Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Genel Konular > Serbest Kürsü

Konu Kimliği: Konu Sahibi İslaminesil,Açılış Tarihi:  17 Nisan 2014 (20:09), Konuya Son Cevap : 29 Nisan 2014 (21:02). Konuya 8 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 17 Nisan 2014, 20:09   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
İslaminesil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:İslaminesil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 40187
Üyelik T.: 20 Mart 2014
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Wan
Yaş:42
Mesaj: 2.709
Konular: 316
Beğenildi:1404
Beğendi:590
Takdirleri:533
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Dawet...

Dawet...

Saygıdeğer kardeşlerim bulunduğunuz ortamda halkalar halinde yeni hidayetlere vesile olmak istemezmisiniz?

Sehl bin Sa’d şöyle anlatmıştır: Hz. Peygamber (S.A.V) , Hayber gününde: "Andolsun, ben şu bayrağı yarın bir kişiye vereceğim ki, ALLAH onun eliyle Hayber'i fethedecektir. O, ALLAH ve Resulü'nü sever, ALLAH ve Resulü de onu severler." diye buyurdu. Halk o gece sabaha kadar bayrağın kime verileceğini, o kişinin kim olacağını müzakere edip durdular. Sabahleyin halk, Resulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem'in yanına geldi.

Herkes bayrağın kendisine verileceğini ümit ediyordu. Hz. Peygamber (S.A.V) : "Ebu Talib'in oğlu Ali nerededir?" dedi. Sahabeler: "Ey ALLAH'ın Resulü! Onun gözleri ağrıyor. Onun için buraya gelemedi." deyince, Hz. Peygamber sallALLAHu aleyhi ve sellem birisini göndererek onu çağırdı. Hz. Ali geldi ve Hz. Peygamber sallALLAHu aleyhi ve sellem, Hz. Ali'nin mübarek gözlerine tükürüğünü sürdü. Ona dua etti. Hiç hasta olmamış gibi şifaya kavuştu. Hz. Peygamber sallALLAHu aleyhi ve sellem bayrağı ona verdi. Hz. Ali: "Ey ALLAH'ın Resulü! Onlar bizim gibi oluncaya kadar onlarla mücadele edeceğiz, savaşacağız." dedi. Hz. Peygamber sallALLAHu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu: "Git! Onların sahasına girinceye kadar devam et. Sonra onları İslâm'a davet et. Onlara İslâm'da ALLAH'ın haklarından neler var olduğunu haber ver. ALLAH'a yemin ederim, eğer senin vasıtanla ALLAH-u Zülcelal bir kişiyi hidayete getirirse, bu senin için dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır." (Buhari, Müslim)

İnsanları ALLAH'ın dinine davet etmek, en faziletli amellerin başında gelir. Dünyada bir tek kişinin hidayetine vesile olmak, dünya nimetlerinin en kıymetlilerine sahip olmaktan daha hayırlıdır. Hz. Peygamber (S.A.V) dünyaya gönderildiğinden kıyamet kopuncaya kadar, kendi ümmetinin sevaplarına ortaktır. Biz dünyada ne kadar amel yaparsak Hz. Peygamber (S.A.V) bizim amelimize ortak olacaktır. Çünkü bizim bu amelleri yapmamıza o vesile olmuştur. ALLAH-u Zülcelal'in yoluna çağırarak hidayetimize ve ibadetlerin nasıl yapılacağını göstererek ALLAH-u Zülcelal'e kulluk yapmamıza vesile olmuştur.

Herhangi bir mü'min, arkadaşlarının veya çevresindeki insanların hidayetine vesile olursa, o da Hz. Peygamber (S.A.V) gibi hidayetine vesile olduğu kimselerin amellerine ortaktır.

Bir düşünelim! İnsan hidayetine vesile olduğu kimseler nedeniyle evde yattığı yerde amel defterine devamlı sevap yazılsa, dünyada bundan daha kârlı ve kazançlı bir iş olabilir mi? Sen evinde oturacak hatta yatacaksın, insanlar çalışacak, ibadet edecek, namaz kılacaklar sende bunların ibadetleri sebebiyle aldıkları sevaplara ortak olacaksın. İnsan için ahirette bundan daha rahat ve menfaatli bir amel olamaz.Onun için böyle güzel bir nimetin kıymetini bilmeli ve ailemizden başlayarak komşularımıza, akrabalarımıza ve bütün mü'min kardeşlerimize yardımcı olmalıyız.


Haydi kardeşler hidayete erenlere vesile olma yarışında sende yer almak istemez misin?

Alıntı
__________________
Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi İslaminesil 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Babadan Evlada Cevap. Makale ve Köşe Yazıları Kara Kartal 18 6255 13 Kasım 2017 20:19
Asrın Kerbelasi Filistin.. Serbest Kürsü Mihrinaz 3 1657 13 Kasım 2017 17:55
Dūşlerim... Makale ve Köşe Yazıları su damlası 2 1589 12 Kasım 2017 06:51
Mynmar ve Biten Muslumanligimiz... Makale ve Köşe Yazıları İslaminesil 0 1428 16 Eylül 2017 21:06
Veyl Olsun... Makale ve Köşe Yazıları Mihrinaz 3 1570 16 Eylül 2017 21:04

Alt 17 Nisan 2014, 20:15   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
İslaminesil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:İslaminesil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 40187
Üyelik T.: 20 Mart 2014
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Wan
Yaş:42
Mesaj: 2.709
Konular: 316
Beğenildi:1404
Beğendi:590
Takdirleri:533
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Dawet...

Ferdi Tebliğ çalışmalarında yürütülmesi gereken Yol...

Tebliğde 5n1k formulu: Niçin? Neden? Nerde? Nezaman? Nasil? Kime?
1.Niçin?
1.Kendi istikametim bu oldugu için.
2.Toplumun felahı için.
3.AHIRETTEKI KURTULUŞUMUZ ICIN.

2.Neden?
Niyetimizi sorgulamalıyız.Acaba biz bu işi neden yapiyoruz.Niyetimize riya karışmamalı.
Bizler birer tebliğci olarak sadece ve sadece ALLAH rizası için çabalamaliyiz.Bizim ücretimizi ancak o verecektir.

3. Nerede?
Bizim için her alan teblig alani olmalıdır.Nerede olursak olalım hal ve lisan ile tebliğci/davetci kimliğimizi göstermeliyiz.

4.Nezaman?
Herzaman.Bulunduğumuz yerde ve ortamda herhangi bir kötülük gördüğümüz vakit cesaretimizi topluyup o an tebliğimizi yapmamiz gerekir.

5.Nasil?
Lisan ve hal ile tebliğ etmeliyiz.
1.Muhatabın ruh halini iyi tahlil etmeliyiz,ve onu gözetleyip tanımalıyız.
-hangi noktaları daha güçlü.
-Zafları nelerdir?
-Benim ona karsi kullanabileceğim argümanlarim nelerdir?
-ona karşı nasil davranmalıyım
(bu bilgileri mümkün oldukca not almalı)

Tanidıkdan sonra:
-Tebliğe yavas yavas başlamali.
-Plan ve projeli hareket etmeli.
- Konuya kilitlenmeli

Eğer karşınızda ki sizi dinliyor fakat sizi sıkca tahrik edip sizinle alay ettikleride oluyorsa …:

-Alingan olmamali.
„HasbunALLAH ve nimel vekil“
Bir davetci olarak dışlamalara karşı hemen duygusallaşmamalıyız.Nefsimizin ve duygularimizin önüne geçebilmeliyiz.
-Tembellik yapmamaliyiz.

-Israrci olmalıyız.
Ama israrci olmak karşımızdakini sıkmak demek değildir 

-Israr ettigimiz şey uzere gelecek tepkilere karşı kendimizi korumaliyiz.


Tebliğde hedefi şaşırmamali.
Yavaş yavaş teblige başlamalı.
Lisan ile tebliği hal ile desteklemeliyiz.
Yani eylemlerimiz,duruşumuz,edebimiz ve tesetturumuz ile de teblig etmeliyiz.

Ateislere yapilacak tebligte öncelikle ALLAHin varlığını ve kudretini anlatmali ve bu konu üzerinde durmaliyiz.
Fasiklara yapilacak tebligte ise (ALLAH ve peygamberine inanip ta dediklerini uygulamayanlara) Ahiret ve Ölümden başlamali. Cehennem ve Cehennem ehlinden bahs etmeli.Anlattıklarımızı ayet ve hadislerle desteklemeliyiz.Sonrasinda Cennet ve Cennetlklerden bahs edip onu o yola sevk etmeliyiz.

Din hakkında birçok şeyi bilen ve anlatan ama uygulamayanlara yapilacak tebligte ise onun kendisini sorgulamaya sevk etmeliyiz.

Teblig edeceğimiz kişinin inancına asla ve asla hakaret etmemeliyiz. Yaptigi hatalari onun kişiliğı üzerinden ona anlatmamali onun yerine örneklendirerek anlatmaliyiz.

Tebliğ ettiğimiz kişiye anlattiklarımız hakkinda canli örnekler vermeye dikkat etmeliyiz.Çünkü eğer birşeyi örneklendirerek anlatırsak o muhakkak akıllarında kalır.
__________________
Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Nisan 2014, 20:22   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
İslaminesil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:İslaminesil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 40187
Üyelik T.: 20 Mart 2014
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Wan
Yaş:42
Mesaj: 2.709
Konular: 316
Beğenildi:1404
Beğendi:590
Takdirleri:533
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Dawet...

Ferdi Egitimin 5 Ana Maddesi....

1.Yakin temas
Yakin temas bizim vazgecilmez ilk unsurlarimizdan bir tanesidir.Ve egitimde ilk yapilmasi gerekendir.
a) Gönül Kazanma
Muhatabimizin Gönlünü kazanmaliyiz.Muhatabimizla beraber oldugumuzda o bizim ona deger verdigimizi anlamali aklimizdan ve kalbimizden ne geciyorsa suratimiza yansimali. Onun dertleriyle yakindan ilgilenmeliyiz.Ona kardesligimizi göstermeli,onunla dertlesip hallesmeliyiz.Muhatabimiza güven vermeliyiz.Onu kendimize baglamaliyiz.

b) Yasantimizla ona muhasebe hakki vermeliyiz.
Muhatabimiz bizim yasantimizda Islami bulmali.Bizimle dirilmeli.Bizim konusmalarimizda samimiyeti kardesligi bulmali. (Lisan ile tebligi hal ile desteklemeliyiz.) Muhatabimiz bizi izlerken kendini sorgulamali.Bizim dogrularimizda kendi yanlislarini kendi bulmali.

c) Dert Adami olmali
Muhatabimizin bir derdi oldugunda bize güvenip bizimle dertlesmeli. Muhatabimizin derdini dinliyip cözümler bulup ilgilenmeli.

2- Imani ve kevni yaklasim
Imani ve kevni konulari 3ayda anlatmaliyiz.(tabi bu süre muhatabimizin durumuna göre uzayadabilir.) Teblig ettikten sonra bu asamaya girilir.Muhatabimizin vahyi kabul etmeli.

a) Yaratilis gayesi

Yaratilisi merhalelerini canli örneklerle örneklendirerek kevni ayet ve hadislerle destekleyerek anlatmali.

b) Temel kavramlar:
-Zihni egitim metodlari:
Hersey onun anliyacagi sekilde anlatilmali.

1.Bilginin Kaynagi:Ayetler ve Hadisler.
2.Bilginin siniri: Muhatabimizin bilgi sinirini belirlmeliyiz.
3.Metodlarin uygulanmasi: Teblig metodlarini uygulamaliyiz.
4.Ic gözlem: Bugüne kadar anlattiklarimiz ve uyguladiklarimiz muhatabin kalbine isleyip islemedigini kontrol etmeliyiz.
5.Dis gözlem: Muhatabimozda herhangi bir degisiklik olusuyormu? Ögrendıklerıyle amel ediyormu?
6.Kissa anlatmak: Muhatabimiza kissalar anlatmaliyiz:Peygamberler,Ashabi Uhdud,Ashabi kehf..Anlattiklarimiz kissalarla baglanti kurmaliyiz.Muhatamibiza hidayete erdikden sonra karsilasabilecegi sorunlari anlatmali ve kendisi hazirlamasi icin ona öncekilerin cektigi sikintilari anlatmali.
7.Sebeb ve sonuclar: Muhatabimizda degisim oldumu? Kabul edip inandiklarini uygulamaya geciriyormu?


c) Tedricilik:
(asama asama,derece derece ilerleme)
Ilk 3 ay icerisinde:
(Bu süre icerisinde muhatabimiz mutlaka namaza baslamali onu tesvik etmeliyiz.)
1.Önce misal ve belgelerle muhatabimiza bilgi vermeliyiz.
2.Düsünceyi harekete gecirmeliyiz.
3.ALLAHin iradesine teslim olacagiz.Elimizden geldigi kadar anlatmaliyiz fakat sonuc olarak ilahi irdeye birakmaliyiz.
Muhatablarda 3 ayri tipleme:
1.Hidayete erip yolunda saglam durur.Davasini yüklenir ve bilinclice hareket eder.
2.Hidayeti bulur.Istikamette sasmaz,ibadetlerini yapar fakat daha cok geride durur.
3. Topluma uyar.camiya gelip gider,sohbetlere müsait olunca ancak gelir.

3- Amele tesvik etme:
A) Terhip terkip:
Muhatabimizi hem müjdelemeli hem korkutmali.Havf ve reca( korku ve ümit dengesi) Muhatabimiza Cennet ve Cehennemi anlatmaliyiz;Mümınlerin özelliklerini anlatmaliyiz.Anlattıklarımızı muhakakk Ayetlerle desteklemeliyiz.

b) Ilme hazirlik

Kitaplar vermeliyiz.Muhatabimiz artik kendisi arastirir ve ögrenir.Bu sürecte soracagi sorulara karsi hazirlikli olmaliyiz.Kendimizde donanimli olmaliyiz.

C –Nefsin giris yollarini tanitmaliyiz.

1.Ic gözlem (nefsi temizleme)
2. Kendi kusurlarini tespit etmesini saglamali.
3. Haya duygusunu calistirarak nefsini terbiye etmeli.
4.Ekonomik usulle nefsi egitme (sadakayi ögretmeliyiz/vermenin güzelligini göstermeliyiz)
5. Mücadele metoduyla nefsi egitme. (Zorluklara gögüs germesini ögretmeli)
6. Nefsin cesitlerini mevcut ideallerle yönetme iradesini ögretmeli.
(ona direnmenin mücadele etmenin güzelligini ögretmeliyiz.)


d) Murakebe,muhasebe,mucahede,muratebe:

Ilgilendigimiz kisiler bu metodlari uygulamali.
Murakebe: kendini kontrol etmek
Muhasebe: Kendini hesaba cekmek
Mucahede:Mücadele etmek
Muratebe: Günahlardan arinmak

4-Süreklilik ve Istikamet:

Yolumuzdan asla ve asla sasmamaliyiz.

__________________
Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin
Alıntı ile Cevapla
Alt 24 Nisan 2014, 22:56   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
İslaminesil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:İslaminesil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 40187
Üyelik T.: 20 Mart 2014
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Wan
Yaş:42
Mesaj: 2.709
Konular: 316
Beğenildi:1404
Beğendi:590
Takdirleri:533
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Dawet...

Davetçilerin efendisi ve imamı hakkın da Allah subhanehu ve teâlâ:

"Andolsun ki; sizin için Rasûlullah'ta güzel bir örnek vardır. Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için..." (33/Ahzab, 21) buyurmuştur.

Sorumluluk gereği davetçilerin birçok görevi vardır. Davetçiler; insanların gidişatını, ahlakını, güzellikleri muhafaza ve kontrol eden bekçilerdir. Bundan dolayı yaşadıkları toplumda güzel bir örneklik teşkil etmeleri gerekmektedir. Hayatlarında ise davet ettikleri risaletin izlerini bulundurmak zorundadırlar. Bugün Peygamberlerin davet metodunu bilen, Allah'a yakınlaşmayı bilen bilinçli davetçilere her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Bu nedenle Peygamberlerin davet metoduyla insanları davet edecek bireyler yetiştirmek hepimize vaciptir.

Aslında Peygambersallallahu aleyhi ve sellem bizlere, insanlara daveti insanlara nasıl götüreceğimizi öğretmiştir. Ancak Rasûlullah'ın sünnetini iyi bilen eğitimcilerin yeterli olmayışı, işin ehli olan davetçilerin yetişmesini zorlaştırıyor. Birçok davetçinin de Kur'an ve Sünnet'i Selefi Salihin'in anladığı şekilde anlamamasının neticesinde, davete nefsî çıkarların karışması ya da geneli kuşatmayan davet metotlarını görmek kaçınılmaz oluyor.

Oysa ki davetçiler bu işi, davet önderleri olan Peygamberler gibi yapmadıkları müddetçe davet genele ulaşmaz.
__________________
Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin
Alıntı ile Cevapla
Alt 25 Nisan 2014, 20:20   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
İslaminesil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:İslaminesil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 40187
Üyelik T.: 20 Mart 2014
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Wan
Yaş:42
Mesaj: 2.709
Konular: 316
Beğenildi:1404
Beğendi:590
Takdirleri:533
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Dawet...

“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıverecekleri-ni mi sandılar? Andolsun ki Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette ALLAH, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (29/Ankebût, 2-3) 






Bir önceki yazımızda İslami daveti yüklenen bireylerin, cemaatlerin parti ve hareketlerin sünnetullah gereği davetin belli merhalelerinde çeşitli bela ve musibetlerle imtihan edileceğini. Bu imtihan ve belâlarla sınanmalar zaferi, şerefi ve âfiyeti tamamlamak için olduğunu, belirtmiştik. Bu yazımızda da Kur’an da sıkça tekrarlanan ve üzerinde çok durulan “sabır” kavramı üzerinde durmaya çalışacağız.



Sabır’ sözlükte, darlıkta kendini tutma, kontrol etme demektir. Sabır, aklın ve şeriatın gerektirdiği durumlarda nefsi hapsetme, kendine hâkim olmadır. Acıya katlanmak, o acıyı geçirmek için dayanmak ve karşı koymak da sabırdır ki, bu her türlü rahatlamanın ve başarının yoludur. Terim anlamı: İslâm'ın emir ve yasaklarını tatbik ederken ve imtihan özelliği olan musibetler karşısında yılgınlık göstermeyip direnmek, cesaret ve dayanıklılık göstermek demektir. Sabır, hak yolda yaşamanın bedeli olan zorluklara göğüs germek, hedefe ulaşmak konusunda direnç, ahlâkî disiplin ve nefsi kontrol altında tutmaktır. (Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 353.)



İnsanın denendiği tatsız olaylar karşısında dayanması, şartların gerektirdiği sorumlukları ve emredilen şeyleri yerine getirmede kararlılık ve ALLAH'ın yasaklarını yapmamak için direnmek sabırdır.



Sabır, ALLAH'ın rızasını kazanabilmek için bütün sıkıntılara sebatla katlanma, nefse hakim olma, her türlü zorluğa göğüs gerip ilahî buyrukları yerine getirmektir. Haramlara ve nefsin hevasına kapılmadan, ALLAH'a kul olmanın zevkini tatmaktır. Dünyanın aldatıcılığına, servete ve şöhrete tapanların çokluğuna rağmen hak yoldan ayrılmamak, iman ve ihlasla iflas geçitlerini aşmaktır.



Sabır, iman yolunda azimle yürümenin, fesat ve zulme karşı cihad etmenin külfetine katlanma gücüdür. Bunun için sabır, sıfatların en güzeli, ahlakın en yüksek derecesi ve hepsinden öte müminin, imanını ihlas terazisinde tartma eylemidir. Öyleyse insan, sabrı itiyat edinmeli ve nefsini sabırla terbiye etmelidir. Başarının ve yenilmezliğin en başta gelen şartının sabır olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.



Sabır; kötülük, bozgunculuk ve yıkıma sebep olan olaylar karşısında insanlığın direnme, tahammül etme ve karşı koyma gücüdür. Sabır; bütün iç ve dış engeller karşısında direnmek, sağlam bir azim ve güçlü bir iradeyle bu engelleri aşarak yol almaktır



Sabır insanın emellerine ulaşabilmesi için zorunlu bir ihtiyaçtır. Sabredenler işlerinde başarılı olurlar.



Bundan dolayıdır ki, dünyada başarılı olanların tümü emellerini sabırla gerçekleştirmişlerdir. İnsan hayatındaki, zorluklara aldırmadan dikenli yollarda, engellere takılmadan yürüdüler ve hayattaki bütün zorlukları normal karşıladılar.



Eğer sabır iman edenler için bir zaruret ise, Peygamberler onların liderleri olarak daha büyük ve şiddetli belalarla iptila oluyorlardı, bundan dolayı onlar daha fazla sabra muhtaçtılar. Hatta azim sahibi diye vasıflandırılan peygamberlerin, sabrı bu hususta örnek ve modeldir.



ALLAH Taala Kur’an-i Kerimde buyurduğu gibi:



“O halde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sabret” (Ahkaf:35)



Pêygamber efendimiz Şöyle buyurdu:



“ALLAH için hiç bana eziyet edildiği kadar kimseye eziyet edilmedi, ALLAH’tan öyle korkarım ki hiç kimse o şekilde korkamaz”.



Sabır hiçbir zaman başarısız olmayan bir kılıç, sendelemeyen bir binek ve sönmeyen bir nurdur.



Öyleyse iman edenler bir araya gelmeli hidayetten kaçmalarına sebep olan apaçık zarardan kurtulmak için birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmelidirler.



Bu mevzuda ALLAH Taala tam bir sure indirmiştir. Oda Asır suresidir.



“Asra yemin olsun ki. İnsan mutlak hüsrandadır. Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun dışındadır”.(Asır:1-3)



ALLAH Teala Müslümanları yeryüzüne varis kılmayı onları imam ve önderler kılmayı vaat etmiştir ki, dinin bütünü, ALLAH için olsun. Fakat Müslümanlar buna hemen erişemeyeceklerdir. Temenni rüya ve hayallerle gerçekleştiremeyeceklerdir. Güzel günler, zorluk, sıkıntı, şiddet ve fitnelerle kararmış uzun geceler geçmeden doğmayacaktır



İşte bu noktada ALLAH Taala müminleri bela ve musibetlerle imtihan ediyor ve onları çok şiddeti bir sarsılmayla sarsıyor. Sadece muhlis olanlar ayakta kalabiliyor. İşte o zaman ALLAH’ın yardımı-zaferi kişiye nefsinden daha yakın olur.



ALLAH Taala buyuruyor ki:



“(Ey müminler!) yoksa siz sizden önce gelip geçmiş kavimlerin başlarına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ve öyle sarsıldılar ki Peygamber ve onunla beraber iman edenler nihayet “ALLAH’ın yardımı ne zaman gelecek?” dediler. İşte o zaman (onlara), “şüphesiz ALLAH’ın yardımı yakın” (denildi). (Bakara:214)



Gerçek manada istekli olana yardım gelir. Bu yolda çalışıp endişeli, üzgün ve kederli olana kurtuluş vardır. Ve böylece kalpler sevinir. Dikkat ALLAH’ın yardımı yakındır. Kurtuluş iplerine bağlı olan Müslüman bilmeli ki, gecikmede bazı güzel nazik ve ince sırlar vardır:



Sıkıntı şiddetlendikçe kurtuluş daha da yakınlaşıyor.



ALLAH'a iman ve O'nun yolunda mücadele etmek, insanı sabredenler arasına dahil eder. Sabır, dinimize ve kendimize karşı gelişen tüm olaylara karşı direnmek, böylece rûhen ve bedenen huzur bulmaktır. Dünyada en çok sabra ihtiyacı olan ise, mücadele içerisinde olan İslâmî hareketin neferleridir. ALLAH, kendi yolunda mücadele edip sabredenleri ödüllendirir, toplumda önder ve rehber kılar. "Sabrettikleri ve âyetlerimize kesinlikle iman ettikleri zaman, onların içinden, emrimizle doğru yola ileten imamlar/önderler kıldık." (32/Secde, 24)



Toplumsal değişimin gerçekleşmesi için mücadele etmek, her Müslümanın görevidir. Bunun içinse sabır ve azim gereklidir. ALLAH, sabretmeleri ve mücadeleyi sürdürmelerinin neticesi olarak  mücadeleci  insanların  içinden  topluma  önder  ve  örneklik  yapabilecek  İslâmî mücadeleyi sürdürecek imamlar çıkarır. Mücadele etmek, aynı zamanda sabretmektir; mücadelesizlik ise sabırsızlığa teslim olmaktır. Mücadele etmek, peygamberlerin yolunu devam ettirmek ve onların başına gelen belâ ve musibetlere tâlip olmaktır. Evinde rahat içerisinde çocuklarıyla ve ferdî ibadetleriyle meşgul olup, ibadetlerin toplumsal yanını bir kenara bırakıp belâ ve musibetlerden kaçmak ise, bu yolun dışına çıkmaktır.



Mücadele yolu; sabrı, direnmeyi, zorluklara katlanmayı ve acıyı yüklenmeyi gerektirirken, diğer yol ise rahatı ve refahı seçmektir.



Sabrın en güzel belirti ve etkisi, insanı darbelere karşı yenilgi ve teslimiyet psikozuna itmemesi ve sürekli mücadele azmi vermesidir.



Sabır, ayakları sağlamlaştırırken; sabırsızlık ise kaydırır. Sabır, sayısı az bir toplumu zafere ulaştırırken; sabırsızlık ise sayısı çok olan bir toplumu hezimete uğratır. Bedir, Huneyn ve Uhud savaşları bunun açık örnekleridir.



Şu halde sabır, insanın kendi kapasitesini tanıması, yapısında var olan olumlu ve olumsuz yönlerinin farkına daha iyi varmasıdır. Sabır, insanın içinde var olan, fakat fark edemediği gizli güçlerini açığa çıkarmasının adıdır. Bir başka deyişle sabır, insanın kendi benliğini bulması, özünü keşfedip anlamasıdır. Sabır insanı ALLAH'a yaklaştıran en güzel eylemdir. (C. T. Soykök, Haksöz, 70, s. 49



"Nice az sayıda birlik, ALLAH'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. ALLAH sabredenlerle beraberdir... Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et!" (2/Bakara, 249-250)   



Sabır, İslâmî mücadelede üstlenilen bir tavırdır. Toplu halde sürdürülen mücadelede gösterilen devamlılık ve kararlılıktır. Müslümanların içinde bulundukları mücadele safhasının gereklerini yerine getirmeleri, sinme, korkma, dağılma ve ümitsizliğe kapılma gibi şeytanın aldatmalarına karşı uyanık olmalarıdır. Bu safhaların her birinde tecrübe edilen sabır, Müslümanı daha ciddi  bir  direnişe,  daha  üst  safhanın  güçlüklerine  dayanmaya hazırlar. Müslüman, “Her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (94/İnşirâh, 5-6) gerçeğiyle mücadele süreci içinde karşılaştıkça ve tecrübe yaşadıkça bu güçlükler ona daha fazla sabır/direnme gücü ve moral verir. Sabır onun için hem bir imtihan, hem moral kaynağı ve hem de dünya imtihanını kazandıracak bir azıktır



Günümüzde sabır kavramının içi boşaltılmış musibet ve belalar karşısında dayanıklılık ve kararlılık şeklinde ortaya çıkması gereken sabır eylemi, ne yazık ki çarpıtılarak, tahrif edilerek güçsüz olanın güçlü karşısında hakkını korumaması, hakkından vazgeçmesi olarak anlaşılmıştır. Bu anlayış, birtakım zorbaların servet ve güçlerini kullanarak toplum üzerinde otorite kurmalarına, insanlar üzerinde söz sahibi ve egemen olmalarına, onların ekonomik güçlerini sömürürken, düşünce hürriyetlerini de ellerinden alarak, kendilerine kul ve köle haline getirmelerine sebebiyet vermiştir. Ezilen, sömürülen ve güçsüzleştirilen bu insanlar, kendilerine yapılan bunca kötülük karşısında susmayı tercih ederlerken bunu bir sabır anlayışı içerisinde yapmışlar, böylece istikbarın oluşmasına ve müstekbirlerin zulümlerinin devamına yardımcı olmuşlardır



sabır; insanı, kendisine emredilen amel ve eylemlerden alıkoyan, ya da yasak ve haram olan şeyleri yapmaya sevk eden sebep ve etkenlere karşı koyması, insanın direnme yetenek ve arzusunu çekip alan hayatın acı ve tatsız olaylarına, felaketlerine karşı koymasıdır.



Zorluğa, güçlüklere, imkânsızlıklara, darlıklara, felâketlere, sınanmalara, ALLAH yolunda çekilen çile ve sıkıntılara, amellerin getirdiği yüklere, nefsinin arzularına karşı bir direniştir. Sabır, pasif bir durgunluk, sessiz bir şekilde bekleme, hele hele her şeye katlanma, zillete boyun eğip râzı olma hiç değildir. Sabır aktif bir direnmedir. Mü’min, felâket karşısında eli kolu bağlı bir vaziyette beklemez ve bu beklemenin adını da ‘sabır’ koymaz. Aksine o, felâketi en az bir zararla veya zararsız bir şekilde atlatmaya, felâketin getirdiği mahrumiyeti yenmeye çalışır (Ahmet Kalkan: Kavramlar Tefsiri)



Eğer mü’minler, ALLAH’ın âyetlerine yakinen iman eder, O’nun yolunda gereği gibi sabrederlerse; ALLAH (cc), onlara kendi içlerinden, onları iyi yola sevkedecek, onları güzelce yönetecek önderler (imamlar) var eder (32/Secde, 24)



Mü’minler, ALLAH yolunda yaptıkları çalışmalarda ve O’na olan ibadetlerinde sabırlı olmak zorundadırlar. Hatta bu sabırlarında ısrarlı davranacaklardır. "Sabırlı olun, sabrınızda ısrarlı olun, yahut sabretmekte direnin" (3/Âl-i İmran, 200)



“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıverecekleri-ni mi sandılar? Andolsun ki Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette ALLAH, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (29/Ankebût, 2-3) 





Sabır gibi çok önemli vurguları taşıyan bu âyetin tefsirinde Seyyid Kutub, şunları söylüyor: Şüphesiz ki iman, sadece dille söylenen bir söz değildir. Bilâkis kendine has sorumlulukları olan bir gerçek, kendine has ağırlıkları olan bir emanet, sabrı gerektiren bir cihad ve tahammülü icab ettiren bir çaba işidir. Bunun için insanların sadece “inandık” demeleriyle  imanî meseleleri bitmez. Fitnelere mâruz kalsalar da inançlarında direnip her türlü imtihandan başarılı ve hâlis kalple çıkmadıkça, iman görevleri bitmiş sayılmaz. Nasıl ki altın ocakta eritilerek içindeki çeşitli maddelerin karışımı temizlenir ve ona sonradan girmiş olan unsurlar arıtılırsa, fitneler/imtihanlar da gönüllerin temizlenip arınması hususunda aynı rolü oynarlar. (Seyyid Kutub, Fi Zılâli’l-Kur’an, c. 11, s. 321-322)





 "Ey peygamber, müminleri savaşa karşı hazırlayıp teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi(kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz(sabırlı kişi) bulunursa, bunlarda kafirlerden bin kişiyi yenerler. Çünkü onlar (gerçeği) kavrayamayan bir topluluktur. Şimdi, ALLAH sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu da bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, ALLAH'ın izniyle (onların) iki binini yener. ALLAH sabredenlerle beraberdir". (8/Enfal, 65-66)
Fikri AMEDİ -
__________________
Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin
Alıntı ile Cevapla
Alt 26 Nisan 2014, 19:17   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
İslaminesil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:İslaminesil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 40187
Üyelik T.: 20 Mart 2014
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Wan
Yaş:42
Mesaj: 2.709
Konular: 316
Beğenildi:1404
Beğendi:590
Takdirleri:533
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Dawet...

-“ALLAH’ım, senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim. Ben zulmedenlerdenim.” ayetini tekrar tekrar oku, sıkıntıları gidermede birebirdir.


-Ahit ve anlaşmalarına önem ver. Ahdin iman, imanın da ahit olduğunu unutma.
-Mazeretlere sığınıp görevlerini ihmal etme. Bil ki kişi canla başla yola koyuldu mu hiçbir sebep onu engelleyemez.

-Söylediğin ve yaptığın her şeyde ALLAH’ı(c.c) hesaba kat. Unutma ki o gizlinin gizlisini de bilir.

-Eksik ve yanlış yaptığın bir işin savunmasına kalkma. Çünkü hatayı fark etmek te bir erdemdir.

-Sana verilen sorumluluk ve işlerdeki eksiklikleri gizleme, anlat ki sorunlar giderilsin.

-Karşılaştığın ilk sıkıntıda umutsuzluğa düşüp geri çekilme. Bil ki zahmetsiz rahmet zordur.

-Davanı her şeyin önünde bil. Her şeyden geçilir, davadan asla!

-İslami çalışmalarını zamanında yap. Hiçbir zaman verilmiş olan görevi aksatma

-Ders halkalarında sürekli ol. Bil ki sebepsiz gitmediğin her ders, binadan düşüp giden bir tuğladır.

-Ahlak ve fazilette kendinden üstün olanlara, mal ve varlıkta ise kendinden düşük olanlara bak.

-İlgilendiğin insanların her şeyine vakıf ol. Çünkü kişi ile ilgili ne kadar çok şey bilinirse ona te’sir edecekkonuşmalar da o oranda çok olacaktır. -Akrabalarını sadece akraba oldukları için değil, onları İslam ahlakına davet niyetiyle de ziyaret et.

-Aktüalite ile ilgilen, basın ve medyadan Müslümanları ilgilendiren haberleri takip et.

-ALLAH için sevdiklerin olduğu gibi ALLAH için buğz ettiklerinde olsun.

-ALLAH ile olan bağını düzelt ki, ALLAH senin insanlarla aranı düzeltsin.

-ALLAH’a güven, işlerini ona bırak, hükmüne razı ol, O’na sığın, O, sana yeterdir.

-ALLAH’ın dinini koru ki ALLAH seni korusun. Bollukta ALLAH’ın dinine yardım et ki sıkıntıda sana yardım etsin.

-Aynı misyonu paylaşan kardeşlerinle tanış.

-Baş olma, çünkü ağrılar hep başta görülür.

-Başına musibet geldiğinde, daha büyüğünü düşünki üzüntün hafiflesin.

-Başkalarının çalışma ve gayretlerini görmezden gelme.

-Başkalarının hatasını düzeltmeden önce kendi hatalarının düzelt.

-Dört ayrı zamanın olsun. Birinde Rabbine iltica et, birinde nefsini muhasebeye çek, birinde kardeşlerinle bir araya gel(davet ve islami çalışma için), birinde de maişetini kazanmaya çalış(iş, okul v.s).

-Bazı kişilere hikmetli bir söz yararlı olduğu halde, muhtaç kesimlere bir ekmek daha tesirli olur.

-“ Beni dinlemezler, sözüm etki yapmaz,” vehmine kapılma.

-İlgilendiğin insanların arkasından dua etmeyi unutma -Bir dersten öğrendiğini, bir kitaptan okuduğunu arkadaşlarınla müzakere etmeye çalış.

-Bir iş üzerinde yorulursan dinlenmek için işini değiştir ve çalışma hızını yavaşlat. Fakat dinlenme bahanesi ile asla boş durma.

-Bir konuda iki görüş varsa kolay ve sünnete uygun olanı tercih et.

-Bir konuda okumuş olduğun önemli bir kitabın özetini çıkarmaya çalış.

-Bir toplulukta isen, tek kişi ile ilgilenme, yanında bulunan herkesle diyalog kurmaya çalış.

-Birini tenkit etmeden önce öz eleştiride bulun. Yaptığın eleştirinin ALLAH rızası için mi, yoksa içinden gelen bir kin, nefret veya düşmanlıktan mı kaynaklandığına dikkat et.

-Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki: her gün ve her saat çalışmak için en müsait zamandır, her zaman ve zemine göre çalışılacak konular vardır.

-Davet çok çetin bir muharebedir. Sakın hazırlıksız, teçhizatsız, davet meydanına çıkma.

-Davet edeceğin kişilerin şüphelerini gidermeye çalış. Sorunlarını dinle, seninle hal olmayacaksa, daha üst konumdaki şahıs ve makamlara ilet.

-Davet edeceğin kişilerin isimlerini aklında tutmaya çalış. Herkesi ismi ile çağırmak en isabetli yoldur.

-Davet faslı bir ayet, bir hadis ya da hikmetli bir söz ile biterse daha etkili olur.

-Davette bildiklerini anlat. İslami ilimleri bitirmeden kimseyi davet etmeme anlayışı yanlıştır.

-Davetçi kardeşim, çocuğu hasta bir annenin çare için sağa sola koşuşturduğu gibi, sen de davan için koşuştur.

-Davetini aynı akide ve prensipleri taşıyan kardeşlerinle beraber yap, pehlivan da olsan tek başına sana saldıracak güçlerle baş edemezsin.

-Dostlarını sıkıntılı günlerinde sor.

-Davette sadelik ve itidal asıldır. Lüks hayat, israf ve konfordan uzak dur. İsraf ve konfor özellikle dar gelirli kişiler üzerinde menfi etki yapar. Mesela orta halli arabalar varken lüks vasıtalar kullanmak, aşırı derecede pahalı kıyafet, saat v.s fakirleri rencide eder, dedikoduculara fırsat verir.

-Davetçi, zaferle değil, çalışmakla yükümlüdür.

-Davetçi, günlük işçi gibidir. Çalıştığı kadar karşılık alır.

-Davetçi, nefsini, malını ALLAH’a takdim eden şahsiyettir. İnsanlar zevke, yaşamaya koşuştururlarken, o ALLAH’ın rızasına ve şehadete koşar.

-Davetçi, başkalarının rahatını kendi rahatına tercih eder. Bu nedenle onun rahatı başkalarının hidayetine bağlıdır.

-Davetçi, kendisini ilgilendiren konularda pamuk gibi, davasını ilgilendiren konularda yalçın dağlar gibi olmalıdır.

-Başarılı davetçi, mesaisini insanlarla geçirir, onların dertleriyle dertlenir, sevinçlerini paylaşır.

-Başarılı davetçi, muhatabının kalbini ALLAH’a yönlendirebilen ve ALLAH sevgisini kazanabilendir.

-Bir âlim ya da davetçi, yoluna dikilen veya taş atan bir çocukla uğraşmaz, yoluna devam eder, şeker varsa ona vermeye çalışır.

-Bil ki; Aynı kalpte Hz. Peygamberle onun düşmanlarının sevgisi, cihat ile hayat sevgisi, mücadele ile rahat sevgisi, adalet ile zulüm sevgisi bir arada barınmaz.

-Bil ki başarı; program, disiplin, itaat, istişare ve samimiyetle orantılıdır.

-Bil ki; senin sayende İslam’a ya tenkit ya da takdir gelir. Bu nedenle İslam’ı temsil ettiğini asla unutma.

-Bil ki; yaşayarak davet edilen bir amel, yaşamsız bin nasihatten etkilidir.

-Bir cemaat, kuruluş veya derneği üyelerinden birinin hatasıyla eleştirmek, İslam’ı bir Müslüman’ın hatasından dolayı eleştirmek gibidir.

-Birinin senin vesilenle hidayet bulması, asırlarca geçici rahattan daha değerlidir.

-Bulunduğun yer ve konum seni aldatmasın. Hz. Âdem cennette değil miydi?

-Davetçi meyve veren ağaç gibidir. Muhatapları ona taş atarken, o ise onlara meyve sunar.
__________________
Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin
Alıntı ile Cevapla
Alt 27 Nisan 2014, 22:41   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
İslaminesil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:İslaminesil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 40187
Üyelik T.: 20 Mart 2014
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Wan
Yaş:42
Mesaj: 2.709
Konular: 316
Beğenildi:1404
Beğendi:590
Takdirleri:533
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Dawet...

Deli dolu olan gençlerimizi şiddet döngüsü etrafında grublaşma yolunda itici,kavgacı,yıkıcı söylemlerele dolduracağımıza ,teblig yolunun en güzel metodu olan Bütünleyerek kucaklama,grup gözetim fiili içersinde yetiştirmek,Kin ve nefret güdülen kesimlere yaptıklarında onları dışlama yerine Rabbim seni bilmiyorlar bilselerdi böyle yapmazlardı seniyesi dahilinde tebligi ne şart olursa olsun her kesime ulaştırmak büyük (Abi)lerin asıl görevidir..
Gencleri sürekli kavgacı söylemlerele büyütmek onları kesimleri onlara düşman kılmak,düşman kılınan gruplardaki islami bilmeyenlere vurulan en büyük darbedir..
Ve unutulmamalıdır ki! bir hidayete vesilesi olmak kırmızı devlerin olmasından daha hayırlıdır...
eRkam_turabii
__________________
Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin
Alıntı ile Cevapla
Alt 27 Nisan 2014, 22:44   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
İslaminesil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:İslaminesil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 40187
Üyelik T.: 20 Mart 2014
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Wan
Yaş:42
Mesaj: 2.709
Konular: 316
Beğenildi:1404
Beğendi:590
Takdirleri:533
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Dawet...

davet , davetçi ve tebliğ.

davet ve davetçi arasında bir uyum olmazsa 'tebliğ' edilen sadece söz olur(yani=sözde kalır)

neye davet?
diye sorduğumuzda verilen cevap klasik olmakla beraber doğrudur 'kuran ve sünnet'.

lakin hangi kur'an , hangi sünnet?

sünnilerin kur'anı mı , şiaların kuranı mı , selefilerin mi?

eğer davet 'akla' matuf değilse kişi davete nasıl icabet edecek.
'iman' etmek için 'akla' ihtiyaç yok diyenlere cevabım hep şudur 'mesul olmayanlar delilerdir' (bildiğimiz deliler)

her grup kendi kur'anına çağırır.
ve her cemaat kendisine çağırır.

atasoy müftüoğlu der ki 'bize gelin demiyoruz kendinize gelin'.

davetçi samimi , donanımlı biri olabilir ve tebliğini küresel ölçekte yapabilir.
bunu başarmamasına herhangi bir mani yoktur.

sorun şuradadır , doğru düşünceler ve akla uygun bilgiler toprağın derinliklerine kök salar.
palyatif ve akla zıt düşünceler rüzgarın kalkmasıyla , saman çöpü gibi oradan buraya savrulur.

sahabelerin islamı anlattığı topraklar hala Müslüman
öte yandan osmanlı , selçuklu , emevi ,memlük , gazneli vd. islam ambalajlı devletlerin islamı taşıdığı topraklar o devletler yıkıldıktan hemen sonra islam oradan 'kovulmuştur'.
çünkü buralara islamın kendisi değil , islamın kötü bir kopyası taşınmıştır.
asıl islam insanın derununa nufüz eder , katreden küreye doğru bir yol alır.
ve derinlere kök salar...

davetçi , çevrenin ürettiği adam değil , çevre üreten adam olmalıdır.

Alıntı
__________________
Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Nisan 2014, 21:02   Mesaj No:9
Medineweb Emekdarı
İslaminesil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:İslaminesil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 40187
Üyelik T.: 20 Mart 2014
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Wan
Yaş:42
Mesaj: 2.709
Konular: 316
Beğenildi:1404
Beğendi:590
Takdirleri:533
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Dawet...

Ümmetinden olmakla şeref duyduğumuz Peygamberimiz, hayatının her anında örnekliğiyle beraber davetçi vasfıyla da en güzel örneğimiz olmuştur. Allah Resulü’nün, bu ulvî vazifeyi yüklendikten sonraki bütün hayatı dini tebliğle geçti. Bir kez olsun yılmadı ve asla umudunu yitirmedi. Başına gelecekleri bilmezken de tavrı aynıydı bildikten sonra da aynı oldu. Varaka bin Nevfel: “Halkının seni yurdundan çıkardığı güne şahit olursam destekçin olacağım” dediğinde; “Halkım beni yurdumdan mı çıkaracak” diyerek şaşkınlığını ifade etmiş fakat o günlere şahit olduğunda da asla ye’se düşmemişti. Sevdiği Mekke’sinden ayıracaklarını anladığı halde bile davetine asla ara vermemişti.


Kur’an- Kerim’de Rabbimiz: “Ey Peygamber! Gerçekten biz seni bir şahit, bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ve kendi izniyle Allah’a çağıran ve nur saçan kandil olarak gönderdik.”2 buyurarak, peygamberimizin insanlığa hangi gayeyle gönderildiğini açıklar.

“Kalk ve uyar!” emri gereğince ömrünün son demine kadar toplumunu İslam’a davet eden Efendimiz(s.a.v), her türkü teklif, engel ve zorluğa rağmen asla geri adım atmadı. Öyle bir kalkışla kalktı ki; eşi Hz. Hatice(r.anha) : “Ey Allah’ın Resulü kendinizi çok yoruyorsunuz biraz uyusanız” dediğinde Peygamberimiz(s.a.v): “Ey Hatice, uyku devri çoktan geçti” diye karşılık vererek o kıymetli bedenini ömrünün sonuna kadar rahat ettirmedi. Dinin hâkimiyeti için çalışarak rahatını bozmak istemeyen

Müslümanlar, peygamberimizi hakkıyla tanıyorlar mı acaba…

Kâinatta en büyük belâ ve musibete peygamberler düçâr olmuştur. Peygamberimiz ise, davet yolunda çektiği çile ve sıkıntıyı şöyle ifade eder: “ Allah yolunda, hiç kimsenin görmediği eziyetlere katlandım. Benim düştüğüm hallere hiçbir kimse düşmemiştir. Öyle zamanlar oldu ki; üzerimizden otuz gün, otuz gece geçtiği halde ne Bilal ve ne de ben, onun koltuğu altında sakladığı az bir yiyecek dışında canlıların yiyebileceği hiçbir şey bulamadık.”3 ‘Peygamber (s.a.v) döneminde yaşasaydık onu yalnız bırakmaz, her sözüne uyardık’ diyenlerin, bugün Peygamberin davasını sahipsiz ve yalnız bırakmalarının sebebi, Rasulullah’ın hayatta olmayışı mı? Oysa o gün Peygamber vardı ve dava sahipsiz değildi fakat bugün Peygamber de yok Ebubekir’de… O günden daha fazla bugün davayı sahiplenecek öncülere ihtiyaç var.

Öncülerin muallimi, en güzel eğitici Efendimiz(s.a.v) ,Rabbi’nin buyruğunu aralıksız irşat ediyordu.Üç yıl süren gizli davetin ardından “Sana emrolunan şeyi açıkça ortaya koy, müşriklere aldırma”4 ayetinin nazil olmasıyla birlikte açık davet dönemi başladı. Böylece, başta Peygamberimiz olmak üzere iman edenlere eziyet ve işkencelerin açıktan yapılma dönemi de başladı. İlk açık davetini Harem-i Şerif’te yapan Rasulullah(s.a.v): “Ey insanlar, ben Allah’ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisiyim. Ki göklerin ve yerin mülkü sadece O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür.

Öyleyse Allah’a ve ümmî peygamber olan elçisine iman edin. O da Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki; hidayete ermiş olursunuz.”5 ayetini okuduğu esnada hakka karşı kör ve sağır olan müşrikler, yüce Nebi(s.a.v.)’ye saldırıya geçti. Tarih boyunca peygamberlere her türlü zulmü ve çileyi reva gören Ehl-i Küfür, Efendimizin de yoluna türlü engeller çıkarmaktan geri kalmadı. Peygamberimize yapılan işkenceye şahit olan Amr bin As(r.a) olayı şöyle anlatmaktadır: “Bir gün Peygamberimiz Makam-ı İbrahim’de [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] kılarken, müşrikler onu öldürmeyi kararlaştırdılar. Bunun üzerine Ukbe bin Ebi Muayt, Hz. Peygamberin yanına gidip, abasını onun boynuna dolayarak bütün gücüyle sıktı. Hz. Peygamber dizleri üzerine düşmüştü. Halk öldü diye bağırmaya başladı. Ve o esnada Ebu Bekir (r.a.) koşarak , Hz. Peygamberi kollarından tutup ayağa kaldırdı ve: ”Rabbim Allah’tır dediği için mi bu kişiyi öldüreceksiniz?” diye haykırdı. Başka bir rivayette ise El EzdÎ şöyle anlatır: “Cahiliye devrinde Hz. Peygamber (s.a.v): “Ey insanlar Leileheillalah deyiniz kurtulunuz”diyordu. Bunun üzerine kimisi peygamberin yüzüne tükürdü, kimisi peygamberin üzerine toprak serpti, kimisi de ona küfretti.

Bu durum öğleye kadar sürdü. Baktım ki kızı Zeynep(r.anha) gözyaşı içerisinde, su dolu bir testi ile peygamberimizin yanına yaklaştı. Peygamberimiz gelen su ile yüzünü ve ellerini yıkarken ;“Ey kızım, babanın başına bir şey getireceklerinden korkma!”diyordu.Bu sözüyle kızını teselli ederken aslında bize cesareti, Rabbimize sonsuz güven ve teslimiyeti öğretiyordu. Çünkü çıkılan bu yol da O’nun, din de O’nundu. Ve bu uğurda yola çıkanlar da sadece O’nun için çıkmışken elbette onları yardımsız ve desteksiz bırakmayacaktı.

En büyük destekçimiz olan Rabbimiz; Rasulüne, başına gelenlere karşı sabrı telkin ederken;” Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ‘izzet ve gücün’ tümü Allah’ındır. O, işitendir, bilendir ”6 buyurarak izzet ve kuvvete ancak kendi yolunun hizmetkârı olup çile ve sıkıntılara sabrederek erişeceğimizi haber eder. O halde bugün izzet ve kuvvetin yokluğu sebebiyle kıvranan İslam ümmetinin derdinin devâsı, kimsenin sözüne aldırış etmeksizin davasını dosdoğru bir şekilde anlatmak olduğunu bilmesi gerekmektedir. Rabbimiz, görevimizi hakkıyla bilip îfa edenlerden olarak, öncülerin öncüsü olan Efendimize lâyık ümmet olmayı nasip etsin…
__________________
Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.