Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Risale_i Nur (Said Nursi) (https://www.forum.medineweb.net/655-risale_i-nur-said-nursi)
-   -   Risale-i Nur ve Tefsir (https://www.forum.medineweb.net/risale_i-nur-said-nursi/5667-risale-i-nur-ve-tefsir.html)

ukba yolcusu 28 Ağustos 2008 14:34

Risale-i Nur ve Tefsir
 
Es-Selâmu aleykum sevgili hocam,
Öncelikle, saygılarımı sunarım. Allah sizden razı olsun. Bendeniz 25 yıldır Nurlarla haşır neşir olmaya çalışan biriyim. Bu zaman zarfında başka İslami eserlerden de naçizane istifadeye çalıştım. Son iki yıldır elden geldiğince sizin sohbetlerinizi takip etmeye, eselerinizden karınca kararınca okumaya, yararlanmaya çalışıyorum. Rabbim, bize faydası dokunan, üzerimizde hakkı olan büyüklerimizden ve siz değerli hocamızdan razı olsun.

Son olarak Vahyin Penceresinden adlı yararlı ve lezzetli programınızda tefsirle ilgili bir sohbetinizi seyrettim. Bir Nur talebesi olarak sohbetin sonunda geçen bahislerle alakalı bazı fikirlerimi arz etmek istiyorum. Üstad hazretleri "…Mekke-i Mükerreme'de dahi -farz-ı muhal olarak- Risale-i Nur'un aleyhinde bir itiraz kutb-u âzamdan dahi gelse, Risale-i Nur şakirtleri sarsılmayıp, o mübarek kutb-u âzamın itirazını iltifat ve selâm suretinde telâkki edip, teveccühünü de kazanmak için, medâr-ı itiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir" şeklinde bir uyarıda bulunuyor. Yazacaklarımı bir talebenizin hocasına dersini arz etme makamında kabul ederseniz memnun olurum. Sizi seviyorum, inşallah sözlerimle üzerime düşen vazifeyi ifa etmiş ama sizi üzmemiş olurum.

Azizi hocam, bendenize göre Risalelerin en önemli hususiyeti ilhadla mücahedesi ve ilmi kelama yeni bir açılım getirmesi değil, "beyan, burhan ve irfan bilgi sisteminin" tüm imkanlarından yararlanmasıdır. Kendilerinin, "Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhît kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor. Belki, bin seneden beri tedarik ve terâküm edilen müfsid âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bâhusus avâm-ı mü'minînin de istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeâirlerin kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur'ân'ın i'câzıyla ve geniş yaralarını Kur'ân'ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor. Elbette böyle küllî ve dehşetli tahribata ve rahnelere ve yaralara, hakkalyakîn derecesinde, dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar ve hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki, bu zamanda Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın i'câz-ı mânevîsinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır" şeklinde bir ifadeleri var. Bir başka yerde Risalelerin şahsi kemalata medar olduğunu izah ediyor: "ehl-i velâyetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazetle gördüğü hakikatler ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi, Risale-i Nur, ibadet yerinde, ilim içinde hakikate bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî burhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikatü'l-hakaike yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarikat yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akîde ve usûlü din içinde bir velâyet-i kübrâ yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarikat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalâletlere galebe ediyor, meydandadır". Aşağıdaki metni de aynı bağlamda okumak mümkündür: "Eski zamandan beri ekser yerlerde medrese tâifesi tekkeler taifesine serfürû etmiş, yani inkıyat gösterip onlara velâyet semereleri için müracaat etmişler. Onların dükkânlarında ezvâk-ı imaniyeyi ve envâr-ı hakikati aramışlar. Hattâ medresenin büyük bir âlimi, tekkenin küçük bir velî şeyhinin elini öper, tâbi olurdu. O âb-ı hayat çeşmesini tekkede aramışlar. Halbuki medrese içinde daha kısa bir yol hakikatin envârına gittiğini ve ulûm-u imaniyede daha sâfi ve daha hâlis bir âb-ı hayat çeşmesi bulunduğunu ve amel ve ubudiyet ve tarikattan daha yüksek ve daha tatlı ve daha kuvvetli bir tarik-i velâyet ilimde, hakaik-i imaniyede ve Ehl-i Sünnetin ilm-i kelâmında bulunmasını, Risale-i Nur, Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın mucize-i mâneviyesiyle açmış, göstermiş; meydandadır."

Aziz hocam, Risale-i Nurlar bir yönüyle ilhad hareketine karşı mücahade ve mücadele eder, doğrudur. İlhad ise bugün de bütün şiddetiyle belki daha sinsice ve devam eden bir harekettir. Materyalizm üstadın hayatta olduğu zamankinden farklı araç ve yöntemlerle ve daha farklı bir süreç içinde mülhid yetiştirmeye devam ediyor. Dolayısıyla Nurların o cihetteki hizmeti de devam etmekte. Kim bilir, vazife muhtemelen kıyamete kadar da sürecektir. Ancak, fakire göre, Nurlar sadece bu menhus illetle mücahade etmiyor(du). Göze çarpan vasfı bu olabilir ama ayırıcı vasfının bu olmadığı inancındayım. Asıl, "beyan, burhan ve irfan bilgi sistemlerinin" mühim mevzularının risaleler boyunca işlenmesi bana daha manidar geliyor. İnsan ve mahiyeti, varlık problemi, eşya ve hakikati, kainat insan münasebeti, alemin yaratılış sebebi ve hikmeti, tasavvuf ve vartaları, kelam ilmi, vahdet-i vücud ve vahdet-i şuhud, tevhid, nübüvvet, haşir, adalet, namaz, hac, zekat gibi bir yığın İslami konu ve esasların hikmeti ve izahı, ubudiyet, dua ve davet, teklif, sabır, şükür, ihlas, uhuvvet, ittihad, muhabbetullah, riya, nifak, şirk, adalet, kanaat ve iktisat, cihad, vehhabilik, şia-i hilafet ve şia-i siyaset vb. çok sayıda İslami, imani ve Kur'ani hatta tarihi kavram ve mes'eleler de müellif tarafından ele alınmış ve incelenmiştir, ortadadır. Ayrıca, Üstad hazretleri ele aldığı meseleleri işlerken evvela ayet ve sünnetin düsturlarına müracaat etmişlerdir. Elbette, ayetin tefsiri sadedinde muazzam İslami geleneğin birikimini de kullanmışlardır. Risale ve Lahikalar zengin anekdot, kaynak ve içeriğiyle buna şahittir. Hatta, işin bu yönüyle ilgilenecek ve eser verecek sahib-i himmet zevatı beklemektedir.

Nurlarla alakalı mevzularda belki hissi olabiliyoruz, doğrudur. Fakat, aziz hocam, eserler sadece Türkiye'de sadece Nurcularca okumuyor. Bilakis tüm dünyada, İslam alimlerinden avama kadar onbinlerce insan tarafından okunuyor, hüsnü kabul görüyor, onları irşad ediyor ve kendine bağlıyor. Onlara yetiyor, kifayet ediyor. Bu teveccühün ilhadla mücadeleye hasredilmesinin noksan olacağı kanaatindeyim. İslami tarihi boyunca bir şeyhin, bir hocanın ya da bir medresenin etrafında kümelenen insanları görmek mümkündür; ancak bildiğim kadarıyla sadece bir eserin etrafında bu denli hararet ve iştiyakla toplanılması Nurlara nasip olmuş bir keyfiyettir. Gerçi bir esere bu kadar bağlı olmak ilim adamları mabeyninde tenkit de edilebiliyor ama bu belki de bir inayet ve ikram eseridir, Nurların imtiyazına ve makbuliyetine bir alamettir ki, "nereden baktığımıza bağlı".

Yeri gelmişken, Nurların değil, üstadın nazara verilmesi gerektiğini söylüyordunuz ki, bunu bizzat müellif hazretleri sıkı sıkıya men etmiş ve hikmeti ise birçok bağlamda uzun uzun anlatılmıştır. Belki, cesaret, şecaat ve tavizsiz tavrını işlemek anlamında kullandınız; bu yönüyle bir eksiklik hissettiniz, bilemiyorum. O noktada haklı olduğunuz durumlar olabilir. Zira, o cihet Nurlardan ziyade eserleri okuyanların yorumlarıdır. Zaten farklı davranışları, tepkileri, hattı hareketleri olan Nurcular da yok değildir. Kendi tavırlarının gerekçeleri ne, niyetleri ne ona da bakmak lazım gibime geliyor.

Aziz hocam, içinde yer alan ilmi mevzuların çeşitliliğine ve bu mevzuların işlenişinde kullanılan malzemenin büyüklüğüne rağmen Risaleler tefsir ilminin bilinen sistematiğine, kalıplarına uymuyor diye bütünüyle 'tefsir dairesi' haricinde değerlendirilmemeli zannındayım. Malumunuz, üstad, kimi zaman kendinden nedenlerle, kimi zaman bir hadise veya sual sebebiyle, bir nevi 'zuhuratla' önüne gelen mevzuları, serlevha ettiği ayet(ler)in ışığı altında ve sünnet çerçevesinde işlemiştir. "Bu ayetin yüzer vecihlerinden bir vechi de…" diyerek konuyu ayetin ışığında işleyen müellifin bir nevi tefsir yaptığını söylemek, "bu asla bir tefsir değildir" demekten daha makuldür diye düşünmekteyim. Bilmiyorum, yanılıyor muyum ? Ayrıca, Nurların telifi zamanında yanında Kur'an'dan başka müracaat edebileceği bir eser bulunmayan hazret, zihnini neredeyse tamamen tecrit etmiş, sadece ve sadece Kur'ana müracaat eylemiştir dersek sadece duygusal davranmış olmayız. Zira , bu bir realitedir. Risalelerdeki konuların tefsir ilim disiplinine uygun olmayan tertip ve işlenişinin nedenleri arasında müellif hazretlerinin sistemli bir ilmi tahsile tabi olmamasının, Nur Risalelerinin evvel emirde irşada mütevakkıf ve birbirinden çok farklı konularla alakalı olmasının rolü olabilir. Netice itibariyle, mahsusen tefsir yazıyor değildi. Diğer taraftan, bu bir yöntem olarak da değerlendirilebilir. Böyle 'serazat' bir yöntemin tercih edilmesinde müellifin kastı ve iradesi söz konusudur diye bile düşünülebilir. Bunlar makul bir şeklide açıklanabilecek noktalardır. Şekilsellikle de alakalı bu konular Nurların birçok yerinde tefsir yapıldığı iddiasına ne denli gölge düşürür bilemiyorum. Bendenize göre Nur müellifi Risaleler boyunca kimi zaman doğrudan, kimi zaman istikari yöntemle, kimi zaman paralel ve çapraz okumalarla ayat-ı Kur'an'ı tefsir etmişlerdir. Elbette tüm Kur'an'ı tefsir etmiştir şeklinde bir iddiada bulunmuyorum.

İlim disiplini çerçevesinde ve şahsi kanaat bakımından üstad hazretleri bir müfessir olarak görülmeyebilir. Ancak onu bir müfessir olarak görenler içinde sadece bağlıları değil, aynı zamanda tefsir ilmiyle alakadar olan kimi âlimler de var. Bunların üstadı yer yer "Seyyidü'l- Müfessirin", "İmam Nursi" şeklinde andıklarını, O'nun tefsir cihetini tartıştıklarını hatırlıyorum. Dolayısıyla, Risale-i Nur'u "bir nevi tefsir" şeklinde ele alan yaklaşımların sadece bağlılarına ait, tamamen "duygusal" bir bakış olduğunu ileri sürmek, ulemadan O'nu bir müfessir olarak görenlerin de olduğunu belirtmek kaydıyla şahsi bir görüş olarak okunabilir ve her şahsi görüş gibi bu da bir görüştür. Ancak, 'hak yalnızca budur' demek nev'inden olursa, bilemiyorum… Ortada farklı mülahazalar varken konuyu bir yanıyla ortaya koymak elbette Nur talebelerini incitiyor. Netice itibariyle bir gönül vermişlik de var.

Azizi hocam, bir de şunu söyleyeyim ki, Risaleleri bir nevi tefsir olarak isimlendirmek Nur talebelerinin şahsi görüşlerinden kaynaklanmıyor. Üstadın ifadeleri Risalelerin bir nevi tefsir olarak sayılabileceğini söylüyor. Sonuçta ilim sahibi bir zat, demek ki dayandığı bir görüş var.
- "…Ve gördüğünüz meziyetler benim değil, Risale-i Nur'undur. O da Kur'ân-ı Hakîmin bir hakikatinin bir tefsiridir"
- "…Hem madem yazılan Sözler onun bir nevi tefsiridir. Ve o risaleler ki, hakaik-i Kur'âniye’nin malıdır ve hakikatleridir"
- "…Ben lâyık değilim. Haddim de değil. Ben bir hizmetkârım; çekirdek gibi çürüdüm, gittim. Risale-i Nur ise, Kur'ân-ı Hakîmin tefsiridir, mânâsıdır"
- "...Risale-i Nur bu asırda Kur'ân-ı Hakîmin bir mucize-i mâneviyesi, hakiki, yüksek ve parlak bir tefsiridir"
- "…Bu benim değil, Risale-i Nur'un kerametidir. Risale-i Nur ise, Kur'ân'ın malıdır ve tefsiridir"
- "…Saniyen: 'Risale-i Nur, Kur'ân'ın çok kuvvetli, hakikî bir tefsiridir' tekrarla dediğimizden, bazı dikkatsizler tam mânâsını bilmediğinden bir hakikati beyan etmeye bir ihtar aldım. O hakikat şudur. Tefsir iki kısımdır: Birisi malum tefsirlerdir ki, Kur'ân'ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânâlarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise, Kur'ân'ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın pekçok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda derc ediyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid filozofları susturan bir mânevî tefsirdir"

İşârâtü'l - İ'caz adlı eserle alakalı bir iki hususu da arzetmek istiyorum. Malumunuz, üstad hazretleri İşârâtü'l - İ'caz adlı eserini " Kur'anın bir tefsiri olarak değil, -şayet kabule mazhar olursa- tefsirin bazı vecihlerine bir kaynak olmak üzere kemal ehli zatların nazarlarına arz ediyorum" şeklinde takdim etmiştir. Söz konusu eser için , "Kur'anın bir tefsiri değildir" demek suretiyle kesip atmak ayrıdır; "Kur'ani bir hususiyet olan ve bu nedenle tefsirlerde yer alması gereken unsurlardan biri olan ' i'caz' ekseninde bazı ayetleri tefsir etmektedir", "bazı ayatın bazı vecihlerinin tefsiridir" veya "tefsire örneklik etmek üzere sınırlı sayıda ayet tefsir edilmiştir, tüm Kur'anın tefsiri değildir" demek bütün bütün ayrıdır. Bilmiyorum, çok mu yanlış düşünüyorum. Üstelik , eser her ne kadar i'caz bahsindeyse de, müellifinin o tarihlerde cihad farizasıyla meşgul olmaları ve arkasından gelen olaylar nedeniyle zamanın ve imkanın ancak elverdiği 33 ayet öncesi ve sonrasıyla kelime, cümle ve harflerle hatta zaman zaman bütün bir Ku'anla ilişkilendirilerek yazılmış, bir çok durumda ayetler başka diğer ayetlerle ilişkilendirilerek anlam derinliği zenginleştirilmiş, iman, yakin, ahiret gibi kavramlar ilk defa yeri geldiğinde uzun uzun ve doyurucu bilgilerle açıklanmıştır. Okuduğumuz kadarıyla, eserin tarz olarak yer yer orijinallikler içerdiği, muhteviyat bakımından da zaman zaman orijinal yaklaşımlar gösterdiği işin erbabı tarafından ifade ediliyor.

Hz. Üstad, risaleleri bir nevi tefsir olmaklığı yönüyle nazara veriyordu ama tefsir konusunda zamanımızda bir boşluk olduğunu da söylüyordu. Kendileri, bilhassa bu zamanda "ferdin fehminden çıkan bir tefsir, Kur'anın şanına yakışır bir tefsir olamaz. Çünkü her insanın kendine has bir meslek ve meşrebi olduğundan, nadiren taassuptan kurtulabilir" demek suretiyle çağımızda nasıl bir tefsire ihtiyaç olduğuna işaret etmiş, müfessirlerin meslek ve meşrep farklılıklarının bir yönüyle olumsuz tarafına dikkat çekmiştir. Yine O, "Kur'anı tefsir edecek zat, âli bir deha, nafiz bir içtihad, kamil bir velayet sahibi olmalıdır. Bu ise günümüzde ancak, ruhların imtizaç ve tesanüdünden, fikirlerin telahük ve teavününden, kalplerin karşılıklı ihlas ve samimiyetinden meydana gelen bir "şahs-ı manevi"de bulunur. 'Cüz'de bulunmayan küll'de bulunur' sırrıyla, bir topluluğun çalışmasında görülen içtihad eserleri ve velayet özelliği, çoğu kere o topluluğu meydana getiren fertlerde tek tek görülmez" diyerek tefsir için bir teklif yapıyor. Üstad hazretleri ayetlerin tefsir sadedinde "yüzer vücuhundan bir vechi" diyerek bir taraftan meselesini Kur'an'ın ayatına dayandırıyor, diğer taraftan da ayatın tefsirini inhisarı altına almıyor. Bu babda son olarak, Muhakemat isimli eserini bir tefsir mukaddemesi olarak hazırladığı da malumunuzdur.

Üstada ilişkin eleştirilerden biri de cifir ve ebced hesabıyla alakalı konularla meşgul olması. O'nun yalnızlığı nedeniyle böyle konularla ilgilendiği şeklindeki yorumunuza büyük ölçüde katılıyorum. Cifir ve ebcedle alakalı olarak kendisi de bu şekilde yorumlanabilecek sözler söylemiştir. Bununla birlikte, cifir ve ebced konusunda yazılmış eserlerde bu ilimlerin muhaliflerini ve muhalefet nedenlerini görmenin yanında muvafakat edenleri ve muvafakatlarının gerekçelerinin de görüyoruz. Abdulkadir Badıllı ağabey bu konuda derli toplu bir risaleyi neşretmişti. Yani, birçok İslami konuda olduğu üzere, mevzu bir yönüyle tartışmalı. Kaldı ki üstadın bu ilimlerle alakalı olarak yazdıklarının tebei nitelikte olduğu Risaleler bir bütün olarak ele alındığında hemen görülecektir.

Her neyse. Vaktinizi çok aldım. Hakkınızı helal edin. Nurcusu, tarikatçısı bir çok meşrep ve mesleğe mensup insan sizi dinliyor. Allah sizden razı olsun. Küfür ve ilhadın kol gezdiği, lakaytlığın alabildiğine yerleştiği bir zamanda bir şekilde İslama hizmet etmekte olan kesimlerle ilgili olarak bardağın dolu tarafının nazara verilmesi, yeni münakaşalar açmaktan ya da eski münakaşaları gündeme getirmekten daha iyi olmaz mı desem bilmem ki çok mu ileri gitmiş olurum. Mektubuma son verirken hürmet ve muhabbetlerimi arz ediyorum. Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.
21/11/2007
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Ve aleyküm selam ve rahmetullah sevgili mümin kardeşim1. Risalenizi son satırına kadar okudum. Sadık bir talebenin üstadına olan samimi hissiyyatını ve derin muhabbetini her satırında müşahade ettim. Bunu hor görmek şöyle dursun, hoş görmek de şöyle dursun, takdirle karşılıyorum. Herkesin nefsinin peşine düşüp hevasını üstad edindiği bir çağda, bazı müslümanların üstadlarına edeb-i tam ve hüsni teveccühle bağlanmış olmaları takdire şayandır.
2. Üstadını savunan talebeyi severim. Bu bir tür istifade hakkıdır. Siz de üstadınızın üzerinizdeki hakkını gözeten biri olarak bunu yapıyorsunuz. Bu sizin veçhenizden olan bitenin izahıdır. Ama bir de savunmaya medar olan muhatabın veçhesinden bakmakta faide vardır. Adalet ve itidal bunu gerektirir. O da, fakirin üstada haksızlık etmeyi aklının ucundan dahi geçirmeyen, onu hep minnet, şükran ve muhabbetle anan biri olarak adalet ve itidal dairesi içinde ilmi bir tahlile tabi tutarım. Ona olan sevgi ve hürmetimi hep beyan ederim. Bunu onun müfrit şakirtlerine (sizi tenzih ederim) yaranmak için falan değil -ki fakirin böyle bir endişesi hiç olmamıştır- sadece üstadın şeriatı ğarraya ve dini mübini İslam’a kıtlık yıllarında yaptığı o büyük hizmetlere bu ümmetin bir müntesibi olarak herkes gibi borçlu hissetmesindendir.
3. Fakir üstadla ilgili ne zaman ağzını açmışsa, "Nurcular" içerisinden üstadı savunma refleksiyle haydarane naralarla sell-i seyf eden birileri hemen çıkar. Bunlar içinden üstadı savunmak adına hakaret edenleri mi, hatta küfredenleri mi, iftira edenleri mi, karalayanları mı, ne ararsan hepsi çıkar. Taassubun ne merdut bir ifrit olduğunu bildiğimden, innallahe maassabirin der geçerim. Üstad adına da üzülürüm tabi. Şakird vardır yüz akıdır, şakird vardır yüz karası. ÜÇ ÜSTAD serlevhalı makalelerimi kaleme aldığımda da bunlarla karşılaşmıştım. Hele üstadın avukatıyım diyen bir tanesi cehl-i mürekkebini üstüme başıma fışkırtarak nur bahçesinde bitmiş hüda-yi nabit bir ebucehil karpuzu olduğunu ortaya koymuştu da "Böylesi de olurmuş" demiştim. Sizin nazik ve latif üslubunuzu görünce "elhamdülillah" dedim ve ekledim: "İşte üstada layık bir talebe". Tefsir sahasında söylediklerinizi de fart-ı muhabbetten kaynaklanan zelleler cümlesinden görüp size dua ettim. Rabbim Üstad'ı, tüm üstadları, sizi ve biz acizi tevfikine refik etsin
4. Tabi ki burada "Vahyin Penceresi’nden/Tefsir özel" programında söylediklerimi tekrar etmeyi lüzumsuz bulurum. Orada söyledim. Söylediklerimin her cümlesinin altında ömrüm vardır. Onlar haybeden söylenmiş sözler değildir. Sadece kitaplar okunarak öğrenilmiş şeyler de değildir. Hesabı acıyla, sancıyla, ıstırapla verilmiştir. Herkes söylediklerinin ve söylemesi gerekip de söylemediklerinin hesabını bir gün gelecek Allah'a verecektir. O zaman herkes hem kendi gerçek değerini hem de sevdiklerinin Allah katındaki değerini ayne'l-yakin görüp öğrenecektir. O zamana kadar bizlere düşen birbirimizin imanına muhabbet, izzet ve şerefine hürmet, hukukuna riayet gerektir. Ölmüşlerimizi savunalım. Ama ölmüşlerimizi savunmak için dirilerimizi manen öldürmek, onların kanına girmek zorunda değiliz.
5. Sizi tanımadığım için tenzih ederim. Fakat Risaleler ve onlar içerisinde yer alan İ'cazu'l-Kur'an gibi eserler hakkında, risaleler dışında kitap okumamış, hatta risaleler dışında kitap okumanın gereksizliğine inanmış, "bu bize yeter gerisine hacet yok" diye düşünmüş insanların söyledikleri İLMİYYATA değil HİSSİYYATA dahildir. Bu tür sözlere sadece tebessüm edilir. Orada söz bitmiştir. Söyleyecek ve söylenecek de bir şey yoktur. Bu eserler hakkında konuşanları üçe ayırmak lazım: Yandaşlar, karşıtlar ve mütehassıslar. İlk ikisinin görüşleri zıt olsa da esasta aynı kefede değerlendirilir. Kaldı ki İbn Abidin'in dediği gibi "Âlimin cahil hakkındaki şahadeti makbul değildir". Bu şahadet ister lehte ister aleyhte olsun. Hayranlıkla nefret arasında gizli bir illet bağı vardır.

SÖZÜN ÖZÜ: ömrünü tefsir ilmine vakfetmiş bir Kur'an talebesi olarak fakir risalelerin ve İ'cazu'l-Kur'an'ın tersil ilmindeki yeri ve ilmi değeri konusunda bir şey söyleyemeyecekse, bunu söyleyince birilerinin şerrinden -sizi tenzih ediyorum- emin olamayacaksa, "Söyletmen, urun"cu takımının hücumuna uğrayacaksa, işbu durum Risaleler'in başına gelebilecek en büyük felakettir. Hadislerin bile "cerh" ve "tadili" yapılırken Risaleler'deki sözlerin cerh ve tadilini yapmayalım mı? Aziz ve Merhum Üstad'a izafe edilecek her tür mükemmellik, erişilemezlik, hatasızlık, biriciklik atfı, bizzat üstadın düşünce dünyasına yabancıdır, merduttur ve matruttur.
Allah bizi insaf, adalet ve itidalden mahrum bırakmasın.
Vesselam, veddua, velmahabbe...
____M.İSLAMOĞLU______

Emekdar Üye 28 Ağustos 2008 17:21

Cvp: Risale-i Nur ve Tefsir
 
Alıntı:

SÖZÜN ÖZÜ: ömrünü tefsir ilmine vakfetmiş bir Kur'an talebesi olarak fakir risalelerin ve İ'cazu'l-Kur'an'ın tersil ilmindeki yeri ve ilmi değeri konusunda bir şey söyleyemeyecekse, bunu söyleyince birilerinin şerrinden -sizi tenzih ediyorum- emin olamayacaksa, "Söyletmen, urun"cu takımının hücumuna uğrayacaksa, işbu durum Risaleler'in başına gelebilecek en büyük felakettir. Hadislerin bile "cerh" ve "tadili" yapılırken Risaleler'deki sözlerin cerh ve tadilini yapmayalım mı? Aziz ve Merhum Üstad'a izafe edilecek her tür mükemmellik, erişilemezlik, hatasızlık, biriciklik atfı, bizzat üstadın düşünce dünyasına yabancıdır, merduttur ve matruttur.*****

Eee Mustafa İslamoğlundan bu cevap beklenir:))
Paylaşım güzel sağol kardeşim.

Medine-web 31 Ağustos 2008 14:13

Cvp: Risale-i Nur ve Tefsir
 
5. Sizi tanımadığım için tenzih ederim. Fakat Risaleler ve onlar içerisinde yer alan İ'cazu'l-Kur'an gibi eserler hakkında, risaleler dışında kitap okumamış, hatta risaleler dışında kitap okumanın gereksizliğine inanmış, "bu bize yeter gerisine hacet yok" diye düşünmüş insanların söyledikleri İLMİYYATA değil HİSSİYYATA dahildir. Bu tür sözlere sadece tebessüm edilir. Orada söz bitmiştir. Söyleyecek ve söylenecek de bir şey yoktur. Bu eserler hakkında konuşanları üçe ayırmak lazım: Yandaşlar, karşıtlar ve mütehassıslar. İlk ikisinin görüşleri zıt olsa da esasta aynı kefede değerlendirilir. Kaldı ki İbn Abidin'in dediği gibi "Âlimin cahil hakkındaki şahadeti makbul değildir". Bu şahadet ister lehte ister aleyhte olsun. Hayranlıkla nefret arasında gizli bir illet bağı vardır.


not:bakii(kenan) kardeşime selamlar
islamoğlu eğer bir gün birisini mürşit edinirsem söz sana geleceğim .değil mi bakii

Medine-web 31 Ağustos 2008 14:51

Cvp: Risale-i Nur ve Tefsir
 
niye cübbe sarık tesbihi vede cariyeleri(!) yok onun içinmi mürşit olamaz...ben onu severim ve bana göre bazi mürşitler onun eline su dökemez bana fenafillahı billahi tillahi değil ilmi lazım
ve o mubarek zata(sanırım kürtlere(üstad kürttür) olan sevgisinden söylemiştir(!!!!!!) selamlarımı iletirim..!.üstadın eserleri çağlar üstüdür..üstadı çok severim eserlerinide ama Nurçu'ları değil

Medine-web 31 Ağustos 2008 15:01

Cvp: Risale-i Nur ve Tefsir
 
maalesef günümüzde(istisnaları tenzih ederim) ki şeyh mürşit dediklerinin birinci şartı,cübbe sarık tesbih ve cariye...!
okumakla olmuyorsa vahy ile olur..bunumu demek istediniz..uçmayın Allah aşkına...zaten şeyhler uçmaz murit uçurur

TÜRKcan 31 Ağustos 2008 15:08

Cvp: Risale-i Nur ve Tefsir
 
risale-i nur benim için tefekkür kitabıdır...
kitap günümüze hitap etmiyormuş nerden öğrendiniz çok merak ediyorum..
bazı kendini bilmezler Kur'an-ı da günümüze hitap etmiyor diyor...
birisine mürşidddir değildir diyebilmek için iyi bir mürid olmanız gerek değil mi?
ne zaman tanıdınız üstadı...
hani bir hikaye vardır..
mürşidin birinin müridleri alnın da şaki yazısını görüyorlar hepsi terkediyor biri hariç gidip hocasına soruyor hocam alnınızda şaki yazıyor ama siz bizi eğitiyorsunuz???
hoca da diyor ki ne yapabilirim ben o yazıyı 40 yıldır görüyorum ama gidecek O'ndan başka kapım/ız mı var????
siz kimin yolundan gitmek istiyorsanız yolunuz açık ola...
Kur'an hadisler sünnetler bize yeter Allah'ım şaşaırtmasın...
kişilerin ne oldğunu tartışacak kadar ilmim/iz yok..görmedim tanımadım bilmem...
dil uzatılmasını da istemem...
doğru yanlış haktır...
çok su-i zan da çok hüsn-ü zan da iyi değildir..
nacizane fikrim...

vet_yusuf 31 Ağustos 2008 15:15

Cvp: Risale-i Nur ve Tefsir
 
Alıntı:

cisminatik Üyemizden Alıntı
risale-i nur benim için tefekkür kitabıdır...
kitap günümüze hitap etmiyormuş nerden öğrendiniz çok merak ediyorum..
bazı kendini bilmezler Kur'an-ı da günümüze hitap etmiyor diyor...
birisine mürşidddir değildir diyebilmek için iyi bir mürid olmanız gerek değil mi?
ne zaman tanıdınız üstadı...
hani bir hikaye vardır..
mürşidin birinin müridleri alnın da şaki yazısını görüyorlar hepsi terkediyor biri hariç gidip hocasına soruyor hocam alnınızda şaki yazıyor ama siz bizi eğitiyorsunuz???
hoca da diyor ki ne yapabilirim ben o yazıyı 40 yıldır görüyorum ama gidecek O'ndan başka kapım/ız mı var????
siz kimin yolundan gitmek istiyorsanız yolunuz açık ola...
Kur'an hadisler sünnetler bize yeter Allah'ım şaşaırtmasın...
kişilerin ne oldğunu tartışacak kadar ilmim/iz yok..görmedim tanımadım bilmem...
dil uzatılmasını da istemem...
doğru yanlış haktır...
çok su-i zan da çok hüsn-ü zan da iyi değildir..
nacizane fikrim...

Bende Üstad BSN ve Risale-i Nurların günümüze hitap etmediğini söyleyenlere karşı yukarda alıntı yaptığım kardeşimize katılıyorum...
Ayrıca Büyük Kur'an-ı Kerim Tefsircisi Elmalılı Hamdi Yazır'a (r.a) sormuşlar "neden sizin kitabınız Risaleler kadar tutulmuyor" diye O Mübarek zatın cevabıda aynen şu şekilde olmuş "Banada yazdırılsaydı benim kide tutulurdu"...
Başka söze ne hacet deyip bende bu konudaki acizane fikrimi bu şekilde bildirmek isterim...
Saygılarımla...

TÜRKcan 31 Ağustos 2008 15:18

Cvp: Risale-i Nur ve Tefsir
 
üstadın hapishanede kitapları yazdırdığını çk defa okudum ve yazan abilerimiz diyorlar ki
üztadın lisanı düzgün değildi konuştuklarından hiçbir şey anlamazdık ama iş risale yazdırmaya gelince
bülbül gibi olurdu sanırdık ki içinde başka biri var...

TÜRKcan 31 Ağustos 2008 15:20

Cvp: Risale-i Nur ve Tefsir
 
Alıntı:

vet_yusuf Üyemizden Alıntı


Bende Üstad BSN ve Risale-i Nurların günümüze hitap etmediğini söyleyenlere karşı yukarda alıntı yaptığım kardeşimize katılıyorum...
Ayrıca Büyük Kur'an-ı Kerim Tefsircisi Elmalılı Hamdi Yazır'a (r.a) sormuşlar "neden sizin kitabınız Risaleler kadar tutulmuyor" diye O Mübarek zatın cevabıda aynen şu şekilde olmuş "Banada yazdırılsaydı benim kide tutulurdu"...
Başka söze ne hacet deyip bende bu konudaki acizane fikrimi bu şekilde bildirmek isterim...
Saygılarımla...


üstad yazmış değil yazdırılmıştır...
şahitleri bunu çoğu kitaplarında yazmıştır....onunla aynı mahpusu paylaşanlar... vet_yusuf duygularıma tercüman oldunuz...

TÜRKcan 31 Ağustos 2008 15:29

Cvp: Risale-i Nur ve Tefsir
 
bakii bu konuda size katılıyorum ama genelleme yapmayalım olur mu???
ben de kaldım kalıyorum ve sohbet etttiğimde ilk sözüm Allah kelamıdır sonra Allah'ın Sevgili Resulü...
Üstad ve F.gülen'den çok bahsetmem yeri gelir sorulursa...
öyle bilinçsiz kimseler gördüm ki Hoca Efendiye aşık o da yol gösterendir.. ve büyle olduğunu o da bilseçok üzülür tevazu sahibidir..
ama öyle büyütenlere çok kızıyorum ama genelleme yapmayalım...


SAAT: 18:53

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306