Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Tasavvuf-Tarikat

Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi:  11 Şubat 2008 (12:04), Konuya Son Cevap : 22 Mart 2012 (19:38). Konuya 22 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 11 Şubat 2008, 12:04   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:MERVE DEMİR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5587
Üyelik T.: 05 Aralık 2008
Arkadaşları:14
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 2.537
Konular: 2038
Beğenildi:114
Beğendi:0
Takdirleri:270
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Zikir

Kuran ve Sünnette Zikir

ZİKİR


Zikir, sözlükte anmak, hatırlamak, yâd etmek demektir. Bir tasavvuf terimi olarak Allah’ı anmak ve hatırlamak, O’nu unutmamak (nisyan) ve gaflet halinde olmamak; Allah ismi şerifini (lafza-i celâl zikri) veya Lâilâheillallah (kelime-i tevhid zikri) cümlesini söylemek ve tekrarlamak demektir.

Zikir kelimesi, tarikat ehli kimselerin ferdî olarak belli bir esmayı belli zamanlarda, belli sayıda ve bir edeb dâhilinde her gün düzenli bir şekilde söylemeleri; yine tarikat ehli kimselerin ve sûfî cemaatlerinin bir yerde toplanıp mürşid veya halifesi gözetiminde Allah, Hû, Hay gibi esmaları belli bir hareket ve düzen içinde tekrarlamaları anlamında da kullanılır. Toplu olarak icra edilen bu tür zikirlere semâ, tarikat ayini, hadra ve deverân gibi isimler de verilmektedir.

Toplu zikirlerde söylenen esmaların ve yapılan hareketlerin ritmik ve ahenkli olması gerekmektedir. Bir halka oluşturmak suretiyle ahenkli hareketlerle oturarak yapılan zikre kâiden zikir; ayakta yapılan zikre kâimen zikir veya deveran tabiri kullanılmıştır. Yesevîlikte hançereden testere sesi gibi bir ses çıkarılarak yapılan zikre ise, zikr-i erre veya zikr-i minşârî (testere zikri) denilmiştir.(1)

Zikir, sevgiliye karşı duyulan sevginin alameti ve eseridir. Çünkü bir şeyi seven onu çok anar. Zikir esnasında zikreden, zikredilenden başka her şeyden geçer. Yani zâkir, zikirde mezkûrdan (Allah) başka her şeyi unutur. Zinnûn-i Mısrî şöyle der: “Hakiki manada Allah’ı zikreden bir zâkir, O’nun zikri yanında her şeyi unutur. Allah Teâlâ da onu her şeyden muhafaza eder.”(2)

İçtimaî hayatı çekilmez hale getiren amil, insanların mâsivâya karşı olan meyilleridir. Zikre duyulan ihtiyaç sayesinde sûfînin kalbinde yer alan bir takım dünyevi ihtiraslar kaybolur ve yerini Allah sevgisine terk eder. Samimiyetten uzak, çeşitli menfaatler hayal edilip yapılan veya bir alışkanlık haline getirilen zikrin, ahlâk edinilmedikçe kişiye bir fayda sağlayamayacağı da aşikârdır.(3)

Kur’ân’da 254 yerde geçen zikir lafzı, mutasavvıflar tarafından genel olarak Allah’ı, özel olarak da Elest Bezmi’nde O’na verilen sözü hatırlamak şeklinde anlaşılır. Zikir, Elest Bezmi’nde hatırlamak, semâ da Elest Bezmi’nde Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”(el-A’`râf, 7/172) hitabını duymak manasınadır denilmiştir.

Allah’ı unutmamak ya da O’nu isim ve sıfatlarıyla anmak konusunda pek çok âyet ve hadisler mevcuttur.

Zikir İle İlgi Âyet-i Kerimeler

Zikir kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de lügat anlamlarına uygun olarak Allah’ı anmak, daima hatırlayıp unutmamak manalarına kullanıldığı gibi namaz, Kur’an anlamlarında da kullanılmıştır.

1. Kur’an anl-----: “Kur’ân'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.”(el-Hicr, 15/9)

2. Cuma namazı anl-----: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.”(el-Cum’a, 62/9)

3. İlim anl-----: “Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz.”(el-Enbiyâ, 21/7)

4. Bizzat zikir anl-----:“Onlar ayakta iken, otururken, yanları üzere Allah’ı anarlar.”(Âl-i İmrân, 3/191)

“Namaz kıldıktan sonra Allah’ı ayakta, oturarak, yanlarınız üzere anın.”(en-Nisâ, 4/103)

“Ey Mü’minler! Allah’ı çok çok anın.”(el-Ahzâb, 33/41)

“Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.”(el-Cum’a, 62/10)

“Kalpler ancak Allah’ın zikri ile tatmin olur.”(er-Râ’d, 13/28)

“Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlar yok mu? Cenâb-ı Hak’tan onlara mağfiret ve büyük ecir hazırlanmıştır.”(el-Ahzâb, 33/35)

“Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az anarlar.”(en-Nisâ, 4/142)

“Hacc ibadetlerinizi bitirince (Müzdelife’de) babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın.”(el-Bakara, 2/200)

Zikir İle İlgi Hadisi Şerifler:

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Amellerinizin en hayırlısı; Melikiniz (Rabbiniz) katında en temizi; derecenizi en çok yükselteni; altın ve gümüş infak etmekten, düşmanla boğaz boğaza mücadele ederek sizin düşmanı, düşmanın sizi öldürmesinden (şehit ve gazi olmaktan) daha faziletli olanı nedir, size haber vereyim mi?” Ashab: “Evet ey Allah’ın Rasûlü!” dediler. Rasûlullah (s.a.v.); “Allah Teâlâ’yı zikretmektir.” buyurdu.(İbn-i Mâce, Edeb 53)

Rasûlullah (s.a.v.); “Müferridler (Allah’a yakınlık konusunda) ilerlediler.” buyurdu. “Müferrid olanlar kimlerdir, ey Allah’ın Rasûlü?” sorusuna, “Allah’ı çok zikreden kadınlar ve erkeklerdir.” cevabını verdi.(4)

“Gafiller içinde Allah’ı anan kişi, harpten kaçanlar arasında cihada devam eden gibidir.”(Tirmizi; Ahmed b. Hanbel)

Rasûlullah (s.a.v.), “Ya Rasûlallah, en faziletli amel hangisidir?” diye sorulduğunda; “Dilin, zikr-i ilâhî ile meşgul iken ölmendir.” buyurmuşlardır.(Et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2/395)

“Kulum Beni andığında ve dudaklarını Benim için kıpırdattığında Ben onunla beraberim.”(Buhârî)

“Âdemoğlu Allah’ın zikrinden daha kolay kendisini Allah’ın azabından kurtaracak bir amel işlemiş değildir.”(Tirmizî)

“Cenâb-ı Hakk’ı çok zikir ve tesbih ederek o derece mest olun ve kendinizden geçin ki; sizi gören münafıklar deli olmuş mecnun zannetsinler.”(Müsned)

“Onlar öyle adamlardır ki; onlarla düşüp kalkanlar bile şakî olmazlar, mesûd olurlar.”(Buhârî)

“Cennet bahçelerine (Allah’ı zikir için teşkil edilen halkalara) uğradığınızda nimetlerinden yiyiniz.”(Tirmizî, Daavât 82)

“Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar oturup Allah’ı zikretmem, benim için dört köle azat etmekten daha hayırlıdır.”(Ebû Dâvût, İlim 11)

Zikrin Çeşitleri

Zikir, tasavvuf erbabı tarafından âyet ve hadislerin ışığında sâlikin seyr-i sülûkunu gerçekleştirirken olmazsa olmaz bir şart kabul edilmiş;(5) açık ve gizli olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bunlardan hangisi benimsenirse benimsensin, her amelde olduğu gibi bu ibadette de ihlâs şartı aranmıştır.

1. Cehrî (açık) zikir: Yüksek sesle veya çevrede bulunanların işitebilecekleri bir şekilde sesli olarak yapılan zikirdir. Bu tür zikri esas alan tarikatlara cehrî tarikatlar denilir.

2. Hafî (gizli) zikir: Zikredenin sadece kendinin işitebileceği bir şekilde alçak sesle yaptığı zikirdir. Bu zikri esas alan tarikatlara ise hafî tarikatlar denilir. Nakşibendîler ve melâmet ehli kimseler hafî zikri; Kâdirîler ve Rufâîler ise cehrî zikri tercih etmişlerdir.

İmam Nevevî, konu ile ilgili fetvasında cehrî zikrin bir mahzur olmadığı takdirde meşrû ve mendub olduğunu söyler. Şâfiî mezhebine göre ise cehrî zikir, hafî zikirden daha faziletli kabul edilmiştir. Şayet bir kimse, riya endişesi duyar ve bundan dolayı tereddüde düşerse, hafî zikir onun için faydalıdır. Yalnız kaldığında ise cehrî zikri tercih etmesi tavsiye edilmiştir. Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ve Rabbini sabah akşam tevazu içinde yalvararak ve korkarak ve de sesini yükseltmeden an. Sakın gafillerden olma.”(el-A`’râf, 7/205)

Zikrin Yapılış Şekilleri

Zikir, mutlak ve mukayyed olmak üzere iki kısımda icra edilir. Mukayyed zikir, namazdan sonra yapılan tesbih, tahmid ve tekbirler, yemekten sonra, yatarken vs. yapılan dua, istiğfar ve ezkârdır. Mutlak zikir ise, zaman ve mekânla alakalı değildir. Mü’min her halükarda Rabbini anmalı, O’nu dilinden düşürmemelidir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de; “Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.”(Âl-i İmrân, 3/41) buyrulmuştur.

Binaenaleyh, unutmaktan ve gafletten kurtulma manalarına gelen zikri, Herevî Menâzilü’s-Sâirîn’de üç dereceye ayırmıştır:

1. Dil ile yapılan zikir: Belli esma ve ibarelerin telaffuz edilmesi suretiyle olan zikirdir.

2. Kalp ile zikir: Zikredileni kalbin düşünmesi, zikredilenin kalpte hazır olması veya kalbin zikredilenin huzurunda bulunması suretiyle olur.(6) Denilmiştir ki, “Zikir kalbe iyice yerleşirse, tıpkı şeytana yaklaşan insanın çarpılması gibi, o kalbe yaklaşan şeytan da çarpılır ve sar’aya yakalanır. Bunu gören öbür şeytanlar toplanırlar ve ‘Buna ne oldu derler?’ ‘Ona insan dokundu.’ denilir.”(7)

3. Hakiki zikir: Nefis dâhil, ağyarı nefyederek yapılan zikirdir ki bu mertebede zâkir, mezkûr ve zikir birleşmiş durumdadır. Başka bir ifade ile hakiki zikir, Hakk Teâlâ’nın kulu ezelde zikreylemesini müşahede ederek, kendi zikrini görmekten kurtulmasıdır.(8) Bu da Allah’ın seni andığını görmen, kendi zikrini unutup Allah’ı bekasıyla zikretmendir.

Öyleyse kul, kalbin daimi zikri mertebesine lisan zikri ile vasıl olur. Kul, hem dil, hem de kalple zikir halinde iken sülûkunda kemal vasfına ancak bu şekilde ulaşabilmektedir. Seyr-i sülûkun en önemli esaslarından biri zikirdir ve salikin gıdası durumundadır. Bu gıda ile beslenmeyen salikin manen sıhhat bulması düşünülemez. Bu dünyada Hakk’ı anmayanın, öteki âlemde hatırlanıp tanınmayacağı tabiidir. Bu sebeple salik, sıhhate kavuşmak için lisanî zikirle yetinmeyip, kalbî ve hakiki zikirle Allah’ı zikretmeli, gafletten uzaklaşmalıdır.(9)
Denilmiştir ki, Allah Teâlâ’yı kalp ile zikretmek müridlerin kılıcıdır (seyfu’l-müridîn). Onlar, düşmanlara karşı bu kılıçla savaşırlar, kendilerine gelen afet ve musibetleri bununla defederler. Bela ve musibet yaklaştığı zaman, kul kalbi ile Allah Teâlâ’ya sığınırsa, hoşlanmadığı her şeyi derhal kendinden savmış olur, kendisine gelen afet, yolunu değiştirir.(10)

Şurası bir gerçektir ki, zikrin en belirgin özelliklerinden biri, belli bir vaktinin olmayışıdır. Bütün vakitlerde kul, Allah’ı zikretmekle memurdur. Farz veya nafile olarak zikrin yapılmadığı bir zaman bulunmamaktadır. Namaz bütün ibadetlerin en şereflisi iken bazı vakitlerde kılınması caiz değildir. Hâlbuki kalp ile zikre her vakit devam edilebilir. Nitekim Allah Teâlâ; “Onlar ki ayakta, otururken ve yanları üzere Allah’ı zikrederler”(Âl-i İmrân, 3/191) “Namaz kıldıktan sonra Allah’ı ayakta, oturarak, yatarken anın.”(en-Nisâ, 4/103) buyurmaktadır.

Allah’ı zikretmenin tefekkürden daha faziletli olduğu konusunda Ebû Abdurrahman, Ebû Ali Dekkak’a; “Zikir mi, yoksa fikir mi daha mükemmeldir?” diye sormuş; Dekkak’ın, “Şeyhin bu konudaki görüşü nedir?” şeklinde karşılık vermesi üzerine Ebû Abdurrahman şunları söylemiştir: “Bana göre zikir, fikirden (tefekkür) daha mükemmeldir. Çünkü zikir Hakk Teâlâ’nın vasfıdır. (Allah zikretti denilir.) Fikir O’nun vasfı değildir. (Allah düşündü denilmez.) Allah Teâlâ’nın vasfı olan bir şey, insanlara mahsus olan bir şeyden daha mükemmeldir.”

Zikrin özelliklerinden bir diğeri de zikre, zikirle mukabele edilmiş olmasıdır. Allah Teâlâ; “Beni zikredin ki, Ben de sizi anayım.”(el-Bakara, 2/152) buyurmuştur.
Bir hadîs-i şerifte ise Cebrâil (a.s.)’ın Rasûlullah (s.a.v.)’e geldiği ve şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Teâlâ buyuruyor ki: Hiçbir ümmete vermediğimi senin ümmetine ihsan ettim.” Rasûlullah, “O nedir Ya Cebrâil?” diye sordu. Cebrâil: “Allah Teâlâ’nın; ‘Beni zikredin ki, Ben de sizi anayım’ buyurmuş olmasıdır. Allah diğer ümmetlerden hiçbirine bu şekilde hitap etmemiştir.” diye cevap verdi.(11)
Allah’ı çokça anmanın bereketi hakkında Ebû Süleyman Dârânî şöyle demiştir: “Cennet’te bir ova vardır ki, kul Allah’ı zikre başladığı zaman melekler bu sahaya ağaç dikmeye başlarlar. Bazen meleklerden biri bu işe ara verir. ‘Neden duruyorsun?’ denildiğinde: ‘N----- ağaç diktiğim şahıs zikre ara verdi de ondan.’ diye cevap verir.

Hasan Basrî, manevi zevklerin üç şeyde aranması gerektiğini söylerken bunlar arasında zikri de sayar ve şöyle der: “Manevî zevki (halâveti) şu üç şeyde arayınız. Namaz, zikir ve Kur’an okuma. Eğer buralarda halâveti bulursanız ne âlâ. Bulamazsanız biliniz ki, zevkle amel etme kapısı kalbin katılığı sebebiyle size kapalıdır.”(12)

Zikrin Faydaları

Zikrin faydaları sayılmayacak kadar çoktur. Bunlardan bazıları şunlardır:

1. Zikir, şeytanı kişinin yanından uzaklaştırır ve Allah Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazandırır.

2. Kalpten gam ve tasayı giderir.

3. Kalbe ferah, sevinç ve rahatlık verir.

4. Kalbi ve yüzü nurlandırır.

5. Bedeni ve kalbi güçlendirir.

6. Dinin ruhu olan sevgi ve muhabbeti temin eder.

7. İhlâs kapısının açılmasına vesile olur.

8. Allah’a kurbiyeti sağlar, mârifet kapılarından en büyüğü o sayede açılır.

9. Zikir, kalbin hayatiyeti için balığın suya duyduğu ihtiyaç gibidir.

10. Kalbi cilalandırır.

11. Zikir, hataları önler, hatta giderir, yok eder.

12. Allah’ı zikreden kimse, Allah’a yaklaşır, hatta O’nunla beraber olur.

13. Zikir, kalbin şifa ve ilacı, gaflet ise marazıdır.

14. Zikir, Cehennem ile kul arasında bir duvardır.

15. Zikir, dilin gıybet, yalan vs. gibi batıl ve haram şeylerle meşguliyetini önler.
Allah’ı anmanın insana sağladığı yarar ve faydaların yanında, bundan uzaklaşmanın da bir takım cezaları gerektirdiği muhakkaktır. Nitekim Allah Teâlâ: “Kim beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.”(Tâhâ, 20/124) buyurmaktadır.
Bu konuda Sehl b. Abdullah Tüsterî (rh.a.) şöyle demiştir: “Rab Teâlâ’yı unutmaktan (ki buna nisyan denir) ve O’nu zikretmemekten daha büyük bir günah bilmiyorum.”(13)

Biz de Hz. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in şu mübarek sözleriyle konumuza son verelim: “Allah’ım! Sen’i zikredebilmek, Sana şükredebilmek ve Sana güzel ibadet yapabilmek hususunda bizlere yardım et! Bizlere Receb ve Şaban’ı mübarek kıl, bizi Ramazan’a ulaştır! Âmin!

Kaynakça:
1. ULUDAĞ Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yay., İst. 1996, 229.
2. Kuşeyrî, Risâle, Trc. Süleyman Uludağ, Dergâh Yay., 368.
3. ERAYDIN Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatlar, İFAV, 127.
4. Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 3; Müferrid: İnzivaya çekilerek sadece Allah’ı zikreden, başkasını aklına bile getirmeyen kişi demektir. Bkz. Kelâbâzî, Taarruf, Trc. Süleyman Uludağ, Dergah Yay., 154.
5. İmam Kuşeyrî’ye göre zikir, Hakk Teâlâ’ya giden yolda kuvvetli bir esastır. Hatta bu yolda temel şart zikirdir. Devamlı zikir müstesna başka bir şekilde hiç kimse Allah’a ulaşamaz. Bkz. Kuşeyrî, a.g.e., 367.
6. ULUDAĞ Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yay., İst. 1996, 229.
7. Kuşeyrî, a.g.e., 372.
8. Ankaravî, Minhâcü’l-Fukarâ, 206.
9. YETİK Erhan, İsmail-i Ankaravî Hayatı Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri, İşaret Yay., 212.
10. Kuşeyrî, a.g.e., 368.
11. Kuşeyrî, a.g.e., 370.
12. Kuşeyrî, a.g.e., 371.
13. Kuşeyrî, a.g.e., 372.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... Videolar/Slaytlar Medine-web 1 2743 23 Ağustos 2013 00:41
İran Emperyalizmi Makale ve Köşe Yazıları Medine-web 6 3331 26 Ocak 2013 22:53
gerekli gereksiz bir şiir.. Makale ve Köşe Yazıları MERVE DEMİR 0 3083 06 Aralık 2012 10:48
olmamış kayınbiradere mektup :) Komik Paylaşımlar Allahın kulu_ 10 6906 03 Kasım 2012 23:19
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür Makale ve Köşe Yazıları Esadullah 11 6346 02 Ekim 2012 21:16

Alt 15 Şubat 2008, 00:31   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Zikir


* Zikir *


250. Zikir ehli olunuz. Kur'an'da zikir Öğüt vermek, nasihat etmek, davet etmek, hatırlamak, anmak, namaz kılmak, Kur'an okumak ve en son olarak da dil ile anmak anlamlarında kulanılmıştır. Bu son anlam daha çok "teşbih" olarak isimlendirilir ki bu da Kur'an'da zikirden ayrı olarak emredilmiştir.

251. Tüm çeşitleriyle zikir kalplerin şifası, ruhların gıdası, günah hastalığının devası, gönüllerin safası, gözlerin cilası, şeytanın belası, kulun Rabbına karşı şükran ve vefasıdır. Zerreden kürreye, habbeden kubbeye, mikro kozmostan makro kozmosa, atomaltından evrene, hücreden insana, canlıdan cansıza tüm yaratıkların ortak dilidir "teşbih". Her bir şey kendi usanınca O'nu anmakta, O'nu hatırlatmakta, O'nu göstermekte, O'na yürümektedir.

252. En çok neyi sevdiğinizi, ne ile ilgilendiğinizi öğrenmek istiyorsanız, en çok neyi andığınıza bakınız. Sevip de anmamak vefasızlık, anıp da sevmemek riyakarlıktır. Allah'ı hatırlamanın kalbî olanına zikir, kavlî olanına da teşbih denir. Siz ikisinden de geri kalmayınız. Bu iki boyut tüm ibadetlerde, özelikle de namazda kendisini açıkça gösterir. Zaten namaz "en büyük zikir" değil midir?



253. Zikir, dilden daha çok kalbin ve zihnin bir eylemidir. Bu yönüyle konuşmadan daha çok duyma ve düşünmeyle alakalıdır. "Kaygı" anlamını vediğimiz 'duygu' türü tam anlamıyla bir 'zikir'dir. Kimin neyi çok zikrettiğini öğrenmek isteyen 'kaygı'sının ne olduğuna baksın. Kaygısız insan zikre değmez. Süfli ve dünyevi kaygılar taşıyan insanın zikriyle, ulvi ve uhrevi kaygılar taşıyan insanın zikri elbet çok farklı olacaktır.

254. Kur'an'da zikir ve teşbih üzerinde tekrar tekrar durulmasının nedeni, insanın manevi ve maddi hassalarına Allah'ı nakşetmek, yani "meleke kesbetmek" içindir. Unutmayınız ki terbiye ısrar ve tekrardır. En büyük terbiyeci olan Allah kullarını terbiye ederken ısrar eder, tekrar eder. Eğer maddi ve manevi organlar meleke kesbedecek olursa işte o zaman ünlü Kudsi hadiste buyrulduğu gibi, göz bakarken Allah'ın nuruyla bakacak, gönül severken O'nun aşkına sevecek, dil söylerken O'nun adını anacak, kulak dinlerken O'nun mesajını alacak, zihin üretirken O'na bağlanacak, muhayyile çalışırken O'nun çizdiği sınırlara riayet edecek, ayak yürürken, el tutarken O'nun kudretiyle, O'nun için, O'nunla yürüyecek, tutacak.... Özetle, o zaman "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanınız" Peygamberi emrine uymuş olacaksınız.


Mustafa İSLAMOĞLU
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Şubat 2008, 00:32   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Zikir


İbadetin ruhu: Zikir ve ihlâs

Namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin, iyiliği emretmek, kötülü engellemek (emr-i bi’l ma’ruf, nehy-i ani’l münker) gibi hallerin özü ihlas ve samimiyettir. İbadetlerin damarlarında dolaşan kan da zikirdir. Zikir, hem dil, hem kalb, hem beden ve hem de vicdanın bütün erkânıyla yerine getirilen bir vazife ve bir kulluk borcudur. Cenâb-ı Hakk’ı bütün esmâ-i hüsnâsıyla, bütün kudsi sıfatlarıyla yâd etmek, hamd ü senâyla anmak, tesbihlerle gerilmek, kitabını okumak, O’nun rehberliğine sığınmak; kâinat kitâbındaki ayetlerini manâ-yı harfiyle mırıldanmak; aczini ve fakirliğini duâ lisânıyla ilân etmek.. evet, bunların hepsi lisâna, dile âit birer zikirdir. Emir ve yasakları ciddî bir duyarlılıkla hayata taşıyıp yaşamak, her emir ve her yasakla kendisine yapılan teklifleri vicdanında hissederek, iştiyakla emirlerin îfâsına koşmak ve derin bir mes’ûliyet şuuruyla yasaklardan kaçınmak da bedenî zikirdir ki, dil ile yapılan zikrin derinliği de büyük ölçüde bu ikinci zikirden kaynaklanmakta ve bu “ani’l merkez” güçle bir ölümsüz ses hâline gelmektedir. Öyleyse asıl olan, dile ait zikri ve bedenî zikir diyebileceğimiz aksiyonu beraber götürmektir.

Ali Budak
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Şubat 2008, 00:33   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Zikir


Zikrin en ustunu la ilahe illellah; duanin en makbulu el-hamdulillah demektir. Iman bir irtibat ve uyanikliktir. Bu anlamda mumin de sorumlu ve dolayisiyla uyanik insan demektir. Cunku o, sahip oldugu degerlerin verdigi tabii ve surekli bir uyaniklik icinde olmak zorundadir. Aslinda bu, muminin bizzat kendisine karsi sorumlulugu anlamindadir.
Mumin sahip oldugu degerleri ve sorumluluk suurunu kendisine vermis olan ile surekli bir irtibat kurma ihtiyacindadir. Zikir (anma) ve dua (tesekkur ve uyarma) bu ihtiyacin karsilanma yollaridir. Rabb-kul iliskilerindeki ana irtibat yollarindan biri iste bu, kuldan Rabba yonelik olan zikir-dua baglantisidir.
Burada hemen isaret edilmesi gerekli olan nokta sudur: Zikir ve duanin mecburi olmamakla beraber belli ifadeleri, kelimeleri yani sozleri olacaktir. Kelime ve sozler, kul-Rabb arasindaki irtibatin sifreleri olarak muminin tam bir vecd ve dikkat haline, Allah Resulunun tarif ve tesbitiyle Allahi goruyormuscasina kulluk yapma cizgisine, ihsan kalitesine ulastiran araclardir. Bu sebeble de zikir ve dua anlami tasiyan her sozun bir degeri oldugu aciktir. Ancak bunlar arasinda da hic kuskusuz bir en isabetlisi, en ustunu, en makbulu, en uygunu olacaktir. Iste hadisimiz bizi bu noktada aydinlatmaktadir: Zikrin en ustunu la ilahe illellah; duanin en makbulu el-hamdu lillah demektir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Şubat 2008, 00:34   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Zikir

Hadis-i Şeriflerde Zikir Kavramı


“Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: ‘Ben kulumun Beni sandığı gibiyim ve Bana dua ettiği, Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Kim Beni kendi nefsinde zikrederse (içinden geçirirse), Ben de onu kendi nefsimde zikrederim (içimden geçiririm). Kim Beni kalabalıkta, bir cemaat içinde zikrederse, Ben de onu, ondan daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim. O, Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın (adım) yaklaşırım. O Bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. O Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim. Kim Bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, Ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.” (Buhârî, Tevhid 15, 35, 50; Müslim, Zikir 2, hadis no: 2675, 4/2061, Tevbe 1; Tirmizî, Deavât 142, hadis no: 3598)

“Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ile ölü gibidirler.” (Buhârî, Deavât 67)

“İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misali, diri ile ölünün misali gibidir.” (Buhârî, Deavât 66; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn 211, hadis no: 779)

"Allah'ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allah hatırlanıp zikredilmeden yapılan uzunca konuşmalar, kalbi katılaştırır. Allah'tan en uzak olan kimse, kalbi katı olandır." (Tirmizî, Zühd, 62)

“Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere otururlarsa, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, üzerlerine sekîne (huzur, feyiz) iner ve Allah onları yanındakilere (meleklere) zikreder.” (Müslim, Zikir 25, 30, hadis no: 2689, 2700, 4/2069; Tirmizî, Deavât 7, hadis no: 3375)

“Kim bir yere oturur ve orada Allah’ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar) ise Allah’tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada Allah’ı zikretmezse, ona Allah’tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet yürür ve bu esnâda Allah’ı zikretmezse, Allah’tan ona bir noksanlık vardır.” (Ebû Dâvud, Edeb 31, 107, hadis no: 4856, 5059; Tirmizî, Deavât 8, hadis no: 3377). Hadis, Tirmizî’de şu şekilde gelmiştir: “Bir cemaat bir yerde oturur ve fakat orada Allah’ı zikretmez ve peygamberlere salât okumazlarsa, üzerlerine bir ceza vardır. (Allah) Dilerse onlara azab eder; dilerse mağfiret eder.” (Tirmizî, Deavât 8, hadis no: 3377)

Allah Rasûlü'nün (s.a.s.) ashâbından bir grup Peygamber'e şöyle demişlerdi: "Yâ Rasûlallah! Mal mülk sahibi kimseler, ecirlerin tamamını alıp götürdüler. Onlar bizim gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç tutuyorlar. (Ayrıca) mallarının fazlasını da tasadduk ediyorlar." Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Allah sizin için de tasadduk edeceğiniz şeyler hazırlamamış mı? Şüphesiz her bir tesbih bir sadaka, her bir tekbir bir sadaka, her bir tahmîd bir sadaka, her bir tehlîl bir sadaka, iyiliği emretmek, birinizin eşi ile cinsî münâsebette bulunması bir sadakadır." Bu söz üzerine ashâb: "Yâ Rasûlallah, birimiz şehvetinden dolayı hanımı ile münâsebette bulunur; bundan da sevap olur mu?" deyince Efendimiz şöyle buyurdu: "Şayet o kimse şehvetini haram bir yolla tatmin etseydi bir günah işlemiş olmaz mıydı? Aynı şekilde helâl bir yolla da şehvetini tatmin ederse ona bir sevap vardır." (Müslim, Zekât 53, hadis no: 1006)

“Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; ancak Allah Teâlâ’yı zikir ve zikrullah’a yardımcı olanlarla âlimler ve ilim öğrenenler hâriç.” (Tirmizî, Zühd 14, hadis no: 2323; İbn Mâce, Zühd 3, hadis no: 4112) Bu hadis, farklı şekillerde de rivâyet edilmiştir: “Dünya mel’undur, Allah için olanlar hâriç.”, “Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker ve zikrullah hâriç.”, “Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; Allah’ın rızâsı için yapılanlar hâriç.” (K. Sitte Terc. 7/238-239)

“Kim akşamdan temizlik üzere (abdestli olarak) zikredip uyursa (uyku bastırıncaya kadar Allah’ı zikrederse) ve geceleyin de uyanıp Allah’tan dünya veya âhiret hayırlarından bir şey isterse, Allah Teâlâ, istediğini mutlaka ona verir.” (Ebû Dâvud, Edeb 105, hadis no: 5042; Tirmizî, Deavât 100, hadis no: 3525)

“Allah’ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. Allah Teâlâ’yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini 'aradığınıza gelin' diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semâsına kadar arayı doldururlar. Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar: ‘Kullarım ne diyorlar?’ ‘Seni tesbih ediyorlar, Sana tekbir okuyorlar, Sana tahmîd (el-hamdü lillâh) okuyorlar. Sana ta’zim (temcid) ediyorlar’ derler. Rab Teâlâ sormaya devam eder: ‘Onlar Beni gördüler mi?’ ‘Hayır!’ derler. ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ ‘Eğer Seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla ta’zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı’ derler. Allah tekrar sorar: ‘Onlar ne istiyorlar?’ ‘Senden cennet istiyorlar.’ ‘Cenneti gördüler mi?’ der. ‘Hayır Ey Rabbimiz!’ derler. ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ der. ‘Eğer görselerdi, derler, ‘cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi.’ Allah Teâlâ sormaya devam eder: ‘Neden istiâze ediyorlar (sığınıyorlar)?’ ‘Cehennemden istiâze ediyorlar’ derler. ‘Onu gördüler mi?’ der. ‘Hayır Rabbimiz, görmediler!’ derler. ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ der. ‘Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı’ derler. Bunun üzerine Rab Teâlâ şunu söyler: ‘Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!” Rasûlullah (s.a.s.) sözüne devamla şunu anlattı: “Onlardan bir melek der ki: ‘Bunların arasında falanca günahkâr kul da var. Bu onlardan değil. O başka bir maksatla uğramıştı, oturuverdi.’ Allah Teâlâ; ‘Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki, onlarla oturanlar da onlar sâyesinde bedbaht olmazlar’ buyurur.” (Buhârî, Deavât 66; Müslim, Zikr 25, hadis no: 2689; Tirmizî, Deavât 140, hadis no: 3595)
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Şubat 2008, 00:35   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Zikir

“Allah’ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmâil’in oğullarından dört tanesini âzâd etmemden daha sevimli gelir. Allah’ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batışına kadar oturmam dört kişi âzâd etmemden daha sevimli gelir.” (Ebû Dâvud, İlm 13, hadis no: 3667) (Burada, Allah’ı zikirden maksat, her çeşit zikir olabilir: Kur’an tilâveti, tesbih, tehlil, tahmid, salevât, ilimle meşgul olmak, tefsir, hadis gibi şer’î ilimlerin öğrenilmesidir (K. Sitte, c. 6, s. 520).

“Abdest imanın yarısıdır. Elhamdü lillâh mizanı (amel terazisini) doldurur; sübhânallahi ve’lhamdü lillâh arz ve semâ arasını doldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır; Kur’an ise, lehine veya aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini (Allah'a veya şeytana) satar; kimisi kurtarır, kimisi de helâk eder.” (Müslim, Tahâret 1, hadis no: 223; Tirmizî, Deavât 91, hadis no: 3512; Nesâî, Zekât 1) Hadisin Tirmizî’de gelen başka bir vechi şöyledir: “Tesbih mîzânın yarısıdır; elhamdü lillâh mîzan doldurur; tekbir ise gökle yer arasını doldurur. Oruç sabrın yarısıdır; temizlik imanın yarısıdır.”

Hz. Ali anlatıyor: “Fâtıma’nın, değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incinmişti. Peygamber’e hizmetçi getirilmişti. Ben Fâtıma’ya dedim ki: “Babana gidip O’ndan bir hizmetçi ister misin?” O da babası Rasûlullah’ın yanına gitti. O, yanındaki bazı adamlarla konuşuyordu. Fâtıma da (bir şey söylemeden) geri döndü. Ertesi gün Rasûlullah Fâtıma’ya gelerek: “Kızım, ihtiyacın ne idi?” diye sordu. Fâtıma sükût edip cevap vermedi. Ben araya girip: “Ben anlatayım Ey Allah’ın Rasûlü!” dedim ve açıkladım: “Fâtıma’nın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incindi. Köleler gelince ben kendisine, size uğramasını, sizden bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim. Bu açıklamam üzerine Rasûlullah: “Ey Fâtıma, Allah’tan kork! Allah'a olan farzlarını edâ et, âilenin işlerini yap. Yatağına girince otuz üç kere sübhânellah, otuz üç kere elhamdü lillâh, otuz dört kere Allahu ekber de; Böylece hepsi yüz yapar. Bu zikir, senin için hizmetçiden daha hayırlıdır.” buyurdular. Fâtıma (r.a.): “Allah’tan ve Allah’ın rasûlünden râzıyım” dedi. Rasûlullah ona hizmetçi vermedi.” (Buhârî, Fedâilu’l-Ashâb 9, Humus 6, Nafakaat 6, 7, Deavât 11; Müslim, 80 hadis no: 2727; Tirmizî, Deavât 24, hadis no: 3405; Ebû Dâvud, Harâc 20, hadis no: 2988, 2989, Edeb 109, hadis no: 5062-5063) (Hadisin bazı vecihlerinde, Rasûlullah, “Suffe ashâbı ihtiyaç içerisinde kıvranırken ben size hizmetçi veremem” şeklinde cevap vermiş, “fazla köle olsa satıp parasıyla Suffe ashâbının bazı ihtiyaçlarını karşılamaya çalışacağını” belirtmiştir. Bazı rivâyetlerde: “Bedir yetimleri (ihtiyaçta) sizi geçti”, bir başka rivâyette: “Ey Fâtıma sabret! Kadınların en hayırlısı, âilesine faydalı olandır.” buyurmuştur.

“Namaz, oruç ve zikir; Allah yolunda infak (harcama) üzerine yedi yüz misli katlanır.” (Ebû Dâvud, Cihad 14, hadis no: 2498) (Bu hadisin izahı sadedinde İbn Kayyim, zikir ile cihad ilişkisi konusunda üç mertebe olduğunu ifade ederek, hem zikir ve hem cihadın birlikte yapılmasının en üst mertebe olduğunu belirtir. Âyetten delil getirir: “Ey iman edenler, düşman bir grupla karşılaştınızmı sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz.” (8/Enfâl, 45) “İkinci mertebe, cihad etmeksizin zikretmek. Bu, önceki mertebeden düşüktür. Üçüncü mertebe ise, zikretmeden cihad etmek; Bu her ikisinden de düşüktür. Çünkü cihad, zikir sebebiyle konulmuştur. Cihaddan maksat, Allah’ın zikri ve ibâdetin sadece O’na yapılması, O’nun bir bilinmesi, O’nun zikri, sadece O’nun ma’bud kılınmasıdır. Zikir, mahlûkatın yaratıldığı gâyeyi teşkil etmektedir” der. (K. Sitte, 13/251)

"Yedi sınıf insan vardır ki Allah onları kendi (arş'ının) gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayan (kıyâmet) gün(ün)de (arş'ının) gölgesinde gölgelendirecektir. (Bunlar) Âdil imam (yönetici), Allah'a ibâdet ede ede yetişen genç, kalbi mescidlere bağlı olan kimse, Allah için sevişen, O'nun için bir yere gelen; O'nun için birbirinden ayrılan iki kimse, kendisini mevkî sahibi ve güzel bir kadın (fenâlığa) dâvet ettiği halde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyen adam, sol elinin verdiğini sağ eli duymayacak derecede gizli sadaka veren kimse ve tenha bir yerde Allah'ı zikrederek gözleri boşanan kimsedir." (Müslim, Zekât 91, hadis no: 1031)

"Size amellerinizin en iyisini, Rabbinizin huzurunda en temizini ve derecelerinizde en yükseğini, altın ve gümüş infak etmekten daha hayırlısını, düşmanla karşı karşıya gelip siz onların, onlar sizin boyunlarınızı vurmaktan daha iyisini söyleyeyim mi?" buyurdu. 'Evet' dediler. "Allah'ı zikir" dedi. (Tirmizî, Deavât 6)

"Cennet bahçelerini gördüğünüz zaman orada otlayınız." 'Cennet bahçeleri nedir?' diye soruldu. "Zikir halkalarıdır" buyurdu. (Tirmizî, Deavât 83; Ahmed bin Hanbel, 3/150)

Muaz bin Cebel, Allah'ın Rasûlünden duyduğu son sözün şu olduğunu anlatıyor: 'Allah'a hangi amel daha hoş gelir?' dedim. "Dilin, Allah'ı zikirle ıslanmış olarak ölmen" buyurdu. (et-Terğîb 2/395, Taberânî'den)

"Her şeyin bir cilâsı vardır; kalplerin cilâsı da Allah'ı zikretmektir. İnsanı Allah'ın azâbından en çok koruyacak şey, ancak zikrullahtır." 'Allah yolunda cihad da mı (zikirden hayırlı) değil?' dediler. "Hayır, kesilinceye kadar vuruşsa dahi" dedi. (Buhârî, Deavât 5)

Hz. Muaz bin Cebel (r.a.) anlatıyor: “Kul, kendini Allah’ın azâbından kurtarmada zikrullahtan daha etkili bir ameli işlememiştir.” (İmam Mâlik, Muvattâ, Kur’an 24, hadis no: 1, 211; Tirmizî, Deavât 6, hadis no: 3374; İbn Mâce, Edeb 53, hadis no: 3790)
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Şubat 2008, 00:36   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Zikir


[B]İkİ DÜnya MutluluĞunun Anahtari: Zİkİr

Bütün ibadetler bir tür zikirdir. Ancak asıl zikir, kalbin derinliklerine inen ve onu fetheden zikirdir. Bu zikrin sonucunda, kalp Yüce Allah'ı tanır, O'na bağlanır ve O'ndan başkasını aramaz. İşte bu hal, gerçek hürriyyettir. Bütün korku ve endişelerden kurtulmak, bu dünyada huzura, ebedi alemde de sonduz mutluluğa ulaşmaktır. Her insanın farklı beklenti ve endişeleri vardır. Herkes beklentilerine ulaşmak ve endişelerinden kurtulmak ister, bunun için her yolu dener.

Sonu ölüm ve son durağı ahiret olan insan için en büyük hedef, Yüce Yaratıcısı’nın hoşnutluğuna ulaşmaktır. Böylece ebedi saadet yurdu cennete girmek ve Yüce Allah'ın cemalini görmektir. Yüce Allah'ın bir kulundan razı olması en büyük saadettir. Bu nimet, cennetten daha büyüktür. İnsanın gerçekten endişelenmesi gereken en büyük tehlike, ilâhî sevgi ve rahmetten mahrum kalıp, ebediyyen Yüce Allah'ın gazabı altında bulunmak ve O’nun cemalini hiç görememektir. Bu azap, cehennemden daha şiddetlidir. Dünyadaki bütün korkular ve sıkıntılar bunun yanında hiç kalır. Kim Yüce Allah'ın rahmetiyle bu azaptan kurtulup ilâhî himayeye girerse, o kimse hedefine ulaşmış ve gerçek zaferi ele geçirmiş olur.

İLAHİ KAPILARIN ANAHTARI

İşte bu büyük hedefe ulaşmanın ve gerçek zafere kavuşmanın yolu zikirdir. Kur'an ve Sünnet, kurtuluş kapısı olarak zikri göstermiştir. Kalbin bitmeyen huzuru zikre bağlanmıştır. Zikir bütün hayır kapılarının anahtarı yapılmıştır.
Zikirsiz Allah dostluğu mümkün değildir. Bütün ibadet çeşitleri bir tür zikirdir. Ancak asıl zikir, kalbin derinliklerine inen ve onu fetheden zikirdir. Bu zikrin sonucu kalbin Yüce Allah'ı tanıması, O'na bağlanması ve O'ndan başkasını aramamasıdır. Arifler bu hali gerçek hürriyyet olarak tarif etmişler, bütün şerefi onda görmüşler ve bir ömür boyu onu ele geçirmek için çalışmışlardır.
Kuran ve Sünnet bizlere ısrarla zikri emretmektedir. Rasulullah A.S. Efendimiz zikir meclislerini cennet bahçelerine benzetmiş ve herkesi bu bahçenin meyvelerini toplamaya davet etmiştir. (Tirmizî, Ahmed)

Zikir bahçesinin meyveleri çoktur. Zikirle gelen ilâhî hediyeleri arifler saymakla bitirememişlerdir. Biz, burada bunların bir kısmına değineceğiz. Böylece Allah’ı bilmenin yolu olan zikrin ne kadar şerefli, faziletli, tatlı, faydalı ve gerekli olduğunu bir nebze anlama imkanımız olacak.
Konumuzla ilgili bütün ayetler, hadisler ve tecrübeler, zikrin marifetleri ve meyveleri hakkında özetle şunları söylüyor:
Zikir vuslat yoludur. Zikir kulu Yüce Rabbi’ne yaklaştırır. Zikir insanın marifetini ve muhabbetini artırır, manevi derecesini yükseltir. İhlâsla yapılan zikir, kul ile Rabbi arasındaki bütün perdeleri kaldırır, engelleri aştırır. Rasulullah A.S. Efendimiz’in belirttiği gibi, zikirdeki bu özellik hiçbir amelde yoktur. (Tirmizî, İbnu Mace, Ahmed)
Zikir, kulu Yüce Rabbi ile beraber eder. Kul Yüce Rabbini zikrettiği sürece, O da kulunu zikreder. “Siz beni anın ki, ben de sizi anayım.” (Bakara/152) ayeti bunu ifade eder. Arifler, “Allah'ı zikretmenin bundan başka faydası olmasaydı bile, bu müjde zikrin şeref ve faziletini anlatmaya, insanı zikre koşturmaya yeterdi” demişlerdir.

Bir kulu Yüce Allah'ın özel olarak zikretmesinden daha büyük hangi şeref vardır? Bundan öte ne istenir? Bütün mesele o yüce huzurda kabul görmektir.

Zikir kalbin cilasıdır, onu manevi kirlerden temizler, içindeki gafleti yok eder. Kalp, zikrin nurları ile aydınlanır ve parlar. Bu nur insanın bütün vücuduna yayılır, her organ ondan bir pay alır ve nurlanır. Böylece hayat Allah sevgisiyle tatlanır.
Zikrin nurlarıyla aydınlanan kimsenin yüzü güzel, sözü tatlı olur. Bakışı feyiz akıtır, gülüşü huzur verir. Her hali hayrı yansıtır. Bu kimse yeryüzünde Allahu Tealâ'nın canlı şahididir. Kendisine bakana Allah'ı hatırlatır, hayrı sevdirir.

Zikir manevi zevk kapılarını açar. Zikir sayesinde kul Allahu Tealâ ile özel sohbet ve muhabbet eder. Allahu Tealâ zikredenin en yakın dostu ve sohbet arkadaşı olur, kalbini şenlendirir, onu doyumsuz ve benzersiz zevklere ulaştırır. Büyük ariflerden İbrahim b. Ethem K.S. bu zevki şöyle tarif eder:
“Yüce Rabbim kendisini seven ve çokça zikreden dostlarının kalbine öyle bir zevk koymuştur ki, eğer dünya sultanları bunun ne kadar tatlı olduğunu bilselerdi, onu ele geçirmek için bütün ordularıyla ariflerin kalbine hücum ederlerdi. Ancak Allah dostları onu gizlerler, sultanlar da ondan habersizdirler.”
Zikir kalbi şenlendirir, kalpten gamı, kederi, stresi giderir. Alemlerin Rabbi ile huzur bulmuş kalpten boş sıkıntılar ve yersiz korkular çeker gider. Kalbi zikir ile şenlenmiş bir kul, hiçbir zaman yalnızlık korkusu yaşamaz, ne olacağım sıkıntısı çekmez, rızık endişesine düşmez. Zindana atılsa saraydaki gibi rahat eder.

Zikir kalpteki imanı kuvvetlendirir, kalbe manevi hayat ve neşe verir, kalpten şek ve şüpheyi giderir, böylece insanın Allah'a teslimiyeti tam olur. Yakini artar, ihlâsı elde eder. O zaman ibadetler tatlı ve kolay olur. Kul taklitten kurtulur, tahkike ulaşır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Şubat 2008, 00:36   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Zikir


[B]KALBİN DİRİLİŞİ İÇİN ZİKİR

Balık için su ne ise, kalp için de zikir odur. Zikirsiz kalp ölür. Kalbi ölü bir insandan hayırlı ve tatlı işler çıkmaz.
Zikir kalbi şeytanın vesvesesinden ve hakimiyetinden kurtarır. Allahu Tealâ şeytanı, “hannâs” sıfatıyla tanıtmıştır (Nas/4). Hannâs, sinsi, korkak, boş bulunca dalan, karşı durunca kaçan demektir. Şeytan kalbi boş bulunca dalar, kalp zikre geçince hemen kaçar. Zikir devam ettiği sürece şeytan kalbe yol bulamaz. Kalbe girmek ister fakat zikrin nuru onu yakar. Böylece insan en büyük düşmanından kurtulmuş olur.
Şeytanı yakan zikir, ihlâsla, edep üzere yapılan ve gafletten uzak olan zikirdir. Şeytanı kalbimizden, işimizden, evimizden, ailemizden, çocuklarımızdan, soframızdan uzaklaştırmanın tek yolu, ihlâsla yapılan zikirdir.

Zikir kötülüklere karşı en sağlam kaledir, insanı haramlardan kurtarır. Zikirle meşgul olan bir kalp ve dil, gıybet, yalan, laf taşıma, fitne yayma gibi haram ve boş işlere vakit bulamaz. Bir çeşit ibadet, hizmet ve zikir ile meşgul olmayan kimsenin boş işlerden korunması mümkün değildir. Kalbe gelen günah arzularını zikirle söndürme ve hayra yönlendirme imkanı vardır. Zikir ile desteklenen kalp, iyiyi kötüyü fark eder.

Zikir bütün zamanlarda ve mekânlarda yapılabilir. Zikrin dışındaki her ibadetin belirlenmiş bir zamanı ve şekli varken, zikir için herhangi bir zaman ve mekân sınırlaması yoktur. Bazı yer ve zamanlarda dil ile zikir yapılamaz ise de, kalple zikre hiçbir mani yoktur.

Zikir kalbin kapılarını açar. Allahu Tealâ'yı çokça zikreden kul, zikrin nuru ile kendisini tanır; kalbini, ruhunu ve diğer manevi cevherlerini keşfeder. Onları çalıştırır, geliştirir ve kullanır. Onlarla yepyeni ilimler elde eder, kalp gözü açılır, dünyanın ve ahiretin gerçek yönünü görür. Allahu Tealâ'nın kainattaki tecellilerini ve sanatını seyreder. Böylece Yüce Allah'a imanı ve muhabbeti artar. Ona hayran olur, sevgi ve tazimle teslim olur.

ZİKREDENİ ALLAH DA ANAR

Zikir insana rahmet kapılarını açar. Kul Yüce Rabbi’ni zikrettiği sürece O'nun nazarı ve rahmeti altında bulunur. Allahu Tealâ kendisini genişlik anında çokça zikreden kullarını dar ve zor anında yalnız bırakmaz, dua ve isteğini boş çevirmez. Onu özel olarak destekler.
Zikir kula semanın kapılarını açar. Zikir meclislerine ilâhî rahmet, nur ve feyiz iner. Melekler zikredenlerin meclisine gelir, onların affı için Allah'a yalvarır. Zikreden kimseyi, Allahu Tealâ kendi katındaki melekler arasında zikreder, melekler onu tanır ve kendisiyle dost olurlar. Böylece kulun göklerde ismi anılır, cismi tanınır, hatırı sayılır.

Zikir insana cennet kapılarını açar. Allah’ı çokça zikreden mümin erkek ve kadınlara Yüce Rabbimiz mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır (Ahzap/35). Bu mükafat cennet ve Cemalullah’tır.
Zikir mahşer günü zafer biletidir. Dünyada çok zikredenler ahirette çok gülerler. Allahu Tealâ mahşerde zikir ehlini özel himayesine alır, rahmet gölgesinde gölgelendirir. Rasulullah A.S. Efendimiz’in müjdelediği gibi, Allahu Tealâ'yı çokça zikreden erkek ve kadınların hesabı kolay olur. (Müslim, Tirmizî, Ahmed)

Zikir insanı en büyük felaket olan cehennem ateşinden korur. Rasulullah A.S. Efendimiz, insanı ateşten kurtaracak en güzel amelin zikir olduğunu beyan etmiştir (Tirmizî, Ibnu Mace). Allahu Tealâ, müminleri kalplerine yerleşen Kelime-i Tevhid ve zikir üzere dünyada ve ahirette sabit tutacağını müjdelemiştir (İbrahim/27). Kulun Yüce Rabbi’ni zikretmesi öyle büyük bir sermayedir ki, ömründe bir kere olsun samimi olarak “lâ ilâhe illallah” diyen kimse, bu zikrin bereketiyle ebedi ateşte kalmayıp cennete girecektir.

Zikre ait bu müjdeler herkes içindir. Erkek-kadın, genç-ihtiyar, fakir-zengin herkes bu nimetlere davet edilmiştir. Kul kalbi ve dili ile ne kadar zikir çeker ve buna devam ederse, o derece ilâhî ikram ve müjdelere ulaşır.
Allah dostları iman ve namazdan sonra en fazla zikrin üzerinde durmuşlardır. Çünkü onlar zikirle elde edilecek nimetleri bizzat tatmışlar, onun kalbin manevi hastalıklarına kesin ilaç olduğunu görmüşler ve zikri herkese tavsiye etmişlerdir.

Kısaca, Allahu Tealâ'yı zikir kalbin hayatıdır, tadıdır, ilacıdır, gıdasıdır. Zikirsiz kalp zayıflar, hastalanır, kararır, katılaşır ve sonunda ölür. Bu halden Allah'a sığınırız.

Dr. Dilaver Selvi
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Şubat 2008, 00:37   Mesaj No:9
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Zikir


[B]Kur’an ve Sünnete Göre Zikir / Süleyman RAMAZANOĞLU


Zikrin Tarifi:


Şanı yüce olan Allah’ı zikretmenin hakikatı onu tesbih etmek, ona hamdetmek, onun şanını yücelten kelimeleri telaffuz etmek, Kur’an okumak, Nebisi Muhammed (s.a.v)’e salât ve selamda bulunmak, gerek din gerek dünya ve gerekse âhiretle ilgili bütün ihtiyaçlarını ondan istemek, Nebimiz Muhammed (s.a.v)’in, Allah’a sığındığı her şeyden ona sığınmaktır.



Zikir Organları:

Allah’u taalayı zikretmek dil ile olur ve Allah’ın adını telaffuz eden kişi bundan dolayı ecir alır. Ayrıca kalb ile olur, akılla olur, organlarla olur.

Dil ile zikrederken manasını düşünmek şart değildir. Şart olan o zikirle Allah’tan başkasını kasdetmemektir. Ancak manasını akılda tutarak dil ile Allah’ı zikretmek, zikrin en mükemmelidir.

Zikrin en sevabı ise farz bir ibadetin içinde veya onun arkasından yapılanıdır.

Mükemmelikte en zirvesi ise;

Dille telaffuz ederek, akılla tefekkür ederek, kalb ile huşu, ihlas ve sadakat göstererek, Allah’ın farz kıldığı ve onu razi edecek salih amelin içinde, resûlüllahtan bize intikal eden kelime ve cümlelerle Allah’ı zikretmektir.

Allah’u taalayı dille zikretmek şart değildir. Resûlüllah (s.a.v)’den intikal eden kelimeleri telaffuz ederek zikredilebildiği gibi, bu kelimeleri telaffuz etmeden de zikredilebilir.

Allah’u taalanın bütün emir ve hükümlerini ikrar etmek ve bunlara kesinkes iman etmekle de olur, onu bilmek ve ona itaat etmekle olur.

Resûlüllah (s.a.v)’dan intikal eden kelimeleri telaffuz etmek zikir dır. Allah’ın yaratmasını ve onun kudretini tefekkür etmek zikirdir. Ilim öğrenmek zikirdir. Helalından rızık için koşuşturmak zikirdir.

Emr-i bilmaruf ve nehyi anil münker yapmak zikirdir. Allah yolunda cihad etmek zikirdir. Allah için oruç tutmak zikirdir. Helal kazancından sadaka vermek zikirdir. Allah’a itaat sayılacak her türlü işi yapmak zikirdir.(el-iktida fil-zikri ved dûa, 10-11)

Zikir;Başka hiçbir şeyden elde edilemeyen, seyr-i sülük ehlinin bütün gayretleriyle koşup elde etmek istediklri hertürlü MARIFET hallerini, kalbin uyanmasından TEVHID’e varıncaya kadar bütün makamları kazandıran bir ibadettir.

Bu zikir ağacının gövdesi nekadar iri, kökleri nekadar kalbin derinliklerine inerse meyvası ve faydası o nisbette büyük olur.

Binanın duvarı temel üzerine, çatısı da duvar üzerine kurulduğu gibi, bütün makamlar ve kaideler Allah’ü taalayı zikir üzerine kurulmuştur.

Zira insan, içinde bulunduğu gafletten uyanmazsa, yaratılışının hikmeti olan MARIFETULLAH’a götüren yolun mesafesini katedip maksada ulaşması mümkün olmaz.

Yaratılışın hikmeti Allah’ı bilmektir. Allah’u taâlâ: “ben cinleri ve insanları, ancak (beni bilsinler) bana ibadet etsinler diye yarattım.”buyuruyor. (Zarıyat Süresi.56)

İnsan ancak Allah’ı zikretmekle gafletten uyanır. Gaflet ise, kalbin ya uykusu veya ölümüdür. (Hakaik an-it-Tasavvuf:130-131)

“Bunlar, Allah’ın zikri ile kalbleri huzura kavuşarak iman edenlerdir. Iyi bilin ki, ancak Allah’ı anmakla kalbler yatışır ve huzur bulur.(Ra’d Süresi:28)

Tasavvuf ehlinin, Aziz ve celil olan Mevlalarını çok zikrederek onun emirlerine sımsıkı bağlanmaları, onların yaşantılarını meleklerin hayatına dönüştürdü, kalblerinden dünya zevkleri geçmez, sevdikleri Rablerinden onları meşgul etmez oldu. Rableriyle beraber olmaları onlara kendi nefislerini unutturdu. Ondan başka herşey yabancı oldular ve onu bulunca (ona vasıl olunca) vecde geldiler.

Allahı bilen ARIF kişi, Allahı zikretmeye devam eden, dünyanın rezilliklerinden kalbiyle birlikte yüz çeviren insandır. Insan bu mertebeye yükselince Allah’u taala onun bütün işlerini üstlenir. Bunda şaşılacak bir şey de yoktur. Kim sabrederse başarır, kim bir kapıyı devamlı çalarsa, o kapı ona birgün açılr.(Hakaik an-it- Tasavvuf 130-131)
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Şubat 2008, 00:38   Mesaj No:10
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Zikir


[B]ZİKİR KELİMESİNİN ANLAMI

Kur’an-i Kerîm ayetlerinde ve Hadis-i şeriflerde “Zikir” kelimesi birkaç manaya gelecek şekilde genel anlamda kullanılmıştır.

Bazen Kur’an-i Kerimin bizzat kendisi kasdedilmiştir.

“Zikri (Kur’an-i Kerimi ) kesinlikle biz indirdik;

Elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicir Süresi 9)

Bazen namaz kılmak kasdedilmiştir:

“Muhakkak ki ben kendim Allah’ım.

Benden başka ilâh yoktur. Öyle ise bana kullluk et: beni zikir için namaz kıl.”(Taha Süresi:14)

Bazen Cuma namazı kasdedilmiştir.

“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allahı zikretmeye koşun ve alış verişi bırakın, Eğer siz gerçeği anlayan kimseler iseniz elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.”(Cuma Süresi:9)

Bazen de ilim kasdedilmiştir.

“Biz, senden önce de, ancak kendilerine vahiy verdiğimiz erkekleri elçi olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız Zikir (bilgi) ehline sorunuz. (Enbiya Süresi:7)

Bu Ayeti Kerimelerden anlıyoruz ki, Kur’an okumak zikirdir, beş vakit namaz kılmak zikirdir, Cuma namazını kılmak zikirdir ve faydalı ilim öğrenmek de zikirdir.

Ancak kaynakların çoğunda, zikir kelimesinden murad edilen tesbih getirmektir,tehlil etmektir,(Lailâhe illellah demektir.)

Tekbir getirmektir. Peygamber (s.a.v)’e salât ve selam getirmek ve benzeri şeyleri yapmaktır.

Bunun Kur’an-i Kerimden örnekleri:

1-”Artık namaz tamamlanınca ayakta, otururken ve yanınız üzerine yatarken Allah’ı zikredin.”(Nisa Süresi 103)

2- “Ey iman edenler! (savaşmak için) herhanği bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebât edin (savaş meydanından kaçmayın) ve Allah’ı çok zikredin ki başarıya eresiniz.” (Enfal Süresi:45)

3- “Rabbinin adını zikreyle. Mutlak ihlas ile O’na yönel.” (Müzzemmil Süresi.8)



Hadislerden Örnekleri:

1- “Ebu Hureyre (r.a) Resûlüllah (s.a.v)’den nakletti, Resûlüllah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Aziz ve Celil olan Allah buyuruyorki:

Kulum beni zikredip, dudakları beni zikretmekle hareket ettiği zaman ben hep onunlayım.”(Ibn-i Mace,Ahmed b. Hambel)

2-Abdullah b. Busr’dan bir adam dediki “Ey Allah’ın Resûlü ! Allah’ın Şeriatının hükümleri bana göre çoğaldı, bana öyle bir şey haber verki ona sımsıkı sarılayım.

Resûlüllah /s.a.v) ona dediki:

“Dilin her zaman Allah’ı zikretmekle yeşersin.” (Tirmizi)

Zikir tek başına olur fakat toplu halde yapılması daha güzeldir. Ancak toplu yaparken, namaz kılanlar şaşırtmak, kelimeleri bozarak telaffuz etmek, boş ve lakırdı türünden ve kısır çekişme gibi dinen çirkin olan şeyler karışıyorsa o zaman tek başına olması daha iyi olur.



ZİKRİN FAYDALARI:

1-Zikir karanlıklardan aydınlığa çıkarır.

“Ey iman edenler!Allah’ı (dilinizle ve kalbinizle türlü tesbihler yaparak) çok zikredin.”(Ahzab Süresi:41)

“O’nu sabah ve akşam tesbih edin, yüçeltin.” (Ahzab Süresi:42)

“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için sizin üzerinize melekleri ile rahmet eden o’dur. O, Mü’minlere çok merhametlidir.”(Ahzab Süresi:43)

2-Allah’u taalayı zikredeni o, yüksek makamda bulunan topluluklara zikreder.

“O halde siz, bana itaat ve ibadet ederek beni zikredin ki, ben de sizi mağfiretimle anayım. Nimetlerime şükredin de nankörlük yaparak küfre varmayın (beni ve nimetlerimi inkar etmeyin).” (Bakara Süresi:152)

Ben kulumun, bana olan zannının nezdindeyim. Kulum beni zikrettiğinde ben onunlayım.Eğer o beni yalnız başına zikrederse ben de onu kendim onarım. Eğer beni bir topluluk içinde zikredese ben onu daha hayırlı bir toplulukta onarım. (Buhâri, Müslim, Tirmizi, Ebu Hureyreden o da resûlüllah(s.a.v)’den

3-Zikir, zikreden erkek ve kadınlar için Allah’tan bağışlanma vesilesidir.

“Gerçekten Allah’ın emrine boyun eğen bütün erkek ve kadınlar, (gereği üzere Allah’ı ve Peygamberini tasdik eden) mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, ibadete devam eden erkekler ve kadınlar,(işlerinde ve sözlerinde) sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok zikreden kadınlar, Allah bunlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab Süresi:35)

4-Zikir amellerin en hayırlısı ve en temizidir.

“Sahibiniz olan Allah’ın nezdinde, amellerinizin en hayırlı ve en temizini, derecelerinizi en yükseklere çıkaracak olanını, altın ve gümüş sadaka vermekten daha hayırlı olanını, düşmanlarınızla karşılaşıp siz onların boynunu onlar da sizin boynunuzu vuracak şekilde savaşmanızdan da daha hayırlısını haber vereyimmi? Dedilerki evet haber ver ey Allah’ın Resûlü!

Resûlüllah (s.a.v):Allah’ı zikretmektir. Buyurdu.” (Tırmizi, ibn-i Mace, Hâkim, Zehebî)

5-Zikir hayatın şerefi, yaşamın kıymetidir.

“Allah’ı zikredenlerle zikretmeyenin misâli, yaşayanla ölünün misalidir.”

Bu hadisi Buhari, Ebu Musel-Eş’ari’den rivayet etmiştir.

İmam müslüm ise: “içinde Allah zikredilen ev ile içinde Allah Zikredilmiyen evin misâli, diri ile ölü misâlidir.” Şeklinde nakletmiştir.

Allah’u taala dillerimizden, kalblerimizden ve evlerimizden zikrini eksik etmesin.<!-- / message -->
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Zikir/Ali Parlak Ali Parlak Makale ve Köşe Yazıları 1 06 Nisan 2019 13:06
Kuran ve Sünnette Zikir Esadullah Allah(c.c) 1 20 Şubat 2016 10:05
Zikir Huseyin38 Tasavvuf-Tarikat 5 05 Şubat 2016 18:41
Zikir Tuba_ İslami Kavramlar 0 05 Nisan 2014 00:43
Değişik bir zikir... H.A.Y.A.T. Videolar/Slaytlar 2 01 Ağustos 2013 23:11

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.