Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.KUR'ÂN-I KERİM.::. > Kurân-ı Kerîm > Sürelerin Nuzul Sebepleri

Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi:  19 Mart 2009 (10:10), Konuya Son Cevap : 19 Mart 2009 (10:10). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 19 Mart 2009, 10:10   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:MERVE DEMİR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5587
Üyelik T.: 05 Aralık 2008
Arkadaşları:14
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 2.537
Konular: 2038
Beğenildi:114
Beğendi:0
Takdirleri:270
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Mücadele Suresi İniş(Nüzul) Sebebi Rivayetleri

Mücadele Suresi İniş(Nüzul) Sebebi Rivayetleri

Mucadele Süresi Nüzul Sebebi

Medine-i Münevvere'de ve Münâfikûn Sûresinden sonra nazil olmuştur.
Cumhur kavlinde Sûrenin tamamı medenî'dir. Ancak Atâ'dan gelen bir rivayette ilk on âyetinin medenî, kalanının ise mekkî olduğu belirtilmektedir.
Kelbî ise "Bilmez misin ki Allah göklerde olanları da, yerde olanları da bilir. Üç kişinin gizlice konuştuğu yerde dördüncü mutlaka O'dur..." (âyet: 7) âyetinin Mekke'de, kalan bütün âyetlerinin ise Medine'de nazil olduğunu söylemiştir.[1] Bu son görüş İbnu's-Sâib'den de rivayet edilmiştir.[2]
Âyetlerinin adedi, yirmi ikidir. [3]

1. "Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir; esasen Allah konuşmanızı işitir. Doğrusu Allah işitendir, görendir."

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Ebû Said Muhammed b. Abdirrahman el-Gazi, Ebû Amr Muhammed b. Ahmed el-Hıyerî'den, o Ahmed b. Ali b. el-Müsenna'dan, o Ebû Bekr b. Ebî Şeybe'den, o Muhammed b. Ebî Ubeyde'den, o babasından, o A'meş'ten, o Temim b. Seleme'den, o da Urve'den, Aişe (r.a.)'nin şöyle dediğini bize haber verdi:
"İşitmesi her şeyi kuşatan Allah ne yücedir! Şüphesiz ben Havle bint-i Salebe'nin konuşmasını dinliyorum da, sözünün bazısı bana gizli kalıyordu. O, kocasını Rasulullah (s.a.v.)'a şikâyet ederek şöyle diyordu:
"Ey Allah'ın Rasulü, gençliğim elim*den gitti. Karnımı o kocama serdim.[4] Nihayet yaşım geçip, çocuğum kesilince bana zıharda bulundu.[5] Ey Allah'ım durumumu sana havale ediyorum." Kadın çok beklememişti ki Cebrail (a.s.) bu âyeti indirdi."[6]
Bu hadisi Hakim Ebû Abdillah, Sahih’inde, Ebû Muhammed el-Müzenî'den, o Mutırr'dan, o Ebî Küreyb'den, o da Muhammed b. Ebî Ubeyde'den rivayet etmiştir.[7]
Onun kocası Evs İbni Sâmit'tir. [8]
2- Ebû Bekr b. Haris, Ebu'ş-Şeyh Hafız Isfehanî'den, o Abdan b. Ahmed'den, o Ahmed b. Muhammed b. Yahya b. Said'den, o Yahya b. İsa er-Ramlî'den, o A'meş'ten, o Temim b. Seleme'den, o da Urve'den, Aişe (r.a.)nin şöyle dediğini. Bize haber verdi:
"Bütün sesleri istisnasız işiten Allah'a hamd olsun. Mücadele eden kadın gelip Rasulullah'la konuşmuştu. Ben o esnada evin bir kenarında bulunuyor, kadının ne dedi*ğini anlayamıyordum. Nihayet Allah Teala bu âyeti indirdi."[9]
3- Ahmed b. Hanbel'in ve Kitabu't-Tevhid'de Buhari'nin ta'likan rivayet ettiğine göre Hz. Aişe şöyle demiştir:
"İşitmesi bütün sesleri kuşatana hamdolsun. Mücadile (yani Havle) peygambere geldi, konuşuyor, ben oda*nın köşesinde ne dediğini işitemiyordum. Hemen Allah Tealâ "Kocası hak*kında sana müracaat eden kadının sözünü Allah işitti." ayetini indirdi."[10]

2. "İçinizde karılarını "zıhar" yapanlar bilsinler ki, karılan anne*leri değildir; anneleri ancak, onları doğuranlardır. Doğrusu söyledikleri kötü ve asılsız bir sözdür. Allah şüphesiz affedendir, bağışlayandır."
3. Karılarından zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerini geri alanların, aileleriyle temas etmeden önce bir köle azat etmeleri gerekir. Size böylece öğüt verilmektedir. Allah, yapmakta olduklarınıza Habîr'dir.
4. Kim de bulamazsa temas etmeden önce birbiri peşinden iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen 60 yoksulu doyurur. Bu, Allah'a ve Rasûlü'ne iman etmekte olduğunuz içindir. Bunlar Allah'ın hadleridir ve kâfirler için elim bir azâb vardır.

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Ebû Mansur Muhammed b. Muhammed el-Mansûrî, Ali b. Ömer el-Hafız'dan, o Ebû Bekr Muhammed b. Ziyad en-Neysabûrî'den, o Ebû Bekr Muhammed b. Eş'as'tan, o Muhammed b. Bekkâr'dan, o Katade'ye Zihar'dan soran Said b. Beşir'den, Katade de Enes b. Malik'ten bize şu rivayette bulundu:
"Evs b. Samit, karısı Huveyle bint-i Sa'lebe'ye zıharda bulundu da kadın bunu Peygamber (s.a.v.)'e şikâyet etti ve dedi ki:
"Yaşlanıp da kemiğim incelince kocam bana zıharda bulundu." İşte bu yüzden Allah Teala bu âyeti indirdi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Evs'e:
"Bir köle âzâd et" buyurdu. Evs:
"Benim buna gücüm yetmez" dedi. Bu sefer Rasulullah (s.a.v.):
"O halde birbiri ardına iki ay oruç tut" buyurdu. Evs:
"Ama ben bir günde iki öğün yemeği atlattığımda gücüm zayıflar" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"O halde altmış miskini doyur" buyurdu. Evs:
"Ben ancak senin tarafından bana ulaşacak bir yardım bekliyorum" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona on beş sa'lık (yaklaşık elli kg.) yiyecek yardımında bulundu. Tâ ki Allah çok mal verinceye kadar. Allah Rahimdir. İnsanlar onun yanında bunun bir mislini görürlerdi. İşte bu, altmış fakire mah*sustu."[11]
2- Abdurrahman Ebî Hamid el-Adl, Muhammed b. Muhammed b. Abdillah b. Zekeriyya'dan, o Muhammed b. Abdirrahman ed-Değulî'den, o Ebu'l-Hasan Ahmed b. Seyyar'dan, o Abdu'1-Aziz b. Yahya b. Yusuf’tan, o Ebu'l-Asbağ el-Harranî'den, o Muhammed b. Mesleme'den, o Muhammed b. İshak'tan, o Ma'mer b. Abdillah b. Hanzala'dan, o da Yusuf b. Abdillah b. Selam'dan bize şu rivayette bulundu:
"Huveyle bint-i Salebe -Huveyle, Ubade b. Samit'in kardeşi olan Evs b. Samit'in nikâhında idi.- bana şunu anlattı:
"Evs b. Samit bir gün yanıma girip bana birşey söyledi. Sanki o, o gün biraz sıkıntılıydı. Ben de ona karşılık verdim. O da kızıp:
"Sen bana ana*mın sırtı gibi ol" dedi. Sonra da çıkıp kavminin toplandığı yere gitti. Sonra tekrar bana dönüp, benden murad almak istedi. Ben de ondan kaçındım. Bunun üzerine bana sert davrandı. Ben de ona sert davrandım. Derken kadının zayıf erkeğe üstün geldiği şekilde ben de ona üstün geldim ve dedim ki:
"Hayır. Huveyle'nin canı kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki Allah Teala benim ve senin hakkında hükmünü verinceye kadar bana yaklaşmayacaksın."
Sonra karşılaştığım bu durumu şikâyet etmek üzere Rasulullah (s.a.v.)'a gel*dim. Buyurdu ki:
"O, senin hem kocan hem de amcanın oğludur. Allah'tan kork da ona güzel bir şekilde arkadaşlıkta bulun." Nihayet ben çok beklememiştim ki bu mevzuya dair Kur'an âyetleri indi. Nihayet âyet keffaret kısmına gelince, Rasulullah (s.a.v.) bana:
"O kocana söyle de bir köle âzâd etsin" buyurdu. Ben de:
"Ey Allah'ın Rasulü, vallahi onun yanında âzâd edeceği hiçbir köle yoktur" dedim. Rasulullah (s.a.v.):
"O halde ardı ardına iki ay oruç tutmasını söyle" buyurdu. Ben de dedim ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, vallahi o, oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlı bir kimsedir." Rasulullah (s.a.v.):
"O halde altmış miskini yedirsin" buyurdu. Ben de:
"Ey Allah'ın Rasulü, vallahi onun yanında yedireceği hiçbir şeyi yoktur" dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Bilakis otuz sa'lık (yaklaşık doksan kg.) ağırlığında bir hurma yardımında bulunacağız." Ben de dedim ki:
"O halde ben de başka bir ark (30 sa’) ile yardımda bulunayım. Rasulullah (s.a.v.) da:
"Güzel söyledin. Haydi ona tasadduk et" buyurdu."[12]
3- Abdullah kanalıyla Havle bint Sa'lebe ibn Mâlik el-Hazreciyye'den rivayette o şöyle anlatıyor:
Allah'a yemin ederim ki Mücadile Sûresinin başı benim ve (kocam) Evs ibn Sâmit hakkında nazil oldu. Ben onun yanında (onunla evli) idim. Kötü huylu bir ihtiyardı. Bir gün yanıma girdi ve sözüne karşılık verdim. Buna çok kızarak bana:
"Sen bana anamın sırtı gibisin." diyerek zıhar yaptı. Sonra çıkıp kavmin toplandığı yerlerden birisinde bir süre oturduktan sonra eve geldi ve beni istedi (benimle sevişmek istedi). Ben de:
"Hayır olmaz, Havleciğin nefsi kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki bana o söylediğini söyledikten sonra Allah ve Rasûlü bizim hakkımızda hükmünü verinceye kadar senin benimle sevişmen doğru olmaz." dedim. Üzerime atladıysa da ihtiyar olduğu için hakkından geldim, kendimi ona teslim etmedim, üzerimden atıp komşularımızdan birisine gittim, onun elbisesini ödünç alıp giydim, çıkıp Allah'ın Rasûlü'ne geldim. Önüne oturdum ve ondan (kocamdan) gördüklerimi anlattım, ondan gördüğüm kötü muameleyi Rasûlullah'a şikâyet ettim. Allah'ın Rasûlü
"Ey Havle, amcanın oğludur, çok yaşlı bir ihtiyardır; onun hakkında Allah'tan takva üzere ol." diyordu. Ben daha orada yerimden kalkmamıştım ki benim hakkımda Rasûlullah'a vahy inmeye başladı. Rasûlullah'a vahy inerkenki hal onu kaplamıştı. Sonra açıldı ve:
"Ey Havlecik, Allah sen ve kocan hakkında vahy indirdi." buyurup "Ve kâfirler için elîm bir azâb vardır."a kadar olmak üzere "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Hiç şüphesiz Allah Semî'dir, Basîrdir...." âyetlerini indirdi.[13]
4- Taberî'nin Ebu Küreyb kanalıyla İbn Abbâs'tan rivayetinde o şöyle anlatıyor:
Câhiliye devrinde bir kimse karısına: "Sen bana anamın sırtı gibisin." dediği (zıhar yaptığı) takdirde karısı kendisine haram olurdu ve İslâm'ın başlangıcında da bu böyle idi. İslâm'da ilk zıhar yapan Evs ibnu's-Sâmit oldu. Amcasının kızı Havle bint Huveylid ile evliydi. Ona zıhar yaptı ama çok geçmeden pişman oldu ve karısına:
"Öyle sanıyorum ki şimdi sen bana haram oldun." dedi. Karısı da ona aynısını söyledi. Evs, karısına:
"Hz. Peygamber (sa)'e git ve ona sor." dedi. Kadın da Rasûlullah (sa)'a geldi. Hanımlarından birisi O'nun saçlarını tarıyordu.
"Ey Havlecik, senin bu durumunla ilgili olarak bize bir emir gelmedi." buyurdular. İşte bunun üzerine Allah Tealâ, Rasûlü'ne vahy indirdi de Hz. Peygamber (sa):
"Ey Havlecik, sana müjdeler olsun." buyurdu. Havle:
"Hayırdır." dedi. Hz. Peygamber (sa):
"karısıyla temas etmeden önce bir köle azat etmeleri gerekir"e kadar "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir..." âyetlerini tilâvet buyurdular. Havle bunu işitince:
"Bizim kölemiz mi var. Vallahi, o benden başka köle bulamaz." dedi. Hz. Peygamber (sa):
"Kim de bulamazsa temas etmeden önce birbiri peşinden iki ay oruç tutmalıdır." âyetini okudu. Havle:
"Vallahi o bir günde üç kere su içmezse gözleri kör olacak." dedi. Hz. Peygamber (sa):
"Buna da gücü yetmeyen altmış yoksulu doyurur." kısmını tilâvet buyurdular. Havle:
"Bunu nereden bulacak ki, ancak bir defalık yiyeceği var." dedi. Hz. Peygamber de bir vesak'ın yarısı kadar ona yardımda bulundu -Bir vesak 60 sâ' idi- ve:
"60 yoksula bunu yedirdin, ondan sonra sana ric'atte bulunsun, seni tekrar nikâhlasın." buyurdular.[14]
Hz. Aişe'den gelen bir rivayette bu Evs ibnu's-Sâmit'in karısının adı Cemile olarak verilmiştir. [15]
5- Yine Taberî'nin Yahya ibn Bişr kanalıyla İbn Abbâs'tan rivayetle zikrettiği bir hadiste olay şöyle anlatılıyor:
Câhiliye devrinde zıhar, talâk sayılırdı. İslâmî devrede ilk zıhar yapan Ubâde ibnu's-Sâmit'in kardeşi Evs ibnu's-Sâmit oldu. O, karısı hazredi Havle bint Sa'lebe ibn Mâlik'e zıhar yapmıştı. Evs'in zıhar yapması üzerine karısı, bunun talâk olduğunu sandı ve onu tutup Hz. Peygamber (sa)'e getirdi:
"Ey Allah'ın elçisi, Evs bana zıhar yaptı ve eğer biz ayrılacak olursak helak olduk demektir. Ben ona karnımı açtım ve ona çocuklar doğurdum. Onunla beraberliğimiz eskidi." diyor, bu durumdan şikâyette bulunup ağlıyordu. Bu hususta Hz. Peygamber (sa)'e bir şey de gelmiş değildi. İşte bunun üzerine Allah Tealâ: "Ve kâfirler için elîm bir azâb vardır"a kadar olmak üzere "Allah, kocası hakkında seninle tartışan kadının sözünü işitmiştir..." âyetlerini indirdi.[16]
6- Îbn Ebî Hatim'in Muhammed ibn Abdurrahman el-Herevî kanalıyla Ebu'l-Aliye'den rivayetinde o şöyle anlatıyor:
Düleyc kızı Havle ensar'dan bir adamın nikâhı altındaydı. O adamın gözü zayıf, fakir ve kötü huylu idi. Câhiliye ehlinin boşamaları şöyle idi: Bir kişi karısını boşamak istediği zaman ona: "Sen bana anamın sırtı gibisin." derdi. Havle'nin ondan bir veya iki muhtaç çocuğu da vardı. Bir gün bir konuda onunla tartıştı ve o Havle'ye:
"Sen bana anamın sırtı gibisin." deyiverdi. Havle de üzerine elbisesini geçirip Hz. Peygamber (sa)'in yanına geldi. Hz. Peygamber (sa), Hz. Aişe'nin evinde idi ve Hz. Aişe, Rasûlullah (sa)'ın başının bir tarafını yıkıyordu. Hz. Peygamber (sa)'in yanına geldiğinde çocukları da yanındaydılar. Dedi ki:
"Ey Allah'ın rasûlü, kocamın gözü hastalıklıdır. Kendisi hiçbir şeyi olmıyan bir fakirdir, huyu da çok kötüdür. Ben kendisiyle bir konuda tartıştım, bana kızdı ve: "Sen bana anamın sırtı gibisin." dedi. Bununla beni boşamak istemedi. Çünkü benim ondan bir -veya iki- çocuğum var." Rasûlullah (sa):
"Benim bildiğim bir şey varsa o da senin ona haram olduğundur." buyurdu. Kadın:
"Ben, bana ve çocuklarımın babasına verdiğinden dolayı Allah'a şikâyette bulunuyorum." dedi.
Ebu'l-Aliye anlatmaya şöyle devam eder:
Hz. Aişe, dönüp Hz. Peygamber (sa)'in başının öbür yarısını da yıkamak istedi. Kadın da Hz. Aişe ile birlikte dönüp:
"Ey Allah'ın Rasûlü, kocamın gözleri sakattır, kendisi de fakirdir ve huyu da kötüdür. Benim ondan bir -veya iki- çocuğum var. Kendisiyle bir konuda tartıştım, kızdı ve: "Sen bana anamın sırtı gibisin." dedi. Ancak bununla beni boşamak istiyor değildi." Havle der ki:
Hz. Peygamber (sa) başını bana doğru çevirip:
"Senin durumun hakkında ona haram olmandan başka bildiğim bir şey yoktur." buyurdu. Ben yine:
"Ben, bana ve çocuğumun babasına gelenden dolayı Allah'a şikâyette bulunuyorum."
Ebu'l-Aliye şöyle anlatır:
Hz. Aişe o sırada Rasûlullah (sa)'ın yüzünün değiştiğini farkedip kadına:
"Geriye çekil." dedi. Kadın geri çekildi. Rasûlullah (sa), Allah'ın dilediği kadar vahyin inmesi halinde kaldı, vahy kesilince dedi ki:
"Ey Aişe, o kadın nerede?" Hz. Aişe kadını çağırdı, kadına:
"Git ve kocanı bana getir." buyurdu. Kadın koşarak gitti ve kocasını getirdi. Bir de baktılar ki kocasının gözleri zor görüyor, fakir ve huysuz birisi. Rasûlullah (sa):
"Semî ve Alîm olan Allah'a sığınırım." diye söze başladı ve besmeleyle "Allah, kocası hakkında seninle mücadele eden ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin (ikinizin) konuşmanızı iştir. Muhakkak ki Allah Semî'dir, Basîr'dir... Karılarından zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra dediklerini geri alanların karısıyla temas etmeden önce bir köle azat etmeleri gerekir..." kavline kadar bu âyetleri okudu, sonra şöyle buyurdu:
"Karınla temasta bulunmadan önce azat edecek bir köle bulabilir misin?" Adam:
"Hayır." dedi.
"Ardarda iki ay oruç tutabilir misin?" diye sordu.
"Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki ben, iki veya üç kere yemek yemiyecek olursam gözüm neredeyse kör olup kapanır." dedi. Rasûlullah (sa):
"Altmış yoksulu doyurabilir misin?" diye sordu,
"Hayır, ancak sen bana yardım edersen doyurabilirim." dedi.
Ebu'l-Aliye der ki: Rasûlullah (sa) ona yardım etti ve o da altmış yoksulu doyurdu. Böylece Allah Tealâ (sen bana anamın sırtı gibisin diyenler hakkında*ki) boşanma (hükmünü) değiştirip zıhar yemini kıldı.[17]
7- Buhari'nin Tarih'inde rivayet ettiğine göre Mücadile (Havle) bir gün Hz. Ömer'i durdurdu. Ona epeyce ağır konuştu. Hz. Ömer onu susarak dinledi. Birisi:
"Ey müminlerin emiri! Ben seni hiç bu günkü gibi görmedim." de*di. O da
"Nasıl dinlemem, onu Allah dinledi ve hakkında ayet indirdi." dedi.[18]

7. Bilmez misin ki Allah, göklerde olanları da, yerde olanları da bilir. Üç kişinin gizlice konuştukları yerde dödüncü mutlaka O 'dur. Beş kişinin gizli gizli konuştuğu yerde altıncı mutlaka O 'dur. Bundan az veya çok olsunlar ve nerede bulunursa bulunsunlar mutlaka onlarla beraberdir. Sonra bütün yaptıklarım kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Doğrusu şu ki Allah, herşeye Alîm'dir.

İbn Abbâs'tan rivayete göre Amr'ın oğulları Rabîa ve Habîb ile Safvân ibn Ümeyye hakkında nazil olmuştur. Bir gün bir araya gelmiş aralarında konuşuyorlarmış. Birisi:
"Ne dersiniz acaba Allah bizim konuştuklarımızı biliyor mudur?" demiş, diğeri:
"Bazısını bilir (gizlediğimiz) bazısını da bilmez." demiş. Üçüncüleri de:
"Eğer bir kısmını biliyorsa mutlaka hepsini biliyordur." demiş de âyet işte bunun üzerine nazil olmuş.[19]
Buna göre bu âyet-i kerime Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. Nitekim sûrenin başında da işaret edilmişti.[20]

8. "Gizli toplantıdan menedilen, sonra menolundukları şeyi yap*maya kalkışarak günah işlemek, düşmanlık etmek ve Peygambere karşı gelmek konusunda gizli gizli konuşanları görmedin mi?

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- İbn Abbas ve Mücahid dediler ki:
"Bu âyet Yahudiler ve münafıklar hakkında inmiştir. Kendi aralarında Mü'minler'den ayrı gizli gizli konuşurlar, sonra Mü'minler'e bakıp gözleriyle işaretlenirlerdi. Mü'minler onların bu fısıltı hallerini görünce derlerdi ki:
"Biz, onları ancak sefere çıkan seriyyeler içerisindeki akrabalarımızdan ve kardeşleri*mizden yana kendilerine katl veya ölüm veya bir musibet yahut da bir hezimet haberi erişip de, kalplerine tesir ederek onları mahzun eder bir halde görüyoruz." Onların akra*baları ve arkadaşları savaştan dönünceye kadar bu hal üzere devam ederlerdi. Nihayet bu fısıltı uzayıp çoğalınca Mü'minler Rasulullah (s.a.v.)'a şikâyette bulundular. Bunun üze*rine Rasulullah (s.a.v.) onlara müslümanlardan ayrı olarak kendi aralarında gizli gizli ko*nuşmamalarını emretti. Fakat buna rağmen onlar, bu işten vaz geçmediler ve fısıldaşmalanna yeniden döndüler. Allah Teala da bu âyeti indirdi."[21]
2- Mukâtil b. Hayyan, İbni Hıbbân'dan îbnu Ebî Hatim anlattı:
“Nebî Aleyhisselâm ile Yahudiler arasında antlaşma vardı. Sahabeden biri onlara geldiğinde, Yahudiler aralarında gizli olarak konuşurlardı. Hatta Müminler onların Rasûlullah'ı öldürmeyi veya onun uygun görmediği bir şeyi konuştuklarını zannederlerdi. Nebî Aleyhisselâm, Yahudileri gizli konuşmaktan nehyetti. Yahudiler gizli konuşmaya nihayet vermediler. Allahü Teâlâ, Mücadele: 58/8 âyetini indirdi.” [22]
3- Râzî de bu âyet-i kerimenin Yahudiler hakkın*da nazil olduğu görüşünü tercih eder.[23]
4- İbn Abbâs'tan rivayete göre bu âyet-i kerime Amr'ın oğullan Rabîa ve Habîb ile Safvân ibn Ümeyye hakkında nazil olmuştur. Bu üçü bir gün bir araya gelmişler konuşurlarken birisi:
"Acaba Allah bizim konuştuklarımızı bilir mi?" demiş, İkincisi:
"Bir kısmını bilir, bir kısmını bilmez." demiş, üçüncüleri de:
"Eğer bir kısmını bilirse hepsini bilir." demiş ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş[24]

8. "... sana geldiklerinde, Allah'ın seni selamlamadığı bir şekilde seni selamlarlar; içlerinden, "Gerçekten peygamber olsaydı Allah'ın bizi, söylediklerimizden ötürü, cezalandırması gerekmez miydi?" derler. Cehennem onlara yeter. Oraya girerler, ne kötü dönüştür!"

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Ebû Bekr Muhammed b. el-Haşşab, Ebû İshak İbrahim b. Abdillah el-İsfehanî'den, o Muhammed b. İshak es-Serrac'dan, o Kuteybe b. Said'den, o Cerir'den, o A'meş'ten, o Ebu'd-Duha'dan, o Mesruk'tan, o da Aişe (r.a.)'den bize şu rivayette bu*lundu:
'Yahudiler'den bir grup Rasulullah (s.a.v.)'a gelip;
"es-Samu aleyke ya Ebe"l-Kasım (Ölüm üzerine olsun ey Kasım'ın babası" dediler. Ben de dedim ki:
"Ölüm size olsun ve Allah size böyle yaptı da." Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Sus ey Aişe. Zira Allah çirkin sözü ve onu işittirmeyi sevmez." Dedim ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, ne dediklerini görmedin mi?" O da:
"Benim de onların söylediklerini "Ve aleyküm (Sizin üzerinize olsun)" diyerek onlara çevirdiğimi görmedin mi?" buyurdu. İşte bu âyet bu konuda nazil oldu."[25]
2- Ebû Said Muhammed b. Abdirrahman el-Gazi, Ebû Amr Muhammed b. Ahmed el-Hıyerî'den, o Ahmed b. Ali b. Müsenna'dan, o Züheyr b. Muhammed'den, o Yunus b. Muhammed'den, o Seyhan'dan, o Katade'den, o da Enes'ten bize şu haberi ri*vayet etti:
'Yahudinin biri Rasulullah (s.a.v.)'a gelip:
"es-Samu aleyke" dedi. Bunun üze*rine orada bulunan topluluk da, bu sözü ona iade ettiler. Rasulullah (s.a.v.) da:
"Onun ne dediğini anlıyor musunuz?" buyurdu. Ashab da:
"Allah ve Rasulü daha iyi bilir. Ama se*lam verdi ey Allah'ın Rasulü." dedi. Rasulullah (s.a.v.) da:
"Hayır öyle değil, fakat şöyle şöyle dedi. Gidin onu bana getirin" buyurdu. Onlar da gidip adamı kendisine getirdiler. Rasulullah (s.a.v.):
"Es-Samu aleyküm" dedin değil mi" buyurdu. O da:
"Evet" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Ehl-i Kitap'tan birisi size selam verdi*ğinde siz de: "ve aleyküm" deyiniz." Yani dediğin şey sana olsun demektir, Bunun üze*rine Allah Teala bu âyeti indirdi."[26]
3- Taberânî, Bezzâr ve Ahmed iyi bir senet ile Abdullah İbni Amr'dan anlattı:
“Yahudiler Rasûlullah'a:
“Same Aleyküm (ölüm senin üzerine olsun)” derler sonra kendi kendilerine:
“Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap ederse” derlerdi. Mücadele: 58/8 âyeti indirildi. [27]
4- Bu babta Enes ve Aişe'den (r.a.) de rivayet vardır. [28]
5- İbn Zeyd'den gelen rivayete göre bu yahudiler üç kişi olup Hz. Peygamber (sa)'in kapısına gelmiş, bir süre aralarında fısıldaştıktan sonra birisi Hz. Pey*gamber (sa)'in yanına girmek için izin istemiş ve girince de
"es-Sâmu aleykum." demiş, Hz. Peygamber de onun bu dileğini aynen iade edip
"Ve aleyküm." buyurmuş. Sonra ikincileri, sonra da üçüncüleri aynı şeyi yapmış ve aynı cevabı almışlar.
İbn Zeyd der ki: "es-Sâm" ölüm demektir.[29]

9. Ey iman edenler, aranızda gizli konuştuğunuz zaman günahı, düşmanlığı ve O Rasûl'e isyanı fısıldaşmayın. Birr'i, takvayı konuşun ve huzuruna varıp toplanacağınız Allah'tan takva üzere olun.

Zeyd ibn Eslem der ki:
"Ey o iman etmiş olanlar, Peygamber'le gizli bir şey (özel bir şey) konuşacağınız vakit bu konuşmanızdan önce sadaka verin." âyet-i kerimesi münafıklar ve Yahudiler hakkında nazil oldu. Hz. Peygamber (sa)'e gelir, onunla gizli gizli konuşur ve O'nun hakkında: "O, kendisine söyle*nen herşeyi duyan bir kulaktır." derlerdi. Hz. Peygamber (sa) de kendisiyle gizli konuşmak isteyen kimseyi reddetmezdi. Münafıkların ve yahudilerin böyle yapmaları müslümanlara ağır geliyordu. Çünkü şeytan onların aklına, onların Rasûlullah ile gizli gizli konuştuklarında kendileriyle savaşmak üzere düşmanla*rının ordular topladığından bahsettikleri düşüncesini getirirdi. İşte bunun üzeri*ne Allah Tealâ:
"Ey iman edenler, aranızda gizli konuştuğunuz zaman günahı, düşmanlığı ve O Rasûl'e isyanı fısıldaşmayın..." âyet-i kerimesini indirdi. An*cak münafıklar ve Yahudiler yaptıklarında devam edince
"Ey o iman etmiş olanlar, Peygamber'le gizli bir şey (özel bir şey) konuşacağınız vakit bu konuş*manızdan önce sadaka verin." âyet-i kerimesini indirdi.[30]

10- O gizli konuşmalar (o fiskos) sırf Şeytan'dandır, iman etmiş olanları kederlendirmek için; halbuki onlara bir şey zarar ettirecek değildir, meğer ki Allah'ın izniyle ola! Mü'minler de onun için hep Allah'a dayansınlar!

Katâde'den (r.a.) İbnu Cerîr anlattı:
“Münafıklar aralarında gizli konuşurlar, bu Müminleri kızdırır ve onlara ağır gelirdi. Allahü Teâlâ, Mücadele: 58/10 âyetini indirdi.”[31]

11. "Ey inananlar! Toplantılarda, size, "Yer açın" denince yer açın ki Allah da size genişlik versin; "Kalkın" denildiği zaman da hemen kal*kın ki, Allah, içinizden inanmış olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah işlediklerinizden haberdardır."

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Mukatil dedi ki:
"Peygamber (s.a.v.) sofada bulunuyordu. Yer de dar idi, O gün de Cuma idi. Rasulullah (s.a.v.) Muhacirler'den ve Ensar'dan olan Bedir Ehli'ne ikramda bulunuyordu. Bedir Ehli'nden bir grup insan geldi. Bunlar meclise gelmekte gecikmiş*lerdi. Peygamber'in etrafında kendilerine yer açılmasını bekleyerek ayakları üzerine dikilmişlerdi. Fakat meclistekiler onlara yer açmamışlardı. Bu durum Rasulullah'ın çok ağırına gitti. Etrafında Bedir Ehli'nden olmayanlara:
"Kalk falanca, falanca sen de kalk" bu*yurdu. Bunun üzerine meclisten Rasulullah'ın önünde dikilen Bedir Ehli kadar ayağa kalktılar. Bu durum, yeniden kaldırılanlara çok ağır geldi. Rasulullah (s.a.v.) da onların yüzlerindeki bu hoşnutsuzluğu anladı. Münafıklar, müslümanlara:
"Siz arkadaşınızın (yani Muhammed'in) insanlar arasında adaleti gözettiğini iddia etmiyor muydunuz? Oysa Allah'a yemin olsun ki şu kişiler arasında adil davranmadı. Bir grup mecliste yerlerini aldı*lar ve Peygamberlerine onlardan daha yavaş davrananları oturttu." Allah Teala da işte bu âyeti bu sebepten dolayı indirdi."[32]
2- İbni Cerir et-Taberi'nin rivayetine göre Katade (r.a.) şöyle demiştir:
“Münafıklar kendilerine doğru gelen olduğunu görünce Rasûlullah'ın yanında meclislerini daraltırlardı. Mücadele: 58/11 âyeti indirildi.”[33]
3- Bize ulaştığına göre Rasûlullah (sa):
"Kardeşi için yer açana Allah rahmet eyle*sin." diye dua buyurdular. Bunun üzerine hızla yerlerinden kalkıp gelen kardeş*lerine yer açmaya başladılar ve işte bunun üzerine Allah Tealâ o cuma günü bu âyet-i kerimeyi indirdi.[34]

12. "Ey inananlar! Peygamberle hususi olarak konuşacağınızda, bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz; bu, sizin daha iyi ve daha temiz olmanız içindir. Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsanız üzülmeyiniz. Allah şüphesiz bağışlayandır, acıyandır."
13. O Rasûl ile mahrem bir şey konuşmazdan önce sadaka vermekten kork*tunuz da mı yerine getirmediniz? Fakat Allah, sizin tevbelerinizi kabul buyurdu. Şu halde namazı ikame edin, zekâtı verin, Allah 'a ve Rasûlü 'ne itaat edin. Ve Allah yapmakta olduklarınıza Habîr'dir.

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Mukatil b, Hayyan'ın rivayetine göre bu âyet, zenginler hakkında nazil olmuştur. Bunlar Peygamber (s.a.v.)’e gelirler, O'nunla çokça başbaşa kalırlar ve böylece meclislerde fakirlere galebe çalarlardı. Nihayet, onların bu uzun boylu oturmaları ve başbaşa konuşmalarını Rasulullah (s.a.v.) hoş karşılamadı. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirerek, Rasulullah (s.a.v.) ile başbaşa konuşma esnasında emir buyurdu. Fakat fakir*lere gelince, onlara verecek birşey bulamadılar. Zenginler ise, cimrilik ettiler ve bu du*rum Peygamber (s.a.v.) Ashabı'na zor geldi. Nihayet ruhsat âyeti indi."[35]
2- Ali b. Ebî Talib şöyle dedi:
"Şüphesiz Allah'ın Kitabı'nda bir âyet var ki benden önce hiçbir kimse onunla amel etmemiştir. Benden sonra da hiçbir kimse onunla amel etmeyecektir. O âyet Mücadele: 58/12 âye*tidir. Benim bir dinarım vardı. Onu birkaç dirheme sattım. Böylece Râsulullah (s.a.v.) ile başbaşa her konuşmamda bir dirhem sadaka veriyordum. Nihayet para bitti ve bu âyet başka bir âyetle nesholundu ki o da şudur:
"Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermenizden korktunuz mu?"[36]
3- İbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu Ebî Talha tarikından İbnu Cerîr anlattı:
“Müslümanlar Rasulullah'a (s.a.) çok so*ru soruyorlar bu da onu yoruyordu. Allah Teâla, peygamberinin yükünü hafifletmek istedi. ve Mücadele: 58/12 âyetini indirdi.
Bu ayet inince pek çok insan sabredip soru sor*madı. Bunun üzerine Allahü Teâlâ, Mücadele: 58/13 âyetini indirdi.” [37]
4- Süfyân ibn Vekî' kanalıyla Hz. Ali ibn Ebî Tâlib'den rivayet edidiğine gö*re o şöyle anlatıyor:
"Ey iman etmiş olanlar, O Rasûl ile gizli ve özel bir şey konuşacağınız vakit, bu konuşmanızdan önce sadaka verin." âyet-i kerimesi na*zil olunca Hz. Peygamber bana:
"Ne dersin bir dinar olsun mu?" diye sordu. Ben:
"Buna güçleri yetmez." dedim.
"Peki yarım dinar?" buyurdu, ben yine:
"Buna da güçleri yetmez." dedim.
"Peki ne kadar olsun?" diye sordular, ben:
"Bir arpa dânesi." dedim de:
"Ne kadar az malın var, ne kadar yoksulsun!" bu*yurdular ve işte bunun üzerine "O Rasûl ile mahrem bir şey konuşmazdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz?..." âyet-i kerimesi nazil oldu.[38]
Tirmizî, bu rivayet hasendir, dedi. [39]
5- "Ey o iman etmiş olanlar, Peygamber'le gizli bir şey (özel bir şey) konuşacağınız vakit bu konuşmanızdan önce sadaka verin." âyetindeki sadaka verme emrine imtisalen sadece Hz. Ali'nin, Hz. Peygamber (sa)'le konuşmak için sadaka verdiği ve bu emri bir başkasının yerine getirmesinden önce bu emrin neshedildiğine dair tefsirlerde verilen rivayeti Kurtubî zayıf bulmaktadır. Zira hemen bir sonraki âyette: "sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz?" buyrularak kimsenin bu emri yerine getirmediği belirtilmektedir.[40]

14. "Allah'ın gazabettiği milleti dost edinen münafıkları görme*din mi? Onlar ne sizdendir ne de onlardan, bile bile, yalan yere yemin etmektedirler.
15. Allah, onlara çetin bir azap hazırlamıştır. İşledikleri şey ne kötüdür!
16. Yeminlerini kalkan edindiler de, Allah yolundan alıkoydular; onlara alçaltıcı bir azap vardır.
17. Mallarıyla çocukları, onlara, Allah katında bir fayda sağlamaz. Onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
18. Allah, onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettik*leri gibi Ona yemin ederler; kendilerine bir yarar sağlayacağını sanırlar. Dikkat edin; onlar şüphesiz yalancıdırlar."

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Süddî ve Mukatil'in rivayetlerine göre bu âyet, münafik olan Abdullah b. Nebtel hakkında inmiştir. Bu adam Peygamber (s.a.v.)'in meclislerine iştirak eder, O'nun sö*zünü Yahudiler'e ulaştırırdı. Rasulullah (s.a.v.), odalarından birinde iken şöyle buyur*muştu;
"Şimdi sizin yanınıza kalbi zorba bir kimsenin kalbi gibi olan ve şeytanın gözle*riyle nazar eden birisi girecek." Derken Abdullah b. Nebtel içeri girdi. Bu adam mavi gözlü idi. Rasulullah (s.a.v.) bu adama:
"Sen ve arkadaşların neye binaen bana küfredi*yorsunuz?" diye soru sordu. Bu adam da böyle birşey yapmadığına dair Allah'a yemin etti. Rasulullah (s.a.v.) kendisine:
"Yaptın" buyurdu. Bunun üzerine gidip arkadaşlarını alıp getirdi ve bunlar Rasulullah (s.a.v.)'a küfretmediklerine dair yemin ettiler. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi."[41]
2- Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Yahya, Muhammed b. Cafer b. Mutır'dan. o Cafer b, Muhammed Firyabî'den, o Ebû Cafer Müfeylî'den, o Simak b. Harb'dan, o Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abbas'tan şu rivayeti bize haber vermiştir:
"Rasulullah (s.a.v.) odalarından birisinde gölgeleniyordu. Yanında müslümanlardan bir, grup bulunuyordu. Gölge, yavaş yavaş çekiliyordu. Rasulullah (s.a.v.) Ashabı'na buyurdu ki:
"Dikkat edin. Size şeytanın gözleriyle bakan bir insan gelecek. O geldiğinde onunla konuşmayın." Derken mavi gözlü bir adam geldi. Rasulullah (s.a.v.) onu çağırıp konuştu ve buyurdu ki:
"Sen, falan ve falan kimseler. Neye istinaden bana sövüyorsunuz?"
Rasulullah (s.a.v.) bunu deyip o kimseleri isimleriyle bir bir saydı. Bunu müteakib adam gidip o kişileri çağırdı. Onlar gelip Allah'a yemin edip, Rasulullah (s.a.v.)'a özür beyanında bulundular. Bunun üzerine Allah Teala şu âyeti indirdi:
"Allah, onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi Ona yemin ederler; kendilerine bîr yarar sağlayacağını sanırlar. Dikkat edin; onlar şüphesiz yalancıdırlar."[42]
Hakim bu hadisi Sahih'inde Esam, İbn Affan, Amr el-Ankazî, İsrail ve Simak'tan rivayet etmiştir.[43]
3- Mukâtil'den rivayetle özellikle "Onların mallan da, oğulları da Allah ka*tında kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ashabıdırlar ve ebediyyen orada kalacaklardır." âyet-i kerimesinin de "Eğer gerçekten kıyamet günü varsa o kıyamet günü biz birbirimize ve çocuklarımıza yardım ederiz." diyen bir mü*nafık hakkında indiği de söylenmiştir.[44]

20. Allah 'a ve Rasûlü 'ne muhalefet edenler, işte onlar en çok zillete düşen*lerle beraberdirler.
21. Allah: "Andolsun ki Ben ve Rasûllerim elbette galip geleceğiz.'' diye yazmıştır. Muhakkak ki Allah Kavî'dir, Azîz'dir.

Mukatil der ki: Allah Tealâ müslümanlara Mekke'nin, Taif’in, Hayber'in ve bunların etrafında olan yerlerin fethini nasib edince müslümanların:
"Biz, Allah'ın bizi İranlılara ve Rumlara galip getireceğini umuyoruz." demeleri üze*rine Abdullah ibn Übeyy:
"İranlıların ve Rumların galip geldiğiniz bazı kasaba*lar gibi olduğunu mu sanıyorsunuz. Hayır, Allah'a yemin olsun ki onlar sayıca ve hazırlıkça elbette bunlardan çok daha fazladırlar." demiş ve işte bunun üzeri*ne Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiş.[45]

22. "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir millettir, babalan veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah'a ve peygambe*rine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini görmezsin. İşte Allah, imanı bun*ların kalblerine yazmış, katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyar. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnut olmuştur. İşte bunlar, Allah'tan yana olanlardır. İyi bilin ki, saadete erecek olanlar, Allah'tan yana olanlardır."

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebinde biri Hz. Ebu Bekr, biri Ebu Ubeyde ibnu'l-Cerrâh, biri de her ikisi ve bunlarla birlikte diğer bazı sahâbîler, biri Ab*dullah ibn Abdullah ibn Übeyy, birisi de Hâtıb ibn Ebî Beltea hakkında nazil olduğuna dair beş rivayet vardır.[46]
1- İbni Münzir'in rivayetine göre İbni Cüreyc şöyle demiştir:
Ebû Kuhafe (Ebû Bekr'in babası) Peygamber (s.a.v.)'e küfretti. Bunun üzerine Ebû Bekr (r.a.) kendisine şiddetli bir tokat indirince Ebû Kuhafe yere düştü. Bu haber Rasulullah (s.a.v.)'a ulaştınlınca, O Ebû Bekr'e dedi ki:
"Sen, bunu cidden yaptm mı?" O da:
"Evet" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Ona karşı haddi aşma" buyurdu. Ebû Bekr de dedi ki:
"Vallahi, kılıç yanımda bulunsaydı, elbette onu öl*dürürdüm." Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi."[47]
2- İbn Mesud'dan rivayet olunduğuna göre bu âyet, Uhud Giünü, babası Abdullah b. Cerrah'ı öldüren Ebû Ubeyde b. Cerrah ve Ebû Bekr hakkında nazil olmuştur. Ebû Bekr Bedir Günü oğlunu mubarezeye davet etti ve dedi ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, beni bı*rak Cennet'i kazanan ilk topluluk içinde olayım." Rasulullah (s.a.v.) ona buyurdu ki:
"Sen bizi kendi nefsinle metalandır ey Ebû Bekr. Bilmez misin ki sen benim yanımda kulağım ve gözüm mesabesindesin."[48]
3- Ve bu âyet Uhud Günü kardeşi Ubeyd b. Umeyr'İ öldüren Mus'ab b. Umeyr, Bedir Günü dayısı As b. Hişam b. Muğire'yi Öldüren Ömer, bir de Bedir Günü Rabia'nın iki oğlu Utbe ve Şeybe ile Velid b. Utbe'yi öldüren Ali, Hamza ve Ubeyde hakkında nazil olmuştur." İşte bu âyetin "... velev ki babalan veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile..." kısmı bunlar hakkında nazil olmuştur."[49]
4- Hafız Beyhakî'nin Sünen’inde Abdullah ibn Şevzeb’den rivayetine göre Ebu Ubeyde ibnu'l-Cerrâh’ın babası Abdullah ibnu'l-Cerrâh, Bedr günü müşriklerin şaftın*da yer alıp oğluna karşı çıkmış ve ilâhlarını vasfetmeye, anlatmaya başlamış. O anlattıkça Ebu Ubeyde ondan yüzünü çeviriyor, uzaklaşıyormuş. Babası bu tav*rını devam ettirip ilâhlarını anlatmayı artırınca oğlu Ebu Ubeyde ona yönelmiş ve öldürmüş. İşte bunun üzerine Allah Tealâ onun (Ebu Ubeyde) hakkında: "Al*lah'a ve âhiret gününe imanda sebat eden hiçbir kavmin Allah'a ve Rasûlü'ne muhalefet ve düşmanlık eden kimselerle -velev ki onlar bunların babaları, ya oğulları, ya kardeşleri, yahut soy sopları olsun- dostlaşacaklarını görmezsin..." âyetini indirdi.[50]
Cen*netle müjdelenen on sahabîden biri olan Ebu Ubeyde'nin asıl adı Amir ibn Ab*dullah ibnu'l-Cerrâh olup künyesi (Ebu Ubeyde) ve dedesinini adı ile meşhur olmuştur.[51]
Alûsî, Vâkıdî'nin, Ebu Ubeyde'nin babasını öldürmesi ile ilgili kıssayı verdikten sonra:
"Şam ehli böyle söylemekteler. Fakat ben, Fihr oğullarından bazı kimselere sordum, dediler ki:
"Babası İslâm'dan önce cahiliye devrinde henüz İslâm ortaya çıkmadan ölmüştü." dediğini naklettikten sonra Ebu Ubeyde'nin, müşrik olan babasını Bedr'de öldürmesi kıssasının sahih olduğunu; Buhârî ve Müslim tarafından tahric edildiğini söyleyerek bunu tercih eder.[52]
5- Bu hadiseyi Taberani ayrıca Hakim Müstedrek'inde şu ifadelerle nakletmişlerdir:
Bedir günü Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın babası, üzerine gelmeye başladı. Ebu Ubeyde onunla karşılaşmamak için sağa sola kayıyordu. Ba*basının ısrarlı hücumları karşısında kalınca Ebu Ubeyde ona saldırarak öldürdü. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.[53]
6- Râzî, müfessirlerden bir çoğunun bu âyet-i kerimenin, Hz. Peygamber (sa)'in Mekke üzerine yürüyeceğini müşriklere haber veren Hâtıb ibn Ebî Beltea hakkında nazil olduğunda ittifak halinde olduklarını söyler.[54]
Bu, Mukâtil'in kavlidir. Ferrâ ve Zeccâc da bu kavli tercih etmişlerdir.[55]
7- Süddî şöyle anlatıyor:
Bir gün Abdullah ibn Übeyy'in oğlu Abdullah Hz. Peygamber (sa)'e gelmiş oturmuş. Abdullah otururken Hz. Peygamber (sa) su içmişler. Abdullah:
"Ey Allah'ın elçisi, içtiğin sudan birazını bıraksan da baba*ma götürüp içirsem. Belki Allah onun kalbini bununla yıkayıp temizler." demiş. Hz. Peygamber (sa) de içtiği suyu bitirmeyip kalanını Abdullah'a vermiş. O da götürüp babasına içirmek istemiş. Babası:
"Bu nedir?" diye sorduğunda da:
"Hz. Peygamber (sa)'in içtiği suyun artanıdır. Sana getirdim ki içesin. Belki bununla Allah senin kalbini de temizler." demiş. Babası ona:
"Annenin sidiğini getirseydin ya. O, bundan daha temizdir." demiş. Buna çok kızan Abdullah, Hz. Peygamber (sa)'e gelmiş ve:
"Ey Allah'ın elçisi, bana izin ver, babamı öldüre*yim." demiş. Hz. Peygamber (sa) de:
"Hayır, aksine ona yumuşak davran ve ihsanda bulun." demiş ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş.[56]

____________________________
[1] Kurtubî, age. XVII,175. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/852.
[2] İbnu'l-Cevzî, age. VIII, 180. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/852.
[3] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/640.
[4] Yani ona çok çocuk doğurdum.
[5] Sırtımı anasının sırtına benzeterek beni boşadı
[6] Buhari; K. Tevhid: 7386, Nesai; Talak: 6/168, Tefsir: 590, İbn Mace; Mukaddime: 188, Talak: 2063, Hakim; Müstedrek: 2/481.
[7] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 340. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/641-642; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/348.
[8] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/642.
[9] Buhari; K. Tevhid: 7386, Nesai; Talak: 6/168, Tefsir: 590, İbn Mace; Mukaddime: 188, Talak: 25 (2063), Hakim; Müstedrek: 2/481. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 340. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/853-854; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/348. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/300.
[10] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/300.
[11] İsnadı zayıftır. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 340-341.
[12] Ahmed; Müsned: 6/410, Beyhaki; Sünen-i Kübra: 7/389, Ebu.Davud: K. Talak: 2214, 2215. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 341-342. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/300-301.
[13] Ahmed ibn Hanbel, Müsned, VI,410-411; Ebu Davud, Talâk, 17. hadis no: 2214-2218. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/853. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 405-407.
[14] Tabeiî, age. XXVIII,3-4. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/854.
[15] Taberî, age. XXVIII,6. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/854.
[16] Taberî, age. XXVIII,6. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/854.
[17] İbn Kesîr, age. VIII,64. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/855-856.
[18] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/301.
[19] Alûsî, age. XXVIII,24. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/856.
[20] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/856.
[21] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 342. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/856-857.. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/317-318.
[22] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/642. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 407. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/317
[23] Bak: Mefâtîhu'1-Ğayb, XXIX,266. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/857.
[24] Râzî, age. XXIX,265. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/857.
[25] Müslim: 11/2165, Nesai; Tefsir: 591, İbn Mace: 3698, Buhari: 6927. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 342-343. Vahidî, age. s. 293; Taberî, age. XXVIII,11; Müslim, Selâm, II; Benzer bir rivayet için ayrıca bak: Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 11,170. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/857. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 407-408. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/318.
[26] Tirmizi; Tefsir: 3301, Buhari: 2926. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 343. Bak: Buhârî, Edeb, 38; Müslim, Selâm, 10, 12; Tirmizî, İstîzân, 12, hadis no: 2701; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 11,170, 221; VI.37, 116, 135. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/857.
[27] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/642. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 407. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/317.
[28] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/642. Ebu Abdurrahman Mukbil ibn Hâdî, es-Sahîhu'1-Müsned min Esbâbi'n-Nüzûl, Kahire 1408/1987, s. 204. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/858.
[29] Taberî, age. XXVIII, 11. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/857.
[30] Kurtubî, age. XVII,195. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/858.
[31] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/643. Taberî, age. XXVIII,12. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/859. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 408.
[32] Mürsel hadistir. ed-Dürr: 6/184. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 343. İbnu Ebî Hatim, İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/643. Vahidî, age. s. 294. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/858. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 408-409; Kurtubî, 17/297; Tefsîr-i Kebîr, 25/265; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/358. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/323.
[33] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/643. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/318. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/322.
[34] İbn Kesîr, age. VIII,71. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/859.
[35] Mürsel hadistir. ed-Dürr: 6/184. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 343. Vahidî, age. s. 294. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/860. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/328.
[36] Hakim; Müstedrek: 2/482, Suyuti; ed-Dürr: 6/184. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 344. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/329.
[37] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/645; Muhlasar-i İbn Kesîr, 3/465; Hâzin, 4/52; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/358. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/328.
[38] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Mücâdile, 58/2. hadis no: 3300. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/860.
[39] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/645. Tirmizi, Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/328.
[40] Kurtubî, age. XVII, 196. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/860
[41] Mürsel hadistir. ed-Dürr: 6/176. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 342. İbnu Ebî Hatim İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/646. Vahidî, age. s. 295; Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 11,157-158. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/861; Kıırtubî, 17/304 Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/358-359. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/333.
[42] Ahmed b. Hanbel; Müsncd: İ/240, Hakim; Müstedrek: 2/482, Taberani; Mu’cemu’l-Kebır: Heysemi; Mecmau'z-Zevaid; 7/122. Hâkim sahihtir dedi
[43] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 345. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/647. Vahidî, age. s. 295; Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 11,157-158. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/862. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/334..
[44] Kurtubî, age. xvıı,i97; Râzî, age. xxix,274. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/862.
[45] Râzî, age. XXIX,276; Alûsî, age. XXVIII,34. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/862. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/338.
[46] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/863.
[47] Mürsel hadistir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 346. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/648-649. Vahidî, age. s. 295. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/863. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 412. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/338.
[48] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 346. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/864.
[49] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 346. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/864.
[50] İbnu'1-Esîr, Usdu'1-Ğâbe, 111,128; İbn Kesîr, Tefsîru'1-Kur'âni'l-Azîm, IV,66. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/863. İbnu Ebî Hatim; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/648. Taberânî, Hâkim Müstedrek, İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/648. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 411-412. Ebu Nuaym'm Hılye, Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/338.
[51] Bak: İbnu'1-Esîr, Usdu'1-Ğâbe, 111,128. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/863.
[52] Alûsî, age. XXVIII,37. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/863-864.
[53] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/338.
[54] Bak: Mefâtîhu'i-Ğayb, xxk,277. Kurtubî, age. XVII, 199. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/864. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/338.
[55] İbnu'l-Cevzî, age. VIII, 199. Kurtubî, age. XVII, 199. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/864.
[56] Kurtubî, age. XVII, 199. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/864.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... Videolar/Slaytlar Medine-web 1 2743 23 Ağustos 2013 00:41
İran Emperyalizmi Makale ve Köşe Yazıları Medine-web 6 3331 26 Ocak 2013 22:53
gerekli gereksiz bir şiir.. Makale ve Köşe Yazıları MERVE DEMİR 0 3083 06 Aralık 2012 10:48
olmamış kayınbiradere mektup :) Komik Paylaşımlar Allahın kulu_ 10 6906 03 Kasım 2012 23:19
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür Makale ve Köşe Yazıları Esadullah 11 6346 02 Ekim 2012 21:16

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Nur Suresi İniş(Nüzul) Sebebi Rivayetleri MERVE DEMİR Sürelerin Nuzul Sebepleri 2 19 Mart 2009 11:06
Tin Suresi İniş(Nüzul) Sebebi Rivayetleri MERVE DEMİR Sürelerin Nuzul Sebepleri 0 19 Mart 2009 11:00
Rum Suresi İniş(Nüzul) Sebebi Rivayetleri MERVE DEMİR Sürelerin Nuzul Sebepleri 0 19 Mart 2009 10:47
Ala Suresi İniş(Nüzul) Sebebi Rivayetleri MERVE DEMİR Sürelerin Nuzul Sebepleri 0 19 Mart 2009 10:38
Nuh Suresi İniş(Nüzul) Sebebi Rivayetleri MERVE DEMİR Sürelerin Nuzul Sebepleri 0 19 Mart 2009 10:24

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.