Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Hz.Muhammed(s.a.v) (https://www.forum.medineweb.net/261-hzmuhammedsav)
-   -   Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz-Medineweb (https://www.forum.medineweb.net/hzmuhammedsav/242-hz-muhammed-mustafa-sav-efendimiz-medineweb.html)

KalbinNûru 15 Temmuz 2007 21:43

Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz-Medineweb
 
Peygamberimizin Beden Yapısı

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) uzuna yakın orta boylu, insanlar arasında hoş ve güzel sayılacak ölçüde irice başlı idi. Bedeninin rengi kırmızımtırak nurânî be*yaz idi. Burnunun iki kaşının birleştiği tarafı gayet itidal üzere yüksekçe, gözleri siyah, kaşlarının arası az aralık, sakalı sıkça, omuz*larının arası genişçe, omuz başları kalın, elleri ayakları kalınca, saçları kumral olup, düz ile kıvırcık arasında idi.

Peygamberimiz (s.a.s.)’in saçları genellikle ku*lak yumu*şağına kadar uzanmaktaydı, saçını iki yana doğru ayırarak tarardı, saç sakal bakımını ihmal etmez, gerektikçe yapardı; saçlarını bazen Hz. Aişe gibi eşlerine tarattığı da olurdu. Süs için değil, sağlık için yatarken gözlerine sürme çeker, sabahleyin yıkardı. İki kürek kemiği arasında pey*gamberlik mührü (bir çeşit sembol) olduğunu ashâb-ı kiram nakletmek*tedir.

Peygamberimiz (s.a.s)’in uyuduğu yere misvak (diş fırçası), abdest suyu ve tarak konurdu. O, her konuda temiz*liğe büyük önem veriyordu, bilhassa diş temizliği husu*sunda hassas davranıyor, her ab*dest alışında dişlerini misvak*lıyordu.

Prof.Dr.Hüseyin ALGÜL

KalbinNûru 15 Temmuz 2007 21:46

RE: Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz (devam)
 
Koku Kullanması
Konuşması
Gülmesi
Uykusu
Mühürü
Oturuşu


Hz. Peygamber (s.a.s.) rengi görünmeyen ve başkalarını rahatsız edecek derecede ağır olmayan güzel kokular ikram edilince severek kullanır, reyhan çiçeği gibi güzel kokulu çiçekler ikram edilin*ce de geri çevirmezdi. Koku kullanması konusunda sahabenin rivayetleri vardır. Yine ashâb-ı kiramın nakline göre Hz. Peygamber (s.a.s.)’in mübarek bedeni ve teri Yunus Emre’nin “Gül Muhammed teridir” mısraında kastettiği mânâya uygun bir şekilde güzel bir koku gibi kokuyordu.

Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) yavaş yavaş konuşur, her sözün arasını ayırt ederdi, hatta dinleyen onu ezberleyebilirdi. Çok çok iyi anlaşılması gereken sözleri üçer defa tekrarlardı. Böylece dinleyenler arasında konuyu anlamayan kalmazdı.

Peygamberimiz (s.a.s.) konuşurken muhata*bının akıl ve anlayış seviyesini gözetirdi. Hz. Aişe diyor ki: “Rasûlüllah (s.a.s.) sözü, sizin birbirinize zincirlediğiniz gibi oyalayarak söy*lemek itiyadında değildi. O, sözü, ayıra ayıra söylerdi, dinleyenlerin gönüllerine sinerdi.”

Cabir b. Semure (r.a.)’dan rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.s.), rahatsız edici ölçüye varan bir aşırılıkta gülmezdi. Onun gülmesi tebessümdü. Hind b. Ebi Hale’nin verdiği bilgiye göre, Peygamberimiz (s.a.s.) her tebessüm edişinde dişleri inci tanesi gibi görünürdü. Abdullah b. Haris Hazretleri de Peygamberimizin (s.a.s.) sevimliliğini ve güler yüzlülüğünü şöyle anlatır: “Rasûlullâh’tan daha çok tebessüm eden kimse görmedim.”

Peygamberimiz (s.a.s.) sağ tarafına, sağ yanı üzere yatarak uyurdu ve şu duayı yapardı: “Ya Rabbi! Beni, kullarını tekrar dirilteceğin günde azabından koru!”

Yatarken şu dualardan birini yaptığı da söylenir: “Allah’ım! Senin adınla uyur, senin adınla uyanırım.” “Allah’a hamd olsun. Bize yedirdi, içirdi, ihtiyaçlarımızı giderdi, evlerimize sığındırdı. Nice yaratıklar vardır ki, istedikleri ölçüde yiyecek içecekleri ve akşam olunca barınacak meskenleri yoktur.”

Uykudan uyandığında ise şöyle dua ederdi: “Allah’a hamdolsun ki, bizi uyuttuktan sonra uyandırdı, dönüş O’nadır.”

Hz. Peygamber (s.a.s.) komşu devlet hükümdarlarına göndermiş olduğu mektupların altını mühürlemek gaye*siyle üzerinde üç satırda “Muhammed Rasûlullâh” yazılı bir mühür kullanmaktaydı. Yazı akik taşı üzerine işlenmiş olup mühürün maddesi gümüştendi. Yüzük şeklinde olup Peygamberimiz (s.a.s.) onu parmağına takıyordu. Yazdırdığı resmî evrakı mühürlemek için parma*ğından çıkarır, mühürledikten sonra tekrar takardı.

Sahâbe-i Kiram’ın anlattığına göre Hz. Peygamber (s.a.s.) vakar ve teenni üzere sanki iniş aşağı vuruyormuş gibi dikkatle yürürdü. Ayaklarını yere sürtmez, sürüyerek gürültü çıkarmazdı. Gereksiz yere güçlük verecek tarzda sür’atli yürümekten de kaçınırdı.

Diz üstü oturur, bağdaş kurar, bazen da uyluklarını karnına çekip ellerini dizlerinin üstüne bağlardı. Sırtüstü istirahat ederken edep mahallinin açılmamasına özen gös*terirdi. Otururken -yemek yeme durumu hariç- sağ veya sol tarafına yastık koyup dayanırdı. Yemekte bundan ka*çınmasının sebebi bu tür oturuşun gurur ve kibir işareti sayılmasıydı. Peygamberimiz (s.a.s.) gururlu değil, aksine mütevazı idi.

Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL

KalbinNûru 15 Temmuz 2007 21:49

RE: Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz (devam)
 
Giyeceği
Yiyeceği
Ev Döşemesi


Peygamber Efendimiz (s.a.s.) elbisesinin temiz ve tertipli olmasına önem verirdi. Giyiminde titizdi; elbisesini korur, dağınıklıktan hoşlanmazdı. Bu münasebetle bir elbisenin kumaş olarak sağlam kalma süresi ne ise o süreyi tabiî akışı içinde tamamlardı. Yeni bir elbise giydiğinde Allah’a hamdeder, elbisenin hayra vesile olmasını diler, elbisenin örttüğü organların şerrinden de O’na sığınırdı.

Hz. Peygamber (s.a.s.) “Rengi hafif bozuldu, boyasını hafif attı” diye herhangi bir elbiseyi giymemezlik etmezdi. Alacalı, desenli, göze batan çiğ renkte elbiseler giymekten kaçınırdı. Demek ki, estetiğe önem veriyordu.

Elbisesiyle övünmez, bu konuda lüks ve israfa kaçmaz*dı. Çünkü ona göre elbise “Sıcaktan, so*ğuktan korunmaya, insanlarla ülfete, toplum içine girmeye ve hizmete vasıta” idi.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in giyecekle ilgili tutu*munu: “Temizlik, tertiplilik, estetiği gözetme, kendine yakıştırma, sadelik ve ihtiyacı karşılama” olarak özetleyebiliriz. Bu sebep*le gerektiğinde O, ibrişimden, yünden, pamuktan, hatta keçi kılından dokunmuş elbiseyi giyer ve tevazu göstere*rek: “Ben âciz bir kulum” buyururlardı.

Hz. Peygamber (s.a.s.) özel hayatında ihtiyari fakrı tercih etmiş, daha ziyade Hz. Aişe’nin odasında ashabtan gelen hediyelerin çoğunu yoksullara ve Suffe talebelerine aktar*mıştır. Bununla beraber O, Müslümanlara meşru olduğu*nu göstermek ve beslenmenin önemini vurgulamak için çeşitli gıdalardan yemiştir. Meselâ tavuk eti, bazı kuş etleri, koyun etinden hazırlanmış kebap, kurutulmuş et (bir çeşit pastırma), süt, bal, peynir bunlardan bazılarıdır. Yiyecekleri arasında zeytin yağı, sirke, kabak, tirit, kavrulmuş un ve helvaya da rastlıyoruz. Her gün aynı gıdayı değil de müm*künse farklı gıdalar almayı tercih etmiş; yemeklere zaman zaman biber, zencefil, tarçın gibi baharat çeşitlerini serp*miştir. Onun sofrasında daima baş köşede olan iki yiyecek maddesinden biri arpa ekmeği, diğeri de ise hurma idi. Bazen uzun süre bunlarla yetindi*ği olurdu.

Peygamberimiz (s.a.s.) yemekten önce ellerini, yemekten sonra hem ellerini hem de ağzını yıkardı. Yemeğe besmele ile başlar, bitirdiğinde elhamdülillah derdi, sofrada çöpe atılacak herhangi bir yemek ya da ekmek artığına müsaade etmezdi. Yemek devam ederken müsaade almaksızın her*kesten önce kalkılmasını doğru bulmazdı. Karnını tıka-basa doldurmaz, bir yemeği beğenmemezlik etmezdi; arzu ederse yer, etmezse yemezdi; vakti müsaitse davete icabet ederdi. Suyu, dibi görülen kaptan içerdi. Bal şerbetini ve nebiz denilen bir çeşit hurma ve üzüm komposto*sunun tazesini severdi.

Peygamberimiz (s.a.s.) örfte mevcut olan sedir, divan, yatak, yorgan, ihram, ibrik, leğen ve bunun gibi ev eşyası kullanmış, ama en pahalısı olsun diye özel bir arzu bes*lememiştir. Elbisesi konusunda belirttiğimiz gibi Peygam*berimizin (s.a.s.) bu konudaki prensibi de “Sadelik, ihtiyacı giderme, tertiplilik ve temizlik”tir.

Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL

KalbinNûru 15 Temmuz 2007 21:54

RE: Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz (devam)
 
Tertipli Oluşu Ve
Estetiğe Verdiği Ehemmiyet


Hz. Peygamber (s.a.s.) düzenli yaşamaya özen gösterir, Müslümanlara da her hususta düzenli olmalarını ısrarla tavsiye ederdi. Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in hu*zuruna saçı-sakalı birbirine karışmış bir adam geldi. Pey*gamberimiz (s.a.s.) o kişiye saçını sakalını düzeltip gelmesini işaret etti, o da düzeltip geldi. Bunun üzerine Peygambe*rimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Birinizin, şeytan gibi saçı başı da*ğınık olmasından böylesi daha iyi değil mi?”

Yine bir gün Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), üzerinde kir*li elbiseler bulunan birini göstererek: “Şu kişi, acaba elbisesi*ni yıkayacak bir şey bulamıyor mu?” buyurdu.

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.); beden, elbise, yiyecek, giyecek, ev ve sokak temizliğine fevkalâde önem verirdi. Bununla be*raber kalb ve ruh temizliğinin ehemmiyetini de ısrarla be*lirtirdi. Bunun içindir ki; “Müslüman, elinden ve dilinden Müs*lümanların zarar görmediği kişidir” buyurmuştur. Peygam*berimiz (s.a.s.) bu hadisiyle toplum içinde, Müslümanlara: “İtibarlı ve güvenilir” olmaları gerektiğini işaret ediyordu. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.s.): “Söz söylerken yalancılık edeni, söz verdiği zaman sözünde durmayanı, kendisine bir şey emanet****edilince hıyanet edeni” ikiyüzlülükle nitelemiştir. Çünkü bu eksiklik ve yanlışlıkları yapan Müslümanlar, güvenilir insan olmaktan uzaklaşırlar. Peygamberimiz (s.a.s.), kalb hakkında da şöyle buyurmuştur: “Dikkatli ve uyanık olunuz! Bedenin içinde bir lokmacık et parçası vardır ki, iyi olursa bütün beden iyi olur, bozuk olursa bütün beden bozuk olur. İşte o et parçası kalbdir.” Kalb, mânevî açıdan bakıldığında bir semboldür, iyi değerlerle beslendiğinde sahibine yol gösterir, estetik duygusu da böyle bir kalbe sahip olmakla başlar. Kalb fesada uğramış ise o kişide iyilik duygularının ve estetik anlayışının gelişip serpilmesini beklemek hayal olur. Ru*hun beslenmesi de ihsan metoduyla mümkündür. Yani Müslüman, ahlâkî şuurun gelişmesini sağlayacak ve dav*ranışlarını en güzel, en ölçülü şekilde ayarlamaya özen gösterecek, bunun için de her an Cenâb-ı Hak tarafından görülüp gözetildiğinin, ilâhî bir denetim altında bulun*duğunun farkında olacak. Bu ince noktayı akıldan ırak tut*mayan kişi; yanlış işten, eksik ve hatalı davranıştan kaçına*cak, dolayısıyla güzelliği, doğruluğu, iyiliği, estetiği yaka*layabilecektir. Cenâb-ı Hak bize “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyi hâl ver, âhirette de...” diye dua yapmamızı emreder. Bundan anlıyoruz ki, Müslüman, hem âhireti hem de dünyayı düşünecektir. Ama onun dünyası düzen*siz, karışık, dağınık bir dünya olamaz. İşte bunun için olsa gerek ki, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bediî zevkler üze*rinde önemle durur. Onun şu hadisleri bu açıdan çok enteresandır: “Allah güzeldir, güzelliği sever” “Allah her şeyde ihsanı (keyfiyetçe güzelliği ve zerafeti) emretti...”

**“Bir insan herhangi bir iş yaptığında, Allah o işin en iyi şekilde yapılmasını sever” buyuran Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir kabrin bile iyi kazılmasını ve cenaze toprağa verildikten sonra iyi örtülmesini ister. O, birgün bir cenaze mera*simine (muhtemelen oğlu İbrahim’in cenazesine) gitti. Mevtayı toprağa verdiler, üstünü örttüler; fakat kabirde bir kazılış hatası vardı, bir taraf eğri görünüyordu. Peygamberimiz (s.a.s.) bunun hemen düzeltilmesini emretti. Orada bulu*nanlar: “Bu, ölüyü rahatsız mı eder?” dediler. Peygamberimiz (s.a.s.) bunlara şu cevabı verdi: “Hayır, gerçekte böyle şeyler ölüyü ne sıkar, ne rahatlık verir, fakat bu, sağ olanların gözüne güzel görünmek içindir.”

Prof.Dr.Hüseyin ALGÜL

KalbinNûru 15 Temmuz 2007 21:58

RE: Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz (devam)
 
Toplumla Münasebetleri

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) yediden yetmişe her yaşta ve her meslekteki kişilere sıcak bir alâka göstermiş, insan*lar arasındaki ayrıcalıkları ortadan kaldırmış, oluşturduğu yeni toplumda herkese hakkını vermiştir. Müslümanları her gün daha mutlu, daha müreffeh bir hayat seviyesine ulaştırmak onun en başta gelen çabaları arasındadır. Mü’minlerin birbirlerini şefkatle bağrına basması, samimî bir sevgi ile birbirlerini sevmeleri, bir binanın tuğlaları gibi birlik içinde kenetlenmeleri, sıkıntıda ve neş’ede, darlıkta ve bollukta değişmeyen bir tesanüt hissiyle birbirlerini kucaklamaları ve desteklemeleri, birbirlerine haset etme*meleri, kin beslememeleri, gururdan kibirden kaçınmaları, gösterişten uzak durmaları, mahviyetli davranmaları onun başlıca tavsiyeleri arasındadır. Şunu kesinlikle söyleyebili*riz ki, Peygamberimiz (s.a.s.)’in toplum ilişkilerine hakim kılmayı istediği prensipler “Adalet, şefkat, merhamet, müsa*maha, cömertlik ve yardımlaşma...” gibi yüksek faziletlerdir.

Peygamberimiz (s.a.s.), yoksullara çok yakınlık gösterir; zenginlere, mağrur olmamalarını, sahip oldukları maddî başarıların fakirlerin emeklerinin eseri olduğunu söylüyordu; “Alnının teri kurumadan işçiye ücretini ödeyiniz!” diyerek Müs*lüman işverenlere talimat veriyordu. İşçilere de yaptıkları işi en sağlam bir şekilde yapmalarını tembih ediyordu. Birgün üst başlarından yoksul oldukları anlaşılan bir grup insan, peygamberimizi (s.a.s.) ziyarete gelmişti. Bu durum*dan müteessir olan Peygamberimiz (s.a.s.), derhâl ashabını harekete geçirdi ve yoksul kimselere gereken yardımın yapılmasını sağladı.

Toplumla ilişkilerde hitabet, konuşma önemlidir. Pey*gamber Efendimiz (s.a.s.) konuştuğu zaman ağır ağır, tane tane konuşurdu. O konuşurken söylenileni anlamamak mümkün değildi. Dinleyenler âdeta anlatılanları ezberle*yebilirlerdi. Hitap ettiği kişiler sayıca az olsun çok olsun konuşmasında sade, zarif, tabiî ve samimî bir üslûba sahipti.

Davetlere mümkün mertebe katılır, her fırsatta insan*ların içine girer, onlarla iç içe, her konuda sohbet ederdi. Nitekim ashabtan Zeyd bin Sabit Hazretleri: “Peygamberi*miz (s.a.s.)’in toplum içine katılarak çeşitli konularda sahabesi ile sohbet ettiğini” belirtiyor. Katıldığı davetlerde sırf arpa ekmeği ve hurma bile olsa onu şevkle yer ve ev sahibine herhangi bir sıkıntı vermezdi.

Peygamberimiz (s.a.s.) sık sık çarşıya pazara çıkar, dük*kânlara uğrar, bazen ölçüyü tartıyı eline alarak nasıl tartılıp ölçülmesi gerektiğini esnafa gösterir, alışverişte dürüst ol*malarını tavsiye eder, üretici ve tüketicinin aldanmadan alışveriş yapmalarını sağlardı.

Her müşkili olan kişi endişesizce Peygamberimiz (s.a.s.)’in huzuruna girer, sorusunu sorar, cevabını alırdı. Hastalarla ilgilenir, geçmiş olsun der, ağır ise telkinde bulunur, cenazeye gider, yakınlarına taziye verir, teselli ederdi. Komşuyu düşünmek imanın bir gereği idi. Pey*gamberimiz (s.a.s.), tabiatındaki yüksek nezaketin bir eseri olarak kadınlara da son derece nazik davranırdı, kadınlara ait meseleleri daha ziyade zevceleri vasıtasıyla öğretirdi.

Prof.Dr.Hüseyin ALGÜL

KalbinNûru 07 Ağustos 2007 22:32

re: Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz-Medineweb
 
Peygamberimiz (s.a.s.)
Yuvakuracak Gençlere
Yardım Ediyor


Hz. Ali, Fâtıma’yı istemek üzere Peygamberimiz (s.a.s.)’in huzuruna gitti. Ancak, söyleyeceklerini sanki unutmuştu, neredeyse dili tutulmuştu. Hz. Peygamber (s.a.s.) “Her hâlde Fâtıma’yı istemeye geldin” diyerek ona yar*dımcı oldu. Hz. Ali sevinç içinde “evet” dedi. Ancak, vere*cek mehiri yoktu. Bu konuda da Peygamberimiz (s.a.s.) yardımcı oldu. Zırhını mehir olarak değerlendirebileceğini hatırlattı. Fakat bir de düğün yemeği vermek lâzımdı. Ashabtan bir zât, Hz. Ali’ye bir koç verdi. Ensar da ara*larında mısır topladılar, düğün yemeği hazırlandı. Peygam*berimiz (s.a.s.), Hz. Ali ve Fatıma’ya “Allah’ım, ikisini mesut et, onlar hakkında evliliklerini hayırlı kıl” diye dua etti. Hz. Ali’nin evinde eşya olarak bir hasır, yastık, içi lif dolu bir yatak, çömlek ve testi gibi şeyler vardı. Bunları da zırhını satarak elde ettiği para ile almıştı. O paranın bir kısmı ile de Hz. Fâtıma için ziynet almıştı. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Hz. Fâtıma’ya çeyiz olarak “Bir kumaş yaygı, bir kırba (su testisi), yastık, içi ot dolu bir yatak” hazırlamıştı.

Rasûlullâh (s.a.s.)’in hizmetinde bulunan bir genç vardı, adı Rebia idi. Yaşının ilerlediğini gören Peygamberimiz (s.a.s.) ona “Evlenmeyi düşünmüyor musun?” diye sordu. Rebia, mâlî imkânsızlıkları ve yürüttüğü hizmetin önemini düşü*nerek “hayır” cevabını verdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) tekrar sordu. Rebia aynı cevabı verdi. Nihayet üçüncüde bunda bir hikmet olduğunu düşünerek “Evlenmek istiyorum, emret, ne yapayım Yâ Rasûlullâh” dedi.

Hz. Peygamber (s.a.s.) onu, Ensar’dan bir kabileye yol*ladı, o da gitti. Peygamberimiz (s.a.s.)’in selâmını aktararak kızlarını istedi. Onlar da “Baş üstüne” dediler. Sonucu bü*yük bir sevinçle Hz. Peygamber (s.a.s.)’e iletti. Ancak Rebia yoksuldu; ev eşyası, mehir ve düğün yemeği için para lâzımdı. Hz. Peygamber (s.a.s.) derhâl ashabını harekete geçirdi. Hızlı bir yardımlaşma başlatıldı ve biriken paralarla mehir olarak ziynet alındı, ev eşyası alındı, bir de koç satın alındı. Peygamberimiz (s.a.s.) de kendi evinden, un ya*pılmak üzere arpa verdi. Böylece Peygamberimiz (s.a.s.)’in yakın ilgisi ile Rebia Hazretlerinin düğünü yapılmış ve yeni bir yuva kurulmuş oldu.

Müslümanlar arasında Cüleybib denilen bir kimse var*dı. Bu kişi, kadınların yanında dikkatsiz davranmakla tanı*nırdı, bu sebeple diğer Müslümanlar, ailelerini ondan sa*kındırırlardı. İşte herkesin, cemiyetin dışına iter gibi dav*randığı bu zâta da Hz. Peygamber (s.a.s.) sahip çıktı. Hz. Peygamber (s.a.s.) bizzat Ensar’dan bir aileye giderek kız*larını istedi. Kızı Efendimizin kendisine istediğini sanan aile büyükleri “memnuniyetle” dediler. Ancak Peygamberi*miz (s.a.s.): “Cüleybib için” deyince vermekten kaçındılar. Annesinden konunun içyüzünü öğrenen kız ise “Rasûlullâh asla benim fenalığımı istemez” diyerek Cüleybib’e varmayı ka*bul etti ve nikâh kıyıldı, bir yuva daha kuruldu. Rasûlullâh (s.a.s.)’in da bulunduğu bir savaşta Cüleybib şehid düş*müştü. Görgü şahitleri: “Düşmandan yedi kişi öldürdü, sonra şehid düştü” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.): “Cüleybib bendendir, ben de ondanım” buyurdu. Ve kendi elleriyle toprağa verdi. Rasûl-i Ekrem, genç yaşta dul kalan ve vaktiyle onun hatırını kırmayarak Cüleybib’le evlenmeyi kabul eden hanıma şöyle dua etti: “Allah’ım, ona hayırlar ver, hayatı boyunca hiç bir sıkıntı gösterme!”

Prof.Dr.Hüseyin ALGÜL

KalbinNûru 07 Ağustos 2007 22:37

re: Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz-Medineweb
 
arkadaşlar bunu okurken o kadar duygulandım ki...
O kadar güzel anlatılmış ki...
ağlamamak elde değil...
İşte Peygamber Efendimiz S.A.V. ve Ashâb-ı Kirâm'ın ( R.Anhüm ecmain) Hayatlarından bir kaç örnek...

Emekdar Üye 08 Ağustos 2007 00:11

re: Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz-Medineweb
 
Kendi adıma ben seni burda görmekten çok mutlu oldum kardeşim... hoşgeldin.....

İnşAllah bir daha kendiniz bu kadar özletmezsin.....

bilgilerine, paylaşımlarına ihitayacımız var...

selam ve dua ile.

KalbinNûru 08 Ağustos 2007 18:50

re: Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz-Medineweb
 
Taşradan Gelen Misafirlere İlgisi


Mekke’nin fethi ve Hevazin zaferinden sonra, Arap Yarımadası’ndaki bütün kabilelerde İslâm’a girme tema*yülü belirdi. Çünkü Araplar öteden beri “Kâbe’nin komşula*rı, koruyucuları, bakıcıları” diye Kureyş’e itibar gösteriyor*lardı. Halbuki Kureyş, artık istiklâlini kaybetmiş, İslâm or*dusu karşısında yenilgiye uğramış ve Mekke yönetimi Müslümanların eline geçmişti. Taif civarında da Hevazin ve diğer kabileler mağlub edilmişti. Medine’deki İslâm yö*netimi de bu gelişmelere bağlı olarak güçlenmişti. İşte bundan sonra Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle, fevc fevc, akın akın Arap kabileleri İslâm’a girmek üzere harekete geçti*ler. Gelen heyetlerle Medine dolup taşmaya başladı.

Hz. Peygamber (s.a.s.) onları devlet misafirhanelerinde ağırlıyordu. Bazı heyetler, Müslüman zenginlerin müsait durumdaki evlerinde misafir edilirlerdi. Heyetler kalabalık ise ayrı ayrı evlere taksim edilirlerdi, ihtiyâçları ev sahip*lerince karşılanırdı. Ev sahibi, misafirleri ağırlayacak mâlî imkâna sahip değilse masrafları devlet hazinesinden karşı*lanırdı. Hz. Peygamber (s.a.s.) heyetleri genellikle Mescid’de kabul eder, oradan misafir edilecekleri yerlere gönderirdi.

Hz. Peygamber (s.a.s.) heyetlere öğretmen görevlen*dirirdi. Öğretmenler, taşralı misafirlere ana hatları ile İs*lâm’ı öğretirlerdi. İçlerinde kabiliyetli birini de imamlığa hazırlarlardı. Bir nevi hızlandırılmış bir eğitimden geçen misafirler, daha sonra Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından imtihan edilirlerdi. Başarılı oldukları takdirde onları, kendi memleketlerine; “Öğrendiklerinizi döndüğünüzde kendi kabilenizin fertlerine de öğretin!” diyerek uğurlardı. İslâmî konularda kendini en iyi yetiştirmiş ve Kur’ân’dan ezber*leri olan birini imam tayin ederdi. Câhiliye devrinde iken reis olanı İslâm döneminde de reis tayin ederdi.

Peygamberimiz (s.a.s.), taşralıları, memleketlerine uğur*larken onlara yeni elbiseler giydirir, bahşişler ve hediyeler verirdi; kendisi de onlarla görüşürken en güzel elbiselerini giyinirdi.

Bütün bu faaliyetler esnasında Peygamber Efendimiz (s.a.s.) taşradan gelen bu insanların her çeşit kabalıklarını sabır ve hoşgörü ile karşılar, onlara daima kolaylık göste*rirdi. Ancak misafirler arasında İslâmiyet’e saldırıda bulu*nanlar olursa Peygamberimiz (s.a.s.) onları derhâl susturur ve gereken cevabı hemen verirdi. İyi niyetle tartışmaya ge*lenlerle de sonuna kadar sabırla tartışmayı sürdürürdü. Meselâ; Amir b. Tufeyl ile Erbed b. Kays İslâm’a saldırıda bulunmuşlar ve ânında karşılığını en sert şekilde almışlar*dı. Necran Hristiyan heyeti ile Peygamberimiz (s.a.s.) sabırla tartışmış ve hatta onlarla mübaheleye (yani kim haksız ise Allah’ın lâneti ona olsun demeye) bile girişmek istemişse de Hristiyan papazları “Muhammed haklı ise bu, aleyhimize olur” diyerek mübahaleyi kabul etmemişlerdi. Peygam*berimiz Benu Temim heyetinin arzusu üzerine onların şair ve hatiplerinin İslâm şair ve hatipleriyle yarış*masına izin vermişti.

Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL

KalbinNûru 08 Ağustos 2007 18:56

re: Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz-Medineweb
 
Adaleti

Peygamberimiz (s.a.s.) adaletli insandı. Kimsenin hak*sızlığa uğratılmasına göz yummazdı. Esasen, doğrulukla adalet birbirini tamamlayan iki güzel haslet olup, bunların her ikisi de Peygamberimiz’de (s.a.s.) kemâl derecesinde idi. Gençliğinden beri herkes onu “emin; güvenilir” olarak bi*liyordu. Ticaret arkadaşları onun hakkında “ne kimsenin hakkını yerdi, ne de kimseye hakkını yedirirdi. Hak konusunda hatır gönül dinlemezdi.” derler. Hz. Peygamber (s.a.s.) açıkça İslâmı davetle emrolunduğunda, Safa tepesinden Kureyş*lilere: “Size şu dağın ardından düşman atlılarının gelmekte olduğunu söylesem inanır mısınız?” deyince; “Evet inanırız, çünkü sen hayatında asla yalan söylemedin.” cevabını veriyor*lardı. İnkârcılar Mekke dönemi boyunca Peygamberimiz (s.a.s.)’e “Şâir, mecnun, sihirbaz-büyücü” diyerek iftiralarla lekelemek istemişler, yabancılara onu böyle tanıtarak İslâm’ın yayıl*ma hızını kesmek istemişler, fakat ona asla “Yalancı, hâin” diyememişlerdir. Hatta Peygamberimiz (s.a.s.)’in mektubunu Şam’da alan Bizans İmparatorunun: “Daha önce bu adamın yalanına rastladınız mı?” sorusuna Peygamberimiz (s.a.s.)’in baş düşmanlarından olmasına rağmen Ebu Süfyan “Hayır, asla!” diye cevap vermek zorunda kalmıştır. Cenâb-ı Hak, Peygamberimiz (s.a.s.)’e “Emrolunduğun gibi dosdoğru hareket et!” talimatını vermiş, Peygamberimiz (s.a.s.) de hayatı boyunca sırat-ı müs*takimden ayrılmamıştır.

Bir kere Mahzumîlerden bir kadın hırsızlık etmişti. Yüksek bir aileye mensuptu. Bu yüzden Kureyşliler bu kadının ceza görmesine taraftar olmamışlar, Hz. Üsâme’yi de tavassut için Peygamberimiz (s.a.s.)’e göndermişlerdi. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.) Hz. Üsâme’yi çok severdi. İşte bu esnada Rasûl-i Ekrem Hazretleri (s.a.s.) şöyle buyurdu: “(Bugün medeniyetlerinden hiç bir eser kalmayan eski milletler) İsrailoğulları, bu gibi taraf tutmalar yüzünden helak oldular. Bunlar fakirler üzerine en şiddetli cezaları tatbik eder, nüfuzlu ve zengin olanları cezasız bırakırlardı... Şayet kızım Fâtıma aynı suçu işleseydi gereken cezayı ona da verirdim.”

Rebeze’den Medine’ye gelmekte olan Sa’lebe Oğul*larından bir grup insan, şehrin yakınında bir yerde konak*lamışlardı. Peygamberimiz (s.a.s.) onlarla karşılaştı ve satın almak istediği bir devenin fiyatını sordu. Pazarlık yapıldı. Peygamberimiz (s.a.s.), deveyi alarak Medine’ye döndü. Fakat oradakiler, deveyi satın alanın Hz. Peygamber (s.a.s.) olduğunu bilmiyorlardı. Parasını almadan deveyi verdikleri için tartışmaya giriştiler. İçlerinden bir kadın şöyle diyor*du: “Niçin tartışıyorsunuz? Bu kadar parlak alınlı adam hiç görmedik. Dikkat etmediniz mi? Onun yüzü ayın on dördü gibi parlamaktaydı” Kadın, bu sözleriyle, deveyi satın alanın kendilerini aldatacak yaratılışta olmadığını anlatmak iste*mişti. Aradan çok geçmedi. Hava kararmak üzere idi, bu sırada bir zat geldi. Bir miktar yiyecekle devenin bedeli olan parayı getirdi ve “bunları Rasûlullâh (s.a.s.)’in gönderdiğini” söyledi. Topluluk ertesi gün şehre girdiğinde Pey*gamberimiz (s.a.s.) Mescid’de ashabına nasihat etmekle meşguldü. Bu esnada Ensar’dan bir zât Salebe Oğullarının geçmişte akrabasından birini öldürdüklerini, şimdi onlar*dan birinin öldürülmesi gerektiğini söyleyince Peygam*berimiz (s.a.s.): “Hayır bunu yapamazsınız! Bir evlâd babasının suçu yüzünden öldürülmez!” buyurdu. Hasılı, Peygamberimiz (s.a.s.), sözün tam anlamıyla ada*let ve insaf sahibi idi

Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL


SAAT: 18:17

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306