Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader

Konu Kimliği: Konu Sahibi _bülbül_,Açılış Tarihi:  13 Nisan 2009 (12:46), Konuya Son Cevap : 13 Nisan 2009 (12:46). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 13 Nisan 2009, 12:46   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:_bülbül_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 468
Üyelik T.: 25 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 1.210
Konular: 330
Beğenildi:21
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart İslam hukukunda devlet aleyhinde cürümler

İslam hukukunda devlet aleyhinde cürümler

Günümüzde yasa dışı siyasal katılmanın, yasal siyasal katılma imkanından mahrum bulunanların, ya da bu imkan olsa bile, faaliyetleri meşru olmayanların yönetim hakkında sahip olduklarını görüşlerini dile getirme biçimleri olarak kabul edildiği yukarıda geçmişti İslâm hukuku literatüründe de varlığı kabul edilebilecek olan bu tür siyasal katılma biçimi için genellikle bağy ve fitne kavramları kullanılmakla beraber, İslâm dininden çıkarak İslâm toplumuna karşı harekete girişme ihtimali ortaya çıkan kimseler ve hareketleri için de ridde terimi kullanılmaktadır Şimdi bu suçları ve bu suçlara verilen cezaları inceleyelim:
a Bağy (Yönetime İsyan)

Bağy sözlükte talep ve kazanma, cevr ve zulüm gibi yapılması helal olmayan bir şeyi isteme manalarına gelmektedir Fıkıh ıstılahında bağy yöneticinin, yönetiminden duyulan rahatsızlıklardan hareket ederek, kendi doğru olduğuna inandıkları düşünceleri doğrultusunda, itaatten ayrılmak ve aynı görüşü taşıyan diğer kişilerle birlikte devlete isyan etmek şeklinde değerlendirilmektedir Yani devletin meşru yöneticisine karşı, kendilerine göre doğru olan bir düşünceden hareketle, aynı görüşü paylaşanlarla bir birlik oluşturarak, fakat yöneticinin idaresi altındaki diğer zümreleri, canlarını, mallarını, ırzlarını hedef almaksızın, mevcut yönetimin yerine yenisi kurmak amacıyla girişilen fiiller İslâm hukukçularına göre bağy olmaktadır
Tanımından da anlaşılacağı üzere bağy siyasal bir kavramdır Nitekim gerek Şafiîler, gerek Malikîler ve gerekse Hanefîler kavramı doğrudan siyasal alana ait olarak ele almakta ve bu şekilde değerlendirmektedirler
Üçüncü halife Hz Osman döneminin sonlarında, onun, hilafetin gereklerini yapamadığı ve bu işi bırakması gerektiği kanaatine sahip Kûfe ve Basra halklarının isyanının, fıkıhçıların bağy tarifindeki unsurları taşımakta olduğu söylenebilir Bu olaydaki temel unsurları incelediğimizde isyancıların, meşru halifeye karşı, diğer Müslüman topluluğa zarar vermek amacını taşımaksızın, onun görevlerini yerine getiremediği gerekçesiyle, bir kuvvet birliği oluşturarak isyanı gerçekleştirdiklerini görmekteyiz
Aynı şekilde Mu`aviye’nin Halife Hz Ali’ye karşı giriştiği hareket de bir bağy olarak değerlendirilebilir O da şehit edilen Hz Osman’ın kanını talep etmek konumunu elde etmesinden sonra, halifeye karşı mücadeleye girişmiş ve kendi düşüncesi doğrultusunda etrafında insanlar toplayarak devlete isyan etmiştir Her ne kadar olayların gelişimi sonucunda iki Müslüman topluluk karşı karşıya gelmiş ve savaşmışlarsa da bu olay da, öncekinde olduğu gibi, meşru yöneticiye karşı, doğru olduğuna inandıkları kendi düşünceleri doğrultusunda, onun görevini yapamadığı gerekçesiyle yapılmış bir isyan hareketi olarak değerlendirilebilir
Bağy konusunda İslâm tarihinde meydana gelmiş olaylar içinde en önemlilerinden biri de hiç şüphesiz sonradan havâric olarak isimlendirilen topluluğun çıkışıdır Bu topluluk, Hz Ali ile Mu`aviye toplulukları arasında cereyan eden Sıffîn savaşının sonunda anlaşmazlığın hakem kararıyla çözümlenmesi konusu gündeme geldikten sonra, Allah’tan başka kimsenin hüküm sahibi olamayacağı, dolayısıyla halife ile karşı tarafta yer alan grubun hakeme müracaatla meseleyi halletmeye çalışmalarının dinden çıkma olduğu düşüncesiyle, önceden Hz Ali saflarında savaşırken ondan ayrılanlardır Görüldüğü gibi hariciler de kendilerine göre doğru olan düşünceleri doğrultusunda, önceden emri altında savaştıkları halifeye karşı tavır almışlar ve itaatten ayrılmışlardır
Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün olmakla beraber bu örneklerin de bağy konusunda yeterince aydınlatıcı olduğu görülmektedir Bağy’in, bir çeşit iç savaş, devletin yöneticilerine ve halkına karşı saldırı şeklinde değerlendirilmesi de mümkündür Siyasî fikir hürriyeti açısından ele alındığında, her ne kadar siyasî fikir hürriyeti kavramı kanaatlerin ifade edilmesinin yanında, gereğine göre davranılabilmesini de içermesine rağmen, bağy’in siyasî fikir hürriyetine konu edilemeyeceği söylenebilir Zira, siyasî fikir hürriyetinin sınırlarından da hatırlanacağı üzere devlete isyan hürriyet konusu olamamaktadır
b Ridde (İrtidat)

Kısaca İslâm dininden çıkmak şeklinde tanımlanabilecek olan ridde kavramı, aslında siyasal bir kavram olmamasına karşın, fukahânın dinden çıkmayı öldürülme sebebi olarak görmelerinden dolayı siyasal nitelik kazanmıştır Bunun başlıca sebepleri arasında İslâm’dan çıkan kimsenin, dinini değiştirmekle kalmayacağı, aynı zamanda İslâm'a mensup olan şahıs ve devletlere de düşmanlık yapacağı düşüncesi olabilir Nitekim Serahsî mürted’in müşrik hükmünde olduğu söylemektedir ki bu konudaki delili, mürtedlerle ilgili olduğu söylenilen, Fetih suresi 16 ayette yer alan “ya da Müslüman olurlar” (FETİH (48), 16) ibaresi ile “kim dinin değiştirirse onu öldürün” (BUHÂRÎ, cihad, 149; EBÛ DAVUD, hudûd, 32) hadisidir O, bu delillerden hareketle mürtedin, müşrik Araplar derecesinde olduğunu, dolayısıyla müşrikte olduğu gibi mürtedden de ya İslâm ve kılıç seçeneklerinden birisini tercih etmesi isteneceğini ileri sürmektedir
İmam Şâfiî de ehl-i ridde’nin iki çeşit olduğunu bunlardan birincisinin Tuleyha, Müseyleme, Ansî gibi İslâm’ı kabulden sonra küfre dönenlerden, ikincisinin de İslâm’ı reddetmedikleri halde dinin asıllarından olan şeyleri yapmayı reddedenlerden meydana geldiğini belirtmekte ve birinci gurubun İslâm’dan çıkarak kafir olduklarını, ikincisinin de müşrik sınıfından sayılacağını bildirmektedir
Görüldüğü gibi Şafiî ve Hanefîler ehl-i ridde’nin, dinden çıkmakla müşrik konumunu elde edeceği konusunda müttefiktir Mürted’in müşrik konumunda değerlendirilmesi ise İslâm’ı din olarak seçmediği taktirde ölümü kabul etmesi şeklinde değerlendirilebilir Çünkü fukahânın mürted’in, müşrik hükmünde olduğunu ileri sürmelerinin temel sebebi kanaatimizce, onun da müşrik gibi kendisine din tebliğ edildikten sonra bunu kabul etmediği taktirde öldürülmeyi hak etmesi sonucuna yol açmaktadır Mürted verilecek ceza konusunda Kur’an-ı Kerîm’de herhangi bir bilgi bulunmasa da, ” içinizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse işte bunların bütün yaptıkları dünyada da ahirette de boşa gider Bunlar cehennemliktirler ve orada kalıcıdırlar” (BAKARA, (2), 218), “Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylardır İşte bu doğru hesaptır O aylar içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla beraberdir” (TEVBE (9), 36) ve “Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin Eğer tövbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın Allah yarlığayan, esirgeyendir” (TEVBE (9), 5) ayetlerinde de görüldüğü gibi müşriklere yapılacak muamele bellidir Ayrıca “kim dinin değiştirirse onu öldürün” (BUHÂRÎ, cihad, 149; EBÛ DAVUD, hudûd, 32) hadisi de bu konuda fukahânın bir başka delili olmaktadır Bundan başka fukahâ Hz Ebu Bekr döneminde cereyan eden gerek Müseylemetü’l-Kezzâb olayı, gerekse zekat vermekten kaçınanlarla ilgili hadiseleri de delil olarak kullanmaktadırlar Hz Ebu Bekr’in riddet eden yerlerin halkına ve onların üzerine göndermiş olduğu kumandanlara yazdığı mektupta, dinden dönen bazılarının haberini aldığını ve onları dine davet etmek üzere bazı kumandanlar gönderdiğini, şayet kumandanların davetini kabul ederlerse canlarının bağışlanacağını, kabul etmezlerse öldürüleceklerini bildirmektedir Devamında kumandanlara hitaben de kimseyi öldürmeden önce herkesi dine davet etmelerini, şayet kabul etmeyen olursa onları öldürmelerini emretmektedir
Bilindiği gibi Hz Peygamber’in vefatının hemen ardından bazı kabileler çeşitli gerekçelerle dinden çıktıklarını ilan etmişler, Hz Ebu Bekr de irtidat eden bu kabilelerle savaşmaya karar kılmıştı Sahabe arasında onun bu kararı uzun müddet tartışıldıktan sonra onun dediğinin yapılması kararlaştırılmıştı Sahabeyle birlikte aldığı kararı uygulamaya koyan Hz Ebu Bekr bu mektubuyla dinden dönenlerin öncelikle dine davet edilmesini, kabul etmezler, karşı çıkarlarsa kendileriyle savaşılmasını emretmiştir
Genel manada ele alındığında herhangi bir dine mensup olmanın, bir inanç meselesi olarak görülmesine rağmen, aslında bir düşünme faaliyeti olduğu da söylenebilir Zira herhangi bir konuda belli bir kanaate ulaşmak ve onu benimsemek, benimsediğine inanmak tamamen düşünce dünyasında cereyan eden hadiselerdir ve bu, din alanı içinde aynen geçerli kabul edilebilir Bu durumda bir dinî kabul ederek, benimsemek ve ona inanmak ne kadar doğal ise, aynı şekilde kabul etmemek ve inanmamak da o kadar doğal olmalıdır
Fukahânın mürtedin öldürülmesi konusundaki düşüncelerinin sünnetten dayanakları olan dininden dönenin öldürülmesi yolundaki hadisin ise genel bir ilke olduğunu düşünmüyoruz Zira, gerek Kur’an-ı Kerîm, gerekse Hz Peygamber’in bilfiil sünnetinde varit olan pek çok delil, insan hayatının kutsiyetine ve İslâm’ı din olarak seçme konusunda insanların muhayyerliğine işaret etmektedir Oysa bu hadis bu ilkelerle çelişiyor görünmektedir Bu sebeple hadisin münferit bir olaya bağlı olarak ortaya çıkması muhtemeldir Nitekim hadisin sebeb-i vüruduna bakıldığında Müslüman olduklarını söyleyen fakat çeşitli hastalıkları olan bir topluluğa, Hz Peygamber’in iyileşmeleri için çeşitli imkanlar hazırlamasından sonra, bunların iyileşerek irtidat etmeleri olduğu görülmektedir Buna göre hadisin bu olayla ilgili olduğu söylenebilir
Öte yandan bu hadisle ilgili olarak, Hz Peygamber’in imamet tasarrufunun bir ürünü olabileceği de söylenebilir İslâm'ın yeni yayılmakta olan bir din olduğu ve farklı guruplarla savaş halinde bulunduğu gibi zamanın şartları göz önüne alındığında, bu şekilde dinden dönenlerin de diğer savaşılan guruplar arasında mütalaa edilmesi ve öldürülmelerini emredilmesi mahzurlu sayılamaz Ayrıca Hz Ebu Bekr’in uygulamalarında irtidât edenlerle savaşması için aynı şekilde devlet başkanının zamanın gereklerine göre hareket etmiş olabileceği söylenebileceği gibi, zekat vermemek şeklinde dinden çıkmayı tercih edenlerin devlete itaatsizlik ettikleri gerekçesiyle cezalandırılmaları da söz konusu edilebilir Bundan başka riddenin daha çok, Hz Peygamber zamanında onun iktidarı karşısında sessiz kalmayı tercih eden ve fakat tam olarak iman etmeyen kavimlerde söz konusu olduğu, bunların peygamber hayattayken gizli gizli muhalefet etmelerine rağmen, ona karşı çıkamamış olan, fakat onun ölümünü fırsat bilerek, peygamberden sonraki siyasî otoriteyi tanımayan kabilelerden meydana geldiği de göz önünde tutulursa, siyasal boyutları da bulunduğu görülebilir
Siyasî fikir hürriyeti açısından yaklaşıldığında, her ne kadar herhangi bir dine mensup olmak, ya da bir dinden başka bir dine girmek siyasal nitelikli algılanamayacak bir hadise olarak değerlendirilebilirse de, özellikle ilk dönem İslâm toplumunun siyasal yapılanması dikkate alındığında ridde’nin de siyasal bir boyut taşıdığı söylenilebilir Zira, peygamberin getirdiği mesajın içeriği, içerisinde bulunduğu toplum ve daha sonraki zamanlarda müşrikler tarafından siyasal nitelik algılanmış olduğu için, dinden dönenin de ister istemez bu yapılanma içerisinde rol alabileceği görülmektedir İslâm hukuku açısından dinden çıkma, aynı zamanda devlete isyan etme ve hatta devletin ve milletin bütünlüğüne saldırma gibi neticelere yol açabilir Bu nedenle riddenin fukahâ tarafından basit bir fikir değiştirme olayı olarak değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal bir suç olarak değerlendirilmiş olması ve bu değerlendirmenin gereğine göre dinden dönene hayat hakkı tanınmamış olması zamanın şartları çerçevesinde doğal karşılanmalıdır
c Yol Kesicilik (Kat`u't-Tarik)

Yol kesicilik (kat`u't-tarik) İslam Hukukunda ağır cürümlerden kabul edilmektedir Hırsızlık bahsinde de geçtiği üzere yol kesicilik Sirkatü'l-Kübra (büyük hırsızlık) olarak değerlendirilmektedir Kat`u't-Tarik suçunun cezasının beyan olunduğu Maide Suresinin 33 ayetinde geçtiği üzere yol kesicilik "Allah ve Resulüne savaş açmak" olarak tanımlanmaktadır Çünkü seferde olanlar Allah'ın emanı altındadır ve yol kesiciler Allah'ın emanı altında olan kimselere saldırmaktadırlar, bu nedenle onlar Allah'a savaş açmış gibidirler İslam Hukukunda bu derece büyük bir suç olarak kabul edilen yol kesiciliğin tarifini genel olarak fakihler şu şekilde vermektedirler : "İslam Devleti sınırları içerisinde yaşayan, Müslüman ya da zımmilerden olan kimselerin yine Müslüman ya da zımmilerden olan kimselerin yollarını keserek mal, para, eşya yahut canlarına kastetmesine Kat`u't-Tarik denilir"
Yol kesme , alenen suç işleme, insanları korkutma, mallarını zor kuvvet yoluyla almak ve böylece yol emniyetini ihlal ederek ortadan kaldırmaktır Huzur ve güvenlik içerisinde seyahat etmekte olan insanların huzurunu bozarak, onları can ve mal endişesiyle yollarda seyahat etmeye zorlamaktır Bu şekilde topluma zarar veren bir davranış olan kat`u't-tarik'in cezası da elbette o derece büyük olmalıdır
Allah Teala, Kur'ân-ı Kerîm’de yol kesiciliğin yasaklığı hakkındaki hükmü ve bu suçun cezasını şu şekilde beyan etmektedir :
"Allah ve Resulüne (mü'minlere) Harp açanların yeryüzünde (yol kesmek suretiyle) fesatçılığa koşanların cezası, ancak, öldürülmeleri, ya asılmaları yahut (sağ) elleriyle (sol) ayaklarının çaprazvari kesilmesi, yahut da (bulundukları) yerden sürülmeleridir (Maide, 5/33)"
Ayet-i Kerimeden de anlaşıldığı üzere, kat`u't-tarik suçunun cezası dört şekilde takdir olunmuştur; öldürülmek, asılmak, sağ elleriyle sol ayaklarının kesilmesi ve bulundukları beldeden sürülmek Hakim, yol kesme suçunu işleyen kimselere bu cezalardan birini verecektir Ancak bu suçu işleyenlere bu dört cezadan birini verirken işlediği suçun, suç oranını göz önünde bulundurur Şöyle ki; Kutta`u't-tarik (yol kesiciler) yol keserken, yolunu kestiği kimseleri öldürmüş ve mallarını almışsa sağ elleri ve sol ayakları çaprazvari kesilip asılırlar Mal almadan, sadece yolcuları öldürmüşse öldürülürler Yol kesiciler, adam öldürmez, fakat mal alırlarsa sağ elleri ve sol ayakları çaprazlamasına kesilir Mal almaz, adam öldürmez, sadece yol keserek insanları kor-kuturlarsa sürgün edilirler Sürgünden maksat, suçluyu memleketi dışında bir yerde hapsetmektir
Kat`u't-Tarikden dolayı icâp eden hadd-i şer`i affedilemez, bu suçta sulh ve ibra da caiz olmaz Yol kesme devletin emniyet ve asayişini ağır şekilde ihlal etmek demektir, dolayısıyla bu suçta hakkullah vardır Ayrıca bu tür suçların affedilmesi, verilen cezaların caydırıcılığını ortadan kaldırıp, aynı suçu işlemek niyetinde olanları teşvik etmek anl----- gelir Yol kesenler ister bir ya da daha fazla kişi olsun yaptıklarına karşılık hepsi aynı cezayı alır, af olmadığı gibi cezada hafifletme de söz konusu değildir Adam öldürüp, mal alırlarsa hepsi birden sağ elleri ve sol ayakları kesilerek, canlı olarak, asılırlar, hatta İmam Muhammed'e göre asıldıktan sonra karınları deşilerek üç gün asılı bekletilirler Mal almaz adam öldürürseler hepsi birden öldürülürler, adam öldürmez, mal alırlarsa sadece sağ el ve sol ayakları kesilir, adam öldürmez ve mal da almazlar, sadece insanları korkuturlarsa, bulundukları beldeden başka bir yerde hapis olunurlar, gerçek anlamda tövbe edinceye kadar bu hapis devam eder İbn Rüşd'ün belirttiğine göre ise, hakim yol kesiciler adam öldürmüş olsun olmasın, mal almış olsun olmasın, bu cezalardan dilediği herhangi bir veya birkaçını verebilir
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi _bülbül_ 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Adem olmaktır tek hevesim Şiirler ve Şairler kurtmehmet 3 2463 22 Mayıs 2010 10:27
Dostlarımız........ Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler su damlası 4 2191 09 Mayıs 2010 09:35
İsmailce kurban olabilmek Hacc-Umre-Kurban kurtmehmet 3 2945 21 Kasım 2009 19:58
Ömür seccadesini gönül dergahına serenlere...... Makale ve Köşe Yazıları _bülbül_ 2 2205 12 Kasım 2009 20:52
çarpık çağ..... Şiirler ve Şairler _bülbül_ 2 1934 12 Kasım 2009 20:43

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Devlet 4 evliliğe izin vermelimi ? Esma_Nur Anket'ler-Röportaj'lar 20 15 Nisan 2024 18:33
İslam Hukukunda ÖRF FECR Adap-Edep-Ahlak 17 18 Kasım 2013 20:37
İslam Hukukunda Darul-Harp ve Darul-İslam Meselesi Esadullah Tevhid Ve Şirk Konuları 4 13 Kasım 2013 20:31
Din ve devlet ilişkisi İqra Serbest Kürsü 6 26 Şubat 2012 00:26
İslam hukukunda yargı bağımsızlığı _bülbül_ Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader 0 13 Nisan 2009 09:00

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.