Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > Hz.Muhammed(s.a.v)

Konu Kimliği: Konu Sahibi CaferTayar,Açılış Tarihi:  05 Kasım 2007 (18:23), Konuya Son Cevap : 05 Ağustos 2009 (13:12). Konuya 18 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 05 Kasım 2007, 18:23   Mesaj No:1
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart sevginin seyri

Mümin efendimizi çok sevmelidir

2/2/2002/


Bilinmeyen zamanın, bilinmeyen deminde;

Bilinmeliğimiz için, sevgi bir eylem idi.


Ne babamın aklı erdi, ne annem farkındaydı;
Ezelde kün kudretiyle, rahmolan haylığımın.

Katreme yüklenen sırlar, hislerimde fark olup,

Canda varım bende işte, der gibiydim anneme.



Benzi yılgın, gönlü algın, bilmeden sarhoş gibi;

Kah kusarak, kah düşerek algıladılar beni.



Benle bile birlik olup, saadet ile coştular.

Anne-babam işbu anda, mutluluktan uçtular.



Babam koca olmak ile, anam annelik için,

Varlığımı beklediler, yandılar için, için.



Hasret ile beklenilen, hem umutla özlenen;

Varlığıma nice sevgi, hem en içten beslenen.



Vakit doldu, yol göründü, geldim bu alemlere,

Ağlamaktan gözüm soldu, karıştım elemlere.



Zaman dene eylem ile, geliştim herkes gibi,

Dolandım bacaklarına, sevilmek gayretiyle.



Kardeşimin gelişiyle, itibarım azaldı,

Anladım ki, sevgi eksik, bu ebeveyn olsada.



Yaşamanın gayesine, kendimi amaçladım,

Ezelin o hasretini, sabırla hissederek.



Fıtratıma yüklenilen, islamı anlayınca;

Ufkuma güneş doğdu, kendimi buldum gibi.



Birle başladı, çoğaldı, bilginin amelleri;

Bir’i bildim bu demde, birliğine ermeyle.



Kul bilincine arındım, varmak için ezele,

Faniyi fark edebildim, marifettir diyerek.



Nefsimin türlü hilesi, hem yüceltti, hem itti,

Tövbeyi eylemeseydim, kim bilir ne haldeydim.



Böylece yaş kemalinde, haddi bilmeye erdim,

Sukut eyleyip, alemde huzuru bulmak için.



Dost diye aradıklarım, çok zaman na ehildi,

Hakiki dost Gani imiş, faniyi bildiğimde.



Rehber-i kur’an ile bir sünnete sarılmışım,

Kullara tebessüm ile sevgiyi bulmak için.



İrcii sözüne kulak oldum, beklemekteyim,

Ol selam ki Hak katından, kim bilir gelir diye.



varıdatı sır yani
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi CaferTayar 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Hacet kapısın tıklarken Şiirler ve Şairler CaferTayar 0 1910 13 Eylül 2008 10:34
geçmiş zaman aynası Şiirler ve Şairler CaferTayar 0 2028 13 Eylül 2008 10:29
Cuma Günü Selevat Getirmenin Önemi: Dua Bölümü Seyyid 1 2332 12 Eylül 2008 11:39
rahmet katrelerinde bir  cuma  soluğunda dua Dua Bölümü CaferTayar 0 2226 12 Eylül 2008 11:31
Hayat ve kulluğumuz açısından Ramazan Cuma-Bayram-Kandiller CaferTayar 0 1823 06 Eylül 2008 12:07

Alt 23 Kasım 2007, 08:12   Mesaj No:2
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Efendimize Tutunmak

Rabbim gözünüze sağlık ve âfiyet ihsân eylesin.
Bir dakika süreyle göremediğinizi ve kimsenin yardımı olmadan yürümeye çalıştığınızı farzediniz.
İnsan nasıl da kendini boşlukta hissediyor, tutunacak bir kol arıyor, değil mi?

Esasen şu dünya, gerçekleri göremeyen gözler için bir tür zifirî karanlık...
Ve bu karanlıkta yürüyenler, düşmemek için tutunacak bir kola muhtaç...
Bizi yaratan ve belli bir süre için bu dünyaya gönderen Yüce Rabbimiz,
Resûl-i Ekrem Efendimizin bizim rehberimiz olduğunu bildiriyor,
onun koluna yapışmamızı, adımlarımızı onun adımlarına
uydurmamızı ve ona kayıtsız şartsız itaat etmemizi emrediyor.

Biz de onun koluna var gücümüzle sarılıyor ve şöyle diyoruz:
Sensin tutunduğumuz dal,
Sensin kokladığımız gül,
Sensin güç aldığımız kol
Koluna kurban olduğum
Nerede Olursanız Olun

Rehberimiz Efendimiz, kendisiyle irtibatı koparmamak için bize şöyle buyuruyor:
Evlerinizi kabirlere, benim kabrimi de bayram yerine çevirmeyiniz.
Bana salâtü selâm getiriniz.
Zira nerede olursanız olun, sizin salâtü selâmınız bana ulaşır
(Ebû Dâvûd, Menâsik 97; Elbânî, Sahîhu Süneni Ebî Dâvûd, I, 571).

Resûl-i Ekrem Efendimiz Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz buyururken
bize çok önemli bir şey söylüyor:
Yaşadığınız mekânları ölülerin mekânı gibi Kuran sesinden,
nâfile namaz neşesinden, zikir ve tesbihten mahrum etmeyiniz.
Bana göndereceğiniz salâtü selâmlar ile evinize canlılık getiriniz.
Bir de benim kabrimin yanında, sesinizi bana duyurmak çabasıyla gürültü etmeyiniz.
Hayatımda huzuruma gelseydiniz nasıl davranacak idiyseniz,
Mescid-i Nebevîye geldiğinizde de öyle bir edep içinde bana salâtü selâm getiriniz.
Çünkü dünyanın neresinde olursanız olun, göndereceğiniz salâtü selâmlar bana ânında ulaşır.

Evet, Sevgili Efendimizin yukarıdaki hadîs-i şerifinden anlaşılan budur.
Ümmetinden biri ona salâtü selâm gönderince,
Cenâb-ı Hakkın kendisine can verdiğini ve gönderilen salâtü selâmı aldığını haber veriyor
(Ebû Dâvûd, Menâsik 100; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 572).

Şimdilerde cep telefonu saltanatı var. Galiba benden başka herkes bu işin müptelâsı oldu.
Birkaç dost bir araya geldiğinde ağız tadıyla sohbet edemiyor.
Çünkü herkes ya sevdiğini arıyor veya sevdiği tarafından aranıyor.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem de,
Oturduğunuz mecliste hiç değilse bir defa da beni arayınız dercesine şöyle buyuruyor:

Bir cemaat oturduğu bir mecliste Allahı anmaz
ve peygamberlerine salâtü selâm getirmezlerse,
bu meclis onlar için bir pişmanlık sebebi olur.

Allah dilerse onlara azâb eder, dilerse mağfiret eder
(Tirmizî, Daavât 8; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 484).

Büyüklerimiz konuşmaya besmele, hamdele ve salvele ile başlamak suretiyle
bu hadîs-i şerife uygun hareket etme âdetini geliştirmişlerdir. Allah onlardan razı olsun.

Duaya Başlarken

Her şeyin bir usûlü var.
Mektup yazmanın, telefon etmenin, telgraf çekmenin,
elektronik posta göndermenin bile bir âdâbı var.
Cenâb-ı Hakka niyazda bulunmanın da bir edebi vardır.
Bu edebe uymadan yapılan dualar noksandır.
Geliniz bu edebi Peygamber Efendimizden öğrenelim:

Asr-ı saâdette, Müslümanlardan biri namazını kılıp bitirdikten sonra ellerini kaldırıp
Allahım bana şunu ver, bunu ver diye dua etmeye başladı.
Bu durumu gören Peygamber Efendimiz Bu adam acele etti buyurdu.
Sonra onu yanına çağırdı ve nasıl dua etmesi gerektiğini öğretti:

Önce Elhamdü lillâhi Rabbil âlemîn diye Allaha hamdetmesi,

ardından da Vessâlâtü vesselâmü alâ resûlinâ
Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn gibi bir ifadeyle
Allahın Elçisine salâtü selâm getirmesi gerektiğini tembih etti.

Ondan sonra da dilediği şekilde dua edebileceğini söyledi
(Ebû Dâvûd, Vitir 23; Tirmizî, Daavât 65; Nesâî, Sehv 48).
Demekki bir Müslüman duaya başlarken bile Sevgili Efendisine tutunmak,
duasının kabul edilmesi için onun bereketini ummak durumundaır.

Câmiye Girerken,Câmiden Çıkarken

Yüce Rabbimiz, şu dünya gurbetinde,
Rehberimiz Efendimiz ile sıkı bir ilişki içinde olmamızı uygun görmüş;
ona her fırsatta salâtü selâm göndermemizi emretmiş,
Allah ve melekleri Peygamber'e salât ederler.
Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle
selâm verin" buyurmuştur (Ahzâb 33/56).

Peygamber Efendimiz de bu irtibatın Allahümme salli okuyarak sağlanacağını bildirmiş,
bazen bu konuda daha geniş bilgi verdiği olmuştur. Bu bilgilerden biri şöyledir:

Biriniz câmiye girdiğinde Peygambere salâtü selâm getirsin,
ardından da Allâhümmeftah lî ebvâbe rahmetik (Allahım!
Bana rahmet kapılarını aç) desin.

Câmiden çıkınca yine Peygambere salâtü selâm getirsin,
sonra da Allâhümmasımnî mineş şeytânirracîm
(Allahım! Beni kovulmuş şeytanın şerrinden koru) desin
(İbn Mâce, Mesâcid 13 [Elbânî, Sahîhu Süneni İbni Mâce, I, 129];
İbn Huzeyme (Azamî), es-Sahîh, I, 231; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), I, 395).

Peygamber Efendimiz Cuma gününün önemini belirttikten sonra
bu mübarek günde kendisine diğer günlere nispeten
daha çok salâtü selâm getirmemizi tavsiye etmiştir
(Ebû Dâvûd, Salât 200, 201; İbn Mâce, İkamet 79).

Şu halde Cuma günlerini salavât-ı şerîfe günü haline getirmeli,
her fırsatta onun aziz ruhuna salâtü selâmlarımızı sunmalıyız.
Zaten Cuma günü bizim bayram günümüzdür.
Bayram günlerimizi böylece en güzel şekilde değerlendirmeliyiz.

Devir Hesap Devri

Ticaret adamları her fırsatta hesap yaparlar.
Kârlarını ikiye katlamanın yolunu ararlar.
Bu hesap işi dünyada da var, âhirette de...
Dünyada herkes her zaman hesabını tutturamıyor,
ama âhiret endişesi taşıyanlar için hesabını tutturmak daha kolay.
Çünkü âhiret için yapılan işlerin asgarî kârı bire on...
Bire on sevap kazanma ölçüsü salâtü selâm için de geçerli...

Resûl-i Ekrem Efendimiz:

Bana bir defa salâtü selâm getirene Allah Teâlâ on defa rahmet eder buyuruyor
(Müslim, Salât 11; Ebû Dâvûd, Salât 36; Tirmizî, Menâkıb 1).

Böyle bir sevap yumağı, böyle bir rahmet sağanağı nasıl kaçırılabilir?
Öyleyse salavât yumağının ucundan tutmalı, çektikçe çekmeli...

Ne kadar çekmeli?

Bunu sahâbeden Übey ibni Kâb radıyallahu anh Efendimiz aleyhisselâma soruyor:
Sana çok salavât-i şerîfe getiriyorum. Bunu ne kadar yapmalıyım?
Efendimiz ona bir rakam vermiyor.
Dilediğin kadar buyuruyor.
Ama o bir rakam alabilmek için sormaya devam ediyor:
Dualarımın dörtte birini salavât-i şerîfeye ayırsam uygun olur mu?

Nebiyy-i Muhterem Efendimiz yine aynı sözü söylüyor Dilediğin kadar.
Ama daha fazla zaman ayırırsan senin için iyi olur.

Aynı soru ve aynı cevap birkaç kere daha tekrarlanıyor.
Sonunda Übey ibni Kâb radıyallahu anh meselenin inceliğini kavrıyor ve
Duaya ayırdığım zamanın hepsinde sana salavât-ı şerîfe getirsem nasıl olur?
deyince Kâinâtın Efendisi şu cevabı veriyor:
O takdirde Allah bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını bağışlar
(Tirmizî, Kıyâmet 23; Elbânî, Sahîhut-Tergîb vet-terhîb, II, 294-295, nr.1670).

Gerçek hayat âhiret hayatıdır.
Herkes hesabını ona göre yapmalıdır.
Sıkıntıları gidermek ve günahları bağışlatmak için daha çok salavât-ı şerîfe getirmelidir.

sevgi değer doslarıma ve özellikle nefsime fayda umabileceğim bu hatırlatmalar
umulurki hepimizin ihtiyacına ışık olur
Alıntı ile Cevapla
Alt 23 Kasım 2007, 10:32   Mesaj No:3
Medineweb Paylaşımcı Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:maşuk isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 523
Üyelik T.: 04 Kasım 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:35
Mesaj: 394
Konular: 1
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Efendimize Tutunmak

Al-i İmran suresinde geçen bir ayeti kerimede Biricik Mevlamız şöyle buyurur;' De ki; Şayet gerçekten'ı seviyorlarsa sana tabi olsunlar, da onları sevsin ve günahlarını örtsün.Gerçekten günahları bağışlıyan ve merhamet edendir..''Müşahade ettiğimiz gibi Allah'a olan sevginin şartı habibine uymak.Her halde fazlasıyla gösterir bu ayet ne denli efendimiz aleyhis salatu ves selama sıkıca tutunmamız gerektiğini değil mi ?..Ki O habib bir hadisi şerifinde şöyle buyurur;'Size benden sonra sımsıkı tutunduğunuz müddetçe asla sapıtmıycağınız 2 şey bırakıyorum.1. Allah'ın kitabı,2.Nebisinin sünneti....'Şu şerefli Cuma günü hürmetineSans Rabbim bizi O Pek sevgili'nin/sevgilisinin yoluna hakkı ile tutunabilmiş olan mübareklerin zümresine dahil eyleye
Alıntı ile Cevapla
Alt 24 Kasım 2007, 18:46   Mesaj No:4
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.988
Konular: 339
Beğenildi:1171
Beğendi:346
Takdirleri:7784
Takdir Et:
Standart Cvp: Efendimize Tutunmak

O ZAMANIN SARHOŞLARI ALLAH VE RESULÜ’NÜ SEVİYORLARDI.
ŞİMDİNİN AYYAŞLARI TANIMIYOR BİLE...
BUNLARIN AKİDELERİ DE ALKOLİK..!!
Alıntı ile Cevapla
Alt 07 Aralık 2007, 11:17   Mesaj No:5
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Mümin efendimizi çok sevmelidir

Sevgi değer Medineli doslarım
İman öyle bir nur hücresi dirki, gönlümüzde
Yanar ve kalp sarayini çok sevdigi misafirine hazirlar.
Takva elbisesi giyen Mü'min Tasavvuf limanina yanasip,
Allah-Tealanin rizasini bularak, manevi aleme yolculuk eder.
Kişi ancak iman haliyle hakki bulur. Hak rizasini bulan Mü'min,
Hz. Muhammede ziyadesiyle sevgi besler.
Kainatin ve tüm mahlukatin ,
Onun yüzü suyu hörmetine yaratildigina cani gönülden inanir.
Gönül erbabi bir Mü'min, de
Efendimizin sünneti seniyyesinden asla ayrilmaz.

Sevgi değer Mü'minler efendimiz Hz. Muhammedi çok sevmelidir
Çünkü Dinin kapılarını insanlığa o açmıştır.
Allah-Tealanin nuru gibi Hz. Muhammedin nuruda mübarektir
Her kim Hz. Nebiyi severse, ruhunu onun hadisleriyle doyurur.
Hz. Muhammedin nurunun sölvesi, Alemleri içine alacak kadar genistir

Günesin ve Ayin isigi dahi Hz. Muhammedin Nurunun yaninda ciliz kalir.
Allah-Teala cümle ruhlari yaratmadan önce
Hz. Muhammedin Ruhunu ilmü ezelinde yaratti.
Kendi nurunu onun nuruna yansitti.
Tecelli köskünü yaratarak kendi zati cemalinin içine aldi.
Allah-Teala hazretleri, nurunu Resuli Ekrem efendimiz vücuduna yansitarak, tecelli Alemiyle kusatti.
Cümle Emlak ve Mahlukat onun nuruyla aydinlandi.


Sevgi değer dostlar Saadet gömlegi nurdan ibarettir.
Iman ise, Kur'an okuyup ve dinlemekle , olgunlaşıp kemal bulur.
Böylece Kur'an okuyan Mü'min saadet bulur.
Ehli tarik sadece zikirle yetinmeyip, çokca kur'an okumalidir.
Çünkü Hz. Muhammed (sav) Kur'an-i Kerimi hiç elinden birakmazdi

Sevgi değer dostlar ! Hz. Muhammed efendimiz Rahmet ağacıdır;
Hadisi serif- leriyse, Agacin meyvesidir.
Herkim, Peyganberimizin hadislerini
gönlüne isler ve hayatına hâkim kılarsa,
Hakkin rizasina nail olur

O Mü'min, tecelli nurunu kalbinde görür.
Kalbine gelen , feyizati açikca fark eder.
Resuli Ekrem efendimize muhabbetinden dolayi hakka vasil olan Mü'minin ,
tüm damarlari ask ile kaynar. Gece ve gündüz, askin narina yanar.
Vücudu pare, pare olsada, dildare ulasin-caya kadar aglayip, gözyasi döker.

Ey Mü'min! Sunu unutmaki ; kalpte bulunan hikmet gözesi,
Resuli Ekrem efendimizin Nurundan nes-et etmistir.
Resuli Ekrem efendimiz, daha çocuk iken
Allahu Zül Celal vel-Ke mal Hazretleri onun kalbini yarip
Ilmi Hikmeti kalbine yerlestirmisti.
Onun için- dirki, Nebi Zisan efendimizi seven
Mü'minlerin kalplerinde hikmet gözesi tecelli eder.
Kalbinde hikmet gözesi tecelli eden Mü'minler,
daima Ruhu Sultandan konusurlar.
Ey Rabbim! senden dilegim, tecelli serbetini içerek,
Ruhu gilman ile sana ulasmaktir.

Sevgi değer dostlar
Resuli Ekrem efendimiz, yalniz maneviyatta degil;
Zahiri Alemde de Insanliga saadet ve mutluluk kapilarini aç-misti.
Zulmeden, puta tapan, sehvetin esiri olan insanlik alemi,
Medeniyeti o Yüce insandan ögrenmislerdi.
Adalet ve insani degerler onunla yeniden yücelmisti.
Esitlik, Adalet ve sosyal yapilanmada insani boyutu ilk önce o ele almisti.
Kadina zulmeden, Kiz çocuk-larini diri, diri kizgin kumlara gömen Cehalet erbabi,
Insanligi ondan ögrenmisti.
Velhasil diyebilirizki, Allah-Tealanin gönderdigi Ilahi Adaleti o büyük insan,
Yeryüzüne hakim kilmisti

Ey Nebi Zisan Efendimiz! seni çok seviyoruz.
Bizlere sefaatci ol. Selavatlarla ismini yad ediyoruz.
Bizleri ümmetin olarak kabul eyle.
Sen Hatemül Enbiyasin. Sen Insanliga Rahmet olarak gönderil-din.
Seni çok sevip, sayiyoruz.
Ey Büyük insan. Resuli Ekrem! Efen-dimiz ,
senin ruhi alilerine selavat ediyoruz..

Sevgi değer dostlar
Kelamı özünden Anlayana, fazla sözü gereksiz görüyorum.
Selat ve selam Hz. Muhammed ve onun Ashabinin üzerine olsun.
Alıntı ile Cevapla
Alt 07 Aralık 2007, 11:30   Mesaj No:6
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:FERHAT37 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 589
Üyelik T.: 22 Kasım 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 28
Konular: 7
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Mümin efendimizi çok sevmelidir

Alıntı:
CaferTayar Üyemizden Alıntı

Ey Nebi Zisan Efendimiz! seni çok seviyoruz.
Bizlere sefaatci ol. Selavatlarla ismini yad ediyoruz.
Bizleri ümmetin olarak kabul eyle.
Sen Hatemül Enbiyasin. Sen Insanliga Rahmet olarak gönderil-din.
Seni çok sevip, sayiyoruz.
Ey Büyük insan. Resuli Ekrem! Efen-dimiz ,
senin ruhi alilerine selavat ediyoruz..

.................
Alıntı ile Cevapla
Alt 07 Aralık 2007, 16:12   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Mümin efendimizi çok sevmelidir

Peygamberimizi canımızdan ve tüm sevdiklerimizden daha çok sevmek, ancak O’nun yolunda gitmekle olur.
Bugün O hayatta olmadığına göre Onun sünnetini öğrenerek kendimize rehber edinmeliyiz. Adı anıldığında da salatü selam getirmeliyiz. Ayrıca Peygamberimize hürmeten ve dinimize yaptıkları hizmetlerden dolayı da O’nun hane halkının ve ashabının adı anıldığında sevgi, saygı ifadeleri kullanmalı ve duada bulunmalıyız vesselam.

Allah razı olsun CaferTayar hocamız.
Alıntı ile Cevapla
Alt 26 Ocak 2008, 13:30   Mesaj No:8
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart en güzel sevgi**hazzı

Sevgi, insanı maddî ve manevî fedakârlığa götürebilen bir duygudur.
Bu da Allah tarafından ihsan edilen ilâhî bir lütuftur. Dolayısıyla hakiki sevginin kaynağı Allah’tır.
Çünkü Allah'ın 99 isminden biri olan ''Vedûd'', (Tirmizî, Daavât, 83) ''yarattıklarını çok seven ve onlar tarafından çok sevilen'' anlamındadır.
Tasavvufta da çeşitli tarifleri yapılan sevginin, mutasavvıflara göre Allah'a ulaşmada önemli bir yeri vardır.
(Bkz. Uludağ, Süleyman, ''Aşk'', DİA, IV, 11)
Sevgi, ''Allah'dan kullarına karşı olursa rahmet, büyüklerden küçüklere karşı olursa merhamet,
küçüklerden büyüklere karşı olursa hürmet, anne-babadan çocuklarına karşı olursa şefkat
ve eşlerin birbirine olan sevgisi de aşk (sevdiğinden başka güzel görmeyecek kadar düşkün olma) şeklinde tecelli eder.
Habibullah ise ''Allah’ın sevdiği, sevgili kul'' manasında, Peygamberimiz için kullanılan bir isimdir.
(Bkz. Tirmizî, Menâkıb, 1; Dârimî, Mukaddime, 8)
Sevmenin gereği sevileni razı ve memnun etmektir.
Allah sevgisi insanı teslimiyete, teslimiyet Peygamber'e bağlılığa, Peygamber'e bağlılık (i'tisam) da mahlukâta karşı saygıya götürmelidir.
Çünkü Kur'an-ı Kerim'de Allah'ı sevmenin gereği, Peygamber'e tabi olma ve sünnetine uyma olarak belirlenmiştir.
(Mesela bkz. Âl-i İmran, 31)
Hadislerde de imanın kemale ermesi, Allah ve Rasûlü’nü her şeye tercih etmeye ve her şeyi yalnız Allah için sevmeye bağlanmıştır.
(Müslim, İman, 70)
Hz. Peygamber bu konuda: ''Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir ve Allah için vermezse imanı kemale ermiş olur.''
(Ebu Davûd, Sünnet, 16) buyurmaktadır.
Böylece her amelde ve her işte Allah'ın rızası arandığı zaman hakiki sevgi bulunur.
Sevgi, imanın tamamlanması ve cennetin kazanılmasına bir vasıtadır.
Kin ve düşmanlık ise en kötü hastalıklardandır.
Yine Peygamberimiz ''Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir''
(Ebû Davûd, Sünnet, 3) buyurarak, sevgi ve buğuz konusundaki ölçüyü açıkça ortaya koymaktadır.
Zira Hz. Peygamber kendi şahsına yapılan bir haksızlıktan dolayı asla kızmaz, buğzetmez veya intikam almazdı.
Ancak Allah'ın yasaklarına riayet edilmediğinde Allah için kızar veya intikam alırdı. (Bkz. Buhârî, Menâkıb, 23)
Dinin temeli sevgi ve hoşgörüdür.
Bu temel sempati, empati, diğergâmlık ve diyalog ile başlar, kin ve düşmanlığı terketmekle zirveye ulaşır.
Hz. Peygamber bu konuya işareten şöyle buyurmaktadırlar: ''
Size önceki ümmetlerden sirayet eden en önemli hastalık kin ve hasettir.
Kin dini kökten kazıyıcıdır. Allah'a yemin olsun ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz,
birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Size bunları sağlayan şeyi haber vereyim mi? ‘Selamı’ aranızda yayınız.''
(Tirmizî, Kıyâmet, 57)
Selam; sevgi, şefkat ve güvenin ilk adımıdır.
Çünkü ''Selam'' da Allah'ın isimlerindendir. Bu isim ile mahlûkat arasında emniyet tesis edilmiştir.
Selam verenin hayırdan başka bir şey söylemesi ve yapması helâl olmaz.
(Bkz. Suyûti, Fethu'l-Kebîr, II, 173)
Dolayısıyla selâm, karşı tarafa saygıdır, onun iyiliğini istemedir.
Sevgi ve merhamet hissi hayvanlara bile verilmiştir.
Hz. Peygamber “Allah rahmetini yüz parçaya ayırdı da, doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi.
İşte bu bir parça rahmet sebebiyle bütün mahlukât birbirlerine acırlar ve sevişirler.
Hatta kısrak yavrusunu emzirirken dokunur korkusuyla ayağını yukarı kaldırır.”(Buhârî, Edeb, 19) buyurmaktadır.
Demek ki, hakiki sevgi ve merhamet ilâhî bir kuvvete dayanmaktadır.
Manevî kaynağa dayanmayan nefsanî sevgiler ise çabuk biter.
Müslümanlar birbirlerini sevmede ve birbirlerine acımada vücudun azaları gibidir. (Bkz. Müslim, Birr, 67)
Mesela kulağı ağrıyanın midesi sağlam bile olsa yemeğe iştahı olamaz.
Yani komşusu aç iken kendisi tok duramaz. (Suyûti, Fethu'l-Kebîr, III, 58)
Aynı şekilde bir hatadan dolayı da dostluklar kesilmemelidir.
Nasıl ki bir gemide dokuz masum, bir cani olsa adalet gereği o gemi batırılamaz.
Hatta orada tek masum, dokuz cani olsa yine batırılamaz. İnsanlık da ilâhî bir gemiye benzer.
Çünkü bir mü'minin vücudunda iman, İslâm, komşuluk, doğruluk, cömertlik vs. gibi dokuz değil
belki ondokuz güzel sıfat varken mesela, hoşlanılmayan cimrilik,
bencillik gibi kötü bir sıfattan dolayı mü'min kişiyi manen batırıp ona darılmak hatta düşmanlık beslemek
ne kadar çirkin bir davranış ve insafsızlık olacağı her akl-ı selim sahibi tarafından kabul edilir.
Kur'an-ı Kerim'de inananların sevgisinin ölçüsü şöyle belirtilir: ''
İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler.
İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır.'' (Bakara, 165)
Bu âyet-i kerimede ''Allah için sevmek''le, ''Allah'ı sever gibi sevmek'' arasındaki fark çok açık olarak ortaya konmuştur.
Allah'ı sevenler, Allah yolunda giden sevgili kulları da severler.Fakat Allah'ı sever gibi değil.
Zira Yahudi ve Hıristiyanların, Hz. Üzeyr ile Hz. İsa'ya ilahlık derecesinde sevgi besledikleri ve helak oldukları bilinmektedir.
Allah'ın sevgili kulları olan peygamberlere, şehidlere, velilere veya samimi dostlara muhabbet duyarken ölçülü ve dengeli olmamız gerekir.
Bunların sevgileri Allah'ın sevgisi derecesine çıkarılmamalıdır. Çünkü sevginin kaynağı Allah'ın rahmetinin yeryüzündeki tezahürüdür.
Böylece insanları severken dünyevî menfaatten dolayı değil, Allah için sevebilmeliyiz.
Bununla birlikte insanların arasındaki sevginin bir sınırı olması gerekir.
Sevgi sınırı aşılırsa zulüm meydana gelir, yani Allah'ın hududu ihlal edilmiş olur.
Dolayısıyla insanlar belli bir gayeden dolayı çok sevdiği kimseyi
(sanatçı, sporcu, vs.) tarif ederken ''gençlerin ilâhı'' gibi sözlerden sakınmalıdır.
Bunun aksine şefkatinden dolayı sabah namazına âkıl-baliğ olan çocuğunu kaldırmayan veya oruç tutturmayan annenin
bu sevgisi de haddi aşmadır.
Anne çocuğunu, çocuk ebeveynini, erkek hanımını, kişi arkadaşını veya dostunu vs. severken
dinî ölçüler dahilinde hareket ederek (Allah için) severse, bu sevgiler aynı zamanda ibadete de dönüşmüş olacaktır.
Zira Allah için yapılan tüm davranışlar ibadettir.
Meselâ akşama kadar yemeyen içmeyen kişinin bunu oruç kastıyla yaptığında ibadet, perhiz niyetiyle yaptığında ise âdet olması gibi.
Allah için olmayan ve Allah sevgisine dayanmayan bir muhabbet ise sonradan kin, nefret hatta düşmanlığa dönüşebilir.
Nitekim günümüzde çok samimi dostlar küçük bir menfaatten dolayı birbirlerine rahatlıkla darılabilmektedirler.
Bunun için dünyevî sevgimiz ve kızgınlığımızın da ölçülü olması gerekir ki sonradan pişmanlık duymayalım.
Bunun örnekleri çok yaşanmaktadır. Bu konuda Peygamberimizin şu hadisi ölçü olarak bizlere yetecektir:
''Sevdiğini ölçülü sev ki, bir gün düşmanın olabilir. Kızdığına da ölçülü buğzet ki, bir gün dostun olabilir.'' (Tirmizî, Birr, 60)
Bu ölçülere uyan ve müslümanlar arasında sevimli olan her kişi, Allah yanında da sevimli olacaktır.
Çünkü Peygamberimiz bu konuda da şunu haber veriyor: ''
Allah, (her işini ölçülü yapan) bir kulu sevdiğinde Cebrail'e: Allah filan kulu sever; sen de onu sev! diye emreder.
Cebrail de o kulu sever. Sonra Cebrail göktekilere: Allah filanı seviyor; siz de onu seviniz! diye seslenir.
Göktekiler de o kimseyi sever.
Sonra yerdeki insanlardan onu tanıyan müslümanların gönlüne o kimse hakkında bir sevgi konulur da
müslümanlar arasında da sevilir ve iyi kişi olarak anılır.'' (Buhâri, Bedü'l-Vahy, 6)
Bir başka hadiste ise; ''Allah'ın bazı kulları vardır ki; peygamberler ve şehidler onlara gıpta ederler.
Onlar kimlerdir ya Rasûlallah? diye sorulunca Hz. Peygamber: ''
Onlar bir menfaat ve mevki gözetmeden, sadece Allah için birbirlerini sevenlerdir.
Bunların yüzü nurludur ve nurdan yapılmış minderler üzerine otururlar.
İnsanlar (Allah'ın azabından) korktuğu zaman onlar korkmaz, üzüldüğü zaman da üzülmezler.
'' (Ebû Davûd, Büyû’, 78) şeklinde, buyurmuşlardır.
Sevme ve sevilmede en önemli unsurlardan biri de tebessüm ve ihsandır.
Hz. Peygamber: ''Hediyeleşin ki sevginiz artsın, içinizdeki kin ve nefret duyguları yok olsun.”
(Muvatta, Hüsnü'l-Hulk, 16)
buyurmaktadır. Peygamberimizin Huneyn (H. 8. yıl) savaşından sonra ganimet mallarını taksim ederken
henüz müslüman olmamış fakat kalbi İslâm’a yatkın olan Safvan b. Umeyye'ye yüz deve vermesi ve bunun üzerine
Safvan'ın: ''Vallahi Hz. Peygamber daha önce en çok kızdığım insan iken bundan sonra en çok sevdiğim kişi oldu'' (Müslim, Fezâil, 59)
diyerek müslüman olması, bu konudaki en güzel örneklerden sadece birisidir.
Sevmesini bilirsek sevilmesini de öğretebiliriz.
Yunus'un ifadesiyle ''Yaratandan ötürü sevmek gerekir yaratılanı.''
Dolayısıyla sevilmek için önce sevmek gerekir.
Sevmenin gereği de inanç, itaat, saygı, ihsan ve cömertliktir.
Böylece gerçek sevgi, sevme ve sevilmenin meydana gelmesiyle oluşur.
Bu sevgiyi gösterebilmemiz de, İslâm’ın temel kaynağı olan
[SIZE=3]Kur’an'ı ve Sünnet'i doğru anlayıp hayatımıza aksettirmemizle mümkün olabilir
Alıntı ile Cevapla
Alt 26 Ocak 2008, 14:07   Mesaj No:9
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart O'nu Sevmeye Daİr

O'nu Sevmeye Daİr
________________________________________


"(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer (siz, gerçekten) Allah'ı seviyorsanız; bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Muhakkak ki) Allah, son derece bağışlayıcı ve çokça esirgeyicidir." (âl-i İmrân, 3/31).

Allah'ı seven, Allah'ın Rasûlü'ne tabi olur. Rasûlullah'a tabi olan da, Allah'ı sevmiş olur.
Muhabbet, sevilene bütünüyle yönelmek ve O'nun istediği doğrultuda yaşamak demektir.
Yani O'nun hayat biçimini, kendi hayat biçimimiz haline getirme gayreti içinde olmak...
Çünkü seven; sevdiğine isteyerek, severek, büyük bir arzu ve aşkla itaat eder.
Allah ve Rasûlü'nün emirlerine uymak ve yasaklarından da şiddetle kaçınmak...
İşte gerçek sevginin tezahürü...
Peygamberimiz Efendimiz (aleyhisselam)'ı sevmek...
Anne-babamızdan, çoluk- çocuğumuzdan, malımız-mülkümüzden ve hatta kendi canımızdan daha çok sevmek.
(Buhâri, Birr, 28)
Öyle ki, bu sevgiyle imanın kemal mertebesine ulaşmak. Ve ümmet olmak Kâinatın Efendisi'ne....
O'nu sevmek... O sevilince, O'nun her şeyi sevilir. O'nun sevdikleri de sevilir.
Ve bu sevgi ibadet olarak geçer amel defterimize... Sevdalanmak... Yanıp tutuşmak...
O'nunla yaşayabilmek ancak. O'nunla varlık sırrına ermek.
Sevmeliyiz, sevdirmeliyiz. Öyle ki, bizim bu sevgimizin nuruyla karanlıklar aydınlık; aydınlıklar da pür-nur olmalı.

Yüce Allah Peygamberimiz Efendimize "Habîbim!" dedi. O'nu sevdi. O'nu sevmemizi emretti.
O güzeldi. Güzeller güzeliydi her alanda. Her güzellik O'nun nur cemalinden tüllendi, şekillendi.
Öyle ki, bu cihan bahçesi O'nun yüzü gibi bir gül görmedi. Nice bülbül O'nun gül yüzü karşısında, kendinden geçti.
O'nunla anlam kazandı her şey.
O'nunla var oldu. O'nda O'nu buldu, O'nu bildi, O'ndan oldu. Yani her şey sevgiyle; aşkla...

Peygamberimiz Efendimiz ve Ashâbının yolunun adı aşktır ve bu aşk da, o kadar değerlidir ki,
Ona vesile olan en küçük şeyler bile, onunla değer kazanır ve yine onunla gerçek anlamını bulur.
Biz bu aşkı sadece anlatmayalım; anlatamayız da zaten.
Bu aşkı yaşayalım! Yaşanmayan aşk, ne kadar anlatılsa anlatılsın, pek bir şey ifade etmez.
Fakat gerçek anlamda yaşanan aşk, hiç anlatılmasa da, çok şey ifade eder!
Anlatmak başka; yaşamak başkadır!
Kalbimizi, her şeyden önce Allah ve Rasûlü'ne verelim.
Onlar'ı sevelim; sevgimiz, ağzımıza dilimize bulaşmasın; önlümüzde kökleşip çiçek açsın.
Allah ve Rasûlü'nü gerçek anlamda sevince, tabi ki, Onlar'ın sevdiklerini de sevmiş oluruz...
Her an Onlar'la olmak, Onlar'ı sevmenin en açık belirtisidir! Hatta Onlar tarafından sevilmenin de!..

Aşk, Allah'ın kullarına en büyük emanetlerinden biri, belki de en önemlisidir.
Aşk olmazsa, diğer emanetler, ne tam alamıyla anlaşılabilir ve ne de tam anlamıyla korunabilir!
Çünkü aşkı Allah yaratmış ve O'na da ancak, aşk ile ulaşılabileceği kanununu koymuştur!
Bunun da en kolay yolu, şüphesiz ki, Peygamberimiz Efendimiz ve Sahâbe sevgisiyle yanıp tutuşmaktır.
İçimizde, Peygamberimiz Efendimiz ve O'nun sevgili Ashâbı öylesine dolu olmalı ki;
Onların değerini bilmeyenlere, severek ve de sevdirerek bildirmeli;
bilmeyip inat ederek kaçınanlardan da gözlerimizi bile kaçırmalıyız!
Çünkü gözlerimizde o canlar var bizim! Ama onlara gönül vermek isteyenlere de,
göz ve gönüllerimizi sonuna kadar açmalıyız...

Âşık olduklarımıza âşık etmeliyiz onları da. Çünkü aşk, en büyük güç ve kudrettir!
Aşkın gücü sınırsızdır! Öyle ki, hiçbir şey ona karşı gelemez.
Hiçbir şey onun önünde duramaz. Hiçbir şey onu yenemez.
Aşkla varamayacağımız yer, gidemeyeceğimiz yol ve ulaşamayacağımız yâr yoktur!
Aşk, kazanmaktır; önce Allah'ı ve Rasûlü'nü, sonra Sahâbeyi, sonra Allah dostlarını, sonra kendimizi, sonra da herkesi...
Ne kazandığının farkında olmayan, ne kaybettiğinin de farkında olamaz!
Onları kazanan her şeyi kazanmış olur.

Gönlümüzün en hassas yerinde Allah'a, Peygamberimiz Efendimiz'e ve Sahâbe-i Kirâm hazretlerine
Ayırdığımız kalp damız ne kadar acaba?
Çünkü onlar, sadece inanmış ve onlara gönül vermiş ihlaslı Müslümanların kalplerine sığarlar ancak!..
Öyleyse, gönlümüzün bir kısmını değil; bütününü onlarla doldurmalıyız ki, bütün hayatımıza onlar yansıyabilsin...

Sevmek; sevgilinin eli-ayağı, gözü-kulağı, kalbi-yüreği olmaktır.
Sevmek; sevgiliyi el-ayak, göz-kulak, kalp-yürek edinmektir...
Olmak, oldurmak ve oluşmaktır! Ve nihayetinde sevmek, yürümektir gönülde...
Sevmek; hep onlarla olmaktır. Farzların başı, şüphesiz ki Allah sevgisidir.

İbadetler de, sevginin tabii sonucudur.
Namaz aşkla kılınmalı; oruç aşkla tutulmalı; zekât aşkla verilmeli; hacca aşkla gidilmeli...
Tıpkı Peygamber ve Ashâbının yaptığı gibi... İşte ibadet! Ve işte onları sevmenin tezahürü!..

Peygamberimiz Efendimiz ve Ashâbının sevgisi, bizi hayatta tutan hayat kaynağımız olmalı.
O'nu her şeyden çok seversek, O'nun tarafından da seviliriz!
O'nun sevgisi, bizi O'na götürecek vizemiz olur.

"Andolsun ki, size, kendi içinizden gayet izzetli bir Peygamber geldi.
Zorlanmanız O'na ağır geliyor, üstünüze çokça titriyor (sizlere çok düşkün).
Mü'minlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir." (Tevbe, 9/128).

Bizim O'nu sevmemizin yanında, O'nun da bizi sevmesi! Aman Allah'ım! Ne büyük bir lütuftur bu;
Peygamber tarafından sevilen biri olmak!..
Yeter ki O sevsin bizi; başkaları O'nun kadar önemli değil.
Yeter ki, O kınamasın bizi; bütün dünya kınasa da, hiç önemli değil.
Bunun için de, bütün kalbimizi O'na vermeliyiz; bir kısmını değil.
Bütününü parçalamadan O'na vermeyi başarabilirsek, kalbimizde O olur ve bütün kalbimiz O'na ait olur.
Böyle bir kalbe de, şeytan hiçbir zaman musallat olamaz. İşte gerçek kurtuluş budur!

Allah, Peygamber ve Sahâbe sevgisi ile dopdolu bir kalp sahibi olmak!..
Bize böylesine bir aşkı, sevgiyi ve muhabbeti lütfeden Rabbimize sonsuz şükürler olsun.
"Şükrederseniz artırırım!" (İbrahim, 14/7) buyuran Rabbimize şükürler olsun.
Artır Rabbim; sevgimizi, aşkımızı, muhabbetimizi öyle bir artır ki; kin ve nefrete, öfkeye yer kalmasın kalbimizde...
Artır Rabbim; aşkımızı artır! "Allah'ın boyası ile boyanın!" (Bakara, 2/138) buyuruyor
yüce Allah! Allah'ın boyası aşk değil de nedir peki? Boşuna yorum sıkıntısına girmeyin.
Aşktır Allah'ın boyası; aşk! "Sırılsıklam âşık oldum!" demek, "Allah'ın boyası ile boyandım!" demek değil de, nedir peki?

Bütün mesele, Allah'ın mesajı Kur'ân-ı Kerîm'i ve Peygamber buyruğu Hadis-i Şerifi anlama aşkına düşmekte yatmaktadır. Bunun için de, Peygamber ve Sahâbe özleminin içimizi yakıp kavurması lazım.
Kur'ân ancak O'nunla anlaşılır çünkü... Peygamberimiz Efendimizin kalbi de, kalıbı da canlı Kur'ân idi.
Kur'ân O'nun haliydi... Sünnet ise O'nu sevmek sırrıdır. Öyle ki, o sevgiyle, O'nunla aynîleşmek...

Sevmeliyiz, hem de çok sevmeliyiz. Öyle bir sevgi atmosferi içinde olmalıyız ki,
önümüzde-arkamızda; sağımızda-solumazda ne kadar kin ve intikam, öfke ve nefret varsa,
bizim büyük sevgimiz karşısında, yanıp kül olmalı.
Hatta onlar bile, sevgiye dönüşmeli; gül olmalı ve sevgiliye yönelmeli...

Eğer sevgiye layık birini gerçekten seviyorsak, Allah da, onu, bizimle beraber seviyor demektir.
Buna göre biz, birilerinin bizi sevmesini istiyorsak, öncelikle Rabbimizin sevgisini kazanmalıyız.
Eğer bunu başarabilirsek, hem severiz ve hem de seviliriz. Böyle birinin sevgisi de, çok içten ve samimi olur.
Binlerce sahte sevgiden önde gelir.
Böyle ilahi bir sevgiyle birbirini sevenler, aynı güfteyi oluşturup;
aynı anda aynı besteyi yaparak, aynı şarkıyı seslendirirler.
Tıpkı Peygamberimiz Efendimiz (aleyhisselam), Medine'ye girerken, O'na gönül verenlerin
Tale'al Bedrü Aleynayı oluşturup seslendirdikleri gibi...

Şu andan tezi yok; gönül beldemize gelen sevgili Peygamberimizi, 622'de Yesrib'de karşılandığı gibi;
coşku ile, neşe ile, aşk ile karşılayalım. Ve biz de gönül Yesrib'lerimizi, onlar gibi Medinetü'n-Nebi yapalım...
Sevgimiz içten, samimi, sıcak, sımsıcak olmalı.
Karda kışta, soğukta- ayazda donmamalı! Metrelerce karı, kalın buz tabakalarını delip çıkmalı!
Tıpkı karı büyük bir cesaretle delip çıkan çiçekler gibi!

Bizim de sevgimiz böyle olmalı; vefalı ve devamlı.
Bizim kalbimizde açılan çiçeğin adı güldür! Gülün gıdası da aşktır!
O çiçeklerin mekânı sadece ve sadece kalptir; sımsıcak bir kalp.
Başka yerlerde yetişmez onlar; kalp çiçekleri kalpte açar; aşk ile beslenip gelişerek gül olurlar!
Rabbim toprağı aşkla yoğurdu; toprak, insan oldu!
İnsan, aşkla boyandı; kul oldu!

Demek ki, her şeyin kaynağında sevgi var; aşk var.
Sevmeden kul olunmaz yaratana.
Çünkü insan, ancak sevdiğinin kulu-kölesi olur; hem de büyük bir arzu ve aşkla.
Bundan dolayı, sevgisiz kulluğa riyakârlık derler! Riyakârlıktan da Allah'a sığınırız...

Allah'ı seven, Allah'ın sevgilisine tabi olur.
Allah ve Rasûlü'nün bütün emir ve nehiylerini hayatına geçirir.
Peygamberimiz Efendimizi severek, O'na bütün benliğimizle tabi olalım.
Bizler nefsimizi Rasûlüllah'ın edebiyle terbiye edebilirsek, yüce Allah da bizim kalplerimizi marifet nuruyla nurlandırır. Cemaatla kıldığımız namazlarımızda, nasıl ki imama tabi oluyorsak,
aynı şekilde, hayatımızın her sahnesinde de, Peygamberimiz Efendimize uymak mecburiyetindeyiz.
Çünkü kişilik ve davranışlarımız ne kadar O'na benziyorsa, hayatımızda O, o kadar var demektir.

O'nu sevmek; yolunu yol edinmek ve sözünü söz edinmektir.
Yoluna ve sözüne kurban olmaktır! Böyle söylemek başka, yoluna can baş koymak başkadır.
Bunun için de, dualarımız ağız dolusu değil, gönül dolusu olmalı...

O güldür; hiçbir zaman sararıp solmayacak bir gül. Böyle bir gül sevilmez mi hiç?
Güle gönül vermeyen, sevgiyi aşkı tam olarak bilemez.
Bilse bile, bilmek başkadır; olmak başka! Hedeflere kuru bilgi ile varılmaz; aşk ile varılır.
Gönül gözü ile görülür ancak! Yüreğimizdeki gözlerimizi açalım artık; bu kadar körlük yeter.
Bakıp da görmeyen gözün ne kıymeti var ki!
Gönül gözü; ah gönül gözümüz...
Gönül gözümüzü muhabbet açar ancak! Adımız ne olursa olsun, hepimizin soyadı mutlaka muhabbet olmalı...
Gönül gözümüzün hep açık olması lazım.

Peki, gerçek anlamda gönül gözü nedir?
Gönül gözü; bütün ışıkların yanında sönük kaldığı,
Bir nur parıltısı ile, tüm âlemi gösteren Peygamberimiz Efendimizin nurudur!
Bu nur hangi gönülde doğarsa, işte o gönül, gönül gözü ile bakar.
Gönül gözü ile gönül ekranındaki görüntüler seyredilir.
Gönül ekranımıza Peygamberimiz Efendimiz yansıyorsa, ne mutlu bize;
Şükürler olsun bizi yaratıp, böylesine bir ikramda bulunan yüce Allah'a...
Gönül ekranı öylesine hassastır ki, ufacık bir parazit onu karartır; dikkatli olmalıyız...
Uzakları yakın eden devreyi kurmada geç kalmayalım.
Bu, aşk devresidir... Bırakalım birilerinin bize dayattığı kanun ve kurallarla uğraşmayı;
Biz kendi gönül kanunlarımızı sokalım devreye; ancak böyle varabiliriz o can Efendimize...

Gönül sarayımız viran olmamalı.
Çünkü oranın şeref konukları önce Allah, sonra Peygamberimiz Efendimiz ve O'nun sevgili Ashabı,
Sonra da onların yolunu yol edinenlerdir...
Yanıp kavrulan gönül toprağımızı, muhabbet damlalarıyla sulayarak, orada sevgi aşk ve marifet gülleri yetiştirelim...

Peygamberimiz Efendimiz (aleyhisselam), gerçekten iman edenlere,
Kendi benliklerinden daha yakın ve daha üstün; daha sevgilidir.
"Peygamber, mü'minler nazarında kendi canlarından daha önce gelir;
(O'nun) hanımları da annelerinizdir!" (Ahzâb, 33/6).
Bunu bilip yazmak, okumak ve dinlemek başka; böyle düşünüp, buna göre yaşamak başkadır!

Peygamberimizin yolu sevgi yoludur.
Allah'ı sevmenin ön şartı, Peygamberimiz Efendimizi her şeyden çok sevip, yolunu yol edinmektir.
Önce sevgi devresine, sonra da sevgi deryasına girebilmenin başka yolu yoktur.
Gönlümüzü sürekli yoklayalım.
Zira gönlümüzü her yoklayışımızda, orada Peygamberimiz ve Ashâbının sevgisini bulmalıyız.
Aksi halde, aşkı kaybedenlerden oluruz. Aşkı kaybedenler, her şeylerini kaybetmiş olurlar; aşkımızı kaybetmeyelim.
Zira ihlâsımız, aşkımız kadar olur...

Peygamber âşığı; esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta,
Uğuldayan ormanda, ağaran sabah ve kararan gecede hep O canın kokusunu duyup canlanır.
Her esintide, tâ Medine'den esip gelen, O'na ait solukları hissedip bir başka olur.
Her şeyini O'nun nur yoluna serer... Sadece ve sadece O'nunla yaşar...

"Rasûlüllah (aleyhisselam), bize, mallarımızdan, evlatlarımızdan,
Ana babalarımızdan ve çölün sıcağında buz gibi sudan daha sevgili idi!" diyen
Hazreti Ali, bize, O'nu nasıl sevmemiz gerektiğini açıkça anlatmıyor mu?
O gül bahçesinden hangi demeti koklasak, aynı içtenliği ve sıcaklığı duyarız.

Seven insana, sevdiği ile meşgul olmak, devamlı ondan bahsetmek, sürekli onun adını anmak;
Herkese sevdirmeye çalışmak; herkesin onu tanımasını istemek çok büyük bir haz verir.
Bu sebeple "Kişi sevdiği ile beraber" (Buhâri, Edeb, 194) iken,
Hep O'nunla olan seven, zamanın nasıl geçtiğini dahi anlayamaz.
Kişi hep O'nunla olunca, elbette ki bütün sorumluluklarını da, büyük bir aşk ve muhabbetle yerine getirecektir.
Bu dünyada O'nunla olamayan, âhiret âleminde de O'nunla olamayacaktır!..

"Kendisinde üç huy bulunan kimse, imanın tadını alır.
Allah ve Rasûlü'nü diğer her şeyden fazla sevmesi,
Sırf Allah için başkalarını sevmesi, ateşe atılmaktan nasıl hoşlanmıyorsa,
Tekrar (küfre) dönmekten hoşlanmaması!" (Buhâri, İman 1/56-58; Müslim İman, 43).

"Allah cc. Şöyle buyurdu; 'Benim celalim için birbirini sevenlere nurdan minberler vardır.
O minberlere Peygamberler ve şehidler gıpta ile bakarlar.'" (Tirmizi, Zühd, 2392).

Peygamberimiz Efendimiz ve Ashabını seviyoruz biz.
Öyleyse, sevdiğimizin o güzel sözlerini başkalarının sözlerine; O canların nur dolu hayatlarını öğrenip öğretmeyi de,
Başka şeylere tercih etmemiz gerekmektedir.
Onlar'la ilgili sohbetler yapıp dinlemeli; O can Efendimizi razı etmeyi, başkalarını razı etmeye tercih etmeliyiz.
Yüreklerimizi onlarla doldurmalıyız.
Yüreklerimizi birilerinin işgalinden kurtarıp, özgür bir gönülle yönelelim Kur'ân ve Sünnete...

Gönlümüzde Allah ve Peygamber sevgisi ne kadarsa, bilelim ki, onlar da bizi o kadar seviyorlar demektir.
Okumalı, dinlemeli ve mutlaka öğrenmeliyiz Onlar'ı.
Her birimizin Onlarla buluşma saatimiz olmalı...
Her zaman ve her zeminde bir başka uluşmalıyız onlarla; buluşabilmeliyiz.

Bütün hayatımızda görülür, bilinir, yaşanır olmalılar. Kalp kalbe karşıdır çünkü.
İstenen yere elbette gelirler.
Bunun için de kendimize gelmeli; kendimizi bulmalı ve kendimizi bilmeliyiz.
Biz kendimizde olmazsak, bize kimse ulaşamaz ki! Biz, biz olmalıyız; biz, bizde kalmalıyız.
Biz, bize yabancı olursak, başkalarına da yabancı oluruz!

Gönül bahçelerinin alabildiğine tahrip edildiği bu yalancı dünyada,
Bizler, her şeye rağmen, kucak ve gönül dolusu sevgi ve muhabbet çiçekleri yeşertelim.
Başkaları, dikenlere takılıp kalsa da, bizler aşk ve muhabbet güllerinin peşinde olalım.

Ey Nebi! Seni tanıdıkça sana olan sevgi ve muhabbetimiz de artmaktadır.
Ey can Efendimiz! Sen bir gülsün bizim yüreğimizde açan!
Kokusunu aşktan, rengini hasretten alan gül! Her şeyimiz Sen'sin bizim!
Rabbim! Bize sevgini ver; aşkını ver; muhabbetini ver.
Peygamberimiz Efendimiz ve sevgili Ashâbının sevgisini doldur yüreğimize.
Alıntı ile Cevapla
Alt 10 Mart 2008, 21:18   Mesaj No:10
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart efendimize duyduğumuz**sevgi

Allah'ın insanoğluna ihsan ettiği en ulvi duygulardan birisidir sevgi.
İnancımızın ve ibadetimizin temelinde sevgi vardır.

Çünkü şuurlu bir iman ve ibadet ancak
Gerçekten sevilen hak mabuda yapılır.
Peygamberimiz (s.a.v) ilahi sevgiye ulaştıran bir rehberdir.
Allah'a ve Resulüne olan sevgimizin tezahürü emirlerine uymak,
Yasaklarından kaçınmakla mümkündür.

Nitekim Ali İmran suresi 31. ayetinde "
Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki,
Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın,
Allah çok merhametli ve bağışlayıcıdır"

Peygambere itaatin yanında O'nu kendi canımızdan,
Anamızdan, Babamızdan, Eşimizden daha çok sevmemiz emredilmektedir.
Allah'u Teala şöyle emrediyor,
"Peygamber Mü'minler için kendi canlarından ileridir.
O'nun eşleride müminlerin anneleridir" (Ahzab 6)

Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyurmuştur,
"Sizden biriniz beni anasından, babasından,
Çoluk çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz"

Hz. Ali'ye sormuşlar, Rasulullah'a olan sevginiz nasıldı?
"Resulullah'ı susuz bir insanın suya hasreti gibi severdik" buyurmuştur.

Uhut Savaşında Ensardan Sümeyye isimli bir kadın harp meydanına varıp
Kimlerin şehit olduğunu sorduğunda,
Kadına babası, kardeşi ve kocasının savaşta şehit düştükleri haber verilince,
O hemen Resulullah'ı sormuş, sağlık haberini alıp O'nu görünce
"Seni sağ olarak gördükten sonra, her musibet bana hafif gelir" diyerek
Peygamber sevgisinin boyutunu açığa vurmuştur.

Hz. Muhammed (s.a.v)
Bütün insanlığa âlemlere rahmet olarak gönderilmiş, evrensel bir peygamberdir.
Bu özelliğinden dolayı insanların acılarını, sıkıntılarını, içinde hissederek duyar,
Üzülmelerine katlanamaz.
Çünkü bizlere çok düşkün ve sevgi ile doludur.
Yanlışlıklarımızı düzeltmemizi doğru yola gitmemizi ister.

Mü'minlere karşı ise daha şefkatli (Rauf) ve daha çok merhametli (Rahim) dir.
Kur'an-ı Kerim'de;
"And olsun size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki;
Sizin sıkıntıya uğramanız O'nu çok üzer, çok düşündürür size
"Peygamber müminlere kendi canlarından daha yakın ve sevgilidir".
Hz. Muhammed bu konuda şöyle buyurmaktadır,

"Her peygamberin, mutlaka kabul edilen müstesna bir duası vardır.
Ben bu istisnai duamı Allah kısmet ederse
Mahşer günü ümmetimin namına şefaat olarak kullanmak üzere saklamaktayım"
Peygamberimizin çocuklara ve gençlere yönelik sevgi ve muhabbeti de çok dikkat çekicidir.
Bununla ilgili O'nun hayatında çok misal vardır.
Bir tanesi şöyle,
"bir gün Medine'nin çocukları Peygamber Efendimizin (s.a.v) önünü kesiyor,
Etrafını kuşatıyor 'Sen bizim esirimizsin, bedel vermeden bırakmayacağız seni,
Hiçbir yere gidemezsin' diyorlar.
Efendimiz hiçi kızmıyor, onlarla şakalaşıyor gülümsüyor.
Hz. Bilal'i evine gönderip çocuklara dağıtmak üzere bir şeyler getirtiyor.
'Bunları versem beni azat eder misiniz' diyor.
Çocuklar kabul edince 'Kardeşim Yusuf'tan daha ucuza gittim' diyor"
İşte bizlere bu kadar düşkün olan,
İnsanlığın yeryüzünde huzur ve mutluluk bulması için çalışan,
Bir peygamberi hatırlamaya çalışıyoruz
Bu gün O'nun fikirlerine ve sünnetine her zamankinden daha açız.
Değilmi sevgi değer Medine webli doslarım
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Efendimizi neden sevmeliyiz? Nesli_Nur Hz.Muhammed(s.a.v) 0 25 Nisan 2013 11:05
Mümin Bir Ev Düşlüyorum !... AŞK'ÜL İSLAM Makale ve Köşe Yazıları 3 04 Eylül 2009 10:33
Efendimizi HANGİ süreler ihtiyarlattı? karlofca61 Hz.Muhammed(s.a.v) 2 06 Ağustos 2009 11:01
Peygamber Efendimizi Seven Okusun.. TufeyL Hadis-i Şerif 3 12 Eylül 2007 22:50
Efendimizi (S.A.V.) Ağlatan Ayet TufeyL Hz.Muhammed(s.a.v) 1 06 Ağustos 2007 20:36

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.