Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Risale_i Nur (Said Nursi) (https://www.forum.medineweb.net/655-risale_i-nur-said-nursi)
-   -   Büyük Mücahid (https://www.forum.medineweb.net/risale_i-nur-said-nursi/31436-buyuk-mucahid.html)

EyMeN&TaLhA 07 Nisan 2015 08:43

Büyük Mücahid
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


BÜYÜK MÜCAHİD

“Zübeyir bana bir kahve yap diyeceğim!
Onları burada bekleyeceğim, kaçmayacağım.”

Bu sözü hatırlattıran bir hatıra, 1971 senesinde zuhur eden hadiseler hengâmında, vefatıyla, dehşetli hadiselere kendini siper eden kahraman bir ruhun manevî şehid hükmünde dar-ı bekaya irtihal etmesidir.

Hangi hatırayı yazacağımı da bilemiyorum. Zira on sene kadar Afyon hapsinden sonra muazzez Üstadımızın hizmetinde, seyahatinde, neşriyatta ve Ankara’da beraber bulunduk. Ve on sene de Hazreti Üstad’ın irtihalinden sonra rahmet-i İlâhiye ile nihayetsiz acz ve fakrımıza rağmen tevdi edilen hizmet-i Nuriyede yan yana, aynı ruh mânâsında binler fedakâr halis kardeşlerimizle beraber çalıştık. Evvelâ Cenâb-ı Hak’tan, vaki olan kusurumuzu af buyurmasını niyaz ile rahmet ve kereminin tecellisiyle ebedî kudsî rızasını dileriz.

Bu zamanlarda, bu kahraman hâdim-i Nur hakikaten müstesna bir feragat ve fedakârlık ile hayat sürmüştür. Üstadımızın zamanındaki ve yanındaki aynı fedakârlığı ile millet, memleket ve İslâm için yaşamak demek olan hizmet-i Nuriye içinde kalmış, evi ocağı, dostu arkadaşı, sevinci eğlencesi hep nur-u Kur’ân hakikatleri, dersleri olmuştur. Bu zamanda binde bir insanda bulunmayan harika bir sadakati, Üstadından aldığı derse ittiba ile izhar eyleyen ve talebe-i ulûm şerefini kazanan bu bahtiyar insan 17 sene sonra Hazret-i Üstad’ın ihbarıyla şehid olarak hayatını hüsn-ü hatime ile kapamıştır...

Yazımın başındaki cümlenin sebeb-i suduru şöyle idi:

Bir zaman Isparta’da Hazret-i Üstad’ın huzurunda, Nurun dersinde idik. Hizmet-i Kur’âniye’de sadakat ve Allah’a güvenmek, itimad etmek gibi meseleler münasebetiyle Hazret-i Üstad buyurdular ki:

“Kardeşlerim, meselâ İngiliz, Fransız, Rusya, üçü ittifak ederek Londra’da toplansalar ve karar verseler ki: ‘Bu Said Nursî Anadolu’da bizim mesleğimizin revacına meydan vermiyor. Dini ortadan kaldırmak dâvâmızı, eserleriyle kırıp esasından bozuyor. Ne yapıp yapmalıyız, bu Said’in vücudunu ortadan kaldırmalıyız’ diye karar verip ve benim de şimdi Isparta’da olduğumu kat’î haber alarak bulunduğum bu evi bombalamak için tayyarelerini buraya doğru gönderseler, ben de şimdi kat’î haber alsam ki geliyorlar—bu esnada Üstad bacak bacak üstüne atıp—‘Zübeyir bana bir kahve yap, diyeceğim, onları burada bekleyeceğim, kaçmayacağım.”

Bu suretle harika sadakatın ve fedakârlığın, maddî harika bir tesir icra ettiğini ifade buyurmuşlardı. Ve Allah Celle Celâlühü kendi dâvâsı ve rızası uğrunda cansiperane gayret ve sadakat gösterenlerin bu fiilî duâlarını reddetmeyeceğini, bu fıtrî kanunun herşeye rağmen yaşayacağını, mağlûp edilemeyeceğini, ihlâs ve samimiyetle bir hakikate gönül verenlerin, bahusus o hakikat kâinatta cereyan eden İlâhî kanunlar gibi makul, müsbet ve müdellel hikmet düsturları olsa, hiçbir cihetle sökülemeyeceğini... Çünkü Kur’ân-ı Hakîm, kâinatta cereyan eden hadiselerin ve zamanın satırlarında yazılan fıtrat eserlerinin dile gelmiş bir ifadesi olduğunu, hatta ve hatta şimdi müsbet ilim ve fen dedikleri meseleleri, esasları da Kur’ân-ı Hakîm’in lisan-ı semavisiyle kâinatta daima ilân edildiğini, Nur Risalelerinin ihtivâ ettiği bahis ve mevzuların güneşin vücudu gibi kat’î ve ziyası gibi parlak ve harareti gibi hayatbahş olduğunu ve talebelerin de gayet muhkem ve sağlam hakikatlere dayandıklarını beyanda bulunmuşlardı.

Merhum mübarek kahraman ruhun ardından şimdilik yalnız bu tek hatıra ile iktifa edip, Cenâb-ı Erhamü’r-Rahimin’den kendisine Nurun bütün okunan ve yazılan harfleri adedince ruhuna rahmetler yağmasını niyaz eder, bütün ehl-i iman kardeşlerine sabr-ı cemil ile hizmet-i Kur’âniye’de hikmete uygun gayret ve muvaffakiyetler dileriz.


alıntıdır

nur penceresi

EyMeN&TaLhA 07 Nisan 2015 08:46

Cevap: Büyük Mücahid
 
Tek parti devrinin inananlara uyguladığı zulümler vardır.

Eskişehir, Denizli, Afyon hapisleri gibi.

Bunların sonuncusunda bulunan genç ve cevval bir îman kahramanı olan Zübeyir Gündüzalp’in müdâfaası meşhurdur.

O cesur, âteşîn, pervâsız müdâfaasının bir yerinde, sorgu hâkiminin, “Sen Risâle-i Nur talebesiymişsin” sorusunu hatırlatır.

“Bedîüzzaman Said Nursî gibi bir dâhinin şâkirdi olmak liyâkatini kendimde göremiyorum” diye eşsiz bir tevâzu örneği sergiledikten sonra şöyle konuşur: “Eğer kabul buyururlarsa, iftiharla ‘Evet Risâle-i Nur şâkirdiyim’ derim.”

Aradan yıllar geçer, Üstad Hazretleri rahmet-i Rahmâna kavuşur. Nûr hizmetinin ağırlığını omuzlarında hisseden, gece gündüz bütün vaktini Allah için çalışmayla geçiren Zübeyir Gündüzalp, her zamanki gibi uykusuz geçen bir gecenin geç saatlerinde orta parmağını başına vurarak şöyle diyecektir birlikte kaldığı arkadaşlarına:

“Durduramıyorum bu kafamı. Durduramıyorum ki uyuyayım.”

Çileyle geçen bir ömür. Fakr u zârûret içinde geçen seneler..

Ve “hizmet için ne yapabilirim” diye her an düşünen, düşünmekten uyuyamayan bir kafa.

Yine bir gün, ağır hastadır bu îman kahramanı.

Süleymaniye’deki evin üst katında yatmaktadır. Su içmek için elini uzattığında testi devrilir. Boşalıncaya kadar akar. Vücudunda mecal yoktur ki, tutup kaldırsın.

Az sonra yanına gelen ve durumu görünce, “Aman Ağabey” diye telâşa kapılan bir kardeşini şöyle teskin eder:

“Merak etme kardeşim, ruh âsude.”

Görünüş umurunda değildir onun. Maddî hastalığa aldırmadığını, ruh ve kalbinin rahat ve huzur içinde olduğunu söylemek ister.

İşte böyle bir zattır, kendinde Asrın Bedîine talebe olma liyâkatini göremeyen Zübeyir Gündüzalp.

Peki bu hususta Üstad ne düşünmektedir?

Ispartalı Şaban Ağabey vardır. Bir hatırasından dolayı “Vahşî Şaban” diye anılır. Sözde medenîlerden çok fazla medenî olan bu muhterem zâtın, kendine has esprileriyle süslediği hatıralarından bir demet dinlemiştim yıllar önce.

Bir gün kendisini Üstad Hazretleri çağırır ve şöyle der:

“Şaban, ben Zübeyir’i kâinâta değişmem.”

Bir başka hatırada ise, “Ben Zübeyir’i 80 evliyâya değişmem” der.

Bunlar gösteriyor ki, o Risâle-i Nur talebeliğine kabul edilmiş, talebeliğe bihakkın liyakat kazanmıştır.

Demek ki o, Hizmet Rehberi’nde ve Mektûbat’ta geçen “talebeliğin şartları”nı hakkıyla yerine getirmiştir.

Bu eserlerde kendisini ziyaret edenleri, “dost, kardeş ve talebe” diye üçe ayıran Bediüzzaman Hazretleri, talebeliğin şartlarını şöyle özetlemektedir: Sözler’i kendi malı ve te’lifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin.”

Ayrıca, “Talebe ise, Kur’ân-ı Hakîm’in dellâlı cihetinde ve hocalık vazifesindeki şahsiyetimle münâsebettardır” dedikten sonra, talebenin her sabah ismiyle, bazen hayaliyle dahi yanında hazır olduğunu belirtir.

Demek talebe olmak kolay olmadığı gibi, onun sağladığı mânevî menfaat dahi son derece fazladır.

Bedîüzzaman Hazretleri gibi, her saniyesini dine hizmet yolunda geçiren, sabaha kadar ibâdet eden bir allâmenin sabah duâsına dâhil olmak, büyük bir mazhariyet değil midir?

Zübeyir Ağabeyi talebe eden sır, “Risâle-i Nur’u kendi malı ve te’lifi gibi bilip, en mühim vazifesini onun neşri kabul etmesi”dir.

Onu uykusuz bırakan sır da budur: Kafayı durduramamak.

Her an hizmeti düşünmekten, “nasıl daha faydalı olabilirim?” diye çırpınmaktan geri durmayan; daha başarılı bir hizmet için çeşitli formüller, faaliyetler, yollar düşünmekten uyuyamayan bir kafa.

“Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem, orası da bana zindan olur” diyen zattan ders alan bir kafa.

“Milletimin îmânını selâmette görürsem, Cehennemde yanmaya da râzıyım. Vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur” diyen fedâkârlığın zirvesinden ders alan bir kafa...

Bu “kafa”yla, kendi kafamızı kıyasladığımızda, benzerlikler görüyorsak ne mutlu.

Ya bir de farklar, zıtlıklar, uçurumlar görüyorsak.

İşte o zaman nefis muhâsebesinde bulunmanın, “Ben nerdeyim, nerede olmalıyım” diye düşünmenin zamanı gelmiş de geçmek üzeredir.

Eğer kafamız, hayatın günlük gailelerini, basit problemlerini, hele hele dünyevî zevklerini düşünmekten yoruluyorsa; vay hâlimize.

Eğer bizi dünyevî zevkler veya bunları elde etmek için yapılan gayretler fazlasıyla meşgul ediyorsa, “durdurulamayan kafa”dan alacağımız çok ders var. Onun “Nefis Muhasebesi”nden, “Altın Prensipler”inden, yine onun Nurlardan derlediği “Hizmet Rehberi”nden alacağımız çok dersler var.

Gelin bir daha okuyalım.

İnanın çok şey kazanırız.

Cemil Tokpınar


SAAT: 00:08

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306