Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İLİTAM Bölümleri Ders/ Dökümanlar > Erzurum Atatürk İlitam

Konu Kimliği: Konu Sahibi EyMeN&TaLhA,Açılış Tarihi:  28 Nisan 2015 (11:05), Konuya Son Cevap : 28 Nisan 2015 (11:11). Konuya 2 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 28 Nisan 2015, 11:05   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:36
Cinsiyet:
Mesaj: 3.299
Konular: 784
Beğenildi:131
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Atauzem islam tarihi 11.ünite ve değerlendirme soruları

Atauzem islam tarihi 11.ünite ve değerlendirme soruları

11.ünite

ENDÜLÜS EMEVÎLERİ:
KURULUŞ VE YÜKSELME DÖNEMİ (M.711-976)


Müslümanların İspanya yarımadasında kurmuş oldukları devlete ismini veren “Endülüs-Andalucia” kelimesinin,V.yüzyılda bu ülkede kısa bir süre kalan Vandallar’ dan türemiş olduğu ileri sürülmüştür (Vandalicia-Vandal ülkesi). Her ne kadar İspanya topraklarının fethinin başlangıç tarihi Hz. Osman dönemine kadar geri götürülse bile, bu görüşler zayıf olup ilk fatihler, Emevîlerin Kuzey Afrika Valisi Musa b.Nusayr’ ın iki azatlı kölesi Târif b. Mâlik (m.710) ve Târık b. Ziyâd(m.711) dır.

Keşif amaçlı görevini başarıyla tamamlayıp zengin ganimetlerle geriye dönen Târif, boğazın öte yanında şartların çok uygun olduğunu bildirince fetih hazırlıkları başladı. Târık çoğunluğu Berberîlerden oluşan 7000 kişilik bir kuvvetle İspanya’ya doğru yola çıktı. Boğazın genişliği ancak 21 kilometreyi tutan en dar yerinden geçip, halen kendi adıyla anılıp, ismini ölümsüzleştiren kayalık tepeye (Cebel-i Târık= Târık’ın Dağı) karargâhını kurdu. Kıyıya yakın bazı yerleşim birimlerini kontrolü altına almaya çalışan Târık, Janda adlı bir göl kıyısında Vizigot kralı Rodrik’ in 25.000 silahşordan oluşan kuvvetleriyle karşı karşıya kaldı. Üç gün üç gece devam eden zorlu bir savaştan sonra tam bir bozguna uğrayan Vizigot ordusunun büyük bölümü kılıçtan geçirildi; Müslümanların önünde kayda değer bir engel kalmamıştı. Bu kesin galibiyetten sonra ilerlemelerini sürdüren Müslümanlar, yaz ayları biterken neredeyse ülkenin yarısının ele geçirilmesini tamamlamışlardı.

Ertesi yıl(m.712) Musa b. Nusayr çoğunluğu Araplardan oluşan 18.000 kişilik ordusuyla İspanya’ya geçerek diğer bir koldan ülkenin kuzeyine doğru ilerlemeye başladı. Aynı yılın sonunda neredeyse Pireneler’ in aşılmasına varan muazzam bir başarı noktasına ulaşılmıştı. M.714 senesinde Emevî hükümdarı Velid b. Abdülmelik’ in vali Musay’ ı Tarık ile başkent Dımaşk’a çağırmasıyla Endülüs’ ün yönetimi oğlu Abdülaziz’ e geçmiş oldu; böylece ülkede valiler dönemi(asrü’l vülât) başlamış oldu.

Gayretlerinin büyük kısmını Pirenelerin ötesindeki Frank topraklarının fethini sürdürebilmek için harcayan valiler, Fransa güneyindeki Septimanie ve Narbona bölgelerini ele geçirerek Paris’ e 150 kilometre kadar yaklaştılar. Kuzeydeki Avrupa içlerine doğru tertiplenen en sonuncu ve en büyük askeri sefer, İspanya valisi Abdurrahman el-Gafikî tarafından gerçekleştirilmiştir. Başkumandan Abdurrahman idaresi altındaki İslâm ordusu ile, çoğunluğu kurt derilerinden mamûl elbiseler giyinmiş ve keçeleşmiş uzun saçlarını omuzlarından aşağı koyuvermiş yaya askerlerden oluşan Şarl Martel’ in ordusu, yedi gün boyunca birbirlerinden çekinip ürkerek savaşa tutuşmadılar. İlk hücumu yapan Abdurrahman’ ın kuvvetleri, üzerlerine gelen süvarilerin sızmasına imkân vermeyen ve ellerindeki kılıçlarla onları budamaya başlayan Şarl’ ın ordusu karşısında başarı gösteremedi. Sonra Müslümanlar sessizce çekilip uzaklaştılar. Öyle ki Franklar önceleri bunun bir savaş hilesi olduğunu sandılar; durumu araştırınca onların çekilip gittiğini gördüler. Böylece Tarık’ la başlayan fetihler dönemi Puvatya’ da kırılmaya uğrayarak yeni bir dönüm noktasına ulaşmış oldu.

Müslümanların fetih harekâtının başarıya ulaşmasında kuşkusuz İspanyadaki yerli halkın Gotların yönetimini nefret ve düşmanlıkla karşılamaları, ahalinin içinde bulunduğu zor şart ve durumdan memnun olmayışları ve yönetici ve yönetilenler arasındaki dini ayrılıklardan doğan çekişmelerin büyük payı vardır. Öyle ki, köleleştirilmiş bu insanların Müslümanlarca başlatılan fetih harekâtının başarıya ulaşması için yardımcı olmaları, onlarla işbirliği halinde çalışmaları hiç de şaşırtıcı değildir. Ayrıca Got hâkimiyetinin gösterdiği zulüm ve işkenceler sonucu kendilerini halka yabancı hissetmeye zorlanmış Yahudiler de önemli bir yekûn tutmaktaydı. Bunların zor kullanılarak Hıristiyan dinine sokulmaları için girişilen çabalar, nihayet 612 yılında çıkarılan ve Yahudilerin din değiştirmemesi halinde mal ve mülklerine el koyulacağı ve kendilerinin de ülke dışına sürüleceklerini hükme bağlayan bir kararname ile bu girişimler doruk noktasına varmıştı. Bu durum, İspanya içlerine ilerleyen Müslümanların şehirleri birbiri arkasına ellerine geçirişlerinde, Hıristiyanlar tarafından, niçin Yahudilerin sorumlu tutulduklarını ve hıyanetle suçlandıklarını bize açıklar. Ancak bütün bu kolaylaştırıcı etkenleri sıralayarak Müslümanların kısa zamanda İspanya yarımadasını nasıl fethettiklerini izah etmek yeterli olmayacaktır. Zira o takdirde, Müslümanların sarsılmaz inançları, ölüm karşısındaki pervasızlıkları, cesaret ve yılmaz savaşçılıkları hesaba katılmamış olur.

Çok geçmeden dışa doğru inanılmaz hamleler yapan fetih ruhu ve enerjisinin Puvatya yenilgisiyle birlikte, içeride baş gösteren kavga ve çekişmelerde hızını yitirdiğine tanık oluruz. M.732 – 755 yılları arasında 23 sene gibi çok kısa bir sürede en az 23 valinin işbaşına gelmesi var olan karışıklık ve anarşinin boyutları hakkında yeterli bir fikir vermektedir. İlk anlaşmazlıklar Araplarla Berberîler arasında meydana geldi. Yöneticilerin kendilerine gereken değeri vermediğini ve kıraç, dağlık arazilerde yaşamak zorunda bırakıldıklarını ileri süren Berberîler ayaklandılar. Bunu Endülüs’ e önceleri gelmiş askerlerle (Belediyyun) sonradan gelmiş Araplar(Şamiyyun) arasındaki kavgalar izledi. Bunlara bir de kadîm Kayslılar Yemenliler (Kuzey ve Güney Arapları) mücadelesi eklenince artık böyle bir durumda kuzeye doğru yeni ilerlemelerin sürdürülmesi imkansızlaşmıştı.


EMÎRLİK DÖNEMİ (756-929)
ABDURRAHMAN ED-DAHİL (756-788)



Abbasîlerin katliamından kaçarak pek çok yer dolaşan ve bu yüzden de ed-Dahil (Muhacir) sıfatını kazanan Abdurrahman b. Muaviye, henüz Mağrib'de iken, Endülüs’e daha önceleri yerleşmiş olan Beni Kays ile Yemen asıllı kabileler arasında devam eden ve iki grubu birbirine düşüren rekabeti büyük bir maharet ve ince bir siyasetle kendi menfaatına ve lehine çözüme ulaştırdı. Diğer taraftan bir kaç yıl önce Bâle b. Bişr ile birlikte İspanya’ya gelmiş olan Emevî mevâlîsini de kendi tarafına çekmekte güçlük çekmedi. Bu mevâlî gurupları, yaklaşık beş yüzer kişilik topluluklar halinde Endülüs’ün güney doğusunda Elvira ve Jaen askeri karargâhlarında bulunuyorlardı.

O zamanki Endülüs valisi olan Yusuf b. Abdurrahman el-Fihrî de İspanya'daki Benî Kays kabilesinin reisi Şumeyl el-Kilâbî'nin nüfuzuna dayanarak ülkeyi ele geçirmeğe çalışıyordu.

Emevî tahtının yegâne varisi sıfatı ile Endülüs'e geçmenin zamanının geldiğine kanaat eden Abdurrahman b. Muaviye, Mağribü’l-Aksa'yı terkederek H. 138 yılının Eylülünde(755) İspanyadaki el-Münecar bölgesine geldi. Burada ümit ettiğinin üstünde, fevkalâde bir ilgiyle karşılandı. Bundan istifade etmesini bilen Abdurrahman, kendisinin Endülüs’e geçmesini istemeyen vali Yusuf b. Abdurrahman el-Fihrî'ye karşı hemen mücadeleye girişti. Yapılan bir çok savaş sonunda iki taraf arasında bir anlaşmaya varılarak 138 / 756 tarihinde o zamana kadar Arap valilerinin idare merkezi olan Kurtuba şehrinde emîr olarak tanındı. Böylece tarihte üç asra yakın bir zaman yaşayacak olan Endülüs Emevî Devleti veya diğer adıyle Kurtuba Emîrliği kurulmuş oldu.

Kurtuba Emevî Emîrliğinin kurucusu olan Abdurrahman b. Muaviye, otuz üç yıldan fazla (138 – 172/ 756 – 788) saltanat sürdü. Yönetiminin ilk yılları ülkedeki konumunu güçlendirecek bir dizi çabayla geçti. Kurtuba Emîrliğinin kuruluş haberi doğuda yayılmağa başlayınca, çok geçmeden Emevî taraftarları ile mevâlîleri, Suriyede ortadan kaldırılan hânedanlarının İspanyada yeniden canlandırılması amacıyla akın akın Endülüs’e gelmeğe başladılar. Bunları ülkesine kabul etmek için çalışan Kurtuba Emîri Abdurrahman b. Muaviye, pek doğal olarak bir çok siyasî sorun ile karşılaşmakta gecikmedi. Bunun için, önce valilikten olan Yusuf el-Fihrî ile mücadele ve onu saf dışı etmek zorunda kaldı. 141 / 758 yılında, aralarında meydana gelen savaşta Yusuf el-Fihrî yenilgiye uğradı. Ve ertesi yıl Tuleytula (Toledo) havalisinde yakalanarak öldürüldü. Bundan sonra Endülüs, tıpkı valiler devrinde olduğu gibi için için kaynamağa başladı. En başta İspanyadaki Araplar ile Berberîler arasında sürüp giden geçimsizlik ve kavgalar ortalığı birbirine katıyordu. Bu yüzden önce söz konusu fitnenin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Hicri 146 / 763 yılında Alâ el-Cüzamî etrafında toplanan Yemenî ve Fihrî kabilelerinin mensupları, Abdurrahman b. Muaviye'ye karşı isyan ettiler. Abdurrahman b. Muaviye bu isyanı bastırmakta pek güçlük çekmedi. 152 / 769 yılında bu kez Berberîlerden Şakya'nın, Şantabariye'de (Santaver) ön ayak olduğu isyanı bastıran Abdurrahman b. Muaviye, böylece Arapları ve Berberîleri kısa zaman içinde hizaya getirmeyi başardı. Bundan sonra da en küçük mahalli ayaklanmaların bile genişlemesine imkân vermiyecek sert tedbirler aldı. Bu tedbirler sayesinde ülkenin iç durumunu oldukça düzeltmiş oldu.


I. Abdurrahman b. Muaviye, Endülüs’te hükümeti kurmak için iç isyanların üstesinden gelince, Abbasî Halifesi Ebu Ca'fer Mansur, bundan son derece rahatsız oldu. Bunun için Kayravan'daki Afrikiyye valisini büyük bir ordu ile Endülüs'e gönderdi. Bu ordu Endülüs'te, Abdurrahman tarafından ağır bir yenilgiye uğratılınca, bundan sonra Abbasîler Endülüs’ten ellerini çektiler.

İspanyada oturan Arap kabilelerinin bir kısmının başkanları, Kurtuba Emîri’nin gittikçe artan nufûzu karşısında, aralarında ittifak yaparak Frank Kralı Charlemagne’den yardım istediler. Şarlman da Fransızlardan oluşan ordusunu hazırlıyarak, bizzat başına geçip Preneleri aştı ve 162 / 778 yılında Sa-ragossa şehrini kuşattı.Fakat Ren sahillerinde meydana gelen karışıklıklar dolayısıyla ansızın oraya gitmek mecburiyetinde kaldı. Ve kuşatmayı kaldırarak geri döndü. Dönüş esnasında Şarlman, Bask'ların pusu kurduğu Roncevaux geçidinde, Roland hatırasına bağlı olan meşhur ve müthiş bir bozguna uğratıldı.

Abdurrahman b. Muaviye, Frankların gidişinden sonra 164/ 780 yılında Saragossa şehrini fethetti ancak elinde pek fazla bir zaman tutamadı.

I. Abdurrahman, Endülüs Emevî Devletini kurduktan sonra, dışarıdan yapılacak saldırılar için denizde kuvvetli bir donanma, karada güçlü bir ordu meydana getirip ülkenin bir çok yerini savunma tesisleriyle donattı. Ülkesini güzel idare edebilmek için altı vilâyete ayırdı. Her vilâyeti düzenli yollarla merkeze bağladı. Tarım ve sanayiyi destekleyerek gelişmelerini sağladı. Endülüs’te birçok kanal açtırarak ve limanları temizleterek ticarete önem verdi. Şehirlerde pek çok medreseler ve kütüphaneler açtı. Bu arada, 69 /785 yılında Kurtuba Büyük Camii’nin inşasına başlandı. Böylece İspanyayı, baştanbaşa bayındır bir hale soktu. Bu suretle sağlam temeller üzerine kurulan devlet 422 / 1031 yılma kadar 275 sene yaşamış oldu.

Abdurrahman b. Muaviye gayet bilgili ve toplum psikolojisine vakıf bir emîrdi. Bu yüzden, Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Hazretlerinin bütün sünnetlerine titizlikle uyarak, halkın dini inançlarını yaşamasına dikkat ederdi.

Abdurrahman b. Muaviye zamanında İspanyada Sünnîler çoğunlukta idiler. Bu sebeple ülkede pek mezhep kavgaları yapılmadı. Ancak, dinin tefsire yönelik olan bazı ufak tefek konularında fikir aykırılıkları görüldü. Bunlar da Suriye ve Irak’daki gibi bir isyana sebep olacak cinsten değillerdi.

I.Abdurrahman, siyasette sağlam bir yol tuttuğu gibi gayet metin bir yaratılışa sahipti. Bu faal ve cesur hükümdar adâleti çok severdi. Bundan dolayı kozmopolit bir halktan meydana getirdiği devletinde “adil” unvanına layık görüldü.

Abdurrahman b. Muaviye mazisine çok bağlı idi. Hükümdar olduktan sonra bile çocukluk hatıralarını muhafaza etti. Nitekim bunun belirtisi olarak, Kurtubadaki sarayının bahçesine çölden getirtip diktirdiği bir hurma ağacını göstermek mümkündür. Emevîlerin bu sadık evladı, bazen bu hurma ağacının gölgesinde oturur ve şu kasideyi okurdu: «Güzel hurma ağacı! Sen de benim gibi bu yerlerin garibisin. Fakat batı rüzgârları, senin dallarını nazlı nazlı okşuyor; köklerin bereketli bir toprak buluyor. Zirven saf bir hava içinde yükseliyor. Bendeki kederler sende olsa kimbilir ne gözyaşı dökeceksin? Talihin cilvelerinden senin hiç bir korkun olamaz. Ben ise, daima onun saldırılarıyla uğraşıyorum. Bedbaht talihim, Abbasîlerin gazabı, beni sevgili vatanımdan ayrı dü-şürdüğü zaman, Fırat sahillerini süsleyen hurma ağaçlarını gözyaşlarımla suladım. Ne hurma ağaçları ve ne de ırmak, hiç biri kederlerimin hatırasını saklayamadı. Sen ey güzel hurma ağacı, vatanından ayrıldığım için elem çekme...»



HİŞÂM B. ABDURRAHMAN


Abdurrahman b. Muaviye 172 /788 yılında öldükten sonra, babasının vasiyeti üzerine I. Hişâm hükümdar oldu. Bazı müsteşrikler, hristiyanlara karşı sert davranmasından dolayı I. Abdurrahman'a, şedîd ve hilekâr derlerse de oğlu Hişâm'ı babasından daha insanî, daha adil ve daha dindar kabul ederler.


I. Hişâm, halkına karşı gayet merhametli ve hoşgörülü bir hükümdardı. Onun bu nitelikleri kendisinin halk tarafından tutulmasına ve sevilmesine sebep oldu. Hakikaten I. Hişâm, halkının refah ve saadetini temin için her türlü fedakârlığı yapmaktan hiç çekinmezdi. Halkın yoksul kesimine daima bol bol sadakalar dağıtır, işsiz kimselere iş bulur, ülkenin bayındırlığı için çaba sarfederdi.

I. Hişâm, babasının vasiyeti üzerine ölümünden sonra hükümdar olunca, ağabeyleri olan Süleyman ve Abdullah babalarının vasiyetlerini dinlemeyip iktidarda hak iddia ederek isyan ettiler. Bu durum karşısında I. Hişâm, ağabeyleri ile bir iki yıl mücadele etmek mecburiyetinde kaldı; ama sonunda her ikisini de yenilgiye uğrattı. Bundan sonra iki kardeşini de af ederek onlara birçok ihsanlarda bulundu. Böylece kardeşlerinin kalbini kazanmış oldu.

I. Hişâm, kuzeydeki Hristiyanlarla çok meşgul olup Fransa üzerine iki defa ordu sevketti. Bu ordulardan ilki 177/ 793 yılında, Fransa topraklarına girerek Narbon (Narbonne) ve Galice'e kadar ilerledi. İkinci ise, 179 / 795 yılında Astorga, Oviedo ve Gerona'ya kadar ilerledi. Her iki ordu da pek çok ganimetler elde ederek geri döndüler.

Endülüs Emevî Devletinin veya Kurtuba Emîrliğinin ikinci hükümdarı olan I. Hişâm, meşhur fakihlerden Malik b. Enes'in (r.a.) fıkhını İspanyada yaymağa çalıştı. Böylece İspanya bölgesi yavaş yavaş Maliki mezhebini kabul etti.
I.Hişâm, eğitim ve bayındırlıkla uğraşmayı çok sevdiğinden babasının 169/785 yılında başlattığı Kurtuba Camiinin inşaatını tamamlattı. Ayrıca Emevî valilerinden Samh'm yaptırdığı ve yıkılma tehlikesi geçiren meşhur el-Kantara (Vadi'ül-Kebir) köprüsünü de tamir ettirdi.

Sekiz yıl hükümdarlık yapan I. Hişâm, 180 /796 yılında otuz yedi yaşında iken öldü.



I. HAKEM B. I. HİŞÂM



I. Hişâm'dan sonra 180/796 yılında babasının yerine hükümdar olan I. Hakem, başlangıçta ülkesini çok güzel yönetti. Yaratılışı icabı çok cesur ve mert olan bu hükümdar ayrıca gayet bilgili idi. Bu niteliklerinin yanında katı davranışları, her zaman kimselere danışmadan hareket etmek isteyişi ve hürriyetine bağlı oluşu, önceleri kazanmış olduğu şöhretini daha sonra lekeler gibi oldu. I. Hakem, devrinin son zamanlarında intikam almak için cinayetler işlemekte tereddüt etmedi. Bu yüzden vicdan azabı çekmek zorunda kaldı.

I. Hakem, İspanyada yaygın halde bulunan Evzaî mezhebi yerine babasının meylettiği Maliki mezhebini resmen kabul edince, bu mezheb üleması Kurtuba'da aşırı derecede önem kazandı. Öyle ki, halk tabakası Maliki ülemanın söylediği her sözü adeta kanun gibi kabul ediyordu. Bundan cesaret alan Maliki üleması, işi daha da ileri götürerek hükümdarın her işine karışmağa başladı. Bu hal ise karakteri icabı bağımsız hareket etmek isteyen Hakem'in işine gelmedi. Ve Maliki ülemasına karşı direnmeğe başladı. Bu durum ülkede isyanların çıkmasına sebep oldu. Fakihler kendi fikirlerini benimseyen ve istediklerinin dışına çıkmayan Yahya b. Yahya'yı, isyan eden halkın başına reis olarak geçirip I. Hakem'e karşı harekâta sevkettiler. I. Hakem halkın bu isyanlarını bastırmak için yirmi yıla yakın bir zaman uğraşmak mecburiyetinde kaldı.

189/805 yılında Kurtuba'da ve 190/806 yılında Merida'da çıkan ilk isyanları süratle bastırmağa muvaffak olan I. Hakem, 191/807 yılında bağımsızlık davasına kalkışan mühtedi Tuleytula (Toledo) valisi Amrus'u, Hendek olayı adıyle anılan savaşta yenerek itaat altına aldı.
202/817 yılında Kurtuba'da, çok tehlikeli bir isyan başgösterdi. Öyleki isyan hareketi süratle büyüyerek I. Hakem'in tahtını tehdit etmeğe başladı. Bu durumdan yakasını kurtarmak isteyen I. Hakem, Kurtuba şehrinin güney banliyölerini tahrip ederek ahalisinin bir kısmını katletmek, bir kısmını da İspanya topraklarından çıkarmak mecburiyetinde kaldı.

I. Hakem, ülkesinde meydana çıkarılan bütün bu iç isyanlarla uğraşmak mecburiyetinde kalırken bundan istifade etmek isteyen dış düşmanları da hemen harekete geçtiler. Asturya ve Galicia kralı II. Alfons, ülkesinin güney hudutlarını oldukça genişletmek imkânını buldu. Öbür taraftan Akitania Kral Naibi Pieux lâkabiyle anılan Louis ise, 185/ 801 yılında Barselona şehrini ve havalisiniele geçirdi.

I. Hakem, gerek içte ve gerekse dıştaki düşmanlariyle uğraşırken 206 / 822 yılında öldü.



II. ABDURRAHMAN B. HAKEM


I. Hakem'in oğlu ve halefi II. Abdurrahman, babasının vefatından sonra 206 / 822 yılında Kurtuba Emîrliğinin hükümdarı oldu. Yaratılışı icabı babasının tamamen zıddı olan II. Abdur-rahman, 206/ 822 yılından 238 / 852 yılma kadar ülkesinde ortaya çıkan olayların elinde bir oyuncak olarak hükümdarlık yaptı. Otuz seneyi bulan saltanatında babasının kusur ve kabahatlerini bir dereceye kadar unutturmak için elinden gelen çabayı sarfetti.

II. Abdurrahman, Abbasî halifesi Me'mun ile çağdaş idi. Gerek Me'mun ve gerekse dedesi I. Hişâm gibi hassas olmamakla beraber sanat ve edebiyata pek düşkündü. Şairleri ve musikişinasları çok severdi. Ulemayı himaye eder ve hatta onları teşvik için sarayında misafir olarak alıkoyardı.

II. Abdurrahman'm yukarıda belirtildiği gibi sanata olan düşkünlüğü, devlet idaresinde enerjik hareket etmesine engel oldu. Bunun sonucunda ülkede milliyetçilik hareketleri ortaya çıktı. Bu hareketler kısa zamanda teşkilâtlanarak ağırlığını ortaya koymağa başladı. Nitekim hristiyanlığa bağlı kalan Mozarablar(musta’ribler), II. Adurrahman'm pasif davranışından istifade ederek ve hristiyanlardan Eulogius ve Alvarus'un tahrik ve desteğini de alarak Kurtuba Emîrliğine karşı ayaklanacak derecede kendilerinde kuvvet ve cesaret buldular. Diğer taraftan, Endülüs Emevî hükümetinin almış olduğu tedbirlere rağmen bazı hristiyan fedaileri Endülüs içlerine ve bilhassa 236 – 238 /850 – 852 yılları arasında Kurtuba şehrine akınlar yaparak etrafı korku ve dehşet içinde bıraktılar. Bu durum karşısında II. Abdurrahman, ülkede büyük nüfuzu olan ülemayı bir toplantıya çağırarak bu işe bir son vermek ihtiyacını hissetti. Fakat çabasının neticesini tamamen alamadan öldü.

II. Abdurrahman'm son zamanlarına doğru bir grup müslümanın daveti üzerine Norman'lar, ilk defa olarak Endülüs’e çıktılar. Çok sayıdaki Norman çeteleri 230 /844 yılında İşbiliye (Sevilla) şehrini ele geçirdiler. Bunlara karşı ordu gönderen II. Abdurrahman, yaptığı birçok savaşlara rağmen kesin bir netice elde edemedi. Sonuçta her iki taraf savaştan bıkarak aralarında bir anlaşma yapmak zorunda kaldılar.
II. Abdurrahman, otuz yıl süren emîrliği sonunda tarihte pek önemli iş yapıp iz bırakacak bir harekette bulunmayarak 238 /852 yılında Kurtuba'da öldü.


I. MUHAMMED B. ABDURRAHMAN


II. Abdurrahman'm ölümünden sonra oğlu I. Muhammed, 238 /852 yılında tahta çıktı. Gayet gayretli ve yetenekli bir kişi olan I. Muhammed, devletin işlerini düzenlemek için büyük çabalar sarfetti. Bunun için sert tedbirlere başvurmak mecburiyetinde kaldı. Fakat onun bu hareketi, ülkede karışıkların tamamen önlenmesine yetmedi.

I. Muhammed emîr olduktan sonra Mozarablar yine isyan ettiler. Bu durum karşısında I. Muhammed, bunlara karşı baskı ve şiddet politikası uygulayarak uzun uğraşmalardan sonra hepsini dağıtmağa muvaffak oldu.

I. Mııhammed'in MozarabIara karşı sert ve şiddetli hareketi üzerine bu defa Tuleytula'daki hristiyanlar isyan ederek Leon kralı I. Ordono'yu yardıma çağırdılar. Kral I. Ordono, kumandanlarından Kont Dü Bierzo idaresinde bir orduyu Tuleytula Hristiyanlarına yardım etmek üzere gönderdi. Fakat I. Muhammed, bu orduyu 240 /854 yılında Vadiü’s-Salit (Guadacelete) bölgesinde ağır bir yenilgiye uğratarak Tuleytula hristiyanlarına yapılan yardımı engelledi.


Tuleytula Hristiyanlarınrn isyanı ancak 245 /59 yılında isyanın elebaşıları olan Eulogius ve Leocritia'nın öldürülmelerinden sonra bastırılabildi. Bu olay Kurtuba Emîrliğinin siyasi iktidarsızlığını açıkça ortaya koymuş oldu. Bunu anlıyan İberik yarımadasının güneybatı taraflarında bağımsız olarak emîrlik yapan Ömer b. Hafs adındaki bir Arap emîri, derhal I. Muhammed'e karşı isyan ederek çok geçmeden Ronda ile Malaga arasındaki dağlık bölgede kesin bir hakimiyet kurmayı başardı. Ele geçirilmesi çok zor olan Bobastro kalesini kendisine karargâh olarak seçti.
Ömer b. Hafs, Bobastro'dan değişik zamanlarda ve farklı aralıklarla Kurtuba Emîrliğinin hükümet merkezine karşı akınlar tertip ederek mücadelesine devam etti. Onun bu şekildeki hareketinden sonra, Endülüs Emevîlerinden memnun olmıyanlar yavaş yavaş Ömer'in etrafında toplanmağa başladılar. Böylece Ömer b. Hafs oldukça kuvvetli bir duruma geçmiş oldu.

I. Muhammed, otuz dört yıl saltanat sürdükten sonra 273 / 886 yılında Kurtuba'da öldü.



MÜNZİR B. MUHAMMED


I. Muhammed'in ölümünden sonra 273 / 886 yılında tahta çıkan Münzir b. Muhammed, çok gayretli ve cesur bir hükümdardı. Tahta çıkar çıkmaz ilk iş olarak ülkedeki iç karışıklıkları sona erdirmek için çalışmalara başladı. Bunun için de ordunun kumandasını bizzat eline aldı

Ülkede gittikçe nüfuzunu artırmağa gayret eden Ömer b. Hafs ile mücadeleye girişti. Ordusunun basma geçip Ömer b. Hafs'm karargâhı olan Bobastro kalesini kuşattı. Bir rivayete göre 275 / 888 yılında Ömer b. Hafs' a karşı tam galip geleceği zaman şehit düştü. Diğer bir rivayete göre ise, kardeşi Abdullah tarafından zehirletilerek öldürüldü.

Saltanat dönemi çok kısa süren Münzir b.Muhammed, Endülüs Emevî Devletinin tarihinde hükümdarlık otoritesini biraz olsun yükseltmeği başarabilen bir hükümdar olarak tanınmaktadır.



ABDULLAH B. MUHAMMED


Kardeşi Münzir'in ölümü üzerine 275 / 888 yılında Kurtuba Emîrliğine Abdullah b. Muhammed geçti. Çok vesveseli ve her şeyden şüphe eden Abdullah, aynı zamanda çok da acımasız idi. Bu nitelikleri sebebiyle yirmi dört yıl kadar hükümdarlık yaptı. Bu müddet içinde ülkede emniyet ve huzuru sağlayabilmek için çok sert hareket ederek epeyce kan döktü. Bundan dolayı İslâm tarihinde kendisine ”musibet” lakabı verildi.

Abdullah b. Muhammed'in devri tamamen felâketlerle dolu olarak geçti. Abdullah saltanatı ele geçirmek için önce kardeşi Münzir'i zehirliyerek öldürmekle suçlandı. Buna hüküm vermenin bir sebebi olarak da bir kardeşi Kasım'ı öldürmesi ve üçüncü kardeşi Hişâm’ı bir hiç yüzünden idama göndermesi olmuştur. Bu arada öz evlâtlarından Muhammed ile Mutarrif'i de aynı nedenlerle öldürttü. Bütün bunları saltanatta kalma hırsının doğurduğu vesveseden dolayı yaptığı tarihen sabittir.

Abdullah b. Muhammed saltanata geçer geçmez ülkenin her tarafmda isyan ve karışıklıklar çıkmağa başladı. Ülke birbirleriyle harp eden gruplar arasında parçalanıp durdu. Öyle ki, Abdullah'a Kurtuba ve civarından başka bir yer kalmadı. En tehlikeli rakibi olan İşbiliye bölgesi, Emevî hâkimiyetinden ayrılma belirtileri gösteriyordu. Burada oturan Araplarla İspanyollar, valinin otoritesini sarsmak için çeşitli dalavereler çeviriyorlardı.

Abdullah b. Muhammed, daha saltanatının başlangıcında Ömer b. Hafs'm idare ettiği arazi üzerinde onun valiliğini tanımak zorunda kalarak bir barış anlaşması yaptı. Sonra İşbiliyedeki Beni Haccac ile Beni Haldun kabilelerini itaat altına almağa çalıştı. Zira bu kabilelerin, Endülüs Emevîlerine karşı düşmanlıkları gittikçe artmağa başlamıştı. Abdullah b. Muhammed, tahta çıktıktan biraz sonra, Beni Haldun kabilesinin reisi Kurayb b. Haldun, bütün Eş-Şeref (Aljarafe) bölgesini ayaklandırdı. Bu harekete Benî Haccac kabilesi de katıldı.

Abdullah, önce Beni Haccac ile anlaşma imkânını bularak 278 / 891 yılında Beni Haldun'u fena halde cezalandırdı. Aynı yıl Ömer b. Hafs da Abdullah ile olan anlaşmasını bozarak Kurtuba Hristiyanlarmm reisi Kont Servandonun yardımı ile nüfuzunu kuzeye doğru genişleterek çok geçmeden Endülüs Emevî başşehrini tehdit eder duruma geldi. Bu durum karşısında Abdullah b. Muhammed, Polei kalesi üzerine yürüyerek burada Ömer b. Hafs ile yaptığı kanlı savaşı kazanıp onu karargâhı olan Bobastro kalesine kaçmaya mecbur etti. Ömer b .Hafs, Polei'deki savaşı kaybedince çok zor durumda kaldı. Bundan çok büyük üzüntüye kapılarak hristiyanlığa geçti.

Polei'deki savaşın sonunda Abdullah b. Muhammed, Endülüs'teki otoritesini oldukça kuvvetlendirdi. Az zaman içinde Ecija, Archidona, Elvira ve Jaen bölgelerini kendine bağladı.


286 / 899 yılında Beni Haldun reislerinden İbrahim b. Haldun, kardeşi Kurayb'ı öldürterek İşbileyedeki duruma hâkim oldu. Sonra Ömer b. Hafs ile bir ittifak yaparak Abdullah b. Muhammed'i barış yapmağa mecbur etti. Fakat 289 / 902 yılında Abdullah, İbrahim b. Haldun'a geniş ayrıcalıklar vererek onun kendisine biat etmesini sağlayıp Ömer b. Hafs'ten ayırdı. Abdullah b. Muhammed'in bu hareketi düşmanı ikiye bölmek için yapılan bir siyaset idi. Bu politika başarılı olunca Abdullah b. Muhammed, bundan sonra zafer üstüne zafer kazanmağa başladı. Böylece ülkesinin bazı topraklarını geri aldığı gibi, ülkesinde huzuru temin etmeğe çalıştı. Hem de düşmanlarına rahat yüzü göstermeyerek onların Emevîler aleyhine olan ittifaklarını bozdu.

Abdullah b. Muhammed ölümünden önce, halkı, torunu III. Abdurrahman b. Muhammed b. Abdullah'a biat ettirdi. Ve kendisi de H. 300 yılının Safer ayında (M. 912 Ekim) vefat etti. Öldüğü zaman Endülüs Emevîlerinin durumu oldukça düzelmişti .


HALİFELİK DÖNEMİ


III. ABDURRAHMAN B. MUHAMMED



III. Abdurrahman, Endülüs Emevî Devletinin veya Kurtuba Emîrliğinin sekizinci ve en büyük hükümdarıdır. İslâm ve dünya tarihinin en meşhur hükümdarlarından biri olarak kabul edilmektedir.

Abdullah b. Muhammed kendisinden sonra tahta, öldürttüğü oğlu Muhammed'den olan torunu III. Abdurrahman b. Muhammed'i, yeteneklerinden dolayı veliaht gösterip, halkını sağlığında ona biat ettirmiştir. Abdullah'ın H. 300 yılında ölümünden sonra, III. Abdurrahman 23 yaşında tahta çıktı. 300/912 tarihinden 350 / 961 yılma kadar elli sene süren hükümdarlık dönemi, Endülüs İslâm tarihinin en parlak ve en şerefli çağlarını oluşturur.

III. Abdurrahman, izlediği siyasetinde benzeri görülmemiş bir birlik ve ahenk sağladığı gibi, Müslümanların İberik yarımadasına çıktığı günden beri sürüp giden bütün fesat ve fitne yuvalarını, direnç merkezlerini bir hayli uğraştıktan sonra söndürmesini bildi. III. Abdurrahman devrini incelemek için ikiye ayırmak lâzımdır. Birincisi, içeride güven ve huzurun sağlanma dönemi, ikincisi ise, kuzeydeki hristiyan krallıklarına ve güneydeki Fatımî'lerin idaresi altına geçmeğe başlayan Afrikiyye'ye karşı yapılan harekât devridir. Bu sonuncu devir, birincisinden daha uzun sürmüştür.

İç İşlerinin Düzene Konulması

III. Abdurrahman tahta çıkar çıkmaz, hânedan kuruluşundan beri Endülüs’ü kana boyayan isyanlara son vermek, çeşitli şehirlerdeki Arap reis ve eşrafının nüfuzlarını kırmak ve emîrliğin kuzeydeki sınırlarını koruyup kollamakla uğraştı.


III. Abdurrahman, yarımadanın güneyini kendisine bağlayınca, İşbliyye ve Carmona bölgeleri de ister istemez kendisine boyun eğmek zorunda kaldı. Bu sırada Ömer b. Hafs ölmüş ve yerine oğulları geçmişti. Ömer b. Hafs'ın oğullarından Ca'fer, Süleyman ve Hafs, III. Abdurrahman ile mücadeleye devam etmek istedilerse de zafer kazanamayacaklarını anladıklarından hiç bir harekette bulunmadılar. Fakat III. Abdurrahman, onların üzerine bizzat giderek meşhur Bobastro kalesini 315 / 928 yılında kuşatıp almağa muvaffak oldu. Böylece yıllardan beri Endülüs Emevîlerinin başına büyük bir dert olan Beni Hafs Beyliğine son verdi. Bundan sonra III. Abdurrahman, kuzeydeki son direnme yuvası olan Tuleytula (Toledo) şehrini kuşatarak 320 /932 yılında burasını da fethetti. Tuleytula'nm zabtından sonra Endülüslüler daha bir rahat nefes almağa başladılar.


III. Abdurrahman, eğitim ve sanayileşmeyi çok sevdiğinden ülkenin her tarafında ilmî çalışmaları hızlandırdı. Endülüs malları dünyanın her yanında rağbet görmeğe başladı. Bunun sonucu ülke zenginleşti, bayındırlık hamleleri birbirini izledi.

Hristiyanlarla İlişkiler

III. Abdurrahman, ülkede güven ve huzuru sağladıktan sonra, kuzeydeki hristiyan kralları ile mücadeleye girişti. Bunların gayelerini gayet iyi bildiğinden önce Leon kralı II. Ordono'nun elindeki Alanje (Hanaş) kalesini ele geçirdi. Sonra, Navar (Navarre) kralı Sancho'nun yardımı ile Tudela ve Valtierra bölgelerine akınlar yaparak 308 / 920 yuma kadar Osma, San Esteban De Gormaz, Clunia, Carcar, Calahora ve Muez kalelerini zabtetti. III. Abdurrahman, saltanatı sırasında ileride devletin başına bir hayli sıkıntılar açacak olan doğu Avrupa, İtalya ve Kuzey İspanya'dan gelme köleler olan Sakâlibe’ye büyük memuriyetler ve kumandanlıklar vermeye başladı. Bunlardan Necda adındaki bir Sakâliba'nm kumandasındaki İslâm ordusu . 327 / 939 yılında kuzeye yaptığı bir sefer sonunda, Leon kralı II. Ramiro ile müttefiki Navarlılar tarafından Simencas ve Alhandega'da mağlup olunca, III. Abdurrahman Sakâliba'lara kumandanlıklar verdiğine pişman oldu. Zira bu yenilgi, onun devrinin ilk yenilgisi idi. Bu savaş sonunda III. Abdurrahman, hristiyanlarm politikasını daha net olarak gördüğünden artık onlara karşı uyanık olmağa ve bilhassa olaylardan istifade ederek genişleme politikasını uygulamaya koydu.Nitekim bu politika arzu edilen sonuçları vermeğe başladı. 339 / 951 yılında Leon kralı ölünce oğulları III. Ordono ile Sancho, taht kavgasına giriştiler. III. Ordono, hristiyanlar’dan yardım ve destek gören kardeşine karşı serbestçe hareket edebilmek için III. Abdurrahmana barış önerip düzenli cizye ödemeği kabul etti. Ve bundan sonra kardeşini itaat altına alıp tahta geçti.

Sancho, ülkesine dönmek ve tahtına yeniden kavuşmak için III. Abdurrahman'a başvurarak onun yardımını elde etmekten başka çare göremedi. Bunun neticesinde araya, Navar kraliçesi ihtiyar Tota'yı aracı olarak koydu. Ve kraliçe Tota ile birlikte Kurtuba'ya III. Abdurrahman'ın ayağına gitti. Bu olay, Endülüs/İslâm Tarihinde ilk defa olan benzeri görülmemiş bir hadise idi. Bir hristiyan kralı yurduna dönmek ve tahtına kavuşmak için bir başka krallığı aracı koyup bir İslâm hükümdarından yardım, izin ve bağışlanma istiyordu. Bunun için de ayağına kadar geliyordu. Bu Endülüs Emevîler için, Müslümanlar için büyük bir gurur ve şeref idi.


AFRİKADA YENİ KAZANIMLAR


III. Abdurrahman, Afrikiyye'deki durumu ve gelişmeleri de gayet dikkatli bir şekilde izliyordu. Bu arada heran Afrikadaki işlerini yoluna koymak için ülkesinde gereken önlemleri almaktan da geri kalmıyordu. Bunun için sahil boylarında tahkimatlar yaptırıyor, kuvvetli bir donanma meydana getiriyor ve Afrikiyye'deki Fatımîlerin Endülüs’e çıkma ihtimallerine karşı hazırlıklı oluyordu.

III. Abdurrahman, ehli şianın halifeleri olduklarını iddia eden Fatımîlere karşı düşmanlığını açıkça belli etmek için H. 316 (M. 929) yılında kendisini sünnilerin halifesi ilân ederek Emîrü’l-Mü'minin unvanını, lâkap olarak da Halifetü’n-Nasır Li-dinillah lâkabım aldı.
Halbuki kendinden önce gelen yöneticiler, yalnız emîr veya sultan unvanı ile yetinmişlerdi.

III. Abdurrahman'm kendisini halife ilân etmesi ile Kurtuba Emîrliği, büyük bir İslâm devleti haline geldi. Böylece, Şam Emevî hilâfetinin Endülüs'te yeniden canlandırılması tamamlanmış oldu.

III. Abdurrahman, kendisini Endülüs Emevî halifesi olarak ilân etmesiyle aynı asırda üç tane halifelik meydana gelmiş oldu. Bunlardan Endülüs Emevî ve Abbasî halifeleri sünnilerin, Fatımî halifeleri de Şia'nm halifeliğini temsil ediyorlardı.

Emîrü’l-Mü'minin Halifetü’n-Nasır Li-dinillah III. Abdurrahman, hilâfet makamının gerektirdiği iktiza ettiği bu unvanları aldıktan kısa bir müddet sonra 319 / 931 yılında Kurtuba'dan beş kilometre uzakta Medinetü’z-Zehra sarayını yaptırdı. Aynı yıl içinde Afrikadaki Sebte (Ceuta) şehrini zabtetti. Buraya bir vali tayin ederek emrine bir miktar asker verdi. Bu olay Endülüs Emevîlerinin Mağribe müdahale etmelerinin başlangıcını teşkil etti. Bundan sonra halife III. Abdurrahman, Afrikada faaliyet göstererek küçük mahalli hanedanları kendi etrafında toplamağa muvaffak oldu.III. Abdurrahman ülkesini, adâlete ve liyâkate büyük bir değer vererek idare ettiği gibi, ilim ve san'ata da büyük kıymet vererek bu yolda çalışanları onurlandırmak için çeşitli ihsanlarda bulundu.

III. Abdurrahman, hükümdarlığı zamanında kendisini devirip hilâfet makamına geçmek isteyen ve bunun için de çeşitli entrikalar çevirerek ihtilâller çıkarıp asayişi bozmağa çalışan, oğullarından birini idama mahkûm etmişti. Bu ceza, talihinin kendisine bahşetmiş olduğu refah ve saadeti tamamen perişan etti. III. Abdurrahman Halifetü’n-Nasır Li-Dinillah, 961 yılında 73 yaşında iken vefat etti. Ölümünden sonra Endülüs Emevî hükümdarlarından hiç biri kendi kudretine ulaşamadı.



II. HAKEM B. ABDURRAHMAN


III. Abdurrahman'ın 350 / 961 yılında ölümünden sonra Endülüs Emevî tahtının ikinci halifesi olarak el-Mustansır Billah ünvanı ile II. Hakem, elli yaşında iken hükümdar oldu.

Endülüs Emevî Devletinin 9. hükümdarı olan II. Hakem gayet dindar ve aydın bir şahıs idi. İlim sevgisi ve olgunluğu çok büyüktü.
II. Hakem devri, Endülüs Emevî Devletinin en parlak ve en müreffeh dönemidir. Bu gelişme babasının devrindeki gayretlerin onun devrinde meyve vermesinden dolayıdır. Babasının meydana getirdiği düzen o kadar mükemmeldi ki, II. Hakem'e sadece bu düzenin işleyişini sürdürmek görevi kaldı. Kişisel olarak güzel ahlâk sahibi olan bu halife, ayrıca babasına lâyık bir yetenekle donanmıştı. Şan ve şerefe pek düşkün olmayıp halkının mutluluğuna son derece gayret sarf etti. Kendisi sade yaşamakla yetindiğinden akıllıca bir tutumluluk sayesinde vergileri azaltma yoluna gitti. Kamunun menfaatine ait eserleri çoğaltmakta eşsiz bir hükümdardı. Bu arada Kurtuba'daki büyük camii de genişletti.

II. Hakem, ülkesine, barış ve huzuru getirmiş; eğitim ve öğretimin destekleyicisi olmuştur. Zengin bir kütüphaneye (400.000 ciltlik esere) sahip olan Kurtuba Medresesini devrin en meşhur ilim yuvası haline getirdi. Endülüs ülkesi böylece, büyük bir refah içinde yüzmeğe başladı. Bu refah, halkın ahlâkının bozulmasına sebep oldu. Ve II. Hakem'den sonra Endülüs hükümetleri gerilemeğe başladı.

Dış Gelişmeler

II. Hâkem saltanata geçtikten bir süre sonra babasının yardımı ile, kardeşi Sancho tarafından tahtından uzaklaştırılan eski Leon kralı IV. Ordono, Kurtuba'ya gelerek burada büyük bir merasimle karşılandı. Bundan huylanan Kastilya-Leon kralı Sancho ve müttefiki Navar kralı Garcia, II. Hakem'e karşı savaş açtılar. II. Hakem, bu hristiyan krallarına karşı başarıyla savaşarak H. 355 (M. 966) yılında onları devamlı bir barışa mecbur etti. Sonra da yavaş yavaş bütün hristiyan krallarını kendine tabi kıldı.

Bundan sonra II. Hakem, Afrikadaki İdrisîler devletini ortadan kaldırmağa karar verdi. Afrika bölgesine büyük bir ordu gönderdi. Tanca ve Arzila bölgesindeki İdrisi hükümdarı Hasan b. Kennûn ile yapılan savaşı kazanarak 364 / 974 yılında bu devletin hâkimiyetine son verdi. Son İdrisî hükümdarı Hasan b. Kennûn, sığındığı Haceretü'n-Nasr'da yakalanarak Kurtuba'ya getirilip hapsedildi.II. Hakem, hükümdarlığı ve hilâfeti tek oğlu II. Hişâm'a bırakarak 366 / 976 yılında Medinetü’z Zehra sarayında öldü.

Alim kişiliği ile ön plana çıkan II. Hakem dönemi(961–976)’ nin gerçek ihtişam ve parlaklığı, siyasi alandan öte, diğer sahalarda kendini gösterir. İlmi ve ilim adamlarını himayesi altında tutarak onları cömertçe nimetlere garketmiş ve sadece başşehirde öğrencilere ücretsiz eğitim yapan yirmi yedi okul binası kurmuştu. III. Abdurrahman’ın kurmuş olduğu Kurtuba Üniversitesi, onun zamanında dünya üniversiteleri arasında en yüksek ilgi ve konuma ulaşmıştı. Burası hem İslâm dünyası hem de Avrupa’ dan çok sayıda öğrenci çekmekteydi. Hocalarına maaş verebilmek için özel vakıfları bulunan bu üniversitenin, kütüphanesinin sadece katalogu 44 cilt tutmaktaydı. Neredeyse herkesin okuma-yazma bildiği bu zamanda Avrupa’da çoğunluğu kilise mensubu pek az kimse, o da ancak bazı bilgi kırıntılarını elde edebilmişti


alıntıdır

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 5985 14 Temmuz 2015 13:14
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 4055 14 Temmuz 2015 13:06
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 4890 14 Temmuz 2015 13:00
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları Çocuk ve Aile Sağlığı Mihrinaz 2 2648 14 Temmuz 2015 12:23
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? Çocuk ve Aile Sağlığı EyMeN&TaLhA 0 2341 14 Temmuz 2015 12:03

Alt 28 Nisan 2015, 11:08   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:36
Cinsiyet:
Mesaj: 3.299
Konular: 784
Beğenildi:131
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atauzem islam tarihi 11.ünite ve değerlendirme soruları

11.ünite özet

ENDÜLÜS EMEVÎLERİ:
KURULUŞ VE YÜKSELME DÖNEMİ (M.711-976)


Müslümanların Endülüs ismini verdikleri İspanya yarımadasının ilk fatihi Tarık b. Ziyad’dır(m.711).Emevîler’in Kuzey Afrika Valisi Musa b.Nusayr’ın bölgeye geçmesiyle hız kazanan fetih harekâtı,kısa sürede Pireneler’i aşarak Paris yakınlarına ulaştı

Bu başarının elde edilmesinde Müslüman fatihlerin maddi-manevi donanımlarının yanı sıra yarımada halkının memnuniyetsizliklerinin,yöneticilerinden gördükleri zulüm ve dini baskıların katkısını hesaba katmak gerekmektedir.

Çok geçmeden dışa doğru inanılmaz hamleler yapan fetih ruhu ve enerjisinin Puvatya yenilgisiyle birlikte, içeride baş gösteren kavga ve çekişmelerde hızını yitirdiğine tanık oluruz. M.732 – 755 yılları arasında 23 sene gibi çok kısa bir sürede en az 23 valinin işbaşına gelmesi var olan karışıklık ve anarşinin boyutları hakkında yeterli bir fikir vermektedir.


Abbasî katliamından kurtulmayı başararak m.756 yılında Endülüs’e ayak basan Emevî prenslerinden Abdurrahman, ülke sorunlarının üstesinden gelebileceğini kanıtlayarak yönetimin dizginlerini ele geçirdi. Valiler dönemini sona erdirerek emîrlik dönemini başlatan Abdurrahman(m.756-788),yarımadadaki siyasi, sosyal, etnik gruplar arasında sürmekte olan kavgaları ustaca çözüme kavuştururken Kuzey Hristiyanlarına karşı da başarılı seferler gerçekleştirdi.Endülüs Emevi Devletinin kurucusu olan Abdurrahman, bu gayretlerini ülkenin çeşitli şehirlerinde inşa ettirdiği mimari eserlerle taçlandırdı.

Ölürken oğlu Hişâm’ı kendi yerine vasiyet etti.I.Hişâm yönetiminin ilk yıllarını emîrliğine karşı çıkan kardeşleriyle mücadele etmekle geçirdi.Onları yenmesine rağmen affederek gönüllerini kazandı.Fransa topraklarına iki sefer düzenleyen Hişâm, Maliki mezhebinin ülkede yerleşmesini sağlayan emîr olarak tanınır.Babasının başlattığı Kurtuba camiinin yapımını tamamlayarak m.796 yılında genç yaşta öldü.Babasının yerine geçen Hakem b. Hişâm dönemi(m.796-822)ise ayaklanmalarla dolu bir devir olarak karşımıza çıkar. Başına buyruk davranıp Maliki ülemasını dikkate almayan yeni emîr,onların taraftarlarınca başlatılan isyanları yirmi yıllık bir çabayla zorla bastırır. Kuzeydeki Hristiyan krallıklar bu durumdan istifade ederek sınırlarını genişletme imkanı buldular..

II. Abdurrahman, otuz yıl süren emîrliği sonunda tarihte pek önemli iş yapıp iz bırakacak bir harekette bulunmayarak 238 /852 yılında Kurtuba'da öldü..(m.852-886)yılları arasında emîrlik yapan I. Muhammed ,önce Mozarablar sonra Hristiyanlar daha sonrada Ömer b. Hafsun tarafından çıkarılan isyanlarla uğraşmak zorunda kaldı..

Münzir b. Muhammed(m.886-888) ve Abdullah b.Muhammed( m.888-912) kardeşlerin iktidar yılları da ayaklanmaların üstesinden gelip ülkenin kısmen düzlüğe çıktığı yıllardır.

Kurtuba Emîrliğinin en büyük hükümdarı ise III. Abdurrahmandır (m.912-961). III. Abdurrahman devrini incelemek için ikiye ayırmak lâzımdır. Birincisi, içeride güven ve huzurun sağlanma dönemi, ikincisi ise, kuzeydeki Hristiyan Krallıklarna ve güneydeki Fatımî'lerin idaresi altına geçmeğe başlayan Afrikiyye'ye karşı yapılan harekât devridir. Bu sonuncu devir, birincisinden daha uzun sürmüştür.

III. Abdurrahman'ın birazda Fatımîlere karşı siyasi emellerle kendisini halife ilân etmesi ile Kurtuba Emîrliği, büyük bir İslâm devleti haline geldi. Böylece, Şam Emevi hilâfetinin Endülüs'te yeniden canlandırılması tamamlanmış oldu.

II. Hakem devri (m.961–976), Endülüs Emevî Devletinin en parlak ve en müreffeh dönemidir. Bu gelişme babasının devrindeki gayretlerin onun devrinde meyve vermesinden dolayıdır. Babasının meydana getirdiği düzen o kadar mükemmeldi ki, II. Hakem'e sadece bu düzenin işleyişini sürdürmek görevi kaldı.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Nisan 2015, 11:11   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:36
Cinsiyet:
Mesaj: 3.299
Konular: 784
Beğenildi:131
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atauzem islam tarihi 11.ünite ve değerlendirme soruları

11.ünite

DEĞERLENDİRME SORULARI


1. Endülüs ismi ispanya’da bir süre hüküm süren hangi kavim isminden gelmektedir ?

a) Gotlar
b) Vizigotlar
c) Vandallar
d) Franklar
e) Etrüskler

2. Müslümanlar İspanya’nın fethinden yaklaşık yirmi yıl geçmeden Avrupada hangi başşehre 150 km.yaklaşmışlardı ?

a) Madrit
b) Paris
c) Roma
d) Kartaca
e) Bon

3. Aşağıdakilerden hangisi İspanyanın fethini kolaylaştıran faktörlerden sayılmaz ?

a) Yerli halkın memnuniyetsizliği
b) Mezhep kavgaları
c) Yahudileri din değiştirmeğe zorlama
d) Ekonomik durumun ağırlaşması
e) Belediyyun-Şamiyyun kavgası

4. I. Abdurrahmanın bağımsız bir Endülüs Emirliği kurmasından rahatsız olan Abbasî halifesi kimdir ?

a) Harun Reşid
b) Me’mun
c) Mansur
d) Mehdi
e) Mu’tasım

5. İsyan eden iki kardeşini yenmesine rağmen onları affederek bağışlayan ve kardeşlerinin desteğini kazanan Endülüs Emîri kimdir ?

a) Abdurrahman b. Muaviye
b) I. Hişâm
c) Münzir b. Muhammed
d) II.Abdurrahman
e) Hakem b. Hişâm

6. Endülüs Emevî Devletinde halifelik dönemi hangi hükümdarla başlamıştır ?

a) I. Abdurrahman
b) I. Hişâm
c) Hakem b. Hişâm
d) II: Abdurrahman
e) III:Abdurrahman

7. Emevî Devletinin başkenti aşağıdakilerden hangisidir ?

a) Tuleytula
b) Sevilla
c) Kurtuba
d) Gırnata
e) İşbiliye

8. II.Hakem dönemi(961–976)’nin gerçek ihtişam ve parlaklığı,hangi alanda kendinini gösterir?

a) Siyasi
b) Ekonomik
c) Askeri
d) İlmi
e) Dini


9. “……………., izlediği siyasetinde benzeri görülmemiş bir birlik ve ahenk sağladığı gibi, Müslümanların İberik yarımadasına çıktığı günden beri sürüp giden bütün fesat ve fitne yuvalarını, direnç merkezlerini bir hayli uğraştıktan sonra söndürmesini bildi.”Yukarıdaki nitelik hangi hükümdara aittir ?

a) Abdullah b. Muhammed
b) Münzir b. Muhammed
c) Muhammed b. Abdurrahman
d) Hakem b. Abdurrahman
e) Abdurrahman b.Muhammed

10. Aşağıdaki devletlerden hangisi Endülüs Emevî Devletinin Afrika kıtasındaki en büyük rakibidir ?

a) Merinîler
b) Murabıtlar
c) Muvahhitler
d) Fatımîler
e) Beni Ahmer

11. Kurtuba Üniversitesi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez ?

a) Eğitim dili Latincedir
b) Sadece kütüphane kataloğları 44 cilt tutmaktadır
c) Avrupa ülkelerinden çok sayıda öğrencisi bulunmaktadır
d) Hocalarının aylıkları vakıflarca ödenmektedir
e) Eğitim- öğretim ücretsizdir

12. Neredeyse herkesin okuma-yazma bildiği Endülüste Kurtuba Üniversitesi Kütübhanesi’nde bulunan kitap sayısı ne kadardır ?

a) 40 000 cilt
b) 400 000 cilt
c) 4 000 000 cilt
d) 4000 cilt
e) 144 000 cilt

13. X. Yüzyıl ortalarında Sicilya adası hangi devlete bağlı bulunmaktadır ?

a) İdrisîler
b) Franklar
c) İtalyanlar
d) Fatımîler
e) Bizanslılar

14. Çok uzun zaman Endülüs hükümdarlarını uğraştırıp ülkenin Kuzey Hristiyanlarına karşı gücünü zayıflatan ayaklanmacı lider kimdir ?

a) Yusuf el-Fihrî
b) Ömer b. Hafs
c) Kurayb b.Haldun
d) Münzir b. Muhammed
e) Süleyman b. Hafs

15. Aşağıdakilerden hangisi Endülüs’ün yönetim dönemlerinden biri değildir ?

a) Asru’l-vülât
b) Emîrlik Dönemi
c) Halifelik Dönemi
d) Tavaifü’l-mülûk.
e) Asru’s-selatîn


Cevaplar:


1-C 2-B 3-E 4-C 5-B 6-E 7-C 8-D 9-E 10-D 11-A 12-B 13-D 14-B 15-E


alıntıdır
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Atauzem islam tarihi 12.ünite özet ve değerlendirme soruları EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 1 28 Nisan 2015 11:20
Atauzem islam tarihi 10.ünite özet ve değerlendirme soruları EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 1 28 Nisan 2015 10:48
Atauzem islam tarihi 7.ünite ve değerlendirme soruları EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 1 28 Nisan 2015 09:41
Atauzem islam tarihi 6.ünite özet ve değerlendirme soruları EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 1 28 Nisan 2015 09:19
Atauzem islam tarihi 4.ünite değerlendirme soruları EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 0 04 Mart 2015 10:18

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.