Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İlitam 3.Sınıf Dersleri > İslam Mezhepleri Tarihi

Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi:  20 Aralık 2013 (05:26), Konuya Son Cevap : 20 Aralık 2013 (11:03). Konuya 2 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 20 Aralık 2013, 05:26   Mesaj No:1
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.988
Konular: 339
Beğenildi:1171
Beğendi:346
Takdirleri:7784
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Mezhepler tarihi 1.2.VE 3.hafta

Mezhepler tarihi 1.2.VE 3.hafta

1.HAFTA
A. Mezhepler Tarihi Biliminin Tanımı
Mezhepler Tarihi kavramı “mezhep ve tarih” şeklinde iki terimden meydana gelmektedir.Sözlükte mezhepgidilen yol, benimsenen görüş ve anlayış, farklı tutum ve davranış” gibi anlamlara
gelen Arapça bir kelimedir. Mezhep terimini,Müslümanların yaşadıkları sosyal, kültürel ve siyasi çevrenin etkisiyle dinin ana kaynaklarını anlama ve yorumlamada ortaya çıkan farklı görüşlerin zaman içinde taraftar bulması ile meydana gelen zümreleşme hareketi şeklinde tanımlamak mümkündür.Yine Arapça kökenli olup takvim bilgisi ve hikaye (history) anlamına gelen tarih ise, toplumları
ve milletleri etkileyen olayları, birbiriyle ilişkileri ve sonuçları açısından bir sistem içerisinde inceleyen
bilim dalının adıdır. Mezhep ve tarih terimlerinin bir araya getirilmesi ile oluşan “mezhepler tarihi” kavramını,toplumların tarihinde meydana gelen fikir ve düşünce akımlarından bahseden bir bilim dalı olaraktanımlayabiliriz.
İslam mezheplerine dair bilgiler bazı metot farklılıkları olmakla birlikte erken dönem İslam kaynaklarında yer bulmuştur. Bununla birlikte İslam Mezhepleri Tarihi biliminin tanımını çok daha
sonra kaleme alınan eserlerde görebilmekteyiz. Burada konuyla alakalı bazı tanımları kronolojik sırayı dikkat ederek şöylece verebiliriz: Taşköprüzade, Mezheper Tarihi İlmini (İlmu Makâlâti'l-Fırak), “Dini
inançlarla alakalı sapkın mezhep ve görüşleri nakleden bir ilimdir.”1 şeklinde tanımlamıştır.. Onun bu tanımı dikkate alındığında Mezhepler Tarihi İlminin sadece sapkın gruplar ve fikirleriyle meşgul olduğu düşünülebilir. Böyle bir anlayışın günümüz Mezhepler Tarihi bilime uygun düşmediği aşikârdır.
Ethem Ruhi Fığlalı ise Mezhepler Tarihini, “İslam düşüncesinin veya başka bir ifadeyle “fırkalaşma” veya “zümreleşme” faaliyetlerin gelişme seyrini göstermeyi esas alan bir bilim dalıdır”2 şeklinde tanımlamıştır. Bu tanıma göre, İslam Mezhepleri Tarihi, fikirlerle, fırkalaşma vezümreleşmelerle ilgili süreçleri inceleyen bir bilim olarak görülmektedir. Mezhepler Tarihi'nin bir bilim
olarak daha kapsamlı bir tanımı Hasan Onat tarafından şöyle yapılmıştır: “İslam Mezhepleri Tarihi, siyasi ve itikadi gayelerle vücut bulmuş “İslam’ın Düşünce Ekolleri” diyebileceğimiz beşerî oluşumları, bilimsel yöntemlerle inceleyen bir bilim dalıdır.”3 Fığlalı ve Onat’ın tanımlarını esas alan Kutlu ise İslam Mezhepleri Tarihini şöyle tanımlamıştır: “İslam Mezhepleri Tarihi, geçmişte ve günümüzde siyasi ve itikadi gayelerle vücut bulmuş İslam Düşünce Ekolleri diyebileceğimiz beşeri ve toplumsal oluşumların; doğdukları ortamı, doğuş sebeplerini, teşekkül süreçlerini, fikirlerini, mensuplarını, edebiyatını, yayıldığı bölgeleri, İslam düşüncesine katkılarını kendi eserlerinden hareketle zamanmekan bağlamında ve fikir-hadise irtibatı çerçevesinde betimleyici bir metotla ve tarafsız bir gözle inceleyen bir bilim dalıdır.” Buna göre mezhepler “beşerî vetoplumsal oluşumlar” olarak tanımlanmaktadır. Bununla tarihi süreçte ortaya çıkan mezheplerin ilahi kaynaklı olmadıklarına ve dinin temsilcileri olarak görülemeyeceklerine vurgu yapılmıştır. Bu itibarla İslam tarihinde ortaya çıkan ya da günümüzde halen var olan hiçbir mezhep İslam dini ile aynileştirilemez, dinin kendisi yerine konulamaz. Çünkü mezhep denilen yapı beşerî bir oluşumdur; pek çok faktöre bağlı kalınarak dinin anlaşılması şeklidir. Burada İslam mezheplerinin belli bir dönemve coğrafyanın ürünü olduklarını, kendilerini ortaya çıkaran hadiselerle fikirler arasında ilişkilerinkurulması gerektiğini belirtmek gerekir.
B. Mezhepler Tarihi Biliminin Amacı
Mezhepler Tarihi Biliminin amacı, İslam Düşünce Ekolleri olarak isimlendirebileceğimiz mezheplerin ortaya çıkış süreçlerini incelemek; hangi şart ve ortamlarda ne tür fikirlerin doğup geliştiğini tespit edebilmektir. Böylece dinin farklı anlaşılmasının sebeplerini tespit edip niçin bu şekilde anlaşıldığını izah etmektir. Ayrıca İslam Mezhepleri Tarihi bilimi, fırkaların doğuş sebeplerini ve siyasetle ilişkilerini, ortaya çıktıkları toplumun dini ve siyasi hayatını ne yönde nasıl etkilediklerini aydınlatmayı amaçlar. Bunu yaparken kendi mensuplarına pratik bir fayda sağlamayı da hedefler. Çünkü Mezhepler Tarihi bilimi, sağlıklı ve güçlü bir İslam toplumu oluşturmak için geçmişte vuku bulan hadiseleri olumlu ve olumsuz yönleri ile doğru bir şekilde anlamamızı, geçmişte vuku bulan olumsuz hadiselerden ibretler alarak sağlıklı bir İslam toplumu oluşturmayı, hataya düşülen konuları dikkate sunarak benzer hataların işlenmesini en aza indirmeyi, bir bakıma insanların ibret almasını amaçlar.
İnsanlık tarihinde ve özellikle İslam düşüncesi tarihinde ortaya çıkan ekollerin fikir, düşünce ve yaşayışlarını öğrenmenin bizlere sağladığı pek çok fayda bulunmaktadır. Bunların başında,
toplumların hangi fikir ve düşünce sistemleri ile nereye vardıklarını öğreniriz. Örneğin Maturidî düşüncesini benimseyen toplumlar ile Eş’arilik ekolünü benimseyenlerin tarihi süreçte nasıl bir yol
takip ettikleri, başarı veya başarısızlıklarında mezhebî görüşlerinin nasıl bir katkısının olduğunu görmek mümkündür. Bu konuda çok farklı örnekler vermek mümkündür. Öte taraftan İslam
toplumları arasındaki tarihi tecrübeyi öğrenmek suretiyle birlik ve beraberliği güçlendirmeyi ve birlikte yaşama kültürünü geliştirmeyi sağlayabiliriz. Hepsinden önemlisi bu ders, mezhebî farklılıkların din yerine ikame edilemeyeceğini öğretecektir. Mezhepler Tarihi okumanın faydaları arasında İslam tarihinde dini hayatın tarihini, bazen kuvvetlenip bazen zayıflamasını, bazen da duraklamasının sebeplerini ortaya koymak, benzer şartların benzer sonuçlar doğurduğu genel kabulünden hareketle İslam ve toplum üzerinde çalışanlara ciddi bir malzeme sunmakta vardır.
Mezhepler Tarihi bilimi, geçmişte ortaya çıkan ve İslam medeniyetinin teşekkülünde olumlu veya olumsuz katkıları bulunan siyasi ve itikadi mezhep yapılanmalarını eleştirel bir gözle değerlendirmemiz gerektiğini, yapılan hatalardan dersler çıkarmamız lazım geldiğini öğretecektir.
C. Mezhepler Tarihi Biliminin Metodu
Bilimsel araştırma yöntemini kendine rehber edinen İslâm Mezhepleri Tarihi “Betimleyici/Deskriptif Metotu” araştırmalarında esas almaktadır. Önyargılardan uzak bir şekilde tarafsız olmaya çalışmak, anlamaya ve tanımaya gayret etmek ve bilimsel bir bakış ortaya koymak onun metodunu oluşturmaktadır. Burada üzerinde önemle durulması gereken bir husus da, mezheplerin kabul ettiği görüş ve fikirlerin yanlış ya da doğruluğunu araştırmak ya da diğer mezheplere göre batıla/ küfre düştüklerini ileri sürmek değil, ancak var olanın bir resmini çizmektir.
Bu itibarla İslam Mezhepleri Tarihinin amacı bir fikri doğrulamak veya yanlışlığını ispat etmek değildir.
İslam Mezhepler Tarihi araştırmacısının yapacağı iş, her mezhep ya da ekolü kendi metinlerinden hareketle, tarafsız bir şekilde tanımaya çalışmak; mezheplerin ortaya çıkışı, ameli- fikri yapıları ve
tesirlerini tasviri bir şekilde anlatmaktır.
Erken dönem mezhepler tarihi kaynaklarında ortaya konulan metot ile çağdaş İslam Mezhepleri Tarihi biliminin metodu arasında çok ciddi bir farklılık olduğunu belirtmek gerekir. Eserlerin pek çoğu karşıt gördüğü mezhep ya da fikri reddetmek veya kendi görüşünün doğruluğunu savunmak amacı gütmüştür. Çoğu defa normatif bir yaklaşımla muhalif mezhepler fırka-i dâlle, ehl-i bid’at vb. ithamlara maruz kalmışlardır.
Sosyal bir realite olarak mezhepler, yaşadığı dönemin coğrafi, ekonomik, siyasi ve fikri ortamında neşet etmiş olup ister reddiye amaçlı, isterse doğrulamak içerikli fikirleriyle olsun, onların özelliğini taşımak durumundadır. Yani bulunduğu ortamın şartlarından bağımsız olarak ortaya çıkmış değildir. Mezhepler Tarihi araştırmalarında karşılaşılan en önemli problemlerden birisi de tarihin belli bir döneminde kendi sosyal-kültürel şartlar içerisinde oluşan ve anlam yüklenen kavramların zaman içerisinde anlam daralması, genişlemesi hatta tam zıt anlamların değişmesi veya bugünün kavramlarıyla tarihi olayların anlamlandırılması anlam bozulmalarına sebep olmaktadır. Bir fikrin veya inancın varlığının ve sosyal, siyasî, ekonomik ve dinî hadiselerde bu fikrin tezahürlerinin zaman-mekân bağlamı” göz önünde bulundurularak tespit edilmesi olarak tanımlanabilenfikir-hadise irtibatıMezhepler Tarihinde her hangi bir mezhebin tarih sahnesine çıkmasında etkili olarak gösterilen hadiselerle, o mezhebi diğer mezheplerden farklı kılan ilk fikirlerini ve onun etkilerini araştırılarak bu ikisi arasında bir ilişkinin var olup olmadığını, ya da fikrin o hadisenin sebebi olup olmadığını ortaya koymak demektir. Fikirden-hadiseye veya hadiseden fikre işleyen iki yönlü bir müşahededir.
Mezhepler tarihçisi, araştırdığı mezheple ilgili fikirleri, olayları ve davranışları ortaya koyarken fikir ve hadise irtibatını kurmaya ve bu ilişkileri zaman ve mekân bağlamını da katarak derinlemesine analiz etmeye dikkat etmelidir. Bu yöntem başarıyla uygulandığı takdirde mezheplerin ideolojik tarih kurguları çözülebilecektir.
Mezhepler Tarihinin İnceleme alanları diyebileceğimiz bu hususları maddeler halinde özetlemek mümkündür.5
1.Mezhep İsimlerinin Açıklanması:
Mezhep isminin ilk defa kimler tarafından, ne zaman ve hangi maksatla kullanıldığı; söz konusu ismin grup tarafından benimsenip benimsenmediği; ismin tarihi süreçte ne tür anlamlar kazandığı vb. hususlar araştırılması gereken konulardır.
2. Mezhepleri Doğuş Sebepleri:
Siyasi ve itikadi mezhepleri, içinde doğdukları dini, tarihi, sosyal, kültürel vb. sebeplerden soyutlayarak anlamak mümkün değildir. Burada incelenen mezhebin fikri ya da siyasi tartışmalardan doğup doğmadığının açıkça ortaya konulması önemlidir.
3. Mezheplerin Teşekkül Süreci
. Araştırılacak olan mezhephakkında sağlıklı bilgilerin elde edilebilmesi için doğuş zamanı ve geçirdiği evreleri çok iyi takip etmekgerekir. Bu doğrultuda “nasıl ve ne zaman” sorularına cevap aranmalıdır.
4. Mezheplerin Coğrafya ile İlişkileri:
Mezheplerle ortaya çıktıkları mekan veya coğrafya arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Bazı kültür ve yerleşim merkezleri belli görüş ve inanışların ortaya çıkmasında etkin rol oynamıştır. Mezhepler tarihi araştırmacısı “nerede” sorusuna cevap aramak zorundadır.
5. Mezhebin Kiminle Başladığı:
Mezhepler, genelde kişiler veya fikirler etrafındaki zümreleşmeler olarak ortaya çıktığı için mezhebin kurucusu olarak bilinen kişi veya kişilerin yakından tanınması mezhebi anlamada önemlidir. Çünkü mezhebi kuran kişinin incelenip ortaya konulması, onun kimlerden ve hangi düşüncelerden etkilendiğinin bilinmesine yardımcı olacaktır.
6. Mezhebin Temel Fikirleri ve Kavramları
Mezheplerin temel görüşlerini ortaya çıkarmakla onların iskeletlerini de ortaya çıkarmış oluruz. Unutmamak gerekir ki, mezhepler sistemli yapılar olup kendi içlerinde tutarlılık gösterirler. Her mezhep, ortaya koyduğu fikir ve düşüncelerini temel prensibiyle uyumlu bir şekilde açıklar.
7. Mezheplerin Edebiyatı:
Bir mezhep hakkında sağlıklı bilgiler edinmemiz o mezhebe ait birinci el kaynaklarına ve kendilerine ait edebiyatına ulaşmakla mümkündür. Burada “edebiyat” terimi, belli bir mezhep hakkında bilgi veren her türden belgeyi ihtiva etmektedir.
8. Mezheplerin Fırkalara Ayrılması:
Mezhepler, ortaya çıktıkları ilk dönemden itibaren sürekli bir değişim ve dönüşüm içinde olmuşlardır. Bu durum, zamanla kendi içlerinde pek çok alt grupların meydana gelmesine zemin
hazırlamıştır.
9. Mezheplerin Yayıldığı Bölgeler:
Mezhepler. Kimi bölgelerde güçlü kimilerin de ise güçsüzdür. Bu, sosyal yapı ve kültürel durumla ilgili olduğu kadar, orada yaşayanların dini ihtiyaçlarına cevap verip vermemesiyle de alakalıdır.
10. Diğer Mezheplerle İlişkiler.
Zira belli bir mezhebe ait bir görüşün oluşmasında diğer mezheplerin olumlu ya da olumsuz bir etkisinin olduğu inkar edilemez. Mezhepler arası polemik konularının tespit edilmesi söz konusu
mezhebin hangi görüşe ehemmiyet verdiğini ortaya koyacaktır.
11. Mezheplerin Günümüzdeki Durumu:
Yaşayan bir mezhebin farklı coğrafyalardaki uygulamalarını tespit etmek, zamanla oluşan farklılıkların sebeplerini irdelemek, hangi ülkede ne kadar mensubu olduğunu belirlemek, bunların dini yaşantı ve anlayışlarını ortaya koymak da önemlidir.
12. Mezheplerin İslam Düşüncesine Katkıları:
İslam tarihinde ortaya çıkan her tür fikir ve düşünce ekolünün İslam düşüncesine olumlu ya da olumsuz katkısı olmuştur. Klasik İslam Mezhepleri Tarihi kaynaklarında görmezden gelinen konuların
başında mezheplerin İslam düşüncesinin gelişmesine ne tür katkılarının olduğu gelmektedir.
13. Mezheplerle İlgili Olarak Yapılan Çağdaş Araştırmalar:
Bir mezhep çalışılırken, her şeyden önce bu konuda yapılan akademik çalışmaları ortaya koymak, bunlar hakkında bilgi vermek gerekir. Söz konusu çalışmaları görmeden yapılacak yeni çalışmaların eksik kalacağı kesindir.
D. Mezhepler Tarihi Biliminin Diğer Bilim Dallarıyla iliskisi:

1.Mezhepler Tarihi – Kelam İlişkisi:
İlk dönem mezhepler tarihi yazarlarının hemen hepsi kelamcı idiler. Kelam ilmi, konularına göre mezheplerin görüşlerini incelerken, İslam mezhepleri tarihi mezheplere ait fikir ve temel görüşlerin
ortaya çıkış süreçlerini mercek altına alır. Kelam ilmi savunmacı bir anlayışla meseleleri ele alırken mezhepler tarihi tasviri anlatımı esas alır ve mezheplerin itikadi ve siyasi görüşlerinin hangişartlar içinde nasıl oluştuğunu kendi bütünlüğü ve insicamı içinde incelemeye çalışır.
2.Mezhepler Tarihi –İslam Tarihi İlişkisi:
Builişkiyi; İslam tarihi Müslüman toplumların kurduğu devletlerin tarihini, Mezhepler tarihi iseMüslüman toplumlarda fikri ve siyasi ayrılıkların sonunda ortaya çıkan gruplaşmaların ve bunlarınzamanla mezhepleşmesinin tarihini inceler, şeklinde izah etmek mümkündür.
3.Mezhepler Tarihi –Dinler Tarihi İlişkisi:
İlk dönem dinler tarihi çalışmaları Mezhepler tarihçileri tarafından yürütülmüştür. Bazı Müslüman araştırmacılar, sadece İslam toplumunda ortaya çıkan grup ve mezhepleri incelemekle kalmamış aynı zamanda temasta oldukları diğer din ve mezhepler hakkında da bilgiler vermişlerdir. İbn Hazm (ö.456/1064) ve Şehristanî (ö.548/1184) gibi meşhur mezhepler tarihçileri, günümüz Müslüman dinler tarihçileri olarak incelenmektedir. Öte taraftan mezheplerin ortaya çıkışında etkili olan pek çok faktörden biri de önceki din ve kültürlerin etkileridir. Bu itibarla mezhepler tarihi araştırmacısı, bir mezhebin kökenini araştırırken önceki din ve inançları da irdelemek zorundadır.

İSLÂM MEZHEPLER TARİHİ 2. HAFTA

A- Mezhep
Sözlükte “gitmek” anlamındaki zehâb kökünden hem mastar hem de “gidecek yer ve yol, izlenen yol” manasında mekan ismi olan mezhep kelimesinin çoğulu “mezâhib”tir. Terim olarakMezhep, bir takım siyasî, ictimaî, iktisadî ve diğer hadiselerin tesirlerinin, mezhep kurucusu sayılaninsan ile, ona uyanlardaki fikrî, dinî ve siyasî tezahürüdür.”1 şeklinde tanımlanması mümkündür.
Ayrıca “dinin aslî veya fer’î hükümlerinin dayandığı delilleri bulmakta ve bunlardan hüküm çıkarıp yorumlamakta otorite sayılan âlimlerin ortaya koyduğu görüşlerin tamamı veya belirledikleri sistem” diye de tanımlanabilir.2 Diğer bir ifadeyle mezhep, “imam ve müçtehid kabul edilen bir zatın anlayışve görüşlerinden meydana gelen itikâdî veya fıkhî yol (dinî ve şer‘î tarik)” diye tarif edilebilir.3 Buradamezhep kurucusu olarak kabul edilen “imam” veya “müçtehid”, yeni bir din veya şeriat kurucusu veyatebliğcisi değildir. Sadece o, İslâm dininin akâid ve fıkıh sahasında bazı meselelerin delillerini bulmak,bu delillerden hüküm çıkarmak ve meseleleri anlayıp yorumlamak suretiyle bir metot dahilinde birsistem ortaya koymuştur. Nitekim bazı İslâm âlimleri, farklı metot ve üsluplar ile kendi görüşleriniaçıklamışlardır. Onların bu görüşlerin toplamına “mezhep” denilmiştir.
Buna göre mezhep, genelanlamda herhangi bir dinin daha özel anlamda ise İslâm dininin içindeki siyasî, itikâdî ve amelîsahadaki ekolleri ifade eden alt gruplardır. Din genel, mezhep ise belli bir dinin içindeki daha dar
kapsamlı siyasî, itikadî veya amelî bir alanı ifade eder.

İslâm dininin bir ilâhî boyutu, bir de insanların anladığı ve uyguladığı bir yönü vardır. Birinci kısım bütün Müslümanlarca değişmezlik gösterirken, ikinci yönü insanların sosyal, kültürel ve fikri birikimleri bakımından farklılık gösterebilmektedir. Mezhep denilen sosyal ve beşerî yön, bu ikinci kısımla alakalıdır. Bu itibarla mezhepler, yeni birer din olmayıp dini benimseyen toplulukların özellikleri sonucu ortaya çıkan olgulardır. Bunda sosyal çevrenin, siyasî olayların, eski inanç ve kültürlerin bazı izlerini görmek mümkündür. Nitekim İslâm coğrafyasının İran ve çevresini içine almasıyla birlikte Bâtıniyye gibi aşırı fırkaların ortaya çıkması bunun bir göstergesidir.6
İslâm dininin itikadî ve amelî sahadaki düşünce ekolleri diyebileceğimiz, ister siyasî ve itikadî, ister amelî yani fıkhî olsun, dilimizde müştereken “mezhep” adıyla anılmaktadır İslâm tarihi kaynaklarındabu gruplar, genel olarak “fırka/fırak”, bazen “nihle/nihal” diye isimlendirilmiştir. Türkçemizde isebütün bu farklı terimler mezhep kavramı içerisinde ifade edilmiştir.
İslâm kültür coğrafyası içinde Havariç, Şia gibi siyasî mezhepler; Mu’tezile, Cebriyye, Mürcie, Eşariyye ve Mâtürîdiyye gibi itikâdî mezhepler; Hanefiyye, Şafiiyye, Malikiyye, Hanbeliyye, Zahiriyeve Caferiyye gibi fıkhî mezhepler bulunmaktadır. Mezhep kavramı ise günümüzde İslâm dininin tarihiçindeki siyasî, itikadî ve amelî (fıkhî) sahalardaki söz konusu ekollerin hepsinin müşterek adıolmuştur. İsimlendirme noktasında fıkhî mezheplerle siyasî-itikâdî mezhepler arasında belirgin birfark bulunmaktadır. Nitekim fıkıh mezhepleri, Hanefiyye, Şafiiyye, Malikiyye, Sevriyye gibi müçtehitâlimlerin kendi isimlerine nispet edilmiştir. Halbuki siyasî-itikadî mezhepler Mu’tezile, Cebriyye,Havariç, Şia, Mürice gibi belli zümre ve gruplara nispet edilmiş, bir topluluk ismi olmuştur. Ana itikadîsiyasîmezheplerin alt kolları olan fırkalar ise daha ziyade belli bir şahsın adına izafe edilmiştir. MeselâHariciler’den Hazımiyye, Hamziyye, Şeybâniyye; Mu’tezile’den Vâsıliyye, Nazzamiyye, Cübbaiyye;Mürcie’den Yunusiyye gibi.
1- Siyasî Mezhepler
İslâm tarihinde ilk defa ortaya çıkan siyasî mezhep Haricilik’tir. Hz. Osman’ın katillerinin bulunup cezalandırılmaları hususuyla alakalı olarak Müslümanların halifesi ile Şam valisi arasında zuhur eden mücadelede Temim kabilesine mensup bazı kimseler, önce Hz. Ali’nin yanında yer almış, daha sonra olayların gelişip farklılaşması ile Hakem Olayını gerekçe göstererek “Hüküm ancak Allah’a aittir” sloganıyla ondan ayrılıp Harura’ya çekilmişlerdi. Sayıları on iki bini bulan bu grup kendi aralarında bir imam seçmiş, siyasî bir tavır sergileyerek ayrı bir grup oluşturmuşlardı. Bunlar, kısazaman zarfında siyasî görüşlerine dini kılıflar bulmuşlar, başlangıçta siyasî olan ayrılıklarını zamanladinî argümanlarla desteklemişlerdir. Dinin özünü kavramaya yatkın olmayan, bu sebeple nasslarınzahirine tutunan bu grup siyasî ve dinî konularda sert bir tavır sergilemiş; Hz. Osman ve Hz. Ali’yitekfir etmiş, onların görüşlerini benimseyenleri öldürmeyi mubah kabul etmişlerdir Günümüzde Umman’da İbâziyye mezhebi olarak varlıklarını devam ettirmektedirler.İslâm dünyasında ortaya çıkan diğer bir siyasî mezhep ise Şia’dır. Hz. Ali ve evladının imametinimezhebin temel esası olarak kabul eden bu fırka, zaman içinde özellikle imamların vefatından sonrahalefin kim olacağı meselesiyle alakalı olarak pek çok gruba ayrılmıştır. Mezhepler tarihi müellifleri,Şia’yı kendi içinde Keysâniyye, Zeydiyye, İsmailiyye, İmâmiyye ve Gâliyye şeklinde beş ana grubaayırmışlardır.
2- İtikadî Mezhepler
İslâm tarihinde ortaya çıkan itikâdî mezhepler farklı biçimlerde tasnif edilmektedir. Örneğin Ebü’l-Hasan el-Eş’arî itikâdî mezhepleri; Şia, Hariciler, Mürcie, Mûtezile, Cehmiyye, Dırâriyye,Hüseyniyye, Bekriyye, Âmme, Ashâbü’l-hadîs ve Küllâbiyye şeklinde on gruba ayırırken,8 Abdülkâhirel-Bağdâdî ise Kaderiyye-Mûtezile, Mürcie, Neccâriyye, Cehmiyye, Bekriyye, Dırâriyye, Kerrâmiyye veMüşebbihe şeklinde sekiz gruba ayırmıştır.9 Bunlardan ayrı olarak tarihi süreç içinde ortaya çıkan Vehhâbiyye ve Kâdiyâniyye gibi hareketler de itikadî birer mezhep özelliği taşımaktadır.
İslâm dünyasında teşekkül eden itikadî fırların ilki Kaderiyye’dir. Müslümanlar arasında ortaya çıkan siyasî karışıklıklar, Cemel ve Sıffin savaşlarının sonuçları, Emevîlerin bazı kötü uygulamalarını kadere yüklemeleri gibi sebeplerle Ma‘bed el-Cühenî ve Gaylân ed-Dımeşkî’nin önderliğinde irâdî fiillerin kadere yüklenemeyeceği düşüncesi etrafında bir hareket başlamış ve II. (VIII.) yüzyılın ortalarına doğru paralel görüşlere sahip olan Mutezile ile birleşmiştir.
Diğer bir itikâdî fırka iseMuteziledir. Vâsıl b. Ata, büyük günah işleyen bir kimsenin dini konumuyla alakalı görüşü sebebiyle Hasan-ı Basrî’den ayrılmış ve kendi görüşlerini yaymaya başlamıştır. II. (VIII.) asırdan itibaren dört asır etkin bir şekilde varlığını devam ettiren bu fırka, imamet görüşü hariç fikirlerini Zeydiyye ve İmamiyye içinde devam ettirmektedir.
İtikadî mezheplerden biri de Mürcie’dir. İslâm’ın ilk döneminde ortaya çıkan bu mezhep, Arap şovenizmine ve Harici mantığına karşı mutedil bir anlayışın taraftarı olmuş, zamanla etkin bir duruma gelmiştir. Özellikle Maveraünnehir bölgesinde önemli bir taraftar bulan fırka, çok geçmeden Ehl-i Sünnetin Mâtürîdiyye geleneği içinde erimiştir. Burada itikâdî fırkalar içerisinde Ehl-i Sünneti’in Selefiyye, Eş’ariyye ve Mâtürîdiyye kollarını da zikretmek gerekir. Kronolojik bakımdan yukarda zikredilen mezheplerden daha sonra teşekkül etmiş olmakla birlikte İslâm ümmetinin büyük ekseriyetini bünyesinde barındırmaktadır.

3- Mezhep Olmanın Kriterleri
İslâm âlimleri, bir fikir hareketinin veya siyasî çıkışın mezhep sayılabilmesi için bazı şartlar taşıması gerektiğini ileri sürmüştür. Mesela İbn Hazm (384-457/994-1064), siyasî veya itikâdî bir hareketin müstakil bir mezhep olabilmesi için; tevhîd, kader, iman-küfür, imâmet ve ashabın fazileti meseleleri başta olmak üzere dört temel konuda farklı bir görüş ortaya konulması gerektiğini belirtmiştir.
Şehristânî (ö.548/1155) de, itikâdî farklılıkların müstakil bir mezhep olarak nitelendirilmesi için belli şartlartaşıması gerektiğine vurgu yapmış ve ilgili eserinde bu konuyu ayrı bir başlık altında değerlendirmiştir.
Biz, konuya açıklık kazandıracağı düşüncesiyle Şehristânî’nin bu konudaki görüşlerini örnek olarak vermek istiyoruz:
Birinci Kaide: Tevhîd ve sıfatlar konusu. Bu konu, ümmetten bir cemaatin kabul ve ispat ettiği, diğer bir cemaatin benimsemeyip reddettiği ezelî sıfatları, zâtî ve fiilî sıfatların beyanını, Allahu Taâlâ için vâcip, câiz ve mümteni olan hususları ihtiva etmektedir. Bu konularda Eş’ariyye, Kerrâmiyye, Mücessime ve Mûtezile arasında birbirine zıt düşünceler mevcuttur.
İkinci Kaide: Kader ve adalet konusu. Bu konu kaza, kader, cebir, kesb, hayrın ve şerrin irâde edilmesi, makdûr, malum gibi bir cemaate göre benimsenip kabul edilen, diğerine göre benimsenmeyip reddedilen konuları ihtiva eder. Belirtilen hususlarda Kaderiyye, Neccâriyye,Cebriyye, Eş’ariyye ve Kerrâmiyye arasında birbirine karşı zıt fikirler mevcut bulunmamaktadır.
Üçüncü Kaide: Va’d, vaîd, esmâ ve ahkâm konuları. Bu konular imân, tövbe, vaîd, ircâ, tekfir, tadlîl gibi bir topluluğun bazı yönleriyle kabul, diğerinin kısmen reddettiği bir kısım meseleleri ihtiva eder. Bu hususlarda Mürcie, Vaîdiyye, Mûtezile, Eş’ariyye ve Kerrâmiyye arasında birbirine karşıt düşünceler bulunmaktadır.
Dördüncü Kaide: Sem’, akıl, risalet ve imâmet konuları. Bu konular hüsün, kubuh, salah, aslah, lütuf, peygamberlerin masumluğu ve bir cemaate göre nassa diğerine göre icmâa dayanması gerektiği ileri sürülen imâmet şartları, ilk gruba göre imâmetin nasıl intikal edeceği, ikinci gruba göre imâmetin
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Medine-web 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Mustafa İslamoğlu Sözler Medineweb.net Videolar Mihrinaz 2 203 30 Nisan 2023 15:51
Şirk Hakkında Kuran Ne Diyor? Medineweb.net Videolar Medine-web 0 162 29 Nisan 2023 17:52
DÜNYA KABE'NİN NERESİNDE Hacc-Umre-Kurban Medine-web 0 939 27 Nisan 2020 20:40
T.B.Teknolojileri-2 Vize Konuları Ozet(2017) Temel Bilgi Teknolojileri 2 Medine-web 3 2603 06 Ekim 2017 19:31

Alt 20 Aralık 2013, 05:36   Mesaj No:2
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.988
Konular: 339
Beğenildi:1171
Beğendi:346
Takdirleri:7784
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Mezhepler tarihi 3. Hafta

MEZHEP 3. HAFTA

KLASİK MEZHEPLER TARİHİ KAYNAKLARI ve TEMEL ÖZELLİKLERİ
1. Nevbahtî ve Fıraku’ş-ŞiaAdlı Eseri
Hasan b. Mûsâ en-Nevbahtî’dir (ö.311/923) Mûtezile’nin akılcılığından ve metodundan etkilenmesi ve bazı Mûtezilî görüşleri İmâmiyye Şiasına uygulaması sebebiyle Mûtezilî tabakat yazarları onu itizale meyletmiş bir Şiî olarak kabul ederler.Günümüze ulaştığı bilinen tek eseri Fıraku’ş-Şia’sıdır.
Fıraku’ş-Şia adlı eser, isminden de anlaşılacağı üzere, Nevbahtî’nin Şia içerisinde ortaya çıkan fırkalar hakkında ayrıntılı bilgi vermek ve İmamiyye fırkasını savunmak üzere kaleme aldığı ve günümüze ulaşan en önemli eseridir.Bu eserde müellif, imâmet meselesini merkeze alarak İslâm ümmetini genel bir tasnife tâbî tutmuştur.
Buna göre müellif, önce müslümanları;
) Hz. Peygamberin vefatının ardından Hz. Ali’nin imâmetini savunanlar (Şia). Bütün Şii fırkalar bu ana fırkadan doğmuştur.
(ıı) Sa’d b. Ubâde’nin başkan olmasını isteyen Ensar,
(ııı) imâmet meselesinin ümmetin seçimine bırakıldığını ileri sürüp Hz. Ebû Bekir’in halifeliğini tercih edenler şeklinde üçe ayırmış,
Sonra da
(ı) Hz. Osman’ın şehit edilmesinin akabinde Hz. Ali’ye biat edip “cemaati” oluşturanlar (Şia)
, (ıı) Ali’ye muhalefet edip önce Talha, Zübeyr ve Aişe, ardından da Muaviye etrafında toplananlar ve
(ııı) hiçbir tarafa meyletmeyip çekimser davrananlar (Mürcie- Mu‘tezile) diye daha belirgin bir tasnif yapmıştır
.Nevbahtî, giriş mahiyetindeki bu bilgilerden sonraimâmet görüşlerini merkeze alarak İslâmî fırkaları Mürcie, Havâric, Mu‘tezile ve Şia olmak üzere dört ana gruba ayırmıştır.Nevbahtî’nin asıl hedefi, kendi dönemine kadar Şia içinde zuhur eden fırkaları açıklamaktır. Bu itibarla Fıraku’ş-Şia’nın, on iki imâm Şiîliğinin ilk üç asırlık tarihine ışık tutan eski ve temel bir kaynak olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bununla birlikte eserde, fırkaların doğuş sebeplerine temas edilmemiş, gruplara ait görüşler tahlile tabi tutulmamış, konular kısa ve yüzeysel olarak işlenmiştir.
Eserde o, Hz. Ali’den başlayarak sırasıyla her bir imamı ve döneminde zuhur eden fırkaları ele almış ve nihayetinde 12. İmam Muhammed Mehdi’ye kadar gelmiştir. Özellikle o, her imamın vefatından sonra Şii toplumda meydana gelen ayrışmalara yer vermiş, ölen imamın yerine geçecek yeni imamın kimliğiyle alakalı tartışmaları eserine taşımıştır. Bu arada Nevbahtî, fırkaların imamet görüşleri dışındaki görüşlerine hemen hemen hiç yer vermediğini de söylemek gerekir.Nevbahtî’nin Fıraku’ş-Şia adlı eseri, kendisinden sonra başta Şii mezhepler tarihi yazarları olmaküzere Mutezilî ve Sünnî âlimlere kaynaklık etmiştir.

2. Kummî ve el-Makâlât ve’l-Fırak Adlı Eseri
Sa‘d b. Abdullah el-Kummî’nin (ö. 301/913-14) Şia’nın önde gelen âlimlerinden biridir. Yemen’den Kum’a gelip yerleşen Eş‘arî kabilesine mensuptur. İmâniyye’nin on birinci imamı Hasan el- Askerî ile görüşmüş, döneminin pek çok âliminden ders almıştır Kummî’nin Şia mezheplerinin kollarına dair kaleme aldığı bu eser, müellifin çağdaşı olan Hasan b.Mûsâ en-Nevbahtî’ye ait Fıraku’ş-Şia’ya benzer bir muhteva ve ifade şekline sahiptir. Kitabın girişkısmında Hz. Peygamberin vefatı üzerine hilafet konusunda ortaya çıkan ihtilaflar ve oluşan gruplar,Hz. Ali’nin vefatından sonraki gruplaşmada meydana gelen değişikliklere ve zuhur eden tâlî fırkalaratemas edilmiş; sonuç olarak Şia, Mürcie, Mutezile ve Havaric’ten teşekkül eden dört ana mezheptensöz edilmiştir.
Kummî’nin, eserini inşa ederken imâmet odaklı bir tasnife gittiği görülmektedir. Şia dışındaki fırkalara genel bir temastan sonra bu fırka içindeki parçalanmalara dikkat çekmiş ve özellikle imâmların vefatından sonra ortaya çıkan grupları incelemiştir.
3. Eş‘arî ve Makâlâtü’l-İslâmiyyînAdlı Eseri
Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin (ö.324/935-36) itikâdî İslâm mezheplerine dair kaleme aldığı bu eserinin tam adı Makâlâtü’l-İslâmiyyîn ve’htilâfü’l-musallîn’dir. Eş‘arî’nin, Mûtezileden ayrıldıktansonraki bir tarihte bu eserini yazdığı kabul edilmektedir. Eser iki ana bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde Eş‘arî, Hz. Peygamberin vefatından sonra Müslümanların hilafet konusunda ihtilafa düştüklerini, sırasıyla Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi halife seçtiklerini belirttikten sonra Ali’nin hilafetiyle birlikte bazı tartışmaların zuhur ettiğini ve bu ihtilafların günümüze kadar devam ettiğini bildirmiştir. Eş‘arî, burada müslümanların ayrıldığı mezhepleri Şia, Havaric, Mürcie, Mu‘tezile,Cehmiyye, Dırâriyye, Hüseyniyye, Bekriyye, Ashâbü’l-Hadîs ve Küllâbiyye şeklinde on grup halindesıralamıştır. Daha sonra her ana fırkayı ele alarak kendi içinde gruplara, grupları da –eğer varsa- tâlîkollara ayırmak sûretiyle tasnif etmiştir. Nitekim Şia’yı; Ğâliyye, Râfızâ ve Zeydiyye şeklinde üç anagruba ayırmıştır. Şiî fırkaların tâlî kollarıyla birlikte yekun sayıları kırk beşi bulmaktadır.

İkinci olarakHâricî fırkaları ele alan müellif, bunların alt kollarını ve temel görüşlerini açıklamıştır. Hâricîleri, tâlî kollarıyla birlikte on dokuz grup halinde değerlendirmiştir. Üçüncü sırada ise Mürcie mezhebini elealmış ve bunları da on iki gruba ayırmıştır. Başta îman olmak üzere fısk, küfür, va‘d-vaîd, teşbîh, , ru’yet ve Kur’an gibi konular hakkındaki görüşlerine yer vermiştir. Müellif, Mu‘tezile ekolünegeniş yer ayırmış, Bağdat ve Basra ekollerine temas ederek bunların kelâmî görüşlerini sıralamıştır.Bu bölümün son kısmında Cehmiyye, Dırâriyye ve yukarda zikrettiğimiz diğer ana grupların görüşlerininakletmiştir.
Makâlâtü’l-İslâmiyyîn’in ikinci kısmı, felsefî ihtilaflara, tabiiyyât ve ilâhiyyât meselelerine ayrılmıştır. Bu bağlamda müellif; cisim, araz, cevher, hareket sükûn, malûm-meçhul, irade-ihtiyar, tevlîd-tevellüd, nübüvvet ve âhiret halleri gibi pek çok konudaki görüşleri zikretmiştir. Bu bölümde konu başlıklarının altında mezheplerin ortak görüşleri veya belli bir ekolün görüşleri verilir. Dahaziyade Mutezilî âlimlerin görüşlerine ağırlık verildiği bu kısımda diğer ekollere ve görüşlerine de yerverilmiştir. Eser, imamet, kabir azabı, sırat köprüsü, mizan, esma ve sıfat ve kelamullah konularındaMutezile ve Şia başta olmak üzere diğer İslam fırkalarının görüşleriyle tamamlanır.
Eş‘arî, kitabın mukaddimesinde önceki mezhepler tarihi yazarlarının bazı yanlışlar yaptığını söylerken kendisinin bundan kaçınacağını açıklamıştır. Eş‘arî, Ehli Sünnete mensup olduğu halde, mezhepler hakkında tarafsız kalan ve ilmî zihniyetten ayrılmayan ilk ve başlıca bilgindir. Eş‘arî’nin kendinden önceki müelliflere muhalefetettiği şeylerde dikkat çeken husus, bu gibi eserlerde kelâm mücadelelerinin yürütülmesine taraftarolmamasıdır. Mevcut bilgilerin tahrif edilmemesini, hasmın sözüne ilaveler yapılmamasını ve onlarınfikirlerini oldukları gibi, hakikate yakın bir surette göstermeyi amaç edinmiştir. Eserde yapılan şey,mezhepleri tasnif etmek ve sıralamak, sonra her mezhebin aldığı unvandan hareket ederekisimlendirme sebeplerini, kime mensup olduklarını göstermek ve her mezhebin diğerinden temeyyüzettiği kendine has esasları tespit etmektir
Müellif, sadece vakıaları nakletmekle yetinmiştir. Ayrıca o, kendinden sonraki Sünnî mezhepler tarihi yazarlarından farklı olarak, 73 fırka hadisine hiç değinmemiş ve kendisini bu sayıyla sınırlandırmamıştır.
İmam Eş’arî’nin bu eseri, Eş’arî makalat geleneğinde önemli bir yer tutmakla birlikte geleneğin oluşması ve gelişmesinde Bağdadî ve Şehristânî kadar etkili olduğu söylenemez. Diğer taraftan Eş’arî’nin böyle bir eseri kaleme alması ve burada tarafsız bir metot uygulamasında onun Mutezile ekolündeki geçmiş deneyimlerinin etkili olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Aslında Eş’arî, erken sayılabilecek bir dönemde mezhepler tarihi eserlerinin hangi usulle yazılmaları gerektiği konusunda güzel bir örnek sunmuştur. O, kendisinden önceki makalat yazarlarının tarafsız ve dürüst davranmadıklarını, muhaliflerini kötülemek için en marjinal görüşleri onlar adına naklettiklerini ve dahası onların görüşlerine bazı eklemeler yaparak çirkin bir tutum içinde olduklarını belirtmiştir. Eş’arî, mezheplerin görüşlerini naklederken kendi kanaatini vermekten uzak durur ve ayrıca bu
görüşleri de eleştirmez.
4. Malatî ve et-Tenbîh ve’r-reddAdlı Eseri
Fıkıh, kıraat ve mezhepler tarihi âlimi olan Ebü’l-Hüseyn Muhammed b. Ahmed el-Malatî et- Tarâifî (ö. 377/987) Malatya’da doğmuş ve ilk tahsilini burada görmüştür. Onun günümüze ulaşan tek eseri et-Tenbîh ve’r-redd ‘alâ ehli’l-ehvâ’sıdır. Malatî eserinde, dalâlete düşmüş İslâmfırkalarının sayımında ümmetin 73 fırkaya ayrılacağını bildiren hadisteki sayıya sadık kalmak içinmezhepleri çeşitli şekillerde tasnif etmiş, bu arada farklı tasnif ve tekrarlardan da kurtulamamıştır.
Malatî, 73 sayısına ulaşmak için Zenâdıka’nın beş gruptan, Cehmiyye’nin sekiz, Kaderiyye’nin yedi, Mürcie’nin on iki, Râfızâ’nın on beş ve Harûriyye’nin yirmi beş fırkadan meydana geldiğini açıklamış ve bunların görüşlerine yer vermiştir. et-Tenbîh, henüz mezhepler tarihi literatürününgelişmediği bir dönemde yazıldığı için kendinden sonraki eserlere göre bazı farklılıklar içermektedir. Konumuz açısından bu eserin orijinal yanı, Malatî’nin İslâm mezheplerini 73 fırka hadisine göretasnif etmiş olmasıdır. Malatî’nin bu yaklaşımı, tam anlamıyla Bağdâdî’nin el-Fark’ında kendinibulmuş ve Sünnî mezhepler tarihi yazıcılığında bir geleneğin başlamasına zemin hazırlamıştır.
5. Abdülkâhir el-Bağdâdî ve el-Fark Beyne’l-FırakAdlı Eseri
Ebû Mansûr Abdülkâhir b. Tâhir et-Temîmî el-Bağdâdî (ö. 429/1037-38) meşhur bir Eş‘arî kelâmcısı ve mezhepler tarihi yazarıdır. 350/961 yılı civarında Bağdat’ta doğduğu kabul edilmektedir. Bağdat, Nisâbûr ve İsferâyin’de tahsil hayatını sürdürmüş ve döneminin tanınmış âlimlerinden ders okumuştur. Bilahare Nisâbûr ve İsferâyin’de müderrislik vazifelerinde bulunmuş ve 429/1037-38yılında İsferâyin’de vefat etmiştir. On yedi ayrı ilim dalında ders okuttuğu nakledilen Bağdâdî’nin,özellikle kelâm, mezhepler tarihi, fıkıh ve usûlü, edebiyat ve matematikte üstat kabul edildiğibildirilmiştir.26 O, asıl şöhretini el-Fark beyne’l-fırak ve Usûlü’d-dîn adlı eserleri ile kazanmıştır. Her ikieserinde de Ehli Sünnet akidesini kendine has bir üslûp ile tasnif etmiş ve muhaliflere karşı bu akideyititizlikle savunmuştur. Onun en önemli eseri İslâm Mezhepleri Tarihi sahasında kaleme aldığı vekendisinden sonraki müelliflere kaynak teşkil eden el-Fark’ıdır.
Müellif bu eseriyle kendisinden sonra bu sahada eser telif edecek olan İsferâyînî ve Şehristânî gibi pek çok Sünnî âlime 73 fırka hadisine göre eserlerini tertip etme hususunda örnek olmuştur. Ayrıca Bağdâdî’nin ortaya koyduğu metot ve üslûp devam ettirilmiş ve İslâmî fırkalar; dalâlet ehli ve fırka-i nâciye şeklinde iki ana grup halinde ele alınır olmuştur.
el-Fark, beş ana kısımdan oluşmaktadır. Müellif, girişte 73 fırka hadisinin farklı rivayetlerini senetleriyle birlikte zikretmiş ve bilahare genel bir değerlendirme yapmıştır. İkinci kısım iki bölümden oluşmaktadır. Bunların ilkinde “İslâm Ümmeti” ifadesinin açıklamasını ve bu konudaki görüşleri vermiş, ikincisinde ise ümmetin nasıl ihtilaf ettiği ve yetmiş üç fırkaya ayrıldığını açıklamıştır.
Buna göre Râfizîler yirmi, Hâriciler yirmi, Kaderiyye yirmi, Mürcie beş, Neccâriyye üç, Bekriyye, Dırâriyye, Cehmiyye ve Kerrâmiyye fırkaları birer olmak üzere yetmiş iki, fırka-i naciye ile birlikte yetmiş üç sayısını bulmaktadır. Bağdâdî, burada yetmiş üçüncü fırkanın Sünnet ve Cemaat ehliolduğunu belirttikten sonra bunların Hadis ve Rey sınıflarından oluştuğunu bildirmektedir.Bağdâdî, sapkın fırkalar (Fıraku’l-ehvâ) başlıklı üçüncü kısmı, sekiz bölüme ayırmış ve burada altkollarıyla beraber ana grup olarak; Râfizîler, Hâriciler, Kaderiyye-Mu‘tezile, Mürcie, Neccâriyye,Kerrâmiyye ve Müşebbihe ile birlikte Cehmiyye, Bekriyye ve Dırariyye fırkalarını zikretmiştir. BöyleceBağdâdî, 72 sapık fırkayı ve görüşlerini açıklamış olmaktadır.Dördüncü kısımda Bağdâdî, İslâm’a mensup olmadıkları halde İslâm’a nispet edilen fırkalara yervermiş ve bu bağlamda; Sebeiyye, Beyâniyye, Harbiyye gibi yirmi aşırı fırkayı İslâm milleti tanımınındışında değerlendirmiştir. Beşinci ve son kısımda Bağdâdî, “Kurtuluşa Eren Fırka” (Fırka-iNâciye)’nin vasıflarını, faziletlerini ve bunların necatta olduklarını açıklamıştır. Müellifin yedi bölümhalinde işlediği bu kısımda; Ehli Sünnet ve’l-cemaatin kendi içindeki gruplarına, imâmlarına ve temelgörüşlerine yer verilmiştir.
6. İsferâyînî ve et-TebsîrAdlı Eseri
Ebü’l-Muzaffer Şehfûr b. Tâhir el-İsferâyînî, V. (XI.) yüzyılın başlarında İsferâyin’de doğdu. Abdülkâhir el-Bağdâdî’nin öğrencisi oldu ve onun kızıyla evlendi. Selçuklu veziri Nizâmülmülktarafından Tus’ta ders okutmakla görevlendirildi. Uzun süre müderrislik yaptığı ve öğrenci yetiştirdiğiTus’ta vefat etti (ö.471/1078).34 Hocası Bağdâdî’nin etkisinde kaldığı ve onu örnek aldığı kabuledilmektedir.
Müellif, kurtuluşa eren fırkanın Ehli Sünnet olduğunu ispat etmek üzere dinî delillerdenbaşka, bazı sosyolojik deliller de ileri sürmüştür. Ona göre temel İslâmî eserlerin Sünnî âlimlerceyazılmış olması ve bunların İslâm aleminde yaygınlık kazanması, ayrıca dünyada mevcut mescit veribatların çoğunun Sünnîlerce inşa edilmiş olması bu mezhebin doğruluğunu kanıtlayıcı mahiyettedir.
Kitabın mukaddimesi ilk ihtilaflara dairdir. Müellif, Râfizîlerden başlamış ve sırasıyla Kaderiyye, Mürcie, Neccâriyye, Dırariyye, Bekriyye, Cehmiyye, Kerrâmiyye ve Müşebbihe, Gâliyye ve Bâtınıyye fırkalarının görüşleriyle bunların eleştirilerine yer vermiştir. Ayrıca putlara, yıldızlara, ineğe tapanlar, Dehrîler, Mecûsiler, Brahmanlar gibi inanış ve düşüncelere de kısaca temas etmiştir. Bu yönüyle o, İslam fırkalarının yanı sıra diğer din ve mezheplere de yer vermek suretiyle hocası Bağdâdî’den farklı bir usul geliştirmiş, bir bakıma Şehristânî’nin habercisi olmuştur, denilebiir
.İsferâyînî, hocası gibi ana fırkaları on grup halinde tasnif etmiştir. Ancak fırkaların tali kollarının sayımında bazı farklılıkların olduğu görülmektedir. Müellif, ana fırkaları; Revâfız, Havaric ve Kaderiyye mezheplerini yirmi, Mürcie’yi yedi fırkaya ayırmıştır. Bunlara Bekriyye, Neccâriyye, Dırâriyye, Cehmiyye ve Kerrâmiyye ilave edilirse sayı 72 ikiyi bulmaktadır. Bir de fırka-i naciye eklenirse sayı tamam olmaktadır.
7. İbn Hazm ve el-FaslAdlı Eseri
Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelüsî el-Kurtubî (ö. 456/1064), Zâhirî mezhebinin en büyük temsilcisidir. Kurtuba’da, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babasının vezirlik vazifesinde bulunması sebebiyle ilköğrenimini saray hocalarından almış, bilahare devrinin önemli âlimlerinden ilim tahsil etmiştir. İbn Hazm, usulcü, fakih, muhaddis, tarihçi, edip veşair olarak ün yapmış pek çok eser telif etmiştir.
İbn Hazm’ın el-Fasl’ında kendisinden önce dinler ve mezhepler hakkında yazılmış eserleri, bazılarının hacimli ve anlaşılmalarının güç olması, bazılarının ise çok kısa olması sebebiyle mezhepleri ve dinleri yeterince inceleyemedikleri ve eleştiremediklerinden şikayet ederek dinler ve İslam fırkalarını ele alan ama bu tür eksiklikleri olmayan orta hacimde bir kitap yazmak istemiştir. Bu yüzden eserinde Yahudilerin ve Hıristiyanların kutsal kitapları ve İslam fırkalarının bazı görüşlerinin
eleştirisi üzerinde yoğunlaşmış ve sataşmacı, sert ve katı bir üslup kullanmıştır Burada o, oldukça tarafsız bir tutum sergilemiş, ayrıca yaptığı alıntıların kaynaklarını açık bir şekilde belirtmiştir. Halbuki İbn Hazm, aynı tarafsızlığı ve akademik üslubu İslam fırkalarına karşı göstermemiştir.
Konuları itibarıyla el-Fasl, dört bölümde değerlendirilebilir.
Birinci bölüm, iki kısımdan oluşmaktadır. Müellif, hakikatin bilgisine katkıda bulunacağı düşüncesiyle önce epistemoloji ve ontoloji konularına yer vermiştir. Burada gerçeğin bilgisine ulaştıran istidlal metotları üzerinde
durmuş ve bu bağlamda Allah’ın varlığı ve alemin yaratılmışlığı konularında çeşitli deliller zikretmiştir.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 20 Aralık 2013, 11:03   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
Tuba_ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Tuba_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 20781
Üyelik T.: 10 Ekim 2012
Arkadaşları:13
Cinsiyet:
Yaş:38
Mesaj: 1.326
Konular: 73
Beğenildi:17
Beğendi:6
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Mezhepler tarihi 1.2.VE 3.hafta

Allah razi olsun hocam çalışmalarımızı baştan almaya karar vermiştik çok makbule geçti bu notlar...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
sakarya ilitam Mezhepler Tarihi 9.Hafta Medineweb SAKARYA İlitam 0 27 Aralık 2013 14:01
Mezhepler tarihi 12.hafta Medine-web İslam Mezhepleri Tarihi 0 20 Aralık 2013 05:47
Mezhepler tarihi 9.10.11.hafta Medine-web İslam Mezhepleri Tarihi 2 20 Aralık 2013 05:45
Mezhepler tarihi 7.8.hafta Medine-web İslam Mezhepleri Tarihi 1 20 Aralık 2013 05:42
Mezhepler tarihi 4.ve 5. Hafta Medine-web İslam Mezhepleri Tarihi 1 20 Aralık 2013 05:31

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.