resûlullah'a karşı saygının göstergesidir. Efendimiz'in hayat-ı seniyyesiyle bir yol olarak ortaya koyduğu ve "Sünnet" dediği, -Sünnet Arapça'da tutulup gidilen yol anlamına gelmektedir- ve bizim de onu en nurlu bir yol olarak benimsediğimiz o yolun prensip ve âdâbına riayet etmek, edeptir. Bütün bunlara riayet eden edeple serfiraz sayılır. Riayet etmeyen de O'nun nurundan, feyzinden ve bereketinden mahrum kalır; kalır ve karanlıklara sukut eder.

Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) konuşurken, sözünün muhtevasının derin ve coşturucu olması, o coşturucu mânâ ve muhtevaya çok güzel kalıplar bulması, zarfı mazrufa muvafık kullanması, kendisine mahsus ayrı bir beyan edebidir. Arabın en edib ve beliğleri dahi O'nu dinlerken hayranlık duyarlardı. Ebû Süfyan'ın hanımı Hind, Efendimiz'in tebliğ buyurduğu Kur'ân ve O'nun sözlerindeki câzibedarlık ve çarpıcılık karşısında pervaneler gibi herkesin, o Söz Sultanına koşuşunu hayretle seyretmiş ve şöyle demişti: Hiçbir şey bilmeyen ve öğrenmeyen ümmî bir insan, etrafını sözleri ve hareketleriyle büyülüyor ve insanlar, kelebeklerin ateşe koştukları gibi O'na koşuyorlar.

Evet, bunu anlayamıyorlardı. Zira Efendimiz'in mübarek beyanına akseden her şey, feyz-i akdesten gelen esintilerdi. Bu esintiler, O'nun ruhuna çarpıyor ve beyanında nurdan kelimeler hâline geliyordu. Aynı zamanda O'nda çok engin bir muhteva zenginliği de vardı. Bir gün Allah Resûlü, bu muhteva zenginliğini en tatlı, en çarpıcı ve en ölçülü kelimelerle ifade ederken, sözden çok iyi anlayan Hz. Ebû Bekir, hayran hayran Efendimiz'in yüzüne bakmış ve "Seni bu seviyede terbiyeye kim ulaştırdı? Seni böylesine kim olgunlaştırdı?" mefhum ve mânâsına gelen "Men eddebeke ya Rasûlallah?" demişti. Bu soru karşısında Allah Resûlü fahirlenmemiş, konuyu sağa sola çekmemiş, o sadıklardan sadık sıddık dostu Hz. Ebû Bekir'e şöyle cevap vermişti: "Beni Rabbim edeplendirdi; hem en güzel şekilde edeplendirdi." Efendimiz bu sözleriyle, hem kendisine ait güzellikleri inkâr edip nankörlüğe düşmüyor -nankörlük O'ndan serâ-Süreyyâ farkıyla uzaktır- hem de o mazhariyetiyle fahirlenmiyor ve onu Allah'a havale ediyordu. Bu, üzerinde durduğumuz konunun bir yanını teşkil etmektedir.

Diğer yanına gelince; her mü'min, Efendimiz'in edebinden, O'nun talim buyurduğu edep anlayışından, tabir caizse edep felsefesinden istifade etmekle mükelleftir. Burada dikkatlerinizi ayrı bir noktaya istirham edeceğim: O Zât, sadece kulluğu talim etmek için değil, tepeden tırnağa (eskilerin ifadesiyle mine'l-bâb ile'l-mihrâb) bütün bir hayatı talim etmek üzere gelmiştir. İşte Allah Resûlü'nün talim etmiş olduğu bu esasları hayata tatbik etmek de bir mânâda edeptir. Meselâ, Efendimiz'in insanlara Allah'ı anlatmasını göz önünde bulunduralım. Bu, çok dakik bir mevzudur ve pek çok düşünür ve filozof, onca kabiliyetlerine rağmen Zât-ı Ulûhiyet, sıfât ve esmâ hakkında tenasübe riayet edememiş, bir yandan O'nun kudretini itiraf etmekle birlikte, diğer yandan da O'na acz isnat edebilmişlerdir. Kadim Yunan ve Roma'dan günümüze kadar pek çok filozof ve düşünürün Zât-ı Ulûhiyet hakkındaki beyanlarına bakıldığında çok ciddî muvazenesizliklere şahit olunmaktadır. Efendimiz'e gelince O, bir dağın zirvesinde Allah'tan ders alan bir ümmîdir; muallim i, Ezel ve Ebed Sultanı Allah olan bir ümmî. Allah Resûlü, O'nun o mübarek isimlerinden bir tanesini, suyu dudağa götürmek keyfiyetinden alında, insanın ahsen-i takvîme mazhar olmasına bâdi olan mübarek isim ve sıfatlarına kadar her şeyi anlatmasında ve sonra da, "Seni hakkıyla bilemedik ey her şeyden önce bilinen Zât! Sana hakkıyla kulluk yapamadık ey herkesten kulluğa müstahak olan Zât! Sana hakkıyla şükredemedik ey herkesten daha ziyade şükre layık olan Zât!" derken, esmâsından sıfatlarına, sıfatlarından Zât-ı Ulûhiyetine kadar öyle bir Zât-ı Ulûhiyet telakkisi ortaya koyar ki, bu telkin ve terbiyenin arkasındaki farkın; Cenâb-ı Hak olduğu hemen anlaşılır. Nitekim Allah, O'nu böyle terbiye etmeseydi, O, Zât-ı Ulûhiyet hakkında bir tek kelime bile söyleyemezdi.

Evet, Allah Resûlü, bize sağlam, arızasız ve kusursuz bir Zât-ı Ulûhiyet telakkisi kazandırmıştır. İslâm'da pek çok mezhep ortaya çıkmış ve bu mezheplerin arkasında, ne İbn Sinalar, ne Farabîler, ne İbn Miskeveyhler, ne İbn Rüşdler gibi ilim adamları, düşünürler yetişmiştir ama bu devâsâ insanlardan hiçbiri, hatta onların üstadları böylesine arızasız ve kusursuz bir ulûhiyet telakkisi ortaya koyamamışlardır. Farabî, ayrı bir noktada kayıp gitmiştir ki, onu İmam Gazzâlî gibi bir Hüccetü'l İslâm, en küçük bir mü'min mertebesinde dahi görmez. Çünkü o, Allah ve Resûlü hakkında yanlış telakki ve sapık düşüncelerden kurtulamamıştır. O, el-Medînetü'l-Fâdıla'sında Allah Resûlü'ne gelen vahyi, hayalinde kurduğu ve sonra âyâna aksettirip âyânda temessül ettirdiği, sonra dinlediği, yani kendi konuştuğu ve kendi dinlediği şeklinde izah etmektedir ki, bir Müslüman olarak bunu kabul etmek mümkün değildir.

Efendimiz'in Zât-ı Ulûhiyet hakkındaki anlayışına, tarz-ı telakkisine gelince o, çok derindir. Zaten O, bize bunu talim etmek için gelmiştir. İnsan, ışık hızıyla trilyon seneler ötelerdeki mekânları, bir insanın kalbinin atışlarıyla beraber idare eden Allah'ı tasavvur edemez. Cenâb-ı Hak öyle bir Zât'tır ki, Allah Resûlü, O'nun sadece emirlerinin infaz mevkii olan Arş hakkında mübarek düşüncelerini beyan ederken, "Bütün kevn ü mekânlar O'nun Arşına nispeten çöle atılmış bir halka gibi kalır." der. Bu, ulûhiyet hakikati, keyfiyet ve kemmiyet ötesi bir büyüklük ifade eder demektir. Yani meseleyi, bizim keyfî ve kemmî ölçülerimiz içinde ele almamak gerekir. Çünkü mevzu, kemmiyetsiz ve keyfiyetsiz bir büyüklük ifade etmektedir. Allah budur ve biz O'nu kat'iyen tasavvur edemeyiz.

Allah Resûlü, muamelatta da biricik rehberdir. O bize alış-verişi de talim etmiştir. Günümüzün insanını ticarette ve iktisatta kıskıvrak sıkıştıran, perişan ve derbeder eden problemlere karşı çıkış yollarını gösteren ve ilk talebelerinin şahsında bütün çağlara bir şeyler söyleyen, dün kadar bugünün de müşkillerini halleden bir Üstad-ı Küll'dür. Bunların yanında ve belki her şeyin önünde Allah'a karşı nasıl kulluk yapılması gerektiğini de yine O talim etmiştir. Esasen bu da bir edeptir. Her mü'min, O'nun talim buyurduğu daire içinde şöyle bir duygu ve düşünce içinde olmalıdır:

Yâ Resûlallah! Ben, ancak senin talim buyurduğun şekilde Allah'a kulluk yapabilirim. Sen tarif etmeseydin, benim ne yapacağım belli değildi. Çünkü senin irşad nurundan istifade edemeyen senden evvel pek çok akıllı kimseler geldi-geçti ama hiçbiri sadre şifa verici bir ulûhiyet ve kulluk anlayışı ortaya koyamadılar. Ne ilim adamları, ne filozoflar, ne saf kalbli büyük hanif Hz. Ömer'in amcası Zeyd gibi kimseler... Zeyd, henüz cahiliyenin hükümferma olduğu bir dönemde yeğeni Seyyidina Hz. Ömer dahil kendi evlâtlarına ve yakınlarına son sözlerini söylerken şu mânâya gelen irşadda bulunuyordu: "Ufukta bir nur görüyorum. Onun zuhurunun çok yakın olduğunu sanıyorum. Bu nur, bütün kâinatı aydınlatacak ve hepiniz bu aydınlığı göreceksiniz." Daha sonra Zeyd, derin bir inkisar içinde gözlerini sonsuzluğa çevirir ve mealen şöyle der: "Yıldızların seyrinde, zeminin şu tavrında kendisini sezip duyduğum ama adını bilemediğim, her şeyi yarattığına inandığım ama "Sen şusun." diyemediğim Rabbim! Seni bilseydim ve arzuna muttali olsaydım, Sana o yolda sonuna kadar kullukta bulunacaktım."

Evet, biz kulluğu da Aleyhissalâtu vesselâm'dan öğrendik. Namazda metafizik gerilime geçme yi O'nun arkasında bulunmakla elde ettik. Elde edemeyeceği şeyleri ancak dualarıyla elde eden insan, dua sayesinde öylesine gerilir ve öylesine Allah'tan ister ki, her matlub ona musahhar olur. İşte bütün bunları bize öğreten Hz. Muhammed'dir (aleyhissalâtü vesselâm). Bunun gibi Allah Resûlü'nün, yatarken sağ elini başının altına koyup yatmasına kadar hayatın her ünitesiyle alâkalı düsturları bizim için birer örnektir. O, bize bütün bir hayatı soluklamış ve bu soluklar, nefes nefes O'ndan gelip bizim ruhumuzu sarmış ve inananların sinelerinde mâkes bulmuştur. Rabbim, O'nun hayatı ve soluklarıyla canlanma ve dirilmeye bizleri muvaffak kılsın.

İşte bu geniş dairede, Efendimiz'in talim buyurduğu her şey edeptir. Buna riayet etmemek ise Allah'a, Resûlullah'a, sonra da Kur'ân'a karşı saygısızlık demektir. Mü'min, bütün bunlara riayet etmeli ve edep içinde yaşamalıdır. Yukarıda da ifade edildiği gibi günümüzde edep; farzı, vacibi ve Efendimiz'in umumî talimini bir tarafa bırakarak, daha ziyade küçük şeylerdeki; meselâ, bıyık kesmenin, saçları taramanın, urba giymenin ve yürümenin edebi gibi meselelere münhasır görülmüş ve bir mânâda her şey daraltılarak dinin ruhuna kastedilmiştir.

Son söz olarak, edebin olması gerekli olan tarifini yapıp mevzuu noktalayalım: Edep, O Edep İnsanı'nın temsil buyurduğu ve din-i mübinin emirleriyle temessül edip karşımıza çıkan şeylerin bütünüdür.
Alıntı ile Cevapla
Alt 31 Ocak 2010, 22:14   Mesaj No:38
Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:47
Mesaj: 5.078
Konular: 295
Beğenildi:124
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Standart RE: ***26.Haftanın Konusu EDEP***

Edeb İnsanın söz ve davranışlarda adaba uygun bir şekilde yaşamını kontrol altında tutmasıdır.Edebin temeli aileden başlar,Anne ve Babanın çocuklarına öğretmiş oldukları edep ile toplum içinde her daim güzellikleri sergiler.İyi bir aile terbiyesi alan çocuk her daim topluma ve insanlığa faydalı şeyler üretmek için çalışır söz ve fiillerinde devamlı dengeyi sağlar.


Ailelerin geneli evlatlarının iyi bir eğitim alması için ellerinden geleni yapmaya çalışırlar gözlemlediğim şu olay toplumda vukuu bulmaktadır. Baba ve anne evladının tavır ve davranışlarında bir hata sezdiğinde kendisine hemen oğlum yada kızım sen ADAM OLAMAZSIN diyiverirler . bunu okuyup bir yere gelmek olarak algılayan evlat ise çalışır ve makamlardan birini elde eder ve gelip sen adam olmazsın diyen Anne ve babanın karşısına dikilerek bana adam olmazsın demiştiniz ama ben işte vali kaymakam vs oldum diyerek sözde Adam olduğunu ispatlamaya çalışır. Bu tavrı gören Anne ve Baba evladına sen Vali kaymakam olmuşsun ama adam olamamışsın sözünü tekrar ederler.Çünkü adam olan bir insan Anne ve Babasının değerini en iyi şekilde bilendir onları üzmeyen el üstünde tutandır.Söz ve davranışlarında ölçülü eğitimi ve edebiyle herkese örnek olacak kişidir. İşte ilk adım EDEPTİR. Eğitim vs Edep olmadan kuru bir ağaca benzer…
Alıntı ile Cevapla
Alt 31 Ocak 2010, 22:57   Mesaj No:39
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Hazan Mevsimi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 11236
Üyelik T.: 19 Aralık 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 338
Konular: 71
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: ***26.Haftanın Konusu EDEP***

YitikSevda abi güzel özetlemişiniz

Bir adam ne kadar çok utanırsa,o kadar saygı değerdir ve buda edebinden dir.

“İnsan ile hayvan arasındaki en belirgin fark edeptir.“ Her eğitimcinin en önemli ilkesi olan edep, eğitimcinin giysisi, en değerli süsü ve mağlup olmaz silahıdır. Sahip olduğu edep ve tevazu ile eğitimci, bulunduğu ortamda sevilir, sayılır, karakteri kuvvet ve parlaklık kazanır. Nefsinin ateşini söndürür, kendisine ve çevresine zarar veren tehliklere karşı onu uyanık kılar.
Alıntı ile Cevapla
Alt 01 Şubat 2010, 00:54   Mesaj No:40
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.988
Konular: 339
Beğenildi:1172
Beğendi:346
Takdirleri:7784
Takdir Et:
Standart RE: ***26.Haftanın Konusu EDEP***

Haya, kalbi bozan günahlara karşı bir engeldir.
Haya, insanın iman kuvvetini ve edep miktarını belirler.
Haya, hayrın direği, karıştığı her iyiliğin temel unsurudur.
Batıla göz yuman haya sahibi olamaz.
Haya sahibi, hakk'a cephe açmış olanlarla düşüp kalkmaz.
Müslüman dilini, batıla dalmaktan ve konuşmaktan; gözünü avret yerlerine şehvetle bakmaktan; kulağını başkasınin sırlarını dinlemekten ve insanların ayıp yerlerini ortaya çıkarmaktan korumalıdır.
İslamsız haya ve faziletsiz bir insan, kendi şahsiyetini silmiş, şerefini yıkmış ve kötü arzularının esiri olmuştur.
Rabbim bizleri haya ve faziletten mahrum etmesin.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 7 Kişi okuyor. (0 Üye ve 7 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Haftanın hutbesi:08.01.2016 EDEP VE HAYÂ alperkara Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat 0 07 Ocak 2016 16:35
37. Haftanın Konusu ''Başörtüsü'' Yitiksevda Hafta'nın Konusu 7 30 Aralık 2010 23:22
Haftanın Konusu TEVHİD Yitiksevda Hafta'nın Konusu 1 14 Ağustos 2010 10:46
13. Haftanın Konusu (TAHRİF) Yitiksevda Hafta'nın Konusu 9 07 Temmuz 2009 10:37
Haftanın Konusu MERVE DEMİR Hafta'nın Konusu 6 14 Mart 2009 23:36

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.