Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları

Konu Kimliği: Konu Sahibi Mevlüt HÖNÜL,Açılış Tarihi:  20 Mayıs 2012 (21:21), Konuya Son Cevap : 20 Mayıs 2012 (21:22). Konuya 4 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 20 Mayıs 2012, 21:21   Mesaj No:1
Medineweb Aktif Üyesi
Mevlüt HÖNÜL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Mevlüt HÖNÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 18779
Üyelik T.: 20 Mayıs 2012
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Memleket:Malazgirt
Yaş:47
Mesaj: 151
Konular: 93
Beğenildi:17
Beğendi:0
Takdirleri:32
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Kur'an'da (Görünmeyen Varlıklar) Cin'ler /Mevlüt Hönül

Kur'an'da (Görünmeyen Varlıklar) Cin'ler /Mevlüt Hönül

Kur'an'da (Görünmeyen Varlıklar) Cin'ler
Kur’an’da Cin’ler (Görünmeyen Varlıklar) hakkında Bir Araştırma yazısıdır.


Cin Kelime kökü ‘’Örtmek, gizlemek’’ anlamına gelenجَنَّ Cenne’den türemiş. Görünmeyen gizli canlı şuurlu varlıklara verilen isimdir.


مجنون (Örtmek, bürüme En’am 76)


Mecnun(u-i) (n)جَنَّ مَجْنُونٌ Deli, Delilik مَجْنُونٍ (Hicr-6) (Şuara-27) (Saffat-36) (Duhan-14) (Zariyat-39-52) (Tur-29) (Kamer-9) (Kalem-2-51) (Tekvir-22)



اَجِنَّةٌ ecinnetun Anne Karnındaki Cenin



الْجِنَّ Görünmeyen Varlıklar (Necm-32) (En’am-100-112-128-130) (Araf-38-179)



جِنُّ (İsra-88) Görünmeyen Varlıklar (Cinler)



جِنِّ (Kehf-50) (Neml-17-39) (Sebe-12-14-41) (Fussilet-25-29) (Ahkaf-18-29) (Cin-1-5)


جَانٌّ cannun: Yılan gibi hızlı hareketinden ötürü (Neml-10) (Kassas-31)


جَانٌّ (Rahman-39-56-74) Görünmez varlık


وَالْجَانَّ Vel canne: Görünmeyen Varlıklar (Hicr-27) (Rahman-15)


جِنَّةٍ Cinneh: Deli, Delilik (Mü’minun-70) (Sebe-8-46)


الْجِنَّةِcinneti: Görünmeyen varlıklar. (Hud-119) (Secde-113) (Saffat-158) (Nas-6)


جُنَّةً Cunneten: Kalkan, Örtü (Yeminlerini Kalkan edindiler ) (Mücadele-16)

(Münafikun-2)


جَنَّةٍجَنَّةٌ cennetin, cennetum cennetul cennete: Ağaçlı bahçe, Cennet, Ahiretteki refah ve Saadet yurdu...(Bakara-265-266) (A’li İmran-133) (İsra-91) (Furkan-8-15) toplamda 65 ayette geçer...

Cinlerin (Görünmeyen Varlıklar) varlığı ilk asırlardan beri kabul edile gelmiştir. Kur’an’i Kerim, Tevrat, İncil ve Zebur’da cin kavramını örnekler ile anlamaya çalışalım.

Cin adı altında Melekler, Cinler, Kabirde bulunanlar, ev yılanlarının zikredildiğini ‘’Cann’’ kelimesinin aynı zamanda, şeytan anlamında kullanıldığını. Cahiliye asrında Müşrik olan Arapların meleklere cin dediklerini şu ayetlerden öğrenmekteyiz.

Müşrikler cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa cinleri yaratan o’dur. Körü körüne, hiç yoktan O'na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Hâşâ O, onların uydurdukları sıfatlardan uzak ve yücedir.(En’am-100)

Bazıları da Allah ile bütün görünmez varlık türleri arasında bir yakınlık uydurdular; oysa bu görünmez varlıklar (da) pekâlâ bilir ki, onlar, (bu şekilde Allah'a isnadda bulunanlar,) mutlaka (Hesap Günü O'nun huzurunda) yargılanacaklardır:(Saffat-158)

Zebur Mezmur.106: 37 Oğullarını, kızlarını Cinlere kurban ettiler.

Matta - BÖLÜM 9: 34 Ferisiler ise, "Cinleri, cinlerin önderinin gücüyle kovuyor" diyorlardı.
(Cinlerin Atası olarak bildikleri‘’Baalzevul'un’’ gücü ile kovduklarını iddia etmeleri)

Tevrat-2.KRALLAR.23: 24 Bundan başka Yoşiya, Kâhin Hilkiya'nın RAB’ bin Tapınağı’nda bulduğu kitapta yazılı yasanın ilkelerini yerine getirmek amacıyla, cincileri, ruhçuları, aile putlarını, öteki putları, ayrıca Yahuda ve Yeruşalim'de görülen bütün iğrençlikleri silip süpürdü.

Tevrat-LEVİLİLER: 20: 6 "'Kim cincilere, ruh çağıranlara danışır, bana ihanet ederse, ona öfkeyle bakacak, halkımın arasından atacağım.

Pavlus'un Mektupları-Pavlus'tan Korintliler'e Birinci Mektup: 1.Ko.10: 21 Hem Rabbin, hem cinlerin kâsesinden içemezsiniz; hem Rabbin, hem cinlerin sofrasına ortak olamazsınız.

Pavlus'un Mektupları-Pavlus'tan Efeslilere Mektup: 6.12 Söz konusu yönetimler vb. cinler ve Şeytan'a hizmet eden öbür kötü

Pavlus'un Mektupları-Pavlus'tan Koloseliler'e Mektup :(örneğin cinlerden) oluşan yönetimler ve hükümranlıklar.

Pavlus'un Mektupları-Pavlus'tan Timoteos'a Birinci Mektup:nedeniyle aldatıcı ruhlara ve cinlerin öğretilerine kulak vererek imandan dönecek. Vicdanları adeta kızgın bir demirle dağlanmış bu yalancılar evlenmeyi yasaklayacak, iman edip gerçeği bilenlerin şükranla yemesi için Tanrı'nın yarattığı yiyeceklerden çekinmek gerektiğini buyuracaklar.

Yakup'un Mektubu - BÖLÜM 2: 19 Sen Tanrı'nın bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun. Cinler bile buna inanıyor ve titriyorlar!

İnsanların ‘’Topraktan’’ Meleklerin ‘’Nur’dan’’ Cinlerin ise, Kur’an ve Allah Resulünün bizlere naklettiği ‘Tarifsiz bir Ateşten’’ yaratıldıkları, akıl irade sahibi latif görünmez varlıklar oldukları. Bu özelliklerinden ötürü onları duyu organlarına kapalı (gizli) olduğunu anlamaktayız.

Hâlbuki görünmez varlıkları garip bir ateş alevinden yaratmıştır. (Rahman-15)

Görünmeyen yaratıkları ise, ondan (çok) önce, yakıcı/bunaltıcı yellerin ateşinden yaratmıştık.
(Hicr-27)

Cinlerin, Meleklerin İnsanlardan evvel yaratıldığını şu ayet bizlere açıklamaktadır.

Sonra Meleklere "(Haydi!) Âdem’in önünde yere kapanın" dediğimizde İblis dışında hepsi yere kapandı, o ise reddetti ve (üstelik) küstahça böbürlendi: Böylece hakkı inkâr edenlerden oldu.
(Bakara-34)

Cahiliye inancında ‘’Cin’’ Arapların kendilerini çevreleyen tabiatın cinlerle dolu olduğu ve bunların özel vasıtalar ile kendilerine hizmet edebilecekleri inancı yaygındı. Araplara göre çöller, vadiler, dağlar cinler ile dolu idi, şekil değiştirerek insan ve yılan kılığına girdikleri ve istediklerinde görünebilecekleri inancını taşımakta idiler.

Cinlerin hayır ve Şerr yapma gücüne sahip oldukları inancı, Arapların onlara karşı saygı ve ibadet etmek anlayışını doğurmakta idi. Bu görevlerini topluluklar olarak yerine getirmek adına, putlar, ağaçlar kutsanarak dini bir görev yerine getirilmeye çalışılmakta olduğunu Kur’an ve tarihi kaynaklar nakletmektedir.

Onlar, Allahı bırakıp yalnızca cansız sembollere sığınıyorlar; böylece isyankâr bir Şeytana sığınmış oluyorlar.
(Nisa-117)

Araplar ve diğer ırklar, yeryüzünde insanlardan evvel cinlerin yaşadığına ve yeryüzünde kan döktükleri ve onlara karşı savaşmak için, İblis komutasında olan askerlerin onlar ile savaştığı dağlara, adalara ve denizlere sürdüğü inancı vardı.

Putların içinde cinlerin var olduğu ve onlara gökten haberleri kulak hırsızlığı yaparak irtibatta oldukları kâhinlere bildirdikleri, bu kâhinlerin gaybtan haberler aldıkları ve üzerine yüzlerce yalan ekleyerek sundukları nakledilmektedir.

Siz ey görünmez varlıklar(ın) ve insanlar(ın şerlileriy)le bir arada yaşayanlar! Eğer göklerin ve yerin ötelerine geçebileceğinizi (düşünüyorsanız), haydi geçin! (Ama) onların ötesine geçemezsiniz, (Allah'tan) bir yardım olmazsa!
(Rahman-33)

Hadis kaynaklarında, Allah Resulünün islamı tebliğ etmeye başlaması ile Şeytanların göklerden haber çalmaktan men edildikleri rivayet edilmektedir.
(Buhari, Tefsir, 72/1, Ezan 105; Müslim, Salât 149; Tirmizi, Tefsir, 72 /2-3.)

Müşrik Arapların Allah resulüne ‘’Mecnun Şair’’ ‘’Kâhin ve Büyücü’’ diye iftira etmelerinin temelinde varolan, şiir sanat olmaktan öte, görünmeyen gizli varlıklar ile kurulan temas sonucu bilgi alma mesleği olarak icra edildiği bir zaman dilimine denk gelmektedir. Her Şairin bir cinn’e inandığı ve ondan ilham aldığı, bir döneminde. Allah Resulüne yapılan iftiralara Kur’an açıkça cevap vermektedir.

Müşrikler dediler ki; «Ey kendisine Kur'an inen adam, sen kesinlikle delinin birisin.» Eğer söylediklerin doğru ise bize melekler ile birlikte gelseydin ya. Oysa biz melekleri ancak gerektiğinde indiririz, o zaman da onlara artık mühlet tanınmaz. Bu Kur'an'ı gerçekten biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz.
(Hicr-6-7-8-9)

Yoksa onun deli olduğunu mu söylüyorlar. Hayır, O onlara gerçeği getirdi ve onların çoğu gerçekten hoşlanmıyorlar.
(Mü’minun-70)

Arapların ve halen günümüzde buna inanan Müslümanların, inandığı birkaç örnek vermek gerekir ise, halen yılanların yaralı bırakılması sonucu gelip intikamlarını alacaklarına ve yeni doğum yapmış olan bir bayanın yalnız bırakılmaması gerektiği, cinlerin ilişeceğini bebeği onlardan koruma amaçlı, demirden parçaları onun yastığının altına koydukları yada beşiğe astıklarına şahid olmuşuzdur. Cahiliye Araplarında var olan anlayışın günümüze yansımış olan örnekleri...


Bu vermiş olduğum inaçla alakalı cahiliye asrında var olan davranışı gören, Hz Aişe annemiz çocuğun yastığının altındaki usturayı atarak bu tür bir davranışı menetmiş ve Allah Resulünün bu tür bir davranıştan hoşlanmadığını belirtmiştir.
(Ebu Davud, Edeb, Ahmed b. Hanbel, Müsned)

Kur’anın beyan ettiği, Cahiliye Araplarının, Allah ile cinler arasında soy birliği kurmaları, bu soy bağı inancına göre, Ruhanilerin, meleklerin, cinlerin aracılığı (vesile!) olmadan Allah’a yaklaşılamayacağı ve onlara ibadet etmelerindeki maksadın onlar için ‘’Şefaatçi’’ olmaları inancı ile ‘’Şirk’’ koşmakta idiler. Kuran bu anlayışı şiddetle reddetmektedir.
(En’am-100 Saffat-158-159) Ayetlerde...

Cahiliye asrı olarak bilinen dönemde, putlara ilah olarak saygı göstermeyenlerin cinler tarafından çarpılacağına onlarda bu gücün varolduğuna. Delilik gibi hastalıkların cinlerden meydana geldiğine inanılmakta idi. Günümüzde bu ve benzeri ‘’Cinn’’ anlayışı Müslümanlar arasında yaygındır.

İsmini dahi zikretmekten çekinen ‘’üç harfliler’’ ismini anarak onlar hakkında konuşmaktan çekinenler, onların İnsanlara zarar verebilecek güce sahip olduklarına inanmaktadırlar. Allah’ın islamı ile hiçbir alakası olmayan cin inancı bu toplumun sömürgeci kesimler tarafından kullanılmasına zemin hazırlamıştır.

Cinn çıkaranlar onlar ile evlilik yapanlar muskalar vb İslam inancı ile uzaktan yakından alakası olmayan, inançlarını İslam adı altında kullanan zihniyetler milyar dolarlık villalara son model arabalara ve maddi alanda sınırsız bir servete sahip olmak adına insanların dini duygularını kullanmaya devam etmektedirler...


www.medineweb.net
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Mevlüt HÖNÜL 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Seküler Cemaat-Tarikatlar ve Modern Kölelik Makale ve Köşe Yazıları AlimOğlu 47 18179 15 Eylül 2016 23:11
Akletmez misiniz? Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları Mevlüt HÖNÜL 0 2466 18Haziran 2016 01:59
İRTİCA’YA KARŞI İSLAM / Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları Yitiksevda 4 2078 22 Şubat 2016 22:34
Mü’min Kime Derler? /Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları Mevlüt HÖNÜL 0 1750 26 Ocak 2016 22:38
Allah’ın Hükmüne Meydan Okuyanlar/ Mevlüt Hönül Makale ve Köşe Yazıları 'Yolcu' 3 2141 10 Mayıs 2015 22:35

Alt 20 Mayıs 2012, 21:21   Mesaj No:2
Medineweb Aktif Üyesi
Mevlüt HÖNÜL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Mevlüt HÖNÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 18779
Üyelik T.: 20 Mayıs 2012
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Memleket:Malazgirt
Yaş:47
Mesaj: 151
Konular: 93
Beğenildi:17
Beğendi:0
Takdirleri:32
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Kur'an'da (Görünmeyen Varlıklar) Cin'ler

Yaratılıştan günümüze kadar farklı din ve inaçlarda ‘’Cinn’’ kavramı:

Asur Babil ve Sümerlerde: Kötü ruh ve cin inacı, Sami ırkların hemen hepsinde var olan cinlerin insanlara musallat olabileceği bir kısmının cinsiyetsiz bir kısmının erkek ve dişi olup kötü karakterli olanları, yarı insan olanlar, canavar gibi görünenleri ve her grubun adının olduğu bunlardan korunmak için efsunlu tabletleri muska olarak taktıkları…

Eski Mısırlılarda: genellikle yabani hayvan, yılan ve kertenkele gibi sürüngen şeklinde veya siyah vücutlu insan şeklinde varlıklar olarak görülür ve ‘’Ra’’ nın düşmanı oldukları. Sara delilik gibi hastalıkların müsebbibi oldukları büyücülerin cinleri emirleri altına aldıkları ve bu şekilde insanların rüyalarında gösterebildikleri insan ve havyalara zarar verdiğine inanılırdı.

Slavlarda: Bu varlıklar rüya, hastalık ev ve tabiatla ilgili varlıklardır.

Keltlerde: mağaralarda, çukur yerlerde, ormanların derinliklerinde yaşayan iyi veya kötü tabiatlı cinlere inanılırdı. Evi koruyan; ırmaklarda, çaylarda, kuyularda, dağ başlarında ve içlerinde yaşayan; yağmur, şimşek ve gök gürültüsüne sebep olan ruhlar olarak inanılırdı.

Çinliler: Ölüp görünmeyen aleme gitmiş insan ve hayvan ruhları olduklarına, insanlara ve havyalara zara vermek için şekilden şekle gireceklerine, dağlarda, ovalarda, kırlarda var olan tabiatüstü varlıklar olduğuna, ölüleri dirilttiklerine cehennemde ölüleri cezalandırdıklarına inanarak din adamlarının tılsımlar, efsunlar ve muskalar ile onların kötülüklerini engellediklerine inanmakta idiler.

Japonlar: görünmeyen varlıklar, hayvan ve insan ruhları, hortlak, hayalet ve cinlerle ilgili inançlara sahiptirler. Onlar, insan üzerinde cinlerin ve kötü ruhların tesirine inanırlar ve bunları tedavi için birtakım usuller uygularlar. İnançlarında Çinlilerin tesiri görülür.

En eski Hint kutsal metinleri olan Vedalar'da görünmeyen Cinni varlıklar ikiye ayrılır: İnsanlara iyi davranan birinci gruptakiler gökte bulunur; düşman olanlar ise, yeryüzünün mağaralarında ve derinliklerinde bulunurlar, insanlara ve hayvanlara çeşitli zararlar verirler; hatta ölülerin ruhlarını bile taciz ederler. Bu sınıflandırmada da görüldüğü gibi, Hintlilerin inancında melekler ile cinler birbirine karışmıştır.

Mesela sularda ve ağaçlarda yaşadığına inanılan ve apsara denilen su perileri, melek kavramına daha yakındır ve müşrik Arapların inandığı gibi bunlar, güzel bakire kızlar şeklinde düşünülürler. Gandharva ismi verilenler de iyiler sınıfındandır ve bunların kocalarıdır. İkinci grupta olan kötü ve karanlık tabiatlı varlıklara gelince, bunlar, tanrıların ve özellikle İndra'nın ve bütün yaratıkların düşmanı olup, karanlık ve ölümle bütünleşmişlerdir. Ölülerin yakıldığı yerlerde de kırmızı gözlü, duman gibi vücutlu, kanlı keskin dişli ve korkunç pençeli, insan yiyen bir çeşit kötü karakterli cin'ler bulunur. Budist kutsal metinlerinde geçen mara, yakhata ve pisakalar, ıssız yerlerde yaşayan, kuş veya vahşi hayvan şeklinde görünüp, rahip ve rahibeleri korkutan kötü cinlerdir.

Zerdüşt: "deva" denilen tanrılarını cin saymıştır. Zerdüştlükte, iyilik ile kötülük arasında bitmez bir mücadele vardır. İşte cinler kötülükten, hile ve yalandan ortaya çıkmıştır. Eski metinlerde cinlerin ve zararlı hayvanların, Ehrimen'in yani kötü güç olan Şeytan'ın yaratıkları olduğu söylenir. Buna göre baş cin olan Aesma, şiddet, soygunculuk ve şehvet işlerini yürütür. Zerdüştlükte cinler, erkektir; ancak dişi cinler de vardır. Cinler, karanlık ve kirli yerleri ve de ölü kulelerini sık-sık ziyaret ederler.

Mecusiler: şöyle inanırlar: Bu âlemdeki her türlü hayır, Yezdan'dandır; bütün serler ise Ehrimen'dendir. Ehrimen, bizim şeriatımızda "İblis" diye adlandırılır. Mecusiler kendi arala*rında değişik inançlara sahiptirler. Onların çoğu Ehrimen'in muhdes, yani yaratılmış bir varlık olduğu inancındadırlar. Onun nasıl yaratılmış olduğu hususunda, onların çok acayip görüşleri vardır.

Bir kısım Mecusiler ise, Ehrimen'in kadim ve ezelî olduğunu söylerler. Her iki görüşe göre de bunlar, bu âlemi idare etmede Ehrimen'in, Allah'ın, yani onlara göre Yezdan'ın ortağı olduğu hususunda ittifak etmişlerdir...

Mecusiler Allah'a tek bir ortak koşmuşlardır, o da İblis'dir. Öyle ise Cenabı Hak niçin onların Allah'a birçok şerik (ortak) koştuklarını söylemiştir?" denilir ise buna şöyle cevap verilir: Onlar, "Allah'ın askerleri melekler; İblis'in askerleri ise şeytanlar (cinler)dir.

Melekler, insanlar arasında çok kalabalıktırlar. Melekler, temiz ve Kutsi olan ruhani varlıklardır. Bunlar insanların ruhlarına her türlü hayrı ve taatı ilham ederler. Şeytanlar da yine insanlar arasında büyük bir yekûn teşkil ederler. Bunlar da insan ruhlarına her türlü kötü vesveseleri verirler. Allah (Yezdan), meleklerden olan ordusu ile iblis ve onun şeytanlardan meydana gelen ordusuna karşı devamlı savaşır." derler, işte bundan dolayı Allah Teâlâ Mecusilerin, Allah'ın birçok ortağı olduğunu söylediklerini bildirmiştir"
(Razi, 10/69-70 Şehristani, 1/233-239.)

Türklerin İslam öncesi inançlarına göre bütün dünya ruhlarla doludur ve dağlar, göller, ırmaklar hep canlıdır. Tabiatın her tarafına yayılmış olan bu ruhlar, iyi ve kötü olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Tanrı Ülgen'in emrindeki iyi ruhlar, hem onun hizmetini görmekte, hem de insanlara yardımcı olmaktadır. Bu ruhlardan Yayık, tanrı ile insanlar arasında aracılık, yani elçilik yapmakta, su ile insanları korumakta ve ileride olacak şeyleri onlara haber vermektedir. Bir diğer ruh Ayısıt ise refah ve bereket sağlamaktadır. Bunlar İslam inancındaki meleklere, Cebrail ve Mikail'e çok benziyorlar. Bu inançta yeraltı dünyasının prensi olan Erlik'in emrinde de, Uygurcada şeytan manasına gelen kara "neme"ler veya "yek"ler denilen kötü ruhlar bulunmakta ve bunlar, insanlara her türlü kötülüğü yapıp, hem insanlara, hem hayvanlara hastalıklar göndermektedirler.

Cinlere inananlar/inanmayanlar her asırda var olmuştur. Gaybi bir mevzu olan cine inanma itikadi bir mevzu gibi görülmemelidir. Kur’anda tam anlamı ile ‘’mecaz’’ mı gerçekmi kullanıldığı hususunda tam bir ittifak yoktur. Alimlerden kabul etmeyenler içerisinde Cahız, Kadı Abdülcebbar, mecaz olarak kabul ederken. Farabi, İbni Sina şüphe ile yaklaşır iken Elmalılı Hamdi Yazır alimlerin tanımını ele aldığında inkar çıkarmanın doğru olmadığını beyan etmektedir.

Cinlerin varlığını kabul edenler ise kendi aralarında iki görüşe sahiptirler birinci kesim cinlerin cisim ve cismaniyetten uzak soyut varlıklar olduğunu söylerken mümin ve kafir olanlarının iyilerinin melekler kötülerinin ise şeytanlar olduğuna inanmaktadırlar.

İkinci kesim ise cinlerin cismani varlıklar olduğunu farklı görünmelerinin cisim olmalarına engel olmadığını savunmuşlardır. Bu anlayışın başını çeken Eşari hayatın varlığı için bünye olmadanda tecelli edebileceğini, bunları gözün görebileceğini söylemiştir.

Bir kesim ise cinlerin kendilerine has bünyelerinin var olduğunu gözümüzün görmediği sayısız bünye sahibi varlıkları inkar etmenin doğru olmadığı görüşünü savunmuşlardır. Bütün isimler fiziki kuvvetler ile keşfedilmesi imkanının olmadığına dayanarak.

Muhammed Abduh: cinler hakkında mikropların cinler olduğunu söylemektedir. Bu söylemini Rahman suresi 15 ayeti kerime’de geçen şu anlama dayandırmaktadır: şaşırtıcı/şaşkınlık verici bir ateşten ‘’maricin min nar” yani maddi olmayan (ya da fizik ötesi) unsurlardan. “görünmeyen yaratıklar” şeklinde aktarılan cann ismi, aslında tekil bir isim olup bütün “insanlığı” bir tür, bir cins olarak ifade etmekte kullanılan “insan” tekil ismi gibi, söz konusu görünmeyen yaratıkları ya da güçleri tür/cins olarak ifade eden bir cins ismi durumundadır.
(Muhammed Esed)

Kur’ani Kerim’de Allah tarafından seçilmiş Peygamberlerin İnsanlar ile birlikte görünmeyen varlıklara da tebliğ ettikleri ve uyardıklarını şu ayet bize haber vermektedir.



(Ve Allah şöyle devam edecek "Ey görünmez (şeytani) varlıklar ve (benzer zihniyetteki) insanlar ile yakınlık içinde bulunan sizler! İçinizden mesajlarımı size ileten ve bu (Hesap) Gününün geleceği konusunda sizi uyaran bir peygamber gelmedi mi?" Onlar: "Biz kendi aleyhimize şahitlik yaparız!" diyecekler. Zira bu dünya hayatı onları ayartmıştır: ve böylece onlar, hakikati inkâr ettiklerine dair kendi aleyhlerine şahitlik yapacaklardır.

(En’am-130)



Kur’ani Kerim’de Görünmeyen Varlıkların, Hz Musayı ve Vahyi (Tevrat)’ı kabul edip iman ettiklerini öğrenmekteyiz.

Hani (ey Muhammed!) Biz bir grup tanınmayan/bilinmeyen varlığı, Kuran'ı dinleyebilsinler diye sana doğru yöneltmiştik ve o(nun mesajları)nı fark eder etmez de (birbirlerine) "Sessizce dinleyin!" demişler ve (okuma) bittiğinde kendi toplumlarına uyarıcı olarak dönmüşlerdi.

Onlar, "Ey halkımız!" diye seslendiler, "(Tevrat'tan) geriye hakikat adına ne kalmışsa hepsini teyid (ve tasdik) eden, Musa(nınkin)den sonra indirilmiş olan bir vahyi dinleyip geldik. (Ve anladık ki) bu (vahiy) hakikate ve dosdoğru yola götürmektedir".

(Ahkaf-29-30)



Ayeti kerimelerde Peygamberlerin Tevhid dini olan İslam’ı tebliği ettikleri inanan ve inanmayanların çıktığı, İsrailoğullarına ve diğer kavimlere gönderilmiş olan Peygamberlerin cinler hakkında yanlış anlayışlara karşı kendilerinden asla korkulmaması onlarında Allah’ın kulu oldukları, doğaüstü güçler vehmederek onlara tapılma hususunun Allah’a isyan ve şirk olduğunu belirtmişlerdir.



Biz rüzgârı Süleyman(ın emrin)e verdik: sabahki hareketi bir aylık yolculuk (mesafesinde), akşamki hareketi de bir aylık (mesafede tamamlanan) rüzgârı. Ve erimiş bakır membaını o'nun buyruğu altında akıttık; görünmeyen varlıklardan bir kısmı (da) Rablerinin izniyle o'nun için çalış(maya mecbur kılın)dılar ve hangisi emrimizden çıktıysa ona yakıcı ateşin azabını tattırırdık:



O’nun için isteğine göre mabedler, heykeller, büyük tekneler kadar (geniş) havuzlar ve sağlamca tesbit edilmiş kazanlar yaptılar. (Ve dedik ki "Ey Davud kavmi, (Bana karşı) şükür (duygusu) içinde çalışın ve (unutmayın ki) kullarım arasında (bile) hakkıyla şükredenler çok azdır!"



(Süleyman da ölümü elbet tadacaktı; fakat) Biz o'nun ölümüne hükmettiğimiz zaman, asasını kemiren kurttan başka öldüğünü gösteren bir işaret yoktu. Ve Süleyman devrilince açıkça ortaya çıktı ki, (o'nun emrindeki) görünmeyen varlıklar, kavrayışlarının ötesindeki gerçekliği bilmiş olsalardı o aşağılayıcı (hizmetçilik) azabı içinde (sıkıntıyla) yaşamaya devam etmezlerdi.

(Sebe-12-13-14)



Ayeti kerimelerde Süleyman (a.s)’a Allah’ın izni ile görünmeyen varlıkların onun emrine verildiği bu emir ile mecburi kılındıkları bu mecburiyete karşı gelenlerin yakıcı bir azab ile cezalandırıldığı Süleyman (a.s)’ın her istediğini yaptıkları.



Ölüm vaktinin geldiğinde ancak değneğini yiyen kurt’un onun ölümünü görünmeyen varlıklara fark ettirdiği, şayet gaybı bilmiş olsalardı alçak düşüren bir azab içinde kalmayı tercih etmeyecekleri açıkça belirtilmektedir.



(Olayların gidişi içinde Süleyman Sebe Melikesi'nin kendisine geleceğini öğrenince, çevresindekilere "Siz ey seçkin görevliler!" dedi, "Hanginiz bana (Sebe Melikesi'nin) tahtını, daha o ve ona bağlı olanlar Allah'a yürekten boyun eğmiş kimseler olarak bana çıkıp gelmeden önce buraya getirebilir?"

(Süleyman'a bağlı) görünmeyen varlıklar içinden gözü pek biri: "Daha oturduğun yerden kalkmadan onu sana getirebilirim, çünkü ben bu konuda gerçekten güvenilir bir güce sahibim!" dedi.



(Buna karşılık) vahiyle bilgilendirilmiş olan kişi: "Bana kalırsa" dedi, "ben onu, göz açıp kapayıncaya kadar sana getireceğim!" Ve onu gerçekten önünde görünce, "Benim şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü göstereceğim konusunda beni denemek üzere Rabbimin bahşettiği lütf(un bir belirtisi,) bu! Bununla birlikte (Allah'a) şükreden kişi, yalnızca kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük yapan kişi ise, (bilsin ki,) Rabbim hem sınırsız cömert hem de mutlak manada kendine yeterlidir!"

(Neml-38-39-40)



Süleyman (a.s)’ın emrine verilmiş olan Görünmeyen varlıklara, Sebe Melikesinin kendisine gelmeden evvel, tahtını kimin getirebileceği emrine, Görünmeyen Varlıklardan (İfrit) gözü pek birinin "Daha oturduğun yerden kalkmadan onu sana getirebilirim, çünkü ben bu konuda gerçekten güvenilir bir güce sahibim!" Söylemine Karşın (Buna karşılık) vahiyle bilgilendirilmiş olan kişi: "Bana kalırsa" dedi, "ben onu, göz açıp kapayıncaya kadar sana getireceğim!" Söylemini hemen gerçekleştirmesi Süleyman (a.s)’ın Peygamberliğinin delillerinden olan mucizevi bir ispattır.



Tahtın bir anda getirilmesi, Kur’anda anlatılan gerçek bir vakıadır. Mucize olarak da inanmak gerektiği kanısındayım. Bu ayet hususunda rivayetleri incelediğimde Vahiyle bilgilendirilmiş kişi hakkında gaybı taşlayacak kadar ileri gidilecek yorumlar yapıldığı, Gerçeklik payının olmadığı, Vezirinin olduğu, Kendisinin olduğu, Melek Olduğu vb Yorumlar Gaybi bilinmeyen bir olayı sadece taşlamaktır.



Yalnız bu vakıada günümüze aks eden yönleri bulunmaktadır, bu olay eşyayı aynen veya sureten göstermenin ya da naklinin mümkün olabileceğine işaret ettiği, Nasıl ki Tv vb Yayın araçları nasıl sureten nakli yapabiliyor ama naklen Gerçekleşirimi, şu an mümkün gözükmese dahi buna dair bir işaretin var olduğu.(Allah’u A’lem)


‘’Vahiyle bilgilendirilmiş olan kişi’’ Bu ifade çok dikkat çekicidir. O Kitap bilgisine biz sahip olabilirmiyiz, olabilir isek aynı şeyi gerçekleştirebilirmiyiz. Bu ayet bize İlmin gücünü gösterir iken Kitabı da bilmeye teşvik etmektedir. Ayette geçen ‘’ kitabi ’’
الْكِتَابِ maksadın ‘’İsmi Azam’’ olduğunu söyleyenler olduğu gibi, bu duanın Kur’an’da ‘’gizli’’ olduğu ifade edilir. Kur’anı derin düşünerek okuyup, kavrayanlar neden bu imkanı elde edemesinler?



Tv’de, Yıldırımda, Elektirikte, Telefonda, görülen bu sürat bir kütlede de görülür. Dünyanın kütlesine rağmen hareket etmesi ve dönmesi yer değiştirmesi maddenin maddeten naklinin olabileceğine delil değilmidir? Çekim gücü ile yıldızların fezada uçuştuğu bir irade ile organın bedende oynadığı gibi sabit olan ilimler bu gerçekleşen olayın delili olabilir?



Süleyman (a.s)’a Görünmeyen varlıkların boyun eğmesi, bir mucize ise bu sadece ona has kılınmış ise, günümüzde cinleri tahakkümleri altına aldıklarını iddia eden kimseleri, bu iddiaları. Allah tarafından bir Peygambere verilmiş olan Mucizeye ortaklık anlamına geldiği, ciddi bir şekilde düşünülmesi gerektiği kanısındayım.
Müseylemeler Allah adına İnsanları çarpanlar! Allah’ın güç ve kuvvetini beşere yarattığı görünmeyen varlıklara ve Sahtekar cin çıkarıcılara, Şeyhlere, Bilmem ne üçkağıtçılara verenler, Nasıl ve Ne şekil Allah’a ortaklık koştuklarını inceden inceye düşünmeleri gereklidir.


www.medineweb.net
Alıntı ile Cevapla
Alt 20 Mayıs 2012, 21:22   Mesaj No:3
Medineweb Aktif Üyesi
Mevlüt HÖNÜL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Mevlüt HÖNÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 18779
Üyelik T.: 20 Mayıs 2012
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Memleket:Malazgirt
Yaş:47
Mesaj: 151
Konular: 93
Beğenildi:17
Beğendi:0
Takdirleri:32
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Kur'an'da (Görünmeyen Varlıklar) Cin'ler

Ragıbın Müfredatında: ‘’Cinlerden Bir İfrit’’ yani pis, çetin demektir. Şeytan gibi insan hakkında da kullanılır, ifrit nifrit, denilir.

Kuteybe demiştir ki: "İfrit, 'müvesseku'l-halk' yani yaratılışı kuvvetli, demektir. Aslı, toprak demek olan 'afer'dendir. 'Afere' güreşti, yere yıktı, demektir."

"Ahkamu'l-mercan fi ahkami'l cann" isimli eserde Ebu Amr b. Abdülberr'den naklen derki; Lisanı iyi bilen kelam âlimleri cinleri dereceler halinde zikrederler. Yalın olarak cin dediklerinde "cinni" derler. İnsanlarla birlikte oturanını kastettiklerinde "amir", çoğulunda "ummar" derler. Çocuklara musallat olana "ervah" derler. Kötü olup başedilmez bir hale gelirse 'şeytan' daha çoğalır ve kuvvetlenirse "ifrit", çoğulunda da "efarhit" derler.

Demek ki ifrit, kötülük ve pislikte son dereceyi bulmuş ve şeytanlıkta ileri gitmiş, tuttuğunu devirir, kuvvetli, becerikli, ele avuca girmez bir kerata demektir. Öyle insana da isim olarak verildiği için ayette "cinden" diye açıklanmıştır. Ben onu (o tahtı) sen makamından kalkmadan önce sana getiririm. Her gün makamında sabahtan öğleye kadar oturduğu rivayet ediliyor. Ve gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var, yani kolay getiririm, hem de hiçbir şekilde güveni kötüye kullanmam, bozup değiştirmeden hiçbir şey kaybetmeksizin getiririm diye üsteleyerek güvenlik hissi vermeye çalıştı.

Yanında kitaptan ilmi olan kimse ben sana onu, gözünü açıp kapamadan getiririm, dedi. Bu kişinin kim olduğu hakkında değişik sözler vardır.

İbni Mes'ud'a göre: Hızır’dır.

İbni Abbas'ın meşhur görüşüne göre, Süleyman (a.s)ın veziri Asaf b. Berhıya'dır ki, sıddık (dosdoğru) idi. Dua edildiğinde Allah'ın mutlak kabul edeceği ismi azamı bilirdi Hz. Süleyman'ın bir mucizesi olarak veziri böyle bir keramet göstermiştir.

Fahreddin’i Razi, bu kişinin Süleyman (a.s)'ın kendisi olmasını birçok yönden daha uygun bulmuştur. Bu cümleden olarak, mevsulun, sıla ile bilinene işaret olması kaidesine göre burada Kur'an'ın ayetleri iyi düşünüldüğünde "Yanında kitaptan bir ilim" olmakla bilinen kimse ancak Süleyman (a.s)dır. Çünkü yukarda "Andolsun ki biz Davuda ve Süleyman'a bir ilim verdik." (27/15) "Süleyman, Davuda varis oldu ve (Süleyman) Ey İnsanlar! Bize kuşdili öğretildi, dedi." (27/16) buyrulmuştu, ancak bu şekilde "Onu ben getiririm" sözü İfrit'edir. Süleyman, İfrit'e karşı söylemiştir diye zamir ile zikredilecek yerde işin büyüklüğünü anlatmak için mevsul getirilmiş ve bununla yukarda zikredilen ilimden bir örnek gösterilmiştir.

Bununla beraber çoğunluk bu kişinin Süleyman (a.s)ın kendisi değil, adamlarından birisi olmasını ifadenin gelişine daha uygun bulmuşlardır.

Muhyiddini Arabi "Füssus" isimli eserinde "Bu Süleyman (a.s)'ın ashabından birisi eliyle olmuştur ki, orada bulunanların nefislerinden Süleyman (a.s)'ın şanı için daha yükseltici olsun." demiştir.

Gerçekten adamlarından böyle kerametin meydana gelmesi kendisinin daha yüksek oluşuna işaret demektir. Ve bu ilmin, ona verilen ilimden olduğunu anlatır. Bu taht ne kadar uzaklıktan getirildi?

Muhyiddini Arabi bunu şöyle anlatmıştır: Asaf, tahtın yapısında değişiklik yaptı da, onu bulunduğu yerde bırakıp her an meydana gelmekte olan yeniden yaratılmakta olunduğunu bilen kimselerden başkasının aklının eremeyeceği bir şekilde Süleyman (a.s)'ın yanında meydana getiriverdi. Mevcut olduğu an, yok olup kaybolduğu anın aynı idi. İkisi bir anda idi ve Asaf'ın sözü zamanda fiilin aynı idi. Zira olgun kimseden çıkan söz, yüce Allah'ın "ol" sözü yerindedir. Bu tahtın oluşumu konusu, en zor konulardandır. Ancak bahsettiğimiz meydana getirme ve yerinde bırakmayı idrak eden kimseler müstesna. Taht, ne bulunduğu yerden başka yere taşındı ve n e de yeryüzü onun için dürüldü veya yarıldı.

"Hayır, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe etmektedirler." (Kaf, 50/15) ayetinden anladığı yeni bir yaratılış konusu son zamanlarda Descartes felsefesine kadar geçmiş bir görüş, bir nazariyedir. Fakat bunun buraya tatbiki, ayetin açık ifadesine uygun değildir. Çünkü ayette "yaparım" denmemiş. "getiririm" denmiştir. "Ben onu sana göz açıp kapayıncaya kadar getiririm" denilmesiyle de bir zaman ifade edilmiştir. Çabucak bir göz atıverme değil, hatta göz açıp kapayıncaya kadar da değil, bunlardan daha uzun olarak iki tarafa, iki bakış arasını ifade eder. Ve bu bir saniyeyi bile geçebilir .

Fakat bunu bir an kabul etmiş. Halbuki bir hareketin meydana gelmesi en azından iki an gerektirdiğinden, bir anda hareket olabileceğini düşünmek tenakuz olacağından, meseleyi zorlaştırarak, hareketsiz olarak bir şeyin meydana gelmesini göstermek için o yönde tevil etmiştir. Çünkü kendisinde imkansızlık olana "kün=ol" emri uygun düşmez. Fakat hatırlattığımız gibi, ayet bunu bir an değil, en kısa bir zaman ile ifade etmiştir. En azından diyecek kadar bir zaman var.

Gerçekte"Asaf'ın sözü zaman yönünden yaptığı işin aynı idi." demekle tamamen gerçeği söylemiştir. Bu sözde, yani sözünde iş, yapma değil, getirmedir. Bunu söylemesi ile getirmesi bir olmuştur. Yani söyleyinceye kadar getirmiştir. Zira ilmini biliyordu. Bir saniyede binlerce kilometrelik sürat zamanımız teknolojisinin düşünmeye alışık olduğu konulardandır.

Önemli olan nokta, ancak bu hareketi yapmak için tatbik olunacak kuvveti ve fenni bilmekten ibarettir. Bir yıldırımda, bir elektrikte, bir telgrafta, görülen bu sürat bir cisimde de görüle bilir. Yakından tesir gösterdiğini gördüğümüz iradenin bir telsiz gibi uzakta da etkili olabildiğini gösteren misaller de yok değildir. Bir çekim kanunu ile gökyüzü cisimlerinin fezada uçuştuğu, bir irade ile organların vücutta oynadığı gibi, bir irade ile uzaktaki bir cismin boşlukta uçup yer değiştirmesi de kitabda, Levhi mahfuz'da belli ve mevcut olan bir ilimdendir. Der demez onu yanı başına yerleşivermiş görünce bu, dedi, Rabbimin lütfundandır. Normal bir ilahi hadise değil "

Bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kıldı." (Neml, 27/15) ayeti ile işaret edildiği üzere özel ihsanı olan bir keramet veya mucizedir. “Beni imtihan etmek için: Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü” .Ona dedi: Tahtını bilemeyeceği bir vaziyete sokun, o değişken gösterin, yabancılaştırın, bakalım doğruyu bulabilecek mi? Kendininki olduğunu bilecek, vaziyeti kavrayacak, gerçeği anlayacak mı? Yoksa tanımayıp yola gelmezlerden mi olacak?

Tahtının getirilmiş olması şaşırtıcı bir işle mülk ve hükümranlığının elinden alınmış olduğuna işarettir. Böyle korkutucu bir anda, o tahtın o değilmiş gibi gösterilmesinde büyük bir incelik ortaya konulmuş ve bununla onun yeteneği üzerinde bir deney yapılmak istenmiştir. Bunun üzerine gelince; senin tahtın da böyle mi? denildi. Bu senin tahtın denilmedi, o değilmiş gibi gösterildi.


Sanki tıpkı o, dedi zaten bize daha önce bilgi verilmişti. Bu mucizeden evvel Hüdhüd'ün mektup getirmesi gibi tesbit ve duyduğumuz şeylerle Allah Teâlâ'nın kudretine ve senin peygamberliğinin doğru olduğuna bilgi sahibi olmuştuk. Ve biz teslimiyet gösterip Müslüman olmuştuk, dedi. Hiç şaşırmadan durumu olduğu gibi kavrayarak ustaca söz söyledi, peki öyle de önce niçin gelmedi? Önce, Allah'tan başka taptığı şeyler (dünya saltanatı) kendisini alıkoymuştu. Çünkü kendisi inkârcı bir kavimdendi.
(Muhammed Hamdi Yazır Hak Dini Kur’an Dili)

www.medineweb.net
Alıntı ile Cevapla
Alt 20 Mayıs 2012, 21:22   Mesaj No:4
Medineweb Aktif Üyesi
Mevlüt HÖNÜL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Mevlüt HÖNÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 18779
Üyelik T.: 20 Mayıs 2012
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Memleket:Malazgirt
Yaş:47
Mesaj: 151
Konular: 93
Beğenildi:17
Beğendi:0
Takdirleri:32
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Kur'an'da (Görünmeyen Varlıklar) Cin'ler

Ey Ademoğulları! Tıpkı atalarınızın cennetten çıkarılmalarına yol açtığı gibi, Şeytanın sizi de ayartmasına izin vermeyin: (Allaha karşı sorumluluk bilincinin benzediği) örtülerden yoksun bırakmıştı o. Muhakkak ki o ve avenesi, onları hiç fark edemeyeceğiniz yerde ve biçimde sizi (de) pusuda bekliyor! Gerçek şu ki Biz, (içtenlikle ve doğru bir biçimde) inanmayanların yanına-yakınına (her türden) şeytani güçler ve kuvvetler yerleştirdik;
(A’raf-27)


Şeytanın Ademoğullarının! Atalarını kandırıp bulundukları mekandan çıkmalarına sebep olduğu edep yerlerini takva elbisesine bürünerek korunması, Şeytani telkinlere karşı duyarlı olunması emredilmektedir. Cinlerin insanları görebildiği, ama İnsanların onları göremeyeceği açıkça belirtilmektedir.


Müfessirler ayetteki ‘’ o ve avenesi’’ ile Şeytan ve onun taifesi olan Cin sınıfının kastedildiğini söylemişlerdir.


Fahrüdd'in er Raz’i: Allah’ın cinlerin gözlerine verdiği kabiliyet ile insanları görebileceği, ancak bu kabiliyetin insanlara verilmediği için onları göremeyeceğini söylemektedir.


Mutezile Alimler :"Vücut yapılarının ince ve şeffaf olmasından dolayı cinlerin in­sanlar tarafından görülemediğini, insanların vücut yapılarının kesafetinden dolayı da cinlerin insanları görebileceğini, Allahü Teala'nın, cinlerin bakışlarındaki şuayı artırıp kuvvetlendirmesi sebebiyle birbirlerini görebildiklerini söylemişler ve Allah bizim gözlerimizdeki görme kuvvetini de artırsaydı, birbirimizi görebildiğimiz gibi, cinleri de görebilirdik, şayet Allah, cinlerin vücutlarına keşafet verip, biz de şu halimiz üzere kalsaydık, cinle­ri görebilirdik" demişlerdir. Bu durumda Mutezile’ye göre, in­sanların cinleri görebilmeleri, ya cinlerin yoğunluk (kesafet) kazanmasına ya da insanların bakışlarının yeterince güçlen­mesine bağlı olmaktadır.


'' Min haysu la teravnehum '' مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْ (Sizin Onları göremeyeceğiniz bir yerden/boyuttan) İfadesi İnsanların Cinleri göremeyeceğine delildir. Cinlerin görülemeyeceği hususunda Mutezile Alimler’in görüşlerini kabul ettiğimi ve akla mantığa en uygun görüş olduğu hususunda şüphem yoktur. Lakin şunu da unutmamak lazım Allah’ın dilemesi ile olmayacak hiçbir şey yoktur. Allah’ın Sünnetinde Asla değişiklik olmayacağıda göz önünde bulundurularak olaya bakmak lazım...


İmam Eş Şafii: Bu ayeti kerime hususunda şu ifadeleri kullanmaktadır:


Cinlerin. Meleklerin Al­lah'ın iradesiyle keşafet kazanmaları, ya da Peygamberlerin onları görebilecek göz yapısına kavuşturulmaları da imkan dı­şı değildir. Nitekim imam Eş Şafii’nin cinlerin görülemeyeceği kanaatinde oldu­ğu anlaşılmaktadır. Er Rebi b. Süleyman'ın naklettiğine göre İmam Eş-Şafii'nin bu konuda şöyle dediği kaydedilmektedir:


"Adalet sa­hibi kimselerden olduğu halde kim cinleri gördüğünü ileri sürer­se, şahitliği reddolunur. Allahu Teala'nın, 'O ve kabilesi, sizin on­ları göremediğiniz yerden sizi görürler' ayetine muhalefet etme­sinden dolayı da azarlanır. Cinleri gördüğünü söyleyen kimse bir Peygamber olursa o başkadır."


İmam Eş Şafii’nin bu konudaki tespiti İslam inancının gerçeklerinden olup,Melekleri ve Cinleri Allah’ın izni olmadan Peygamberler dışında kimsenin göremeyeceği,Yine Kur’an’da Meleklerin bazı insanlara Meryem vb görünmeleri Allah’ın izni ile gerçekleşmiş özel olaylardır.


Melekleri ve Cinleri Peygamberler ve Özel olaylar dışında gördüklerini iddia eden kişilerin iddiaları boş ve tutarsız söylemlerden başka bir şey değildir. Peygamberlere görülmelerini sağlamak amacı ile keşafet (yoğunluk) kazandırması Allah’ın ol demesi iledir. Günümüze dek kesin bir şekilde diğer insanların cinleri görebildiği hususunda güvenilir bir bilgi ulaşmamıştır.


Peygamberlerin Melek ve Cinleri görmesi onların elçilik görevleri icabıdır. Çünkü Peygamberler vahyi Melek (Cebrail) vasıtası ile almaktadırlar yapmış oldukları tebliğ hem ins hemde cin taifesinedir
Alıntı ile Cevapla
Alt 20 Mayıs 2012, 21:22   Mesaj No:5
Medineweb Aktif Üyesi
Mevlüt HÖNÜL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Mevlüt HÖNÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 18779
Üyelik T.: 20 Mayıs 2012
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Memleket:Malazgirt
Yaş:47
Mesaj: 151
Konular: 93
Beğenildi:17
Beğendi:0
Takdirleri:32
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Kur'an'da (Görünmeyen Varlıklar) Cin'ler

Hani (ey Muhammed!) Biz bir grup tanınmayan/bilinmeyen varlığı, Kuran'ı dinleyebilsinler diye sana doğru yöneltmiştik ve o(nun mesajları)nı fark eder etmez de (birbirlerine) "Sessizce dinleyin!" demişler ve (okuma) bittiğinde kendi toplumlarına uyarıcı olarak dönmüşlerdi.(Ahkaf/29)

De ki: "Tanınmayan/bilinmeyen varlıklardan bir kısmının (bu ilahi kelama) kulak verdikleri ve sonra (arkadaşlarına şöyle) söyledikleri bana vahyedildi: 'Biz olağanüstü güzellikte bir hitabe dinledik,(Cin/1)

Allah Resulünü dinlemeleri için yönelen bir grup tanınmayan/bilinmeyen varlığın İlahi mesajı dinlemesi ve toplumlarına! Dönmeleri, Allah Resulünün bu varlıkları görmediği ve sonrasında Cin/1 Ayeti kerimesi ile kendisine bildirilmiş olduğu.

İlahi Mesajı dinleyen varlıkların daha öncesinde Musa (a.s)’ın iletmiş olduğu İlahi mesajın mensupları oldukları İsa (a.s)’dan söz etmemeleri.Musa (a.s)’dan sonra nazil olmuş vahiy kabul etmeleri,İsa (a.s)’dan söz etmemeleri Cin/3 ayette geçen Tahrif olmuş Hıristiyanlık inancındaki Teslis inancını reddetmelerinden ötürüdür.

Kur’anda çoğunlukla İnsandaki kötü eğilimler, şeytani dürtüler olarak kullanılmıştır. Felak ve Nas surelerinde görünmez varlıklar sinsi vesvesecilerden Allah’a sığınmamız emredilen güçlerin kalplerimizin körleşmesinden ihtiras ve atalar inancından bizlere intikal eden yanlış ve değersiz şeytani dürtüler olduğu.

Kur’anda görünmez/tanınmayan ve bilinmeyen varlıklara hitapları halkın bilinçaltına nüfuz etmiş olan efsanevi anlayışların yanlışlığını ifade etmek için kullanılmaktadır.

Sonuç olarak: Kur’anın nazil olduğu dönem ve günümüzde ‘’Görünmeyen Varlıklar’’ hakkındaki yanlış inanç, hurafe, gaybı bildikleri, maddeye hükmedebildikleri, insanlara iliştikleri, insanların onlardan fayda ve zarar görebilecekleri inaçları Kur’an İslam’ı ile alakası yoktur.

Allah Resulü Hz Muhammed (s.a.a) şöyle buyurmuştur.

“Eğer siz Rabbiniz olan tek Allah'ın birliğine itikad eder, yalnız tapılacak varlık olarak O'na inanırsanız ihlâsla “la ilahe illallah” deyin ve bu ebedi gerçeğe göre amel edin. Allah'tan başka kimseye yalvarmayın ve ihtiyaçlarınızı samimiyetle O'ndan isteyin. İster içten, ister dıştan (gizli-açık) olsun bütün ibadetlerinizi sadece O'nun için yapın. Bu samimi yalvarışlar, mesela dolaşırken, kurban keserken ve bütün işlerinizde kabulüne sebep olabilir. İbadet ederken Allah'tan başka hiç bir şeyi düşünmeyin. Hayatınızın her anında Allah'a muhtaçsınız. Yalnız Allah'a ibadet edin ve bir hayal ürünü olan bütün sahte mabutlardan uzak durun. Onlar size ne zarar, ne de fayda verebilirler. Sizin için yalnız Allah kafidir.”

Araplarda varolan yanlış inançları İlahi mesaj reddederek Onları’nda Allah’ın yarattığı varlıklar olduğunu ve yaratılana yaratıcının fiillerinin verilmesinin ŞİRK olduğu.Günümüzde Cin çıkaranlar adı altında Muska vb şeyleri yaparak Saltanatlarına,Mülklerine Mül Katan insanları sömüren DİN BARONLARININ anlatmış oldukları yalandan ibarettir asla güvenilmemesi gerektiği bunun aksine davranışların Kur'an ve Allah Resulüne terketmek olduğu açıkça bilinmelidir.

MEVLÜT HÖNÜL
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
06.10.2010
MALAZGİRT
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Irk Ayrımı /Mevlüt Hönül Yitiksevda Makale ve Köşe Yazıları 4 08 Eylül 2021 08:08
Zihniyet sorunu/Mevlüt Hönül Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları 3 06 Şubat 2016 22:50
Dinin Özü: Dua/ Mevlüt HÖNÜL Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları 1 02 Mart 2015 17:53
Sorguluyorum!!/Mevlüt Hönül Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları 2 05Haziran 2010 21:40
Yalnız kur'an demek/Mevlüt Hönül Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları 5 05Haziran 2010 00:49

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.