Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İBADETLER.::. > İbadetler > Hurafeler-Bi'datlar

Konu Kimliği: Konu Sahibi FECR,Açılış Tarihi:  16 Nisan 2015 (09:38), Konuya Son Cevap : 15 Şubat 2019 (21:16). Konuya 58 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı1Kez Beğenildi
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 18 Nisan 2015, 14:49   Mesaj No:41
Medineweb Sadık Üyesi
muallime - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:muallime isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14876
Üyelik T.: 01 Aralık 2011
Arkadaşları:13
Cinsiyet:Anne
Mesaj: 874
Konular: 134
Beğenildi:137
Beğendi:67
Takdirleri:484
Takdir Et:
Standart Cevap: “Kutlu Doğum” Dindarlığına “Hizmet”e Hayır!

Allahin kulu ;Rasulullahin dogdugu günü kutlamanin hakkinda görüsümü beyan etmedim ki.

Bu konuda asagiya görüsleri farkli hocalarin makalelerini alacagim. Gercekten ögrenmek isteyenler-vakitleri olanlar- okuyabilirler.
__________________


Alıntı ile Cevapla
Alt 18 Nisan 2015, 14:52   Mesaj No:42
Medineweb Sadık Üyesi
muallime - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:muallime isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14876
Üyelik T.: 01 Aralık 2011
Arkadaşları:13
Cinsiyet:Anne
Mesaj: 874
Konular: 134
Beğenildi:137
Beğendi:67
Takdirleri:484
Takdir Et:
Standart Cevap: “Kutlu Doğum” Dindarlığına “Hizmet”e Hayır!

Mevlid Kandili Kutlanması Bidat midir? /Mehmet Talu



Bazı kimseler, Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin doğum yıldönümünün kutlanmasını kötü bir bid’at olarak görüyor ve bu kutlamayı yapanları kınıyor. Bu kötüleme ve kınamalar yersizdir. Çünkü Ebû Şâme el-Makdisî, Şemseddin İbnü'l-Cezerî, İbn Hacer el-Askalânî, İbn Hacer el-Heytemî, Şemseddin es-Sehâvî, Celâleddin es-Süyûtî, Şihâbüddin el-Kastalânî gibi büyük din âlimleri ve daha nice ulema ve fukaha, bu kutlama ile ilgili, ilk devirlerde olmasa bile ALLAH'ın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin dünyaya gelmesi sebebiyle sevinmenin, Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin doğumunu kutlanmanın, doğum günü münasebetiyle fakir ve muhtaçlara yardımda bulunup ibadet etmenin, Kur'ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize olan sevgiyle ilgili şiirler okumanın, temiz ve güzel elbiseler giyerek sevinç gösterisinde bulunmanın ve yoksullara yardım etmenin güzel bir yenilik olarak, birer güzel amel olduğunu belirtmişler ve güzel görmüşlerdir. Dolayısıyla mevlid kutlamalarının bir bid'at-ı hasene sayılması, halk arasında görülen ve dinen hoş karşılanmayan davranışların ise bundan ayrı düşünülerek önlenmesi gerektiğini, mesela cuma veya teravih gibi ibadetler sırasında yanlış bazı davranışların meydana gelmesinin bu ibadetlerin de haram sayılmasına yol açmadığını beyan etmişlerdir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, hayatta iken ne kendi doğum günü, ne de herhangi bir yakınının doğum günü için özel bir kutlama töreni yapmadığı gibi böyle bir şey yapılması hususunda herhangi bir istek ve emri de olmamıştır. Çünkü O'nun esas görevi, şahısları değil, dinin ilkelerini tanıtmaktı, vahiy tebliğ etmekti. Ancak Ebû Katade (R.A.)den rivayete göre, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize pazartesi günü oruç tutmanın fazileti sorulduğunda:

"Bu, benim doğduğum ve ben peygamber olarak gönderildiğim gündür"1 buyurarak bir bakıma bu güne önem atfetmiştir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Medine'de Yahudilerin on Muharrem'de oruç tuttuklarını görünce sebebini sormuş, onlar da Firavun'un boğulduğu ve Hz. Musa'nın kurtulduğu gün olduğunu söyleyince, Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz kendisinin bunu yapmaya daha layık olduğunu belirterek oruç tutmuş ve ashabına da oruç tutmalarını emretmiştir.2 Bu da belli bir günde bir nimete nail olma veya beladan kurtulma sebebiyle her zaman o günü anma ve şükür nişanesi olarak salih amellerde bulunmanın iyi bir davranış olduğunu gösterir.

Sonuç olarak; Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize sevgi ve bağlılığın bir göstergesi olması yanında çeşitli ibadet ve hayırlara vesile olması bakımından da mevlit kutlamalarının dinî yönden meşru bir davranış olduğu söylenmelidir. Bununla birlikte kutlamalar sırasında gayrimeşru tutum ve davranışların tasvip edilemeyeceği, bu tür uygulamalara sebep olan kutlamalardan uzak durulması gerektiği de açıktır.

Bid‘at, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz zamanında olmayan “dinî” mahiyetli bir hususun sonradan dine sokuşturulması, dinden sayılması olarak tarif edilir. Mevlid okuma ve okutmanın bid‘at olarak nitelendirilebilmesi için ona, “Ölünün kırkıncı gününde veya sene-i devriyesinde mevlid okutmak gereklidir” demek gibi dinî bir gereklilik veya ibadet şeklinde bir muhteva yüklenmesi gerekir. Mevlid okumanın gerekli, vâcip veya mendup olduğu iddia edilmediğine, en fazla bunun hoş ve güzel bir gelenek olduğu bilinip kabul edildiğine göre bunun bid‘at olarak değerlendirilip, insanların kafasına kuşku sokmak son derece yanlıştır.

“Mevlid okunacağına hatim okunsa, Kur’an-ı Kerim’den bir bölüm okunsa daha sevap ve daha faziletli olmaz mı?” şeklindeki bir itiraz da yersizdir. Kur’an-ı Kerim okumak, namaz kılmak daha sevap ve faziletli bir davranıştır, ama burada mesele sadece sevap meselesi değildir. Mevlid, toplumsal bir coşkunun, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sevgisinin ve ona bağlılığın üst düzeyde edebî ve estetik olarak hissedilmesi, yaşanması ve dışa vurulması demektir. Kur’an-ı Kerim okumakla mevlid okumayı birbiriyle mukayese etmek veya birini diğerine alternatif göstermek yerine ikisini ayrı ayrı ve her birini kendi yeri ve amacı doğrultusunda değerlendirmek ve yaşatmak daha doğru olur.

Burada hatırlanması ve hatırlatılması gereken önemli bir husus vardır; o da, mevlid gibi dinî eğitim ve coşkuyu içeren sosyal ve geleneksel törelerin aslî ibadetlerin yerine geçmediği, bu tür sosyal ödevlerin kişileri, üzerlerine bizzat gerekli olan namaz, oruç, Kur’an okuma, infak ve yardım gibi dinî yükümlülüklerden muaf tutmadığı hususudur. Ancak günümüzde, özellikle de toplumumuzun dinî konularda sağlıklı ve doğru şekilde bilgilendirilmemiş kesimlerinde mevlid, türbe ziyareti, Kur’an-ı Kerim okutma, mübarek gün ve gecelerde dinî törenlere katılma gibi daha çok şekille ilgili dindarlığın hayli rağbet gördüğü ve bunun giderek dinî vecîbelerin yerini aldığı da üzülerek müşahede edilen bir gerçektir. Halbuki bütün bunlar, özde yakalanan ve yaşatılan dindarlığı ve gerçek dinî vecîbeleri güzelleştiren ve kolaylaştıran tâli ve şeklî katkılar olarak tanınmalı ve bilinmelidir.

Ancak bu gibi kutlamalarda, İslâm’ın ruhuna ve Şeriat-ı Ahmediy-yeye aykırı haller ve şeyler olmamalıdır. Meselâ:
1- Kadın erkek karışık olarak Mevlid kutlaması yapılmamalıdır.
2- Kur’ân-ı Kerim kıraati ve Mevlid kasideleri birtakım cerrarlar tarafından tarifeye bağlı şekilde ücretle okunmamalıdır.

Zamanımızda dehşetli bir dinden uzaklaşma, irtidat cereyanı vardır. Mevlid törenleri halkı ve gençliği Peygambere ve dine yaklaştırmak için güzel bir vesiledir. Yeter ki, Mevlid bezirgânlığa âlet edilmesin, ruhsuz ve basmakalıp bir şekilde kutlanmasın, törene katılanlar coşturulsun, heyecanlandırılsın, gönüller harekete geçirilsin.

Tek cümle ile özetlemek gerekirse, içinde şeriata aykırı şeyler ve haller olmamak şartıyla mevlid kutlamaları bid’at-i hasenedir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. O’nu ne kadar çok zikr edersek, ne kadar fazla anarsak, ne kadar candan seversek o derecede feyiz ve bereket buluruz.

Tanrılaştırmamak şartıyla O’nu ne kadar yüceltsek yeridir. Resûl-i Kibriya (S.A.V.) Efendimiz bizim ve bütün insanlığın velinimetidir. Bize ebedî saadet yolunu gösteren o zatı ne kadar tebcil etsek azdır. O, ALLAH’ın kulu ve Resûlüdür. Bize en güzel örnek ve model olarak gönderilmiştir. Yeri kalbimizdedir, zikri dilimizdedir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi saygıyla anmamız gerekir. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, bize ALLAH'ın en büyük nimetidir. Her nimet, şükrü gerektirir. Kur'ân-ı Kerim nimetinin kadrini bildirmek için özel bir sûre indirilmiş ve "O gece bin aydan daha hayırlıdır" buyrulmuş. Kadir gecesi, Asr-ı Saâdet'ten beri kutlanır. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'in indiği, yani doğduğu gecedir. Mevlid Kandili Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin doğduğu gecedir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin kadrini bilenler, O'nun doğduğu geceyi, tabiîn devrinden beri kutlarlar. Fakirlere sadaka vermek, yoksullara yemek ikram etmek, Kur'ân-ı Kerim okumak, çokça salavât getirmek ve nafile namaz kılmak gibi çeşitli ibadetlerle ihya ederler. Hicrî üçüncü asrın başlarından itibaren, bazı sûfî gruplar, bu geceyi cemaat halinde kutlamaya başladılar. Halk arasında yaygın bir âdet haline gelen bu kutlamaları, daha sonra devletler de sahiplendi. İlk olarak Mısır Fatımî devleti, mevlid kandilini, resmî bayram ilan etti ve muhteşem törenlerle kutlamaya başladı. Fâtımîler, hem Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin, hem de kızı Hz. Fatıma (R.Anha)nın doğum gününü, resmî bayram ilân etmişlerdi. Bu kutlu doğum törenleri için, İslâm dünyasının her tarafından büyük âlimler, meşhur hafızlar davet edilir, sarayda ve camilerde Kur'ân-ı Kerim okunur ve ilim meclisleri kurulurdu. Hatipler, şehir meydanlarında, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz ve Ehl-i Beyt'le ilgili menkıbeler anlatırlardı. Güzel sesli hafızlar, Kur'ân-ı Kerim, ilâhî, kasîde ve tevşîh okurlardı. Kazanlar dolusu pilav pişirilir, halka ikram edilirdi ve bu etkinlikler mevlid ayı boyunca sürerdi.

Ancak zamanla işler çığırından çıktı. Kur'ân-ı Kerim tilâveti, irşâd, zikir ve ibadet faaliyetleri ihmal edilir oldu. Onların yerini, oyun ve eğlence âlemleri aldı. Bazı günah ve hayâsızlığın işlendiği bir karnavala dönüştü. Dindar insanlar, bu mübarek günün böyle olumsuzluklara âlet edilmesine şiddetle karşı çıktılar. Bid'at ve günah olduğuna dair fetvalar verdiler. Çok ağır yazılar yazdılar. Nihayet devlet eliyle yasaklattırdılar. Ancak Kur'ân-ı Kerim tilâvetiyle, zikir, duâ, hayır ve hasenatla ihya edenlere dokunmadılar. Zaten yasağın hedefi bunlar değildi. Rezilce hareket edenlerdi. Günümüzde, o tarihte yazılmış kitapları okuyan bazı kimseler, mevlid kutlamalarının bid'at ve günah olduğuna dair verilmiş o eski fetvaları görüyorlar. İşin içyüzünü bilmedikleri için, ibadetle yapılan ihya şekline de karşı çıkıyorlar. "Mevlid kandili bid'attır. Bak işte, filan âlim asırlar önce bunu yazmış" diyorlar. Ancak bilmiyorlar ki, o âlimler, işlenen günahları gözleriyle gördükleri için günah demişlerdi. Yoksa okunan Kur'ân-ı Kerim’e, getirilen salât ü selâm'a, yapılan hayır ve hasenata, çekilen zikir ve tesbihâta günah deme cesaretleri göstermeleri mümkün değildi.

Mevlid geleneğinin bizim kültürümüzde gerçekten çok önemli bir yeri var. Bu kesin. Türk milleti, Rebîulevvel ayını mevlid ayı olarak bilir. Meselâ bu ayda doğan çocuklara, Mevlüt, Mevlüde adı konulur. Üç aylarda doğanlara da içinde doğduğu ayın ismi verilir. Mevlid olayı edebiyatımızda da önemli bir yer tutar. Bu milletin şair ve edipleri, "Mevlid" diye bir edebi tür icad etmişler, yüzlerce mevlid, binlerce kaside yazmışlar. Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizi bağırlarına basmışlar, ruhlarına sindirmişler ve halka mal etmişler.

Mevlid, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize duyulan muhabbet ve hürmetin bir tezahürü olarak zengin ve köklü mirasımızdan bugüne kadar ulaşan önemli bir merasim ve edebî türün de adı olmuştur. Bugüne kadar, sevinçli ve kederli günlerde pek çok mecliste okuna gelmiştir.

Öyle sanıyorum ve tahmin ediyorum ki, yalnızca Türkiye hudutları içinde günde ortalama beş bin mevlid okunur. Milletimiz yeni doğan çocuğun sevincini Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğum sevinciyle dile getirir. Ölenin ardından mevlidi okutur, ölüm acısını Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğum sevinciyle dindirmek için. Sünnet olunca, okulu başarıyla bitirince, vatan borcunu ödeyip sağ salim eve dönünce, hacılar hacdan gelince, yeni ev alınınca ve daha birçok hayırlı iş vesilesiyle hep mevlid okutulur. Velhasıl sevinçler, mevlidle ikiye katlanır, acılar yine onunla dindirilir. İslâm toplumlarında asırlardır icra edilen mevlid merasimleri, inananların birbirleriyle kaynaşmalarına, geleneklerini yaşamalarına, yeni bilgiler edinmelerine ve özellikle durumu iyi olanların fakirlere yardım etmelerine vesile olmaktadır.

Mevlid, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sevgisinin dile gelmesidir. "Sevinçler paylaşıldıkça artar, acılar paylaşıldıkça azalır" demişler. Ramazanlar, bayramlar ve kandiller, ALLAH ve Peygamber aşkının coşkuyla yaşandığı ve birlikte paylaşıldığı özel günlerdir.

Mevlid geleneği, bazı yönleriyle hâlâ çok canlı yaşıyor. Bazı yönleriyle diyorum, çünkü yarım asır içinde sosyal hayatta çok şey değişmiştir. Tabii bu değişim kültüre de yansıdı. Kırk elli sene önce kandil geceleri, camileri hıncahınç dolduran o kalabalıklar artık görülmüyor. Herkes evinde, televizyondan mevlid dinlemeyi tercih ediyor. Cami mevlidleri de, ev mevlidleri de eskisi kadar ilgi çekmiyor, çokça okunmuyor. Büyük sofraların kurulduğu yemekli mevlidler de artık yapılmıyor. Onun yerine, mevlid şekeri veriliyor. Sanıyorum şeker verme âdeti de yakında ortadan kalkar. Çünkü şekerin zehir olduğu söyleniyor. Eskiden mevlid okuyanlara açıktan para verilmezdi. Bir hediye paketi içinde, gizlice takdim edilirdi. Daha önceleri hediye bohçası verilirmiş. Bohçada bir gömlek, bir çift çorap, bir de havlu veya mendil olur, altınlar mendil veya havlu arasına konurmuş. O âdetler unutuldu. Şimdi birçokları, mevlid okuyan hafız efendiye, kapı aralığında taksi şoförüne ücret öder gibi açıktan ödeme yapıyor. Bununla görgü ve nezaket alanındaki gerilemeyi anlatmaya çalışıyorum. Mevlid okunan yer, okuyan kişi, okutan aile ve dinleyen cemaat açısından bir hayli değişiklik olmuştur.

Eskiden mevlid okumak, mevlidhân olmak, bu sanatın icrası bakımında bir ayrıcalıktı. Çünkü her önüne gelen mevlid okumaya kalkmazdı. Herkes haddini bilirdi. Bilmeyenlere de cemaat haddini bildirirdi. Yani ayakkabısını alan, çeker giderdi. O da camiinin duvarlarına okumak zorunda kalırdı. Ehl-i Kur'ân olan bazı hafız efendiler, özellikle mevlid okumak istemezlermiş. Kur'ân-ı Kerim okuyuşundaki tavırları bozulmasın diye. Yani Kur'ân-ı Kur'ân gibi, mevlidi de mevlid gibi okumak esastır. Mevlid okumak daha zordur. Çünkü irticalen beste yapmaktır. Bu da makam ve geçkilere, ses perdelerine, vezne, tavır ve ritme iyice hakim olmayı gerektirir. Nerede karar verecek, nerede meyan gösterecek, nerede makam değiştirecek, bunların hepsini yerli yerinde yapmak zorundadır. Her şeyden önce, mevlidi tavır ve üslubunu bozmadan okuyacak; şarkı, ninni, türkü veya ezan gibi okumayacak.

Bugün durum nedir? Herşey taklitten ibaret. Ne vezne riayet eden var, ne ritme ve cümle taksimatına, nede mevlid bahirlerinin anlam ve muhtevasına! Bakıyorsunuz, tevhîd bahrinin orta yerinde "Meded yâ Resûlâllah" deyip Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizle ilgili bir kaside okunuyor. Oysa onun yeri orası değil, belki velâdet veya merhaba bahridir. Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğum olayını anlatan mısralar arasında, ölüm kasîdesi okunuyor: "Urgansız zincirsiz bağlar seni" diye. Bir de ardından "Yâ Resûlâllah!" diye bağırıyor, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi zincire vuruyor!

Zevk sahibi insan mı kalmadı, diye soruyorsunuz. Zevk sahipliği bilgiyle olur. Bilen azalınca zevk de azalır. Sadece mevlid okuma konusunda değil, din kültürünün bütün alanlarında korkunç bir çöküntü söz konusu. Cehalet ve avâmlık, almış başını gidiyor. ALLAH sonumuzu hayır eylesin. Amin.

Mevlid geleneğimiz tamamen bitti veya sona erdi demek doğru olmaz. Halk kendi kültürüne ve geleneğine sahip çıkar da ilgi gösterirse, gelenek yaşar. Gelenek canlanırsa ehliyetli mevlidhânlar da çıkar.

Mevlidin konusu, İslâm akaidinin temel direği olan tevhîd inancı ile Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin mucizeleri ve üstün ahlâkıdır. Türk halkı, mevlid dinleyerek inancının vecdini bu günlere taşıyabilmiştir. Denilebilir ki: "Süleyman Çelebi, bu millete başlı başına bir dinî hayat armağan etmiştir." Çünkü mevlidin, dinî kültürümüze sağladığı faydayı başka hiçbir eser sağlayabilmiş değildir. Buna bid'at diyen, bindiği dalı kesmiş olur. Mevlidin sözleri ve âdabına uygun şekilde okunması bid'at değildir. Bu geceyi ibadet ve duâ ile ihya etmek de bid'at olamaz. Daha önce söylediğim gibi burada bid'at olan, bu mübarek günü, günaha ve çeşitli rezaletlere âlet etmektir.

ALLAH'a şükür bizim kültür tarihimizde, mübarek gün ve gecelerin çirkin ve rezil işlere âlet edildiği hiç görülmemiştir. Yine ALLAH'a binlerce şükür ki, ibâdetten uzak olanlarımız bile kutsalın ne olduğunu bilir ve ona saygı gösterir. Milletimizin bu husustaki hassasiyeti hakikaten takdire şayandır.

__________________


Alıntı ile Cevapla
Alt 18 Nisan 2015, 14:59   Mesaj No:43
Medineweb Emekdarı
Allahın kulu_ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Allahın kulu_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 33478
Üyelik T.: 09 Kasım 2013
Arkadaşları:29
Cinsiyet:
Memleket:sıratı mustakım
Yaş:48
Mesaj: 2.632
Konular: 164
Beğenildi:1151
Beğendi:1570
Takdirleri:5244
Takdir Et:
Standart Cevap: “Kutlu Doğum” Dindarlığına “Hizmet”e Hayır!

Allah c.c suleyman celebiden razi olsun
__________________

Vakit namazinizi kildiniz mi?
Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz.
Alıntı ile Cevapla
Alt 18 Nisan 2015, 15:20   Mesaj No:44
Medineweb Emekdarı
Allahın kulu_ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Allahın kulu_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 33478
Üyelik T.: 09 Kasım 2013
Arkadaşları:29
Cinsiyet:
Memleket:sıratı mustakım
Yaş:48
Mesaj: 2.632
Konular: 164
Beğenildi:1151
Beğendi:1570
Takdirleri:5244
Takdir Et:
Standart Cevap: “Kutlu Doğum” Dindarlığına “Hizmet”e Hayır!

Alıntı:
muallime Üyemizden Alıntı Mesajı göster
Mevlid Kandili Kutlanması Bidat midir? /Mehmet Talu



Bazı kimseler, Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin doğum yıldönümünün kutlanmasını kötü bir bid’at olarak görüyor ve bu kutlamayı yapanları kınıyor. Bu kötüleme ve kınamalar yersizdir.




Iste olay budur bizde bunu soyledik sadece sizin gibi kopyala yapmadik cunku telden yaziyoruz


Çünkü Ebû Şâme el-Makdisî, Şemseddin İbnü'l-Cezerî, İbn Hacer el-Askalânî, İbn Hacer el-Heytemî, Şemseddin es-Sehâvî, Celâleddin es-Süyûtî, Şihâbüddin el-Kastalânî gibi büyük din âlimleri ve daha nice ulema ve fukaha, bu kutlama ile ilgili, ilk devirlerde olmasa bile ALLAH'ın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin dünyaya gelmesi sebebiyle sevinmenin, Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin doğumunu kutlanmanın, doğum günü münasebetiyle fakir ve muhtaçlara yardımda bulunup ibadet etmenin, Kur'ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize olan sevgiyle ilgili şiirler okumanın, temiz ve güzel elbiseler giyerek sevinç gösterisinde bulunmanın ve yoksullara yardım etmenin güzel bir yenilik olarak, birer güzel amel olduğunu belirtmişler ve güzel görmüşlerdir. Dolayısıyla mevlid kutlamalarının bir bid'at-ı hasene sayılması, halk arasında görülen ve dinen hoş karşılanmayan davranışların ise bundan ayrı düşünülerek önlenmesi gerektiğini, mesela cuma veya teravih gibi ibadetler sırasında yanlış bazı davranışların meydana gelmesinin bu ibadetlerin de haram sayılmasına yol açmadığını beyan etmişlerdir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, hayatta iken ne kendi doğum günü, ne de herhangi bir yakınının doğum günü için özel bir kutlama töreni yapmadığı gibi böyle bir şey yapılması hususunda herhangi bir istek ve emri de olmamıştır. Çünkü O'nun esas görevi, şahısları değil, dinin ilkelerini tanıtmaktı, vahiy tebliğ etmekti. Ancak Ebû Katade (R.A.)den rivayete göre, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize pazartesi günü oruç tutmanın fazileti sorulduğunda:




Garerat dediginiz bolum asagidadir

"Bu, benim doğduğum ve ben peygamber olarak gönderildiğim gündür"1 buyurarak bir bakıma bu güne önem atfetmiştir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Medine'de Yahudilerin on Muharrem'de oruç tuttuklarını görünce sebebini sormuş, onlar da Firavun'un boğulduğu ve Hz. Musa'nın kurtulduğu gün olduğunu söyleyince, Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz kendisinin bunu yapmaya daha layık olduğunu belirterek oruç tutmuş ve ashabına da oruç tutmalarını emretmiştir.2 Bu da belli bir günde bir nimete nail olma veya beladan kurtulma sebebiyle her zaman o günü anma ve şükür nişanesi olarak salih amellerde bulunmanın iyi bir davranış olduğunu gösterir.

Sonuç olarak; Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize sevgi ve bağlılığın bir göstergesi olması yanında çeşitli ibadet ve hayırlara vesile olması bakımından da mevlit kutlamalarının dinî yönden meşru bir davranış olduğu söylenmelidir. Bununla birlikte kutlamalar sırasında gayrimeşru tutum ve davranışların tasvip edilemeyeceği, bu tür uygulamalara sebep olan kutlamalardan uzak durulması gerektiği de açıktır.

Bid‘at, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz zamanında olmayan “dinî” mahiyetli bir hususun sonradan dine sokuşturulması, dinden sayılması olarak tarif edilir. Mevlid okuma ve okutmanın bid‘at olarak nitelendirilebilmesi için ona, “Ölünün kırkıncı gününde veya sene-i devriyesinde mevlid okutmak gereklidir” demek gibi dinî bir gereklilik veya ibadet şeklinde bir muhteva yüklenmesi gerekir. Mevlid okumanın gerekli, vâcip veya mendup olduğu iddia edilmediğine, en fazla bunun hoş ve güzel bir gelenek olduğu bilinip kabul edildiğine göre bunun bid‘at olarak değerlendirilip, insanların kafasına kuşku sokmak son derece yanlıştır.

“Mevlid okunacağına hatim okunsa, Kur’an-ı Kerim’den bir bölüm okunsa daha sevap ve daha faziletli olmaz mı?” şeklindeki bir itiraz da yersizdir. Kur’an-ı Kerim okumak, namaz kılmak daha sevap ve faziletli bir davranıştır, ama burada mesele sadece sevap meselesi değildir. Mevlid, toplumsal bir coşkunun, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sevgisinin ve ona bağlılığın üst düzeyde edebî ve estetik olarak hissedilmesi, yaşanması ve dışa vurulması demektir. Kur’an-ı Kerim okumakla mevlid okumayı birbiriyle mukayese etmek veya birini diğerine alternatif göstermek yerine ikisini ayrı ayrı ve her birini kendi yeri ve amacı doğrultusunda değerlendirmek ve yaşatmak daha doğru olur.

Burada hatırlanması ve hatırlatılması gereken önemli bir husus vardır; o da, mevlid gibi dinî eğitim ve coşkuyu içeren sosyal ve geleneksel törelerin aslî ibadetlerin yerine geçmediği, bu tür sosyal ödevlerin kişileri, üzerlerine bizzat gerekli olan namaz, oruç, Kur’an okuma, infak ve yardım gibi dinî yükümlülüklerden muaf tutmadığı hususudur. Ancak günümüzde, özellikle de toplumumuzun dinî konularda sağlıklı ve doğru şekilde bilgilendirilmemiş kesimlerinde mevlid, türbe ziyareti, Kur’an-ı Kerim okutma, mübarek gün ve gecelerde dinî törenlere katılma gibi daha çok şekille ilgili dindarlığın hayli rağbet gördüğü ve bunun giderek dinî vecîbelerin yerini aldığı da üzülerek müşahede edilen bir gerçektir. Halbuki bütün bunlar, özde yakalanan ve yaşatılan dindarlığı ve gerçek dinî vecîbeleri güzelleştiren ve kolaylaştıran tâli ve şeklî katkılar olarak tanınmalı ve bilinmelidir.

Ancak bu gibi kutlamalarda, İslâm’ın ruhuna ve Şeriat-ı Ahmediy-yeye aykırı haller ve şeyler olmamalıdır. Meselâ:
1- Kadın erkek karışık olarak Mevlid kutlaması yapılmamalıdır.
2- Kur’ân-ı Kerim kıraati ve Mevlid kasideleri birtakım cerrarlar tarafından tarifeye bağlı şekilde ücretle okunmamalıdır.

Zamanımızda dehşetli bir dinden uzaklaşma, irtidat cereyanı vardır. Mevlid törenleri halkı ve gençliği Peygambere ve dine yaklaştırmak için güzel bir vesiledir. Yeter ki, Mevlid bezirgânlığa âlet edilmesin, ruhsuz ve basmakalıp bir şekilde kutlanmasın, törene katılanlar coşturulsun, heyecanlandırılsın, gönüller harekete geçirilsin.

Tek cümle ile özetlemek gerekirse, içinde şeriata aykırı şeyler ve haller olmamak şartıyla mevlid kutlamaları bid’at-i hasenedir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. O’nu ne kadar çok zikr edersek, ne kadar fazla anarsak, ne kadar candan seversek o derecede feyiz ve bereket buluruz.

Tanrılaştırmamak şartıyla O’nu ne kadar yüceltsek yeridir. Resûl-i Kibriya (S.A.V.) Efendimiz bizim ve bütün insanlığın velinimetidir. Bize ebedî saadet yolunu gösteren o zatı ne kadar tebcil etsek azdır. O, ALLAH’ın kulu ve Resûlüdür. Bize en güzel örnek ve model olarak gönderilmiştir. Yeri kalbimizdedir, zikri dilimizdedir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi saygıyla anmamız gerekir. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, bize ALLAH'ın en büyük nimetidir. Her nimet, şükrü gerektirir. Kur'ân-ı Kerim nimetinin kadrini bildirmek için özel bir sûre indirilmiş ve "O gece bin aydan daha hayırlıdır" buyrulmuş. Kadir gecesi, Asr-ı Saâdet'ten beri kutlanır. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'in indiği, yani doğduğu gecedir. Mevlid Kandili Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin doğduğu gecedir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin kadrini bilenler, O'nun doğduğu geceyi, tabiîn devrinden beri kutlarlar. Fakirlere sadaka vermek, yoksullara yemek ikram etmek, Kur'ân-ı Kerim okumak, çokça salavât getirmek ve nafile namaz kılmak gibi çeşitli ibadetlerle ihya ederler. Hicrî üçüncü asrın başlarından itibaren, bazı sûfî gruplar, bu geceyi cemaat halinde kutlamaya başladılar. Halk arasında yaygın bir âdet haline gelen bu kutlamaları, daha sonra devletler de sahiplendi. İlk olarak Mısır Fatımî devleti, mevlid kandilini, resmî bayram ilan etti ve muhteşem törenlerle kutlamaya başladı. Fâtımîler, hem Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin, hem de kızı Hz. Fatıma (R.Anha)nın doğum gününü, resmî bayram ilân etmişlerdi. Bu kutlu doğum törenleri için, İslâm dünyasının her tarafından büyük âlimler, meşhur hafızlar davet edilir, sarayda ve camilerde Kur'ân-ı Kerim okunur ve ilim meclisleri kurulurdu. Hatipler, şehir meydanlarında, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz ve Ehl-i Beyt'le ilgili menkıbeler anlatırlardı. Güzel sesli hafızlar, Kur'ân-ı Kerim, ilâhî, kasîde ve tevşîh okurlardı. Kazanlar dolusu pilav pişirilir, halka ikram edilirdi ve bu etkinlikler mevlid ayı boyunca sürerdi.

Ancak zamanla işler çığırından çıktı. Kur'ân-ı Kerim tilâveti, irşâd, zikir ve ibadet faaliyetleri ihmal edilir oldu. Onların yerini, oyun ve eğlence âlemleri aldı. Bazı günah ve hayâsızlığın işlendiği bir karnavala dönüştü. Dindar insanlar, bu mübarek günün böyle olumsuzluklara âlet edilmesine şiddetle karşı çıktılar. Bid'at ve günah olduğuna dair fetvalar verdiler. Çok ağır yazılar yazdılar. Nihayet devlet eliyle yasaklattırdılar. Ancak Kur'ân-ı Kerim tilâvetiyle, zikir, duâ, hayır ve hasenatla ihya edenlere dokunmadılar. Zaten yasağın hedefi bunlar değildi. Rezilce hareket edenlerdi. Günümüzde, o tarihte yazılmış kitapları okuyan bazı kimseler, mevlid kutlamalarının bid'at ve günah olduğuna dair verilmiş o eski fetvaları görüyorlar. İşin içyüzünü bilmedikleri için, ibadetle yapılan ihya şekline de karşı çıkıyorlar. "Mevlid kandili bid'attır. Bak işte, filan âlim asırlar önce bunu yazmış" diyorlar. Ancak bilmiyorlar ki, o âlimler, işlenen günahları gözleriyle gördükleri için günah demişlerdi. Yoksa okunan Kur'ân-ı Kerim’e, getirilen salât ü selâm'a, yapılan hayır ve hasenata, çekilen zikir ve tesbihâta günah deme cesaretleri göstermeleri mümkün değildi.

Mevlid geleneğinin bizim kültürümüzde gerçekten çok önemli bir yeri var. Bu kesin. Türk milleti, Rebîulevvel ayını mevlid ayı olarak bilir. Meselâ bu ayda doğan çocuklara, Mevlüt, Mevlüde adı konulur. Üç aylarda doğanlara da içinde doğduğu ayın ismi verilir. Mevlid olayı edebiyatımızda da önemli bir yer tutar. Bu milletin şair ve edipleri, "Mevlid" diye bir edebi tür icad etmişler, yüzlerce mevlid, binlerce kaside yazmışlar. Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizi bağırlarına basmışlar, ruhlarına sindirmişler ve halka mal etmişler.

Mevlid, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize duyulan muhabbet ve hürmetin bir tezahürü olarak zengin ve köklü mirasımızdan bugüne kadar ulaşan önemli bir merasim ve edebî türün de adı olmuştur. Bugüne kadar, sevinçli ve kederli günlerde pek çok mecliste okuna gelmiştir.

Öyle sanıyorum ve tahmin ediyorum ki, yalnızca Türkiye hudutları içinde günde ortalama beş bin mevlid okunur. Milletimiz yeni doğan çocuğun sevincini Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğum sevinciyle dile getirir. Ölenin ardından mevlidi okutur, ölüm acısını Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğum sevinciyle dindirmek için. Sünnet olunca, okulu başarıyla bitirince, vatan borcunu ödeyip sağ salim eve dönünce, hacılar hacdan gelince, yeni ev alınınca ve daha birçok hayırlı iş vesilesiyle hep mevlid okutulur. Velhasıl sevinçler, mevlidle ikiye katlanır, acılar yine onunla dindirilir. İslâm toplumlarında asırlardır icra edilen mevlid merasimleri, inananların birbirleriyle kaynaşmalarına, geleneklerini yaşamalarına, yeni bilgiler edinmelerine ve özellikle durumu iyi olanların fakirlere yardım etmelerine vesile olmaktadır.

Mevlid, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sevgisinin dile gelmesidir. "Sevinçler paylaşıldıkça artar, acılar paylaşıldıkça azalır" demişler. Ramazanlar, bayramlar ve kandiller, ALLAH ve Peygamber aşkının coşkuyla yaşandığı ve birlikte paylaşıldığı özel günlerdir.

Mevlid geleneği, bazı yönleriyle hâlâ çok canlı yaşıyor. Bazı yönleriyle diyorum, çünkü yarım asır içinde sosyal hayatta çok şey değişmiştir. Tabii bu değişim kültüre de yansıdı. Kırk elli sene önce kandil geceleri, camileri hıncahınç dolduran o kalabalıklar artık görülmüyor. Herkes evinde, televizyondan mevlid dinlemeyi tercih ediyor. Cami mevlidleri de, ev mevlidleri de eskisi kadar ilgi çekmiyor, çokça okunmuyor. Büyük sofraların kurulduğu yemekli mevlidler de artık yapılmıyor. Onun yerine, mevlid şekeri veriliyor. Sanıyorum şeker verme âdeti de yakında ortadan kalkar. Çünkü şekerin zehir olduğu söyleniyor. Eskiden mevlid okuyanlara açıktan para verilmezdi. Bir hediye paketi içinde, gizlice takdim edilirdi. Daha önceleri hediye bohçası verilirmiş. Bohçada bir gömlek, bir çift çorap, bir de havlu veya mendil olur, altınlar mendil veya havlu arasına konurmuş. O âdetler unutuldu. Şimdi birçokları, mevlid okuyan hafız efendiye, kapı aralığında taksi şoförüne ücret öder gibi açıktan ödeme yapıyor. Bununla görgü ve nezaket alanındaki gerilemeyi anlatmaya çalışıyorum. Mevlid okunan yer, okuyan kişi, okutan aile ve dinleyen cemaat açısından bir hayli değişiklik olmuştur.

Eskiden mevlid okumak, mevlidhân olmak, bu sanatın icrası bakımında bir ayrıcalıktı. Çünkü her önüne gelen mevlid okumaya kalkmazdı. Herkes haddini bilirdi. Bilmeyenlere de cemaat haddini bildirirdi. Yani ayakkabısını alan, çeker giderdi. O da camiinin duvarlarına okumak zorunda kalırdı. Ehl-i Kur'ân olan bazı hafız efendiler, özellikle mevlid okumak istemezlermiş. Kur'ân-ı Kerim okuyuşundaki tavırları bozulmasın diye. Yani Kur'ân-ı Kur'ân gibi, mevlidi de mevlid gibi okumak esastır. Mevlid okumak daha zordur. Çünkü irticalen beste yapmaktır. Bu da makam ve geçkilere, ses perdelerine, vezne, tavır ve ritme iyice hakim olmayı gerektirir. Nerede karar verecek, nerede meyan gösterecek, nerede makam değiştirecek, bunların hepsini yerli yerinde yapmak zorundadır. Her şeyden önce, mevlidi tavır ve üslubunu bozmadan okuyacak; şarkı, ninni, türkü veya ezan gibi okumayacak.

Bugün durum nedir? Herşey taklitten ibaret. Ne vezne riayet eden var, ne ritme ve cümle taksimatına, nede mevlid bahirlerinin anlam ve muhtevasına! Bakıyorsunuz, tevhîd bahrinin orta yerinde "Meded yâ Resûlâllah" deyip Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizle ilgili bir kaside okunuyor. Oysa onun yeri orası değil, belki velâdet veya merhaba bahridir. Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğum olayını anlatan mısralar arasında, ölüm kasîdesi okunuyor: "Urgansız zincirsiz bağlar seni" diye. Bir de ardından "Yâ Resûlâllah!" diye bağırıyor, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi zincire vuruyor!

Zevk sahibi insan mı kalmadı, diye soruyorsunuz. Zevk sahipliği bilgiyle olur. Bilen azalınca zevk de azalır. Sadece mevlid okuma konusunda değil, din kültürünün bütün alanlarında korkunç bir çöküntü söz konusu. Cehalet ve avâmlık, almış başını gidiyor. ALLAH sonumuzu hayır eylesin. Amin.

Mevlid geleneğimiz tamamen bitti veya sona erdi demek doğru olmaz. Halk kendi kültürüne ve geleneğine sahip çıkar da ilgi gösterirse, gelenek yaşar. Gelenek canlanırsa ehliyetli mevlidhânlar da çıkar.

Mevlidin konusu, İslâm akaidinin temel direği olan tevhîd inancı ile Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin mucizeleri ve üstün ahlâkıdır. Türk halkı, mevlid dinleyerek inancının vecdini bu günlere taşıyabilmiştir. Denilebilir ki: "Süleyman Çelebi, bu millete başlı başına bir dinî hayat armağan etmiştir." Çünkü mevlidin, dinî kültürümüze sağladığı faydayı başka hiçbir eser sağlayabilmiş değildir. Buna bid'at diyen, bindiği dalı kesmiş olur. Mevlidin sözleri ve âdabına uygun şekilde okunması bid'at değildir. Bu geceyi ibadet ve duâ ile ihya etmek de bid'at olamaz. Daha önce söylediğim gibi burada bid'at olan, bu mübarek günü, günaha ve çeşitli rezaletlere âlet etmektir.

ALLAH'a şükür bizim kültür tarihimizde, mübarek gün ve gecelerin çirkin ve rezil işlere âlet edildiği hiç görülmemiştir. Yine ALLAH'a binlerce şükür ki, ibâdetten uzak olanlarımız bile kutsalın ne olduğunu bilir ve ona saygı gösterir. Milletimizin bu husustaki hassasiyeti hakikaten takdire şayandır.

peygamberim iyi ki varsin
__________________

Vakit namazinizi kildiniz mi?
Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz.
Alıntı ile Cevapla
Alt 18 Nisan 2015, 15:24   Mesaj No:45
Kur'ân Kürsüsü

Medineweb Emekdarı
FECR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:FECR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6340
Üyelik T.: 19 Ocak 2009
Arkadaşları:20
Cinsiyet:Erkek
Memleket:ANKARA
Yaş:56
Mesaj: 6.108
Konular: 546
Beğenildi:1003
Beğendi:221
Takdirleri:9161
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: “Kutlu Doğum” Dindarlığına “Hizmet”e Hayır!

Alıntı:
Abdulmelik Üyemizden Alıntı Mesajı göster
dini ilgilendiren konularda "duygusallığa sinirlenmeye bana göreye yer yoktur." din bir yaşam biçimidir. Dinsizlik de bir dindir. Dinimiz halis olarak Allah'a aittir ve çerçevesini de Allah çizer. Allah adına konuşmak Allahtan rol çalmak Allah'ın dinini Allaha öğretmeye çalışmak haddi bilmemektir.
Allah'ın bize servis etmiş olduğu din islamdır.ve bunu Peygamberi vefat etmeden kemale erdirmiş tamamlamıştır. Bu dine bir şeyler eklemek veya çıkarmak kocakarı ilaçlarına çevirir.
Şimdi konumuza dönelim ve şu sorulara cevap verelim. Vereceğimiz cevaplar bana göre değil Allah'ın dinine göre olsun. Yani delil ile...

1-islamda doğum günü kutlamak var mıdır? kuran sünnet ve asrı saadet akabinde Emeviler Abbasiler Selçuklular Osmanlılar dahil kutlu doğum diye bir tarihi kayıt var mıdır?
2-makalede de belirtildiği gibi Peygamberimizin doğum tarihinde ittifak yoktur. En detaylı araştırma yapan Hamidullah hoca haziranın 20 lerini gösteriyor. neden Nisan? Mevlit kandili Peygamberimizin doğumu değil midir? amaç bu değil mi? mevlit kandili ocakta kutlu doğum nisanda tarihi doğum haziranda?
3-peygamberimiz 1400 ü aşkın yıldır dünyaya geldi. kutlu doğum 28 şubattan sonraları 5 kafadarın bir araya gelip yönetmeliğe çıkarması ile oluştu.1400 yıldır neredeydiniz? sahi Türkçe olimpiyatlarla bir bağı var mıdır ?
4-peygamberimizin simgesi haline getirilen gül ile Hristiyanların çam ağacı arasında bir bağlam bağlaç seziyor musunuz?
5-peygamberimizin inşası şefkat merhametten ibaret mi idi? bedir Uhud hendek komutanı kim idi? huneyn tebuk mute'de gül mü dağıtıldı? gül simgesi hoşgörü imparatorluğu ile bir bağı var mıdır? Peygambere rol vermek ona sınır çizmek onu hoşgörülerine uydurmak israile şirinlikle ABD ye ılımlılık kıvırmaları ile alakası olabilir mi ?
6-beş vakit namazı 7 ye çıkarsalar yok 5 tir itirazına "yoksa sen namaza karşı mısın mı diyeceğiz?".

Bu sorulara Kuran ve sünnetten delil getirerek cevaplayamayan, basit duygusallıklara indirgeyen kardeşlerimize rabbim nefsim dahil hepimize basiret versin.


__________________
Selam Hidayete Tabi Olanlara
Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir
(Müslim)
Alıntı ile Cevapla
Alt 18 Nisan 2015, 15:30   Mesaj No:46
Medineweb Sadık Üyesi
muallime - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:muallime isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14876
Üyelik T.: 01 Aralık 2011
Arkadaşları:13
Cinsiyet:Anne
Mesaj: 874
Konular: 134
Beğenildi:137
Beğendi:67
Takdirleri:484
Takdir Et:
Standart Cevap: “Kutlu Doğum” Dindarlığına “Hizmet”e Hayır!

Mevlid Kandili Kutlamak Bidat mi ?

Rabîulevvel ayının onikinci gecesi Sevgili Peygamberimiz'in doğum gecesi (mevlid) olarak kutlanmaktadır. Bu gün ve gecede bir kutlama, ibadet ve merasim yapılacağına dair âyet ve hadis yoktur. Bu vesile ile Peygamberimizi anmak, onun örnek hayatını ve üstün meziyetlerini hatırlamak ve hatırlatmak faydalıdır. Ancak "mevlid gecesi sebebiyle yapılanları" dine katmak, "bu sünnettir, tanımlanmış ibadettir" demek bid'at olur. Hayrettin Karaman

Mevlid kandilini kutlamak ; Bu günleri kutlamak bidattir.Nurettin Yildiz


“Doğum yeri” ve “doğum zamanı” anlamına gelen Mevlid, Hz. Peygamber’in doğum günü kutlamalarına denildiği gibi aynı zamanda bu kutlamalarda okunmak üzere kaleme alınan eserlerin ortak adıdır. Hz. Peygamber, Ashâb-ı Kirâm, Emevî ve Abbâsîler dönemlerinde herhangi bir kutlama örneğine rastlanmayan Mevlid kandili, ilk kez hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır’da, Şii Fâtimî Devleti döneminde kutlanmıştır.

Eyyûbîler döneminde birçok tören ve bayram kaldırılmış; fakat Mevlid kutlamaları başta olmak üzere bunlar Erbil Atabegi Begteginli Muzafferuddin Kökböri (ö. 629/1232)tarafından büyük törenlerle yeniden kutlanmaya başlamıştır.[24] Fâtımîler dönemindeki kutlamalar daha çok devlet erkânı arasında olup resmi nitelikli iken Kökböri dönemindeki kutlamalara halkın da katılımı sağlanmış, büyük ziyafetler ve şölenler tertiplenerek adeta bir bayram havası estirilmiştir. Muzafferuddin Kökböri’nin bu kutlamaları yeniden başlatmasının ardında ise Musullu sûfi Ömer b. Muhammed el-Mellâ’ın bulunduğu belirtilmektedir.

Hz. Peygamber’in doğum günü olan bu günün/gecenin birtakım ibadetlerle kutlanmasına yönelik herhangi bir delil mevcut değildir.

Ebû Şâme el-Makdisî, Şehâbeddin el-Kastallânî, İbn Hacer el-Askalânî ve Celâleddin es-Suyûti gibi bazı âlimler Hz. Peygamber’in dünyaya gelmesi sebebi ile sevinmenin, bu gün münasebetiyle muhtaçlara yardım etmenin, şiirler (mevlid gibi) okumanın güzel birer amel olduğunu söyleyerek, bu gibi Mevlid kutlamalarının “bid’at-ı hasene” (güzel bid’ât) sayılması gerektiğini söylemişlerdir. Mâlikî fakihi İbnu’l-Hâc el-Abderî, Ömer b. Ali el-Lahmî el-Fâkihânî, İbn Teymiyye, Muhammed Abduh, Abdulaziz İbn Bâz ve Hammûd b. Abdillah et-Tuveycîrî gibi âlimler ise Mevlid kandili kutlamalarına “bid’at-i seyyie” (kötü bid’ât) gözüyle bakmış ve buna şiddetle karşı çıkmışlardır.Abdülaziz Bayindir


Mevlid Kandili Kutlamak Bidat degildir .Osman Ünlü

[/SIZE]
__________________


Alıntı ile Cevapla
Alt 18 Nisan 2015, 16:23   Mesaj No:47
Medineweb Sadık Üyesi
muallime - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:muallime isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14876
Üyelik T.: 01 Aralık 2011
Arkadaşları:13
Cinsiyet:Anne
Mesaj: 874
Konular: 134
Beğenildi:137
Beğendi:67
Takdirleri:484
Takdir Et:
Standart Cevap: “Kutlu Doğum” Dindarlığına “Hizmet”e Hayır!

1-Türkiyedeki bircok Hocanin Mevlid kandili kutlamak konusundaki fikirleri ; dini hassasiyetleri azalmis ,batili adetleri benimsemis ,büyük bir yozlasma icinde olan Türkiye toplumunun bu kandilleri vesile ederek Kuran okuma nafile namaz kilma ,salavat ,zikir gibi ibedetlere vesile olmasi acisindan Caizdir demislerdir.Islami suurun -bu geceler canli tutularak - dirilmesine vesile oldugunu söylemislerdir.

2-Daha azinlikta kalan görüs ise ,Kuranda ve Sünnette "mevlid kandili" uygulamasinin olmadigi ,Kuran ve sünnet ruhundan uzaklasilarak böyle bidat geceler olusturuldugu ,Bunun yerine ;""Kuran ahlaki" , dolayisiyla "Rasullullahin ahlakiyla" ahlaklanmak daha elzemdir ,böyle geceleri Müslümanlari dinin aslindan uzaklastir.Bidattir demislerdir.Bu gecelerin Ticari boyutlari da vardir . ""diyenler de olmustur..

3-Mevlid kandili ile kutlu dogumu birbirinden ayirarak ;12 Rebiulevvel tarihinde Rasullullahin dogumuna sevinmek ve ihya etmenin sevap oldugunu Nisan ayinda kutlanan "Kutlu Dogum "un ise tc.nin uydurdugunu söyleyerek kabul etmeyenler vardir.

Sonuc olarak Allahu Teala herkese akil fikir vermis,herkes ilmine ve anlayisina göre olan görüsü benimser amel eder,bu sebeple kimsenin kimseye ayni görüsü benimsemedigi icin bugz etme ,hakaret etme ,beddua etme hakki yoktur.Bu görüslerden birine digerlerini inandirmak isteyen delilleriyle konusur.Müslümana yakisan budur.

Not:Azinlik ve cogunluk sözüm benim arastirabildigim kadardir.Belki benim makalelerine ulasamadigim akademik cevrelerde 2. görüste olan daha fazla ,cogunlukta olabilir.
__________________


Alıntı ile Cevapla
Alt 18 Nisan 2015, 17:48   Mesaj No:48
Kur'ân Kürsüsü

Medineweb Emekdarı
FECR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:FECR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6340
Üyelik T.: 19 Ocak 2009
Arkadaşları:20
Cinsiyet:Erkek
Memleket:ANKARA
Yaş:56
Mesaj: 6.108
Konular: 546
Beğenildi:1003
Beğendi:221
Takdirleri:9161
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: “Kutlu Doğum” Dindarlığına “Hizmet”e Hayır!

Kutlu Doğum Haftası üzerine...

SORU: Hz. Muhammed’in doğumu tam olarak hangi güne rastlıyor? Kaynaklara göre 571 senesi 12 Rebiülevvel (20 Nisan) Pazartesi gecesi dünyaya gelmiş. Biz O’nun doğumunu Mevlit Kandili olarak kutluyoruz. Böylece hicri takvime göre her yıl 10 gün geriden takip ederek farklı zamanlara denk geldiğini de biliyoruz. Ancak 16-20 Nisan (miladi) günleri arasında Kutlu Doğum Haftası’nda da kutladığımıza göre bunların hangisi doğrudur? (Ahmet Yılmaz)

CEVAP: Hz. Peygamber herhangi bir doğum günü kutlaması yapmadığı gibi kendi doğum gününü de kutlamamıştır. Mevlit yani Doğum Kandili, Hz. Peygamber’in uygulaması olmadığına göre sünnet değildir. Kitapta da sünnette de yeri yok. Kitap ve sünnette yeri olmayan, sonradan çıkma din uygulamalarına bid’at denilir. Peygamber’i anmaya, Allah’ı zikretmeye ve belki de artı ibadete vesile olduğu, dini hayata zaman zaman canlılık verdiği için Mevlid Kandili, bid’at-i hasene (güzel bid’at) kategorisine girebilir.

Hz. Peygammber’in doğum gecesi aslında o kadar kesin değildir ama ay takvimine göre 12 Rebiülevvel gecesi genel kabul görmüştür. Miladi olarak 20 Nisan’a rastlar. Ama önemli olan, net doğum gecesi değil, dini bir heyecan yaşanmasıdır. Bin yıldan beri gelen bir uygulama var, 12 Rebiülevvel. Suudi Arabistan hariç İslâm âleminin çoğunda bu gece Mevlid Kandili olarak kutlanır.

Diyanet İşleri Başkanlığımız bir de 20 Nisanı esas alarak bir Kutlu Doğum Haftası icat etti. Takriben 20 yıldan beri bu kutlamalar git gide dozajı kaçıran bir vaziyet aldı. Konferanslar, paneller, büyük şovlar, çok büyük masraflar. Böylece dinin sadeliğini koruması gereken resmi bir kurum, dine yeni bid’atlar katar oldu. Bu toplantılarda, panellerde çok abartılı şeyler anlatılıyor ve Hz. Peygamber’in ruhaniyetini rahatsız eden şovlar yapılıyor. Bunları tasvip etmiyorum.

Bir kandili iki yapmanın âlemi ne? Din gösteriş değil, sadeliktir. Asıl makbul ibadet ise bireyin geceleyin kalkıp sükunet içinde Allah’ına yalvarmasıdır. Umarım Diyanet, dinde bir temeli olmayan bu ikinci bid’atı kaldırır. Eğer kutlama yapılacaksa bunu bid’at olan hafta uygulamalarında değil, geleneksel zamanında yaptırır. Hz. Peygamber, dinin sadeliğini bozan bid’atların doğru olmadığını vurgulamış, “Kullu bid’atin dalâletun: Her bid’at sapıklıktır” buyurmuştur.

Süleyman Ateş (12.05.2007)
__________________
Selam Hidayete Tabi Olanlara
Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir
(Müslim)
Alıntı ile Cevapla
Alt 18 Nisan 2015, 17:54   Mesaj No:49
Kur'ân Kürsüsü

Medineweb Emekdarı
FECR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:FECR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6340
Üyelik T.: 19 Ocak 2009
Arkadaşları:20
Cinsiyet:Erkek
Memleket:ANKARA
Yaş:56
Mesaj: 6.108
Konular: 546
Beğenildi:1003
Beğendi:221
Takdirleri:9161
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: “Kutlu Doğum” Dindarlığına “Hizmet”e Hayır!

KUTLU DOĞUM HAFTASI BİR ŞEY DİNİMİZDE VAR MIDIR?
Güneş takvimine göre hiçbir mübarek gün, gece yoktur. Vardır diyen yalan söyler. Hiçbir islâm alimi yazmamış, bildirmemiştir. Nasıl hoparlörü sonradan koydular, bunu da, [kutlu doğum haftası diye bir şey] uydurdular. Peygamber efendimizin dünyayı şereflendirdiği zaman miladi takvime göre nisan ayının yirmisi idi, ama Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram efendilerimiz, onbeş asırdır gelen müslümanların hiçbirisi, miladi takvime göre yirmi nisanda Peygamber efendimizin doğum gününü kutlamadılar. Kutlu doğum haftası uydurmadır, yani bid'atdir. Dolayısıyla buna destek verilmez. Yardım da edilmez. Doğrusunu da söylemek ve bilmek gerekir. Peygamber efendimizin doğum zamanı, kameri takvime göre olan Rebi’ul-evvel ayının onikinci gecesidir.

OSMAN ÜNLÜ


Kutlu doğum haftası

Sual: Kutlu doğumu, miladi yıla göre kutlamak caiz midir?
CEVAP
Dinimizde mübarek geceler, hicri yıl ile kutlanır. Bütün ibadetlerde ve dini faaliyetlerde kameri aylar esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayram günleri kameri aylara göre tespit edilir. Haccı Allahü teâlânın bildirdiği zilhicce ayında yapmayıp da, miladi bir ayda, mesela hep ocakta yapmak, orucu, ramazanda değil de, hep şubatta tutmak, dini değiştirmek olur. Bütün mübarek geceler de, kameri aylara göre tespit edilir. Kadir gecesini ramazanda değil de, şubat ayında aramak, Berat Gecesini şaban ayında değil de, temmuz ayında kutlamak, Aşure Gecesini muharrem ayında değil de, eylül ayında kutlamak dini bozmak olur. Her Müslüman bilir ki, İslamiyet'te güneş yılının ayları içinde sayılı bir mübarek gün yoktur. Kutlu doğum, 12 Rebiul-evvelde olmuştur. Miladi her sene, başka tarihe denk gelir. Bunu 20 Nisana almak caiz olmaz.

Dinimize aykırı bir husus için, (Niyetimiz iyi) demek veya (Herkes kutlu doğumdan bahsederken, susmak uygun olmaz) demek de, geçerli bir mazeret değildir. Haram bir iş, iyi niyetle de yapılsa haramlıktan çıkmaz. İçki içen de, zina eden de veya her türlü haramı işleyen de, iyi niyetle yapıyorum diyebilir. Böyle iyi niyet insanı kurtarmaz. (Cehennem iyi niyetlilerle doludur) buyurulmuştur. Bir kimse, iyi niyetle işlediği harama alışır, sonra bunu dinin emri zanneder. Hazret-i Ömer, (Dininizi doğru öğrenip, buna uygun yaşayın. Yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz) buyuruyor.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
__________________
Selam Hidayete Tabi Olanlara
Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir
(Müslim)
Alıntı ile Cevapla
Alt 18 Nisan 2015, 18:35   Mesaj No:50
Medineweb Sadık Üyesi
muallime - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:muallime isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14876
Üyelik T.: 01 Aralık 2011
Arkadaşları:13
Cinsiyet:Anne
Mesaj: 874
Konular: 134
Beğenildi:137
Beğendi:67
Takdirleri:484
Takdir Et:
Standart Cevap: “Kutlu Doğum” Dindarlığına “Hizmet”e Hayır!

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Osman Ünlünün görüsü budur Hocam ,Kutlu dogumla mevlid kandilini birbirinden ayiranlardan..
__________________


Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Myanmar kutlu doğum ahmetmeydani İslami Haberler 28 15Haziran 2015 11:45
Kur'an Tasarımlı Kutlu Doğum Pastası FECR Hurafeler-Bi'datlar 17 24 Nisan 2015 14:13
Kutlu Doğum Bid'at mı Değil mi? FECR Hurafeler-Bi'datlar 12 16 Nisan 2015 11:34
Diyarbakırda Dev Kutlu Doğum Etkinliği. MUHACİR. Videolar/Slaytlar 0 24 Nisan 2013 22:33
KUTLU DOĞUM-1-Resüle ÖVGÜ anahro Şiirler ve Şairler 0 15 Nisan 2011 13:49

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.