Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler (https://www.forum.medineweb.net/649-kissalar-hikayeler-nasihatler)
-   -   İhsân ve Murâkabe (https://www.forum.medineweb.net/kissalar-hikayeler-nasihatler/3667-ihsan-ve-murakabe.html)

medinelii 03Haziran 2008 23:29

İhsân ve Murâkabe
 
Tasavvuf; kulun her zaman ve mekânda Cenâb-ı Hakk’ın mânevî huzûrunda bulunmakta olduğu şuurunu hatırında ve gönlünde dâimâ canlı ve zinde tutmasıdır. Çünkü ancak bu şuur içinde olan has kullar, ibâdet, muâmelât, hissiyât velhâsıl bir ömrü kuşatan bütün davranışlarına îtinâ ederler. Her nefes:

“…Biz ona (insana) şah damarından daha yakınız.” (el-Kâf, 16) âyetinin muhtevâsı içinde yaşarlar.

İşte bu, ihsân ve murâkabe hâlidir ki, kulun her an Cenâb-ı Hakk’ın nezâretinde ve her hâlinin O’nun tarafından bilinmekte olduğu şuurunu hiçbir zaman kaybetmemesidir. Bu hâl, günahlara karşı sağlam bir zırh gibidir. Zîrâ insan, kendini ilâhî huzurda bilmekteyken ve kalbi: “Yâ Rabbî!” diyerek Hak ile berâberken nasıl günah işleyebilir?

Günlük hayatımızda bir çift gözün kendisini gördüğünü sezen bir insan, yapacağı nice yanlışlardan el çekiyor, üstelik bu, kendisine cezâ veremeyecek bir çift âciz göz bile olsa… Bu insan, ihsân duygusuna sâhip olup Yaratıcı’sının murâkabesini hakkıyle idrâk etse, o ilâhî kudretin hilâfına bir iş yapabilir mi? Aslâ! İşte asr-ı saâdetten bu hâle muhteşem bir misâl:

Bir gece vakti Halîfe Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, mûtâdı olduğu üzere Medîne sokaklarını gezmekteydi ki, ansızın durakladı. Önünden geçmekte olduğu evden dışarıya kadar taşan bir ana ile kızının tartışması dikkatini çekmişti. Ana, kızına:

“–Kızım, yarın satacağımız süte biraz su karıştır!” demekteydi. Kız ise:

“–Anacığım, halîfe süte su karıştırılmasını yasak etmedi mi?” dedi. Ana, kızının sözlerine sert çıkarak:

“–Kızım, gecenin bu saatinde halîfenin süte su kattığımızdan nasıl haberi olacak?!.” dedi. Ancak gönlü Allâh sevgisi ve korkusu ile diri olan kız, anasının süte su katma hîlesini yine kabûllenmedi ve:

“–Anacığım! Halîfe görmüyor diyelim, Allâh da mı görmüyor? Bu hîleyi insanlardan gizlemek kolay, ama her şeyi görüp bilen kâinâtın Hâlık’ı Allâh’tan gizlemek mümkün mü?..” dedi.

Rabbânî hakîkatlerle dolu temiz bir vicdan ve diri bir kalbe sâhip olan bu nezîhe kızın, derûnî bir Allâh korkusu içinde annesine verdiği cevap, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ı son derece duygulandırdı. Onu, gönlündeki takvâsı ile müstesnâ bir nasip bildi ve oğluna gelin olarak aldı. Beşinci halîfe olarak zikredilen meşhur Ömer bin Abdülazîz, işte bu temiz silsileden doğdu.

Bu îtibarla bütün mesele, Cenâb-ı Hakk’ın murâkabesi altında olduğumuzu bilerek yaşayabilmektir. Âyet-i kerîmede buyrulur:

“...Ne­re­de olur­sa­nız olun, O si­zin­le berâberdir...” (el-Ha­did, 4)

Yine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, hilâfeti devrinde Hazret-i Muâz’ı, Kilâboğulları aşîretine gönderdi. Devlet hazinesinden ödenmesi gereken paraları ödeyecek, verilmesi ge­reken malları verecek, zenginlerden alınan zekâtları, fakirlere dağıtacaktı.

Muâz -radıyallâhu anh-, üzerine aldığı vazîfeyi en güzel şekilde yapar, gönüller fethederek tatlı hâtıralarla geri dönerdi. Geri döndüğünde ise dünya malı olarak sâdece boynunu toz ve güneşten korumak için kullandığı atkısı olurdu. Bu atkı zaten, giderken de üzerinde var olan bir atkıydı.

Hanımı dayanamadı, sordu:

“–Böyle bir vazîfe üstlenenler, belli bir ücret alırlar, evlerine de hediye getirirler. Hani hediye nerede?”

Muâz -radıyallâhu anh- cevap verdi:

“–Benimle birlikte hiç yanımdan ayrılmayan bir murâkıp vardı. Her alıp verdiğimi hesap ediyordu.”

Hanımı kızdı:

“–Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- her hususta sana güvenirdi. Ebû Bekir de öyle. Ömer geldi; seninle birlikte murâkıp mı gönderiyor? Her yaptığını tâkip mi ettiriyor?”

Söz, Hazret-i Ömer’in hanımına, ondan da Hazret-i Ömer’e ulaştı. Hazret-i Ömer, Hazret-i Muâz’ı çağırıp sitemle sordu:

“–Ben senin ardından böyle bir murâkıp göndermediğim hâlde duyduklarım nedir yâ Muâz? Benim sana îtimâdım yok mu zannediyorsun?”

Hazret-i Muâz’ın cevâbı pek mânidardı:

“–Ey Mü’minlerin Emîri! Hanıma özür olarak öne sürebilecek ancak bunu bulabildim. Hem murâkıp dediğim, sizin murâkıbınız değil, Allâh’ın murâkabesi idi. Bu sebeple yaptığım hizmetin ecrini zâyi etmemek için câiz bile olsa nefsime âit hiçbir şey alamam…”

Hazret-i Ömer, onun bu sözlerle ne kasdettiğini anlamıştı. Zîrâ Muâz -radıyallâhu anh- nefsine ve dünyâya âit her şeyden müstağnî idi. Halîfe, onu taltif ederek kendinden bir miktar hediye verdi ve:

“–Git bununla âilenin gönlünü al!” dedi.

Bu hâdiseden alınacak hisse; dâimâ nazar-ı ilâhînin müşâhedesi altında olduğumuzun şuuruyla yaşamak, yâni ihsân ve murâkabe hâlinde olmaktır. Yoksa bütün işi sırf bir hizmet müessesesinde çalışmak olan kimselerin, yaptıklarının mukâbili olarak rızıklarını temin için ücret almaları tabiîdir. Hazret-i Muâz’ın hâli ise üstün bir fazîlet ve îsârdır. Hizmet müesseselerinde çalışanların da, aldıkları ücretin karşılığı olan mesâîlerinin dışında da hizmetlerini fî-sebîlillâh devam ettirmek sûretiyle bu îsâr ve fazîleti göstermeleri mümkündür.

Bu bakımdan nefsânî arzuları berta­râf için, insanın zaman zaman kendini murâkabe etmesi lâzım geldiği husû­sundaki:

“ •”

“İlâhî mahkemede hesâba çekilmeden evvel, nefsinizi hesaba çekiniz.” îkâ­zını hatırdan uzak tutmamalıdır.

Her an zikrullâh ve murâkabe şuuru içinde bulunmanın lüzûmunu ifâde eden şu hadîs-i şerîf de câlib-i dikkattir:

“Allâh’ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allâh’ı unutarak yapılan çok konuşmalar kalbi katılaştırır. Allâh’tan en uzak olan kimse ise kalbi katı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 62)

Bu yüzden, bilhassa seher vakitlerinin feyizli demlerini günümüzün her ânına yaygınlaştırmalıyız. Seherin o müstesnâ anları, günümüz için bir model niteliği taşımalıdır. Seherini ve gününü böyle düzenleyen bir kul, Hak Teâlâ’nın râzı olduğu bir hâl içindedir ki bu, “merdıyye” makâmıdır. Bu makamda güneşin güçlü şuâlarının bir merceğin altındaki çer-çöpü yakması gibi kalbde kötü huylar yok olmuş, cemâlî sıfatlar tecellî ederek güzel huylar inkişâf etmiştir. Öyle ki, Yaratan’dan ötürü yaratılan­lara şefkat, merhamet, sevgi, cömertlik, affedicilik, nezâket ve hassâsiyet bir lezzet hâlindedir. O, nefsini en güzel şekilde muhâ­sebe ve murâkabe eder. Her nefeste yaratılış gâyesini gözeterek nefs ve şeytanın hîlelerine karşı gaflete düşmekten sakınır. Zîrâ kalbi, Rabbi ile beraberdir. Âyet-i kerîmede:

“...Bilin ki Allâh, kişi ile onun kalbi arasına girer...” (el-Enfal, 24) buyrulur.
Osman Nurı Topbas


SAAT: 03:13

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306