Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.KADIN AİLE ÇOCUK.::. > Kadın-Aile-Çocuk > Tesettür Konuları

Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi:  17 Ekim 2012 (21:09), Konuya Son Cevap : 17 Ekim 2012 (21:09). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 17 Ekim 2012, 21:09   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Tesettür

Tesettür



Yazar: Mehmet Alagaş
Kitap: Kadının Onuru (Bu Kitapdan Alıntı)

Tesettür

İslam'ın, müslüman kadınlar için öncelikli emirlerin'den olan tesettür, şeytan ve dostlarını en çok rahatsız eden meselelerden birisidir. Rahatsızlık duydukları husus, mümine bir kadının örtünmesinden ziyade bu eylemin di*ğer kadınlar arasında da yaygınlaşması ve diğer kadınların da, gerçek kadınlık değerlerini farkederek örtünmeye mey*letmeleridir. Tabi ki bu duruma pek tahammülleri yoktur.
Çünkü serbestlik adına, kadını çıplak bir şekilde gör*mek istemektedirler.
Çünkü ekonomi adına, kadının çıplaklığını kullanmak istemektedirler.
Çünkü cömertlik adına, kadının vücudundan fayda*lanmak istemektedirler.
Nitekim mü'min bir kadın için problem olmayan bu tesettür eylemi, şeytani zihniyete sahip böylesi kimseler için başlı başına bir problem olmaktadır. Çırılçıplak gezen*lerden rahatsız olmayan ve onların bu halini nefsani bir tebessümle karşılayan bu zihniyet, örtülü bir kadın gördükle*ri zaman sinirli bir telaşla konuşmaya başlamaktadırlar.
“Kızım niye öcü gibi kapanıyorsunuz?”
“Bu yaşta niye örtünüyorsunuz. Gençliğinize yazık değil mi?”
Örtünmeyi, gençliğe yazık etmek olarak algılayan bu zihniyete göre, gençliği yazık etmemek için ne yapılacağı bellidir!. Nitekim bu anlayışa göre, soyunup dökünen, er*keklerin malı ve maskarası olan Birigitte Bardot, gençliği*ne yazık etmeyen mümtaz kadınlardan birisidir!.
Oysa vücudunu yani etini teşhir ve takdim ederek belli bir servet biriktiren ve bu servetini köpeklere vakfe*den Birigitte Bardot, gençliğine, kimlik ve kişiliğine yazık etmemiş midir?
Etini satarak kazandığı parayı köpeklere vererek, gerçek düzlemde etini, kimliğini, namus ve onurunu sokak köpeklerine vakfetmemiş midir?
İnsana ve insanlığa değer veren İslam, kadınlara da gerçek düzlemde değer vermekte ve kadınların bu değere sahip çıkabilmeleri için mutlaka ve mutlaka örtünmeleri gerektiğini beyan etmektedir.
“Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadın*larına dış elbiselerinden (cilbablanndan) üstlerine giymelerini söyle; onların (iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyen*dir.” [25]
Tesettür hadisesini hangi boyuttan değerlendirirsek değerlendirelim, güzel ve hikmetli gerçeklerle karşılaşma*mız mümkündür. Oldukça güncel olan “Kadınların neden örtünmesi gerekir?” sorusu, birçok boyuttan cevaplandınlabilecek bir sorudur. Biz bu nedenlerden sadece üç tanesine genel olarak değinebiliriz.

1- Fuhşiyatı Önlemek İçin

Bu başlığı gören bazı kimseler “Açık giyinen herkes ahlaksız mı? Açık giyinen herkes fuhuş mu yapıyor?” diyeceklerdir.
Elbetteki hayır!.
Moda denilen iğrenç büyünün etkisi altında kalarak açık giyinmelerine rağmen, kendi anlayışlarına göre olduk*ça namuslu, kendi anlayışlanna göre oldukça iffetli kadın*lar bulunmaktadır. Ancak şu hususun dikkate alınması gerekir ki, açık veya kapalı giyinmek, kişinin sadece kendi*sini veya kendi iç dünyasını ilgilendiren bir mesele değildir. Bu meselenin topluma dönük, topluma açık bir yönü bu*lunmaktadır. Dolayısıyla açık veya kapalı giyinmeyi, kadı*nın sadece kendisine, kendi anlayış ve yaklaşımına göre değil, bu kadınla karşı karşıya gelen, bu kadını gören top*luma göre de değerlendirmemiz gerekecektir.
Kadınla karşı karşıya gelen kesimi dikkate aldığımız zaman, ister istemez meselenin vehçesi değişecek ve kadının kendi dünyasına ve kendi bakışına göre pek mahsurlu gözükmeyen bu fiil, meselenin toplumsal boyutunda derin bir vehamet kazanacaktır. Çünkü içinde yaşadığımız top*lumda, erkeklerin ve erkeksi yaklaşımların bu meseleye na*sıl baktıktan ve açık giyinen bir kadın gördükleri zaman, bu kadınla ilgili olarak neler düşündükleri genel olarak bili*nen şeylerdir.
Bir kadın için açık veya kapalı giyinmek, kadın açısından önemli olmasa da, bu kadını gören erkekler açısından oldukça önemlidir.
“Efendim, bu benim için hiç önemli değildir. Ben herhangi bir kadının bacağını veya göğsünü gördüğüm zaman aklıma hiçbir cinsi tema gelmiyor” diyenler, ya doğru söyleyen birer hadım veya yalan söyleyen birer erkektirler. Çünkü herhangi bir erkek tarafından, bir kadının bacağı veya göğsü veya başka bir yerleri görüldüğü zaman bazı cinsi temaların akla gelmesi ve cinsi olarak kadının arzu*lanması, ahlaki değil fıtri bir olaydır!.. Fıtraten sağlıklı her erkek, cinsi görüntüsünü ön plana çıkaran veya cinsi özel*liklerini teşhir eden kadınlara karşı nötr değildir. Mesele*nin ahlaki etkinliği, bu fıtri isteği yoketme noktasında de*ğil, disipline alma veya engelleme noktasında kendisini gösterir. Mesela müslüman olduktan sonra birçok açık ka*dını görmelerine ve bazı cinsel görüntülerle ister istemez karşılaşmalarına rağmen zina yapmayan miiyonlarca erkek müslüman vardır. Zina yapmak bir yana, bu kadınlarla ra*hat sosyal ilişkilere bile girmeyen bu müslümanlara baka*rak “Bunlar kadınlardan etkilenmiyorlar, kadınlara karşı ol*dukça soğuklar..” diyemezsiniz. Çünkü müslüman olan bu erkekler ile, diğer erkekler arasında, fıtri bir farklılık yok*tur. Cinsel görüntülerle karşılaşan diğer erkekler nasıl etki*leniyorlarsa, müslüman erkekler de bir erkek olarak etki*lenmektedirler. Müslümanların zina yapmamalannın nedeni kadınlardan etkilenmemeleri değil, Allah korkusuy*la kendilerini bundan engellemeleridir.
Meseleyi diğer erkeklere göre değerlendirdiğimiz za*man, hiç şüphesiz ki karşılaştıkları birçok kadından etkilenmelerine rağmen, birçok kadınla cinsi ilişki arayışına girmeyen erkekler de bulunmaktadır. Bunun ahlaki veya sosyal nedenlerini ise şöyle sıralayabiliriz.
1- Kendi sosyal konumunu, saygınlığını ve itibarını düşünerek, girebileceği ilişkinin getireceği sonuçlardan çekinmek.
2- Karşılaştığı kadının, böyle bir riske değmeyeceğini düşünmek.
3- Olayın maddi faturasını, yüksek görmek.
4- İlişki arayışına girse bile, bu arayışta hiçbir şansı*nın bulunmadığını kabul etmek.
5- Kadının hastalıklı olabileceğinden çekinmek.
Bu maddeleri çok daha fazlalaştırmamız mümkün de*ğildir. Birkaç madde daha ilave edilse de, nedenler genel olarak bunlardır. Bazı erkeklerde bu maddelerden birkaç tanesi, birçok erkekte ise sadece bir tanesi bulunabilmekte*dir.
Ancak hiçbir şüpheniz olmasın ki, bir erkekte bu nedenlerin hepsi olsa da, bu nedenle*rin etkisi veya erkeği cinsi ilişki arayışından engelleyen keyfiyeti, karşılaşılan kadına göre değişmekte ve bütün bu nedenleri dikkate alan erkek, dayanamayacağı bir kadınla karşılaştığında bu nedenler delinebilmektedir. Daha açık bir ifadeyle, İlahi olmayan belli prensiplere sahip olsalar dahi, her erkeği baştan çıkarabilecek bir kadın, her kadını baştan çıkarabilecek bir erkek bulunmaktadır.
Meseleyi müslümanlara göre değerlendirdiğimiz za*man, karşılaştıkları kadınla cinsi ilişki arayışına girmeyen müslümanlarda, yukarıda maddeler halinde saydığımız ne*denlerin fevkinde bir neden vardır.
Bu görkemli neden Allah korkusudur!.
Müslümanların sahip olduklan ve yaşadıkları bu ne*den, yukarıda saydığımız nedenler ile mukayese edileme*yecek muhteşem bir neden olmasına rağmen, evet, böylesine görkemli bir neden olmasına rağmen, yine de bazı olaylarda gözardı edilebilecek veya delinebilecek bir nedendir!.
“Hiç olur mu? Müslüman bir erkek hiç zina yapar mı?” demeyin!. Bütün müslüman erkekler, Allah korkusu ile zinaya yaklaşmaz, zinaya yaklaşamayabilirler. Zinaya yaklaşmama eylemine, Allah korkusu ile hepsi güç yetirebilirler.
Ancak zinaya yaklaşmışlarsa, bu meselede haddi aşarak iki üç adım ileriye girmiş*lerse, son noktadan geriye dönmeleri, fıtri ve nefsani arzu*larını gemleyebilmeleri çok zor bir hadisedir. Nitekim er*keğiyle kadınıyla insanı yaratan ve insanın cinsi arzularını ve bu arzulardaki zafiyetini hakkıyle bilen şanı yüce Rabbimiz, müslümanlara “Zina yapmamalarını” değil, “Zinaya yaklaşmamalarını” emretmektedir.
“Zinaya yaklaşmayın, şüphe yok, o 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur.” [26]
Zina yapmamanın tek mümkün yolu, ayet-i kerimede de beyan edildiği gibi zinaya yaklaşmamaktır. Çünkü Allah korkusuyla zina yapmamaya değil, zinaya yaklaşmamaya güç yetirebiliriz. Herhangi bir müslümandaki Allah korku*su, o müslümanı zinaya yaklaşmaktan ahkoyamıyorsa, zina ile burun buruna geldikten sonra hiç ahkoyamayacaktır.
Müslüman kadının tesettür meselesinde, erkeklerin bu fıtri durumlanna açıklık getirmemiz, tabi ki meseleyi kendi mecrasından çıkarmamız değildir. Çünkü kadının te*settür meselesi, erkeklerle ilgili bir meseledir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, kadının örtünüp örtünmemesi, sadece kadını ilgilendiren bir mesele değildir. Meselenin önemle dikkate alınması gereken toplumsal bir boyutu vardır. Ni*tekim İslam'daki tesettür emri de, meselenin bu toplumsal boyutu dikkate alınarak beyan edilen bir emirdir.
Herhangi bir kadın, erkekleri tahrik edecek bir açık*lıkta giyindikten sonra “Efendim, ben böyle giyiniyorum, bu kimseyi ilgilendirmez” diyebilir. Ancak onların böyle de*mesi, onların bu haliyle kimsenin ilgilenmeyeceği manası*na gelmez. Onlann bu halini görenler, hiç şüpheleri olma*sın ki onların bu haliyle yakından ilgileneceklerdir.
Bazıları ıslık çalarak laf atacaklar, bazıları elleriyle sarkıntılık yapacaklar, bazılan cinsel ilişki arayışıyla tekliflerde bulunacaklar, bazıları ise zorla tecavüz edeceklerdir!..
Hiç olur mu demeyin, oluyor bütün bunlar!. Yaşadı*ğımız toplumda bu şekilde taciz edilen kadınlar, hiç şüphe*siz ki hepsi ahlaksız olan kadınlar değildir. Tecavüze uğra*dıktan sonra utanç dolu gözyaşıyla ifade veren kadınlar, ahlaki değerlerini henüz yitirmeyen kadınlardır. Fakat buna rağmen böylesi olaylara kanşabilmekte, yakın veya uzak çevresinden cinsi tacizlerle karşılaşabiimektedirler.
Peki, bu olaylarda sadece karşı taraf, sadece erkekler mi suçludur?
Bu suçun temel nedeni, fıtraten kadını arzulayan er*keğin gördükleriyle tahrik olması değil mi?
Bu olayda görüntüsüyle erkeği tahrik eden, hal ve hareketleriyle umudlandıran kadınların suçu yok mu?
İşte gözümüzün ve gönlümüzün nuru olan İslam bu meseleye iki yönlü yaklaşarak, hem erkeklere ve hem de kadınlara önemli uyanlarda bulunmaktadır. Zinaya yak*laşmayın buyruğuyla hem kadınlan ve hem de erkekleri bu çirkin eylemden sakınmaya davet ederken, tesettür buyruğuyla da kadınlan mahrem yerlerini kapatacak kutsal bir örtüye, erkeklerin kendilerine şehvetle değil saygıyla bakacakları onurlu bir kimliğe davet etmektedir.
Herhangi bir toplumda fuhşiyatın önlenmesi, insanla*rı fuhşiyata götüren nedenlerin ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Fuhşiyatın kalkış noktasında ise tahrik vakıa*sı bulunmaktadır.
Bu tahrik vakıası, tahrik eden ve tahrik edilen taraflardan veya daha açık bir ifadeyle cinsi cazibesini açığa çıkaran kadınlardan ve bunlardan etkilenerek tahrik olan erkeklerden oluşmak*tadır. Tahrik vakıasının erkekler boyutundan çözümü, cinsi cazibesini açığa çıkaran kadınlara ya hiç bakmamalan, ya da hayalarım burdurarak erkekliklerini öldürmeleridir!.
Tabi ki ne istenen ve ne de yapılabilecek bir şeydir bu!.
Dolayısıyla tahrik vakıasının önüne edilebilmesi, tah*rik edici unsurun disipline edilmesiyle mümkündür. İşte bu noktada kadınların erkekleri tahrik edebilecek görüntüler*den sakınmaları ve çağdaş modanın teşhircilik akımından kendilerin kurtarmaları gerekmektedir.
Nitekim sağlıklı düşünen her onurlu kadın, meseleyi cahili toplumlardaki moda anlayışına göre değil, kendisine yani kendisinin asil kimliğine göre değerlendirdiği zaman aynı sonuca varabilecektir. Düşünmesini bilen ve onuruna düşkün her kadın, hakikat aynasının karşısına geçecek ve soracaktır kendi kendine.
“Tanımadığım kimselere, yabancı erkeklere bacakla*rımı veya göğüslerimi neden gösterecek, daracık elbiseler*le vücudumu neden teşhir edeceğim ki?”
“Orama, burama şehvetle bakılmasını istemediğime göre, oramı buramı neden açacağım ki?”
“Cinsi bir tacizle karşılaşmak istemediğime göre, cin*si bir tahrikte neden bulunacağım ki?”
“Ayrıca ben Allah'a inanıyorum. Allah'a inandığıma göre Allah'ın bu tertemiz emrine neden isyan edecek, ne*den karşı çıkacağım ki?”
İşte sorulması gereken bütün bu sorulara verilecek gerçekçi cevaplar, kadını tesettüre ve onurlu bir kimliğe götürecek cevaplardır. Bu cevaplar istikametinde kutlu bir örtüye girmek, onurlu bir kimliğe bürünmek, gayet doğal, gayet tabi bir davranış olacaktır bu kadınlar için.
Nitekim müslüman bîr kadın için örtünmek, erkekleri ilgilendirmeyen özel bir mektubun zarfa ko*nulması veya satılmayacak bir malın vitrinde teşhir edilmemesi gibi gayet tabi ve doğal bir olaydır.

2- Nesli Ve Aile Kurumunu Korumak İçin

Zinaya yaklaşmak ve zina yapmak, kendi başına de*ğerlendirebileceğimiz veya kendi çerçevesinde kalan bir eylem değildir. Çünkü zina eylemi, topluma yansıyan, nesli ve aile kurumunu derinden etkileyen bir eylemdir. Zinaya hoşgörüyle yaklaşılan Batı toplumlarında her yıl milyonlar*ca gayrimeşru çocuğun doğması, hiç şüphesiz ki ferdi de*ğil, toplumsal bir olaydır. Bu olayın bir toplum için müsbet olmadığını ise Batı toplumları bizzat kendileri ifade etmek*tedir. Böylesi toplumlarda ne olduklan belirsiz nesiller ye*tişmekte, aile ortamından uzak kalan gayrimeşru çocuklar çok vahim kişilik problemleriyle karşı karşıya gelmekte ve aile kurumlan derinden sarsılmaktadır.
Gerçi zina nedeniyle yıkılan yuvalara, sönen ocaklara yaşadığımız coğrafyada da sık sık rastlamamız mümkündür. Halkı müslüman olduğu iddia edilen bu ülkede, hergün yüzlerce aile kurumu zina nedeniyle yıkılmaktadır. Zina olaylarının resmi kayıtlara geçen veya basına yansı*yan yönü ise devede kulak değil, belki de devede bir kıl mesabesindedir.
Gazetelerde bir tanesini okuyup, yaşadığımız bölgede yüzlercesini gördüğümüz bu gibi olaylar, günümüzdeki birçok aile kurumunun geldiği çöküş noktasını göstermektedir. Tabi ki bir insan olarak dikkatle gözlemlenmesi ve sorgulanması gereken bir olaydır bu!. Sorgulama dediğimiz zaman, sakın ola ki günümüzdeki mahkemeleri ve bu mahkemelerdeki sorguyu anlamayınız. Çünkü onların mesele*ye nasıl baktıklan ve nasıl sorguladıktan bellidir. Mesela aşağıdaki vakıa, mahkemelere yüzlerce kez gelen vakıalar*dan sadece bir tanesi olup, diğer vakıalarla birlikte aynı sorgulama ile, aynı yargıya bağlanacak olan bir vakıadır.
Kansma tecavüz edilen adam, mahkemede hakime olayı şöyle anlatmaktadır.,
Efendim bu adam benim iş arkadaşımdı. Ben bu adama evimi açtım, evimde yemek yedirdim, evimde yatır*dım. Fakat bu namussuz, evde olmadığım bir zaman eve gelerek, kanma tecavüz etmiş.
Mahkemenin öbür tarafındaki namussuz ise sanık sandalyesinde oturmakta ve kendisine yöneltilen suçlama*ları dinlerken olayları baştan sona tekrar düşünmektedir. Arkadaşı kendisi hakkında doğru söylemektedir. Evini gerçekten kendisine açmıştı. Bazı akşamlar kendi karısıyla birlikte arkadaşının evine gider, gayet samimi olarak karşı*lanırdı. Arkadaşının kansıyla tokalaştığı, onun sımsıcak eli*ni sıktığı ilk gün, heyecanlanmış ve bu kadından etkilendi*ğini hissetmişti. Nitekim daha sonraki akşamlar, arkadaşından ziyade kadın için gitmişti o eve. Arkadaşıyla konuşurken dahi kadını izliyor, kadının hareketleri, konuş*ması, gülmesi, yürüyüşü, oturuşu, bacak bacak üstüne at*ması kendisini hayli etkiliyordu. Bazen arkadaşının da onun kansı hakkında böyle şeyler düşünüp düşünmediğini merak ediyordu. “Yok canım sende” diyordu kendi kendi*ne. Arkadaşı onun karısı hakkında böyle şeyler düşünmez, onun kansına böyle bir gözle bakmazdı. Fakat kendisi etki*lenmişti işte arkadaşının karısından. Bu etkilenmeden kay*naklansa gerek, yalnız basınayken dahi kadınla ilgili bazı fantaziler kuruyordu. Nitekim kurduğu bir fantazide arka*daşı evde yokken eve gidiyor ve olaylar arzuladığı biçimde gelişiyordu. İşte o gün, bu fantaziyi denemek için bir ema*neti bırakma vesilesiyle arkadaşının evine erken gitmişti. Kadın kapıyı açmış ve kendisini içeri buyur etmişti. Kadın*la on-onbeş dakikane konuştuğunu pek hatırlamıyordu. Çünkü konuştuğu mevzu ne olursa olsun, iç dünyasındaki tüm düşünceler tek bir hedefe kilitlenmişti. Ve olan olmuş*tu işte!. Gerçi arkadaşı eve biraz erken gelmeseydi, belki de hiç açığa çıkmayacaktı bu hadise..
Tabi ki bütün bunlan anlatmadı hakime, ayıptı anla*tamazdı!. “Ya hakim bey! Ben bir erkeğim ve şöyle şöyle durumlarla karşılaşarak etkilendim. Durduramadım, engelleyemedim kendimi!.” diyemezdi. Zaten hakim beyde me*selenin bu yönünü dikkate alarak arkadaşına dönüp “Ulan deyus! Bu adamı tahrik eden, bu işe teşvik eden sizsiniz!. Adamın önüne yağı, irmiği, şekeri koyan sizsiniz. Helvayı pişirdi diye niye kızıyorsunuz!.” demiyordu. Demek ki me*selenin bu yönü hiç önemli değildi. Suçlu sadece ve sade*ce kendisiydi!.
Nitekim hakim de kendisini suçlu bulmuştu. Şimdi yapılacak iş şikayetin geri alınması ve zaten hafif olacak cezanın biraz daha hafifletilmesi için, avukat aracılığı ile arkadaşıyla tazminat pazarlığına girmekti. Nasıl olsa arka*daşı “Ulan ben pezevenk miyim?” demiyecek olan çağdaş bir insandı. Hem olaydan sonra arkadaşı yakasına yapışa*rak “Ulan bunu neden yaptın” dememişti. Herhalde bir erkek olarak anlamıştı, anlayabilmişti neden yaptığını!.
Ayrıca yapmış olduğu şey, cinsi bir sapıklık değildi ki! Zaten bir psikologa giderek başından geçenleri anlatsa, psikolog anlattığı birçok şeyi normal karşılayacaktı. Psiko*logun koltuğuna uzanıp “Doktor bey! Bir akşam arkada*şımla birlikte oturmuş, hem konuşuyor ve hem de televiz*yon seyrediyorduk. Arkadaşımın hanımı ayağında dar bir pantolon ve üstü açık bir bluz ile bize servis yaptıktan son*ra o da televizyon seyretmeye başladı. Televizyonda ol*dukça açık bir yatak sahnesi vardı. Bir an kadına baktım, o da bana bakmıştı. İşte o an kadınla ikimizi aynı yatak sahnesinde düşündüm. Aklımdan hep buna benzer şeyler geldi geçti. Söyleyin doktor bey, bütün bunlar sapıklık mı? Yoksa kadınla birbirimize baktığımız o an, dağdaki keçile*ri, ovadaki inekleri mi düşünmem lazımdı? Falancanın dü*ğününde arkadaşımın karısıyla dansederken, kollarımın arasındakini annem olarak mı, yoksa bir yastık, bir valiz olarak mı görmem lazımdı?” dediği zaman, doktor ne di*yecekti ki!. Cinsi özelliklerini yitirmemiş sıhhatli bir erke*ğin aklına gelebilecek şeyler değil miydi bütün bunlar? Ni*tekim buna benzer şeyleri doktora anlattığı zaman, doktor onun cinsi bir sapık değil, normal bir erkek olduğunu anlıyacaktı ve belkide “Düşündüğün ve hissettiğin şeyler fıtri olarak normal olmasına rağmen bütün bunları gizlemeliydin, yapmamalıydın, frenlemeliydin kendini..” diyecekti. Tabi ki bunlan bir doktor olarak, doktor hasta ilişkisinde söyleyecekti. Oysa aynı doktora bütün bunlan bir arkadaş olarak anlatsa ve “Kocasına yakalanmadan işi bitirdim” dese, doktor kendisine nefsani bir gıpta ile bakacak ve “Sen gerçekten bitirim bir adamsın” diyecekti!.
İşte anlatmaktan dahi iğrendiğimiz fakat anlatmak zorunda kaldığımız bu gibi olaylar, yaşadığımız toplumda ne yazık ki sık sık karşılaşılan olaylardır. Bu olayların nedeni cinsi sapıklık ise, bu cinsi sapıklığın önlenmesi gerekmektedir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu olaylann nedeni cinsi sapıklık değil, normal cinsi isteklerdir. Bu eği*limin cinsi sapıklık olduğunu ileri sürenlerin, kendilerinin de cinsi'sapık olduklarını kabul etmeleri gerekir. Çünkü olayı kendi nefislerinde değerlendirdikleri zaman, benzer eğilimlerin doğal olarak kendilerinde de bulunduğunu göre*ceklerdir. Nitekim bu konuyla ilgili olarak evli olan bütün erkeklere açıkça şunu söylemek istiyoruz.
Size güzel gelen bir kadının, bacaklarına veya göğüs*lerine hangi duygularla bakıyorsanız, hiç şüpheniz olmasın ki karınızı güzel kabul eden bir erkek de, karınızın bacakla*rına ve göğüslerine aynı duygularla bakacaktır!.
Bu apaçık ifademiz, namusuna düşkün bütün erkeklerin, öfkeyle sarsılmlarına ve kendilerine gelmelerine neden olabilecek bir ifadedir!. Zaten bu ifade ile muhatap aldığımız kimseler de, bu ifadeyi nefsi bir tebessümle karşılayacak olan deyyuslar değil, aile kurumuna ve ailesinin onuruna değer veren şah*siyetli erkeklerdir.
Herhangi bir aileyi yıkıma götürebilecek olan zina olayından sakınmak demek, bu gibi olaylara neden olan davranışlardan da sakınmak demektir. Kadının kendisini böylesi durumlardan koruyamadığı aile kurumlan, ne yazık ki korumasını yitirmiş aile kurumlandır. Çünkü aile kuru*munun korunması, öncelikle ve özellikle kadının korunma*sıdır. Bu konuyla ilgili İslami öğretiler, hiç şüphesiz ki aile kurumunu tertemiz bir düzlemde koruyan ve kutsayan öğ*retilerdir.
İşte bu öğretilerden sadece bir tanesi ve en önemlisi olan tesettür buyruğu ise, kadını böylesi durumlardan korumakla, aynı zamanda nesli ve aile kurumunu da korumaktadır. Nitekim yukarıda zikrettiğimiz iğrenç olayların İslam'a teslim olan ailelerde meydana gelmemesi bir tesa*düf değil, bu tertemiz öğretinin, temiz sonuçlarından birisidir. Tesettürün nasıl ve ne kadar olacağı ise, hiç şüphe*siz ki İlahi ölçülere göre belirlenen bir gerçektir. Tesettü*rün şekli konusunda belli bir muhayyerlik olsa da, sınırlan konusunda herhangi bir muhayyerlik yoktur, Toplumdaki modaya veya toplumsal anlayışa göre iki-üç parmak uzun giyinmek, tesettürün gereğini yapmış olmak değildir. Dola-yısıyle sahillerdeki üstsüzleri dikkate alarak giydikleri mayo ile kendilerini muhafazekar zannedenler nasıl bir yanılgı içindeyseler; mini etek giyenlere bakarak, dizaltı etek ve yarım eşarp ile kendilerini tesettürlü zannedenler de ben*zer bir yanılgı içindedirler. Tesettürün sınırlan, toplumsal anlayışa göre değil, İlahi ölçülere göre belirlenen bir sınır*dır. Nitekim her türlü ahlaksızlıktan Allah'a sığınan ve Al*lah'ın yardımına mazhar olan kadınlar, bu İlahi ölçüleri dikkate alan kadınlardır.

3- Kadına Gerçek Bîr Kimlik Ve Kişilik Kazandırmak İçin

Kimlik ve kişilik kazanma meselesi de, genel olarak toplumdan ayn düşünülebilecek bir mesele değildir. Herhangi bir toplumun ferdi olarak yetişen ve yaşayan insan*lar, kimlik ve kişiliklerini genel olarak üç türlü oluştururlar. Bunlardan birincisi, kimlik ve kişiliklerini yaşadıklan topluma göre oluştu*ranlardır. Bir insanın kimlik ve kişiliğini oluşturabilmesi için, bu insanın mutlaka ve mutlaka bir değer ölçüsüne ih*tiyacı vardır. İşte bu değer ölçüsünü yaşadıklan toplumdan alan, toplumun değerli gördüğü şeyi değerli, değersiz gördüğü şeyi değersiz kabul eden kimseler, bilerek veya bil*meyerek kimlik ve kişiliklerini topluma göre şekillendiren kimselerdir.
Yaşadıklan toplumda çapkınlık beğeniliyorsa bunlar birer çapkın, kavgacılık beğeniliyorsa, birer kavgacı, sahtekarlık beğeniliyorsa, birer sahtekardırlar!.
Çünkü kendi kimliklerini sahiplenip, bu kimlikleri ka*bul edebilmeleri için, öncelikle bu kimliği topluma kabul ettirmeleri gerekmektedir. Varolmalan ve varlıklarını isbat edebilmeleri, ancak ve ancak toplumun kendilerini kabul etmesiyle mümkündür. Toplum hangi kimlikleri kabul edi*yor, hangi vasıflan alkışlıyor ise, bu kimliğe ve bu alkışa la*yık olabilmek için birbirleriyle yarışırlar. Toplumdan dışlan*mak, dünyadan dışlanmak gibi bir kabustur bunlar için!. Dolayısıyla toplumsal değerlerin doğruluğunu veya yanlışlı*ğını, güzelliğini veya çirkinliğini dikkate almadan, kimlik ve kişiliğini bu değerlere göre oluştururlar.
İkinci gruptaki kimseler, kimlik ve kişiliklerini topluma göre değil, doğruluğu*nu bildikleri gerçeklere göre oluşturan kimselerdir. Gerçek düzlemde veya güzel olan neyse, bunlan bir değer ölçüsü olarak kabul eden bu kimseler, toplumun bu konuy*la ilgili yargılannı pek dikkate almazlar. Doğru bildikleri bir hususta bütün toplum “Yanlış” dese dahi, bu toplumsal haykınş onlardaki doğruyu ve doğru düşünceyi değiştir*mez. Dolayısıyla bu kimseler toplum ne derse desin, kim*lik ve kişiliklerini inandıklan gerçeklere göre şekillendiren kimselerdir.
Üçüncü gruptaki kimseler ise, ilk iki grubun arasında kalan kimselerdir. Bunlar bazı konularda toplumdan, bazı konularda da gerçeklerden etkilenirler. Doğru veya güzel bir gerçekle karşılaştıkları va*kit, bu gerçeği fazla zorlanmadan kabul ederler. Çoğu za*man bu gerçeklerle birlikte yaşamaları da mümkündür. Ancak kabul ettikleri bazı gerçekler konusunda toplumsal bir baskıyla karşılaştıkları vakit, bir kısmının karşı çıkmaya çalıştıklarını, bir kısmının şaşkınca baktıklarını ve büyük bir kısmının da daha önceleri kabul ettikleri gerçekleri suskun*lukla bohçalayıp, gündemlerinden çıkardıklannı görürsü*nüz!. Netice olarak bu kimselerin kimlik ve kişilikleri, ge*nel olarak mozaik kimlik ve kişiliklerdir.
İnsanlardaki kimlik ve kişilik oluşmasıyla ilgili olarak yaptığımız bu genel tasniflere, hiç şüphesiz ki kadınlar 'da girmektedir. Birinci grubun rnüntesipleri, erkekler arasında olduğu gibi kadınlar arasında da oldukça çoktur. Toplum*dan etkilenme ve topluma göre şekillenme vakıası, yaşadı*ğımız çağda oldukça yaygınlaşan bir vakıadır.
İkinci grubun rnüntesipleri ise ne yazık ki hem kadın*lar ve hem de erkekler arasında oldukça azdır. Bu azlığın önemli nedenleri, bilinç yetersizliğiyle birlikte, toplumsal baskıya direnç zafiyetidir.
Şimdi kimlik ve kişilik oluşmasıyla ilgili olarak kısaca zikrettiğimiz bu hususlan dikkate alarak tesettür meselesini değerlendireceğimiz zaman, birçoklarımızın sık sık karşılaş*tığı şu durumu fazla zorlanmadan tahlil edebiliriz.
Allah'a inandığını ve müslüman olduğunu iddia et*mekle beraber, tesettür buyruğunu da kabul eden birçok kadından, bu kabulden sonra bir “Ama” sözü işitirsiniz. Size şaşkın şaşkın veya çaresiz gibi bakarak.
“Ama nasıl olur?”
“Ama ne derler?”
“Ama nasıl bakarlar?.” derler.
Bütün bu amalar, karşınızdaki kadının toplumun bir bölümünü dikkate alarak söylediği amalardır. Çünkü içinde yaşadıklan toplumun bu bölümü, Batıdan ve Batının batıl değerlerinden etkilenen bir bölümdür. Kimleri ne için taklit ettiklerini bilmeyen bu kimselere göre açık saçık giyinmek ilericilik kabul edilirken, tesettür ise gericilik olarak telakki edilmektedir. Günümüzdeki basın yayınla birlikte medyayı da elinde bulunduran bu toplumsal bölüm, ne yazık ki top*lumun büyük bir kısmını etkileyebilmişler ve tesettüre karşı uzun yıllardır olumsuz bir bakış oluşturmuşlardır.
Kimlik ve kişiliklerini yaşadıklan topluma göre şekil*lendiren kadınlar, toplumsal değerlerin doğruluğunu veya yanlışlığını sorgulama bilincinden yoksun olarak, bu değer*leri kabul edebilmektedirler. Batıdaki ahlak sapıgi modacı*ların çizdikleri her modeli sırtlarına geçiren, bilinçsiz, şuursuz tahta mankenler gibidir bunlar!.
Kendilerine sunulan şey her ne olursa olsun, moda adına sunulduktan sonra kabul görebilmektedir. Mesela bu kadınlardan birine giderek “Bugün burnunu ıslanmış turp rengine boyayıp, kulaklarına iki küçük armut, boynuna bir dizi yer elması takıp, dizden aşağısı kapalı, dizden yukansı ise elma büyüklüğünde gözenekleri olan bir elbise giyerek sokağa çıkar mısınız?” diye sorduğunuzda, size öfkeyle ba*kacaklar ve çok kısa bir ifadeyle “Siz bizi manyak mı san*dınız?” diyeceklerdir. Oysa ilerki yıllarda bu söylediklerimiz moda olduğu zaman, “Siz bizi manyak mı sandınız?” diyen bu kadınlan burnu boyalı, kulaklarında armut, boynunda yer elması ile görmeniz mümkündür!.
Peki ne oldu?
Bunu kendilerine ilk söylediğiniz zaman “Siz bizi manyak mı sandınız?” diyen bu kadınlar, şimdi manyak olmadılar mı?
Bunlar çağdaş modanın büyüsüne kapılan birer moda manyağı değil mi?
Açık giyinmelerine rağmen iffet ve onurlarına düş*kün olduklannı iddia eden birçok ev hanımı, verdiğimiz bu örnekten kendilerini ayn tutacaklar ve “Biz kesinlikle böyle bir şey yapmayız” diyeceklerdir. Oysa bu moda büyüsün*den, onlar da paylarına düşeni almaktadırlar. Mesela bun*dan on onbeş sene önce bu hanımlara arka dikişi bir kanş sökük etek vererek “Bu etekle sokağa çıkar mısınız?” diye sorsaydık, kendilerine ahlaksızca bir teklif yaptığımızın bi*lincinde olarak “Siz ne diyorsunuz? Bu etekle bizim baldırlarımız gözükür. Siz bizi ahlaksız mı sandınız?” derlerdi.
Eeee e, şimdi ne oldu!.
Yırtmaçlı etek moda olduktan sonra, onurlu olduklarını, ahlaklarına düşkün olduklarını iddia eden bu hanımefendiler yırtmaçlı etekleri giymediler mi? Yırtmaçlı etekler giyerek, elalemin erkeklerine baldırlarını göstermediler mi?
Göstermiyorlar mı?
Daha önce bunu ahlaksızlık olarak telakki etmişlerdi, şimdi ahlaksızlık değil mi?
Bazı saf kadınlar, ahlaksızlık değil, moda bu!. diyeceklerdir.
Evet moda bu!
Moda adına yapıldığı zaman ahlaksızlık değil!. Çünkü yüce moda putunun sunduğu, makul ve meşru gördüğü hiçbir şey ahlaksızlık değildir!.
Yabancı erkeklerle tokalaşmak, sarılmak, öpüşmek, dansetmek ahlaksızlık değildir!.
Flört etmek, ahlaksızlık değildir!.
Mini veya yırtmaçlı etek giymek ahlaksızlık değildir!.
Sokağa don ve sutyenle çıkmak ahlaksızlık, ancak mayo adı verilen don ve sutyenle plajlarda dolaşmak, erkeklerin önünde sere serpe yatmak ahlaksızlık değildir!.
Çünkü bütün bunlar modadır!.
Bu zavallılara göre güzeli çirkini, iyiyi kötüyü, helali haramı moda tayin etmektedir!.
Moda başlıbaşına bir din, modacılar da bu dinin hüküm koyucularıdır!.
Dünya kadınlan, birer tahta manken gibidir bu mo*dacıların gözünde. İtiraz etmeye, konuşmaya, karşı çıkma*ya hiçbir hakları yoktur.
Şimdi tüm kadınlara sormak istiyoruz..
Modaya ve modacılara köle olmuş bir zihniyet ile, kimlik ve kişiliğinizi kazanmanız mümkün müdür?
Bir kadın olarak ne olduğunuzu keşfetmeniz, nelere sahip olduğunuzu farketmeniz ve kendinizi dosdoğru tanımlayabilmeniz mümkün müdür?
Ne yazık ki hayır!.
Ne yazık ki modaya ve modacılara köle olmuş bir zihniyet ile kendinizi doğru olarak tanımanız ve yine doğru olarak tammlayabilmeniz mümkün değildir. Çünkü onlar size bu fırsatı vermiyorlar.
Çünkü onlar sizleri kendi heveslerine, kendi istekleri*ne göre tanımlıyorlar. Sizi nasıl görmek istiyorlarsa, sizi nasıl tanımlamak istiyorlarsa, sizi o kılığa sokup, o şekilde tanımlıyorlar.
Şöyle bir sarsın kendinizi!.
Başınızı sağa sola salhyarak uyanmaya çalışın!.. Son*ra bir boy aynasının karşısına geçerek, çağdaş erkek zihniyetinin sizi hangi kılığa soktuğunu ve size kadınlık adına, nelerinizi dikkate alarak değer verdiğini anlamaya çalışın.
Evet, cevaplandırın bu soruyu!.
Çağdaş erkek zihniyetinin en değerli gördüğü kadın*ları gözünüzün önüne getirin. Bu kadınlan en değerli ko*numa getiren şeylerin ne olduğunu düşünmeye çalışın. Bu sorunun iki kelimelik bir cevabı vardır. Güzellik ve cömertlik!.
Vücudu güzel olan ve bu güzelliğini cömertçe erkek*lere sunan kadınlar, çağdaş anlayışa göre en değerli ve en makbul kadınlardır!.
Sizi tanımlayan ve size değer veren çağdaş zihniye*tin, sizleri neyinize göre tanımladığını ve neyinize göre de*ğer verdiğini anladınız mı? Ve razı mısınız buna?
Sizleri etinize butunuza göre değerlendiren bu zihni*yete karşı bir isyanınız, bir başkaldırınız yok mu? Yoksa siz,
siz gerçekten böyle misiniz? Etinize butunuza göre mi bir değer, bir anlam, bir kişilik kazanıyorsunuz?
Oysa, fiziki yapısıyla, gençliğiyle, dinçliğiyle değer kazanan atlardan, ineklerden, koyunlardan farklı değerlendirilmeniz, farklı değerlere sahip olmanız gerekmez mi?
Bütün bu sorulann cevabını erkeklere bıraktığınız za*man, çağdaş erkek zihniyeti sizleri cinsel bir obje olarak görmeye ve bu şekilde tanımlamaya devam edecektir. Çünkü bu erkeklerin hayvani duyguları, sizleri böyle görmek ve böyle tanımlamak istemektedirler. Ne var ki sizle*re reva gördükleri bu yaklaşımı, kendilerine reva görmez*ler!. Kendilerini etleriyle butlarıyla değil, yetenek ve özellikleriyle tanımlarlar.
Bir araba lastiğinin önünde slip kilotla durarak lastik reklamı yapmayı onur kinci telakki ederler. Kendileri için onur kırıcı olan bu eylemi, sizler için bir değer vesilesi olarak empoze ederler!.
O halde meseleyi kendinize, kendi temiz dünyanıza göre değerlendirmeniz ve bu temiz dünyanızda karşılaştığınız değerlerle, kendinizi değer*lendirmeniz, bu değerlerle kendinizi tanımlamanız gerek*mez mi?
Bir kadın olarak kendinizin nasıl görülmesini, hal ve hareketlerinizin nasıl yorumlanmasını istiyorsunuz?
Kılık ve kıyafetiyle bedenini teşhir eden, karşı tarafın dikkatini bacaklarına ve göğüslerine çeken bir kadın, kendisini doğru bir tanımlama şekline mi yönelmiştir?
Erkeklerin karşısına oturduktan sonra eteğini biraz yukarı çekerek bacaklarını teşhir eden ve kendisini bu bacaklar ile tanımlamaya çalışan kadının basitliğini, utanmaz*lığını görmüyor musunuz?
Peki bu eteğin elle yukarı çekilmesi ile, terziye ölçü verilirken yukan çekilmesi arasında Önemli bir fark var mıdır? Her iki yaklaşımda da basitlik, her iki yaklaşımda da utanmazlık yok mudur?
İnsanın kimük ve kişiliğine değer katan unsurlar, ba*caklar ve göğüsler midir?
Kendisini etiyle, vücuduyla tanımlamak İsteyen ve er*kekler nezdinde değer kazanabilmek için bu organiannı ön plana çıkaran kadınlar, kimlik ve kişilik yoksunu birer za*vallı değil midir?
Anlamıyor musunuz, anlamıyor musunuz bütün bun*ları!.
Oysa yegane hak din olan İslam, sizleri böyle görmüyor, böyle görmek istemiyor. Siz*leri bacaklarıniza veya göğüslerinize göre değil, sahip oldu*ğunuz insani değerlere göre tanımlıyor. Sizleri açık, apaçık bir şekilde görmek isteyen hayvani erkek zihniyetini dikka*te alarak, bacaklarınızı, göğüslerinizi ve başlarınızı örtün diyor. Bacaklarınızı ve göğüslerinizi açarak, birbirinizle ba*cak ve göğüs yarışı yapmayın, etinizle butunuzla yanşarak, kimlik ve kişilik kazanmaya çalışmayın diyor. İnsani ve İslami değerlere sahip çıkın, bu değerler istikametinde yan*sın, bu değerlerle değer kazanın, kimlik ve kişiliğinizi bu değerlerle oluşturun diyor.
Asil ve onurlu bir kimlik kazanmak isteyen tüm hanı*mefendilere soruyoruz, lütfen, lütfen cevap veriniz.
Sizleri postu yüzülmüş koyun gibi görmek isteyen deyuslar mı doğru söylüyor?
Yoksa İslam mı?

Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
En Pratik Sağlık Bilgileri Pratik / Faydalı Bilgiler enderhafızım 0 80 14 Ekim 2023 12:10
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... Serbest Kürsü su damlası 3 2333 24 Kasım 2016 13:16
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 1929 23 Kasım 2016 11:06
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... İlahiler/Ezgiler Esma_Nur 1 2680 23 Kasım 2016 10:44
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 2243 23 Kasım 2016 10:10

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Yaz ve Tesettür Esma_Nur Tesettür Konuları 2 13 Temmuz 2021 21:41
Kek mi Tesettür mü ? Fatıma-i Zehra Tesettür Konuları 2 18 Mayıs 2017 23:44
(Gerçek Tesettür) Mustafa Kuş tesettür şiiri su damlası Tesettür Konuları 3 17 Mayıs 2015 18:47
Tesettür Güzellemesi NİSAREYYAN Tesettür Konuları 0 09 Mayıs 2014 22:04
Anladığınız Tesettür Anlayamadığım Tesettür?‏ Minam Tesettür Konuları 4 02 Nisan 2013 15:57

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.