Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Sağlık-Yaşam/ Beslenme-Spor-Diyet > Kişisel Gelişim ve Psikoloji

Konu Kimliği: Konu Sahibi Seleme,Açılış Tarihi:  06 Mart 2008 (02:20), Konuya Son Cevap : 13Haziran 2014 (04:29). Konuya 34 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı1Kez Beğenildi
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 13 Şubat 2013, 12:11   Mesaj No:31
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
Nesli_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Nesli_Nur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 20510
Üyelik T.: 01 Ekim 2012
Arkadaşları:24
Cinsiyet:
Mesaj: 1.012
Konular: 166
Beğenildi:76
Beğendi:1
Takdirleri:187
Takdir Et:
Standart Başörtüsü ile ilgili nefis bir yazı !!!

Başörtüsü ile ilgili nefis bir yazı!

Başını örtenler:

Eğer inanmadan örtünüyorsanız, başörtüsünü çıkarınız.
...

Eğer siyasi simge olarak örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer mahalle baskısı ile örtüyorsanız çıkarınız.

Eğer babanızın baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer kocanızın baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer ağabeyinizin baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer yaşadığınız ortamda prim yaptığı için örtüyorsanız, başörtünüzü çıkarınız.

Eğer gelenek olduğu için örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer sizi güzelleştirdiği için başınızı örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer Allah için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz.

Eğer inandığınız için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz.

Eğer dini gereklilik için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz devam ediniz. Ancak artık özgür olmadığınızı unutmayın. Başörtüsü ile sakız çiğneyerek dolaşamazsınız. Karşı cinsle sarmaş dolaş olamazsınız. Artık temsil ettiğiniz bazı değerlerin var olduğunu unutmayınız.

Eğer inandığınız için örtünüyorsanız içini doldurunuz. Dürüstlüğünüz, çalışkanlığınız, hoşgörünüzle örnek olurken; ahlakî anlayışınız, oturup kalkışınızda da daha dikkatli olmalısınız.

Çünkü başörtüsü sizin için hem bir hak hem bir değerdir.

Haktır; çünkü sonradan çıkarılmış bir kavram değildir. 1400 yıllık bir geçmişi vardır. O halde örtündüğünüz gibi yaşayın. Yaşadığınız gibi örtünün.

Karşı çıkanlar:

Başörtüsüne size ölümü hatırlattığı için karşıysanız, vazgeçiniz. Ölüm vardır ve gerçektir.

Başörtüsüne din karşıtlığınız sebebiyle muhalifseniz, vazgeçiniz. Dinin teselli etme ve hayata anlam katma gücünü yok edemezsiniz.

Başörtüsüne korktuğunuz için karşıysanız, korkunuzu analiz ediniz.

Korkunuz dini bir veriden kaynaklanıyorsa, o veriyi tartışınız.

Korkunuz dinin yanlış yorumlarından kaynaklanıyorsa, doğru yorum bulmak ya da oluşturmak için mücadele ediniz.

Korkunuz küçük kentler ve Anadolu’daki mahalle baskısı ile insanlarla diyologa giriniz. Birlikte yaşama bilincini oluşturmak gibi bir misyon üstleniniz. Yasağı yasakla gidermek çözüm olamaz.

Korkunuz İran gibi olmaktan kaynaklanıyorsa, başörtüsüne karşı çıkmak yerine radikalliğe karşı çıkınız.

Korkunuz Atatürkçülüğün tehlikede olmasından kaynaklanıyorsa hangi Atatürk’ü savunduğunuzu sorgulayınız.

Korkunuz Cumhuriyetin tehlikede olmasından kaynaklanıyorsa “Tek Parti Cumhuriyeti”ni mi, “Çok Partili Cumhuriyeti” mi savunduğunuzu sorgulayınız.

Korkunuzun sebebi özgürlüklerin kaybolması ise, ise herkese özgür yaşayacağı ortam sağlayacak çözümler üretiniz.

Korkunuz laikliğin tehlikede olmasından ileri geliyorsa, laiklikle din karşıtlığını karıştırıp karıştırmadığınızı sorgulayınız.

Korkunuz sahip olduklarınızı yitirmekse, elde ettiğiniz varlıklara “düşünceye karşı düşünce” yöntemiyle mi mücadele ediyorsunuz, bunu sorgulayınız.

Başörtülü birini gördüğünüzde size ‘dinsiz’ denildiğini hissediyorsanız, vazgeçiniz. Çünkü bu sizin algınız olabilir. Niyet okuyarak hükme varmak, insanı realite körlüğüne götürür.

Başörtülü bir kadını gördüğünüzde, ‘dinde böyle bir uygulama yok’ diye düşünüyorsanız, bırakınız onu konunun uzmanları söylesin. Bilimsel cahillik yapmayınız.

Başörtüsünü ‘gericilik’ olarak değerlendiriyorsanız, asıl gericiliğin öğrenme hakkını engelleme olduğunu görünüz. Gericilikle mücadele cehaletle mücadeledir; dinle mücadele değildir.

Başörtülüleri ‘kendilerini kısıtlayan insanlar’ olarak görüyorsanız, inandığı değerler için zevklerinden vazgeçenlere saygı duyunuz.

Başörtülüler size ‘Usame Bin Ladin’i hatırlatıyorsa, zihin haritanızı değiştiriniz. Radikal din anlayışının, İslam dininin ilk doğuşunda üç halifeyi öldürdüğünü unutmayınız.

Başörtüsünü görünce ‘dinî faşizm’den korkuyorsanız, Hitler’den hareketle ‘bütün Almanlar faşisttir’ deme adaletsizliğini yapmayınız.

Başörtülüler, size ‘tehdit altında olduğunuz’ izlenimini veriyorlarsa, kendinize konuyu kişiselleştirip kişiselleştirmediğinizi sorunuz. Başörtülülerle konuşmayı deneyiniz. Önyargıları, diyaloglar aydınlatır.

Bir insanın başının zorla kapatılmasından yana iseniz, ceberutsunuz. İslam tarihinde selefi, harici radikalizm yorumu bunu öngörmüştür.

Bir insanın başını zorla açtırıyorsanız yine ceberutsunuz. Bu durum, din karşıtlığını dogma haline getirdiğinizin ispatıdır: Kendinizle yüzleşiniz. Belki de ‘Modern Tiran’lığı savunuyorsunuz.

Güç kullanarak kendi dogmalarınızı kabul ettirmek istiyorsanız, siz Ortaçağ’a aitsiniz. Dinî görünümlü ya da modern görünümlü olmanız fark etmez.

Siyasî talebi olmayan bir genç kızın inançlarının gereğine göre yaşamasına karşı çıkıyorsanız, laikliğe de karşı çıkıyorsunuz demektir.

Siyasî talebi olmayan bir ailelerin çocuklarına dinin öngördüğü ahlakî normları öğretmeyi, din dersi vermelerini laikliğe aykırı görüyorsanız; bu davranış bilimsel, çağdaş, ilerleme ve aydınlanmaya uygun değildir. Alternatif üretiniz.

Siyasî talebi olmayan ama dinini yaşamak isteyen doktora, mühendise, subaya karışmayınız. Aydınlanmanın Descartes döneminde takılıp kalmışsınız demektir. Allah’a hesap verme duygusu yaşayan bir subay ya da doktor ülke için şanstır.

Siyasî talebi olmayan ama dinin teselli gücünü, yaşama anlam katma özelliğini ve ölümden sonraki hayatı öngörme fikrini bilimle birleştirenlere karşıysanız, bilimsel gelişmeye ve düşüncenin ilerlemesine de karşısınız demektir.

Başörtüsüne ‘bazı siyasîler sahip çıkıyor’ diye karşıysanız, demokratlığınızı sorgulayınız.

‘Başörtüsü istismar ediliyor’ diye düşünerek muhalefet ediyorsanız, istismar edenle etmeyeni anlamanın en iyi yolunu deneyiniz.

Bu konuyu istismar edeni etmeyenden, önyargılı olanı olmayandan ayıran laboratuar, sosyal alanlardır. Üniversitelerde serbest bırakın. Üç, beş sene gözlemleyin. Eğer kamu düzeni bozulursa ve başı açıkların hakları ellerinden alınırsa, aptallık yapmayın; mücadelenizi verin.

Eğer askerseniz ve sezgileriniz, Türkiye’nin geleceğini tehdit edecek bir tehlikeyi haber veriyorsa; üniversiteler sizin için birer sosyal psikoloji laboratuarı olacak. Böylece siz de deneyecek ve göreceksiniz: Kamu düzeni, provokasyonlara rağmen bozuluyor mu bozulmuyor mu?

İnsan davranışlarının dilini, yalan söylenip söylenmediğini, niyetleri anlamayı ve korkuları yenmeyi gösterecek en iyi yol, deneme sınamadır.

Deneme-sınama yöntemi her zaman risklidir, ancak radikalliği önlemek için bu riski göze almak gerekir.

Adalet, cesaret istediği gibi doğruları bulmakta, risk almayı gerektirir.

Özgürlük ve barış tarihte hiç kolay elde edilmemiştir.

Bazıları başının dışını örtüyor, bazıları içini örtüyor. Bunun için sosyal psikoloji laboratuarı en etkili bilimsel deney ve gözlem yeridir.

Türkiye kendi modernizmini geliştirmek dünyaya model olma şansını yakalayabilir.

Bu konuda da rehberimiz akıl ve bilim olmalıdır.

Bilim inancı taklit etmez ama tehdit de etmez. İnceler, rapor eder ve tarih sahnesine sunar. Özellikle üniversiteler hiçbir fikre kapısını kapamazlar. Analiz ederler, yorumlarlar. Evrensel yaklaşım bu olmalıdır.

İnanç bilimsel kategoridir. Üniversitelerin sosyal psikolojik laboratuvar olması fırsatını kaçırmayalım. Türkiyemiz bu sınavı dünyaya örnek olacak şekilde aşması dileğiyle…

Prof. Dr. Nevzat TARHAN
__________________
Derdi dünya olanin dünya kadar derdi olur...
Alıntı ile Cevapla
Alt 13 Şubat 2013, 12:56   Mesaj No:32
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
Nesli_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Nesli_Nur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 20510
Üyelik T.: 01 Ekim 2012
Arkadaşları:24
Cinsiyet:
Mesaj: 1.012
Konular: 166
Beğenildi:76
Beğendi:1
Takdirleri:187
Takdir Et:
Standart **DiziLerde üç tehLike:Masa-Kasa-Nisa**

MASA - KASA - NİSA

Türkiye maalesef ‘midesi geniş’ insanların çoğaldığı aile kültürünü besliyor ve ihraç ediyor.
Azerbaycan ve Orta Asya’dan çeşitli dostlar edindikçe kadın misafirlerin İstanbul Türkçesini rahat kullandıklarını gördüm. Bunun izlenen Türk dizilerine bağlı olduğunu anladıktan sonra bazı sorulara cevap bulmaya başladım.
Aileler neden daha kolay parçalanıyor, çocuklar neden mutsuz, uyuşturucu neden yaygınlaşmış, şiddet neden artıyor soruları zihnimde karşılık bulmaya başladı.
Eskilerin “şöhret, servet, şehvet” şeklinde ifade ettiği üç cazibeli psikolojik tuzak diziler sayesinde sosyal virüs gibi yayılıyor. Bu dizilerin Ortadoğu ve Balkanlarda da talep görmesi sosyal hastalıkların geleceği konusunda toplum bilimcileri ve ruh bilimcileri düşündürüyor.
İnsanın kalıcı belleğine işittikleri, yaptıkları, söyledikleri değil hissettikleri yazılıyor ve bu unutulmuyor. Bu nedenle hayat yolunda ilerlerken his dünyamızı nasıl yönettiğimiz bizi biz yapan ölçüdür.
Sıradan insanlar gücünü kollarından alırlar, ortalama insanlar akıllarından alırlar, yüksek insanlar ise kalplerinden alırlar. O halde sevgi piramidimizin en tepesinde ne varsa biz ‘O’yuz.
Duygusal yatırımımızı neye yaptığımız, bizi ve hayatımızı dolayısıyla çocuklarımızın hayatının tamamını etkileyecek öneme sahiptir.
Dizilere şöyle bir göz attığımızda
Sabah Gazetesi TV yazarı Yüksel Altuğ dizilerdeki çarpık aile ilişkilerine ve aşkların aile içinde yaşanması örneklerine dikkati çeken bir okuyucu mektubu yayınladı. “Lale Devri filminde ölmüş ablasının eşinden çocuk sahibi olma, Yer Gök Aşk filminde yengesinin babası ile aşk yaşama, Bir Çocuk Sevdim dizisinde kardeşinin kayınpederi ile aşk yaşama, İffet dizisinde üvey annesinin eski sevgilisi ile aşk yaşama, Aşk-ı Memnu’da amcasının genç eşi ile aşk…” gibi ancak midesi geniş insanların rahat seyredeceği diziler çokça seyrediliyor.
Aile kültürüne ve bütünlüğüne bu dizilerin neden zarar verdiği ABD’de ciddi araştırma konusu oldu. Sonuçta aile değerlerinin ve sosyal duyguların güçlendirilmesi gerektiği noktasına gelindi.
Artık şöhret, servet, aşk, eğlence ve makam sevgisinin sadece bireysel egolara yönelik olduğu biliniyor. Bunlar somut zevklerdir ve somut zevk tutkulularının yalnızlaştığı ve mutsuz olduğu anlaşıldı.
Eğer bu duygulara karşı insan harekete geçmezse, bu duygular insana karşı harekete geçiyor, o kişiyi büyülüyor ve esir alıyor. Bu zevklerin hiçbiri uzun vadeli, kalıcı ve tatmin edici değil.
Somut zevkler anlık mutluluk veriyor. Gerçek mutluluk toplam mutluluktur. Yani bütün hayatında yaşadığı “iyi hissettiği günlerin daha çok olduğu” yaşam biçimi gerçek mutluluktur.
Bu duyguların büyüsüne kapılmadan doğru durabilmek modern yaşamda çok zorlaştı. “Nasıl yaşarsam mutlu olurum” sorusuna kolay bir cevap yok.
İnsan eğer yüksek ideallere sahipse, somut zevklerin insanı test eden ve sınayan engeller ve tuzaklar olduğunu görebilir.
Zevk olarak soyut zevkleri keşfetmek gerekiyordu. En iyi ve en güzel şeylerin en yakınımızdaki şeyler olduğu ve bunları doya doya yaşamanı zevkini almayı çoğu kez kaçırdığımızı artık keşfetmeliydik.
Soluduğumuz hava,
gözlerimizdeki ışık,
doğru yaşamanın iç huzuru,
sahip olduğumuz küçük şeylerden zevk alabilmek,
hayal gücümüzü çalıştırarak zihnimizi eğiterek yüksek amacımız için çalışmak,
sıradan ve rutin işleri zevkle yapabilmek,
eş ve yakınlarımızla mutlu olmanın yollarını bulmak, en önemli konular olmalıydı.
Ancak biz bütün sıradan zevkleri değersizleştirip, sahte ve geçici ancak cazip zevklerle kendimizi kolaycılığa kaptırıyorduk.
Hayatın derin anlamlarını anlamak için ölümle, krizle karşılaşmak da gerekebilir. Çoğu zaman insan en dibe vurduğunda kişiliğinin en güçlü yönü ile karşılaşır. Aksilikler içinde görünmeyen lütufları görerek bedeni acı çekerken ruhu keyif alabilir. O halde hayatımızdaki olaylar bizi değil, biz olayları kontrol etmeliyiz.
Bunun için zevk tuzaklarına hazırlıklı olmalıyız. Hayatta dibe vurmadan önce “masa, kasa, nisa (karşı cins)” zevklerinin doruklarına çıkabilir sonra da tepe aşağı gidebiliriz.
İçimizdeki vahşi şöhret, servet, şehvet atlarını ehlileştiremezsek ömrümüzün sonunda mezar taşımıza iyi şeyler yazdıramadan geçip gideriz. Eğer insan akıllı ise yaptığı işin sonunu düşünür.
Kişisel ve aile kültürümüzü etkileyen sevgi ve değerlilik hiyerarşimizi bozan bu dizilere rağbet etmemek birey olarak görevimiz. Fakat bu dizilerin alternatifi diziler yapmak da yöneticilerimizin, sanatçılarımızın sorumluluğudur.

Prof. Dr. Nevzat TARHAN
__________________
Derdi dünya olanin dünya kadar derdi olur...
Alıntı ile Cevapla
Alt 13 Şubat 2013, 13:53   Mesaj No:33
Medineweb Emekdarı
Esma_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Esma_Nur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4458
Üyelik T.: 19 Ekim 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:kadın
Memleket:sivas/istanbul/
Mesaj: 5.421
Konular: 575
Beğenildi:4494
Beğendi:6074
Takdirleri:23787
Takdir Et:
Standart Cevap: Prof.Dr.Nevzat Tarhanın yazı dizisi

Sayın nevzat tarhan ile ilgili yazılarınızı bu başlık altında paylaşabilirsiniz.Konular birleştirilmişdir.
__________________
Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım...

Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE....
Alıntı ile Cevapla
Alt 07 Şubat 2014, 00:17   Mesaj No:34
Medineweb Emekdarı
Tuba_ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Tuba_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 20781
Üyelik T.: 10 Ekim 2012
Arkadaşları:13
Cinsiyet:
Yaş:38
Mesaj: 1.326
Konular: 73
Beğenildi:17
Beğendi:6
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Prof.Dr.Nevzat Tarhanın yazı dizisi: rüya uykuyu koruyor

RÜYA UYKUYU KORUYOR!

Uyku, ruhun bedenden ayrıldığı an, yarı ölüm. Hayatımızın yaklaşık üçte birini uykuda geçirmekteyiz. Bu da 60 senelik bir ömrün 20 senesi demektir. Günlük çalışmalardan yorgun düşen insan bedeninin ve sinirlerinin dinlenme zamanı olan uyku, kişinin yaşamını derinden etkiler.

Fareler üzerinde yapılan deneylerde; uyutulmayan farelerin mide ülserine yakalandıkları ve iç kanaması geçirdikleri gözlemlenmiş. Uyku bozuklukları kişinin yaşam kalitesini düşürür; bu nedenle ciddiye almak gerekir. Uyku hijyeni olmadığı durumlarda dikkat konsantrasyon problemleri ortaya çıkar; zihinsel yorgunluklar baş gösterir.

Uyku hijyenine uygun davranılırsa kaliteli uyku geçirilir. İnsanın biyolojik ritmi Ay’a göre programlandığı gibi genetik kodumuz da Ay’a göre yazılmıştır. Bu nedenle bir uykunun kaliteli olması için kişinin biyolojik ritme uygun davranması gerekmektedir. Modern yaşam, uyku kalitesini bozdu. Alzheimer gibi hastalıklarda uyku bozukluklarının da etkisi var.

Depresyonda olan kişilerin uyku kalitesi düşüktür. Bir insanın ruhsal durumunu anlamak için uyku profiline bakılır. Genetik ve biyokimyasal profiller gibi uyku profili de kişinin sinir sisteminin nasıl çalıştığı konusunda bilgi verir. Uykunun niteliği, kişinin ruhsal yapısıyla ilgili özelliklerini gösterir. Kâbuslar, korkulu rüyalar uyku terörüdür. Kişi, kalbi çarparak uyanır. Uykuda panik ataklar geçirir.

Şizofrenlerin uyku profili çıkarıldığında, bu kişilerin diğer insanlardan farklı olarak kaliteli uykuya geçemedikleri gözlemlenmiştir. Uykunun dört fazı var: Bunlar uyanıklık, rem, üçüncü ve dördüncü evrelerdir. Şizofren hastalar, uykunun üçüncü ve dördüncü evresine geçemiyorlar. Beyin, kimyasal onarımı yapamıyor. Bu nedenle şizofrenlerin uyku görüntüsü önemlidir. Bir şizofrenin uykusu düzelmişse normale dönmüş demektir. Uykunun ruh ve zihin sağlığı üzerinde böyle bir fonksiyonu var.

Ülkemizde gittikçe sayısı artan uyku laboratuarlarında rüya çalışmaları yapılmaktadır. Bu laboratuarlarda sürdürülen psikolojik ve psişik araştırma ve gözlemler, rüyaların kaynak ve nedenlerin çeşitlilik gösterdiğini ortaya koymaktadır. İnsanın uyku halindeyken gerek bilinçaltından kaynaklanan, gerekse çeşitli kaynaklardan aldığı tesirlerin imajlara bürünmesiyle oluşan algılara rüya deniyor. Uyku sırasında, kişinin bilinçaltındaki düşünceler, özlemler ya da istekler, bir film şeridi gibi göz önünden geçer. Freud’a göre bilincin gizlediği, tamamen sakladığı bazı olgular, ortaya çıkabilmek için yol aramaktadır. Bunlar, rüyalar haline girerek kendilerini göstermektedir.

Rüya esrarlı bir dünyadır ve rüya, bir çeşit uykuda yaşanılan hayattır. Rüyaların çoğu gereksiz gibi görülse de rüyalar anlamsız değildir. Rüya uykuyu koruyor. Rüya gören kişi kaliteli uyur. Kaliteli uyku ise kaliteli ruh sağlığı demektir. Freud rüya için ruh sağlığının gardiyanı diyor.

Uykunun rem dönemi vardır; buna paradoksal uyku da deniyor. Rüyalar işte bu uyku sürecinin esas dönemi olan rem evresinde görülüyor. REM döneminde uyandırılan deneklerin % 80’inin rüyalarını hatırladıkları görülmüştür.

Rem aşamasında vücut derin uykudadır fakat beynimiz uyanık gibi çalışır; uyanık gibi alfa ve beta dalgalarını üretir. Teta ve delta dalgaları uyku dalgalarıdır. Teta dalgası hipnozda (uykuya dalma, gevşeme halinde) üretilir, derin uykuda ise delta dalgası yayılır.

Rem, beynin zihinsel fonksiyonlarının dinlendiği yakın bellekteki bilgilerin uzak hafızaya, uzak hafızadaki bilgilerin de yakın hafızaya atıldığı ve öğrenilenlerin arşivlendiği evredir. İnsan hafızasının kaydettiği olaylar rüyada yaşanır. Rüyaların öğrenme ve ruh sağlığı üzerindeki etkisi test edilmiştir. Rüya görmesi engellenen bireylerde öğrenmenin zorlaştığı ve çeşitli depresif ve psikotik tepkilerin ortaya çıktığı deneysel olarak gözlemlenmiştir.

Rüyalar yoluyla travmatik bellek hakkında bilgi edinilir. Geçmişte yaşanılan olaylar, çocukluk dönemindeki şok yaşantılar hakkında ipucu yakalanır. Mesela biofeedback adlı dijital teknoloji temelli seansta, bir hastamız mor rengi görünce beyninde stres dalgası harekete geçiyordu. Beynin mor renge karşı aşırı reaksiyon vermesinin altında; geçmişte mor elbiseyle sünnete giderken kaza gibi bir durumun yaşandığını ve bu durumdan kaynaklanan bir korkunun yattığını öğrendik. Bunun gibi rüya yoluyla da travmatik bellekteki bilgilere ulaşabiliyoruz.

Rüyalar kişiyi keşfe götürebilir. Kişiyi gerçeğe dört yol götürür. İlki deney ve gözlem sonrası akıl yürütme daha sonra sezgiler son olarak da inançlar… Donanım varsa çok derine gidebilirsiniz. Denizin altına ilişkin bilgin varsa öğrenirsin.

İnsan zihninde üç dönem vardır. Birincisi hayal kurma, ikincisi kuluçka dönemi, üçüncüsü ise doğum. Kuluçka döneminde zihinsel geviş getirmeler vardır. Bu evrelerin ilkinde kişi hayal kuruyor. Zihinsel emeğin sonucunda rüya o karara yardım ediyor. Bu konuda zihinsel yatırım yapılmışsa rüyaların keşfedici gücü olabilir.

Rüya gerçekliği ile dünya gerçekliği aynı değildir. Dünya madde evreni, rüya ise semboller evrenidir. Kuantum felsefesiyle dünyanın madde evreni olduğu tezi yıkıldı. Rüyalar, kuantum felsefesini doğruluyor.

Evrende sadece beş duyu yoktur. Duyu ötesi algılama var. Beş duyunun ötesinde otuz iki duyu var. Manyetik duyular da bunlardan biri. Evrende bazı bilgiler, sinüs frekansı şeklinde dolaşıyor, fakat biz bu sinüs frekansındaki sesler ve görüntüleri algılayamıyoruz.

Yaşanmış olaylarla ilgili rüya görmek olağan bir durum olmasına rağmen, yaşanmamış olaylarla ilgili rüya görmek insan hayatında nadir rastlanır. Fakat bu durum bazı kişilerde sık görülmektedir. Bazı kişilerin algıları çok gelişmiştir ve bu konuda özel yeteneklidirler. Sinüs frekansıyla yaklaşan kişiyi algılayabilirler. Bu altıncı his olarak da biliniyor. Beyinde ayna nöronlar var. Ayna nöronlar, bu kişilerde aşırı geliştiği için daha kapı çalmadan yaklaşan kişiyi hissedip adını andıkları gözlemlenmiştir.

Hipokrat’ın “Sağlık Bilgisi Kitabı” adlı çalışması, bazı rüyaların çeşitli hastalıklarla ilgili olabileceği düşüncesi üzerine kuruludur. Hipokrat’a göre; rüyalar kişinin sağlık durumunu önceden haber verici niteliktedir. Hipokrat “rüya anahtarları” denilen sembollerle kodlanmış rüyalardaki verilerin “haberci” değerleriyle ilgili rüya yorumları üzerinde çalışmıştır.

Bir hadiste Peygamberimiz: “Artık yeryüzünde müjdeleyicilerden başka peygamberlikten hiçbir şey kalmadı; müjdeleyiciler güzel rüyalardır.” Der. Bu nedenle rüyalar, müjdeleyici ve uyarıcı özelliğe de sahiptir. Ancak bunun anahtarını iyi bilmek gerekir. Rüya Tabirleri kitapları aldatıcı olabilir.

Rüyalar yoruma açıktır. Rüyayı iyiye yorumlamak olumlu düşünce kalıplarını doğurtur, kaygıyı azaltır. Olumsuz yorumlattığınızda farkında olmadan buna inanarak düşünce sistemini bozabilirsiniz. Beynimiz bir bilgisayar gibidir. Bilgi girişi yapılıyor, beyin o bilgiyi işliyor, yorumluyor ona göre tepki veriyor. Eğer o girilen bilgiyi yanlış modüle edip yorumlarsanız, yanlış tepki verirsiniz. Rüya yorumlarında kişinin arka planını, kişiliğini, geçmişini bilmeden yorum yapmak doğru değildir. Yorumlar bir bakış açısı kazandırır hemen inanmamak gerekir. İnanmak beynin enter tuşuna basmaktır. Zihninizde hemen o program çalışır. Beyninize bir inanç, mit ya da bir kanaat yazdınız mı bu farkında olmadan hayatınızda etkili olur.

Gördüğü rüyayı yorumlatmak için falcıya giden bir kadın hastam vardı. Falcı, rüyasını kocasının onu aldattığı şeklinde yorumluyor. Kadın kocasından şüphelenmeye başlıyor. Adam eve yüzü asık geldiğinde; kadın ‘beni aldatıyor’ düşüncesine kapılıyor. Ve iş boşanma aşamasına kadar varıyor. Bir rüyanın yanlış yorumlanması insanların hayatını bu ölçüde etkileyebiliyor.

Rüyaya inanmak falcıya inanmakla aynıdır. Rüyalara inananın beyin programı ve pusulası bozulur. Peygamber Efendimiz: “ Rüya ile amel etmeyiniz.” diyor. Fiziksel realite ile rüyanın realitesi farklıdır. Bu İslami literatürde “ misal âlemi” olarak geçer. Yani sembollerin olduğu bir âlem. Keşif ehli, o âlemdeki bilgileri alıp size getiriyorlar. Bu deneyüstü bir gerçeklik olduğundan bunları maddesel olarak ölçemeyiz.

DEĞİRMEN DERGİSİ SAYI 33-34
Alıntı ile Cevapla
Alt 13Haziran 2014, 04:29   Mesaj No:35
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:36
Cinsiyet:
Mesaj: 3.299
Konular: 784
Beğenildi:131
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Standart Cevap: Prof.Dr.Nevzat Tarhanın yazı dizisi

ÇOCUĞUNUZU EVİN HÜKÜMDARI YAPMAYIN!...

Şımartılan çocuklar ileride büyük sorunlar yaşıyor.


Çocuğunun her ihtiyacını karşılayan, bir dediğini iki etmeyen ebeveynler aslında çocuklarına kötülük yapıyor.

Çünkü her ihtiyacı karşılanan çocuk bir süre sonra benmerkezci oluyor ve evin küçük hükümdarı haline geliyor. Hep almak istediği gibi vermeyi öğrenemiyor.

Büyüdükçe istekleri de büyüyor, zevk eşikleri yükseliyor. Bir süre sonra ise sıradan şeylerden zevk alamaz olup, sıra dışı şeylere yönelmeye başlıyor. Tehlike de işte o zaman geliyor.

Ebeveynin çocukluk yaralarını onarmak için kendi çocuklarını kullanabildiklerine dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ebeveynin aklın gereğinden ziyade duyguların gereğini yaptıklarına dikkat çekiyor.

Hal böyle olunca çocukların zamanla evin küçük hükümdarları haline gelebildiğini vurgulayan Tarhan, çocuğun zamanla her şeyi yönetmeye başlayabildiğini kaydediyor. Tarhan her ihtiyacı karşılanan çocuğun bir süre sonra benmerkezci olabileceği uyarısında bulunuyor.

Benmerkezci çocuk daha kolay zevk tuzağına düşüyor

“Her ihtiyacı karşılanan çocuklar bir süre sonra benmerkezci olurlar, hep almak isterler, vermeyi öğrenemezler. Biraz daha büyüdüklerinde istekleri de büyür, zevk eşikleri giderek yükselir. Artık sıradan şeylerden zevk alamaz olur ve sıra dışı şeylere yönelmeye başlarlar. Zevk tuzağına kapılabilirler; iş uyuşturucu madde kullanımına kadar varabilir. Anne-babalar da ‘Biz ondan hiçbir şeyi esirgemedik, ona iki kişilik sevgi verdik. Neden böyle oldu?’ diye sormaya başlarlar.”

Bu tehlikeden uzak durmak için çocuklara arzularını durdurmayı, kontrol etmeyi, “dur-düşün-yap” mantığını öğretmek gerekir diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocuğun ihtiyacı olmayan şeyi istediğinde çocuğa hayatta her arzulananın karşılanmasının mümkün olmadığını uygun bir dille anlatabilmesi gerektiğini ifade ediyor.

“Çocuk ihtiyacı olmayan bir şey almak istediğinde ona sevgiyle yaklaşıp ‘İhtiyaçlarını gidermeyi biz de çok isteriz. Senin mutluluğun bizim mutluluğumuzdur. Ama insanın hayatta tüm arzularının karşılanması mümkün değil. Sadece senin ihtiyaçların yok; kardeşinin de, evin de ihtiyaçları var’ şeklinde bir açıklama yapılmalı ve çocuğun arzularını kontrol etmeyi öğrenmesi sağlanmalıdır.”

Bu tarz bir açıklamanın çocukta sorumluluk duygusunu geliştireceğinin altını çizen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocuğa arzularını erteleme anlayışını aşılayabilmek için ebeveynlerin rol model olabilmesinin önemli olduğunu belirtiyor.

Anne-baba gerektiğinde “hayır” diyebilmeli

“Bir şey alacakları zaman onun gerçekten ihtiyaçları olup olmadığını sorgulayan anne-babayı gören çocuk bir süre sonra aynı davranışı sergileyecek, sadece hoşuna gittiği için istediği bazı şeyleri almaktan vazgeçecek, ihtiyacı varsa onu edinme yoluna gidecektir.

Unutulmamalıdır ki, anne-babaların görevi çocuklarını mutlu etmek değildir. Gerektiği yerde hayır diyebilmelidirler. Çocuk üzülebilir, ağlayabilir ama iyi yönde değişmesi için bazı acılara katlanması gerekir.”

prof.dr Nevzat Tarhan
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Prof Dr Faruk Beşer'in Vefatı Mihrinaz Taziye-İlan-Selamlaşma 3 15 Ocak 2024 19:35
Ezineli Yahya Çavuş Ve Havranlı Seyit Onbaşı - Nevzat Bilgiç Seyit_Onbaşı Şiirler ve Şairler 0 15 Ağustos 2022 18:22
Yazı Dizisi [Son Nefes Endişesi ile yaşamak] İslaminesil Makale ve Köşe Yazıları 4 03 Aralık 2018 21:21
Kurban & Prof . Dr. Yusuf El- Kardavi enderhafızım Hacc-Umre-Kurban 0 23 Ekim 2012 02:20
"Ayrılık"(Aşkta ve Savaşta Filistin) Dizisi İsrail'i Kızdırdı FECR Serbest Kürsü 5 15 Ekim 2009 21:04

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.