Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   İslami Haberler (https://www.forum.medineweb.net/500-islami-haberler)
-   -   Suriye Gerçeğini Doğru Okumak... (https://www.forum.medineweb.net/islami-haberler/25060-suriye-gercegini-dogru-okumak.html)

bilinmez 13 Mart 2013 20:21

Suriye Gerçeğini Doğru Okumak...
 
Suriye Gerçeğini Doğru Okumak

Yakup ASLAN - 14/02/2013 - 16:32

Tağut sıfatlılar, her zaman gerçekleri gizlemek maksadıyla ürettikleri sloganların ve yalanların arkasına sığınarak, oluşan ****forla gerçekleri zehirlemişlerdir. Dünyadaki bunca değişime, dönüşüme, global eli kanlı canilerin korkusuzca gerçekleştirdiği toplu katliamlara, medyanın gerçekleri örten/kamufle eden bir enstrümanla insanları uyutmaya devam etmesine rağmen, hala birilerimiz geçmişten ders almamışsa, almıyorsak sözü tarihe bırakmaktan ve ‘bekleyelim de görelim’ demekten başka bir yol var mı? Kimileri bu gerçeklere rağmen, kitabı tersten okumaya devam ediyor. Medyanın dezenformasyon haberlerle oluşturduğu tozpembe dünyanın ve toplum mühendislerinin büyülü sözlerinin aksine bir söz söylenince, karamsarlık, umutsuzluk ve teslimiyetçi çizgiyi tetikleyici bir hava mı oluşturuluyor? Özellikle bu çarpık mantık, Suriye’deki çatışmalarda daha belirgin bir şekilde kendisini gösteriyor. Egemenlerle, uzatmalı yavuklusu iletişim araçlarının şekillendirme skalası içerisinde, homojen bir görünüm sergileyen topluma rehberlik makamında olduklarını zannedenler, büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını göremiyorlar maalesef. Çakma cihad emirlerinin genele yaymaya çalıştığı tahminlerin aksine Suriye’deki Beşar Esed rejimi kısa sürede yıkılmadığı gibi, yakın zamanda da yıkılacağa benzemiyor. Yani daha çok kan dökülecek, yerleşim alanları harabeye dönecek ve ondan sonrasında birileri müdahale etmeyi akıl edecek. Bosna, Irak veya diğer ülkelerde olduğu gibi. Omurgasızlık vitrin politbürosu/entelijansiyası Osmanlı kalıntısı sistemi sahiplenme zemin ve düşün epistemolojisinden beslenerek, başlangıç dinamikleriyle birlikte sonucu da giderek belirginleşen Suriye iç savaşını ütopyaların girdabına çekmeye ve geleceğe dair tozpembe bir dünya sunmaya çabalıyor. Suriye gerçeğinin ne olduğu ve Baas rejiminin asırlık zulüm cenderesinde öğütülen mazlum halkın, hangi sahih yöntemle hareket etmesi gerektiği düşünülmüyor bile.

Suriye olayları konusunda görüş belirtme makamı işgal altında olduğundan, çoğu kez söz söylemek anlamsızlaşabiliyor… Teorik olarak dini gelenekten ve kuramsal bilgi kaynağından beslenmeyen bir arka-planı olan şu andaki Suriye özgürlük/intifade hareketinin cihad olarak tanıtılması, bilginin kirletilmesi açısından da sorundur. Sadece Bosna tecrübesinde bile, onca acı ve ağır bedellerden sonra global egemenlerle barışık bir ulus devletin icad edilmesinden başka bir kazanımın olmadığı/olamayacağı gerçeği zihinlerimizi tırmalarken, entelektüel mahfillerimizin, olayı tersten okutmaya çalışmasının çok da afedilecek bir davranış olmadığını bilmekte fayda var. Şişirilmiş entelektüel balonunun bütün alanı kuşattığı bu şartlar altında, ışığa işaret etmenin netameli bir iş olduğu bilinmelidir. Yine de zihinlerinin naif bölgeleri henüz izole olmamışlar olabilir düşüncesiyle, ‘O Natocu’, ‘bu Esatçı’ basitliğine düşmeden ve niyet okuyuculuğu sendromuna fırsat vermeden düşüncelerimi özetlemeye çalışayım…

Her şeyden önce, Arab Baharı’nın devamı olan Suriye ayaklanmasının, ABD askeri ve stratejik “yol haritasının” geniş bir alan üzerindeki New-kolonyal Haçlı Seferleri istila projesinin dışa yansıyan hali olduğunu düşünüyorum. Bu, Suriye’deki kardeşlerimizin gördüğü zulme seyirci kalalım veya “onlar Esat’larına geri dönsünler!” anlamına gelmez! ABD’nin dünya hakimiyeti BOP rüyasının yanısıra, birçok sebepten dolayı Suriye’de insan kanının akmasına zemin hazırlanmıştır. Olay, Beşar Esat zulmünden bıkmış kitlelerin “zulme başkaldırma” fenomenini reddetmek perspektifinde değerlendirilirse, global emperyalizmin dünyayı istila etme projeleri ve savaşların ardından neticeyi kendi mecralarına aktarma gelenekleri de göz ardı edilmiş olunur. Hepsi bir bütündür. Son birkaç yıldır dünyanın gözü önünde oynan kanlı oyunun gerçeğini inşa edenlerin ve ganimet devşirenlerin, kimler olduğunu artık görmemiz gerekir. Müslüman halkların kanının akıtılması, öyle karşıtlık romantizmiyle izah edilecek kadar basit değildir. Savaşın bir çok sebebi vardır.

Birkaç örnek vereyim: Rothschild Para İmparatorluğunun bu savaşta önemli bir etken olduğunu düşünüyorum. Bu para imparatorluğunun dünyayı nasıl borç batağında boğmaya çalıştığını geri kalmış üçüncü dünya ülkeleri iyi bilir. Emperyalist kapitalistlerin kendi pelit hayatlarını sürdürmek için, dünyanın tamamını borçlandırmak yoluyla paraya hakim olmaya çalışıyorlar. “Yeni Dünya Düzeni”ninde, sömürgeci seçkinlerden oluşan bu para imparatorluğu gerçeğinin, İslam ülkelerindeki savaşların çıkmasında etkisi fazladır. Bu borç bataklığına çekilmekten imtina eden ülkelerden biri de Suriye’dir. Suriye, IMF'ye borcu olmayan ender ülkelerdendir. Sadece Rusya ve diğer dostlarından borç/hibe alan Suriye’nin bu sisteminde diretmesi, Para patronlarının değnekçiliğini yapan ABD yönetimi ve NATO’yu rahatsız etmektedir. Bir ülkede ekonomi, Merkez Bankası emperyalistlerin denetiminde değilse, bu hal emperyalizmin yayılmacılık politikalarının önünde en büyük engel olarak kabul edilmektedir. Emperyalistlerin, olaya sadece ekonomik yönden bakmadıkları açıktır.

Suriye, komünist gelenekten geldiğinden İMF bağımlısı olmayı, ekonomisini revize etmek için borç almayı reddeden ülkeler arasındadır. Teslim olması durumunda, BAS rejimi ve Beşar Esad’ın hakimiyetini böylesine rahat, pervasızca kulvarlarda dolaştırması düşünülemez. Dolayısıyla Küba gibi direnme kabadayılığı, bloke, ambargo ve ekonomik muhasaraya rağmen onun saltanatının garantisidir. Gerçi, bu hasta sistemin kendi halkını katletmekten başka hiçbir meziyeti olmadı/olmayacak, ancak silahlarını ABD silah tüccarlarından almıyor olması, emperyalistlerin rahatsız olması için yeterli sebeptir. Suriye, global emperyalistlerin ekonomik muhasarasının kenarında durduğundan, kendisine göre bir dış politika yürütmekte ve ilginçtir dünyada İsrail’i resmen tanımayan ender ülkelerden birisidir. İşin doğrusuysa, güvenliği perspektifi içerisinde, Suriye rejiminin ayakta kalmasını isteyen ülkelerden birinin de İsrail olduğu işin cabası. Bu durum ve Lübnan’da İsrail’e kuruluşundan beri ilk kez mağlubiyeti yaşatan Hizbullah hareketinin Suriye tarafından destekleniyor olması, İsrail ile birlikte patronu ABD rejimini fazlasıyla rahatsız ediyor.

Para ve silah sektörünün yanında emperyalistlerin gıda ve tarım sektörü de sulta politikalarının eksiksiz bir şekilde uygulanmaya konulmasını zorunlu görüyor. Eğer dikkat ettiyseniz, genetiğiyle oynanmamış tek bir tohumun bile herhangi bir ülkede bulundurulması, neredeyse bu emperyalistler için savaş sebebi olacak kadar önemseniyor. Tarım, şu anda Monsanto ve Frankenstein benzeri global tarım şirketlerinin denetimi altındadır. İstedikleri yerde tarım yaptırıyorlar, istemedikleri yerlere maliyetine tarım ürünü ihraç ediyorlar. Bunları tamamı sömürge ve sömürgeci düzeneği içerisinde birbirine bağlı bir şekilde icra ediliyor. Genetiği bozulmuş tohum, hem sistematik bir şekilde yeni tohum alımını sağlıyor ve hem de bunun neticesinde genetiğiyle oynanmış besinlerin bedeni zehirlemesiyle sağlık sektörünün zenginleşmesine pazarlar oluşturuluyor. Bütün bunlar birbirlerine kenetlenmiş bir şekilde, dünyanın emperyalist güçler tarafından istila edilmesini sağlayan dinamiklerdir. Doğu bloğu geleneği içerisinde kapitalizme pazar olmama karşıtlığı perspektifinde, Suriye genetiği değiştirilmiş organizmalara izin vermiyor. Yani onlarda, Türkiye’nin aksine GDO tohumu tarımda kullanılmıyor. Emperyalistler işgal ettikleri her ülkede, doğal olarak saklanan tohumları imha ediyor ve onların yerine GDO’lu tohumların tarıma hakim olmasını sağlıyorlar. Irak işgal edildiği zaman kimsenin ruhunun duymayacağı şekilde, geleneksel bir şekilde kullanılan tohumların stoklanması yasaklandı ve onların yerine ABD tarım şirketlerinden sadece bir kez kullanılan tohum alınması resmen başlatıldı. Suriye, her ne kadar bugüne kadar sultacıların bölgedeki karakolluğunu yapan İsrail’e karşı ciddi bir adım atmamışsa da, bu global kapitalist tekelin sermaye kaynağı olmayı kabul etmediğinden, emperyalistleri rahatsız etmektedir. Dolayısıyla, daha fazla varlığını sürdürmesine rıza gösterilmeyeceği hissedilmeye başlanır oldu. Ya da, istila sürecinde sıra ona geldi…

McDonald's, Amerikan Coca-Cola'sı ve benzeri markalar Suriye’de kendisi için hak gördüğü payı, yerli şirketlere kaptırmış bulunuyor. Suriye, sadece bu durumdan dolayı emperyalistlerin büyük öfkesine ve nefretine muhatap olabilir. İnşaat, teknoloji ve diğer zeminlerde tekelleşen emperyalist yabancı şirketlerin Suriye’ye girmesine de izin verilmemiş olması, sultacı emellerine ulaşmaları yolunda bir engel olarak değerlendirmelerine yeterli bir sebeptir. Yeni dünya düzeninde, olgunlaşan dünya politikaları ve sosyopolitik dinamikler sıranın Suriye’ye gelmesini kaçınmaz kılmıştır. Özellikle, Arap Baharı denilen süreçte global medyanın yardımıyla bu köleleştirme operasyonunu gerçekleştirmek daha kolay görünmüş olmalıdır. Elbette bütün bunlar, yardımcılarıyla birlikte Esed’ı masumlaştırma veya temize çıkarma anlamında değerlendirilmemelidir. Sadece sahnelenen bu oyunda başaktörün ABD olduğunu anlatmaya çalışıyorum… Projenin sahibi, oluşturulan hakim algıdan farklıdır. Bunların da ötesinde, Büyük Ordadoğu Projesi’nde Türkiye’ye biçilen rolü de, süreçten ve şimdiye kadar medyanın satır aralarına yansıyan bilgilerden az da olsa olayın gerçeğini anlamış olmalıyız. Bizi köleleştirmek için dünyayı savaş cehennemine dönüştürmekten kaçınmayan bu emperyalist Haçlı Seferlerinin, bölgesel emperyalist uşakları da yok değil. NATO konsepti içerisinde Suriye’de akan kanın organizesi içerisinde, emperyalist savaş sürecinin başat rol oynadığından kuşku yok. Suriye’de iç savaşın başlamasının ve bu şekilde olgunlaşmasının bir mühendislik projesi olmadığını söylemek için, uzaydan gelmiş olmak gerekir her halde. Ayrıca, bu projenin içerisinde hiç kimsenin beklemediği ve tahmin etmeyeceği bir zaman ve şekilde değişim gösterip yer alan, bütün imkanlarıyla ve kendisine bağlı genetiğiyle oynanmış STK’ların desteğiyle olaya dört bir elle sarılan hükümetlerin çabasının, tesadüfü olduğunu söylemek için de uzayda yaşıyor olmak gerekir. Ne gariptir, İttiad veTerakki Cemiyeti, Halkevleri, Türk Ocağı, Köy Enstitüleri ve benzeri STK’lar devleti koruma misyonlarını tamamlayınca devreye yenileri girdi. Farkı bir vizyonu inşa etme iddiasını taşıyan bu oluşumlar, ne yazık kidevletin gölgesinden kurtulmayı akıl edememe paradoksu yaşıyorlar. Bu yeni modern STK’lar, genel anlamıyla evrensel kapitalizmi, onun işbirlikçisi devletleri, dünyayı istila projelerini meşrulaştırma makamı haline geldiklerini de göremiyorlar. Sorunu yaşayanları savunuyor gibi duran ve ‘sorunları çözmeye destek verildiği’ izlenimi veren bu STK’lar, hiçbir şey yapmaya muktedir olmadıkları zamanda bile, sorunu inşa edenin yanına yedeğini imal etmeye çalışarak direnç noktalarını kırmak için tuzaklar kuruyorlar. Dünyayı istila etme emelleri taşıyan emperyalist egemenleri meşrulaştırma çabası içerisinde olan Think Tank kopyası Türkiye versiyonu kuruluşlar da aynı misyonu ifa ediyorlar. Vizyonu, perspektifi başkalarınca belirlenen; özne değil nesne olan ve yasalarla, finans kaynaklarıyla bağımlı kılınan bu sivil toplum kuruluşları, zamanla devletle bütünleşiyorlar.

Özgür Ordunun organize edilmesi, silahlandırılması ve sıkılmadan onlara uçaksavar silahları talebinde bulunmak nasıl bir mantığın ürünü olabilir? Savaşın sebebini, dinamiklerini ve BOP konseptinin nasıl bir netice için çabaladığını düşünmeden, olayı sadece masa başında üretilen dahiyane örneği haberlerle dezenformasyona uğratarak tozpembe bir hava oluşturmak, hakikati değiştirmeye yetmiyor maalesef. Olayı komplocu bir mantık ve BOP projesini hayali bir senaryo şeklinde izah etmeye çalışanların çabasını, tarihin boşa çıkardığını göreceğiz. Ama üzülerek söylemek gerekirse, bu şekildeki iddialarda bulunanların neredeyse tamamı Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun özel brifinginde balans ayarından geçmiş veya onların kitabı tersten okuma ilizyonunun sihirli etkisinde kalmış kimselerdir. Bunlar öyle büyülenmişler ki, Obama’nın “Erdoğan’ı, iyi bir dost ve küresel konularda harika bir partner olarak görüyorum…” sözünü bile anlayamayacak kadar ruhsal bir zehirlenme yaşıyorlar. İslam’ın muhalif duruşunu, inkılapçılığını bırakıp, devlet aklının gölgesindeki ideolojik İslamcılığı tercih etme kompleksi, ilkel, basiretsiz, ilkesiz ve genetiği zehirlenmiş bir pragmatik işportacılığı tercih etmenin ruh halidir. Bunu kabul edemeyiz. İslam’ın saf ve temiz duruşundan kopup, Saray uşaklığına tercih eden bu zihniyet, ne yazık ki emperyalistlerin ve yerli uşaklarının hazırlamış olduğu projenin sıradan figüranları haline gelmeyi meziyet saymakta ve Suriye olayında hakikatin sadece kendisine gösterilen kısmı olmadığını idrak etme basireti göstermeyecek kadar acizleşmeyi ve zilleti kabullenmeyi tercih etmektedir. Ve olayı, sadece Esad’ın caniliğine veya İran mezhepçi yayılma politikalarına bağlamak, acizliği/zilleti gizleme perspektifinde karanlık dehlizlerde, hedefi belli olmayan galiz tünellerde kurtuluş ümit etme çaresizliğidir. ABD yavuklusu yerli rejimlerin, insanlığı nasıl bir felakete sürüklediğini görememe basiretsizliği, emperyalistlerin Müslümanların yaşadığı toprakları rahatlıkla istila etmesine fırsat tanıyor. Öyle ki, kimi zaman Müslümanların çabaları, enerjileri, ödemiş oldukları ağır bedelleri emperyalizm jargon içerisinde eriyip, heder olmaktadır.

Hırsızın hiç mi suçu yok? Var ama, onun olaydaki rolü piyonluk ve basit bir figüranlıktan ibarettir. Hal böyle olmasına rağmen, her defasında başaktörle, figüranı aynı değerde görme kurnazlığı da terk edilmiyor. Diğer yandan hükümetlerin kibir ve iktidar hırsını doğru okuyamayanlar, emperyalistlerce biçilen misyonu çeşitli bahanelerle kamufle ederek komplonun boyutları gizlemeye çalışıyorlar. Ne yazık ki, Müslümanlar böylesine kirli bir paradigmanın kölesi haline getirilmek isteniyor ve emperyalizm, Müslümanların bu köreltilen basiretsizliği karşısında rahatlıkla hedeflediği planını gerçekleştirme imkanı bulabiliyor. Emperyalistler, toplum mühendisleri ve asrın en büyük silahı olan medya desteğiyle organize ettikleri istila projelerinin, sadece gösterilen kısmıyla Müslümanları meşgul ettikleri için çok rahatlar. Bunların tamamının ‘komplo teorileri olduğu ve Suriye cihadını sulandırma veya kirletme amacına matuf olduğu’nu söylemek basitliğine düşenler, Müslümanların yıllardan beridir akıtılan kanları tecrübesinden ders alamayanlardır. Tarih onların nasıl bir yanılgı içerisinde olduklarını gösterecektir. Eğer görebilirlerse. Daha önce Afganistan gerçeği örneğininde olduğu gibi…

Tarafsız bilgi kaynaklarına veya uydu medya haberlerinin satıraralarına önyargısız şekilde dikkat edilmesi halinde, Suriye savaşında kimin aktör, kimin figüran ve kimlerin emperyalist muhasara hareketinin işini kolaylaştırıcı rolü ifa ettiği rahatlıkla görebilinir. Yeter ki, önyargıyla olaya yaklaşılmasın ve düşünce zemini, basiretsiz baronların zehirleme operasyonundan kurtarılma yürekliliği gösterilebilinsin… Eğer başımıza gelen musibetlerden ders almış olsaydık, tarih tekerrür etmezdi. Hayat boşluk kabul etmiyor maalesef… Bilirsiniz, satrançta piyonlar, vezir veya diğer figürler ne kadar etkili olurlarsa olsunlar, neticede kazanan Şahtır. Yok eğer emperyalistlerin bu satranç oyununda, vezir veya piyon olmayı içimize sindiriyorsak, o zaman ulaşılmak istenen sonucu idrak etme konusunda zahmete girmemize gerek yok. Bu neticenin bize rağmen sağlanacağına kendimizi inandırmışsak, biz de oyundaki vezir gibi günü kurtarmaya çalışmakla yetinelim. Ama daha acı bir şey söyleyeyim; şu anda gönüllü olarak içine girdiğimiz bu hal, uşaklıktan, ihanetten, basiretsizlikten ve global Haçlı Seferlerine yardımcı olmaktan başka bir şey değildir. Emperyalistlerin yavuklusu statükocu rejimlerin taşeronluğunu icra etme formunda hareket etmek, kendini inkar anlamına gelmektedir. 11 Eylül olayı olduğunda mağrurlaşan ve masa başlarında efsaneler üretenler, şimdi giderek belirginleşen komplonun mahiyetiyle başları öne düşüyor mu acaba?

Emperyalistlerin, Rusya’dan veya İran’dan korktuklarından dolayı böyle davrandıklarını zannedenler de büyük bir yanılgı içindedirler. Irak da Rusya’nın en önemli müttefikiydi. Evet ne yazık ki büyük şeytan Amerika, herkesi rahatlıkla kandırmanın yollarını buluyor. Ya Müslümanlar başlarına şeytani bir şekilde örülen tuzağın farkına varacaklar, ya da inandıkları değerlere ihanetin bedeli olarak onursuz, ilkesiz, manasız, vizyonsuz, bedbaht bir şekilde, global kapitalizmin gönüllü köleleri olarak zilleti kabulleneceklerdir. Tarihin çöplükleri, zalim diktatörlere uşaklık etmiş akıl donukluğu yaşayan figüranlarla doludur.


SAAT: 16:01

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306