Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > Hz.Muhammed(s.a.v)

Konu Kimliği: Konu Sahibi Nesli_Nur,Açılış Tarihi:  25 Nisan 2013 (11:05), Konuya Son Cevap : 25 Nisan 2013 (11:05). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 25 Nisan 2013, 11:05   Mesaj No:1
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
Nesli_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Nesli_Nur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 20510
Üyelik T.: 01 Ekim 2012
Arkadaşları:24
Cinsiyet:
Mesaj: 1.012
Konular: 166
Beğenildi:76
Beğendi:1
Takdirleri:187
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Question Efendimizi neden sevmeliyiz?

Efendimizi neden sevmeliyiz?

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi neden sevmeliyiz?

“Neden?” sorusu, bir meselenin mahiyetini ve içeriğini iyice kavramak adına sorulması gereken bir sorudur. Gerçi bir Müslüman, neden peygamberini sevmesi gerektiğini çok iyi bilir; ama yine de bu sevginin istenilen düzeyde tesisi için bu soruyu kendine sormak ve Kur an-Sünnet ekseninde de cevaplar bulmak zorundadır. Biz de bu soruyu soruyor; verilecek onlarca cevaptan, Fatiha Sûresi’nin ayet sayısından ilham alarak, sadece yedi tanesini burada aktarmakla iktifa ediyoruz:

Efendimizi sevmek imanın gereğidir

Efendimizi sevmek, hissiyatın ve heyecanın konusu değil, imanın bir gereğidir.

Bir Müslüman için Hz. Peygamber ile arasındaki sevgi bağının nedeni konusunda söylenecek ilk ilke bu olmalıdır. İnanan insan, iman etmek zorunda olduğu peygamberini sevme meselesini, hissiyat ve heyecana indirgenmeyecek kadar mühim bir konu olduğunu bilmek durumundadır. Çünkü bu konuda, gerek Rabbimiz Kuran’da gerek o ilahi mesajları bize öğreten Efendimiz, onlarca açık beyanlarında, bu meselesinin nasıl iman konusu olduğunu çok net ifadelerle bildirmişlerdir.

Mesela; Rabbimiz Tevbe Suresi’nde şöyle buyurmuştur: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevimli ve sevgili geliyorsa o zaman, Allah’ın sizin hakkınızdaki hükmünü bekleyin durun. Allah fasıklar topluluğunu asla hidayete erdirmez.” (Tevbe; 24)

Büyük müfessir İmam Kurtubî, bu ayetin tefsirinde şöyle bir ifade kullanır: “Bu âyet, Allah’ı ve elçisini sevmenin farz olduğuna delildir ve bu konuda hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Ayrıca bu sevgi, her sevgi ve sevgiliden önce gelir.” (Tefsiri, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 8, s. 165)

Bundan dolayıdır ki “Neden Sevmeliyiz?” sorusuna vereceğimiz ilk cevap: “Efendimiz'i sevmek, hissiyatın ve heyecanın konusu değil, imanın bir gereğidir, olmalıdır.

İmanın tadı O’nu sevmektedir

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi sevmek, imanın tadını ve lezzetini elde etmenin en önemli vesilesidir.

İman etmek ve imanın tadına varmak; bir, işin başlangıcı, diğeri işin nihayeti, yani varılacak menzilidir. “İmanın tadını ve lezzetini elde etmek çok önemli bir husustur. Tam bu noktada şunu itiraf etmeliyiz ki: ‘Tatmayan bilmez, tadan ise anlatamaz.”

Ancak bu menzile ulaşabilme, kulluk yolunda belirlenen bu hedefe varabilme adına, burada şu soruyu sormak zorundayız: “İman etmek ile imanın tadına varmak arasında nasıl farklar vardır? Bazı farkların olduğu muhakkaktır; eğer fark olmasaydı böyle bir hedef, inanan insanın önüne konulmazdı.

İman eden, Allah’a kul olur, imanın tadına varan, Allah’a; Hz. İbrahim aleyhisselam gibi Halil, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem gibi Habib olur. İman eden Allah’ın kendisinden istediği bazı emir ve nehiyleri sorumluluk olarak görür. İmanın tadına varan, her emri veya nehyi, kendisini Rabbine yaklaştıran en büyük vesile olarak görür.

Mesela; iman eden için namaz Allah celle celaluhunun günün beş ayrı vaktinde kendinden istediği bir ibadet; imanın tadına varan için ise Allah ile buluşma, O’na kavuşma, Rabbi ile dertleşme ve konuşma imkânıdır. Böyle olduğu için de imanı en fazla tadan bir beşer olan Efendimiz için namaz; gözünün nuru ve aydınlığıdır.

İşte, iman eden ile imanın tadına varan arasındaki farklar böyledir. Peki, inanan bir insan imanın tadını nasıl elde edebilir? …

Cevabı böyle bir ufku ve hedefi bize bildiren Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem veriyor. Buyuruyor ki: “Üç şey kimde bulunursa o, imanın tadını almış demektir: ‘Allah ve Resulü’nü her şeyden ama her şeyden daha fazla sevmek; sevdiğini sadece ve sadece Allah için sevmek; iman ettikten sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılıyor gibi kerih (çirkin ve korkunç) görmek.” (Buhari, Müslim, Nesai, Tirmizi)

Efendimizin imanın tadına varmak için saydığı üç temel sebepten ilki: “Allah ve Resulünü her şeyden ama her şeyden daha fazla sevmektir. İşte biz bu sebepten dolayı diyoruz ki Efendimiz i sevmek, imanın tadını ve lezzetini elde etmenin en önemli vesilesidir.

Bu mesajın Kur’an’daki ifadesi şöyledir: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun, beni izleyin ki Allah da sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân; 31)

Bu ayette Rabbimiz, açıkça kendisinin gerçek manada sevilmesini, elçisine tabi olunması ve O’nun izlenilmesi şartına bağlamıştır. Tabi olmak, izlemek, taklit etmek ya da iletilen mesajların gereklerini yerine getirmek, sevgi ile yakından alakalıdır. İnsan sevmediği birinin söylediklerini neden yapsın ki? Çünkü tâbi olmak, sevmek ile başlar.

Burada bir noktaya daha dikkat etmemiz gerekmektedir: Din dediğimiz ilahi yapının üç temel esası vardır. Bunlar sırası ile Allah, Kitap/Kuran ve peygamberdir. Bu üç temel esastan bize mahiyet olarak en yakın olanı peygamberdir. Neden? Çünkü peygamber insandır, beşerdir; gönderildiği muhatap çevresi de insandır, beşerdir.

Bundan dolayıdır ki ayette Rabbimiz, “Beni izleyin, bana tabi olun diyerek, müminleri kendisine değil: ‘Gönderdiğim elçiyi izleyin ona tabi olun’ diyerek, elçisinin izlenmesine yönlendirdi. Hâl böyle olunca aslında peygamber ile kurulması gereken hukuk ve münasebet her şeyin öncesinde yer almalıdır. Bu hukukun ilk basamağı da elbette O’nu gerçek manada sevmektir. Sevmek, O’na tabi olmayı, tabi olmak ise Allah’ın (cc) sevgisini kazanmayı, o büyük sevgiyi kazanmak ise ilahi rahmet ve mağfiretin hak edilmesini sağlayacaktır.

Bizden ücret istemiyor

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi sevmek, 23 yıllık risalet hayatı ile gecesini gündüzünü ümmeti için feda eden Kutlu Nebinin bizlerden istediği tek şeydir.

Kuran, birçok ayetinde bizlere gönderilen elçilerin ahlaki ilkelerinden, şahsiyetlerinin en temel özelliklerinden bahsetmektedir. Bu ilkeler içerisinde en önemlilerinden biri, yapılan ağır ve zor işe karşılık, insanlardan hiçbir şey beklememektir.

“Benim ecrim/karşılığım ancak âlemlerin Rabbine aittir.” ilahî fermanı, Kur’an içerisinde, farklı farklı elçilerin lisanı ile tam dokuz kez geçmektedir. …

Şura Suresinde geçen ayette ise Efendimiz, maddi hiçbir şey istemediğini beyan etmesine rağmen bir şey istemiştir. Şöyle ki: “... Sizden bu çabam karşılığında bir ecir/ karşılık istemiyorum. İstediğim tek şey, içinde yakınlık olan bir sevgidir...” (Şura; 23) demektedir.

Ayette geçen; “el-meveddete fi’l-kurbâ” ifadesine, müfessirlerimiz birkaç farklı anlam vermişlerdir. Bu yorumlardan hangisini kabul edersek edelim, varacağımız temel mana “sevgi” meselesidir. Dolayısı ile Efendimizi ister Kureyş’e akrabalık bağlarını hatırlatarak onlarla sevgi bağlamında bir iletişim kurmaya çalışması olsun, ister Ehl-i Beyt’e sevgi istemiş olsun, ister Allah’a yakın kılacak ameller istemesi olsun -ki bu amellerin başında Efendimiz i sevmeyi yazabiliriz- hepsinin vardığı nihai nokta sevgidir.

Bundan dolayı diyoruz ki Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi sevmek, yirmiüç yıllık Risalet hayatı ile gecesini gündüzünü ümmeti için feda eden Kutlu Nebinin bizlerden istediği tek şeydir. Ümmetine düşen vazife ise bu sevgiyi hakkıyla yerine getirmektir.

Vefa borcumuz var

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi sevmek, bizi kendisine kardeş kılan Rahmet Peygamberi’ne karşı bir vefa borcudur.

Efendimiz, vefatına sayılı günler kala, bir grup ashabı ile birlikte Baki Kabristanlığına gitmişti. Kabristanın önünde durup o diyarın sakinlerine şöyle bir selam vermişti: “Allah’ın selamı, iman ehli olan kabir sakinlerinin üzerine olsun. Bizler de Allah’ın izniyle sizlere kavuşacağız.” (Ebu Davud, İbn Sünni)

Sonra, bazı kabirleri tek tek dolaşmaya başladı. Önce Osman b. Ma’zûn, sonra kızları Zeyneb, Rukiyye ve Ümmü Gülsüm, ardından oğlu İbrahim ve torunu Abdullah ve daha niceleri... En son, Hz. Ali’nin annesi ve Efendimizin “Annemden sonra annem” dediği iki hanımdan biri olan Fatıma bint Esed’in kabri...


Onların kabirlerinin başında bir müddet duruyor, gözleri dolu dolu oluyor, onlara dua ve istiğfarda bulunuyordu. Allah Resulünün bu alışılmışın dışındaki hareketlerini sahabe dikkatle izliyor, O’nun bu ruh halini anlamaya çalışıyorlardı.

Bir müddet sonra, Efendimiz mübarek gözlerini ötelere doğru çevirdi, sanki yıllar sonrasını okurcasına bekledi ve sonrasında şöyle buyurdular:

- Selam olsun kardeşlerime! Onları görmeyi ne kadar da arzu ediyorum. Orada bulunan Ashab-ı Kiram Efendilerimiz, Resulullah’ın bu sözü üzerine birbirlerine baktılar ve dediler ki:

- Ya Resulallah! Kardeşlerin bizler değil miyiz?
Allah Resulünün ötelere bakması ve bu sözü söylemesi sahabeyi şaşırtmıştı. Onlar kendilerini Resulullah’ın kardeşleri olarak görüyorlardı. Efendimiz onlara dedi ki:

- Sizler benim ashabımsınız. Kardeşlerim ise beni görmedikleri hâlde bana iman edenler, sesimi işitmedikleri hâlde çağrıma kulak verenler, benimle aynı zamanı aynı mekânı paylaşmamalarına rağmen bana tabi olanlardır. Ben onları, Kevser havuzunun başında, o dehşetli günde bekleyeceğim. (Müslim, Nesai, İbn Mace)

Efendimiz, kendisini görmedikleri hâlde iman eden ümmeti için böyle büyük bir müjde veriyordu. Kardeşlerini nasıl bir sevgi ile sevdiğini beyan ediyordu. Madem Efendimiz kardeşlerini böyle seviyor; onlara böyle müjdeler veriyor; O’na karşı yapılması gereken en önemli vazife, bu büyük vefaya karşı vefalı davranmak değil midir? Bu sevgiyi karşılıksız bırakmak, en büyük vefasızlık değil midir? Böyle bir vefasızlığı yapmamak adına bile bir Müslüman, çok şey borçlu olduğu peygamberini hakkınca sevmek zorundadır.

O’nu sevmek şükürdür

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi sevmek, O’nu bize bir nimet olarak bahşeden Rabbimize gerçek manadaki şükrü eda edebilmemizin bir gereğidir.

Allah’ın (Celle Celaluhu), insana bahşettiği nimetler, sayılmayacak kadar çoktur. İnsan şöyle bir akıl ve yüreğini zorlasa binlerce nimet sayabilir. İşin sonunda da “Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, asla sayamazsınız.” (İbrahim; 34) ilahı fermanın bir gereği olarak bu konuda aciz kalınacaktır. Ancak nimetler sayılırken, bazen birçok şey akla gelir de Kur’an’ın, imanın, İslam’ın, meleklerin, cennetin hatta cehennemin bile bir nimet olduğu akla gelmeyebilir.

Rabbimiz, âlemlere rahmet olarak gönderdiği elçisinin büyük bir nimet olduğunu şöyle beyan ediyor: “And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, onları temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir elçi göndermekle Allah, müminlere büyük bir nimet bahşetmiştir. Hâlbuki daha önceleri onlar, apaçık bir sapıklık içerisindeydiler. “ (Âl-i İmrân, 164)

Ayette açıkça ifade edildiği gibi gönderilen son elçi, müminlere Allah’ın ihsan ettiği bir nimetti. Hatta nimetlerin en büyüklerindendi. Her nimete kendi cinsinden şükür yapmak gerekir. Mal nimetinin şükrü, ondan Allah yolunda harcamaktır/infaktır. Beden nimetinin şükrü, onu Allah yolunda terletmektir. Evlat nimetinin şükrü, onları Allah’ın memnun ve razı olacağı bir şekilde yetiştirmek ve istihdam etmektir. Peki, Efendimiz gibi bir nimetin şükrü nasıl eda edilmelidir?

Elbette O’nun gibi bir nimetin şükrü, O’nu hakkı ile sevmek ve bu sevginin gereklerini yerine getirmeye gayret etmektir. İşte, bu sebepten dolayı diyoruz ki: Efendimizi sevmek, O’nu bize bir nimet olarak bahşeden Rabbimize gerçek manada şükür edebilmemizin bir gereğidir.

‘Kişi, sevdiği ile beraberdir’

Efendimizi sevmek, dünyada da cennette de O’nunla birlikte olmanın en önemli yoludur.

Sahabeyi en fazla heyecanlandıran hadislerden bir tanesi hiç şüphesiz: “Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Müslîm) hadisiydi. Bu hadis, sevginin akıbeti ile alakalı çok önemli bir haber veriyordu. Sevginin kurtuluş olduğunu, gerçek manada sevenin dünyada da ahirette de sevdiği ile beraber olacağını bildiriyordu. Sevginin nelere kadir olabileceğinin nebevi lisan ile bir beyanı idi.

Bu nebevi müjde, hadis kitaplarımızdan öğrendiğimiz kadarı ile bir kez değil, birkaç farklı olay sonrası Efendimiz tarafından defaatle dile getirilmiştir. O tablolardan bir tanesini Enes b. Malik radıyallahu anhu bize naklediyor.

Hz. Enes diyor ki: “Bir adam, Rasulullah’a gelerek:
- Ey Allah’ın elçisi! Kıyamet ne zaman kopacaktır? Diye sordu. Efendimiz:
- Sen boş ver kıyametin ne zaman kopacağını da bana, onun için ne hazırladığını söyle, dedi. Adam:
- Allah ve Resulüne karşı beslediğim sevgi dışında hiçbir şey hazırlamadım, dedi. Bunun üzerine Efendimiz:
- Şüphe yok ki sen, sevdiklerinle beraber olacaksın, diye buyurdu.

Efendimizin kutlu lisanından bize, tam 2286 tane hadis rivayet eden Enes b. Malik, bu hadis ile alakalı şöyle bir itirafta bulunacaktı:

“Efendimizden duyduğumuz ‘Kişi sevdiğiyle beraberdir’ sözüne sevindiğimiz kadar başka hiçbir şeye sevinmiyorduk. Çünkü bu söz, bizim için adeta bir düğün bayramdı. Bu sözü her ikrar edişimizde diyorduk ki: ‘Bizler Hz. Peygamber’i, Hz. Ebû Bekir’i ve Hz. Ömer’i çok seviyoruz. Her ne kadar amellerimiz onlarınki kadar olmasa bile bu sevgimizin hatırına, ahirette onlarla birlikte olmayı ümit ediyoruz.” (Buharî)

Efendimizin, fasılasız on yıl hizmetinde bulunan büyük sahabe Enes b. Malik radıyallahu anhın bu sözü çok anlam ihtiva etmektedir. O kutlu nesil, sevgi ile nasıl bir noktaya varacaklarını çok iyi anlamışlardı. Bundan dolayıdır ki biz, Efendimizi sevmenin insana dünyada kazandıracakları bir tarafa; ahirette, cennette O’na komşu olmanın en önemli vesilesi olduğunu anlıyoruz.

Onun komşuluğunu elde etmek için insan nelerini feda etmez ki değil mi?

M.YILDIRIM
__________________
Derdi dünya olanin dünya kadar derdi olur...
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Nesli_Nur 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
inşikak süresini tanıyalım.. Sorularla Sureleri Tanıyalım bilinmez 7 2687 26Haziran 2015 14:55
muttaffifin suresini tanıyalım.. Sorularla Sureleri Tanıyalım bilinmez 10 5338 24Haziran 2015 14:17
Kıyamet Suresini Sorularla Tanıyalım Sorularla Sureleri Tanıyalım bilinmez 11 6263 28 Nisan 2015 16:18
Tahrim Süresini Tanıyalım Sorularla Sureleri Tanıyalım bilinmez 11 5642 03 Mart 2015 06:46
Casiye Süresini Tanıyalım Sorularla Sureleri Tanıyalım bilinmez 9 3100 28 Ekim 2014 06:36

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Alimlere Neden Öldükten Sonra Saldırılıyor? Nefret Neden? Mihrinaz Alimler(Rh) 0 30 Eylül 2023 13:05
Efendimizi HANGİ süreler ihtiyarlattı? karlofca61 Hz.Muhammed(s.a.v) 2 06 Ağustos 2009 11:01
Mümin efendimizi çok sevmelidir CaferTayar Hz.Muhammed(s.a.v) 18 05 Ağustos 2009 13:12
Peygamber Efendimizi Seven Okusun.. TufeyL Hadis-i Şerif 3 12 Eylül 2007 22:50
Efendimizi (S.A.V.) Ağlatan Ayet TufeyL Hz.Muhammed(s.a.v) 1 06 Ağustos 2007 20:36

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.