Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Hz.Muhammed(s.a.v) (https://www.forum.medineweb.net/261-hzmuhammedsav)
-   -   Taif Duası (https://www.forum.medineweb.net/hzmuhammedsav/6975-taif-duasi.html)

AŞK'ÜL İSLAM 18 Ekim 2007 19:10

Taif duası....
 
Yağmur ve Taif.. Hani o taşlanan güzel insanların mekanı vardı ya, en derinlerden gelip de yüreğime nakşeden.. Ve Resullah'ın sav Duası.. O duayı yürek labirentlerinden geçirip de, onunla kaleme alınmış bir yazıyı paylaşıyorum sizlerle.. Sevgileri hissederek okumanız duasıyla...

Syglr...
YAĞMUR

"Taif Duası” bir dinin mübelliğinin en zor şartlarda, belki bir tıkanma anında bile ana misyonundan kopamayacağı gerçeğini sergileyen bir tarih notu... Bir siyer-i Muhamedi harikası...

Hatırlayalım:
Mekke’de Muhammed Mustafa’nın (s.a.) hüzün senesi... En yakınları irtihal-i dar-ı beka eylemiş... Sevgili eşi Hatice, en zor günlerinde sırtını dayadığı amcası göçmüş. Baskılar artmış, Mekke daralmış...

Taif Mekke’ye iki günlük mesafede bir yerleşim merkezi... Oraya gitse, acaba bir nefes alma imkanı bulabilir mi? Mukaddes emaneti taşıyacağı bir yürek çıkar mı karşısına?
Taif...Eşrafın kapısı çalınıyor. Bir yürek aranıyor...
Yok... Üstelik alay var, aşağılama var, hatta öfke var...
Sonra ayak takımını örgütleyip O güzeller güzelinin üstüne sürme var...
Yollarda taş sağnağı...
Nereni savunacaksın... Baş, göz, beden... Bir Peygamber kan revan içinde kalıyor. “Ayakkabıları kanla dolmuştu” diye yazıyor tarih kitapları...
Zulmün, barbarlığın, acımasızlığın uç noktası...

Şu dua o ana ait:
“Allahım,
Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim.
Ey merhametlilerin merhametlisi, her kesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi Sensin. Sensin Rabbim benim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı?
Allahım!
Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir.
Allahım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha kavuşturan ilâhi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Sana iltica ederim. Bütün kuvet, her kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!”

Bu duayı yaptı...
Bir bağ evine sığınmıştı.
O gün bir başka şey daha oldu. Onu Hazreti Aişe’den dinleyelim:

Bir gün “Uhud savaşından daha fazla daraldığın gün oldu mu?” diye soruyor Allah Rasûlune... Uhud, varoluş – yokoluş berzahı gibi bir ortam... Allah Rasulü’nün yaralandığı bir ortam... İslam’ın dağ gibi yiğitlerinin, Rasulullah’ın amcası Hamza gibi, Medine’ye İslâm nurunu taşıyan Mus’ab gibi yıldızların söndüğü bir ortam... Acaba ondan zoru yaşanmış mıydı?

Allah Rasulü işte bu Taif darlığını hatırlıyor:
- Kureyş’ten gördüğüm baskı üzerine Taif ’e gitmiş, korunmamı İbnu Abdi Yalil’e teklif etmiştim. Yanaşmadı. Ben de kederli ve elemli bir halde Mekke’ye dönmüştüm. İşte bu dönüş esnasında “Karn-ı Sealib” mevkiine gelince, başımı kaldırıp gök yüzüne baktım. Bir bulutun beni gölgelendirdiğini gördüm. Buluta dikkatlice baktığımda içinde Cebrail’in bulunduğunu farkettim. Cebrail bana:

“Ya Muhammed, Allah, kavminin dediklerini işitti. Seni korumaktan çekindiklerini gördü. Allah sana şu dağlar meleğini gönderdi, emrindedir. Kavmin hakkında ne yapılmasını dilersen, emredebilirsin.” dedi.

Bunun üzerine dağlar meleği seslenip bana selam verdi ve sonra:

-Ya Muhammed, Cebrail doğru söyledi. Ne emredersen yerine getirmeye hazırım ben. Eğer Ebu kubeys ve Kaynakan denilen şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine çökerek birbirine kavuşmasını (ve müşrikleri topluca yok etmesini) dilersen (onu da emret), dedi.
Ben şöyle cevap verdim:

-(Hayır bunu istemem.)Ben Allah’ın, bu müşriklerin soyundan yalnızca Allah’a ibadet eden ve O’na hiçbir şeyi eş - ortak koşmayan tevhide gönül vermiş (muvahhid) bir nesil getirmesini dilerim. (Buhari, Bed’ül halk, 7 – Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan’ın Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi isimli kitabından naklen, c. 3, s. 182)

Uhud’dan daha zorlu bir gün ve o günün Peygamber lisanına yansıyan duası...
“Kahrolsunlar” değil, “kendileri tevhidle buluşup kurtulamasa bile nesilleri kurtulsun!”
İslam’ın insanla buluşma cehdinde, yani tebliğde Peygamber tavrı bu. Sünnetin hayatın her safhasını kuşatan rahmet boyutunda temel çizgi bu...

Bir temel çizgi, arızı bir tercih değil. Çünkü böyle zor zamanların tercihi, eğer insanın nefsine bırakırsanız sadece öfke, intikam ve boğazlaşma olur... “Ne olursa olsun” dedirtir nefis böyle zamanlarda insana...

Bundan ancak, nefsini bir ebedi misyonun çerçevesinde terbiye edenler – terbiye edilenler korunur. Peygamber odur, Hazreti Muhammed –sallalahü aleyhi ve sellem- o ebedi misyonun bayrak taşıyıcısıdır.

Bu ebedi misyonu yürek kıvamı haline getirenlerdir ki, nefsi sedlere, onun ortaya çıkaracağı her türlü dirence, karşı koymaya, hatta gaddarlaşmaya rağmen, insana ulaşmanın zaruretini bilir, idrak eder ve ona göre kişilik kuşanır.

Onun için “kahır” yerine “kurtuluş” dilemek arızi, sun’i bir davranış değildir. Misyonun en zaruri gereğidir.
Misyon, İslâm’ı insanla – insanı İslâm’la buluşturmaktır. Misyon, insanın Rabini - Yaratıcısını tanımasına rehberlik etmektir. Onun için insan yaşamalı ki hep fırsatı olsun Rabbi ile buluşmak için, Yaratan’ını tanımak için. Çünkü [HIGHLIGHT=#ffff00]“doğan her gün insan için bir ümit demektir” misyonu idrak hedefinde...

Allah’ın insanoğluna İslâm’ı temel hayat çerçevesi olarak göndermesinin özünde de kahır değil kurtuluş ve rahmet vardır. Bütün Peygamberler İslâm’la gelmişler... Son Peygamber’le gelen Kitab-ı Kerim, önce geçen bütün ilâhi mesajlara sahip çıkmış...
İslâm, Yaratıcı’nın insanoğluna verdiği yol haritası olmuş... Yaratıcı insan için İslâm’ı seçmiş...

Kitab-ı Kerim’in bildirdiğine göre melekler Yaratıcı’ya “Yeryüzünde fesad çıkaracak ve kan-lar dökecek bir varlık mı yaratacaksın?” diye soruyorlar... (Bakara, 30)

Allah “Siz bilmezsiniz, ben bilirim” diyor meleklere insanı yaratırken... İnsana “din” diye bir yol haritası veriyor.
İnsanın içinde bulunan “kan dökücülük – fesad çıkarıcılık” potansiyelini, kendi haline bırakmıyor.
Ayrıca o potansiyellere gün yüzüne çıkma imkanı verecek, besleyecek bir yol haritası değil Yaratıcı’nın verdiği... Din o değil.
Eğer hiç yol haritası verilmeseydi olmazdı, başıboş bırakılması anlamına gelirdi bu, insanın, eğer insanın kan dökücülüğünü özendiren, hatta belki sadece serbest bırakan bir yol haritası verseydi, yeryüzü mezbahaya dönerdi.
Oysa Yaratıcı hem “din” veriyor hem de “İslâm” gibi bir din veriyor yol haritası olarak.... “Topluca silm iklimine girin” (Bakara, 208) çağrısını yapıyor. “İslâm’dan başka din - yol haritası aramayın” (Al-i İmran, 85) diyor.

İslâm: silm, selm kökünden gelen bir kelime. Kelimenin bütün anlamlarında barış, güven, huzur, selâmet muhtevası var. “İslâm ol, kurtul” diyor Peygamber aleyhisselam, taa Bizans Kralına yazdığı mektupta...

O bir rahmet peygamberi...

“Alemlere rahmet...” Sadece Mekke’ye, Arap toplumuna değil... Ulaştığı yere “rahmet” taşımakla donatılmış onun yüreği...

İnsanına her işe başlarken “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” başlamayı öğretiyor. O’nun bütün misyonu, insanı İslâm’la, yani barışla, güvenle, sulh, selametle buluşturmak...

İnsanı yokettiğinde hiçbir şeyle buluşturmanın mümkün olmadığı açık olduğu için, yoketmenin O’nun misyonu ile alâkası yok.
O diriltmek üzere gelmiş...

“Allah ve Rasulü, sizi, size hayat verecek şeye çağırdığında o çağrıya uyun...” (Enfal, 24) diyor O’nun Kitabı... Çağrı “diriltici” bir çağrı... “Ey Ali, senin elinle bir kimsenin İslâm’la buluşması senin için dünyanın her türlü zenginliğinden daha değerlidir” diyor Hazreti Ali’ye... Bir insanın “İslâm’la buluşması”, bir “sayı çoğalması, tebaa büyümesi” demek değil O’na göre... O, asla bununla ilgili değil. O dünya iktidarı peşinde değil. “Dünya ile ilişkisini bir ağaç altında gölgelenip giden insanın hali”ne benzeten bir insanın, dünya hesabı olur mu? “İslâm’la buluşmak” insan için, yaratılış gayesiyle buluşmak demek. Gerçekten insan olmak demek. “Kan dökücü ve fesad çıkarıcı” eğilimleri terbiye edip, Yaratıcı’nın “halifem” diye onur - izzet bahşettiği bir varlık haline dönüşmek demek.

İslâm, insanlar olarak bir arada yaşamanın gerektireceği en sert cezalarda bile “hayat” arar, ölüm, yokedicilik değil.En uç cezalar bile sulhla, selametle, barışla, hayatla bir ilişkisi varsa anlamlıdır, insanın kan dökücülük damarını besleyenler İslâm’ın ceza hukukunun dışındadır.

Cihad, bir kan dökücülük tatmini değildir, asla, bir iktidar alanı genişlemesi, İstanbul Fatihi Muhammed Han’ın unutulmaz ifadesiyle “Kuru kavga ve cihangirlik davası” değildir. Çünkü bu “dünya iktidarını bile Allah’a kulluk için vesile addeden” (Hacc, 41) İslâm’ın ruhuna aykırı olurdu.
Onun için kızgın savaş ortamında bile insanlara İslâm’la buluşma fırsatı verilmesi öngörülmüş, savaşçıların bu hassasiyeti unutmamaları tenbihlenmiş, bunda gaflet edilip, “lâilahe illallah” diyen bir insanın öldürülmesi en büyük Peygamberi muahezeyi mucip olmuştur.
Onun için, İslâm güçsüz zamanlarda barış, güven isteyip, güçlü zamanlarında zorbalaşmaya izin veren bir disiplin değildir. İslâm bütün zamanlarda, bütün yer yüzünde ve bütün insanlara sulh, barış, güven getirmeyi amaçlar.

Çünkü İslâm, Yaratıcı’nın insan ve evrenle ilgili iradesinin bir boyutudur.
Ve Yaratıcı yer yüzünü fitne - fesad ortamı olsun diye değil, İslâm’ın evrensel barışına tanık olsun diye var kılmıştır. “En güzel davranış” (Mülk, 2) sınavına sokuyor Yaratıcı insanı, hem de neredeyse bir hayat misyonu çerçevesinde...

[HIGHLIGHT=#ffff00]Taif duasını bir kere de böyle okumak var Müslüman için, başkaları için...
İslâm’ın hayat bahşedici misyonunun hayat bulması için Müslüman’ın İslâm’ı bu hüviyetiyle içselleştirmesi gerektiği açık. Her anlamda damarınıza basıldığı –mazlumiyetin tüm İslâm dünyasını kasıp kavurduğu- bir zamanda, insan için dua edebilmek, onun Yaratıcı ile irtibatını yenilemesi için yakarmak, bu, kolay kazanılacak bir iç disiplini anlamına gelmiyor... Öfkeleri yenebilmek, gayzları, kinleri yutabilmek, ve tüm duvarları aşıp dua edebilmek...

“En mazlum” zamanlarda Hazreti Peygamber’in “en mazlum” zamanındaki bu sünnetini hayat disiplini yapabilmek...
Müslüman olmak bazan çok sade, suyun akışı kadar kolay, bazan çok çetin bir kalbi disiplin demek... (Mazlumiyeti tevhid duası ile aşmayı başarabilenlere Mirac ikram ediliyor, unutmamak lazım. Mirac Taif daralmasının tesellisidir.)

Ve İslam dışından İslam’ı doğru okuyabilmek için onun Peygamberi (s.a.)’nin "Taif duası”ndaki insanı sımsıcak kuşatan kalbi vüs’atini derinliğini, enginliğini- anlamak... Allah Rasulü’nün Taif' i aşan “Rabbim, tevhidle buluştur” duası tüm nesilleri içine alıyor: Kahır duygularından kurtulup O’nun duasına amin diyebildiğimiz takdirde neden bize de Mirac yücelişleri armağan edilmesin... ??

Miraç'a Ulaşmanız dileği ile....

CaferTayar 18 Ekim 2007 21:45

Cvp: TAİF DUASI....
 
MİRAC-I NEBİ -1

Gözleri tövbe ile gözyaşını akıtırken
Yalnızlığı hiç bu kadar hissetmemişti gönlünde
Tarif’in zorlamasının ardından
Oturup bahçenin subaşında
Siliyordu yaralanan bacaklarındaki kanları

Yeter ki sen” diyordu hıçkırıklarında
Yeter ki sen yaRab sen hoşnut ol benden”
Başka bir şey istemiyorum…
Kulluğuna kabul buyur,
Gönül âlemimi sevginle doldur yeter…”

Dostu Cebrail’le birlikte bir melek iniyordu
Rabbin sana güç verdi yeter ki dile…
Şu dağları ve tarif’i ikiye katlayayım…
Rabbin sevdalısının düşmanlarını yok edeyim
Gam etme, mutlu ol ve dile

Sözler çok anlamlıydı dökülürken dilinden
Hayır” diyordu sitemli bir edayla
Onlarda ümmetimin özü var”
Bilemediler ah bir bilselerdi…
Ah bir bilselerdi horladıkları insanı…

Gözlerinde hüzün damlalarıyla dönüyordu Taif’ten
Mekke karanlıklara soyunmuştu
Vize verecek müminler sükûtta idi
Korkunun beli kırılamamıştı henüz

Müşrik ama mert bir adam çıkıyordu yüreklilikle
Benim” diyordu Muhammed’in mevlası
Ve üç oğlunu çıkarıyordu kılıçlarıyla
Sahipleniyordu Mekke’ye karşı Resulü…
Onur adına, insanlık adına…

MİRAC-I NEBİ–2

Dönüyordu vatanına
Bir yabancı olarak
Gurbette acıları damıtıp
Öz vatanında yaşarken
Yetimliğine öksüzlükle beraber
Tadılmayan acılarını da katarken
Bir umulmaz hüzün
Çöküyordu gönlüne

Bir geceydi daralmış gönlünde
Fırtınalar eserken birden sükûna ermişti
Makam-ı İbrahim’de gözünde yaş
O makamın İbrahim’inden
Makam-ı Mahmud’a erişiyordu
Rabbine kul olmak adına…

En karanlıkların en aydınlıkla karışması
En büyük acıların huzur ile devşirilmesi
Ve en layık kul olarak selamlanıyordu
Tevhitleşirken tahiyyatın cezbesinde…
Bütün âlemlerden yüceltilip
Sırlar faş ediliyordu tüm âlemlerde
La ilahe illallah
Muhammed en Resulullah” diye…
Peygamberler ve meleklerin hayranlığında
Muhammed (as) inandığı Rabbi Allah’a cezboluyordu
Ve miraç tahakkuk ediyordu Müminlerin gönüllerinde…

sevgi değer yağmur
bu güzel tarih şuuruna katılan duygulara buhabbet inşirahları katışına
bir tatlı demde biz katalım istedik
rabbim işbu taif duasıyla rabbe gönlünü açanların hacetlerini
en karibuzzamanda muradına erdirsin amin

_bülbül_ 16 Şubat 2008 15:28

taifdeki peygamber duası
 
Allahım kuvvetimin tükendiğini sana arzediyorum gücümün azaldığını insanların gözünde küçük düştüğümü
ya erhamerrahimin sensin ezilmişlerin rabbi
sensin benim rabbim
beni kimlerin eline bıraktın bana gaddarlık yapan yabancıların eline mi
yoksa davamı ipotek edecek bir düşmana mı
eğer sen bana gücenmedinsekesinlikle bunlara aldırmıyorum
lakin iyiliğin beni rahatlatacaktır
senin nuruna sığınıyorum karanlıkları aydınlatan nuruna
gelecek azabından bana ulaşacak öfkenden kaçıp kurtulacak bir sığınak arıyorum sana sığındım yeter ki razı ol
güç ve kuvvet sendendir
yalnız senden


sizce bizim böyle bir dua yapabildiğimiz bir an oldumu

Emekdar Üye 16 Şubat 2008 18:24

Cvp: taifdeki peygamber duası
 
ALLAH RAZI OLSUN

Ne demişler

Duâ, mü’min’in silahıdır.
Duâ, ibadetin aslı ve özüdür.
Duâ, ömrün bereketini artırır.
Duâ, dinin temel ilkelerindendir.
Duâ, Allah katında duâdan makbul bir şey yoktur.
Duâ, kısaca... istemektir... İstemesini de bilmektir



Bir duada ben ekliyim

Allah'ım! Kulun, habibin, nurlarının deryası, sırlarının naşiri, saltanatının dellalı olan Muhammed'e salat ve selam eyle!

[B]Allah'ım! Hastalığı artan, şifası güçleşen, çaresiz kalan ve Senden başka sığınak ve ümidi olmayan kullarına merhamet et!

Allah'tan başka ilah yoktur, ancak Ona ibadet ederiz. Kafirler hoşlanmasalar da Onadan başkasına ibadet etmeyiz.

Allah'ım! Helalinle beni haramdan sakındır, taatinle masiyetinden uzaklaştır, falz u kereminde Senden gayrısını bana unuttur!

Allah'ım! Kalbime ümidini yerleştir, Senden başkasına umut bağlatma, Senden gayrısından birşey istetme!

Allah'ım! Gökten inen, göğe çıkan, yerde dolaşan ve yerden çıkan bütün mahlukatın şerrinden Sana sığınırım!

Ey Rabbim! Anne ve Babam beni çocukken nasıl terbiye ettilerse Sen de onlara öyle merhamet et!

Ey Rabbim! Varlığını hissettir bana ve lütfunun ışığıyla hoşnutluğunun yolunu göster!

Allah'ım! Bize Recep ve Şabam ayında bereket ver ve bizi Ramazan ayına ulaştır!

Allah'ım! Cehennem ateşinin fitnesinden ve onun azasından sadece Sana sığınırım!

Rabbim Bize, yeryüzüne sevgiyi, barışı, huzuru ve neşeyi yaymak nasip eyle!
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

NUR 15 Ekim 2008 21:06

Taif Duası
 
[SIZE=4]Taif Duası” bir dinin mübelliğinin en zor şartlarda, belki bir tıkanma anında bile ana misyonundan kopamayacağı gerçeğini sergileyen bir tarih notu... Bir siyer-i Muhamedi harikası...

Hatırlayalım:
Mekke’de Muhammed Mustafa’nın (s.a.) hüzün senesi... En yakınları irtihal-i dar-ı beka eylemiş... Sevgili eşi Hatice, en zor günlerinde sırtını dayadığı amcası göçmüş.
Baskılar artmış, Mekke daralmış...
Taif Mekke’ye iki günlük mesafede bir yerleşim merkezi... Oraya gitse, acaba bir nefes alma imkanı bulabilir mi? Mukaddes emaneti taşıyacağı bir yürek çıkar mı karşısına?
Taif...Eşrafın kapısı çalınıyor. Bir yürek aranıyor...
Yok... Üstelik alay var, aşağılama var, hatta öfke var...
Sonra ayak takımını örgütleyip O güzeller güzelinin üstüne sürme var...
Yollarda taş sağnağı...
Nereni savunacaksın... Baş, göz, beden... Bir Peygamber kan revan içinde kalıyor. “Ayakkabıları kanla dolmuştu” diye yazıyor tarih kitapları...
Zulmün, barbarlığın, acımasızlığın uç noktası...
Şu dua o ana ait:
“Allahım,
Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim.
Ey merhametlilerin merhametlisi, her kesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi Sensin. Sensin Rabbim benim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı?
Allahım!
Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir.
Allahım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha kavuşturan ilâhi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Sana iltica ederim. Bütün kuvet, her kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!”
Bu duayı yaptı...
Bir bağ evine sığınmıştı.
O gün bir başka şey daha oldu. Onu Hazreti Aişe’den dinleyelim:
Bir gün “Uhud savaşından daha fazla daraldığın gün oldu mu?” diye soruyor Allah Rasûlune... Uhud, varoluş – yokoluş berzahı gibi bir ortam... Allah Rasulü’nün yaralandığı bir ortam... İslam’ın dağ gibi yiğitlerinin, Rasulullah’ın amcası Hamza gibi, Medine’ye İslâm nurunu taşıyan Mus’ab gibi yıldızların söndüğü bir ortam... Acaba ondan zoru yaşanmış mıydı?
Allah Rasulü işte bu Taif darlığını hatırlıyor:
- Kureyş’ten gördüğüm baskı üzerine Taif’e gitmiş, korunmamı İbnu Abdi Yalil’e teklif etmiştim. Yanaşmadı. Ben de kederli ve elemli bir halde Mekke’ye dönmüştüm. İşte bu dönüş esnasında “Karn-ı Sealib” mevkiine gelince, başımı kaldırıp gök yüzüne baktım. Bir bulutun beni gölgelendirdiğini gördüm. Buluta dikkatlice baktığımda içinde Cebrail’in bulunduğunu farkettim. Cebrail bana:
“Ya Muhammed, Allah, kavminin dediklerini işitti. Seni korumaktan çekindiklerini gördü. Allah sana şu dağlar meleğini gönderdi, emrindedir. Kavmin hakkında ne yapılmasını dilersen, emredebilirsin.” dedi.
Bunun üzerine dağlar meleği seslenip bana selam verdi ve sonra:
-Ya Muhammed, Cebrail doğru söyledi. Ne emredersen yerine getirmeye hazırım ben. Eğer Ebu kubeys ve Kaynakan denilen şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine çökerek birbirine kavuşmasını (ve müşrikleri topluca yok etmesini) dilersen (onu da emret), dedi.
Ben şöyle cevap verdim:
[COLOR=black]-(Hayır bunu istemem.)Ben Allah’ın, bu müşriklerin soyundan yalnızca Allah’a ibadet eden ve O’na hiçbir şeyi eş - ortak koşmayan tevhide gönül vermiş (muvahhid) bir nesil getirmesini dilerim. (Buhari, Bed’ül halk, 7 – Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan’ın Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi isimli kitabından naklen, c. 3, s. 182)
Uhud’dan daha zorlu bir gün ve o günün Peygamber lisanına yansıyan duası...
[COLOR=black]“Kahrolsunlar” değil, “kendileri tevhidle buluşup kurtulamasa bile nesilleri kurtulsun!”
İslam’ın insanla buluşma cehdinde, yani tebliğde Peygamber tavrı bu. Sünnetin hayatın her safhasını kuşatan rahmet boyutunda temel çizgi bu...
Bir temel çizgi, arızı bir tercih değil. Çünkü böyle zor zamanların tercihi, eğer insanın nefsine bırakırsanız sadece öfke, intikam ve boğazlaşma olur... “Ne olursa olsun” dedirtir nefis böyle zamanlarda insana...
Bundan ancak, nefsini bir ebedi misyonun çerçevesinde terbiye edenler – terbiye edilenler korunur. Peygamber odur, Hazreti Muhammed –sallalahü aleyhi ve sellem- o ebedi misyonun bayrak taşıyıcısıdır.
Bu ebedi misyonu yürek kıvamı haline getirenlerdir ki, nefsi sedlere, onun ortaya çıkaracağı her türlü dirence, karşı koymaya, hatta gaddarlaşmaya rağmen, insana ulaşmanın zaruretini bilir, idrak eder ve ona göre kişilik kuşanır.

NUR 15 Ekim 2008 21:06

Cvp: Taif Duası
 
[SIZE=4][FONT=Comic Sans MS]Onun için “kahır” yerine “kurtuluş” dilemek arızi, sun’i bir davranış değildir. Misyonun en zaruri gereğidir.
Misyon, İslâm’ı insanla – insanı İslâm’la buluşturmaktır. Misyon, insanın Rabini - Yaratıcısını tanımasına rehberlik etmektir. Onun için insan yaşamalı ki hep fırsatı olsun Rabbi ile buluşmak için, Yaratan’ını tanımak için. Çünkü “doğan her gün insan için bir ümit demektir” misyonu idrak hedefinde...
[FONT=Comic Sans MS][COLOR=black]Allah’ın insanoğluna İslâm’ı temel hayat çerçevesi olarak göndermesinin özünde de kahır değil kurtuluş ve rahmet vardır. Bütün Peygamberler İslâm’la gelmişler... Son Peygamber’le gelen Kitab-ı Kerim, önce geçen bütün ilâhi mesajlara sahip çıkmış...
[COLOR=black]İslâm, Yaratıcı’nın insanoğluna verdiği yol haritası olmuş... Yaratıcı insan için İslâm’ı seçmiş...
Kitab-ı Kerim’in bildirdiğine göre melekler Yaratıcı’ya “Yeryüzünde fesad çıkaracak ve kan-lar dökecek bir varlık mı yaratacaksın?” diye soruyorlar... (Bakara, 30)
[FONT=Comic Sans MS][COLOR=black]Allah “Siz bilmezsiniz, ben bilirim” diyor meleklere insanı yaratırken... İnsana “din” diye bir yol haritası veriyor.
İnsanın içinde bulunan “kan dökücülük – fesad çıkarıcılık” potansiyelini, kendi haline bırakmıyor.
Ayrıca o potansiyellere gün yüzüne çıkma imkanı verecek, besleyecek bir yol haritası değil Yaratıcı’nın verdiği... Din o değil.
Eğer hiç yol haritası verilmeseydi olmazdı, başıboş bırakılması anlamına gelirdi bu, insanın, eğer insanın kan dökücülüğünü özendiren, hatta belki sadece serbest bırakan bir yol haritası verseydi, yeryüzü mezbahaya dönerdi.
[FONT=Comic Sans MS][COLOR=black]Oysa Yaratıcı hem “din” veriyor hem de “İslâm” gibi bir din veriyor yol haritası olarak.... “Topluca silm iklimine girin” (Bakara, 208) çağrısını yapıyor. “İslâm’dan başka din - yol haritası aramayın” (Al-i İmran, 85) diyor.
İslâm: silm, selm kökünden gelen bir kelime. Kelimenin bütün anlamlarında barış, güven, huzur, selâmet muhtevası var. “İslâm ol, kurtul” diyor Peygamber aleyhisselam, taa Bizans Kralına yazdığı mektupta...
O bir rahmet peygamberi...
[COLOR=red]“Alemlere rahmet...” Sadece Mekke’ye, Arap toplumuna değil... Ulaştığı yere “rahmet” taşımakla donatılmış onun yüreği...
İnsanına her işe başlarken “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” başlamayı öğretiyor. O’nun bütün misyonu, insanı İslâm’la, yani barışla, güvenle, sulh, selametle buluşturmak...
İnsanı yokettiğinde hiçbir şeyle buluşturmanın mümkün olmadığı açık olduğu için, yoketmenin O’nun misyonu ile alâkası yok.
O diriltmek üzere gelmiş...
[COLOR=black]“Allah ve Rasulü, sizi, size hayat verecek şeye çağırdığında o çağrıya uyun...[FONT=Comic Sans MS] (Enfal, 24) diyor O’nun Kitabı... Çağrı “diriltici” bir çağrı... “Ey Ali, senin elinle bir kimsenin İslâm’la buluşması senin için dünyanın her türlü zenginliğinden daha değerlidir” diyor Hazreti Ali’ye... Bir insanın “İslâm’la buluşması”, bir “sayı çoğalması, tebaa büyümesi” demek değil O’na göre... O, asla bununla ilgili değil. O dünya iktidarı peşinde değil. “Dünya ile ilişkisini bir ağaç altında gölgelenip giden insanın hali”ne benzeten bir insanın, dünya hesabı olur mu? “İslâm’la buluşmak” insan için, yaratılış gayesiyle buluşmak demek. Gerçekten insan olmak demek. “Kan dökücü ve fesad çıkarıcı” eğilimleri terbiye edip, Yaratıcı’nın “halifem” diye onur - izzet bahşettiği bir varlık haline dönüşmek demek.
İslâm, insanlar olarak bir arada yaşamanın gerektireceği en sert cezalarda bile “hayat” arar, ölüm, yokedicilik değil.En uç cezalar bile sulhla, selametle, barışla, hayatla bir ilişkisi varsa anlamlıdır, insanın kan dökücülük damarını besleyenler İslâm’ın ceza hukukunun dışındadır.
[FONT=Comic Sans MS][COLOR=black]Cihad, bir kan dökücülük tatmini değildir, asla, bir iktidar alanı genişlemesi, İstanbul Fatihi Muhammed Han’ın unutulmaz ifadesiyle “Kuru kavga ve cihangirlik davası” değildir. Çünkü bu “dünya iktidarını bile Allah’a kulluk için vesile addeden” (Hacc, 41) İslâm’ın ruhuna aykırı olurdu.
Onun için kızgın savaş ortamında bile insanlara İslâm’la buluşma fırsatı verilmesi öngörülmüş, savaşçıların bu hassasiyeti unutmamaları tenbihlenmiş, bunda gaflet edilip, “lâilahe illallah” diyen bir insanın öldürülmesi en büyük Peygamberi muahezeyi mucip olmuştur.
[FONT=Comic Sans MS]Onun için, İslâm güçsüz zamanlarda barış, güven isteyip, güçlü zamanlarında zorbalaşmaya izin veren bir disiplin değildir. İslâm bütün zamanlarda, bütün yer yüzünde ve bütün insanlara sulh, barış, güven getirmeyi amaçlar.
Çünkü İslâm, Yaratıcı’nın insan ve evrenle ilgili iradesinin bir boyutudur.
Ve Yaratıcı yer yüzünü fitne - fesad ortamı olsun diye değil, İslâm’ın evrensel barışına tanık olsun diye var kılmıştır. “En güzel davranış” (Mülk, 2) sınavına sokuyor Yaratıcı insanı, hem de neredeyse bir hayat misyonu çerçevesinde...
Taif duasını bir kere de böyle okumak var Müslüman için, başkaları için...
İslâm’ın hayat bahşedici misyonunun hayat bulması için Müslüman’ın İslâm’ı bu hüviyetiyle içselleştirmesi gerektiği açık. Her anlamda damarınıza basıldığı –mazlumiyetin tüm İslâm dünyasını kasıp kavurduğu- bir zamanda, insan için dua edebilmek, onun Yaratıcı ile irtibatını yenilemesi için yakarmak, bu, kolay kazanılacak bir iç disiplini anlamına gelmiyor... Öfkeleri yenebilmek, gayzları, kinleri yutabilmek, ve tüm duvarları aşıp dua edebilmek...
[B]En mazlum zamanlarda Hazreti Peygamber’in “en mazlum” zamanındaki bu sünnetini hayat disiplini yapabilmek...
Müslüman olmak bazan çok sade, suyun akışı kadar kolay, bazan çok çetin bir kalbi disiplin demek... (Mazlumiyeti tevhid duası ile aşmayı başarabilenlere Mirac ikram ediliyor, unutmamak lazım. Mirac Taif daralmasının tesellisidir.)
Ve İslam dışından İslam’ı doğru okuyabilmek için onun Peygamberi (s.a.)’nin “Taif duası”ndaki insanı sımsıcak kuşatan kalbi vüs’atini derinliğini, enginliğini- anlamak...
Allah Rasulü’nün Taif’i aşan “Rabbim, tevhidle buluştur” duası tüm nesilleri içine alıyor: Kahır duygularından kurtulup O’nun duasına amin diyebildiğimiz takdirde neden bize de Mirac yücelişleri armağan edilmesin...

(Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi )

sakafi 16 Ekim 2008 00:50

Cvp: Taif Duası
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] güzel bi yazı

KuM TaNeSi 05 Ağustos 2009 13:22

RE: Taif Duası
 
“Allahım,
Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim.
Ey merhametlilerin merhametlisi, her kesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi Sensin. Sensin Rabbim benim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı?
Allahım!
Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir.
Allahım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha kavuşturan ilâhi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Sana iltica ederim. Bütün kuvet, her kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!”

Mihrinaz 30 Ocak 2023 13:38

Allahım,
Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim.
Ey merhametlilerin merhametlisi, her kesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi Sensin. Sensin Rabbim benim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı?
Allahım!
Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir.
Allahım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha kavuşturan ilâhi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Sana iltica ederim. Bütün kuvet, her kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!”

Mihrinaz 30 Ocak 2023 13:39

c*


SAAT: 20:21

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306