Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler (https://www.forum.medineweb.net/649-kissalar-hikayeler-nasihatler)
-   -   Hayata Dair (https://www.forum.medineweb.net/kissalar-hikayeler-nasihatler/1342-hayata-dair.html)

inzar 10 Kasım 2007 19:06

Hayata Dair
 
Başarma ihtimaliniz başarabileceğinize inandığınız kadardır.

İnancınızı şiddetlendirerek ruhunuzun derin noktalarına ilerlersiniz.

İman, Yaratıcının sınırsızlığına ayna olmak için başvurabileceğimiz tek kaynaktır.

Başarı yolculuğunda bizim gücümüze değil, bizimle olan güce dayanacağız.

Eğer bir gün siz de unutulmaz bir eser üretirseniz, bunu içten bir inançla yaptığınız duanıza borçlu olacaksınız.

Mantık size engellerinizi, inançsa desteklerinizi gösterir.

Başaranlar, önce inandılar, sonra yaptılar; başaramayanlar ise, önce yapıp sonra inanmayı deniyorlar.

Ne kadar eminseniz, sezgileriniz, tahminleriniz veya rasgele tercihleriniz o kadar isabetli olacaktır.

İnanıp direnirseniz, ıssız çölün sessiz kuyusuna da düşseniz, ilahi yardım size gönderilecektir.

Şimdi değiştirdiğiniz bir inanç, sonsuza dek geleceğinizi değiştirmek üzere ruhunuzla birleşmiştir.

Mutluluk, insanın neler elde ettiğiyle ilgili değildir; insanın neler hissettiğiyle ilgilidir.

Bir çocuk çamurların arasında mutluyken, bir kral tahtında mutsuz olabilir.

Hayallerinize saldıranlar, aslında kaderinizle savaşıyorlar.

Sınırsız Kudretin yapabilme gücünden şüphelenen, kendine inanamaz.

Güneşle ilişkisi kopan Ay karanlık; Yaratıcıyla bağı kopan insan yokluktur.

Hayatınız, yapamayacağınıza inandıklarınızla hapsedilecektir. Hayali sınırlarınızı aşamayacaksınız.


Niyetlerimizle uyuşmayan isteklerimiz kabul edilmeyecektir.

Başarımızı, “eylemlerimizin mükemmelliği” değil, “niyetlerimizin yüksekliği” belirleyecektir.

Şayet başarırlarsa, Kaderleri su için kuyu kazana su, altın için kuyu kazana altın sunacaktır.

Yaptıklarımızın değil, gerekçelerimizin sonuçlarını alacağız.

Niyetlerimizi kontrol edemezsek, hayatımızı kontrol edemeyiz.

Gerekçelere adanmayan her dakika, sokağa salınan gerekçeler tarafından çalınacaktır.

Ruhunuzla dinlemezseniz, ruhsal evreni kuşan bilgiler beyninize akışmazlar.

Ruhunuz edindiği tüm bilgileri gerekçelerinize çözüm bulmak için sorgular.

Engellerinize gerekçeleriniz kadar meydan okuyacaksınız.

....

Medine-web 10 Kasım 2007 22:01

Cvp: hayata dair cümleler.
 
Başarımızı, “eylemlerimizin mükemmelliği” değil, “niyetlerimizin yüksekliği” belirleyecektir.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

inzar 10 Kasım 2007 23:28

Cvp: hayata dair cümleler.
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] kime ait olduğunu bilmiyordum..
demek muhammet bozdağa ait..
rusal zeka.
düşün ve başar bildiğim eserleridir..
kişesel gelişim kitapları avrupa oldukça sık okunan kitaplardır..
br aralar bizde bir kaç bilinen yazarını alıp okumaya yeltendik..
içindeki devi uyandır..
sınırsız güç..
hedeflere ulaşmanın yolları.
ve bu aralarda gündemde olan sır(secret) adlı bir kitap var..
bu kitapları incelediğim zaman güç diye nitelendiren olgu bu kiminde evren,kiminde tanrı..kiminde insan,kimindeyse Allah olarak betimlenmiştir..
bu güce sığınan ve yaklaşan insan eylemlerinde ve hayattaki oluşumlarında hep gücün kontrolünde olduğunu ve her ne istederse onunla karşılacağını yazarlar farklı farklı örneklerle açıklıyorlar..ve hep bie çekim alanının varlığından bahsedilir.
kişisel gelişime ve olumlu düşünmeye kapı aralayan bu tarz kitaplar belirli bir süre sonra insan üzerindeki etkisini yitire biliyor..çünkü bir şey eksik..
hakikati ve neyin ne için yapılacağının açılımını yapmıyor bu tarz kitaplar..çoğunlukla kaderi değiştirenin yine insan olduğu belirtiliyor..
muhammed bozdağda bu zamanın gençliğini motive edecek yazarlarımızdan biri..(.)
emeğine sağlık yazarın. bir kaç cümle oldukça sağlam ve güzel..

eLnino 12Haziran 2008 19:56

Dua da Sınır Yoktur . .
 
[FONT=Georgia][COLOR=#7030a0][SIZE=3]DEĞERLİ bir okuyucumuz, dua ederken, açgözlü ve hırslı olmaktan korktuğunu dile getirmiş ve öğrendiği bir hikâyenin zihnini karıştırdığını yazmıştı.

Hikâyeye göre, büyük bir zâtın huzuruna iki adam çıkıyor. Çok şey isteyen ve gözü yükseklerde olan biri yüksek koltuğa oturmak istiyor. Mekânın sahibi büyük zât buna çok sinirleniyor. Çünkü O’nun huzuruna çıkmak bile lütufken fazlasını istiyor.

Diğer adam, mütevazi olduğu için kenarda bir köşe bulup oturuyor. O mekâna kabul edilmeyi bile en büyük lütuf olarak değerlendiriyor. Bu tutum o zâtın çok hoşuna gidiyor ve mütevazi adamı en yüksek koltuğa alıyor.

Şöyle soruyor okuyucumuz: Acaba biz duada çok isterken hikâyedeki yüksek koltuğa oturmak isteyen hırslı adamın konumuna düşmeyecek miyiz?

Gerçekte, yüksek koltuğa göz diken adamın tutumunun duayla, istemekle hiç ilgisi yok. Aksine kıskançlıkla, bencillikle, tembellikle, gururla ve hırsla ilgisi var.
İki türlü istemek vardır: Birisinde yalnızca kendiniz için ister, başkasına verilmesini kıskanırsınız. Aldığınızda dağıtmayacaksınız ve kendi nefsinize mal edeceksiniz. Böylesi istekler ancak haris kalplerin eseri olabilir.

Diğer istemek ise şükürle, acziyetle, fedakârlıkla yoğrulmuştur. Verenin kim olduğunu bilir, herkesin de elde etmesini ister, istemesi sadece kendisi için değildir. İlmi öğrenmek kadar, öğretmek için ister. Zenginliği yaşamak kadar, dağıtmak için ister. Mutluluğu mutlu olmak kadar, mutlu etmek için ister. İşte dua budur ve böylesi duanın sınırsızca yapılması bir insanın şanına çok lâyıktır.
Yukarıdaki hikâyedeki birinci adam öyle bir evladın haline benzer ki, babasını koltuğundan kaldırıp yerine oturmak ister. Babasının küçük kardeşine sunduğu hediyeyi kıskanır. Kıskançlık duygusu içerisinde dua edenler, hırsızdırlar, nankördürler, saygısızdırlar. Onlar hak etmeye, lâyık olmaya çalışmazlar. Onlar vermek için isteyenlerden değildirler. Bencildirler, sadece kendi nefisleri için isterler.
Peygamber (a.s.m.) der ki, “Kalbiniz incelip duygulandığında dua etmeyi ganimet bilin.” “Biriniz dua ettiğinde bolca istesin. Çünkü, Rabbinden istemektedir.” “Kendisi için istediğini başkası için de istemeyen bizden değildir.”

Bedeni bir mikroba yenilecek kadar güçsüz insan; kalbi, ruhu küçücük bir saygısızlıkla parçalanacak kadar hassas yaratılan insan, Rabbine dayanmaktan başka hangi yolla teselli bulabilir?
Sözünü ettiğimiz çılgınca dua, hikâyedeki öyle bir evladın haline benzer ki, o evlat şöyle düşünür:
“Sevgili annemiz ve babamız bizim için inanılmaz fedakârlıklara katlanıyorlar. Gerekiyorsa yemiyorlar, bize yediriyorlar. Bizim eğitimimiz için her türlü fedakârlığı göğüslüyorlar. İçlerinden ve kalplerinden bizim iyiliğimiz için cömertçe dua ediyorlar ve bizim başarımızı kıskanmak söyle dursun, onur duyuyorlar.

Biz neden annemize ve babamıza daha lâyık birer evlat olmayalım? Neden zekamızı ve yeteneklerimizi geliştirmeye adanmayalım? Neden zenginleşip annemiz ve babamız hayrına muhtaç insanların yardımına koşmayalım? Neden onurumuzun yüksekliğiyle anne ve babamızın öldükten sonra da onurlarını ve namlarını yükseltmeye çırpınmayalım?”
Bu örnekteki benzetmelerin penceresinden bakalım:

Allah’ın en güzel ve en hassas yarattığı kulu için sunduğu ikram az mıdır? Herşey bir yana, tüm melekleri insanın atasına secdeye davet etmemiş miydi? En yakın huzuruna kabul ettiği tek varlık, insanların reisi olan
Hz
.
Muhammed
(a.s.m.) değil miydi?
Allah kendi sanat eseri olan insanın iyiliğini anne babanın evladı için istemesinden az mı istiyor? Kul daha alim olsa, böylece Allah’ın sanatının parlaklığını ilan etmeyecek midir? Kul helal kazanıp fakirlerin yardımına koşsa, bu Allah’ın sevgisinin yayılmasına katkı sağlamayacak mıdır?

Sordum sorunun sahibi kardeşime: Sence Allah yürüyene neden koşar? Sence insanların arasında Allah’tan sevgiyle söz eden kulu hakkında Allah, Cebrail’e (a.s.) ve sema meleklerine neden övgüyle söz eder? Sence sabahlara kadar uyuyan kullarının semasında, rahmetiyle sürekli “Yok mu Benden af dileyen, yok mu Benden hayır dileyen?” mânâlarıyla dolu nurları neden gönderir? Neden Kur’ân’da, “Duanız ve istemeniz olmazsa ne öneminiz var?” buyurur; neden “İsteyin, icabet edeyim!” der!

Eğer Allah çok ve çeşitli vermek istemese, neden bu denli çok ve çeşitli yaratır? Neden yiyeceklerin binbirine bıktırmayacak ayrı renk, ayrı koku ve ayrı tat katar? Neden her birini mevsimlere bölüştürür?
Neden baharı da güzel, yazı da zevkli, kışı da sonbaharı da heyecan verici güzelliklerle donatır? Neden O’nun yarattığı yağmur da güzeldir, kar da heyecan vericidir, rüzgâr da coşturucudur? Neden O’nun bulutlarına bakmaktan, gökyüzünü seyretmekten, denizine dokunmaktan, yıldızlarına yönelmekten mutluluk duyarsınız? Neden uyumak da güzeldir, uyanmak da. Neden yorulmak da zevk verir, dinlenmek de; açlık da keyiflidir, tokluk da? Neden, gören kalpler için her detay ayrı bir güzellikle donatılmıştır?

Çünkü O vermek istiyor. Çünkü O isteyenler ve çalışanlar için beşyüz yıl genişliğinde birer cennet yaratmıştır. Çünkü O, cömertliğinin sınırsızlığını anlayabilecek kullar yaratmıştır. Çünkü O evreni, vermek için ve ne kadar bağışlayıcı olduğunu göstermek için yaratmıştır.

O zaman çılgınlar gibi dua et. Bunaldığında önce O’ndan istemek aklına gelsin. Sevincini paylaşman gerektiğinde önce O’na koş. Sana çamurdan çıkarıp paketleyerek sunduğu bir elmayı ısırırken, elindekinin kimin hediyesi olduğunu farket. Bir damla balı Allah’ın emriyle sana sunabilmek uğrunda ölümü göze alan kahraman arıları da hatırla.
Sonra da senin peygamberinin (a.s.m.) sabahlara kadar secdeye kapanıp, seccadesini ıslatan gözyaşları içerisinde hâlâ ve hâlâ isteyişini izle. Herşeyi kendisine feda eden ve kendisine “Habibim” diye hitap eden Rabbine dua etmekten bir türlü vazgeçemeyişini düşün.

O zaman, neden çok dua etmen gerektiğini hissedeceksin…


Muhammed
Bozdağ

medinelii 12Haziran 2008 21:47

Cvp: Dua da Sınır Yoktur . .
 


rabbul alemıynın hazınesı oyle dolu ve buykkı... tabı ısteyecegız, tabıkı yalvaracagız ne ıstersenız ısteyın bıtmek bilmeyen bır zengınlıkten bır katre olur ancak... duaya sıgındık... ne guzel mumın kulun dıger bır kardesı ıcın hayrı istemesi bu baslık vesıle olsun duaları unutmayalım....

medinelii 17 Temmuz 2008 17:23

Kuşatılmayan hedef fethedilemez!
 


Dr. Muhammed Bozdağ

Çevremde arzularla dolu insanlar görüyorum. Evlerinden çıkıp çevreye açıldıkça, televizyondan, internetten, gereksiz uykudan, boş oturmaktan uzaklaştıkça üstün arzuları içlerinden dışarıya taşıyor. İnsanların enerji yansıtan yüzlerine, büyük işleri yönetenlere, sanatsal becerilerini ortaya çıkaranlara baktıkça kalplerindeki daha iyi olma, daha güzel işler yapma arzusunu ateşliyorlar. Kendilerini gerçekleştirmek, önemli birer insan olarak yaşamak istiyorlar.

Tembelliğe, içine, nefsine kapananların tüm arzuları nefsani, basit ve vicdanı rahatsız eden zevklerin etrafına hapsoluyor. Böyleleri, sadece cinsel uzvu, mideyi, kulağı, teni tatminden ibaret bir arzular çukuruna çakılıveriyorlar. Çağımızda internet, chat, arkadaşlık gurupları özellikle bu amaca hizmet eder hale gelmiş durumda.

Öte yandan kabuğundan taşıp toprağa çatlayan çekirdek gibi davranan bir çok insan, köşe bucak yetenek avcılığı yapıyor. İçlerindeki o arzuyu, kutsal boyutlu zevk iştiyakını daha kalıcı, gerçekçi, tatmin edici ve evrensel değerleriyle doldurmayı hedefliyorlar. Bir anın ve tek nefsin çirkin tamimine saplanmak yerine, ortak kültür içerisinde tarihe açılacak tatmin arayışlarına yöneliyorlar. Bu yolda tarihe hangi eserleri bırakabileceklerini hesaplıyorlar.

Birisi şiir, diğeri hikâye, öteki roman, birisi beste, öteki resim, beriki vakıf, diğeri dernek, ya da sanatsal bir tasarım, bir buluş, bir güzel bakış, bir huzur verici konuşma bırakıvermek istiyor göçüp gitmeden. Her varlık bir kelebek gibi aleme bir renk ve güzellik taşıyıp gitme amacıyla vücut bulmuştur.

Bir incelik beni şaşırtıyor: Hayvanlar doğuyorlar ve başlarında bir öğretici olmaksızın niçin yaratılmışlarsa onu profesyonelce icra edip gidiyorlar. Ördeğe yüzmeyi, arıya yuvasını temizleyip bal toplamaya uçmayı öğreten yok. Doğuyorlar, hızla kalkıp ne yapacaklarsa onu yapıyorlar.

Bir ceylan yavrusu doğduktan bir iki saat sonra yürümeye başlar, annesiyle iletişim kurmayı öğrenir; insanınsa yürümeyi, konuşmayı öğrenmesi yıllarını alır. İnsanlar olarak çok temel bir farkımız var: Hiçbir yeteneği öyle bedavadan edinemiyoruz. Hayvanlar öğretilmiş, eğitilmiş olarak doğuyorlar. Ancak yetenekleri ve bilgileri doğadaki görevleriyle sınırlı. Buna karşılık insanlar öğretilmemiş olarak doğuyorlar; potansiyel yetenek ve bilgilenme kapasiteleri neredeyse sınırsız.

Bu durumdaki insanlar olarak neden arzularımızın heyecanı içerisinde boğulabiliyoruz bazen. Çok şey isteyen ama hiçbir şey yapamayan insanlar haline neden geliyoruz?

Bunalıma düşmüş bir genç yazıyor: Arzular ve hedefler tüm benliğini kuşatmış. Dünyada zulmü durdurmak istiyormuş: Bir tek yetim ve sevgisiz çocuk kalmasın istiyormuş. Fakirlikleri sonlandıracak şeyler yapmak istiyormuş. Hatta zalim ülkelere karşı gidip mazlumların yanında bile savaşmayı düşünüyormuş. Elinden bir şey gelmediği ve bir şey yapamadığı için de bunalıma düşüyormuş. Bu genç bir şey yapabilecek mi? Bu tutumuyla maalesef hayatını boşa tüketecek. Şunun için:

-Bir ot bir dağın yükünü çekemeyeceğine göre, herkes haddine uygun hedeflere adanmalıdır. Biz ne Herkül’üz ve ne de evrenin kurtarıcı kahramanı. Biz sadece iyi ve doğru bir şeyleri imkânlarımız ölçüsünde yapacağız. Burada Allah’ın kaderi yaşanacak ve bu imtihan evreni kıyamete kadar sürecek.

-Hiçbir şey yapmadan bir şey istemenin ne mantığı olabilir? İnsan almaya hazır olmadığı şeyi alamayacaktır. Tutamayacağı şeyin eline tutuşturulmasını beklemesi mantıksızdır. İnsanı bir hedefe ulaştıran en büyük faktör, onu taşıyan yetenekleri kuşanmış olmasıdır. Bir işi en iyi biçimde yapabileceğinden emin olmayan veya bunu ispatlayamayacak durumdaki kimse o işi yapmaya hazır değildir. Yazar olmak mı istiyorsunuz? Başarıyla kitap yazacak bir yetenek geliştirin ve nasıl olabildiğinizi görün. Ticaretle para kazanmak mı istiyorsunuz, harika bir ticaret yeteneği geliştirin ve nasıl kazanmaya başladığınızı görün. Bunu ancak o yeteneğin içerisinde bol bol çalışarak başarırsınız.

Öncelik her zaman yetenektir. Bir hedefi fethetmenin yolu, onun çevresini onunla ilişkili yeteneklerle kuşatmaktır. Kişisel hayatımda defalarca tanıklık ettiğim bir inceliği paylayacağım: Hayatta yaptığım hemen her şey uğrunda yeteneklerimi geliştirdiğim alanların etrafında cereyan etmiştir. Bir yetenekte iyi olmuşsam, insanlar bana gelip onu kullanarak bir şeyler üretmeyi teklif etmişler veya işbirliği önermişlerdir.

Şu örnekler üzerinde düşünelim: Genç öss’yi kazanabilir miyim diye endişeleniyor. Oysa derslere çok işi çalışsa, bilgi ve soru çözme yeteneği süper olsa, kazanacak., Sınavı hiç düşünmesine gerek yok. Düşünmesi gereken dersleri olmalı. Genç iş arıyor ve acaba bulabilecek miyim, torpili nereden arasam diye düşünüyor. Oysa, niteliğini ve yeteneklerini süper geliştirse, en azından düzgün konuşma, oturmasını kalkmasını, çevresiyle uyumlu ve sempatik iletişim kurmasını başarsa, giyimi kuşamı bilse bile iş bulacak. Böyle konularda ne kitap okumuş ve ne de insanları gözlemiş. Ülkede binlerce çalışan aranıyor; ama aranan nitelikte eleman bulamadıkları için çalıştıramıyorlar.

Biz bir hedefe saplanıyoruz güya. Sorulursa arzularımız ve hedeflerimiz vardır diyeceğiz. Ama içten isteyişimiz zayıf, ona ilişkin yeteneklerin neler olduğunu öğrenmemişiz bile ve hatta o yolda en çok ihtiyacımız olan yeteneklerin farkında da değiliz. Yapamaz mıyız? Günlerimiz boş boş geçiyor; her gün nice saatlerimizi bu amaçla kullanabilecek durumdayız üstelik.

Hedefe ilerlemek hedefi düşünüp durmakla, yapacağım edeceğim diye yumruğunu sıkıp bağırıp çağırmakla olmaz. Merdivene tırmanmanın yolu, basamaklara basarak gitmektir. Şoförlük öğrenmeyen araç kullanabilir mi? Yüzme bilmeyen yüzebilir mi? Bu yetenekleri hocalar anlatarak da kazandıramazlar. Anlaşılmaz olan burada: Bir şeyi eğitimini kazanmadan, hele o konuda tam yetenekli hale gelmeden o şeyi yapabileceğimizi sanarak en büyük hataya düşüyoruz.

Öğrendiklerimiz bize doğru kararlar alma becerisi kazandırır; ama başarıyı öğrendiklerimiz değil, yeteneklerimiz belirler. Dünyanın tüm bilgilerini bilsek dahi, yetenek geliştirmemişsek bir şey başaramayız. Yetenek ise, bilgiden farklı bir özelliktir; o dinleyerek, okuyarak kazanılamaz. Onun tek yolu, yaşanması, hayatın içerisinden, tekrarlanarak geliştirilmesidir. Öğretici nezaretinde olursa daha hızlı ve profesyonel olacaktır.

Kendimize şunu sormamız gerekir: İstediğim noktaya gelmem için hangi yeteneklere ihtiyacım var. Bilinçsiz yeteneksizlik aşamasında, neye ihtiyacımız olduğunu bile bilmeyiz. Ama konu hakkında okudukça, gözlemledikçe, basit bir hedefin bile onlarca küçük yeteneği geliştirmeyi gerektirdiğini keşfederiz ki, işte en önemli sıçrama bu farkındalıktır. Bundan sonrası bol egzersiz, çaba, azim olacak ve sonuç kendiliğinden gelecektir.

Şu halde, hedeflerinizi fethetmek istiyorsanız, onları gerektirdikleri yeteneklerle kuşatarak işe başlamalısınız. Eğer aranan yetenek sizde varsa, mutlaka sizi bulurlar. Ama siz bir de proaktif davranırsanız, sizi daha iyiler keşfederler
.

Huzurİslam 17 Temmuz 2008 23:40

Cvp: Kuşatılmayan hedef fethedilemez!
 
Her başarı yolculuğunun, aynı anda korunması gereken iki temel boyutu vardır: İstemek ve eylem. İstersiniz ve yaparsınız; arzularsınız ve yapmanıza izin verilir. Başarmak istiyorsanız, hem arzuda, hem de eylemde ısrar etmeyi alışkanlık haline getirebilmelisiniz.

Eline sağlık kardeşim...[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

medinelii 24 Ağustos 2008 23:48

Üniversiteye yeni başlayan gençlere öneriler…
 

[SIZE=6]muhammed bozdag biz gencler için acıkladı... işte altın önerıler.... [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
[FONT=Comic Sans MS][SIZE=6]-İlk aylar özgürlük ve yalnızlık bocalaması yaşatabilir. Özellikle ailesinden ve arkadaş çevresinden ayrılık deneyimini ilk kez yaşayanlara… Bu ilk aylar bir yandan tamamen serbest olduğunuz, ne yaparsanız kimseden çekinmeden yapabileceğiniz, meşru olan olmayan her türlü alternatifin varlığınızı saracağı dönemdir, üreteceği şaşkınlık geçicidir. Eski çevreden ayrılığa alışmak fazla uzun sürmez; zaten hayatımız boyunca defalarca bir çevreden kopup başka bir çevreye tutunmaya çalışmak zorunda kalacağız. Bağımlılıktan kurtulup ilişkilerimizi bağlılık ekseninde korumalıyız. Sabretmeli ve çevremizi oluştururken dikkatli olmaya çalışmalıyız. Çünkü bu ilk aylardaki ilişkilerimiz, seçtiğimiz yolu çok fazla belirleyecek. Yılgınlık yok, bu işi başaracağız.
-Üniversite kapısında yaşanan en yaygın şok, kazanılan bölümün ve dolaysıyla seçilen mesleğin beğenilmemesidir. Ben de böyle bir şok yaşadım, iyi bilirim. Birçok öğrenci vazgeçip tekrar sınava hazırlanmayı seçmiş, bazıları bu kararı verinceye kadar birkaç yıl okumayı sürdürmüştür. Gerçekten haklı sebepleri olanlara önerim; ilk yıl hem okusunlar ve hem de sınava yeniden hazırlansınlar, ikinci girişlerinde daha iyi bir bölüm kazanamadılarsa, bölümlerine devam etsinler. Böylece beyinleri daha iyi kavrar ve gelişir. Ancak, birikimlerine çok güvenmiyorlarsa, zaman kaybetmek gereksizdir. Hemen her meslek sevilebilir, her meslekten zirveye çıkılabilir. Yeter ki insan başarının diploma değil yetenek olduğunu anlasın. Yetenek demek, sosyal iletişim adabını iyi öğrenmek, yazılı sözlü iletişimi, zeka ve kavrayışı geliştirmek, iyi ilişkiler ve çevre oluşturma becerisi, girişimcilik, cesaret, sempati, araştırmacılık ve bilgisayar demektir. Bir gencin bu özellikleri geliştirmesi, on üniversite bitirmesinden üstündür.
-Bazılarımızın ekonomik sıkıntımız olacak. Belki aile desteği yetmeyecek, burs bulamayacağız veya burs yetmeyecek. Ümidinizi kırmamalısınız. Şartlar zorlarsa bir öğrencinin geçim kaynakları dört öğrenciye bile yetebilir. Ben bir yıl öğlen yemeği yiyemedim ama açlıktan ölmedim. Bu yoldan geri dönülmez. Hafta sonlarında pazarlarda simit satarak bile geçinebilir, orta öğrenim öğrencilerine özel ders verebilir, akşamları kısmi zamanlı iş arayabilirsiniz. Binlerce öğrencinin hiçbir aile desteğine ulaşamadan öğrenimlerini tamamlayabildiklerini unutmamalı, sorumluluklarınızı omuzlamalısınız. Büyük insan, azimli, cesur, sorumlu, tutumlu, sabırlı ve ahlaklı insandır.
-Okula gelince, nasıl başlarsa öyle gider. İlk yıl derslerine sımsıkı sarılan öğrencinin alacağı başarı sonraki yıllarına aynen yansıyacaktır. Genellikle birinci sınıfta, hatta yabancı dil hazırlık sınıfında derslerinden zor geçen öğrencilerin çoğunluğu diğer tüm yıllarını da sürünerek ve kıvranarak geçiriyorlar. En azından okuduğum üniversitede durum böyleydi ve hala öyleymiş. Derste başarının en önemli sırrı notları ve kitapları çok okumak değil, hiçbir dersi kaçırmamak ve her akşam o gün öğrenilenleri gözden geçirmektir.
-Eğitim sürecinde gerilim sürekli artıyorsa, sonunda duvara toslarsınız. Eğer ders çalışmak ve öğrenmek her geçen gün zorlaşıyorsa, gazıyla frenine birlikte basılan araç gibi içten kıvranarak ilerliyorsunuz demektir. Böyle bir araba zor yol alır ve bir süre sonra da ya balataları yanar ya da motoru. Üniversitenin ilk iki yılında birinciliğe oynayan, üçüncü yılında tökezleyen ve dördüncü yılında sınıfta kalıp bir türlü geçemeyen öğrenciler biliyorum.
-Öğrenirken eğlenin: Eğlence zihni rahatlatır ve kapasiteyi arttırır. Ama öğrenmeyle eğlenmeyi birbirinden koparmak dinle dünya işlerini birbirinden ayırmaya benzer. Ne eğlenmeye yaranabilirsiniz ne de öğrenmeye. Bir şekilde eğlenerek öğrenmelisiniz. Okula gidişiniz düğüne gidiş gibi olmalı, hocayı dinleyişiniz en eğlenceli konferansı dinleyişinize benzemeli. Ders çalışmanız somurtkan ve gergin değil, güler yüzlü ve bazen sevimli mırıldanmalar eşliğinde olmalı.
-Dinlenmeyi ihmal etmeyin. Sürekli çalışan motorun ömrü hızlı kısalır. Beyin ve vücut öğrenirken enerji harcar ve gerilir. Sabah erken kalkan, günlük yürüyüşler yapan, birer saatlik çalışma blokları arasına, gevşeme, derin soluma, gülümseme egzersizleri sıkıştıran, arkadaşlarıyla düzenli fikir sohbetleri yapan öğrenci dinleniyor demektir. Diyebilirim ki böyle çalışan öğrencinin başarısını hiçbir dünyevi faktör durduramaz.
-Gönül meselelerine dikkat etmelisiniz. Gençlik heyecan dönemi. Yüzler ve bakışlar çok güzel, canlı, kırışıklık yok ve hormonlar hareketli. Hele çağımızda, giyim kuşamlar ve sosyal edep zıvanadan çıkmış. Öğrencinin aşkı öğrenimin katili oluyor genellikle. Nefsiniz sürüklese de zamansız gönül ilişkilerinden şiddetle uzak durmanızı öneririm. Zira üniversitede tanıştığınız adayla evlenme ihtimaliniz çok zayıftır. Evlilik çağında değilsiniz, yıllar sonra karşılıklı olarak şartlarınız ve alternatifleriniz değişecek. Aşık bile olsanız, şimdi istediğinizden yıllar sonra vazgeçme ihtimaliniz yüzde 90 dır. Uzak durursanız zarar vermemiş ve zarar görmemiş olur, safiyetinizi korursunuz. Hayata tutunmanız için daha önünüzde yıllarınız var. Şimdilik okul arkadaşlarınızın tümüne kardeşleriniz gözüyle bakabilirsiniz.
-Cinsellik denetimini önemsemelisiniz. Bu hayatı sevdiren, güzel ve disiplin altında olursa onurluca olan özelliğimiz hayatımızın en büyük utancına dönüşebilir. Birçok gencin hayattaki başarısızlığının bu konuda tuzaklara erken düşmesinden kaynaklandığına tanığım. Cinsellik baskısı tarihte hiç olmadığı kadar güçlü ve erken çağlarda insanları esir almıştır. Böyle bir esarete düşmemek için çok duyarlı olmanızı öneririm. Bu amaçla, bu tür tahrik ortamlarından, görüntülü, sesli, te[FONT=Comic Sans MS][SIZE=6]levizyon, sinema, internet veya basılı metin kaynaklı malzemelerden uzak durmakta titizlik gösterilmesini tavsiye ederim. Çünkü bu esaret başka esaretlere benzemez; akıl ve mantık dinlemez ve insana çok fazla utanılacak şeyleri uyuşturucu bağımlılığı düzeyinde yaptırır. Hele erken yaşta kapılanların hayatlarının anlamının çoğunluğu bu konuyla biçimlenir ki bu bir insanın maddi ve manevi yükseliş yolculuğuna son vermesi demektir.
-Fırsatları kaçırmayın: Hayata tutunma arayışı için diplomayı beklemek mantıksızdır. Öğrencilerin belki yarısı diplomayı aldıkları gün kendilerini boşlukta buluyorlar. Gidecekleri hiçbir yer olmuyor. Bazıları hayata yeni başlamış gibi sınavlara hazırlanmaya başlıyorlar; sanki yıllarca boşuna okumuş ve sanki bir şey öğrenmemişler. Hayatınızın ilerleyen yıllarında üniversite yıllarından daha özgür ve boş zamanınız olmayacak. Sanılanın aksine, diplomayı aldığınız gün burs verenler desteklerini terk edecek, ellerine baktıklarınız elinize bakmaya başlayacak. Bu yılların her günü, hayatta ne yapabileceğinize, nasıl bir mesleğe hangi yeteneklerle tutunabileceğinize dair araştırmalar yapma fırsatlarıyla doludur. Bu konuda firmalarla, deneyimli insanlarla yazışmalar yapabilirsiniz. Kütüphaneye gidip yabancı üniversitelerin kataloglarını inceleyebilir, seçtiğiniz kariyere göre atacağınız adımları belirleyebilirsiniz. Hafta sonlarında ticaret veya sosyal etkinliklerle girişimciliğinizi ve iletişim becerinizi geliştirebilirsiniz.
-İdeolojilere dikkat etmelisiniz. Gençlik kahramanlık döneminizdir. Her ideoloji sizinki gibi zinde beyine ve bilek gücüne muhtaçtır. Oysa her ideoloji bir çıkarı temsil eder. Genellikle gençlikte neler olup bittiğini tam bilemiyor, sosyalleşme dönemimizi birilerinin amaçlarına hizmet ederek geçiriyoruz. Neye hizmet ettiğinizi, bunun dünya ve ahırete ve gelecek yıllarınıza etkisinin ne olduğunu iyi analiz etmelisiniz. Kendinize bir yaşama gerekçesi, bir hayat misyonu belirlemeli, katılacağınız etkinlikleri buna göre seçmelisiniz.
Tüm gençlere hayatlarında ve geleceklerinde başarı ve esenlik diliyorum.
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


KEVİR 24 Ağustos 2008 23:53

Cvp: Üniversiteye yeni başlayan gençlere öneriler…
 
iki Üniversitede okudum. birini bitiremedim, birini zor bela bitirebildim.
bence üniversiteler boş yerlerdir. şu toprak zeminde üniversiteler kadar zararlı yer yoktur. ancak üniyi bitirdiği zaman ben hiç bir şey öğrenemedim diyebilecek kişi okuyabilir, ona zararı pek fazla olmaz.

Arasat 14 Kasım 2008 21:13

Cvp: Üniversiteye yeni başlayan gençlere öneriler…
 
üniversiteler bence boş yerler değil bence kişiler ayakları üstünde durmayı ve gerçek kişiliğine orda kavuşuyor tabi kötü alışkanlıklardan kendilerini koruyabilirlerse ben üniversitede gerçekten güzel arkadaşlıklar edindim ben cemaat evinde ve yurtta kaldım


SAAT: 15:05

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306