Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   İZMİR İlitam (https://www.forum.medineweb.net/803-izmir-ilitam)
-   -   Ana Konularıyla Kuran [Ünit 07 Ders Özeti] (Dokuz Eylül) (https://www.forum.medineweb.net/izmir-ilitam/27895-ana-konulariyla-kuran-unit-07-ders-ozeti-dokuz-eylul.html)

enderhafızım 24 Aralık 2013 15:29

Ana Konularıyla Kuran [Ünit 07 Ders Özeti] (Dokuz Eylül)
 
7. ÜNİTE / KUR’ÂN-I KERİM’DE İNSAN

Fiziki Yapısı Ve ALLAH’ın Vekili (Halifesi) Olarak İnsan

Kur'an, insanın yaratılışını, onun hayatının ifade ettiği anlam ve önemi, kendi öz benliğini anlamada ve geliştirmedeki gücünü veya güçsüzlüğünü, inancını veya
inançsızlığını, yükselişini veya düşüşünü, aklını kullandığında neler yapabileceğini ve aklını kullanmadığında bir pislik içinde bocalayacağını en veciz bir şekilde dile
getirir.
insanın dünyada iyi bir varlık olabilmesi onun mücadelesine bağlıdır. Zira ALLAH ona hem ―takva‖ yani iyilik yapma bilinci ve hem de ―fucur‖unu yani günah
işleme kabiliyetini vermiştir.

Psikolojik Yönü

Kur‘an-ı Kerim‘de insanın psikolojik yönüne de dikkat çekilmektedir. Burada çok önemli şu hususlara dikkat çekmek istiyoruz:
insan sıkıntı halindeyken başka, genişliğe çıkınca da daha başka bir tutum içinde olduğu vurgulanarak bu durum eleştirilir ve yerilir
insanın böbürlenmesine ve şımarıklığına dikkat çekilir
Onun nankör olduğu vurgulanır
Onun daima farklı biri olduğu, başkalarını küçümseme gibi hoş olmayan bir yapıya sahip bir kişiliğinin bulunduğu da unutulmamalıdır.
inanan insan (Mümin-Müslüman)
insan için ―kendini unutturup ALLAH‘la bağını koparması kolay kabul edilebilecek hususlardan değildir: Bu "kendini unutma", farklı insanlarda farklı şekil ve
derecelerde ortaya çıkabilir:
1. Bazıları sahte bir güvenlik duygusuna kapılır ve "insan kendi kendine yeter" derler. Bazen bu anlayışta o kadar ileri giderler ki, Kur‘an‘ın ifadesiyle, "kendi heva
ve heveslerini 'Rabb' yerine koyarlar (Furkan 25/43), yani kendilerini tanrılaştırır ve öteki insanlara - tıpkı Firavun'un yaptığı gibi - "ben sizin rabbiniz değil miyim?"
(Nazi'at 79/24) derler.
2. Bazıları da ALLAH'ı unutur (inkâr eder) ama inanma ihtiyacını başka yönlere çevirir, başka varlıkları rabb saymaya başlarlar. Başka insanları tanrılaştırma yoluna
giderler.
3. inançsızlık bazen da derin bir kötümserliğe yol açabilir. Bu duruma düşenler, ne kendi hayatlarına, ne de bütünüyle hayata doğru dürüst bir anlam verebilirler.
Sürekli olarak bir boşluk içerinde kendilerini hissederler.
4. Bazen de insan kendini farklı biçimlerde sunar. Her boyaya girebilen bir yapının kendini kurtaracağını zanneder. inananlarla inanmış gibi, inanmayanlarla da
―alçakların inandığı gibi mi inanacağım‖ (Bakara 2/13) diyerek güya kendince inananlarla alay ettiğini söyleyerek kendini aldatır.
Kur‘an inanan insanlardan şunları istemektedir:
ALLAH‘a inanmak
Ahirete inanmak
Bu inançlar doğrultusunda yararlı iş yani Kur‘an‘ın ifadesiyle Salih amel işlemek
İşte bu üç temel esastan herhangi birinin içini insan başka şeylerle doldurursa o zaman o, Kur‘an‘a göre yaşantısını ayarlamamış olur. Kur‘an‘da insanı imana
götüren üç ana yol zikredilmektedir: insanın iç dünyası, dış dünya ve insanoğlunun geçirmiş olduğu tarihi tecrübe

Bilen Varlık Olarak insan

Kur‘an‘da insanla ilgili olarak akıl zikredilmektedir. ALLAH, insana her şeyin ismini öğretmiş, icad etme kabiliyeti vermiş, onu terbiye etmiş ve Yüce Yaratıcısının
adıyla ―oku‖masını emretmiştir. insanın kendisine özgü bir varlık olması, onun düşünen ve bilen bir varlık olmasından ileri gelmektedir. insan ancak bu özelliği
sayesinde kendi varlığını, kendisiyle çevresi arasındaki ilişkinin mahiyetini ve Yaratıcısı arasındaki kutsal bağı kavrayabilmektedir.
Kur'an‘ın ışığında bakıldığında, bilginin bazı büyük işlevlerini şöyle sıralamak mümkündür:
Bilgi, öncelikle insanın iç ve dış dünyasını aydınlatır ve onu değerli bir varlık haline getirir.
Bilginin ikinci fonksiyonu, insanla beşerî ve tabiî çevreleri arasında makul ve verimli ilişkilerin kurulmasıyla ilgilidir. Kur'an, toplum hayatının bilgi ekseni etrafında
örülmesinde ısrar eder.
Kur'ana göre, bilginin üçüncü işlevî ise, insanı bir yaratıcının var olduğu inancına götürmektir.
Kur'an, her konuda düşünmemizi ister. Kendisi üzerinde düşünmemizi de arzu eder
Bilgi ALLAH‘ın insandan istediği yararlı iş yapma konusunda da son derece önem arzetmektedir. Zira bilgili bir insan ne yaptığını ve nasıl yapması gerektiğini bilgi
sayesinde daha da artırır.
Varlık aleminde insanı üstün kılan en önemli nokta onun akıl sahibi olmasıdır. Kur‘an‘da aklın kullanılmasından bahsedilirken, taakkul (anlayış, kavrama), tezekkür
(hatırlama), tefekkür ve tedebbür (düşünme) ifadeleri yer almaktadır ki, bunlar, aklın verilerindendir. Zira ALLAH Kur‘an‘da bizzat aklı zikretmez. Ama onun verileri
olan düşünme, tefekkür etme ve benzeri hususları zikreder.
Akılla ilintili olarak aslında insanın iki önemli yönüne de dikkat çekmek gerekir: Bunlar ruh ve nefsdir. Nefse, bir şeyin hakikati, ruh manası verildiği gibi can, bellek anlamı da verilmektedir.
şu halde insanı nefs, akıl ve ruh üçgeninde düşünmek gerekir. Kur‘an‘da nefs kelimesinin insanla ilişkili bölümlerinde birer terkip şeklinde olması dikkat
çekmektedir. Zira nefs-i emmare, nefs-i levvame, nefs-i raziye, nefs-i merdıye, nefs-i mutmainne, nefs-i mülheme ve nefs-i zekiye diye sınıflayabileceğimiz kısımlarından bahsedilmektedir

insanın Sorumluluğu

Abdullah Draz, insanın sorumlu tutulabilmesi için:
1. imkanlarla donatılması,
2. Önünde değişik yolların bulunması,
3. Rahatlıkla ve kolayca düşünme ve araştırma yeteneğine sahip olması,
4. Mukayese ve muvazene kabiliyetinin mevcut olması,
5. Gerçek anlamda hürriyetinin bulunması,
6. Yapmak istediğini yapabilecek kudrete sahip olması gerektiğini dile getirmektedir
Sorumluluk genel olarak "bir işin sorumluluğunu üslenmeye çağrılmış kişinin niteliği veya durumu" diye tanımlanır. Bunun yanında, etimolojik olarak, bir
mecburiyetten doğan sorumluluk, mükellefiyetin özel bir türü, sorumlu olmak, bir şeyden veya birinden sorumlu olmak şeklinde de ifade edilir. Mesuliyet veya
sorumluluk Fransızca'da responsabilité kelimesi ile karşılanmaktadır
Ahlaki sorumluluk, "akıl sahiplerinin azim ve kasd ile yaptıkları fiilden doğan sorumluluktur diye tanımlandığı gibi, "ihtiyari fiillerin hesabını vermek ve bu fiillerin
mahiyetlerine göre mükafaat veya mücazat görmek halidir" diye de tarif edilmektedir.
Kişinin sorumlu tutulabilmesi için de yukarıda değindiğimiz şartları temel olarak ikiye indirgememiz mümkündür: Akıl ve hürriyettir.

Ahlaklı insan

Lokman sûresinin 17. ayetini, şöyle yorumlamak mümkündür: Sen nefsini, ALLAH'a ibadetle olgunlaştırdığın zaman, başkasının olgunlaşmasına bak. Zira,
peygamberlerin meşguliyeti ve onların alimleri mirasçı bırakmaları, önce kendi nefislerini tam olgunlaştırmalarına sonra başkalarını da olgunlaştırmaya
çalışmalarına delalet eder. Kısaca diyebiliriz ki, bu ayet (Lokman, 31/17) önemli iki noktaya işaret etmektedir:
1) insanın kendi nefsini eğitmesine yönelik tavsiye ki, bu namazdır.
2) insanın toplum içindeki yönüne yönelik tavsiye ki, bu da iyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamaktır.

Sosyal Bir Varlık Olarak insan

Burada kısaca Kur‘an‘nın şura ve istişare kavramlarını nasıl sunduğunu ele almak istiyoruz. Arapça olan bu kelime bir şeye işaret etmek demektir. Kur‘an-ı
Kerim‘de bu kavramı içeren üç ayet vardır: ―Size verilen herhangi bir şey, sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. ALLAH katında olan, inanıp Rablerine güvenen,
büyük günahlardan ve hayasızlıktan çekinen, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha
süreklidir. Onların işleri aralarında şura iledir. Kendilerine verdi-ğimiz rızıktan da sarfederler‖ (şura 42/36-38).
Bu ayette altı çizilmesi gereken hususları şöyle sıralamak mümkündür.
1. O günün zor şartlarında müminlerin birbirleri ile kenetlenmelerinin,
2. Her şart ve durumda ALLAH‘a olan güvenlerinin sarsılmamasının,
3. Ağır şartlarda bile insanları affetme ve bağışlama özelliğinin yitirilmemesinin,
4. işlerini mutlaka bir danışma ve dayanışma içinde halletme yoluna gidilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır.
5. Ayrıca unutmamak gerekir ki, meşveret veya şûra yolu ile meselelere çözüm üretmek veya çözmek her zaman doğru karar vermeye daha yakındır.
6. Olaylarla ilgili olarak görüşlerine başvurulan insanların da hür, serbest olmalarını sağlamak gerekir.
7. şura çok dar anlamda kendi aralarında meseleleri istişare etmenin gerekliliğini, geniş anlamda da toplum ve devletin tüm işlerini, problemlerinin çözümü ile
ilgili hususları içermektedir.
8. şûra toplumda hayati bir öneme haiz olup, islam cemaatinin alâmetifarikasıdır.
Özgürlüklerin de sınırsız olmadığını bilmek gerekir. Ama insan nedense özgürlüğünü kötüye kullanmaktadır. Bunun pek çok sebepleri olabilir. Bunlar içerisinde
Kur‘an‘ın işaret ettiği en önemlileri şunlardır: Cahillik, bile bile kötülük yapma, başkasına uyma ve arzularına esir olma, irade zayıflığı ve kötülüğe yönelme,
gelenek-görenek ve taklitçilik.

ALLAH ile insan Arasındaki ilişki

ALLAH ile insan arasında elbette her yönden ilişki kurmak mümkündür. Bir kere ALLAH insan vahyetmiş ve bu sayede peygamberler göndermiştir. Bu münasebette
iki türlü iletişim ve ilgi vardır. Vahiyde konuşan ALLAH‘tır. Dinleyen ve gereğini yerine getirecek olan da insandır. Bir de Kur‘an‘ın değişik ayetlerinde ifade edildiği
gibi insanın dua etmesi, yaratanından bazı isteklerde bulunması gerekir
ALLAH ile insanlar arasında ilişkiyi izutsu şöyle açıklamaktadır: ALLAH ile insanlar arasında dört çeşit münasebet cereyan etmektedir.
1- Ontolojik münasebet: En yüksek kemal sahibi ALLAH ile varlığını ALLAH'a borçlu, varlık dünyasının temsilcisi insan arasındaki ontolojik münasebet. Daha teknik
terimle insan ile ALLAH arasındaki Yaratan-yaratılan münasebeti söz konuısudur.
2- Haberleşme münasebeti: Burada ALLAH ile insan birbiriyle yakın karşılıklı münasebete getirilmiştir. Tabii bu yüksek haberleşmede inisiyatif ALLAH'tadır, O
konuşur. Haberleşmenin iki yolu birbirinden ayırt edilmelidir: 1) Sözlü haberleşme, 2) Sözsüz haberleşme. Sözlü haberleşme yukarıdan aşağı doğru olursa dar ve
teknik anlamıyla vahydir. Aşağıdan yukarı doğru olursa du'â'dır. Sözlü haberleşme de yukarıdan aşağıya doğru ise ALLAH'ın, âyetler göndermesidir. Aşağıdan yukarı
doğru ise namaz veya genellikle ibadet şeklinde cereyan eder.
3- Rab-kul münasebeti: Bu münasebet, ALLAH tarafından kendisinin, rab olması dolayısıyla izzet, celâl, kudret vs. sahibi olmasını gerektirir; insan tarafında da onun
kul olması dolayısıyla mütevazı, itaatkâr ve kuldan istenen diğer özelliklere sahip olmasını gerektirir. insanın bu özelliği, cahiliye devrinin insan telâkkisine
aykırıdır. Çünkü onlara göre insan, kibirli, gururlu, kendi başına buyruk bir özelliğe sahibolmalıdır.
4- Ahlâkî münasebet: Bu münasebet, ALLAH'ın, birbirinden çok farklı iki cephesine dayanır. ALLAH bir yandan iyilik, merhamet, şefkat, af ve ihsan sahibi; diğer
yandan da gazab, şiddet, adalet sahibidir. Aynı şekilde insanda da böyle zıt sıfatlar vardır. insan bir yandan şükür ve takva sahibidir. Diğer yandan nakörlük ve
imansızlık ile kendini hissettirmektedir.

İnsan ve Değişim

önce kısaca değişim kelimesi üzerinde durmak istiyorum. Bu kavram Arapça‘da daha ziyade tagayyür, tebeddül ve inkılâp kelimeleri ile geçer. Değişim genel
olarak ―hoşnut olunmayan bir durumdan daha iyi bir duruma geçiş‖ diye tanımlanabilir. Batı dillerinden özellikle Fransızcada changement ve modificatıon
kelimeleri ile değişim kelimesi verilir.
Kur‘an‘a değişimle ilgili olarak üç noktadan bakabiliriz. Bunlar:
1. Kur‘an indiği dönemde Arap cahiliye toplumunda nasıl bir değişiklik ve dolayısıyla gelişme meydana getirmiştir.
2. insanların kendi nefislerini değiştirmedikçe ALLAH‘ın bir toplumu değiştirmeyeceği genel yasası (sünnetullah)
3. Değişme ve gelişme ile ilgili örnekler sunması ve bunların önündeki engellere dikkat çekmesi.
şimdi öncelikle ilk ikisini doğrudan, üçüncüyü de aralara serpiştirerek bunları sırayla Kur‘an bağlamında ele almak istiyoruz.
1. Cahiliye Toplumunun Değişmesi: Kur‘an indiği dönemde Arap cahiliye toplumunda nasıl bir değişiklik ve dolayısıyla gelişme meydana getirmiştir. Hz.
Muhammed‘in, yaşadığı ve Kur'an'ı tebliğ ettiği dönemde insanları fikren ve ilmen geliştirdiği, vefatından sonra devleti idare edecek ve devlet başkanlığı yapacak
çapta bütün dünyayı hayrette bırakacak şekilde, geride yüzlerce insan bıraktığını unutmamak gerekir.
Burada şunu belirtmemiz gerekir. Acaba Kur‘an o günkü toplumda fikren neyi değiştirmiş ve onların gelişmelerini nasıl sağlamıştır. Buna kısa ve kesin olarak şu
cevap verilebilir: ALLAH anlayışını değiştirmiş ve ahiret fikrini kabul ettirmiştir. Bu anlayış cahiliye insanının, insan ve dünya fikrini ve bakışını alt-üst etmiştir. Zira
Cahiliye insanının anlayışına göre ahiret yoktur ama ALLAH vardır. Fakat bu ALLAH diğer ilahlardan herhangi birisi gibidir. Yani kendi kendisi ile meşguldür ve hele
insanlara ve bu dünyaya hiç mi hiç karışmamaktadır. Dolayısıyla bizi sorumlu tutmamaktadır. Böylece yapılan her kötülüğün yanına kalacak anlayışı toplumda
hâkim duruma gelmiştir. Ama Kur‘an öncelikle toplumda yer etmiş olan bu fikri temelinden değiştirmeye başladı. Bununla birlikte Ahiret inancını vurguladı ve
böylece dünyada yapılan en küçük iyilik ve kötülüğün karşılığını insanın göreceğini açıkça belirtti.Cahiliyye taassubu yerine islam‘ı yerleştirmeyi hedeflemiştir.Kız
çocuklarına ve kadınlara bakıştaki durumlarını değiştirmiştir.Okuma-yazma konusuna son derece önem vermiş ve ilk emir olarak da ―oku‖ demiştir. işte bütün
bu değişme ve gelişmelere izutsu‘nun ifadesiyle ―ahlakî ve dinî inkılap‖ diyebiliriz.
2. insanın Kendini Değiştirmesi:Burada Kur‘an‘ın üzerinde durduğu ikinci noktaya yani ―insanların kendi nefislerini değiştirmedikçe ALLAH‘ın bir toplumu değiştirmeyeceği genel yasası (sünnetullah)‖ na bir göz atmak istiyoruz.
Kur‘an toplumlarla ilgili olarak genel yasalar koymaktadır. Bu yasalara ―sünnetullah‖ diyebiliriz. Bu yasalarda yani sünnetullahta ALLAH‘ın hiçbir değişiklik yapmayacağı ve O‘nun adeta bu değişikliği insanlara bıraktığı, şayet insanlar bu noktada bir gayret içerisinde olurlarsa onlara yardım edeceğini söyleyebiliriz.
Sünnetullah‘ın değişmeyeceği fikri ayetlerde de belirtilmektedir
Ayette değişme ve gelişme fertten başlatılmaktadır. Sonra da toplumda değişimden söz edilmektedir. Ama toplumdaki değişikliği oluşturabilmek için de
―toplum mühendisleri‖ ne ihtiyaç vardır. Çünkü ―Toplumun ve ilişkiler ağının sağlamlığını sınamak yine topluma ait yasaları bilen kimse için mümkündür.
Kur‘an bağlamında değişim ve gelişimi engelleyen faktörlere gelince Bunlar:
1. Mal-mülkün ve gücün elden gideceği endişesi,
2. Ataların yolunu körü körüne takip etme,
3. Bilimden ve bilimsellikten uzaklaşılması,
4. Eleştiri kültürünün gelişmemesi ve dolayısıyla hemen her alanda körü körüne taklit etme alışkanlığının yaygınlaşması.
5. Toplumdaki zıtlaşmalar ve bundan dolayı sağlıklı düşünememe. insanların birbirlerini dinlememe ve anlamama noktasında direnme.
6. ALLAH her topluma çeşitli nimetler vermiştir. Bu toplumların ellerinde bulunan bu nimetleri yeterince değerlendirme noktasında hata etmeleri ve bu
hatalarında ısrar etmeleri.
7. Hürriyetin özellikle fikri alanda yetersiz ve hatta kimi zaman da çok kısıtlı olmasından dolayı fikirlerin açıkça söylenmemesi ve belki çok önemli ipuçlarının
kaybolup gitmesi,
8. Kişilerin ihtiraslarından dolayı toplumu doğru şekillendirememe, kendi arzu ve istekleri doğrultusunda çoğu zaman yanlış yönlendirilmesidir.



------------------------------



S-1-KUR‘AN‘A GÖRE VARLIKLAR İÇERİSİNDE EN GÜZEL BİR BİÇİMDE YARATILAN KİMDİR?
C-insan

S-2-İNSANOĞLU DEĞERİNİ KORUYAMAMASI HALİNDE NEREYE GÖNDERİLECEKTİR?
C-esfele safiline (aşağıların en aşağısı (Tin 95/5) gönderilecektir

S-3-KUR‘AN İNANAN İNSANLARDAN NE İSTEMEKTEDİR?
C-1. ALLAH‘a inanmak 2. Ahrete inanmak ve 3. Bu inançlar doğrultusunda yararlı iş yani Kur‘an‘ın ifadesiyle Salih amel işlemektir.

S-4-KUR‘AN‘DA İNSANI İMANA GÖTÜREN ÜÇ ANA YOL ZİKREDİLMEKTEDİR BUNLAR NELERDİR?
C-insanın iç dünyası, dış dünya ve insanoğlunun geçirmiş olduğu tarihi tecrübe.

S-5-KUR'AN‘IN IŞIĞINDA BAKILDIĞINDA, BİLGİNİN BÜYÜK İŞLEVLERİ NELERDİR?
1) Bilgi, öncelikle insanın iç ve dış dünyasını aydınlatır ve onu değerli bir varlık haline getirir.
2) Bilginin ikinci fonksiyonu, insanla beşerî ve tabiî çevreleri arasında makul ve verimli ilişkilerin kurulmasıyla ilgilidir. Kur'an, toplum hayatının bilgi ekseni
etrafında örülmesinde ısrar eder.
3) Kur'ana göre, bilginin üçüncü işlevî ise, insanı bir yaratıcının var olduğu inancına götürmektir.
4) Kur'an, her konuda düşünmemizi ister. Kendisi üzerinde düşünmemizi de arzu eder
5) Bilgi ALLAH‘ın insandan istediği yararlı iş yapma konusunda da son derece önem arzetmektedir. Zira bilgili bir insan ne yaptığını ve nasıl yapması gerektiğini bilgi
sayesinde daha da artırır.

S-6-VARLIK ALEMİNDE İNSANI ÜSTÜN KILAN EN ÖNEMLİ ÖZELLİK NEDİR?
C- akıl

S-7-İNSANIN SORUMLU TUTULABİLMESİ İÇİN HANGİ ŞARTLAR GEREKLİDİR?
C- 1. imkanlarla donatılması,
2. Önünde değişik yolların bulunması,
3. Rahatlıkla ve kolayca düşünme ve araştırma yeteneğine sahip olması,
4. Mukayese ve muvazene kabiliyetinin mevcut olması,
5. Gerçek anlamda hürriyetinin bulunması,
6. Yapmak istediğini yapabilecek kudrete sahip olması gerektiğini dile getirmektedir

S-8-İZUTSU YA GÖRE ALLAH İLE İNSANLAR ARASINDA DÖRT ÇEŞİT MÜNASEBET CEREYAN ETMEKTEDİR. BUNLAR NELERDİR?
C- 1- Ontolojik münasebet 2- Haberleşme münasebeti 3- Rab-kul münasebeti 4- Ahlâkî münasebet

S-9- DEĞİŞİMİ VURGULAYAN KAVRAMLAR NELERDİR?
C- Teğayyür, İnkilap, Tebeddül, modificatıon, changement

S-10- KUR‘AN BAĞLAMINDA DEĞİŞİM VE GELİŞİMİ ENGELLEYEN FAKTÖRLER NELERDİR?
C-1. Mal-mülkün ve gücün elden gideceği endişesi
2. Ataların yolunu körü körüne takip etme,
3. Bilimden ve bilimsellikten uzaklaşılması,
4. Eleştiri kültürünün gelişmemesi ve dolayısıyla hemen her alanda körü körüne taklit etme alışkanlığının yaygınlaşması.
5. Toplumdaki zıtlaşmalar ve bundan dolayı sağlıklı düşünememe. insanların birbirlerini dinlememe ve anlamama noktasında direnme.
6. ALLAH her topluma çeşitli nimetler vermiştir. Bu toplumların ellerinde bulunan bu nimetleri yeterince değerlendirme noktasında hata etmeleri ve bu
hatalarında ısrar etmeleri.
7. Hürriyetin özellikle fikri alanda yetersiz ve hatta kimi zaman da çok kısıtlı olmasından dolayı fikirlerin açıkça söylenmemesi ve belki çok önemli ipuçlarının
kaybolup gitmesi,
8. Kişilerin ihtiraslarından dolayı toplumu doğru şekillendirememe, kendi arzu ve istekleri doğrultusunda çoğu zaman yanlış yönlendirilmesidir


SAAT: 04:16

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306