Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Hz.Muhammed(s.a.v) (https://www.forum.medineweb.net/261-hzmuhammedsav)
-   -   O GüL Aşkın Mihrabıdır (https://www.forum.medineweb.net/hzmuhammedsav/3464-o-gul-askin-mihrabidir.html)

sessiz23 17 Mayıs 2008 18:38

O GüL Aşkın Mihrabıdır
 
O GüL Aşkın Mihrabıdır
[HR]
O “Gül”, aşkın mihrâbıdır tende cânım “Gül” diyor,
Mihrâbıdır “Gül” uşşâkın âh eder bülbül diyor,
Tende cânım âh eder dil-beste gönül diyor,
“Gül” diyor, bülbül diyor, gönül diyor, Rasûl diyor.

Başkaları Gülü bir çiçek diye sever belki de… Ama biz, Gülü “Gül” olduğu için severiz… Bizim için; Gül sevgilidir, Gül güzelliktir, Gül coşkudur… Gül, esmânın eşyâya tecellisinin esrârıdır… Gül aşktır, Gül sevinçtir, Gül bahar muştusudur… Gül, ezelle ebet arasındaki bütün zamanların “En Güzeli”nden yansımalar taşıdığı için güzeldir… Ve katmer Gül; rengini şehit kanından, kokusunu Efendimiz(sav)’in mübârek teninden aldığı için çiçekler sultânıdır… Bu sebeple olsa gerek, Gülün kokusuyla kendimizden geçeriz… Gideriz bir başka âleme… Yol buluruz mâverâya… Biz Güle, Gülistanda açan katmer Güllere; “Peygamberlik Gülzârının Eşsiz Gülü”nün remzi olduğu için vurgunuz… Gülü her kokladığımızda salavat getiririz , O’nun terinin kokusundan bir zerreyi teneffüs ettiğimizden …

“Gül”ü târife ne hâcet, “Gül”; Sevdâyı Muhammedî’dir… “Gül”ün sevdâsı kalbimizin hafî tepelerinde, ahfâ zirvelerinde sancak açmıştır… Ve bizler, gönlü Gülşen olan insanlara meftûn oluruz, “Kainatın Solmayan Gülü”nün aşkıyla… Gün gelir, gözyaşıyla Gül sularız… Bir Gül için bin dikene su veririz; biliriz ki, Güllerin içinde diken yoktur, dikenler içinde Gül vardır…

O, aşkımızın mihrâbındaki “Gül”… O, âlemlere rahmet olarak gönderilen bir resûl… O, çöl sıcağındaki bir Kevser şelâlesi… O, teşrifiyle kainatı aydınlatan ve ışık bahşeden sonsuz bir nur şûlesi… Gündüzleri dünyayı ışıtan güneş ve geceleri gökyüzünde çiçek çiçek açan yıldızlar O’nun sönmeyen ışığının en mütevâzı kandilleridir… Serâ da , süreyyâ da O’nun nûruyla aydınlanır… O’nun sîreti bir amaç, O’nun sünneti bir hidâyet, O’nun sûreti gönüllere ülfet ve nîmet veren bir âb-ı hayat… Ruhumuz O’na âşık… O, Gül mushaflı sevdâmızın sembolü… O, on sekiz bin âlemin emsali olmayan “Gül”ü…

Divan şairimiz Fuzûlî “Su Kasidesi”nde:
“Suya versün bâğbân Gülzârı zahmet çekmesün,
Bir Gül açılmaz yüzün tek verse min Gülzâre su.”
diye “O Gül”ün dünyaya bir kere geleceğini, bahçıvanın bin Gül bahçesini sulasa, sele verse dahi O’nun yüzü gibi bir Gül açılmayacağını en lâtif bir biçimde ifâde ediyor…

Lâkin , O “Gül”ün sevdâsını kelimelerle anlatmak, dizelerle vasfeylemek ne mümkün… O, “Alemlere Rahmet” olarak gönderilen hayat güftesi… O, tebessümünden cennetler yaratılan mutluluk bestesi… O, bütün çağların önünü aydınlatarak Âdemoğlunu karanlıktan kurtaran yaratılmışların en yücesi… O, Rabbimizin terbiyesiyle yetişmiş bir ahlâk âbidesi… O, Çâresizlerin Çâresi… O, Kimsesizlerin Kimsesi… O, hurma kütüğünün bile hasretinden inlediği bir ülfet çeşmesi… O, mükemmel bir aile reisi… O, vefânın zirvesi… O, insanların en sabırlısı, en müsâmahalısı, en azimlisi, en kararlısı… O, yiğitlik ve cömertlik timsâli… O , kâinatın bir numûne-i imtisâli… O, Efendiler Efendisi… O, Allah’ın müjdesi… O , insanlığın müjdecisi… O, hem “Halîl” hem “Habîb”, hem “Sıddık ” hem “Emîn”… O, sevgi tohumları atıp, kardeşlik duyguları yeşerten; toprağa yağmur, karanlığa nûr, beşeriyete gurur ve gönlümüze sürûr olan Sevgililer Sevgilisi… O’nda toplanmıştır bütün güzellikler, O’nda cem olmuştur cümle özellikler… O, hep ” Ümmetim, ümmetim” diyen “nefsim” demeyen Hâtemül Enbiyâ tâcının sâhibi… O, Sidretü’l Müntehâ’nın misâfiri… O, kusursuz bir komutan… O, Gâye İnsan… O, Mahşer günündeki tek sığınak… O, kırık gönüllerin mîmârı… O, Hakk’a giden yolun rahmet kapısı… O, İslamı bütünüyle hayatında billurlaştıran, bizâtihî İslam’ın kendisi olan Habîb-i Kibriyâ… O, Hakk’ın nûrunu bütün cihâna yayarak tebliğini tamamlayan Nebîler Nebîsi… O, tek Lider, tek Önder, tek Rehber… Âşıklar O ‘nun için yanar… Sâdıklar O’nun için ağlar… Rüzgâr O’nun yâdıyla eser… Bülbüller O’nun kokusunun olmadığı yerlerde susar… O’nun izinden gitmeyen saadet bulamaz… O’nun nûruna pervâne olmayan Mahşerde kurtulamaz…

O, İlâhî nizâmın nâmütenâhi güzelliğini bahşetti gönüllerimize… O, ruhlarımıza üflediği sonsuzluk aşkıyla hilkâtin esrârını öğretti bize… O’nsuz ne farkı vardı gündüzlerin geceden… O’na gelen vahiyle aydınlandık, karanlık her düşünceden… O olmasaydı, sonsuzluk iklimine ulaşamazdık… O olmasaydı, dünyadaki bu sarp yokuşları asla aşamazdık… O’nunla kalbimize nûr olup, doldu ilham… O’nunla ışık buldu; gece, gündüz ve akşam… O’nsuz baharlar kıştı… O’nsuz insanlık, öksüz ve yetim kalmıştı…

Kâinatta mütecellî olan Esmâ-i İlâhiye’yi şahsında en mükemmel bir biçimde tebârüz ettirip, en mücellâ keyfiyetiyle temsil eden Gâye İnsan O’dur… O’nun her kelâmı hakla bâtılı ayıran bir kıstas; O’nun her hükmü şaşmaz bir adâlettir… O’nun hayatı tebliğini temsille geçmiş ve cihana en iyi tebliğin temsil olduğunu göstermiştir…
O, ıstıraptan çatlamış dudaklara merhem, kuraklıktan çoraklaşmış gönüllere zemzem, insanlığını kaybetmiş ruhlara erdem ve alev alev yanan sinelere bir meltem gibi serinlik vererek bizlere cennet-âsâ baharlar ikrâm eder… O’nun gelişi gecelerin ebedî bir gündüze dönüşüdür… Ve O’nunla İslâm’ın nûru tulû etmiştir… O, ümmetini küfrün yakıcı sıcağından îmânın âsude ve serin iklimine kavuşturmuş, karanlıktan nûrun aydınlığına çıkartmıştır…

Uykuda bile uyanık kalmanın keyfiyetine vâsıl olan gönül erleri, nurani ışıltıların semâvi izdüşümlerini O’na teslimiyette bulurlar… Muhakkak ki, sema ile arz arasında meydana gelecek bir kutlu buluşma “Gül Devri”nden ilham alan bir iklimde gerçekleşir… O “Gül”ün nâmütenâhi güzelliği kalplere yansıdığında gecesi olmayan bir gündüz tecelli edip gönüllerde Gül tomurcuklarının açılmasına vesile olur… Unutmayalım ki, en karanlık devirlerde bile dikenler arasında goncaya durmuştur Güller… “Gül”ün çevresindeki dikenler, Gül kokusuyla hemhâl olunca, Gül’e dönüşür birer birer… Bizler “Gül” kokusunun ikliminde insanlığımızı yeniden keşfettiğimiz zaman; rahmet, bereket ve hidâyet yağmurlarıyla madde ve mânâ planında yeniden dirileceğiz… Mekanın ve zamanın ölü noktalarına “Gül Devri”nden gelen esintilerle hayat üflemeye muktedir olacağız… Gül yüzlüler göz yaşıyla Gül sularken, tomurcuk veren Güllerin açılmasını beklemektedir… Gonca Güller açıldığı zaman vuslat baharı gelecek, gönlümüz şâdumân olacaktır… Kalpler O’na bağlanıp râm olduğunda, yanlışlıklar bütün neticeleriyle birlikte ortadan kalkacaktır…

Yeter artık uykunun yollarını gözleme… “Çıkmaz sokak”larda koşup dolaşmaktan yorulmadın mı? Umranların verâsındaki insanlar mesut değilse, huzuru bulamıyorsa; beşeriyet kendisini yeniden mîzâna çekmek, yeniden Kâinatın Efendisi’nin aşkıyla yanmak, yeniden O’nun ışığıyla nurlanmak, yeniden Asr-ı Saadet iklimine bağlanmak mecbûriyetindedir…

Âdemoğlu, “Muhammedî Nur”dan ışık alıyorsa, davranışlar ve duygular semâvi kalıplarda şekillenip “Gül”e meftûn oluyorsa; akıl ve kalp mecrâsını bulmuş, ruh ve gönül Hakk’a kavuşmuş, gözler Kevser, sözler zemzem ile yıkanmış demektir…
Muhabbeti sâdık olanlar sevdiğinin yolundan gider ve ona itaat eder… İlahi sevginin menzîli de, istikâmeti de, yolu da Muhammedî sevdâdan geçer… O’nu sevmek, O’na itaat etmektir… O’nu sevmek, O’nun sevmediklerini sevmemektir… O’nu sevmek O’nun şerefli ashabını ve O’nu sevenleri sevmektir… O, “Kişi sevdiğiyle berâberdir” müjdesini vererek ümmetine cennette beraberlik vâdetmiştir… O’nun sevgisi öyle bir aşk olmalıdır ki, bütün sevgiler onun yanında sönük kalmalıdır… O’nun sevgisi öyle bir muhabbet olmalıdır ki, sahibini îmânın en zirve noktasına ulaştırmalıdır…
“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl ?”
diye ifâde edilen bir aşktır Sevdâyı Muhammedî…

Esmâ-i İlâhiye’nin beşer planında en kâmil mânâsıyla tezâhür ettiği Sultanlar Sultanı’nı rehber edinme ve O’na “Esselâm” diyebilme irtifâsıdır Sevdâyı Muhammedî… Kalplere hükmeden varlığı duyma, hissetme, halef olma mükellefiyetiyle her şeye lâhutî âlemin penceresinden bakabilmedir Sevdâyı Muhammedî… O’nun aşkı, kainata mânâ kazandıran bir sır hazinesidir… Eşyanın ruhuna nüfûz ederek “eşyâ”dan “esmâ”ya ulaşabilme yoludur Sevdâyı Muhammedî… “Esma”dan “Sıfat”a, sıfattan “Zât”a intikâl ederek yaratılış gâyesini idrâktir Sevdâyı Muhammedî… Kendisini nefs ve enâniyet cihetiyle dizginleyen ve “Gül”e râm olan Gül yüzlü insanların gönüllerinde İlâhî aşkın şahikalaşmasıdır Sevdâyı Muhammedî…
“Sevdim Seni ben, Âleme Rahmet diye sevdim,
Bir benzeri yok, Cenâb-ı Ahmet diye sevdim”
dizeleriyle terennüm edilen bir İlâhî muhabbettir Sevdâyı Muhammedî…

O’nsuz zaman, mekan ve insan hayatiyetini kaybeder… Gönüller O’na dönünce dirilir… O’nun varlığı insanlığın vâroluş sebebidir… O’nu her dem kalbinde hissederek selât-ü selamla yâdetmek ne büyük mutluluk… O’nun sevgisini yüreğinde büyütebilmek ne büyük saadet…

Gerçekten de, asırlardır buhran ve bunalımlar içinde kıvranan beşeriyetin mutluluk ve saadeti; “İnsanlığın İftihar Tablosu”nun sünnet-i seniyyelerine ittibâ etmekten geçer… Ve insanlık, O’nun getirdiği altın düsturları hayata geçirmeye, bugün her zamankinden çok daha fazla muhtaçtır… Asrın getirdiği problemlere çözüm arayan insanlığın kara bulutlarla kaplı dünyasının aydınlanması; O’nu yeniden tanımak, O’na yönelmek, O’nu rehber edinmek ve O’ndan alacağı umut kıvılcımlarını beşeriyetin ufkuna taşımakla mümkün olacaktır… Şeyh Gâlip’in:
“Sen Ahmed’i Mahmûd’u Muhammed’sin Efendim,
Hakk’tan bize Sultân-ı Müeyyedsin Efendim”
diye hitâb ettiği; şefaatçımız, yardımcımız, müjdecimiz, kurtarıcımız olan “Sonsuz Nûr” bütün bir beşeriyet gibi bizleri felâha erdirilecektir…

Ufkumuzu saran sisler, kurşûni bulutlar, endişeler ve karanlıklar kaybolur; O’nun rahmet elinden bizlere yansıyan bereket ve feyz ikliminde… Hep birlikte yeniden, yeni baştan yenileyelim Âlem-i Ervah’taki “Elestü bi Rabbiküm” sualine verdiğimiz “Belâ” cevâbını… Ürpertisini kalplerimizin en derin köşelerinde hissederek tâzeleyelim ahd-ü peymânımızı… “Gül”ün gölgesindeki toprağın bile Gül koktuğunu hiç unutmayalım… “Gül”e sevdâmızı eksiltmeyelim… Allah’ım! Bize O’nun sîretini öğret… O’nun yolundan gitmeyi bizlere nasip et… “..Kim Peygambere itaat ederse şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur.. ” (Nisâ 4/80) emr-i İlâhîsi gereğince Habîbullahı sevmek Allah(cc)’ı sevmektir… “Resûlulah’a duyulan muhabbetin derecesi îmânın ölçüsüdür”… Bu sebeple bizlere O’nun muhabbetini lütfet… Yâ Erhame’r-Râhimîn!… O’nun aşkını sînelerimizde bir alev deryâsı hâlinde volkanlaştır… Bizleri O’nun yolundan ayırma Yâ Rabbi… Ve iki cihanda ebediyen Gülmek için, “Gül”ün gölgesinde olmayı bizlere müyesser eyle Yâ İlâhe’l-Âlemîn!…

O’nun gölgesinde olmak, cennet-âsâ baharlara ermektir… O’ndan medet ummak, çölde susuzluktan çatlamış dudaklara âb-ı hayat vermektir… O, hicranla yanan sînelerin mutluluk rüzgârıdır… O, sonsuzluk iklîminin îtîbârıdır… O, ümidin temsilcisidir… O, şefâat bekleyenlerin; mütebessim incisidir… O, bizim gönüllerimizin sultanı… O, bizim dertlerimizin dermanı… O, bizim kurtuluşumuzun fermanı… Bizde, O Habîb-i Kibriyâ’nın, O Sevgililer Sevgilisi’nin eşiğine baş koyup - yüzümüz olmasa da affına sığınarak- şefkâtine muhtaç olduğumuzu, arzetmek için, Yunus Emre’nin diliyle:
“Canım kurban olsun Senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed,
Şefâat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel kendi güzel Muhammed”
diyerek medet bekliyor, Efendimiz’den şefâat dileniyoruz…

Ey Sultanlar Sultânı! 15 asır önce yol verdiğin sevgi kervânına bizleri de kabul buyur… Ey Resûller Resûlü! Bizler için; kapına Kıtmir, bastığın yere türâb, ayağına toz, tebliğine köle olmak ne büyük ümran… Senin ümmetin olma berâtını almak ne büyük ikram… Sultanım, bizler Seni dünyada görme saadetine erişemedik… Ama bizler, çok günahkar bir ümmet olmamıza rağmen - hakkımız olmasa da - rüyâlarımızda Seninle olmak, Senin aşkın ve muhabbetinle dolmak istiyoruz… Cür’etimizi bağışla Efendim… Gül Yüzünü görmemiz, şefâatine ermemiz için, bizlere de lütfeyle destur… Ne olur!..

“Ezel bezminde bir dinmez figândım Yâ Resûllalâh,
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım Yâ Resûllalâh…”
diye Yaman Dede’nin dizeleriyle arz-ı hâl ediyoruz…

“En Güzel”e yâr olanlara, “Gül “e gönülden bağlananlara binlerce selâm olsun…

Dr. Mehmet Güneş


SAAT: 10:35

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306