Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   İslami Haberler (https://www.forum.medineweb.net/500-islami-haberler)
-   -   Sözlerin En Güzeli ZİKİR.. (https://www.forum.medineweb.net/islami-haberler/32078-sozlerin-en-guzeli-zikir.html)

nurşen35 01 Ağustos 2015 03:54

Sözlerin En Güzeli ZİKİR..
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



ZİKİR: Anma, anımsama, ezberleme, hatırlama. Söylenmesi tavsiye edilen hamd, sena ve dua için kullanılan sözler. Bazı alimler zikri, insana sevap kazandıran her türlü hareket olarak tarif etmişlerdir.Zikir, daha çok tasavvufi anlamda kullanılır. Tasavvufta da, Allah’ın yüceliğini dile getirmek ve manevî yetkinliğe ulaşmak amacıyla belli bir söz ya da cümleyi tekrarlamaktır. Yüce Allah’ın bilinen güzel isimleri ve tevhid kelimesi (Lâ ilâhe illallah) ile yapılır.
Zikir, Kur’ân’da üç yüz’e yakın yerde geçmektedir. Yüce Allah Kur’ân’ın çeşitli âyetlerinde Allah’ı zikretmeyi emretmiştir. Bu âyetlerden birinin meâli şöyledir:***”Öyle ise beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin” (el-Bakara, 2/152).***
Görüldügü gibi yüce Allah bu âyette zikir ile şükrü bir arada anmıştır. Zikir de şükür gibi üç çeşittir. Bunlar, dil, kalb ve beden ile yapılan zikirlerdir. Dil ile zikir, Yüce Allah’ı güzel isimleri ile anmak, O’na hamdetmek, tesbihte bulunmak, Kur’ân’ı okumak ve dua etmektir. Bu çeşit zikri dile getiren birçok âyet vardır. Bu âyetlerden bazılarının meâli şöyledir:
*** “İşte bu (Kur’ân) da, bizim indirdiğimiz bir zilkirdir (öğültür). Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz?” (el-Enbiyâ, 21/50).*** Kalb ile zikir de, Yüce Allah’ı gönülden anmaktır. Bu bir nevi tefekkürdür. Beden ile zikir ise, vücudun bütün organlarının Allah’ın emirlerini yerine getirmeleri ve yasaklarından sakınmaları ile olur. Bu da kişinin kendi vücudunun organlarını Allah’ın yolunda bulundurması ile mümkündür (el-İsfahânî, el-Müfredât, Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,)
Yukarıda meâli sunulan âyette geçen,*** “Siz beni anın ki ben de sizi anayım” *** ifadesi, alimler tarafından çeşitli manalar için yorumlanmıştır. Bu yorumların şöyle özetlenmesi mümkündür:
“Siz beni ibâdet ve itâatla zikredin ki, ben de sizi rahmetimle zikredeyim. Beni dua ederek zikredin, ben de sizin dualarınızı kabul edeyim. Benim verdiğim nimetleri hamd ve senâ ile zikredin, ben de size nimetlerimi artırayım. Siz beni dünyada zikredin, ben de sizi ahirette zikredeyim…
Beni, varlık ve refah içinde olduğunuzda zikredin ki, ben de sizi belâ, musibet ve sıkıntılarınız zamanında zikredeyim… Beni, benim yolumda cihâd ederek zikredin ki, ben de sizi hidâyetimle zikredeyim. Beni sıdk, samimiyet ve ihlas ile zikredin, ben de sizi sıkıntılardan kurtarmak ve bilgi ile ihtisasınızı artırmakla zikredeyim. Beni Rabbiniz olarak bilip kulluğunuzla zikredin ki, ben de sizi sevdiğim kullarımdan kabul edip sonunda bağışlamakla zikredeyim” (er-Râzî, Mefâtihu’l-Gayb)
Zikrin önemini bildiren ve zikir hakkında emir ve tavsiyelerde bulunan diğer bazı âyetlerin meâli şöyledir:
*** “Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler (anarlar). Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler: ***”Rabb’imiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!…” (Alu İmrân, 3/191).***
*** “Onlar ki, inanmışlardır ve kalbleri Allah’ı zikretmekle (anmakla) yatışır. İyi bilin ki ancak Allah’ı zikretmek (anmak)la kalbler yatışır” (er-Ra’d, 13/28).***
***Âllah’ın emrine uyan müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, tâata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevâzi erkekler ve mütevâzi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar; işte Allah, bunlar için bir mağrifet ve büyük mükâfat hazırlamıştır” (el-Ahzâb, 33/35).***
***”Ey inananlar, Allah’ı çokça zikredin ve O’nu sabah akşam tesbih edin” (el-Ahzâb, 33/41, 42).*** Meâlleri verilen âyetlerde görüldüğü gibi, Yüce Allah zikir ehli olan kadın ve erkekleri, müslüman, mü’min, tâat ehli, doğru, sabırlı, oruç tutan, hayır ve sevap ehli, iffetli ve namuslu kişilerle beraber anmıştır.
Hz. Muhammed (s.a.v) de, **” Zikrin en faziletlisi, Lâ ilâhe illallah ve duanın en faziletlisi de elhamdu lillah’dır” (İbn Mâce, Edeb, 25)** diyerek, tevhid kelimesi ile zikirde bulunmanın islâm dinindeki önemini ifade etmiştir. Bilindiği gibi zikirde esas unsur, diğer varlıkları unutarak, hatta yok sayarak Allah’ı anmaktır. Onun için Allah’ın varlığını ve birliğini ifade eden tevhid kelimesi, en güzel zikir olarak kabul edilmiştir.
Tevhid kelimesi bir bütün halinde, “La ilâhe illallâh Muhammedürrasûlüllah” şeklindedir. Zikirde söylenen la ilâhe illallah, tevhid kelimesinin ilk yarısıdır. O da iki kısmıdır. Birinci kısmı, cümlenin ilk yarısı olan “La ilâhe”dir. Manası, “hiç bir ilâh yoktur” demektir. Bu olumsuz kısma “nefy” adı verilir. İkinci kısmı ise, “illallah”dır. Manası,”ancak Allah vardır” demektir. Bu kısmın adı ise, “isbat”tır. Tevhidin bu kısmına tehlil de denir (Necmüddin Kübra, Tasavvufi Hayat)
Tasâvvuf ehline göre, Hz. Muhammed (s.a.s) dört halifeye ayrı ayrı zikri öğretip tavsiye etmiştir. Hz. Ebu Bekir (r.a)’a hafî (gizli) zikri, Hz. Ömer ve Hz. Ali’ye’cehrî (sesli) zikri ve Hz. Osman’a da kalbî zikri öğretmiştir (Mehmet Ali Aynî, Tasavvuf Tarihi, 1340,198 vd). Ancak sahih hadis kaynaklarında böyle bir rivayet bulunmamaktadır.
Tasavvufî tarikatların kendilerine göre değişik zikir çeşitleri ve usûlleri vardır (Bu hususta geniş bilgi için bk. Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi) Hz. Muhammed (s.a.s) başka bir hadiste de zikir hakkında şöyle buyurmuştur:
** “İnsanlar bir araya gelip Allah’ı zikrettikleri zaman, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar ve Allah onları kendisine yakın olan kişilerden kaydeder. “**
Ebu Hüreyre (r.a) bir gün çarşıya gider ve oradakilere şöyle seslenir: “Hz. Muhammed (s.a.s)’in mirası camide taksim edildiği halde, siz buralardasınız!..” Çarşıdaki insanlar hemen camiye giderler. Fakat miras diye bir şey göremezler. Ebu Hüreyre’ye gidip şöyle söylerler: “Yâ Ebu Hüreyre, camide taksim edilen herhangi bir miras görmedik.” Ebu Hüreyre onlara; “Neyi gördünüz?” diye sorar. Onlar; “Allah’ı zikreden ve Kur’ân okuyan insanları gördük” derler. O zaman Ebû Hüreyre “İşte peygamberin mirası odur” der (el-Gazzalî, el-İhyâ)
Hz. Muhammed (s.a.s)’in zikrin fazileti ve onun çeşitli günahların affına vesile olduğuna dair söylemiş olduğu daha hayli hadisler vardır. Meâl ve açıklamaları sunulan bütün bu ayet ve hadislerden anlaşıldığı gibi zikir, insanı Allah’ın dışındaki varlıkların her türlü kötülüklerinin tesirinden muhafaza eder, Allah’a bağlılığını sağlar ve her nevi tevhidi muhafaza eder. Bununla beraber, insanın gönlüne huzur verir, dünya ve ahiretin mutluluğuna kavuşturur.Gereken ne ise onu yapmak ve doğru yolu takip etmek lazımdır. Dolayısıyla selamet ve saadet sahiline kavuşmak, isteyenler, hak dine, üstün ahlaka sarılmalı ve bunların gösterdiği yoldan ayrılmamalıdır.
Netice itibariyle, insanın kurtuluşa ermesi için arınması lazımdır. Ancak sadece bu yeterli olmayıp, bedeni ibadetlere de ihtiyaç vardır. İşte: **”Ve Rabbinin ismini zikredip de namaz kılmıştır” (Âlâ Sûresi: 15)** Ayeti kerimesi bunu ifade etmektedir.
Hakk’ı sürekli zikretmelidir.
Gafilce yaşamak insana yakışmaz. Allah Allah demek, Kur’an-ı Kerîm’i okumak, kelime-i tevhide devam etmek zikirdir. Allah’ın kudretinin eserlerini ve büyüklüğünü düşünmek, hatta bayram sabahı camiye giderken ve bayram namazım kılarken alınan tekbirler dahi zikirdir.Namazın dahi yüce bir ibadet olduğu bilinmektedir “Ve Rabbinin ismini zikredip de namaz kılmıştır” ayetindeki “namaz kılmıştır” fiili genel olarak zikredildiğinden bu; hem farz namazları, hem de vacip olan bayram namazlarını içerir.(M.Talu)
Namaz, Allah Teâlâ’yı yüceltmek, anmak ve O’na karşı ibadet borcunu ödemek O’ndan rahmet ve hidayet dilemektir. Namaz, ibadetin en olgun şeklidir. Zira insanı ruh temizliğine götürecek bu ibadetten önce beden ve elbise temizliği farz kılınmıştır.
* Allah’u ekber=Allah en büyüktür. * sözüyle, Allah Teâlâ’dan başka düşünceler atılır, gönül yalnız Allah Teâlâ’yı anmaya yöneltilir. “Allah’u ekber” sözüne tahrime denir ki Allah Teâlâ’dan başka şeylerle uğraşmayı haram kılmak demektir. Rükünden rükne geçildikçe bu tekbir tekrar edilir. Allah Teâlâ’nın huzuruna duran mü’min her rek’ate Fatiha’yı okuyarak övgü ve ibadetin yalnız Allah Teâlâ’ya yapılacağını, hidayet ve rahmetin yalnız O’ndan bekleneceğini söyler, rüku ve sücudunda Allah Teâlâ’yı tesbih eder.
Namaz, iman ve takvanın bir gereğidir. Namazı huşu içerisinde ve vaktinde kılmak lazımdır. Namazın ahlakî ve sosyal faydaları da bulunmaktadır.Hiç kuskusuz iman ve kalb huzuru ile kılınan namaz, insanı kötü düşüncelerden, korku ve ıstıraptan kurtarır. O insan dünya için üzülmez, Allah’tan başka yarar ve zarar veren görmez. Herşeyi Allah’tan bilir, yalandan, nifaktan,her türlü günahlardan utanır. Her an kendisini Allah’ın huzuruna durmaya hazırlar.
Namaz; haramlardan, kötülüklerden, çirkin işlerden meneder. Sabırsızlıktan, huysuzluktan sakındırır, yüksek ahlak ile bezendirir. İnsanı daima Allah duygusunun kontrolü altında tutar ve bu kontrol altında hayat yoluna devam eden insan da her an önüne çıkması muhtemel olan haram engellere ayağını taktırmadan ve günah çamuruna bulanmadan emniyet içinde yürüyebilir.
Peygamber Efendimizin (sav) bir evin önünden akan pırıl pırıl temiz bir suya benzettiği namaza devam edelim ki, o, bizim büyük günahlardan korunmamıza ve arada vaki olacak küçük günahlarmızdan da af olunmamıza sebep olur.Kısacası, tertemiz kalabilmek için dinen yapılması caiz olmayan şeyleri yapmamak, dinen yenilmesi-içilmesi haram olan şeyleri yememek-içmemek, dinen giyilmesi, kullanılması caiz olmayan şeyleri giymemek, kullanmamak, alınması-verilmesi haram olan şeyleri almamak-vermemek gibi hususlara, kısacası ALLAH Teâlâ’nın emir ve yasaklarına riayet etmek gerekir.
Müslüman, yaşadığı sürece dinin emir ve yasaklarına uymak mecburiyetindedir. Bu hususta Cenab-ı Hakk: ***”Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et”*** buyurmaktadır.
Ey her şeyi yoktan vareden,yaratan Allahım. Sen her şeyden hakkıyla haberdarsın. Senin sözün, hükmün, kudretin ve tasarrufun her şeye geçer. Müslümanları dünyada ve âhirette tüm tehlikelerden koru. Müslümanlara merhamet et. Müslümanları korktuklarından emin eyle. Bizleri umdugumuza nail eyle, ulaştır . Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…
Sermed Kadir… ..

nurşen35 03 Ağustos 2015 20:50

Cevap: Sözlerin En Güzeli ZİKİR..
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]




ZİKİR EN GÜZEL SERMAYE


Allah adını anmak, en güzel mutluluk. Kalb ancak O'nunla huzura erer. Kalb-i temizlik, zikirle mümkün olabiliyor. Zikirsizlik, nefse ve şeytana hizmettir. Zikir; insanı Sultan eder, ruhunun susuzluğunu giderir.
Peygamberimiz (s.a.v.); ''Kul günah işlediği zaman onun kalbinde siyah bir nokta olur'' buyurdu. İnsan, beşerdir, düşer, kalkar. Düşüp, kalkmayan Allah (c.c.)'dır. Biz kullar her an günahla yüz yüze gelebiliyor ve kalbimizi kirletebiliyoruz. Bu durumda yapabileceğimiz tek şey, istikameti yakalayana kadar, kalbimizi zikirle beslemektir. Çünkü, İlahi buyrukda da belirtildiği gibi, ''kalbler ancak Allah'ın zikriyle huzura erer.''
Kul, Allah'ı çokça zikrederek, kalbini temizler. Allah adıyla dopdolu kalbin, dünyaya bakışı da değişir. Artık çevrenin kirlenmişliği onu kolay kolay bozamaz. Yeter ki istikametle, Allah adını anmaya devam edilsin. Allah adıyla gönüller ''mesrûr'', gözler ''sevgi'', diller ''hikmet'' sahibi olur. Kelimenin tam anlamıyla Allah adı, insanı ''Sultan'' eder.
Resûlullah (s.a.v.), ''Kıyamet gününde kulların en büyük derecesi Allah'ı çokca ananlardır'' buyurarak zikredenleri müjdelemiştir. Kâinatta hemen hemen herşey, kendi lisanıyla Allah'ı zikretmektedir. Canlı, cansız, herşey Allah'ı zikreder, insan neden bu zikir senfonisinden mahrum kalsın? Evliyaullah'ın da belirttiği gibi, Allah'ı zikirde en çok sırayla:
Birinci derece Camidat (toprak, taş, cansız maddeler), İkinci derece Nebatat (bitki âlemi), Üçüncü derece Hayvanat, dördüncü derece insanattır. Cansızlıktan canlılığa, basit yapıdan daha çok mükemmel yapıya doğru gidildikçe dereceler de düşüş gösterir. Her mükemmelliyet, büyüme meyli, gelişme, her an Allah'dan alıkoyabileceğinden, insan, dördüncü derecede zikreden bir konumda. Fakat, insan nefsine rağmen, şeytana rağmen ve çevreye rağmen zikir de gayretli olursa bütün mahlukatın üstünde bir mevkiye sıçrayabiliyor. Ki, bu duruma ''ahsen-i takvin'' denilir. Eğer, kul nefsin hevasına kapılıp, şeytanın oyunlarına dalmış ve kötü insanların oyuncağı haline gelmişse hayvandan da aşağı dediğimiz ''esfel-i safilin'' e kadar inebilir. İnsanın eşref-i mahlukat (yaradılmışların en üstünü) olabilmesi Allah'ı çokca anmasına bağlı...
Hadisi Kudsi de, ''Dikkat ediniz, cesette bir kalp vardır. Kalbin içinde de bir fuad vardır. Fuadda dahi sır vardır. Sırda da hafi vardır. Hafide dahi ahfa vardır''buyurularak, aynı zamanda insanın göğsünde yer alan alem-i emirle bağlantılı letaiflere dikkat çekilmektedir. İnsanın göğsünde, kalp, ruh, sır, ehfa, hafi denilen letaifler söz konusu. Her insanda bunlar mevcut. Letaifleri, nefsin baskısından kurtarıp, Allah'a yönlendirmek ve asıllarına kavuşturmak insanın gayretiyle mümkün. Kul, Allah'ı sıkıca zikrederek letaiflerini çalıştırabilir. Zikir girmeyen vücuda, çözüm yok. Ruhumuzu, nefsinize galip kılmak için: ''1- Salih
insandan faydalanmak, 2- Amel etmek (Helal-haram bilmek), 3- Zikretmek'' şarttır. Aksi takdirde ruhumuzu, vücud şehrimize hakim kılamayız. Nasıl ki hastalandığımızda hemencecik doktora koşuyor, onun telkinleri doğrultusunda şifa bulmaya çalışıyorsak, aynen öyle de, insan da körelmiş letaiflerine derman bulmak için, o konuyla ilgili uzman salih (evliyaullah) insanlardan istifade etmesi gerekiyor. Evliyaullah, letaiflerin özelliklerinden bahsetmişler. Bu mevzuda Muhammed Şemseddin (k.s.)'in ''Miftahül Kulüb'' adlı eserinde özetle: ''Zikreden kalbin akik renginde ve sol memenin altında zikreden ruhun açık sarı ve sağ memenin altında, zikreden sırrın beyaz renkte ve sol memenin üstünde, zikreden hafinin zümrüt yeşili ve sağ memenin üstünde, zikreden ahfanın ya çok beyaz, ya çok siyah ve iki meme ortasında, nefsi natıka; turuncu sarı ve iki kaş ortasında'' olduklarını beyân buyurarak letaifi külle (letaiflerin tamamı) leri izah etmişlerdir. Eğer Hak yolunda mesafe katederek letaiflerin tamamını bitiren salik varsa, Nefiy ve ispat dediğimiz ''Kelime-i Tevhid'' zikri verilir. Nefiy isbata geçmek için, letaiflerin bütün özelliklerinin zuhur etmesi gerekiyor. Küllü letaiflerden sonra, ruhun tezkiyesi gerçekleşince, salikin (Hak yolunda ilerleyen, sülûk eden kişi) alnına sadakat mührü vurulur. Salik, bütün bu aşamalardan geçmiş olan mürşid-i kamilden istifade etmek zorundadır. Evliya'nın kalbi cin ve şeytandan etkilenmez. Çünkü, zikir sayesinde melek ruha, ruh da kalbe bildirir. Görüldüğü gibi, kulun iki yolu vardır:
1- Güzel itikad, 2- Kalbi zikir etmek...
Kudsi Hadiste; ''Allah'a ulaştıran yollar, yaratılmışların nefisleri sayısı kadardır'' buyuruyor. Zikir yolu, genelde iki yol üzerine, günümüze kadar gelmiştir:
1- Lisan-ı yol olan cehr-i zikir. 2- Kalb-i yol olan haf-i zikir.
Cehr-i zikir, sesli eda edilip, Hz. Ali (k.v.)'in de yaptığı zikirdir. Haf-i zikir, sessiz yapılan zikir olup, Hz. Ebubekir Sıddık (r.a.)'ın takip ettiği metoddur. Allah'a ulaştıran yollar, yaratılmışların nefisleri sayısı kadardır ölçüsünce, her iki yol da haktır. Her iki yolun yolcuları da Allah'a ulaşmak için zikrediyorlar. Farklılık izlenilen metodda, yani metod farklılığı söz konusu. Bediüzzaman Said-i Nursi Hz.; ''Nakşibendiler gizli zikir sayesinde nefsi emmarenin başını kırmaya muvaffak olurlar. Kadiriler ise zikri cehri ile tabiat tağutlarını tarumar eylemişlerdir'' diyerek konuya açıklık getirmiştir. Zikirden maksat çokluk değil, saflıktır. Önemli olan, İlâhi ente maksudi ve rıdaike matlubi (Ya Rabbi maksadım sen, isteğim senin rızanı kazanmaktır) ölçüsüdür. Resulullah (s.a.v.); ''Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza değil, kalbinize ve amellerinize bakar'' buyuruyor. Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de; ''Gerçek müminler, Allah anıldığı zaman kalbleri titrer (Enfal /2) '' beyan buyurarak zikreden gönülleri övmüştür.
İnsan hayatını mutluluğa çevirmek istiyorsa şu hadisi şerifi ölçü almalıdır: ''Zikredici bir dil, şükredici bilr kalp, imanımızda size yardımcı olacak bir kadın bulundurun.''
Hz. Peygamber (s.a.v.) sahabeler arasında, zikri hafiyi Sıddık-ı Ekber'e has kıldı. Bir gün komşular Hz. Ebubekir'i Resulullah'a şikayet ederler: ''- Ya Resulullah, Ebubekir et pişirip, hatta kokusu dışarıya kadar nüksettiği halde, kimseye ikram etmez''. Peygamberimiz (s.a.v.) duruma vakıf olur ve şu cevabı verir:
''- O sizin sandığınız et kokusu, pişirilen et kokusu değil. O koku zikreden kalbin yanan kokusudur'' diyerek sahabeye beyan etti. Hz. Ebubekir, öyle can-u gönülden kalb-i zikrediyor ki, ciğeri yanıyor, etrafı bile sarabiliyor. İşte Hz. Ebubekir'i ''Sıddık-ı Ekber'' yapan, bu durumdur. Bazıları belki diyebilir, efendim, nasıl oluyor, bir insanın kalbinin yanması? Gerçekte ateş yakar. Ama hangi ateş? Bizim ve herkesin bildiği ateş ne var ne yok yakar. Fakat bilmediğimiz bir ateş de var ki, (o ateş sayılmaz) o da ''nur''dur. Nurda ise yakıcılık yoktur. Nur yalnız bir aydınlıktan ibarettir. Ateşle, nurun farkı budur.
Allah ile kul arasında yetmişbin hicab perdesi vardır. Bu perdelerin aşılması da zikirle mümkün olabiliyor. Yalnız yetmişbin perde tabiri Allah'ın isim ve sıfatlarının tecelli daireleridir. Yani tezahür dereceleri manasındadır. Rabbûl Âlemin; ''Rabbini tazarru ile gizli olarak dua ediniz (Araf/55)'' ve ''Rabbini tazarruyla (titreyerek) ve korkarak zikret (Araf/205)'' beyan buyuruyor. Resulullah (s.a.v.) de; ''Zikrin hayırlısı hafi olanı, rızkın hayırlısı da kâfi olanıdır'' ve ''Benim ve benden önceki enbiyanın söyledikleri en hayırlı kelime Lâ ilahe illallah'dır. Bilesin ki yedi kat gök ve yedi kat yer terazinin bir kefesine, kelime-i tevhid de bir kefesine konsa bu kelime ağır gelir'' buyurdular. Yine Peygamberimiz (s.a.v.); ''Yeryüzünde Allah, Allah diyen bulundukça kıyamet kopmaz'' diyerek zikrin efdaliyetini bizlere beyan etmişlerdir.
İmam-ı Rabbani (k.s.) büyük bir zât. Zamanın müceddidlerinden ve aynı zamanda evliyalarından. Müceddid-i el fisani şöyle der: ''Tevhid iki kısımdır: 1- Tevhidi şuhud, 2- Tevhidi vücud.
Zikirlerinde efdaliyat bakımdan birbirlerine mukabil dereceleri söz konusu. Hz. Ayşe (r.a.)'dan rivayetle, Hz. Resulullah (s.a.v.); ''Bazı zikirler diğer zikirlerden 70 kat daha efdaldır'' buyurmuşlardır. Bir başka hadislerinde de; ''Kanın dolaştığı yerlerde muhakkak şeytan da dolaşır. Onun dolaşmaması için en kuvvetli silah Lailaheillahul-fealu'' buyurarak şeytana karşı, yapılacak tedbire dikkatinizi çekmiştir.
Gerek âyet-i celilede beyan olunan hakikatler ve gerekse hadis-i şeriflerdeki sözler, zikri teşvik ediyor ve insanlığın çıkış yolunun zikirden geçebileceği vurgulamaktadır. Eşyadan bilgi edinmek güzel ve insan diline çevirmek de güzel birşey. Yalnız, eşyanın, hakikatlerini çözmeye çalışırken, Allah'ı unutmak perdenin arkasını görememek demektir. İnsanlık galiba, gelecekte kendisini esir etmek isteyen teknolojik cihaz ve donanımlara karşı mücadelesini verecektir. Eşyanın esaretinden kurtulup, bir an Allah'ı hatırladığında, insan da aydınlığa çıkmış olacaktır. Eşyaya mahkumiyet, vahdet arayan insanlığı perişanlığa itmektedir.
Vahdet'e giden yol, Allah'ı anmaktan geçer... Zikreden insanın kalbi dakika da ortalama 124 kez vurur. İşte bu noktada zikrin ehemmiyeti ortaya çıkıyor. Her vuruşta bir kez Allah demek kadar bir güzel saadet var mı? Kalbin artışına paralel Allah adını vurgulayarak ebedi hayatın kapılarının açılmasını sağlar. Böylece zikreden bir insan dakikada 124 kez Allah diyerek huzura kavuşmuş kalbe zemin hazırlamış olur. Çünkü, ''Kalpler ancak Allah'ı zikretmekle huzura erer'' diye buyurulan, ilahi prensibin mana ve ruhuna kavuşulur.
Velhasıl, zikir en güzel sermayedir






Alıntı...

nurşen35 13 Ağustos 2015 02:57

Cevap: Sözlerin En Güzeli ZİKİR..
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]










“Duanız olmazsa Rabbiniz sizin neyinize kıymet versin?” (Furkan/77) ayeti, duanın ne büyük bir şeref olduğunu belirtiyor. Çünkü dua Yüce Allah’a imanın ispatıdır.
Duada kul olmanın idraki vardır. Duada Yüce Yaratıcı’ya karşı büyük bir saygı ve sevgi saklıdır. Dua, kulun acizliğini anlayıp sonsuz kudret sahibine güvenmek ve O’nunla huzur bulmaktır. Dua Alemlerin Rabbi’ne koşmak ve O’na sığınmaktır. Dua, kulun Yaradan’ı ile dertleşmesidir. Dua başlı başına bir ibadet, zikir ve şükürdür. Dua, nefsin benlik putunu kırıp, ona Yüce Allah’ın huzurunda boyun eğdirmektir. ‘Benim duaya ihtiyacım yok’ demek ise ne büyük bir cehalet ve gaflettir!..


İbadetlerin Özü Dua, Hedefi Zikir
“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.” (Enfal/45, Ahzab/41, Cuma/10) ayetleri, müminlerin devamlı zikir yapmaları gerektiğini bildiriyor. Bu zikirlerin sabah-akşam her vakte yayılması emrediliyor. Allahu Tealâ, kendisini çokça zikreden erkeklere ve kadınlara mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırladığını da müjdeliyor. (Ahzab/35)
Dua ibadetin özü, zikir ise kalbin ışığı ve süsüdür. Dua kulluğun temeli, zikir ise hedefidir. Dua her an Yüce Yaratıcı’ya muhtaç bir kul olduğunu anlayıp O’na yalvarmak, zikir ise kalbi Rabbi’ne bağlayıp O’nu muhabbet ve saygıyla anmaktır.
İslâm alimleri, Allah’ı çokça zikreden kimselerden olmak için önce beş vakit namazın hakkıyla kılınması gerektiğini söylemişledir. Büyük müfessir İbni Abbas R.A., bu sınıfa girenlerin ve büyük mükâfatı elde edenlerin namazların peşinden sabah-akşam Allahu Tealâ’yı zikrettiklerini; yatarken, kalkarken, evine girip çıkarken, günlük işlerine başlarken bir çeşit zikir yaptıklarını belirtmiştir.
Bütün hal ve hayatıyla Yüce Allah’ı zikreden Hz. Rasulullah A.S. Efendimiz, bu konuda ümmetine en güzel örnek olmuş ve erkek-kadın herkesin yapabileceği bir zikir usulü öğretmiştir.
Bir hayırlı işin başında veya sonunda, bir acı veya tatlı olay karşısında okunan bu zikirler o işin sünnetidir, edebidir.
Bu zikir ve dualar günlük ders olarak yapılan zikirler gibi değildir. Herkes aşağıda vereceğimiz bu zikirleri abdestli veya abdestsiz her durumda yapabilir. İbadetlere mani haller de onları yapmaya engel değildir. Bu zikirler otururken, yatarken, yerken, içerken, çalışırken, yürürken her hal ve şartlarda yapılabilecek zikirlerdir. Bir mümin bu zikir ve duaları alışkanlık haline getirmelidir. Bu zikir ve dualara devam edilirse, dil zikre alışmış olur. Zamanla kalp de dile katılır, bütün vücut zikre ortak olur.
İnsanın kalbiyle devamlı zikir halini elde etmesi oldukça zordur. Fakat günlük işlerin önünde ve sonunda yapacağı zikirlerle kalbini uyanık tutmaya ve bir şekilde zikir içinde olmaya çalışmalıdır. Dili zikre alışan müminin -inşaallah- ölümü zikir üzere olur.
Bu edep ve zikirleri yapmak için bir manevi rehberden izin almaya da gerek yoktur. Mürşid tavsiyesi ile yapılan günlük derslere tasavvufta “vird” denir. Vird ilaca benzer; bunlar ise tabii gıda hükmündedir. İlacı doktor tespit etmelidir, ancak tabii gıdasını almakta herkes serbesttir. Bu zikirler her mezhep ve meşrebin ortak amelidir, herkes yapabilir. Bu dua ve zikirler dille kendi duyacağı bir sesle yapılır.


Her İş, Dua ve Zikir Fırsatıdır
Dinimizde günlük hayatımızdaki her işle ilgili bir zikir çeşidi öğretilmiştir. İslâm aleminde bu zikir ve duaları toplayan müstakil eserler yazılmıştır. İmam Nevevî Rh.A.’in “el-Ezkâr” isimli eseriyle, İbnu’s-Sinni Rh.A.’in “Kitabu Ameli’l-Yevm ve’l-Leyl” adlı eseri bunların en meşhur olanlarıdır. Ayrıca bütün hadis kitaplarında günlük amellerle ilgili bu dua ve zikirleri içeren bölümler mevcuttur. Biz bunlar içinden bir seçme yaparak günlük olarak en fazla karşılaştığımız iş veya olaylarla ilgili zikirleri ve duaları vermeye çalışacağız. Ezberlenmesi kolay olsun diye mümkün olduğu kadar kısa olanlarını tercih edeceğiz. Bunların hepsi Allah’ın habibi Hz. Muhammed A.S. Efendimiz tarafından bize tavsiye edilmiş zikir ve dualardır. Her birisinin ayrı bir faydası ve fazileti vardır.
Her okuyucunun faydalanabilmesi için, biz burada sadece Türkçe okunuşunu yazmayı tercih ediyoruz. Bu zikirler namaz içinde okunmadığı için, Türkçedeki harflerin farklılığından kaynaklanan bazı noksanlıkların fazla bir zararı olmaz. Ancak isteyenler ismi geçen kitaplara bakarak bu zikirleri Arapça metninden öğrenebilirler. Özellikle el-Ezkâr, et-Tac ve Riyazü’s-Salihin tercümelerinden faydalanılabilir.
Görüleceği üzere dua ve zikirler çoktur. Hepsinin ortak manası kulun acizliğini anlayıp Allah’a sığınmasıdır. İnsan Yüce Rabbi’ne her dilde dua edebilir. Her kalp istediği gibi ilâhî huzura derdini açabilir. Bunun yolu açıktır. Ancak Kur’an ve hadiste öğretilen dualar ve zikirler tercih edilmelidir. Bunlar ihlâsla söylendiğinde ilâhî huzurda daha çabuk kabul görür. Arapça duaların Türkçe mealleri ile de dua edilebilir.
Mümin için en kısa zikir “bismillah”, en özlü dua “elhamdülillah”dır. Yapılması mubah ve hayırlı olan her işin başında bismillah denir. Ulaşılan her nimet ve başarının sonunda da elhamdülillah söylenir. Zor bir işe girerken “lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah”, bir sıkıntıya düşünce “hasbiyellah”, bir kusur işledikten sonra “estağfirullah” zikirleri erkek-kadın hiçbir müminin dilinden düşürmeyeceği zikirlerdir. En zor durumda dahi bunları terk etmemeli, aksine daha sıkı sarılmalıdır.
Besmelesiz işten hayır gelmez, şükredilmeyen nimet ne kadar çok olsa da yüz güldürmez. Yüce Allah’ı sevenler ise O’nun zikrinden usanmaz.


Ev İçinde Yapılacak Zikirler ve Dualar
Uykuya yatarken
Mümkünse yüz kıbleye doğru gelecek şekilde sağ tarafa yatılır. Şu dualar okunur:
Bismikellahümme emûtu ve ehyâ.
(Allahım! Senin isminle ölür ve dirilirim.)
Rabbi gınî azâbeke yevme teb’asü ibâdek.
(Rabbim! Kullarını dirilttiğin günde beni azabından koru.)
İbadete mani halleri olmayanlar, abdestsiz olsalar bile yatarken birer defa Fatiha, Ayate’l-Kürsi, Kâfirun suresini, ayrıca üçer defa İhlâs, Felâk ve Nas surelerini okuyabilirler. Bunları okumak sünnettir ve kötü ölüm dahil o gece başa gelebilecek bir çok felaket için bir emniyettir. Uykusunda korkan veya başka bir korku sebebiyle uyuyamayan kimselerin Kureyş Suresi’ni okuması, korku ve endişesini giderir.
Cin, şeytan, karanlık, yalnızlık gibi her türlü korku için okunacak çok etkili dualardan biri de şudur:
Eûzü bi kelimâtillahi’t-tâmmeti min gadabihî ve ikâbihî ve min şerri ibâdihî ve min hemezâti’ş-şeyâtîni ve en yehdurûn.
(Allah’ın gazabından, azabından, kullarının kötülüğünden, şeytanların vesveselerinden ve bana yakın olup zarar vermelerinden, Allah’ın mübarek ve mükemmel kelimelerine sığınırım.)
Uyanınca
Elhamdü lillâhillezî ehyânâ ba’de mâ emâtenâ ve ileyhi’n-nuşûr.
(Bizi uykuyla bir nevi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamd olsun. Sonuçta dönüşümüz O’nadır.)
Tuvalete girerken
Allahümme innî eûzü bike mine’l-hubsi ve’l-habâis mine’ş-şeytan ve cünûdih.
(Allahım! Pis olan şeylerden ve kötü varlıklardan, şeytan ve askerlerinden sana sığınırım.)
Bu dua tuvaletin kapısının dışında yapılır. Dua bitince önce sol ayakla içeri girilir.
Tuvaletten çıkınca
Elhamdü lillâhillezî ezhebe annî mâ yü’zinî ve ebkâ mâ yenfeunî. Gufrânek.
(Bana eziyet ve zarar veren şeyleri benden giderip faydalı gıdaları içimde bırakan Allah’a hamd olsun. Ey Rabbim, beni affet.)
Tuvaletten önce sağ ayakla çıkılır.
Bir şey yer veya içerken
Bismillahirrahmanirrahim.
(Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle başlarım.)
Rahman, Yüce Allah’ın bir sıfatıdır. Tecellisi bütün varlıkları kapsar. Dünyada yarattığı bütün varlıklara acıyan, nimet ve rızık veren, onları koruyan manasındadır.
Rahim, tecellisi özel bir sıfattır. Sevdiklerine özel nimetler veren, ahirette müminlere acıyan, onları azaptan koruyan, çok şefkatli ve çok merhametli olan manasındadır.
Yeme ve içmeden sonra
Elhamdü lillâhillezî etamenâ ve sekânâ ve-cealenâ mine’l-müslimîn.
(Bize nimetlerini yediren, içiren ve bizi müslümanlardan yapan Allah’a hamd olsun.)
Abdestten sonra
Eşhedü enlâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve-rasulüh. Allahümme’calnî mine’t-tevvâbîn ve’calnî mine’l-mütetahhirîn.
(Şahitlik ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Yine şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve peygamberidir. Allahım! Beni çokça tevbe edenlerden ve güzelce temizlenenlerden eyle.)
Yeni alınan bir elbiseyi giyerken
Elhamdü lillâhillezî kesânî hâze’s-sevbe ve rezakanîhi min gayri havlin minnî velâ kuvvetin.
(Esasen benim hiçbir kuvvet ve desteğim olmadan bu elbiseyi bana giydiren ve onu bana nasip eden Allah’a hamd olsun.)
Evden çıkıp işe veya bir yere giderken
Bismillâhi âmentü billahi ve tesamtü billâhi tevekkeltü alellah. Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh.
(Allah’ın ismiyle çıkarım. Ben Allah’a iman ettim, O’na dayandım, işlerimin sonunu O’na havale ettim. Allah’tan başka hiçbir gerçek kuvvet sahibi yoktur.)
Eve girerken
Allahümme innî es’elüke hayre’l-mevlici ve hayre’l-mahrec. Bismillâhi velecnâ ve bismillâhi haracnâ ve alellahi rabbinâ tevekkelnâ.
(Allahım! Senden hayırlı bir giriş ve hayırlı bir çıkış isterim. Biz Allah’ın ismiyle girer, Allah’ın ismiyle çıkarız. Her işimizde Rabbimiz Allah’a güvenir dayanırız.)
Eve girince, çocuk da olsa evdekilere selam verilir. Eğer evde hiç kimse yoksa, meleklerin varlığı düşünülerek şu şekilde selam verilir:
Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhi’s-sâlihîn.
(Bize ve Allah’ın salih kullarına selam olsun.)


Ev Dışındaki Zikir ve Dualar
Camiye girerken
Bismillah. Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed. Allahümmeğfirlî veftah li ebvâbe rahmetik.
(Allah’ın ismiyle girerim. Allahım! Efendimiz Muhammed’e salat ve selam et. Allahım beni affet. Benim için rahmet kapılarını aç.)
Camiden çıkarken
Bismillah. Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed. Allahümmeğfirlî veftah li ebvâbe fadlik.
(Allah’ın ismiyle çıkarım. Allahım! Efendimiz Muhammed’e salat ve selam et. Allahım beni affet. Benim için ihsan ve lütuf kapılarını aç.)
Ezandan sonra
Allahümme rabbenâ ve rabbe hâzihi’d-daveti’t-tâmmeti ve’s-salâti’l-kâime. Âti seyyidenâ Muhammedeni’l-vesilete ve’l-fadîle. Veb’ashü makâmen mahmuden ellezî vaadteh. İnneke lâ tuhlifü’l-mîâd.
(Ey Rabbimiz! Ey şu okunan davetin ve kılınan namazın Rabbi Allahım! Efendimiz Muhammed’e ahirette vesileyi ve büyük fazileti ver. O’nu kendisine vaadettiğin Makam-ı Mahmud’a yükselt. Hiç şüphesiz sen verdiğin sözden dönmezsin.)
Bir ölüm haberi duyunca
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.
(Bizler Allah içiniz ve şüphesiz O’na döneceğiz.)
Bir işe başlarken
Bismillah. Rabbi yessir velâ tuassir. Rabbi temmim bi’l-hayr.
(Allah’ın adıyla başlarım. Rabbim, bu işi bana kolaylaştır, zorlaştırma. Rabbim, bu işi hayırla tamamlamayı nasip et.)
Bir araca binerken
Elhamdülillah. Sübhânellezî sahhara lenâ hazâ ve mâ künnâ lehû mukrinîn. Ve innâ ilâ Rabbinâ lemünkalibûn.
(Allah’a hamd olsun. Bu vasıtayı bizim emrimize veren Allah’ı tesbih eder, yüceltirim. O bunu yaratmasa biz ona sahip olamazdık. Şüphesiz bizler Rabbimiz’e döneceğiz.)
Çarşı ve pazarda
Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh. Lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yumîtu ve hüve hayyün lâ yemût. Bi yedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr.
(Allah’tan başka ilâh yoktur, O tektir, ortağı yoktur. Bütün mülk O’nundur, bütün hamdler O’na layıktır. O öldürür ve diriltir, O diridir, hiç ölmez. İyilikler O’nun elindedir, O’nun her şeye gücü yeter.)
Ağır ve amansız bir hastalığa yakalanınca
Allahümme ahyinî mâ kâneti’l-hayâtü hayran lî. Ve teveffenî izâ kâneti’l-vefâtü hayran lî.
(Allahım! Hayatta kalmak benim için daha hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Ölüm benim için daha hayırlı olduğu zaman ise canımı al!)
Yıldırım veya deprem anında
Allahümme lâ tektülnâ bi gadabike velâ tühliknâ bi azâbike ve âfinâ kable zâlik.
(Allahım, bizi gazabınla öldürme. Azabınla helâk etme! Bunlardan önce bize afiyet ver.)
Borç sıkıntısına veya ruhi bunalıma düşünce
Allahümme innî eûzü bike mine’l-hemmi ve’l-hazeni ve eûzü bike mine’l-aczi ve’l-keseli ve eûzü bike mine’l-cübni ve’l-buhli ve eûzü bike min galebeti’t-deyni ve kahri’r-ricâl.
(Allahım! Derin üzüntü ve kederden, acizlik ve tembellikten, korkaklık ve cimrilikten, ağır borç içinde ve insanların kahrı altında ezilmekten sana sığınırım.)


















Alıntı...

nurşen35 16 Ağustos 2015 03:21

Cevap: Sözlerin En Güzeli ZİKİR..
 
Allah’ım! İçinde Senin zikrin bulunmayan kalp, ne kadar yalnızdır! İçinde Senin korkun bulunmayan kalp, ne kadar haraptır! İçinde Senin sevgin bulunmayan kalp ne kadar da mutsuzdur!

nurşen35 17 Ağustos 2015 02:19

Cevap: Sözlerin En Güzeli ZİKİR..
 
Hayde zikre yanar bağrım
Bu der Rabbimi ararım
Budur benim son kararım
Vakit zikretme vaktidir


Dilden aldım kalbe vurdum
Nefsimizi zikirle yoğurdum
İsminle huzuru buldum
Vakit zikretme vaktidir




Alıntı...

nurşen35 18 Aralık 2015 10:25

Cevap: Sözlerin En Güzeli ZİKİR..
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


SAAT: 16:31

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306