Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Risale_i Nur (Said Nursi)

Konu Kimliği: Konu Sahibi EbdA,Açılış Tarihi:  28 Ekim 2007 (22:05), Konuya Son Cevap : 14 Mayıs 2021 (11:22). Konuya 81 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı2Kez Beğenildi
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 28 Ekim 2007, 22:05   Mesaj No:1
Medineweb Aktif Üyesi
EbdA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:EbdA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 458
Üyelik T.: 23 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Van
Yaş:42
Mesaj: 156
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Risale-i nurdan Cümleler...

Risale-i nurdan Cümleler...

“En büyük hile hilesizliktir”

Hile kelimesi,

• Çare.
• Tedbirli ve tecrübeli olmak anlamlarında da kullanıldığından sözkonusu cümleyi, "en büyük çözüm yolu hilesizliktedir” yani “konuyuolduğu gibi, saptırmaksızın, art niyetsiz, karşı tarafı aldatma gibibir niyet taşımaksızın ortaya koymak ve çözmeye çalışmaktır.” şeklindeanlayabiliriz.



"Bizim düşmanımız, "cehalet, zaruret, ihtilaftır". Bu üç düşmana karşı "san'at, marifet, ittifak" silahıyla cihad edeceğiz."

Buradakicehalet, hem din hem fenne bakar. Çünkü insanımız fenni fazla bilmediğigibi dininin de yabancısıdır. buna karşı, marifet ve ilim silahı ilekarşılık vereceğiz.

İhtilaf, ittifakın zıddıdır. Aslında tüm Müslümanları birbirine sımsıkıbağlayacak nurani bağlar dinimizde var iken bunların bilinmemesi veyabilenlerce de uygulanmaması sebebiyle, İslam alemi birbirine yabancıhatta bazen düşman hale gelmiştir. bu nedenle, islam dinindekikardeşlik bağlarını artırıcı unsurları aramızda yaymak ve kuvvetlibağlar kurmalıyız.

Sanattan kastın sanayi ve teknoloji olduğu anlaşılıyor. Keza eskilerinzanaat dedikleri belli bir alanda usta olmak da buna dahil edilebilir.zaruret vefakirliği de sanat silahı ile mağlup edeceğiz.

Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi EbdA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Zandan Kaçınmak İlmihal Bölümü dua dilencisi 1 1840 19 Kasım 2011 14:50
Irkçılık Nedir Haklı Bir Dava Olabilir mi? Soru Cevap Arşivi Tuğrul Paşa 8 2288 11 Eylül 2011 12:19
Mişli Zaman ama Halen Geçmemiş! Makale ve Köşe Yazıları talibetün 3 1889 07 Şubat 2011 02:02
İnşallah mı Umarım mı? Makale ve Köşe Yazıları Esma_Nur 5 2683 31 Ocak 2011 11:50
Mezhepsizlik Niçin Dinsizliğe Götürür? - Ebubekir... Bilgi Dağarcığı Yitiksevda 34 11460 23 Ekim 2010 20:42

Alt 28 Ekim 2007, 22:06   Mesaj No:2
Medineweb Aktif Üyesi
EbdA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:EbdA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 458
Üyelik T.: 23 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Van
Yaş:42
Mesaj: 156
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Risaleden Cümleler...

“Risale-iNur kendi sadık ve sebatkâr şakirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr vekazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiat olarak, o şakirdlerden tam ve hâlis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.”



Nur Külliyatında sadakat ve sebatüzerinde önemle durulur. Sadakat denilince, öncelikle Nurun mesleğineve meşrebine tam bağlı kalmak ve onun hizmet düsturlarından asla tavizvermemek anlaşılabilir. Üstadın şu ifadeleri sadakatle ilgilidir:

“Bu şehre bir kutub, bir gavs-ı âzam gelse,seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım dese, sen Risale-i Nur’ubırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.” (Kastamonu Lahikası)

Sebat denilince Nurun hizmet prensiplerini uygulamadaki devamlılıkanlaşılacağı gibi, bu iman hizmetinde hiçbir güçlükten yılmamak,baskılarla sarsılmamak, her musibeti azim ve kararlılıkla göğüslemek vebütün sıkıntılara rağmen hizmette gevşeklik göstermemek deanlaşılabilir. Yani, sadakatte devamlı olmak da, sıkıntılara sabretmek de sebattandır.

Sorumuza konu olan vecizenin devamında, o büyük kazanç ve bu kıymetli neticelerden birincisi, “talebelerine tahkiki iman kazandırmakla imanlarını kurtarması” diğeri de “şirket-i manevîye ile bütün nur hizmetinden hasıl olan yekûn sevabın her talebeye aynen verilmesi” olarak takdim ediliyor.

Bu iki mühim kazanca ermenin yolu sadakat ve sebattan geçiyor.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Ekim 2007, 22:07   Mesaj No:3
Medineweb Aktif Üyesi
EbdA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:EbdA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 458
Üyelik T.: 23 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Van
Yaş:42
Mesaj: 156
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Risaleden Cümleler...

Risâle-i Nurun ibâdet yerinde ilim içinde hakikate yol açması ne demektir?

Buradaki ibadeti "nafile ibadet" şeklinde anlarsak mesele kalmaz. Tefekkür de bir nafile ibadettir ve hadis-i şerifte haber verildiği gibi, “yetmiş yıllık bir nafile ibadetten daha hayırlı” olabilir.

Üstadın bu cümlesi nur yolunun tarikatlardan önemli bir farkını ortayakoyar. Tarikatlarda nafile ibadetler, özellikle de zikir çok önemli biresastır. O yolda gidenler bu nafilelerle yüksek makamlara çıkabilirler,zahirden hakikate geçebilirler. Nur risaleleri ise tefekkürü esas alarak aynı neticelere daha kısa zamanda varabilirler.

Nur mesleğinde esas, tefekkür olmakla birlikte, nur talebeleri nafile ibadetlerini de yerine getirirler, zikir konusunda her namazdan sona okudukları tesbihatlar ve büyük çoğunluğun vird haline getirdiği cevşen okumaları bunun en açık delilidir.
ABDULFETTEAH beğendi.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Ekim 2007, 22:08   Mesaj No:4
Medineweb Aktif Üyesi
EbdA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:EbdA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 458
Üyelik T.: 23 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Van
Yaş:42
Mesaj: 156
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Risaleden Cümleler...

Melekût Kavramını

Üstadımızın da ifade ettiği gibi her şeyin dışına mülk içine melekut denilir. Buna göre yumurtanın kabuğu mülk, içi melekuttur. İnsanın şu görünen şekli mülk, iç organları melekut olur.

Bu tabirler olaylar için de kullanılır. Onların görünen halleri mülk, onların arkasında saklı olan hikmet yönleri ise melekut olur.Bizler normalde eşyanın ve olayların bize bakan mülk cihetinigörüyoruz. Melekut cihetini ise akılla ve iman nuru ile görebiliriz.

Risalelerde bu iki kavram ayna mailiyle çok güzel açıklanır. Bilindiğigibi, aynanın iki yüzü vardır: Parlak yüzü ve renkli yüzü. Renkli yüzüçok farklı renklerde olabilir. Fakat bu farklılık parlak yüzüetkilemez, hata bazen ona kuvvet verir. Arka yüzünü ne kadarkoyulaştırsak ön yüz o derece parlak görünür. Onun gibi olayların daiki yüzü vardır. Bize bakan yüzü aynanın renkli kısmına benzer.

Burada farklı renkler ve görünümler olabilir. Allah'a bakan yüzü ise aynanın şeffaf yüzü gibidir. Daima parlaktır. Sözgelimihastalık, ölüm gibi olaylar insana bakan yüzü ile karanlık görülebilir.Fakat Allah'a bakan yüzünde hiç bir karanlık söz konusu değildir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Ekim 2007, 22:08   Mesaj No:5
Medineweb Aktif Üyesi
EbdA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:EbdA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 458
Üyelik T.: 23 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Van
Yaş:42
Mesaj: 156
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Risaleden Cümleler...

Sıkıntı, sefahetin muallimidir. Ye’s, dalalet-i fikrin; zulmet-i kalb, ruh sıkıntısının menba’ıdır.

İnsanı ahlaksızlığa yönlendiren en birinci muallim, en etkili eğitici ‘sıkıntı’dır. İman ve ibadet, ruhun ferah ve saadet kaynaklarıdır. Bunlardan yoksun olan yahut tam istifade edemeyen insanlarda ruhî sıkıntılar baş gösterir.

İnsanoğlu, kendisine düşen görevi tam olarak yaptıktan sonra sonuçlarıAllah’tan beklemesi gerekirken, bütün problemlerini kendi iradesiyleçözmeğe, bütün engelleri kendi kudretiyle aşmaya çalışır. Bunubaşaramayınca da sıkıntıya düşer. İçindeki bu manevî sıkıntıyı veruhundaki bu tevekkül boşluğunu eğlencelerle, ahlâksızlıkla, içkiyle,uyuşturucuyla doldurmak ister.
Üstadın ifadesiyle, “Muvakkat eğlenceler ve sefahetlerle aklını tenvim edip uyutur.” (Şuâlar)

Dalalet-i fikrin kaynağının ‘yeis’ (ümitsizlik)olmasına gelince, umutsuzluğa düşen bir insan, denize düşenin yılanasarılması gibi, sapık ideolojilerde, yanlış itikatlarda yahut gerçektenuzak şahsî görüşlerinde bir teselli aramaya başlar. Bunların hiçbiriinsanı tatmin etmediği, onun manevî sorularına cevap veremediği ve onuniçin bir teselli kaynağı olamadığı için, bunlara kapılan bir insanınvazgeçilmez akıbeti yine umutsuzluğa düşmek ve çaresizlik içindekıvranıp durmaktır.

Zulmet-i kalbin, ruh sıkıntısının kaynağı olması, genel bir kaideolmakla birlikte, burada öncelikle, günahkâr müminler söz konusudur.

Zulmet kelimesi, şu hadis-i şerifi hatırlatıyor: “Her bir günah işlendiğinde kalpte bir kara leke hasıl olur.”

İşte bu kara lekeler, o günahkâr mümini hem sorumlu kılar, hem de ruhunu sıkıntılar içinde bırakır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Ekim 2007, 17:43   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Risaleden Cümleler...

Risale-i Nurdan Menkıbeler

Tevazuya,kanaate ve onların mükafatına dair menkıbe
iki şahsa benzer ki, büyük bir zâtın divanhanesine giriyorlar. Birisi kalbinden der: "Beni yalnız kabul etsin; dışarıdaki soğuktan kurtulsam bana kâfidir. En aşağıdaki iskemleyi de bana verseler, lütuftur."
İkinci adam, güya bir hakkı varmış gibi ve herkes ona hürmet etmeye mecburmuş gibi, mağrurâne der ki: "Bana en yukarı iskemleyi vermeli." O hırsla girer, gözünü yukarı mevkilere diker, onlara gitmek ister. Fakat divanhane sahibi onu geri döndürüp aşağı oturtur. Ona teşekkür lâzımken, teşekküre bedel kalbinden kızıyor. Teşekkür değil, bilâkis hane sahibini tenkit ediyor. Hane sahibi de ondan istiskal ediyor.
Birinci adam mütevaziâne giriyor, en aşağıdaki iskemleye oturmak istiyor. Onun o kanaati, divanhane sahibinin hoşuna gidiyor. "Daha yukarı iskemleye buyurun" der. O da gittikçe teşekkürâtını ziyadeleştirir; memnuniyeti tezayüd eder
Sonuç:İşte, dünya bir divanhane-i Rahmân'dır. Zemin yüzü bir sofra-i rahmettir. Derecât-ı erzak ve merâtib-i nimet dahi iskemleler hükmündedir.
Madem öyledir. Eğer malı çok seversen, hırsla değil, belki kanaatle malı talep et, tâ çok gelsin.


Müstagni olmak,dünyaya el açmamak,madden kendini zengin bilmeye dair menkıbe
İktisat, sebeb-i izzet ve kemal olduğuna delâlet eden bir vakıa:
Bir zaman, dünyaca sehâvetle meşhur Hâtem-i Tâî, mühim bir ziyafet veriyor. Misafirlerine gayet fazla hediyeler verdiği vakit, çölde gezmeye çıkıyor. Bakar ki, bir ihtiyar fakir adam, bir yük dikenli çalı ve gevenleri beline yüklemiş, cesedine batıyor, kanatıyor. Hâtem ona dedi:
"Hâtem-i Tâî, hediyelerle beraber mühim bir ziyafet veriyor. Sen de oraya git; beş kuruşluk çalı yüküne bedel beş yüz kuruş alırsın."
O muktesit ihtiyar demiş ki: "Ben bu dikenli yükümü izzetimle çekerim, kaldırırım; Hâtem-i Tâî'nin minnetini almam."
Sonra Hâtem-i Tâî'den sormuşlar: "Sen kendinden daha civanmert, aziz kimi bulmuşsun?"
Demiş: "İşte o sahrâda rast geldiğim o muktesit ihtiyarı benden daha aziz, daha yüksek, daha civanmert gördüm."


Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Nefis Rabbisini tanımak istemiyor; firavunâne kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.

Hadisin rivayetlerinde vardır ki: 1 Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: "Ben neyim, sen nesin?"
Nefis demiş: "Ben benim, Sen sensin."
Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: "Ene ene, ente ente." Hangi nevi azâbı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş.
Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş: "Men ene? Ve mâ ente?"
Nefis demiş: "Ente Rabbiye'r-Rahîm., Ve ene abdüke'l-âciz." Yani, "Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim.


Bu sırra bir misâl-i latîf sûretinde bir temsil-i mânevî rivâyet ediliyor ki:
Hazret-i Azrâil Aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakka demiş ki: "Kabz-ı ervâh vazifesinde Senin ibâdın benden şekvâ edecekler, benden küsecekler."
Cenâb-ı Hak lisân-ı hikmetle ona demiş ki, "Seninle ibâdımın ortasında musîbetler, hastalıklar perdesini bırakacağım; tâ şekvâları onlara gidip, senden küsmesinler."


Evet durûb-u emsaldendir ki: Bir dünya güzeli, bir zaman kendine meftun olmuş âdi bir adamı huzurundan tardeder. O adam kendine teselli vermek için: "Tuh, ne kadar çirkindir" der. O güzelin güzelliğini nefyeder.
Hem bir vakit bir ayı, gâyet tatlı bir üzüm asması altına girer. Üzümleri yemek ister. Koparmağa eli yetişmez. Asmaya da çıkamaz. Kendi kendine teselli vermek için kendi lisanıyla "Ekşidir" der. Gümler gider...

Önce Şükrü esas tutmak;Ruhun cesede,kalbin nefse Galibiyetine dair menkıbe:Esaretten,tenbellikten bu yol ile kurtulmak,zahmette rahmet aramaya çalışmak
Bir zaman, Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) Şeyh Geylânî'nin terbiyesinde, nazdar ve ihtiyare bir hanımın birtek evlâdı bulunuyormuş. O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor. O riyazattan zaafiyetiyle, validesinin şefkatini celb etmiş. Ona acımış. Sonra Hazret-i Gavs'ın yanına şekvâ için gitmiş. Bakmış ki, Hazret-i Gavs, kızartılmış bir tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş:
"Yâ Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor; sen tavuk yersin!"
Hazret-i Gavs tavuğa demiş: "Kum biiznillâh!" O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mutemet ve mevsuk çok zatlardan, Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı harikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zâtın bir kerameti olarak, mânevî tevatürle nakledilmiş. Hazret-i Gavs demiş: "Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin."
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Ekim 2007, 17:44   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Risaleden Cümleler...

Bir zaman ehl-i kalb iki çoban varmış. Kendileri ağaç kâsesine süt sağıp yanlarına bıraktılar. Kaval tabir ettikleri düdüklerini, o süt kâsesi üzerine uzatmışlardı. Birisi "Uykum geldi" deyip yatar. Uykuda bir zaman kalır. Ötekisi yatana dikkat eder. Bakar ki, sinek gibi bir şey, yatanın burnundan çıkıp süt kâsesine bakıyor ve sonra kaval içine girer, öbür ucundan çıkar, gider, bir geven altındaki deliğe girip kaybolur. Bir zaman sonra yine o şey döner, yine kavaldan geçer, yatanın burnuna girer; o da uyanır. Der ki:
"Ey arkadaş, acip bir rüya gördüm."
O da der: "Allah hayır etsin, nedir?"
Der ki: "Sütten bir deniz gördüm. Üstünde acip bir köprü uzanmış. O köprünün üstü kapalı, pencereli idi. Ben o köprüden geçtim. Bir meşelik gördüm ki, başları hep sivri. Onun altında bir mağara gördüm, içine girdim, altın dolu bir hazine gördüm. Acaba tabiri nedir?"
Uyanık arkadaşı dedi: "Gördüğün süt denizi, şu ağaç çanaktır. O köprü de şu kavalımızdır. O başı sivri meşelik de şu gevendir. O mağara da şu küçük deliktir. İşte, kazmayı getir, sana hazineyi de göstereceğim."
Kazmayı getirir. O gevenin altını kazdılar, ikisini de dünyada mesut edecek altınları buldular.

İnsanın bir kusuruna dair;kul Rabbini tecrübe etmeye kalkar mı?Tecrübevari olmakta kulun kusuru nedir?

Bir zaman şeytan, Hazret-i İsâ Aleyhisselâma itiraz edip demiş ki: "Madem ecel ve herşey kader-i İlâhî iledir; sen kendini bu yüksek yerden at, bak nasıl öleceksin."
Hazret-i İsâ Aleyhisselâm demiş ki:
Yani, "Cenâb-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: 'Sen böyle yapsan sana böyle yaparım. Göreyim seni, yapabilir misin?' diye tecrübe eder. Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenâb-ı Hakkı tecrübe etsin ve desin: 'Ben böyle işlesem Sen böyle işler misin?' diye tecrübevâri bir surette Cenâb-ı Hakkın rububiyetine karşı imtihan tarzı, sû-i edeptir, ubudiyete münâfidir."
Madem hakikat budur; insan kendi vazifesini yapıp Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmamalı.



Gerek nefislerimizdeki gerek başkalarına dair muvaffakiyetlerde Allah a itimad,neticeleri ona bırakmaga dair menkıbe

Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz'in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerâsı ve etbâı ona demişler:
"Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek."
O demiş: "Ben Allah'ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek Onun vazifesidir."
İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Ekim 2007, 17:46   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Risaleden Cümleler...


11-Kısa bir ihlas dersi,bu zamanda ehl-i islamı birbirine baglayacak kolay anlaşılır bir ders,cemaatler içinde olabilecek bir anlaşmazlıgın sınırını gösteren bir hakikat ve de belkide kendi ailemiz ve çevremiz içinde yakınlarımızın iyiligi için, hakkımız olan küçük büyük şeylerden vazgeçmeye dair bir neden
Medar-i ibret bir hikâye:
Bedevî aşiretlerinden Hasenan aşiretinin birbirine düşman iki kabilesi varmış. Birbirinden, belki elli adamdan fazla öldürdükleri hâlde, Sipkan veya Hayderan aşireti gibi bir kabile karşılarına çıktığı vakit, o iki düşman taife, eski adâveti unutup, omuz omuza verip, o haricî aşireti def edinceye kadar dahilî adâveti hatırlarına getirmezlerdi.

Alıntı ile Cevapla
Alt 31 Ekim 2007, 18:46   Mesaj No:9
Medineweb Aktif Üyesi
EbdA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:EbdA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 458
Üyelik T.: 23 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Van
Yaş:42
Mesaj: 156
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Risaleden Cümleler...

Sual: Şeytanların kâinatta icâd cihetinde hiçbir medhalleri olmadığı; hemCenab-ı Hak Rahmet ve inayetiyle ehl-i hakka tarafdar olduğu, hem hakve hakikatın cazibedar güzellikleri ve mehâsinleri ehl-i hakka müeyyidve müşevvik bulunduğu; hem dalâletin müstekreh çirkinlikleri ehl-idalâleti tenfir ettikleri halde, hizb-üş-şeytanın çok defa galebeetmesinin hikmeti nedir? Ve ehl-i hak, her vakit şeytanın şerrindenCenab-ı Hakk'a sığınmasının sırrı nedir?

Elcevap: Hikmeti ve sırrı şudur ki: Ekseriyet-i mutlaka iledalâlet ve şer, menfîdir ve tahribdir ve ademîdir ve bozmaktır. Veekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayır, müsbettir ve vücudîdir veimar ve tamirdir. Herkesçe malûmdur ki: Yirmi adamın yirmi gündeyaptığı bir binayı, bir adam, bir günde tahrib eder. Evet bütün âzâ-yıesasiyenin ve şerâit-i hayatiyenin vücuduyla vücudu devam eden hayat-ıinsan, Hâlık-ı Zülcelâl'in kudretine mahsus olduğu halde; bir zâlim,bir uzvu kesmesiyle, hayata nisbeten ademî olan mevte o insanı mazhareder. Onun için "Ettahrîbüeshel" durûb-u emsâl hükmüne geçmiş.
İşte bu sırdandır ki: Ehl-i dalâlet, hakikaten zaîf bir kuvvet ilepek kuvvetli ehl-i hakka bazen galip oluyor. Fakat ehl-i hakkın öylemuhkem bir kal'ası var ki, onda tahassun ettikleri vakit, o müdhişdüşmanlar yanaşamazlar, bir halt edemezler. Eğer muvakkat bir zarar verseler,وَالْعَاقِبَةُلِلْمُتَّقِينَ sırriyle ebedî bir sevab ve menfaatle ozarar telâfi edilir. O kal'a-i metin, o hısn-ı hasîn ise, Şeriat-ıMuhammediye (A.S.M.) ve Sünnet-i Ahmediyedir (A.S.M.).
Alıntı ile Cevapla
Alt 13 Aralık 2007, 20:58   Mesaj No:10
Medineweb Aktif Üyesi
EbdA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:EbdA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 458
Üyelik T.: 23 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Van
Yaş:42
Mesaj: 156
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Risaleden Cümleler...

بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ

فَانْظُرْاِلَى آثَارِ رَحْمَةِ اللّهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَآاِنَّ ذَلِكَ َلمُحْيِى اْلمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ



Birader, haşir ve âhireti basit ve avâm lisanıyla ve vâzıh bir tarzda Beyânını ister isen, öyle ise şu temsilî hikâyeciğe nefsimle beraber bak, dinle:

Birzaman iki adam, Cennet gibi güzel bir memlekete (şu dünyaya işarettir)gidiyorlar. Bakarlar ki: Herkes ev, hâne, dükkân kapılarını açıkbırakıp muhafazasına dikkat etmiyorlar. Mal ve para, meydanda sahibsiz kalır.O adamlardan birisi, her istediği şeye elini uzatıp, ya çalıyor, yagasbediyor. Hevesine tebaiyet edip her nevi zulmü, sefaheti irtikâbediyor. Ahali de ona çok ilişmiyorlar. Diğer arkadaşı ona dedi ki:

"Neyapıyorsun? Ceza çekeceksin; beni de belaya sokacaksın. Bu mallar mîrîmalıdır. Bu ahali çoluk çocuğuyla asker olmuşlar veya memur olmuşlar.Şu işlerde sivil olarak istihdam ediliyorlar.



Onuniçin sana çok ilişmiyorlar. Fakat intizâm şediddir. Padişahın her yerdetelefonu var ve memurları bulunur. Çabuk git, dehâlet et" dedi. Fakat o sersem inad edip dedi:

"Yok,mîrî malı değil, belki vakıf malıdır, sahibsizdir. Herkes istediği gibitasarruf edebilir. Bu güzel şeylerden istifadeyi men'edecek hiçbirsebeb görmüyorum. Gözümle görmezsem inanmayacağım" dedi. Hem feylesofane çok safsatiyatı söyledi. İkisi arasında ciddî bir münazara başladı. Evvelâ o sersem dedi:

"Padişah kimdir? Tanımam."

Sonra arkadaşı ona cevaben: "Birköy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahibsiz olamaz. Bir harfkâtibsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntâzamşu memleket hâkimsiz olur? Vebu kadar çok servet ki, her saatte bir şimendifer gaibden gelir gibikıymettar, Mûsanna' mallarla dolu gelir. Burada dökülüyor gidiyor.Nasıl sahibsiz olur? Ve her yerde görünen ilânnameler ve Beyânnamelerve her mal üstünde görünen turra ve sikkeler, damgalar ve her köşesinde sallanan bayraklar nasıl mâliksiz olabilir? Sen anlaşılıyor ki, bir parça firengî okumuşsun. Bu İslâm yazılarını okuyamıyorsun. Hem de bilenden sormuyorsun...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Risale-i Nurdan Kısa Vecizeler EyMeN&TaLhA Risale_i Nur (Said Nursi) 3 24 Aralık 2022 13:56
Risale-i Nurdan Dualar.... Seleme Risale_i Nur (Said Nursi) 9 14 Mayıs 2021 11:29
Risale-i Nurdan Vecizeli Fotolar melis Risale_i Nur (Said Nursi) 92 08 Nisan 2016 14:19
Risale-i nurdan Takva DєRѕi Hazan Mevsimi Risale_i Nur (Said Nursi) 3 19 Şubat 2010 00:31
Arapça Cümleler NUR Genel Arapça 1 08 Şubat 2010 21:06

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.